Yeryüzünde debelenen ne kadar canlı varsa, hepsinin rızkı ancak Allah'a aittir. (Allah) onun karar (yerleşik) yerini de, geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) hepsi mübin (apaçık) bir Kitab'tadır.
O'nun arşı su üzerinde iken amel bakımından hanginizin daha iyi-daha güzel olduğunu denemek (ortaya çıkarmak) için gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur. Andolsun ki onlara "Siz ölümden sonra yeniden diriltileceksiniz" dersen, küfre sapanlar mutlaka "Bu açıkça bir sihirden-büyüden (kendin gibi bizi de büyülemek istemenden) başka bir şey değildir" derler.
Andolsun ki onlardan azabı sayılı (belirli) bir süreye kadar ertelersek mutlaka "Onun gelmesini engelleyen (bizden çeviren şey) nedir?" derler. Haberiniz olsun ki onlara bunun (azabın) geleceği gün, onlardan asla geri çevrilecek değildir ve alaya almakta oldukları şey kendilerini çepeçevre kuşatacaktır.
Eğer kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra ona bir nimet taddırırsak "Kötülükler benden (giderildi değil) gitti" der. Çünkü o kibirli (kendini beğenmiş) bir şımarıktır.
Şimdi onların "Ona bir hazine indirilmeli veya onunla birlikte bir melek gelmeli değil miydi?" demeleri dolayısıyla sana vahyolunanlardan bir kısmını (onlara duyurmak istemeyip) terkedecek (gibi) olursun ve bundan da göğsün daralır. Sen yalnızca bir uyarıp-korkutucusun. Allah her şeye Vekil'dir.
Yoksa "Onu kendisi uydurdu" mu diyorlar? De ki "Eğer doğru söylüyorsanız, haydi siz de uydurulmuş olarak onun benzeri on sure getirin. Allah'tan başka güç yetirip-çağırabileceğiniz (şeytan da dahil) herkesi de (yardıma) çağırın."
Eğer bunun üzerine size cevab veremezlerse bilin ki o (Kitab) ancak Allah'ın ilmiyle indirilmiştir ve O'ndan başka ilah yoktur. Artık (hakka teslim oldunuz mu) müslüman mısınız?
Kim (çalışmalarına karşılık) dünya hayatını ve onun zinetini isterse, onlara orada (dünyada) amellerinin karşılığını tastamam öderiz ve onlar bunda hiçbir zarara da uğratılmazlar.
Fakat onlar öyle kimselerdir ki, ahirette kendileri için ateşten başka bir şey yoktur. Onların onda (dünyada) bütün işledikleri (ahirette) boşa çıkmıştır ve (sadece dünyayı isteyerek) yaptıkları şeyler zaten batıldır.
(Sadece dünyayı isteyenler) Rabbinden apaçık bir delil üzerinde bulunup da yine O'ndan gelen bir şahidin izlediği ve ondan önce de bir önder ve rahmet olarak Musa'nın kitabı bulunan kimse gibi midir? İşte bunlar ona (Kur'an'a) inanırlar. Hangi hizipten-zümreden (olursa olsun) kim onu inkar ederse, ona vaadedilen yer ateştir. Bundan şüphen olmasın. Çünkü bu Rabbinden olan bir haktır. Ancak insanların çoğu iman etmezler.
Allah'a karşı yalan yere iftira uydurandan daha zalim kimdir? İşte bunlar Rablerine sunulacaklar ve şahidler "Rablerine karşı yalan söyleyenler bunlardır" diyecekler. İyi bilin ki Allah'ın laneti zalimlerin üzerinedir.
Onlar arzda-yerde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir ve bunların Allah'tan başka velileri de yoktur. Onların azabı kat kat artırılır. Çünkü onlar (hakkı) işitmeye tahammül edemezler ve görmezlerdi.
İman edip salih amellerde bulunanlar ve Rablerine kalpleri mutmain (tatmin bulmuş) olarak bağlananlar, işte onlar da cennet ashabıdır-halkıdır. Orada ebedi olarak kalacaklardır.
Kavminden küfre sapanların önde gelenleri (elebaşları) "Biz seni sadece bizim gibi bir beşer olarak görüyoruz. Sana basit-sığ görüşlü olan ayak takımından başkasının uyduğunu görmüyoruz ve sizin bize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine biz sizi yalancılar sanıyoruz" dediler.
(Nuh) dedi ki "Ey Kavmim. Eğer ben Rabbimden apaçık bir belge-delil üzerinde isem ve Rabbim bana Kendi katından bir rahmet vermiş de bu size gizli tutulmuşsa, buna ne dersiniz? Siz onu kerih-çirkin görüp istemiyorken biz sizi ona zorlayacak mıyız?"
Ey kavmim, ben sizden buna karşılık bir mal istemiyorum. Benim ecrim-mükafatım yalnızca Allah'a aittir. Ben iman edenleri (yanımdan da) kovacak değilim. Onlar gerçekten Rablerine kavuşacaklar. Ancak ben sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.
Ey kavmim ben onları (sizin hor gördüklerinizi yanımdan) kovarsam, Allah'tan (gelecek azaba karşı) beni kim koruyup-kurtarabilir? Hiç düşünmez misiniz?
Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum. Melek olduğumu söylemiyorum ve sizin (kendi ölçünüze göre) hor gördükleriniz hakkında Allah kesin olarak onlara bir hayır vermez" de demiyorum. (Onların) nefislerinde olanı Allah daha iyi bilir. Bu durumda (onları kovarsam) ben de zalimlerden olurum."
Dediler ki "Ey Nuh, bizimle çekişip-durdun, bu çekişmede ileri de gittin (tartışmayı çok uzattın). Eğer doğru söylüyorsan (tartışmayı bırakarak) bize vadettiğini (bizi tehdit ettiğin azabı) getir."
Eğer Allah sizi (hidayete layık görmeyip şeytanla) azdırmayı dilemişse, ben size öğüt vermek istesem de (öğüdümün) size yararı olmaz. O sizin Rabbinizdir ve O'na döndürüleceksiniz.
Nuh'a vahyolundu ki "Kavminden (şimdiye kadar) iman edenlerden başka hiç kimse (artık) kesinlikle inanmayacak. Şu halde onların işlemekte olduklarından dolayı üzülme."
Gemiyi yapmaktaydı. Kavminin 'önde gelen çevresi' kendisine her uğradığında onunla alay ediyordu. O da "Bizimle alay ediyorsunuz, (şimdi bizimle) alay ettiğiniz gibi biz de (yakında) sizinle alay edeceğiz" dedi.
Sonunda emrimiz geldiği ve tandır kaynayıp-fevaran ettiği (jeoterm derecesi hızla yükseldiği) zaman (Nuh'a) dedik ki "Herbirinden ikişer eş (birer çift hayvan) ile aleyhlerinde söz geçmiş olanlar dışında aileni ve iman edenleri ona (gemiye) yükle." Zaten onunla beraber pek az kimse iman etmişti.
(Nuh) dedi ki "Ona binin. Onun yüzmesi de, durması da Allah'ın adıyladır. Şüphe yok ki benim Rabbim Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir)."
(Gemi) içindekilerle birlikte dağlar gibi dalga(lar) arasında akıp-gitmekteyken, Nuh bir kenara çekilmiş olan oğluna "Ey oğlum (yavrucuğum) bizimle birlikte bin ve kafirlerle beraber olma" diye seslendi.
(Oğlu) "Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım" deyince (Nuh) dedi ki "Bugün Allah'ın emrinden, Allah'ın rahmetiyle esirgediğinden başkası için (sığınılacak) hiçbir koruyucu yoktur." Ve aralarına dalga girdi böylece o da boğulanlardan oldu.
Ve denildi ki "Ey yer suyunu yut ve ey gök sen de (suyunu) tut." Su çekildi, iş bitirildi, (gemi de) Cudi (dağı) üstüne oturdu ve zalimler topluluğuna "(Yer üstünden) uzak olsunlar" denildi.
(Allah) buyurdu ki "Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildir. Çünkü (onun yaptığı) salih olmayan (kötü) bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan şeyi Benden isteme. Ben sana cahillerden olmamanı (öğütler) tavsiye ederim."
Ey Nuh denildi. "Sana ve seninle birlikte olan (gelecek) ümmetler üzerine Bizden selam ve bereketlerle (gemiden) in. (Bu gemi nimetimizden gelecek) ümmetleri de yararlandıracağız sonra onlara Biz'den acıklı bir azab dokunacaktır."
İşte bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce bunları sen ve kavmin bilmiyordunuz. Şu halde sabret, (en güzel) akibet muttakilerindir (takva sahiblerinindir).
Ad kavmine de kardeşleri Hud'u (gönderdik). Dedi ki "Ey kavmim Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Siz sadece yalan uydurup-duruyorsunuz."
Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Artık akıl erdirmeyecek misiniz?
"Ey kavmim, Rabbinizden mağfiret (bağışlanma) dileyin sonra O'na tevbe edin. Üstünüze gökten sağanak (bereketli yağmurlar) yağdırsın ve gücünüze güç katsın. Mücrimler (suçlu-günahkarlar) olarak yüz çevirmeyin."
Dediler ki "Ey Hud. Sen bize apaçık bir belge (mucize) ile gelmiş değilsin, biz de senin sözünle ilahlarımızı terketmeyiz ve sana iman edecek de değiliz."
Biz 'Bazı ilahlarımız seni çok kötü çarpmıştır' demekten başka bir şey söylemeyiz. (Hud) dedi ki "Allah'ı şahid tutuyorum, siz de şahid olun ki ben sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım."
Ben sadece benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir dabbe (debelenen hiçbir canlı) yoktur. Muhakkak ki benim Rabbim, dosdoğru bir yoldadır (değişmez sünneti hak ve dosdoğrudur).
Yine de yüz çevirirseniz artık size kendisiyle gönderildiğim şeyi tebliğ ettim. Rabbim (dilerse) sizin yerinize başka bir kavmi getirir. Siz O'na hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Doğrusu benim Rabbim Hafız'dır (her şeyi gözetleyip-koruyandır).
İşte Ad (kavminin akibeti), (onlar) Rablerinin ayetlerini (bile bile) inkar ettiler, resullerine isyan ettiler ve (küfürde) inatçı her zorbanın emrine uyup-peşinden gittiler.
Ve bu dünyada da, kıyamet gününde de lanete tabi tutuldular. Bilin ki Ad (kavmi) Rablerini inkar ettiler. Yine bilin ki Hud'un kavmi Ad'a (yeryüzünden) uzaklık (verildi).
Semud'a da kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki "Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı ve sizi orada ömür geçirenler kıldı. Öyleyse O'ndan mağfiret (bağışlanma) dileyin sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz ki Rabbim (kullarına) yakın olandır, (tevbe ve duaları) kabul edendir."
Dediler ki "Ey Salih, bundan önce sen içimizde kendisinden (fayda) umulan biriydin. Şimdi sen bizi atalarımızın taptığı şeylere tapmaktan engelliyor musun? Doğrusu biz, senin bizi davet ettiğin şeyden kuşkulandırıcı bir şüphe içindeyiz."
(Salih) dedi ki Ey kavmim, bana (görüşünüzü) söyler misiniz? Eğer ben Rabbimden apaçık bir belge üzerindeysem, bana tarafından bir rahmet vermişse ve ben bu durumda O'na isyan edecek olursam, Allah'a karşı beni kim savunup-koruyabilecektir? Bana hüsrandan (kaybımı artırmaktan) başka bir şey kazandırmayacaksınız."
Ey kavmim, işte size bir ayet (mucize) olarak Allah'ın devesi. Onu serbest bırakın, Allah'ın arzında yesin. Ona kötülükle dokunmayın. Yoksa sizi yakın bir azab yakalar.
Emrimiz geldiği zaman tarafımızdan bir rahmetle Salih'i ve onunla birlikte iman edenleri o günün zilletinden (aşağılatıcı azabından) kurtardık. Doğrusu senin Rabbin Kavi'dir (her kuvvetin gerçek Sahibidir), Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır).
Sanki orada (refah içinde) hiç yaşamamışlardı. Bilin ki Semud (kavmi) Rablerini inkar etmişlerdi. Ve yine bilin ki Semud'a (yeryüzünden) uzaklık (verildi).
Andolsun ki elçilerimiz İbrahim'e müjde ile geldikleri zaman "Selam" dediler. O da "Selam" dedi ve hemen (hiç gecikmeden onlara) kızartılmış bir buzağı getirdi.
Ellerinin ona uzanmadığını görünce (İbrahim bu durumdan) hoşlanmadı ve içine bir tür korku düştü. (Elçiler) "Korkma. Biz Lut kavmine gönderildik" dediler (ve ona bilgin bir erkek çocuk müjdesi verdiler).
Dediler ki "Allah'ın emrine mi şaşırıyorsun? Ey ev halkı, şüphesiz ki Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir. O Hamid'dir (en çok övülen ve övülmeye en layık olandır), Mecid'dir (şanı yücedir ve iyiliği boldur)."
Kavmi koşarak onun yanına geldi, (çünkü onlar) daha önce de o kötü-çirkin işleri yapmaktaydılar. (Lut onlara) "Ey kavmim. İşte benim (daha önce nikahlamak istediğiniz) kızlarım, bunlar sizin için daha temizdir. Allah'tan korkun ve beni misafirlerim önünde rezil etmeyin. İçinizde reşid (aklı başında) bir adam yok mu?" dedi.
Dediler ki "Andolsun ki (sana iman etmediğimiz için) senin kızlarında bizim bir (nikah) hakkımız olmadığını (söylemiştin, bunu) biliyorsun. Sen bizim (şimdi) ne istediğimizi de biliyorsun."
(Elçiler) dediler ki "Ey Lut, biz Rabbinin elçileriyiz. (Hiç endişelenme) onlar sana asla dokunamazlar. Gecenin bir kısmında ailenle birlikte yürü (yola çık). İçinizden hiç kimse (arkasına bakıp) geri kalmasın fakat karın hariç. Çünkü onlara isabet edecek olan, ona da isabet edecektir. Onlara vadolunan (azab) sabah vaktidir. Sabah yakın değil mi?"
Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın. (Zaten) ben sizi bolluk (ve refah) içinde görüyorum. Ve sizi çepeçevre kuşatacak olan bir günün azabından korkuyorum."
Ey kavmim, ölçüyü ve tartıyı -adaleti gözeterek- tam tutun ve insanların eşyasını değerinden düşürüp-eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.
Eğer mü'minseniz, Allah'ın (helalinden) bıraktığı (kazanç, az da olsa) sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin üzerinize bir bekçi (gözetip-koruyucu) değilim.
Dediler ki "Ey Şuayb, atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa sen gerçekten yumuşak huylu ve reşid (aklı başında) bir adamsın."
Dedi ki "Ey kavmim. Ben Rabbimden apaçık bir belge-delil üzerinde isem ve O da bana Kendi katından güzel bir rızık ihsan etmişse, (bu durumuma) ne dersiniz? Ben size yasakladığım şeylerde (aksini yaparak) size aykırı düşmek istemiyorum. Ben gücüm oranında yalnızca ıslah etmek istiyorum. Benim başarım ancak Allah iledir. Sadece O'na tevekkül ettim ve sadece O'na yönelirim."
Ey kavmim bana karşı gelişiniz, sakın Nuh kavminin ya da Hud kavminin veya Salih kavminin başlarına gelenlerin bir benzerini size de getirmesin. Üstelik Lut kavmi size pek uzak da değil.
Rabbinizden mağfiret (bağışlanma) dileyin sonra O'na tevbe edin. Gerçekten benim Rabbim Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir), Vedud'dur (çok seven ve çok sevilendir).
Dediler ki "Ey Şuayb. Biz senin söylediklerinin çoğundan bir şey anlamıyoruz ve biz seni içimizde cidden zayıf (aciz) görüyoruz. Eğer yakın-çevren olmasaydı, gerçekten biz seni recmederdik (taşa tutar-öldürürdük). Senin bize hiçbir üstünlüğün yoktur."
(Şuayb) dedi ki "Ey kavmim. Benim yakın-çevrem size göre Allah'tan daha mı üstündür ki, O'nu arkanıza atıp unutuverdiniz. Şüphesiz ki Rabbim yaptıklarınızı çepeçevre sarıp-kuşatandır."
Ey kavmim, (bütün gücünüzle) elinizden geleni yapın. Ben de yapacağım. Kime rezil-rüsvay edici azab gelecek ve yalancı kimdir, yakında bileceksiniz. Siz bekleyip-gözetleyin, ben de sizlerle birlikte bekleyip-gözetlemekteyim.
Emrimiz geldiği zaman tarafımızdan bir rahmetle Şuayb'ı ve onunla birlikte iman edenleri kurtardık. Zulmedenleri ise dayanılmaz bir sayha-ses sarıverdi de, kendi yurtlarında dizüstü çökekaldılar.
İşte sana bu anlattıklarımız (halkı helak olmuş) memleketlerin haberlerindendir. Onlardan (ayakta kalıp) yerinde duranlar da var, biçilmiş ekin gibi (silinip giden, yok) olanlar da.
Biz onlara zulmetmedik fakat onlar kendi nefislerine zulmettiler. Rabbinin emri geldiği zaman Allah'ı bırakıp da taptıkları ilahlar onlara hiçbir şey sağlayamadı, 'helak ve kayıplarını' arttırmaktan başka bir işe yaramadı.
Ahiret azabından korkan kimseler için bunda kesin ayet-ibret vardır. O gün, bütün insanların toplanacağı bir gündür ve o (herkesin) şahit olacağı-apaçık göreceği bir gündür.
Mutlu-bahtiyar olanlar da cennettedirler. Rabbinin dilemesi dışında (yeniden yaratılan) gökler ve yer durdukça orada ebedi kalacaklardır. (Bu sürekli) kesintisi olmayan bir ihsandır.
Artık onların tapmakta oldukları şeyler konusunda şüpheye (gerçekten nasıl taparlar kuşkusuna) düşme. Daha önceleri ataları nasıl tapıyorlarsa, bunlar da öyle tapıyorlar. Biz onların nasiblerini (azabdan paylarını) hiç eksiksiz ödeyeceğiz.
Andolsun ki Biz Musa'ya kitabı verdik de onda ihtilafa-anlaşmazlığa düşüldü. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş (verilmiş) olmasaydı, mutlaka aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş) olacaktı. Doğrusu onlar bundan yana şiddetli bir tereddüd ve şüphe içindedirler.
Şüphesiz ki Rabbin, onların her birine amellerinin (yapıp-ettiklerinin) karşılığını tam olarak ödeyecektir. Çünkü O, onların yapıp-ettiklerinden hakkıyle haberdar olandır.
Zulmedenlere eğilim göstermeyin yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka velileriniz (dost ve yardımcılarınız) yoktur sonra (O'ndan da) yardım göremezsiniz.
Gündüzün iki tarafında ve gecenin de (gündüze) yakın saatlerinde namaz kıl. Şüphesiz iyilikler kötülükleri giderir. Bu, hatırlayıp-öğüt alanlara bir öğüttür.
Sizden önceki nesillerden (insanları) yeryüzünde bozgunculuktan engelleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi? Ancak onlardan kurtuluşa erdirdiğimiz az bir kısmı (uyardıkları için bundan) müstesnadır. Zulmedenler ise kendilerine verilen refahın peşine düştüler. Onlar mücrim (suçlu-günahkar) idiler.
Zaten -Rabbinin rahmet ettikleri müstesna- (Rabbin) onları bunun için yarattı. Böylece Rabbinin "Andolsun ki cehennemi tamamen insanlar ve cinlerle dolduracağım" sözü kesinleşip-gerçekleşmiştir.
Sana resullerin haberlerinden kalbini mutmainleştirecek (teskin edip-sağlamlaştıracak) doğru haberler aktarıyoruz. Bunda sana hak ve mü'minlere de zikir (hatırlatma ve öğüt) gelmiştir.
Göklerin ve yerin gaybı Allah'ındır. Bütün işler O'na döndürülür. Öyleyse O'na kulluk et ve sadece O'na (dayanıp-güven) tevekkül et. Rabbin yapmakta olduklarınızdan gafil (habersiz) değildir.
(Babası) demişti ki "Oğlum-yavrucuğum, rüyanı (uykuda gördüklerini) kardeşlerine anlatma sonra sana tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır."
Rabbin seni böylece beğenip-seçecek, sana (uykuda görülen görüntülü) sözlerin yorumunu öğretecek. Daha önce ataların İbrahim ve İshak'a (nimetini) tamamladığı gibi sana ve Yakub soyuna da nimetini tamamlayacaktır. Hiç şüphe yok ki senin Rabbin Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
Onlar şöyle demişti "Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir. Oysa ki biz birbirini pekiştiren (destekleyen güçlü ve kalabalık) bir topluluğuz. Doğrusu babamız (bu konuda) apaçık bir sapıklık (yanlışlık) içindedir."
(Aralarında dediler ki) "Yusuf'u öldürün veya onu (dönemeyeceği) bir yere atıp-bırakın ki babanızın yüzü (teveccühü) yalnızca size (dönük) kalsın. Ondan sonra da (tevbe ederek) salih bir topluluk olursunuz."
Onlardan bir sözcü "Yusuf'u öldürmeyin. (Mutlaka bir şey) yapacaksanız onu kuyunun derinliklerine bırakın da, (ordan geçen) bir yolcu kafilesi onu alsın (götürsün)" dedi.
Dediler ki "Andolsun biz birbirini kollayan (güçlü ve kalabalık) bir topluluk iken kurt onu yerse, bu durumda şüphesiz hüsrana uğrayanlardan (aciz kimselerden) oluruz."
Onu götürüp de kuyunun dibine atmaya topluca karar verdikleri zaman Biz de ona (Yusuf'a şöyle) vahyettik "Andolsun ki sen onlara, kendileri farkında değilken bu yaptıklarını haber vereceksin."
Dediler ki "Ey Babamız, biz gittik (aramızda) yarışıyorduk. Yusuf'u da eşyamızın yanında bırakmıştık. Onu kurt yemiş. Şimdi biz doğru söyleyenler olsak da, sen bize inanmazsın."
Ve yalandan kan (sürülmüş) olan gömleğini getirdiler. (Yakup) "Hayır (böyle değil). Nefisleriniz sizi yanıltıp-aldatarak (kötüyü güzel göstererek) bir işe sürüklemiş. Artık (bana gereken) güzel bir sabırdır. Bu anlattıklarınıza karşılık yardımına sığınılacak olan ancak Allah'dır."
Bir kervan geldi ve sucularını (kuyuya) gönderdiler. O da kovasını salıp-sarkıttı ve "Müjde. Bu bir oğlan" dedi. Onu (ticari) bir mal olarak sakladılar. Allah onların yaptıklarını-yapacaklarını hakkıyle bilendir.
Onu satın alan bir Mısırlı (aziz) karısına "Onun yerini üstün tut (ona güzel bak). Umulur ki bize bir yararı dokunur ya da onu evlad ediniriz" dedi. Böylece Yusuf'u orada (Mısır'da) yerleşik kıldık. Ona (uykuda görülen görüntülü) sözlerin yorumunu öğrettik. Allah emrinde (dilediğini gerçekleştirmede) galip olandır ancak insanların çoğu bilmezler.
Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden murad alıp-yararlanmak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak "Haydi (yanıma) gel" dedi. (Yusuf) dedi ki "Maazallah (Allah'a sığınırım). Çünkü O benim efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Zalimler asla felah (kurtuluş) bulmaz."
Andolsun kadın onu arzulamıştı. Eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) burhanını görmeseydi, o da onu arzulamıştı. Biz ondan kötülüğü ve fuhuşu uzaklaştırmak için böyle (gösterdik). Çünkü o muhlis (ihlas sahibi) kullarımızdandı.
İkisi de kapıya doğru koştular. Kadın onun gömleğini arkadan çekip yırttı. Kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar. Kadın (hemen) "Ailene kötülük etmek isteyenin cezası, zindana atılmaktan veya acıklı bir azabdan başka ne olabilir?" dedi.
(Yusuf) dedi ki "Onun kendisi benden murad alıp-yararlanmak istedi." Kadının akrabalarından bir şahid, (adilce) şahidlik etti (ve şöyle dedi) "Eğer onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi ise yalan söyleyenlerdendir."
(Kocası) onun gömleğinin arkadan çekip-yırtıldığını görünce "Doğrusu bu sizin (siz kadınların) tuzağınızdandır. Gerçekten sizin tuzağınız (komplonuz yamandır) büyüktür." dedi.
Şehirde (birtakım) kadınlar "Azizin karısı kendi (uşağı olan) delikanlısının nefsinden murad alıp-yararlanmak istiyormuş. Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş (yüreğine işlemiş). Doğrusu biz onu açık bir sapıklık içinde görüyoruz" dediler.
(Azizin karısı) onların (yaydıkları bu) dedikoduları işitince onlara (bir davetçi) yolladı. Oturup-dayanacakları yerler hazırladı ve her birinin eline bıçak verdi. (Kadınlar önlerindeki meyveleri soymaya başlayınca Yusuf'a) "(Şimdi) çık karşılarına" dedi. Onlar onu (olağanüstü güzellikte) görünce (insanüstü) büyük bir varlık sandılar ve ellerini keserek "Haşa-Allah'ı tenzih ederiz ki bu bir beşer değildir ancak çok şerefli bir melektir" dediler.
Kadın dedi ki "İşte beni kendisiyle ilgili kınadığınız (delikanlı) budur. Ben onun nefsinden murat alıp-yararlanmak istedim ama o (kendini) sakınıp-korudu. Eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa, andolsun ki zindana atılacak ve mutlaka zelillerden (küçük düşürülenlerden) olacak."
(Yusuf) dedi ki "Ey Rabbim. Benim için zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden daha sevimlidir. Onların kurdukları tuzağı benden uzaklaştırmazsan, onlara meyleder (eğilim gösterir) ve cahillerden olurum."
(Bunun üzerine) Rabbi onun duasını kabul etti ve onların tuzaklarını kendisinden uzaklaştırdı. Çünkü O Semi'dir (herşeyi işitendir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).
Sonra onlara (karar sahiplerine, iftiraları dinleyip) delilleri (kadınların kendilerini korurken! kesilen parmaklarını) görmelerinin ardından, onu belli bir vakte kadar kaçınılmaz olarak zindana atmak (kararı) uygun göründü.
Onunla birlikte iki genç de zindana girmişti. Onlardan biri "Ben (rüyamda) kendimi şarap sıkıyorken gördüm" dedi. Öbürü de "Ben de kendimi başımın üstünde ekmek taşıyorken gördüm, kuşlar da ondan yiyordu. Bunun yorumundan bize haber ver. Doğrusu biz seni muhsinlerden (iyilik yapıp-güzel davrananlardan) görmekteyiz" dedi.
(Yusuf) dedi ki "(Uykuda gördüklerinizde) size rızıklanacağınız bir yemek gelecek olsa ben onun yorumunu (ne olduğunu) size daha gelmeden önce haber veririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Ben, Allah'a iman etmeyen ve ahireti de inkar eden bir topluluğun dinini terkettim."
Atalarım İbrahim'in, İshak'ın ve Yakub'un dinine uydum. Herhangi bir şeyi Allah'a şirk koşmamız bize yaraşmaz. Bu bize ve insanlara Allah'ın lutuf ve ihsanındandır ancak insanlardan çoğu şükretmezler.
Sizin Allah'tan başka taptıklarınız, sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlerden (sıfatlardan) başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında hiçbir sultan-delil indirmemiştir. Hüküm yalnızca Allah'ındır. O size Kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. İşte kayyum (doğru-kalıcı) olan din budur ancak insanların çoğu bilmezler.
Ey zindan arkadaşlarım, ikinizden biri efendisine yine şarap sunup-içirecek diğeri ise asılacak ve kuşlar onun başından yiyecek. İşte (yorumunu) sorduğunuz iş-emir böylece (kesinleşmiş) olup bitmiştir."
İkisinden kurtulacağını sandığı (kendisine verdiğimiz ilimle kurtulacağını düşündüğü) kişiye "Efendinin yanında beni an (hatırlat)" dedi. Fakat şeytan, efendisine anıp-hatırlatmayı ona unutturdu ve böylece (Yusuf) daha nice yıllar zindanda kaldı.
Hükümdar "Ben (rüyamda) yedi besili inek görüyorum, onları yedi zayıf inek yiyor. Bir de yedi yeşil başak ve bir o kadarı ise kupkuru. Ey ileri gelenler (kahinler-bilginler) eğer rüya yorumluyorsanız benim bu rüyamı çözüp-açıklayın" dedi.