19. Cüz (25-Furkan 12 İle 27-Neml 55 Arası)
25-Furkan Suresi
25/12اِذَا رَاَتْهُمْ مِنْ مَكَانٍ بَع۪يدٍ سَمِعُوا لَهَا تَغَيُّظاً وَزَف۪يراً
(Ateş) onları uzak bir yerden gördüğünde, onun (kendilerine) gazablı öfkelenişini ve uğultusunu işitirler.
25-Furkan 12
25/13وَاِذَٓا اُلْقُوا مِنْهَا مَكَاناً ضَيِّقاً مُقَرَّن۪ينَ دَعَوْا هُنَالِكَ ثُبُوراًۜ
Elleri boyunlarına bağlı olarak onun dar bir yerine atıldıkları zaman orada (hemen yok oluvermeyi) helakı isteyip-çağırırlar.
25-Furkan 13
25/14لَا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُوراً وَاحِداً وَادْعُوا ثُبُوراً كَث۪يراً
Bugün tek bir helakı (yok oluşu) çağırmayın, (yanıp-kavruldukça yeni bir beden giyeceğiniz için) bir çok helakı isteyip-çağırın.
25-Furkan 14
25/15قُلْ اَذٰلِكَ خَيْرٌ اَمْ جَنَّةُ الْخُلْدِ الَّت۪ي وُعِدَ الْمُتَّقُونَۜ كَانَتْ لَهُمْ جَزَٓاءً وَمَص۪يراً
De ki "(Akibet olarak) bu mu daha hayırlı yoksa muttakilere (takva sahiblerine) vadedilen cennet mi? Ki bu (cennet) onlar için bir mükafat ve son duraktır."
25-Furkan 15
25/16لَهُمْ ف۪يهَا مَا يَشَٓاؤُ۫نَ خَالِد۪ينَۜ كَانَ عَلٰى رَبِّكَ وَعْداً مَسْؤُ۫لاً
İçinde ebedi kalıcılar olarak orada her istedikleri vardır. Bu Rabbinin üzerinde (yerine getirilmesi) istenen bir vaaddir.
25-Furkan 16
25/17وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَيَقُولُ ءَاَنْتُمْ اَضْلَلْتُمْ عِبَاد۪ي هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَمْ هُمْ ضَلُّوا السَّب۪يلَۜ
Onları ve Allah'tan başka taptıklarını biraraya getirip toplayacağı gün (Rabbin, ilahlaştırılan salih kullarına) "Şu kullarımı siz mi saptırdınız yoksa kendileri mi yolu sapıttılar" der.
25-Furkan 17
25/18قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنْبَغ۪ي لَـنَٓا اَنْ نَتَّخِذَ مِنْ دُونِكَ مِنْ اَوْلِيَٓاءَ وَلٰكِنْ مَتَّعْتَهُمْ وَاٰبَٓاءَهُمْ حَتّٰى نَسُوا الذِّكْرَۚ وَكَانُوا قَوْماً بُوراً
Onlar da derler ki "Sen sübhansın (münezzehsin-yücesin). Senin dışında başka veliler edinmemiz bize yakışmaz. Sen (imtihan gereği) onları ve (şirk koşan) atalarını o kadar metalandırıp-yararlandırdın ki zikri (İlahi gerçekleri) unuttular ve helak olmayı hak eden bir kavim oldular."
25-Furkan 18
25/19 فَقَدْ كَذَّبُوكُمْ بِمَا تَقُولُونَۙ فَمَا تَسْتَط۪يعُونَ صَرْفاً وَلَا نَصْراًۚ وَمَنْ يَظْلِمْ مِنْكُمْ نُذِقْهُ عَذَاباً كَب۪يراً
İşte (ilahlaştırdığınız peygamberler ve salihler) sizi söylediklerinizde yalancı çıkardılar. Artık (onlar da) üzerinizden azabı geri çeviremez ve yardım göremezsiniz. İçinizden kim zulmederse ona büyük bir azab tattıracağız.
25-Furkan 19
25/20وَمَٓا اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ اِلَّٓا اِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي الْاَسْوَاقِۜ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةًۜ اَتَصْبِرُونَۚ وَكَانَ رَبُّكَ بَص۪يراً۟
Senden önce gönderdiklerimiz de (senin gibi) yemek yerler, çarşılarda dolaşırlardı. Biz sizin bir kısmınızı, bir kısmınız için fitne (deneme ve imtihan konusu) yaptık ki (bakalım) sabredecek misiniz? Senin Rabbin Basir'dir (herşeyi hakkıyle görendir).
25-Furkan 20
25/21وَقَالَ الَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ لِقَٓاءَنَا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْنَا الْمَلٰٓئِكَةُ اَوْ نَرٰى رَبَّـنَاۜ لَقَدِ اسْتَكْبَرُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ وَعَتَوْ عُتُواًّ كَب۪يراً
Bize kavuşmayı ummayanlar "Bize meleklerin indirilmesi ya da Rabbimizi görmemiz gerekmez miydi?" dediler. Andolsun ki onlar kendi nefislerinde büyüklüğe kapıldılar ve büyük bir azgınlıkla haddi aştılar.
25-Furkan 21
25/22يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلٰٓئِكَةَ لَا بُشْرٰى يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْرِم۪ينَ وَيَقُولُونَ حِجْراً مَحْجُوراً
(indirilmesini istedikleri) melekleri görecekleri gün mücrimlere (suçlu-günahkarlara) hiçbir sevinç haberi yoktur. O gün (melekler onlara, size artık sevinmek) "Yasaktır, yasak" derler.
25-Furkan 22
25/23وَقَدِمْنَٓا اِلٰى مَا عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَاهُ هَبَٓاءً مَنْثُوراً
(İyi de olsa) onların yaptıkları her işin-amelin önüne geçerek (hakka ve niyetlerine göre boşa çıkararak) onu savrulmuş toz zerreleri kılarız.
25-Furkan 23
25/24اَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُسْتَقَراًّ وَاَحْسَنُ مَق۪يلاً
O gün cennet ashabının-ehlinin kalacakları yer çok hayırlı, dinlenecekleri yer pek güzeldir.
25-Furkan 24
25/25وَيَوْمَ تَشَقَّقُ السَّمَٓاءُ بِالْغَمَامِ وَنُزِّلَ الْمَلٰٓئِكَةُ تَنْز۪يلاً
O gün gök beyaz bulutlar halinde parçalanacak, melekler arka arkaya indirileceklerdir.
25-Furkan 25
25/26اَلْمُلْكُ يَوْمَئِذٍۨ الْحَقُّ لِلرَّحْمٰنِۜ وَكَانَ يَوْماً عَلَى الْكَافِر۪ينَ عَس۪يراً
O gün mülk (bütün tasarrufuyla) Rahman'ındır. Küfredenler için de pek çetin-zorlu bir gündür.
25-Furkan 26
25/27وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلٰى يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَب۪يلاً
O gün zalim kimse ellerini (hınçla) ısırarak der ki "Ah keşke, Resulle birlikte bir yol edinmiş olsaydım."
25-Furkan 27
25/28يَا وَيْلَتٰى لَيْتَن۪ي لَمْ اَتَّخِذْ فُلَاناً خَل۪يلاً
Eyvah (vay başıma gelene). Keşke falancayı dost edinmeseydim.
25-Furkan 28
25/29لَقَدْ اَضَلَّن۪ي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ اِذْ جَٓاءَن۪يۜ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْاِنْسَانِ خَذُولاً
Çünkü o bana geldikten sonra beni zikirden (Kur'an'dan) saptırmış oldu. Şeytan insanı 'yapayalnız ve yardımsız' bırakandır.
25-Furkan 29
25/30وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ اِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هٰذَا الْقُرْاٰنَ مَهْجُوراً
Resul der ki "Ey Rabbim. Kavmim bu Kur'an'ı terkedilmiş (bir Kitab) olarak bıraktılar."
25-Furkan 30
25/31وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُواًّ مِنَ الْمُجْرِم۪ينَۜ وَكَفٰى بِرَبِّكَ هَادِياً وَنَص۪يراً
Biz böylece her peygambere mücrimlerden (suçlu-günahkarlardan) bir düşman kıldık. Hâdi (hidayet edici) ve yardımcı olarak Rabbin yeter.
25-Furkan 31
25/32وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْاٰنُ جُمْلَةً وَاحِدَةًۚ كَذٰلِكَ لِنُثَبِّتَ بِه۪ فُؤٰادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْت۪يلاً
Küfredenler dediler ki "Kur'an ona tek bir defada, topluca indirilmeli değil miydi?" Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek (kalbini pekiştirmek) için onu böyle (ayet ayet indirdik) ve onu (belli bir sırayla) tertil üzere (ayırarak tane tane) okuduk.
25-Furkan 32
25/33وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ اِلَّا جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاَحْسَنَ تَفْس۪يراًۜ
Onların sana getirdikleri hiçbir misal yoktur ki, Biz (ona karşı) sana hakkı ve en güzel açıklamayı getirmiş olmayalım.
25-Furkan 33
25/34اَلَّذ۪ينَ يُحْشَرُونَ عَلٰى وُجُوهِهِمْ اِلٰى جَهَنَّمَۙ اُو۬لٰٓئِكَ شَرٌّ مَكَاناً وَاَضَلُّ سَب۪يلاً۟
Yüzleri üstü cehenneme (sürülüp) toplanacak olanlar, işte onlar yerleri en kötü ve yolları en sapık olanlardır.
25-Furkan 34
25/35وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَجَعَلْنَا مَعَهُٓ اَخَاهُ هٰرُونَ وَز۪يراًۚ
Andolsun ki Biz Musa'ya Kitab'ı verdik, kardeşi Harun'u da vezir (ona yardımcı) kıldık.
25-Furkan 35
25/36فَقُلْنَا اذْهَبَٓا اِلَى الْقَوْمِ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۜ فَدَمَّرْنَاهُمْ تَدْم۪يراًۜ
(Onlara) "(Yaratılış) ayetlerimizi yalanlayan kavme gidin" dedik. Sonunda onları (Firavun ve çevresini) tamamen helak ettik.
25-Furkan 36
25/37وَقَوْمَ نُوحٍ لَمَّا كَذَّبُوا الرُّسُلَ اَغْرَقْنَاهُمْ وَجَعَلْنَاهُمْ لِلنَّاسِ اٰيَةًۜ وَاَعْتَدْنَا لِلظَّالِم۪ينَ عَـذَاباً اَل۪يماًۚ
Nuh'un kavmi de (Nuh'u ve diğer) resulleri yalanladıklarında onları suda boğduk ve insanlar için bir ayet kıldık. Zalimler için elim-acıklı bir azab hazırlamışızdır.
25-Furkan 37
25/38وَعَـاداً وَثَمُودَا۬ وَاَصْحَابَ الرَّسِّ وَقُرُوناً بَيْنَ ذٰلِكَ كَث۪يراً
Ad'ı, Semud'u, Ress halkını ve bunlar arasında birçok nesilleri de (helak ettik).
25-Furkan 38
25/39وَكُلاًّ ضَرَبْنَا لَهُ الْاَمْثَالَۘ وَكُلاًّ تَبَّرْنَا تَتْب۪يراً
Biz (onlardan) her birine (geçmişte helak edilenlerden) emsaller verdik, (ama öğüt alıp-sakınmadıkları için) hepsini tamamen helak ettik
25-Furkan 39
25/40وَلَقَدْ اَتَوْا عَلَى الْقَرْيَةِ الَّت۪ٓي اُمْطِرَتْ مَطَرَ السَّوْءِۜ اَفَلَمْ يَكُونُوا يَرَوْنَهَاۚ بَلْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ نُشُوراً
Andolsun ki onlar bela-azab yağmuruna tutulan o ülkeye uğramışlardır. Onu (onların akibetini) görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar yeniden dirileceklerini umup-beklemezler.
25-Furkan 40
25/41وَاِذَا رَاَوْكَ اِنْ يَتَّخِذُونَكَ اِلَّا هُزُواًۜ اَهٰذَا الَّذ۪ي بَعَثَ اللّٰهُ رَسُولاً
Seni gördükleri zaman "Allah'ın Resul olarak gönderdiği bu mu?" diyerek seni hep alaya alırlar.
25-Furkan 41
25/42اِنْ كَادَ لَيُضِلُّنَا عَنْ اٰلِهَتِنَا لَوْلَٓا اَنْ صَبَرْنَا عَلَيْهَاۜ وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ح۪ينَ يَرَوْنَ الْعَذَابَ مَنْ اَضَلُّ سَب۪يلاً
(Ve derler ki) "Eğer onlara (atalarımızın yoluna ve ilahlarımıza) karşı sebat-kararlılık göstermeseydik, (bu yoldan sapan Muhammed) neredeyse bizi de onlardan saptırmış olacaktı." Azabı gördükleri zaman kimin yolunun sapık olduğunu bilip-öğreneceklerdir.
25-Furkan 42
25/43اَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُۜ اَفَاَنْتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَك۪يلاًۙ
Kendi heva ve hevesini (nefsi istek ve tutkularını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona sen mi vekil olacaksın?
25-Furkan 43
25/44اَمْ تَحْسَبُ اَنَّ اَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ اَوْ يَعْقِلُونَۜ اِنْ هُمْ اِلَّا كَالْاَنْـعَامِ بَلْ هُمْ اَضَلُّ سَب۪يلاً۟
Yoksa sen onların çoğunun (hakkı) işittiğini ya da düşünüp-aklettiklerini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir hatta yolca daha sapıktırlar.
25-Furkan 44
25/45اَلَمْ تَرَ اِلٰى رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّۚ وَلَوْ شَٓاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِناًۚ ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَل۪يلاًۙ
Rabbini görmedin mi, gölgeyi nasıl uzatmaktadır? Eğer dilemiş olsaydı onu durgun-hareketsiz kılardı. Sonra Biz güneşi ona (gölgeye) delil kılmışızdır.
25-Furkan 45
25/46ثُمَّ قَبَضْنَاهُ اِلَيْنَا قَبْضاً يَس۪يراً
Sonra da onu yavaş yavaş Kendimize çekmişizdir.
25-Furkan 46
25/47وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِبَاساً وَالنَّوْمَ سُبَاتاً وَجَعَلَ النَّهَارَ نُشُوراً
Geceyi sizin için bir örtü, uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de yayılıp-çalışma (zamanı-imkanı) kılan O'dur.
25-Furkan 47
25/48وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَرْسَلَ الرِّيَاحَ بُشْراً بَيْنَ يَدَيْ رَحْمَتِه۪ۚ وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً طَهُوراًۙ
Rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen de O'dur. (Ayrıca) Biz, gökten tertemiz bir su indirdik.
25-Furkan 48
25/49لِنُحْيِيَ بِه۪ بَلْدَةً مَيْتاً وَنُسْقِيَهُ مِمَّا خَلَقْنَٓا اَنْعَاماً وَاَنَاسِيَّ كَث۪يراً
Ki onunla ölü bir beldeyi canlandıralım ve yarattığımız nice hayvan ve insanları sulayalım (diye).
25-Furkan 49
25/50وَلَقَدْ صَرَّفْنَاهُ بَيْنَهُمْ لِيَذَّكَّرُواۘ فَاَبٰٓى اَكْثَرُ النَّاسِ اِلَّا كُفُوراً
Andolsun ki hatırlayıp-öğüt almaları için bunu onların arasında çeşitli biçimlerde açıkladık. Ama insanların çoğu nankörlük edip direttiler.
25-Furkan 50
25/51وَلَوْ شِئْنَا لَبَعَثْنَا ف۪ي كُلِّ قَرْيَةٍ نَذ۪يراًۘ
Eğer dileseydik, her kasabaya (ayrı ayrı) bir uyarıcı-korkutucu gönderirdik.
25-Furkan 51
25/52فَلَا تُطِعِ الْكَافِر۪ينَ وَجَاهِدْهُمْ بِه۪ جِهَاداً كَب۪يراً
(O halde) sen kafirlere itaat etme ve onlara bununla (Kur'an'la) büyük bir cihad ver.
25-Furkan 52
25/53وَهُوَ الَّذ۪ي مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ هٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهٰذَا مِلْحٌ اُجَاجٌۚ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخاً وَحِجْراً مَحْجُوراً
İki denizi (birbirine) salıp katan O'dur. Biri (diğerine göre daha) tatlı ve susuzluğu giderici, diğeri ise (daha) tuzlu ve acıdır. İkisinin arasında (birbirlerine karışmalarını önleyen) bir berzah (engel) ve aşılmaz bir sınır koymuştur.
25-Furkan 53
25/54وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ مِنَ الْمَٓاءِ بَشَراً فَجَعَلَهُ نَسَباً وَصِهْراًۜ وَكَانَ رَبُّكَ قَد۪يراً
Beşeri-insanı bir sudan yaratıp onu neseb ve sihriyet (bağı ile akraba) kılan O'dur. Senin Rabbin Kadir'dir (her şeye güç yetirendir).
25-Furkan 54
25/55وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْۜ وَكَانَ الْكَافِرُ عَلٰى رَبِّه۪ ظَه۪يراً
Allah'ı bırakıp kendilerine yarar da, zarar da sağlayamayacak şeylere kulluk-ibadet etmektedirler. Kafir, kendi Rabbine karşı (şeytana yardım eden) arka çıkandır.
25-Furkan 55
25/56وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا مُبَشِّراً وَنَذ۪يراً
Biz seni ancak müjdeci ve uyarıp-korkutucu olarak gönderdik.
25-Furkan 56
25/57قُلْ مَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍ اِلَّا مَنْ شَٓاءَ اَنْ يَتَّخِذَ اِلٰى رَبِّه۪ سَب۪يلاً
De ki "Ben buna karşılık sizden bir ücret değil sadece Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen kimseler (olmanızı) istiyorum."
25-Furkan 57
25/58وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذ۪ي لَا يَمُوتُ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِه۪ۜ وَكَفٰى بِه۪ بِذُنُوبِ عِبَادِه۪ خَب۪يراًۚۛ
Sen asla ölmeyen ve daima diri olana tevekkül et ve O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından O'nun haberdar olması yeter.
25-Furkan 58
25/59اَلَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِۚۛ اَلرَّحْمٰنُ فَسْـَٔلْ بِه۪ خَب۪يراً
O, gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakilerini altı günde yaratan ve sonra da arşa istiva eden (mekandan münezzeh kudretiyle kuşatan) Rahman'dır. Bunu (ufkunuz ötesi bu gerçeği ancak) bilene-haberi olana sor.
25-Furkan 59
25/60
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اسْجُدُوا لِلرَّحْمٰنِ قَالُوا وَمَا الرَّحْمٰنُۗ اَنَسْجُدُ لِمَا تَأْمُرُنَا وَزَادَهُمْ نُفُوراً۟
Onlara "Rahman'a (çok merhametli olan Allah'a) secde edin" denildiği zaman "Rahman da neymiş? Biz senin bize emrettiğine mi secde edeceğiz?" derler ve (bu davet) onların nefretini arttırır.
25-Furkan 60
25/61تَبَارَكَ الَّذ۪ي جَعَلَ فِي السَّمَٓاءِ بُرُوجاً وَجَعَلَ ف۪يهَا سِرَاجاً وَقَمَراً مُن۪يراً
Gökte burçları yaratan, onların içinde bir çerağ (güneş) ve nurlu bir ay vareden (Allah) çok yücedir-mukaddestir.
25-Furkan 61
25/62وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِمَنْ اَرَادَ اَنْ يَذَّكَّرَ اَوْ اَرَادَ شُكُوراً
Hatırlayıp-öğüt almak ya da şükretmek isteyenler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren O'dur.
25-Furkan 62
25/63وَعِبَادُ الرَّحْمٰنِ الَّذ۪ينَ يَمْشُونَ عَلَى الْاَرْضِ هَوْناً وَاِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَاماً
O Rahman'ın kulları yeryüzünde mütevazı (alçak gönüllü) olarak yürürler ve cahiller kendilerine laf attığında "Selam" derler (geçerler).
25-Furkan 63
25/64وَالَّذ۪ينَ يَب۪يتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّداً وَقِيَاماً
Onlar gecelerini Rablerine secde ederek ve kıyama durarak geçirirler.
25-Furkan 64
25/65وَالَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّـنَا اصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَۗ اِنَّ عَذَابَهَا كَانَ غَرَاماًۗ
Onlar derler ki "Rabbimiz, cehennem azabını bizden çevir-uzaklaştır. Doğrusu onun azabı (gelip geçici değil) devamlıdır."
25-Furkan 65
25/66اِنَّهَا سَٓاءَتْ مُسْتَقَراًّ وَمُقَاماً
Orası ne kötü bir karargah ve ne kötü bir konaklama yeridir.
25-Furkan 66
25/67وَالَّذ۪ينَ اِذَٓا اَنْفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذٰلِكَ قَوَاماً
Onlar harcadıkları zaman ne israf ederler ne de kısarlar, ikisi arasında orta bir yol tutarlar.
25-Furkan 67
25/68وَالَّذ۪ينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَۚ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ يَلْقَ اَثَاماًۙ
Ve onlar Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarmazlar. Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler. Kim (hidayetten sonra) bunları yaparsa (ağır) günahı (ve cezasını) bulmuş olur.
25-Furkan 68
25/69يُضَاعَفْ لَهُ الْعَذَابُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَيَخْلُدْ ف۪يه۪۫ مُهَاناًۗ
Kıyamet günü azabı kat kat arttırılır ve onda (azabda) aşağılanmış olarak ebedi kalır.
25-Furkan 69
25/70اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ عَمَلاً صَالِحاً فَاُو۬لٰٓئِكَ يُبَدِّلُ اللّٰهُ سَيِّـَٔاتِهِمْ حَسَنَاتٍۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً
Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunanlar müstesna. Allah onların günahlarını iyiliklere çevirir. Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
25-Furkan 70
25/71وَمَنْ تَابَ وَعَمِلَ صَالِحاً فَاِنَّهُ يَتُوبُ اِلَى اللّٰهِ مَتَاباً
Kim tevbe eder ve salih amellerde bulunursa, o kimse tevbesi makbul (kabul görmüş ve rızaya ermiş) olarak Allah'a döner.
25-Furkan 71
25/72وَالَّذ۪ينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَۙ وَاِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَاماً
Onlar, yalan şahidlikte bulunmayanlar ve boş sözle karşılaştıklarında izzetle-vakarla geçip gidenlerdir.
25-Furkan 72
25/73وَالَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِّرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ لَمْ يَخِرُّوا عَلَـيْـهَا صُـماًّ وَعُمْيَـاناً
Onlar, kendilerine Rablerinin ayetleri zikredildiği (okunup-hatırlatıldığı) zaman onlara karşı kör ve sağır kesilmezler.
25-Furkan 73
25/74وَالَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّـنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ اَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّق۪ينَ اِمَاماً
Ve onlar "Rabbimiz bize eşlerimizden ve soyumuzdan, göz aydınlığı olacak (salih insanlar) armağan et ve bizi muttakilere (takva sahiblerine) imam-önder kıl" diyenlerdir.
25-Furkan 74
25/75اُو۬لٰٓئِكَ يُجْزَوْنَ الْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا وَيُلَقَّوْنَ ف۪يهَا تَحِيَّةً وَسَلَاماًۙ
İşte onlar sabretmelerine karşılık gurfelerle (yüksek cennet odalarıyla) mükafatlandırılırlar ve orada esenlik dileği ve selamla karşılanırlar.
25-Furkan 75
25/76خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ حَسُنَتْ مُسْتَقَراًّ وَمُقَاماً
Orada ebedidirler. (Orası) ne güzel bir karargah ve ne güzel bir konaklama yeridir.
25-Furkan 76
25/77قُلْ مَا يَعْبَؤُ۬ا بِكُمْ رَبّ۪ي لَوْلَا دُعَٓاؤُ۬كُمْۚ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَاماً
De ki "Sizin duanız olmasaydı, Rabbim size değer verir miydi? (Ey inkarcılar) siz kesinlikle yalanladınız artık azab (yakanızı bırakmayacak) kaçınılmaz olacaktır.
25-Furkan 7726-Şuarâ Suresi
26/1طٰسٓمٓۜ
Ta, Sin, Mim.
26-Şuarâ 1
26/2تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْمُب۪ينِ
Bunlar mübin (apaçık) Kitab'ın ayetleridir.
26-Şuarâ 2
26/3لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ اَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِن۪ينَ
Onlar (iman edip) mü'min olmuyorlar diye neredeyse kendini mahvedeceksin.
26-Şuarâ 3
26/4اِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ اٰيَةً فَظَلَّتْ اَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِع۪ينَ
Dilersek onların üzerine gökten bir ayet (mucize) indiririz de ona karşı (inkarsız ve itirazsız olarak) boyunları eğilip kalır.
26-Şuarâ 4
26/5وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمٰنِ مُحْدَثٍ اِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِض۪ينَ
Onlara Rahman'dan bir öğüt geldiğinde mutlaka ondan yüz çevirirler.
26-Şuarâ 5
26/6فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْت۪يهِمْ اَنْبٰٓؤُ۬ا مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Onlar (şimdi) yalanlamışlardır fakat alay edip durdukları şeylerin haberleri kendilerine yakında gelecektir.
26-Şuarâ 6
26/7اَوَلَمْ يَرَوْا اِلَى الْاَرْضِ كَمْ اَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَر۪يمٍ
Yeryüzüne bir bakmadılar mı ki, Biz onda her kerim (güzel ve övülen) çiftten nice ürünler bitirdik.
26-Şuarâ 7
26/8اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Elbetteki bunda bir ayet vardır ancak onların çoğu iman etmezler.
26-Şuarâ 8
26/9وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Hiç kuşkusuz senin Rabbin Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
26-Şuarâ 9
26/10وَاِذْ نَادٰى رَبُّكَ مُوسٰٓى اَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَۙ
Hani Rabbin Musa'ya (şöyle) seslenmişti "Zulmetmekte olan kavime git."
26-Şuarâ 10
26/11قَوْمَ فِرْعَوْنَۜ اَلَا يَتَّقُونَ
Firavun'un kavmine, hala sakınmayacaklar mı?
26-Şuarâ 11
26/12قَالَ رَبِّ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِۜ
(Musa) dedi ki "Rabbim, onların beni yalanlamalarından korkmaktayım."
26-Şuarâ 12
26/13وَيَض۪يقُ صَدْر۪ي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَان۪ي فَاَرْسِلْ اِلٰى هٰرُونَ
Göğsüm sıkışmakta, dilim dönmemektedir. Bundan dolayı Harun'a da (elçilik vererek bana yardımcı) gönder.
26-Şuarâ 13
26/14وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِۚ
(Ayrıca) onların bana karşı (dava edecekleri işlenmiş) bir suç var. (Bundan dolayı) beni öldürmelerinden korkmaktayım.
26-Şuarâ 14
26/15قَالَ كَلَّاۚ فَاذْهَبَا بِاٰيَاتِنَٓا اِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ
(Allah) buyurdu ki "Hayır (seni asla öldüremezler). İkiniz de ayetlerimle gidin, şüphesiz ki Biz sizinle birlikteyiz (ve herşeyi) işitmekteyiz."
26-Şuarâ 15
26/16فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
Firavun'a giderek deyin ki Biz (ikimiz) alemlerin Rabbi'nin resulüyüz-elçisiyiz."
26-Şuarâ 16
26/17اَنْ اَرْسِلْ مَعَنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ
İsrailoğullarını bizimle birlikte göndermen için (sana geldik).
26-Şuarâ 17
26/18قَالَ اَلَمْ نُرَبِّكَ ف۪ينَا وَل۪يداً وَلَبِثْتَ ف۪ينَا مِنْ عُمُرِكَ سِن۪ينَ
(Gittiklerinde Firavun) dedi ki "Biz seni çocukken yanımıza (himayemize) alıp büyütmedik mi? Sen ömrünün birçok yıllarını aramızda geçirmedin mi?"
26-Şuarâ 18
26/19وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّت۪ي فَعَلْتَ وَاَنْتَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ
Ve sen (bu iyiliğimize rağmen) yapacağın işi (cinayeti) de işledin, sen nankörlerdensin.
26-Şuarâ 19
26/20قَالَ فَعَلْتُـهَٓا اِذاً وَاَنَا۬ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۜ
(Musa) dedi ki "Ben onu yaptığım zaman (o konuyu) bilmeyen-şaşkınlardandım."
26-Şuarâ 20
26/21فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ ل۪ي رَبّ۪ي حُكْماً وَجَعَلَن۪ي مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ
Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hüküm-hikmet verdi ve beni gönderilen resullerden kıldı.
26-Şuarâ 21
26/22وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ اَنْ عَبَّدْتَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ
(Lutuf gibi göstererek) başıma kaktığın nimet de, İsrailoğullarını (çocuklarını öldürerek kendine) köle kılmandan dolayıdır.
26-Şuarâ 22
26/23قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَم۪ينَ
Firavun dedi ki "Alemlerin Rabbi nedir?"
26-Şuarâ 23
26/24قَالَ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ اِنْ كُنْتُمْ مُوقِن۪ينَ
(Musa, Firavun ve çevresindekilere) dedi ki "Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan her şeyin Rabbidir. Eğer yakin getirenlerden (kesin olarak anlamaya ehil kimselerden) iseniz (hakikat böyledir)."
26-Şuarâ 24
26/25قَالَ لِمَنْ حَوْلَـهُٓ اَلَا تَسْتَمِعُونَ
(Firavun) çevresindekilere "(Niye itiraz etmeyip susuyorsunuz yoksa) İşitmiyor musunuz?" dedi.
26-Şuarâ 25
26/26قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ
(Musa, Firavun'un çevresindekilere) dedi ki "O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir."
26-Şuarâ 26
26/27قَالَ اِنَّ رَسُولَكُمُ الَّـذ۪ٓي اُرْسِلَ اِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ
(Firavun ise çevresindekilere) dedi ki "Size gönderilen bu elçiniz, mutlaka bir delidir."
26-Şuarâ 27
26/28قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَاۜ اِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ
(Musa devam ederek) "Eğer aklınızı kullansanız (anlarsınız ki) O, doğunun, batının ve bunlar arasında olan her şeyin Rabbidir" dedi.
26-Şuarâ 28
26/29قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ اِلٰهاً غَيْر۪ي لَاَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُون۪ينَ
(Firavun Musa'ya) "Andolsun ki benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka zindana atacağım" dedi.
26-Şuarâ 29
26/30قَالَ اَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُب۪ينٍ
(Musa) "Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?" dedi.
26-Şuarâ 30
26/31قَالَ فَأْتِ بِه۪ٓ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
(Firavun) dedi ki "Eğer doğru sözlülerden isen onu getir."
26-Şuarâ 31
26/32فَاَلْقٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُب۪ينٌۚ
Bunun üzerine asasını atıp-bırakıverdi, o da hemen açıkça bir sü'ban (koskoca bir yılan-ejderha) oluverdi.
26-Şuarâ 32
26/33وَنَزَعَ يَدَهُ فَاِذَا هِيَ بَيْضَٓاءُ لِلنَّاظِر۪ينَ۟
Elini de çekip çıkardı, o da bakanlar için 'bembeyaz parlayıvermişti'.
26-Şuarâ 33
26/34قَالَ لِلْمَلَأِ حَوْلَـهُٓ اِنَّ هٰذَا لَسَاحِرٌ عَل۪يمٌۙ
(Bazı ileri gelenler, Firavun'a ve) çevresindeki önde gelenlere dedi ki "Doğrusu bu bilgin bir sihirbazdır."
26-Şuarâ 34
26/35يُر۪يدُ اَنْ يُخْرِجَكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِه۪ۗ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ
Sihriyle sizi yurdunuzdan sürüp-çıkarmak istiyor. (Firavun, o halde) "Siz ne diyorsunuz?" (dedi).
26-Şuarâ 35
26/36قَالُٓوا اَرْجِهْ وَاَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۙ
Dediler ki "Bunu ve kardeşini oyala, şehirlere de toplayıcılar gönder."
26-Şuarâ 36
26/37يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَل۪يمٍ
Bütün bilgin sihirbazları sana getirsinler.
26-Şuarâ 37
26/38فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِم۪يقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍۙ
Sihirbazlar bilinen bir günün belirlenen vaktinde bir araya getirildi.
26-Şuarâ 38
26/39وَق۪يلَ لِلنَّاسِ هَلْ اَنْتُمْ مُجْتَمِعُونَۙ
İnsanlara (ve İsrailoğullarına) "Siz de toplanıyor musunuz?" denildi.
26-Şuarâ 39
26/40لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ اِنْ كَانُوا هُمُ الْغَالِب۪ينَ
(Dediler ki gelip-toplanacağız) "Eğer galip gelirlerse biz de sihirbazlara uyarız."
26-Şuarâ 40
26/41فَلَمَّا جَٓاءَ السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ اَئِنَّ لَنَا لَاَجْراً اِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِب۪ينَ
Sihirbazlar geldiklerinde Firavun'a "Şayet biz üstün gelirsek, bize kesinlikle bir ücret (bir armağan) vardır değil mi?" dediler.
26-Şuarâ 41
26/42قَالَ نَعَمْ وَاِنَّكُمْ اِذاً لَمِنَ الْمُقَرَّب۪ينَ
(Firavun) "Evet" dedi. "(Ayrıca) siz en yakınlarımdan olacaksınız."
26-Şuarâ 42
26/43قَالَ لَهُمْ مُوسٰٓى اَلْقُوا مَٓا اَنْتُمْ مُلْقُونَ
Musa onlara dedi ki "Atacağınızı atın."
26-Şuarâ 43
26/44فَاَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ اِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ
Onlar da iplerini ve asalarını atıverdiler. (Ve) "Firavun'un kudreti-büyüklüğü adına, üstün gelecek olanlar muhakkak bizleriz" dediler.
26-Şuarâ 44
26/45فَاَلْقٰى مُوسٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَۚ
(Ardından) Musa da asasını (Allah adına) atıp-bırakıverdi, (bir de ne görsünler) o (onların) uydurduklarını yutuveriyor.
26-Şuarâ 45
26/46فَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِد۪ينَۙ
Sihirbazlar (hemen) secdeye kapandılar.
26-Şuarâ 46
26/47قَالُٓوا اٰمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
(Ve) "Alemlerin Rabbine iman ettik" dediler.
26-Şuarâ 47
26/48رَبِّ مُوسٰى وَهٰرُونَ
Musa'nın ve Harun'un Rabbine.
26-Şuarâ 48
26/49قَالَ اٰمَنْتُمْ لَهُ قَبْلَ اَنْ اٰذَنَ لَكُمْۚ اِنَّهُ لَكَب۪يرُكُمُ الَّذ۪ي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَۚ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَۜ لَاُقَطِّعَنَّ اَيْدِيَكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ مِنْ خِلَافٍ وَلَاُصَلِّبَنَّكُمْ اَجْمَع۪ينَ
(Firavun) dedi ki "Ben size izin vermeden ona inandınız öyle mi? Hiç tartışmasız o size sihiri öğreten büyüğünüzdür. Şimdi (ne yaptığınızı ve cezanızı) bileceksiniz. Andolsun ki ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve hepinizi asıp-sallandıracağım."
26-Şuarâ 49
26/50قَالُوا لَا ضَيْرَۘ اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا مُنْقَلِبُونَۚ
(Önceden sihirbaz olan mü'minler) dediler ki "Hiç zararı yok. Biz muhakkak ki Rabbimize döneceğiz."
26-Şuarâ 50
26/51اِنَّا نَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَٓا اَنْ كُنَّٓا اَوَّلَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ۟
İman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını ummaktayız.
26-Şuarâ 51
26/52وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنْ اَسْرِ بِعِبَاد۪ٓي اِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ
Musa'ya "Kullarımı geceleyin yola çıkar, mutlaka izleneceksiniz" diye vahyettik.
26-Şuarâ 52
26/53فَاَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۚ
Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.
26-Şuarâ 53
26/54اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَل۪يلُونَۙ
(Gelip-toplananlara dedi ki) "Bunlar azınlık olan bir topluluktur."
26-Şuarâ 54
26/55وَاِنَّهُمْ لَنَا لَـغَٓائِظُونَۙ
Bize karşı öfkelenmişler (bizi de öfkelendirmişlerdir.)
26-Şuarâ 55
26/56وَاِنَّا لَجَم۪يعٌ حَاذِرُونَۜ
Biz ise uyanık-tedbirli bir toplumuz.
26-Şuarâ 56
26/57فَاَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ
Biz onları (bu uyanık-tedbirli kavmi) bahçelerden ve pınarlardan çıkardık.
26-Şuarâ 57
26/58وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَر۪يمٍۙ
Hazinelerden ve soylu makamdan da.
26-Şuarâ 58
26/59كَذٰلِكَۜ وَاَوْرَثْنَاهَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۚ
(Bütün) bunlara israiloğullarını mirasçı kıldık.
26-Şuarâ 59
26/60فَاَتْبَعُوهُمْ مُشْرِق۪ينَ
(Firavun ve ordusu) güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular.
26-Şuarâ 60
26/61فَلَمَّا تَـرَٓاءَ الْجَمْعَانِ قَالَ اَصْحَابُ مُوسٰٓى اِنَّا لَمُدْرَكُونَۚ
İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa'nın adamları "Gerçekten yakalandık" dediler.
26-Şuarâ 61
26/62قَالَ كَلَّاۚ اِنَّ مَعِيَ رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ
(Musa) "Hayır-asla" dedi. "Şüphesiz Rabbim benimledir, bana yol gösterecektir."
26-Şuarâ 62
26/63فَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْبَحْرَۜ فَانْفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظ۪يمِۚ
Musa'ya "Asanla denize vur" diye vahyettik. (Vurunca deniz) hemen yarılıverdi ve her parçası koca bir dağ gibi oldu.
26-Şuarâ 63
26/64وَاَزْلَفْنَا ثَمَّ الْاٰخَر۪ينَۚ
Ötekilerini de oraya yaklaştırdık.
26-Şuarâ 64
26/65وَاَنْجَيْنَا مُوسٰى وَمَنْ مَعَهُٓ اَجْمَع۪ينَۚ
Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtardık.
26-Şuarâ 65
26/66ثُمَّ اَغْرَقْنَا الْاٰخَر۪ينَۜ
Sonra ötekilerini suda boğduk.
26-Şuarâ 66
26/67اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Elbette ki bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değillerdir.
26-Şuarâ 67
26/68وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Hiç şüphesiz senin Rabbin Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
26-Şuarâ 68
26/69وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ اِبْرٰه۪يمَۢ
Onlara İbrahim'in haberini de aktarıp-oku.
26-Şuarâ 69
26/70اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَا تَعْبُدُونَ
Hani babasına ve kavmine "Siz neye tapıyorsunuz?" demişti.
26-Şuarâ 70
26/71قَالُوا نَعْبُدُ اَصْنَاماً فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِف۪ينَ
Demişlerdi ki "Putlara (temsili heykellere) tapıyoruz, onlar için (kararlı ve sürekli bir şekilde) ibadet edip-duruyoruz."
26-Şuarâ 71
26/72قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ اِذْ تَدْعُونَۙ
(İbrahim) dedi ki "Çağırdığınız zaman onlar sizi işitiyorlar mı?"
26-Şuarâ 72
26/73اَوْ يَنْفَعُونَكُمْ اَوْ يَضُرُّونَ
Ya da size bir yararları veya zararları dokunuyor mu?
26-Şuarâ 73
26/74قَالُوا بَلْ وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا كَذٰلِكَ يَفْعَلُونَ
Hayır dediler. "Biz atalarımızı böyle yaparlarken (onlara böyle taparlarken) bulduk."
26-Şuarâ 74
26/75قَالَ اَفَرَاَيْتُمْ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ
(İbrahim) dedi ki "(Şimdi) neye taptığınızı (biraz olsun) düşünüp-gördünüz mü?"
26-Şuarâ 75
26/76اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمُ الْاَقْدَمُونَ
Hem siz, hem de eski atalarınız?
26-Şuarâ 76
26/77فَاِنَّهُمْ عَدُوٌّ ل۪ٓي اِلَّا رَبَّ الْعَالَم۪ينَۙ
Bunlar (bu ilah edindikleriniz) benim düşmanımdır yalnızca alemlerin Rabbi hariç
26-Şuarâ 77
26/78اَلَّذ۪ي خَلَقَن۪ي فَهُوَ يَهْد۪ينِۙ
Ki beni yaratan ve bana hidayet veren (doğru yolu gösteren) O'dur.
26-Şuarâ 78
26/79وَالَّذ۪ي هُوَ يُطْعِمُن۪ي وَيَسْق۪ينِۙ
Beni yediren, içiren O'dur.
26-Şuarâ 79
26/80وَاِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْف۪ينِۖ
Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur.
26-Şuarâ 80
26/81وَالَّذ۪ي يُم۪يتُن۪ي ثُمَّ يُحْي۪ينِۙ
Beni öldürecek sonra diriltecek olan O'dur.
26-Şuarâ 81
26/82وَالَّـذ۪ٓي اَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ ل۪ي خَط۪ٓيـَٔت۪ي يَوْمَ الدّ۪ينِۜ
Din (hesap) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O'dur.
26-Şuarâ 82
26/83رَبِّ هَبْ ل۪ي حُكْماً وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَۙ
Rabbim bana hüküm-hikmet bağışla ve beni salih olanlara kat.
26-Şuarâ 83
26/84وَاجْعَلْ ل۪ي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْاٰخِر۪ينَۙ
Sonra gelecekler arasında benim için (konuşanlara, yalan ve iftiralardan uzak) bir lisan-ı sıdk (doğruluk dili) ver.
26-Şuarâ 84
26/85وَاجْعَلْن۪ي مِنْ وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّع۪يمِۙ
Beni (nimetlerle donatılmış) Naim cennetinin mirasçılarından kıl.
26-Şuarâ 85
26/86وَاغْفِرْ لِاَب۪ٓي اِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّٓالّ۪ينَۙ
Babamı da bağışla (ona iman ve tevbe nasip et), o şaşırıp-sapanlardandır.
26-Şuarâ 86
26/87وَلَا تُخْزِن۪ي يَوْمَ يُبْعَثُونَۙ
Beni (insanların) diriltilecekleri gün mahcup etme.
26-Şuarâ 87
26/88يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَۙ
O gün ne mal fayda verir, ne de çocuklar.
26-Şuarâ 88
26/89اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ
Ancak Allah'a kalb-i selimle (temiz bir kalple) gelenler başka.
26-Şuarâ 89
26/90وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَۙ
(O gün) cennet muttakilere (takva sahiblerine) yaklaştırılır.
26-Şuarâ 90
26/91وَبُرِّزَتِ الْجَح۪يمُ لِلْغَاو۪ينَۙ
Cehennem de azgınlara açılıp-gösterilir.
26-Şuarâ 91
26/92وَق۪يلَ لَهُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَۙ
Ve onlara denilir ki "Taptıklarınız nerede?"
26-Şuarâ 92
26/93مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ هَلْ يَنْصُرُونَكُمْ اَوْ يَنْتَصِرُونَۜ
Allah'ın dışında olan (taptıklarınız). Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine yardımları dokunuyor mu?
26-Şuarâ 93
26/94فَكُبْكِبُوا ف۪يهَا هُمْ وَالْغَاوُ۫نَۙ
Oraya (cehenneme) onlar ve azgınlar atılırlar.
26-Şuarâ 94
26/95وَجُنُودُ اِبْل۪يسَ اَجْمَعُونَۜ
Ve iblis'in bütün askerleri-orduları da.
26-Şuarâ 95
26/96قَالُوا وَهُمْ ف۪يهَا يَخْتَصِمُونَۙ
Orada birbirleriyle çekişip-tartışarak derler ki
26-Şuarâ 96
26/97تَاللّٰهِ اِنْ كُنَّا لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۙ
Vallahi (Allah'a andolsun) biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.
26-Şuarâ 97
26/98اِذْ نُسَوّ۪يكُمْ بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Biz sizi (siz taptıklarımızı) alemlerin Rabbiyle eşit tutuyorduk.
26-Şuarâ 98
26/99وَمَٓا اَضَلَّـنَٓا اِلَّا الْمُجْرِمُونَ
Bizi mücrimlerden (suçlu-günahkarlardan) başka (teşvik edip) saptıran da olmadı.
26-Şuarâ 99
26/100فَمَا لَنَا مِنْ شَافِع۪ينَۙ
Artık bizim için ne bir şefaatçi var
26-Şuarâ 100
26/101وَلَا صَد۪يقٍ حَم۪يمٍ
Ne de candan-yakın bir dost.
26-Şuarâ 101
26/102فَلَوْ اَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ
Keşke bizim için (dünyaya) bir dönüş daha olsa da müminlerden olabilsek.
26-Şuarâ 102
26/103اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Elbette ki bunda (cinler ve insanlar için) bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değillerdir.
26-Şuarâ 103
26/104وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Hiç şüphesiz senin Rabbin Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
26-Şuarâ 104
26/105كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Nuh kavmi de (Nuh'u ve Nuh ile) gönderilenleri yalanladı.
26-Şuarâ 105
26/106اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ نُوحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Hani kardeşleri Nuh onlara demişti ki "Korkup-sakınmaz mısınız?"
26-Şuarâ 106
26/107اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
Ben size gönderilmiş güvenilir bir resulüm.
26-Şuarâ 107
26/108فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
(Artık) Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.
26-Şuarâ 108
26/109وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۚ
Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim-mükafatım yalnızca alemlerin Rabbine aittir.
26-Şuarâ 109
26/110فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۜ
(Kendiniz için) Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.
26-Şuarâ 110
26/111قَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْاَرْذَلُونَۜ
Dediler ki "Sana bayağı (düşük ve seviyesiz) insanlar uymuşken, biz sana hiç inanır mıyız?"
26-Şuarâ 111
26/112قَالَ وَمَا عِلْم۪ي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَۚ
Dedi ki "Onların yaptıkları (niyet ve kalbi durumları) hakkında benim bilgim yoktur."
26-Şuarâ 112
26/113اِنْ حِسَابُهُمْ اِلَّا عَلٰى رَبّ۪ي لَوْ تَشْعُرُونَۚ
Onların hesabı yalnızca Rabbime aittir. Eğer düşünüp-anlıyorsanız (bu böyledir.)
26-Şuarâ 113
26/114وَمَٓا اَنَا۬ بِطَارِدِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ
Ve ben (siz istemiyorsunuz diye) mü'min olanları kovacak değilim.
26-Şuarâ 114
26/115اِنْ اَنَا۬ اِلَّا نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۜ
Ben yalnızca apaçık bir uyarıcı-korkutucuyum.
26-Şuarâ 115
26/116قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُوم۪ينَۜ
Dediler ki "Eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten taşa tutulanlardan olacaksın."
26-Şuarâ 116
26/117قَالَ رَبِّ اِنَّ قَوْم۪ي كَذَّبُونِۚ
(Nuh en sonunda) dedi ki "Rabbim, kavmim beni yalanladı."
26-Şuarâ 117
26/118فَافْتَحْ بَيْن۪ي وَبَيْنَهُمْ فَتْحاً وَنَجِّن۪ي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ
(Artık) benimle onların arasında Sen hükmünü ver. Beni ve benimle beraber olan mü'minleri kurtar.
26-Şuarâ 118
26/119فَاَنْجَيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۚ
Bunun üzerine Biz de onu ve onunla beraber olanları o dolu gemi içinde (taşıyarak) kurtardık.
26-Şuarâ 119
26/120ثُمَّ اَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاق۪ينَۜ
Sonra da geride kalanları suda boğduk.
26-Şuarâ 120
26/121اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Elbette ki bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değillerdir.
26-Şuarâ 121
26/122وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Hiç şüphesiz senin Rabbin Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
26-Şuarâ 122
26/123كَذَّبَتْ عَادٌۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Ad (kavmi) de (Hud'u ve Hud ile) gönderilenleri yalanladı.
26-Şuarâ 123
26/124اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ هُودٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Hani kardeşleri Hud onlara demişti ki "Korkup-sakınmaz mısınız?"
26-Şuarâ 124
26/125اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
Ben size gönderilmiş güvenilir bir resulüm.
26-Şuarâ 125
26/126فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
(Artık) Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.
26-Şuarâ 126
26/127وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim-mükafatım yalnızca alemlerin Rabbine aittir.
26-Şuarâ 127
26/128اَتَبْنُونَ بِكُلِّ ر۪يعٍ اٰيَةً تَعْبَثُونَۙ
Siz her yüksek yere bir alamet-anıt inşa edip, (boş işlerle) uğraşıp-oyalanıyor musunuz?
26-Şuarâ 128
26/129وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِـعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَۚ
Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar-yapıtlar mı ediniyorsunuz?
26-Şuarâ 129
26/130وَاِذَا بَطَشْتُمْ بَطَشْتُمْ جَبَّار۪ينَۚ
Tutup-yakaladığınız zaman zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz?
26-Şuarâ 130
26/131فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
(Artık) Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.
26-Şuarâ 131
26/132وَاتَّقُوا الَّـذ۪ٓي اَمَدَّكُمْ بِمَا تَعْلَمُونَۚ
Bildiğiniz şeylerle size yardım edenden korkup-sakının.
26-Şuarâ 132
26/133اَمَدَّكُمْ بِاَنْعَامٍ وَبَن۪ينَۙ
Size hayvanlar, çocuklar ihsan etti.
26-Şuarâ 133
26/134وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍۚ
Bahçeler ve pınarlar da (bağışladı).
26-Şuarâ 134
26/135اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍۜ
Doğrusu ben sizin için büyük bir günün azabından korkmaktayım.
26-Şuarâ 135
26/136قَالُوا سَوَٓاءٌ عَلَيْنَٓا اَوَعَظْتَ اَمْ لَمْ تَكُنْ مِنَ الْوَاعِظ۪ينَۙ
Dediler ki "Sen öğüt versen de, öğüt verenlerden olmasan da bizim için birdir (hiç farketmez)."
26-Şuarâ 136
26/137اِنْ هٰذَٓا اِلَّا خُلُقُ الْاَوَّل۪ينَۙ
Bu (tehditlerin) öncekilerin (geçmişte gönderildiğini söyleyenlerin) adetinden (geleneksel sözlerinden) başka bir şey değildir.
26-Şuarâ 137
26/138وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَۚ
Biz azab görecek değiliz.
26-Şuarâ 138
26/139فَكَذَّبُوهُ فَاَهْلَكْنَاهُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
(Böylece) onu yalanladılar, Biz de onları helak ettik. Elbetteki bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değillerdir.
26-Şuarâ 139
26/140وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Hiç şüphesiz senin Rabbin Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
26-Şuarâ 140
26/141كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Semud (kavmi) de (Salihi ve Salih ile) gönderilenleri yalanladı.
26-Şuarâ 141
26/142اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ صَالِحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Hani kardeşleri Salih onlara demişti ki "Korkup-sakınmaz mısınız?"
26-Şuarâ 142
26/143اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
Ben size gönderilmiş güvenilir bir resulüm.
26-Şuarâ 143
26/144فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
(Artık) Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.
26-Şuarâ 144
26/145وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim-mükafatım yalnızca alemlerin Rabbine aittir.
26-Şuarâ 145
26/146اَتُتْرَكُونَ ف۪ي مَا هٰهُنَٓا اٰمِن۪ينَۙ
Siz burada (hep) güven içinde mi bırakılacaksınız?
26-Şuarâ 146
26/147ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ
Bahçelerin, pınarların içinde
26-Şuarâ 147
26/148وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَض۪يمٌۚ
Ekinler ve yumuşak tomurcuklu hurmalıklar arasında?
26-Şuarâ 148
26/149وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً فَارِه۪ينَۚ
Dağlardan da ustalıkla zevkli-keyifli evler yontuyorsunuz.
26-Şuarâ 149
26/150فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
(Artık) Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.
26-Şuarâ 150
26/151وَلَا تُط۪يعُٓوا اَمْرَ الْمُسْرِف۪ينَۙ
Aşırı gidenlerin emrine itaat etmeyin.
26-Şuarâ 151
26/152اَلَّذ۪ينَ يُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ
Ki onlar yeryüzünde bozgunculuk yaparlar da ıslah etmezler.
26-Şuarâ 152
26/153قَالُٓوا اِنَّـمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۚ
Dediler ki "Sen ancak büyülenmişlerdensin."
26-Şuarâ 153
26/154مَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۚ فَأْتِ بِاٰيَةٍ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
Sen bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası da değilsin. Eğer sadıklardan (doğru sözlülerden) isen bir ayet (mucize) getir-görelim.
26-Şuarâ 154
26/155قَالَ هٰذِه۪ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍۚ
(Salih) dedi ki "İşte bu dişi devedir. Su içme hakkı onundur, belli bir günün su içme hakkı da sizindir."
26-Şuarâ 155
26/156وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُٓوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ
(Sakın) ona bir kötülükle dokunmayın sonra büyük bir günün azabı sizi yakalar.
26-Şuarâ 156
26/157فَعَقَرُوهَا فَاَصْبَحُوا نَادِم۪ينَۙ
(Sonunda) onu kestiler (fakat) pişman oldular.
26-Şuarâ 157
26/158فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
(Çünkü) azab onları yakaladı. Elbetteki bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değillerdir.
26-Şuarâ 158
26/159وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Hiç şüphesiz senin Rabbin Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
26-Şuarâ 159
26/160كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Lut (kavmi) de (Lut'u ve Lut ile) gönderilenleri yalanladı.
26-Şuarâ 160
26/161اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ لُوطٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Hani kardeşleri Lut onlara demişti ki "Korkup-sakınmaz mısınız?"
26-Şuarâ 161
26/162اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
Ben size gönderilmiş güvenilir bir resulüm.
26-Şuarâ 162
26/163فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
(Artık) Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.
26-Şuarâ 163
26/164وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim-mükafatım yalnızca alemlerin Rabbine aittir.
26-Şuarâ 164
26/165اَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَم۪ينَۙ
Siz (şehvetle) alemler-insanlar içinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz?
26-Şuarâ 165
26/166وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ اَزْوَاجِكُمْۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ
Rabbinizin sizler için yaratmış olduğu (temiz) eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır, siz haddi aşan bir kavimsiniz."
26-Şuarâ 166
26/167قَالُوا لَئِنْ لَمْ تَنْتَهِ۬ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَج۪ينَ
Dediler ki "Ey Lut, buna (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, mutlaka (buradan) sürülüp-çıkarılanlardan olacaksın."
26-Şuarâ 167
26/168قَالَ اِنّ۪ي لِعَمَلِكُمْ مِنَ الْقَال۪ينَۜ
Dedi ki "Gerçekten ben sizin bu yapmakta olduğunuza buğzedenlerdenim (öfke ile karşı olanlardanım)."
26-Şuarâ 168
26/169رَبِّ نَجِّن۪ي وَاَهْل۪ي مِمَّا يَعْمَلُونَ
Rabbim beni ve ailemi bunların yaptıklarından (vebalinden ve belasından) kurtar.
26-Şuarâ 169
26/170فَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَـهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ
Biz de onu ve bütün ailesini kurtardık.
26-Şuarâ 170
26/171اِلَّا عَجُوزاً فِي الْغَابِر۪ينَۚ
Yalnızca bir kocakarı müstesna. O geride kalanlardan (oldu).
26-Şuarâ 171
26/172ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَۚ
Sonra geride kalanların hepsini helak ettik.
26-Şuarâ 172
26/173وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ مَطَراًۚ فَسَٓاءَ مَطَرُ الْمُنْذَر۪ينَ
Üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Uyarılıp-korkutulanların (fakat inkar edenlerin) yağmuru ne kadar kötüdür.
26-Şuarâ 173
26/174اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Elbette ki bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değillerdir.
26-Şuarâ 174
26/175وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Hiç şüphesiz senin Rabbin Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
26-Şuarâ 175
26/176كَذَّبَ اَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِ الْمُرْسَل۪ينَۚ
Eyke halkı da (Şuayb'ı ve Şuayb ile) gönderilenleri yalanladı.
26-Şuarâ 176
26/177اِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ
Hani Şuayb onlara demişti ki "Korkup-sakınmaz mısınız?"
26-Şuarâ 177
26/178اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ
Ben size gönderilmiş güvenilir bir resulüm.
26-Şuarâ 178
26/179فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ
(Artık) Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.
26-Şuarâ 179
26/180وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim-mükafatım yalnızca alemlerin Rabbine aittir.
26-Şuarâ 180
26/181اَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِر۪ينَۚ
Ölçüyü tam tutun-yapın ve eksiltenlerden olmayın.
26-Şuarâ 181
26/182وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۚ
Doğru ölçekle-teraziyle tartın.
26-Şuarâ 182
26/183وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَۚ
İnsanların eşyasını (gerçek değerinden) düşürüp-eksiltmeyin ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.
26-Şuarâ 183
26/184وَاتَّقُوا الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْاَوَّل۪ينَۜ
Sizi ve önceki nesilleri yaratandan korkup-sakının.
26-Şuarâ 184
26/185قَالُٓوا اِنَّـمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۙ
Dediler ki "Sen ancak büyülenmişlerdensin."
26-Şuarâ 185
26/186وَمَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَاِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِب۪ينَۚ
Sen bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin. Biz senin yalancılardan olduğunu sanmaktayız.
26-Şuarâ 186
26/187فَاَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفاً مِنَ السَّمَٓاءِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَۜ
Eğer sadıklardan (doğru sözlülerden) isen üstümüze gökten bir parça düşürüver.
26-Şuarâ 187
26/188قَالَ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ
(Şuayb) dedi ki "Rabbim, yaptıklarınızı iyi bilmektedir.
26-Şuarâ 188
26/189فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِۜ اِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ
Onu yalanladılar ve onları o gölge gününün azabı yakalayıverdi. Gerçekten o, büyük bir günün azabıydı.
26-Şuarâ 189
26/190اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Elbette ki bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değillerdir.
26-Şuarâ 190
26/191وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟
Hiç şüphesiz senin Rabbin Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
26-Şuarâ 191
26/192وَاِنَّهُ لَتَنْز۪يلُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ
Gerçekten o (Kur'an), alemlerin Rabbinin indirmesidir.
26-Şuarâ 192
26/193نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْاَم۪ينُۙ
Onu Ruhu'l-Emin (Cebrail) indirdi.
26-Şuarâ 193
26/194عَلٰى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِر۪ينَۙ
Uyarıp-korkutuculardan olman için senin kalbine (indirmiştir).
26-Şuarâ 194
26/195بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُب۪ينٍۜ
Açık-yalın bir arapçayla.
26-Şuarâ 195
26/196وَاِنَّهُ لَف۪ي زُبُرِ الْاَوَّل۪ينَ
O (Kur'ani gerçekler) öncekilerin Kitab'larında da zikredilmiştir.
26-Şuarâ 196
26/197اَوَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ اٰيَةً اَنْ يَعْلَمَهُ عُلَمٰٓؤُ۬ا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَۜ
İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi onlar için bir ayet (bir delil) değil midir?
26-Şuarâ 197
26/198 وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلٰى بَعْضِ الْاَعْجَم۪ينَۙ
Biz onu (arapça ayetlerimizi) arapça bilmeyen birine indirseydik
26-Şuarâ 198
26/199فَقَرَاَهُ عَلَيْهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ مُؤْمِن۪ينَۜ
(O da) onlara karşı onu okusaydı yine de iman etmezlerdi.
26-Şuarâ 199
26/200كَذٰلِكَ سَلَكْنَاهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۜ
Biz onu (ayetlerimizi) mücrimlerin (suçlu-günahkarların) kalbine böyle (kuşkularla) sokarız.
26-Şuarâ 200
26/201لَا يُؤْمِنُونَ بِه۪ حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَۙ
Onlar elim-acıklı azabı görünceye kadar ona inanmazlar.
26-Şuarâ 201
26/202فَيَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَۙ
O (azab) da onlara, kendileri farkında olmadan ansızın gelecektir.
26-Şuarâ 202
26/203فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنْظَرُونَۜ
Derler ki "Acaba bize mühlet verilir mi?"
26-Şuarâ 203
26/204اَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ
(Oysa dünyada iken) onlar Bizim azabımızı çabuklaştırmak istiyorlardı?
26-Şuarâ 204
26/205اَفَرَاَيْتَ اِنْ مَتَّعْنَاهُمْ سِن۪ينَۙ
Gördün mü, Biz onları yıllarca yararlandırsak
26-Şuarâ 205
26/206ثُمَّ جَٓاءَهُمْ مَا كَانُوا يُوعَدُونَۙ
Sonra kendilerine vaad edilen (azab günü) geliverse
26-Şuarâ 206
26/207مَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يُمَتَّعُونَۜ
Onların (dünyada yıllarca zevkle) yaşayıp-yararlanmaları kendilerine hiçbir fayda sağlamaz.
26-Şuarâ 207
26/208وَمَٓا اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا لَهَا مُنْذِرُونَۗۛ
Biz bir uyarıcı-korkutucu olmaksızın hiçbir ülkeyi helak etmiş (yıkıma uğratmış) değiliz.
26-Şuarâ 208
26/209ذِكْرٰى۠ۛ وَمَا كُنَّا ظَالِم۪ينَ
(Onlara öğüt verilmiş) hatırlatma (yapılmıştır). Biz zulmedenler değiliz.
26-Şuarâ 209
26/210وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاط۪ينُ
Onu (Kur'an'ı) şeytanlar indirmemiştir.
26-Şuarâ 210
26/211وَمَا يَنْبَغ۪ي لَهُمْ وَمَا يَسْتَط۪يعُونَۜ
Bu (iş) onlara düşmez-yakışmaz ve güçleri de yetmez.
26-Şuarâ 211
26/212اِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَۜ
Çünkü onlar (inmeden önce vahyi dinlemekten) işitmekten uzak tutulmuşlardır.
26-Şuarâ 212
26/213فَلَا تَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّب۪ينَۚ
Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarıp-yakarma yoksa azaba uğratılanlardan olursun.
26-Şuarâ 213
26/214وَاَنْذِرْ عَش۪يرَتَكَ الْاَقْرَب۪ينَۙ
(Öncelikle) en yakın hısımlarını (akrabalarını-soydaşlarını) uyarıp-korkut.
26-Şuarâ 214
26/215وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّـبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۚ
Mü'minlerden sana tabi olanlara (koruyucu-şefkat) kanatlarını ger.
26-Şuarâ 215
26/216فَاِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَۚ
Eğer sana karşı gelirlerse de ki "Ben sizin yaptıklarınızdan uzağım."
26-Şuarâ 216
26/217وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَز۪يزِ الرَّح۪يمِۙ
Aziz (üstün ve güçlü) ve Rahim'e (rahmetiyle çok esirgeyen Allah'a) tevekkül et.
26-Şuarâ 217
26/218اَلَّذ۪ي يَرٰيكَ ح۪ينَ تَقُومُۙ
Kıyam ettiğin (namaza kalktığın) zaman O seni görmektedir.
26-Şuarâ 218
26/219وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِد۪ينَ
Secde edenler arasında (önlerine geçmeden-kenardan) dolaşmanı da.
26-Şuarâ 219
26/220اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
O Semi'dir (herşeyi işitendir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).
26-Şuarâ 220
26/221هَلْ اُنَبِّئُكُمْ عَلٰى مَنْ تَنَزَّلُ الشَّيَاط۪ينُۜ
Şeytanların kimlere inmekte olduklarını size haber vereyim mi?
26-Şuarâ 221
26/222تَنَزَّلُ عَلٰى كُلِّ اَفَّاكٍ اَث۪يمٍۙ
Onlar günaha düşkün olan her yalancıya-iftiracıya inerler.
26-Şuarâ 222
26/223يُلْقُونَ السَّمْعَ وَاَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَۜ
Bunlar (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdırlar.
26-Şuarâ 223
26/224وَالشُّعَرَٓاءُ يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُ۫نَۜ
(Bunlardan, şeytanlara kulak verenlerden) şairler (var ya), onlara da azgın-sapıklar uyar.
26-Şuarâ 224
26/225اَلَمْ تَرَ اَنَّهُمْ ف۪ي كُلِّ وَادٍ يَه۪يمُونَۙ
Görmedin mi onlar herbir vadide (alçak yerlerde) vehmedip-şaşkınca dolaşırlar.
26-Şuarâ 225
26/226وَاَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَۙ
Ve onlar yapmadıkları-yapmayacakları şeyleri söylerler.
26-Şuarâ 226
26/227اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللّٰهَ كَث۪يراً وَانْتَصَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُواۜ وَسَيَعْلَمُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ
Ancak (şairlerden) iman edenler, salih amellerde bulunanlar, Allah'ı çokça zikredenler ve zulme (haksızlığa) uğratıldıklarında öçlerini-haklarını alanlar müstesna. Zulmetmekte olanlar hangi dönüşe (hangi değişime) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.
26-Şuarâ 22727-Neml Suresi
27/1طٰسٓ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْقُرْاٰنِ وَكِتَابٍ مُب۪ينٍۙ
Ta, sin. Bunlar Kur'an'ın ve mübin (herşeyi apaçık açıklayan Levh-i mahfuz'un, ana) Kitab'ın ayetleridir.
27-Neml 1
27/2هُدًى وَبُشْرٰى لِلْمُؤْمِن۪ينَۙ
Mü'minler için hidayet (doğruluk rehberi) ve müjdedir.
27-Neml 2
27/3اَلَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ
Ki onlar namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve ahirete de yakinen (kesin olarak) iman ederler.
27-Neml 3
27/4اِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ زَيَّنَّا لَهُمْ اَعْمَالَهُمْ فَهُمْ يَعْمَهُونَۜ
Ahirete inanmayanların yaptıklarını (müstehak oldukları şeytana izin verip) süslü gösterdik. Onlar (hakka) körlük içinde bocalayıp dururlar.
27-Neml 4
27/5اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ لَهُمْ سُٓوءُ الْعَذَابِ وَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ هُمُ الْاَخْسَرُونَ
İşte bunlar azabı en kötü olanlardır ve onlar ahirette de en büyük hüsrana (ebedi ziyana) uğrayanlardır.
27-Neml 5
27/6وَاِنَّكَ لَتُلَقَّى الْقُرْاٰنَ مِنْ لَدُنْ حَك۪يمٍ عَل۪يمٍ
Şüphesiz ki bu Kur'an, Alim (herşeyi hakkıyle bilen) ve Hakim (hüküm ve hikmet sahibi olan) katından sana ilka edilmektedir (indirilip-verilmektedir).
27-Neml 6
27/7اِذْ قَالَ مُوسٰى لِاَهْلِه۪ٓ اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراًۜ سَاٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ اَوْ اٰت۪يكُمْ بِشِهَابٍ قَبَسٍ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ
Hani Musa ailesine demişti ki "Şüphesiz ben bir ateş gördüm. Size oradan ya bir haber getireceğim veya ısınmanız için bir kor ateş getireceğim."
27-Neml 7
27/8فَلَمَّا جَٓاءَهَا نُودِيَ اَنْ بُورِكَ مَنْ فِي النَّارِ وَمَنْ حَوْلَهَاۜ وَسُبْحَانَ اللّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Oraya gittiğinde kendisine (şöyle) seslenildi "Ateşde olanlar da, çevresinde bulunanlar da mübarek-kutlu kılınmıştır. Alemlerin Rabbi olan Allah (her türlü noksanlıktan) münezzehtir."
27-Neml 8
27/9يَا مُوسٰٓى اِنَّـهُٓ اَنَا اللّٰهُ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُۙ
Ey Musa, Ben Aziz (üstün ve güçlü) ve Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) olan Allah'ım.
27-Neml 9
27/10وَاَلْقِ عَصَاكَۜ فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ وَلّٰى مُدْبِراً وَلَمْ يُعَقِّبْۜ يَا مُوسٰى لَا تَخَفْ اِنّ۪ي لَا يَخَافُ لَدَيَّ الْمُرْسَلُونَۗ
Asanı at. (Attı ve) onun (küçük-hızlı) bir yılan gibi debelenmekte olduğunu görünce dönüp kaçtı ve arkasına bakmadı. "Ey Musa korkma, Benim huzurumda peygamberler korkmaz."
27-Neml 10
27/11اِلَّا مَنْ ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسْناً بَعْدَ سُٓوءٍ فَاِنّ۪ي غَفُورٌ رَح۪يمٌ
"Zulmedenler müstesna. Ancak (kim) yaptığı kötülüğü (tevbeyle terkederek) iyiliğe çevirirse bilsin ki Ben Gafur (çok bağışlayan) ve Rahim'im (rahmetimle çok esirgeyenim).
27-Neml 11
27/12وَاَدْخِلْ يَدَكَ ف۪ي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍ ف۪ي تِسْعِ اٰيَاتٍ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَقَوْمِه۪ۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِق۪ينَ
Elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıkıversin. (Bu,) Firavun ve kavmine (gönderilecek) dokuz ayet (mucize) içindedir. Onlar fasık (yoldan çıkmış) bir kavimdir."
27-Neml 12
27/13فَلَمَّا جَٓاءَتْهُمْ اٰيَاتُنَا مُبْصِرَةً قَالُوا هٰذَا سِحْرٌ مُب۪ينٌۚ
Ayetlerimiz onların gözleri önüne serilince "Bu apaçık bir sihirdir" dediler.
27-Neml 13
27/14وَجَحَدُوا بِهَا وَاسْتَيْقَنَتْهَٓا اَنْفُسُهُمْ ظُلْماً وَعُلُواًّۜ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِد۪ينَ۟
Vicdanları (yakinen anladığı) kesin olarak kabul ettiği halde zulüm ve kibirlerinden ötürü onları (ayetlerimizi bile bile) inkar ettiler. (Artık sen) bozguncuların nasıl bir sona uğratıldıklarına bir bak.
27-Neml 14
27/15وَلَقَدْ اٰتَيْنَا دَاوُ۫دَ وَسُلَيْمٰنَ عِلْماًۚ وَقَالَا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي فَضَّلَنَا عَلٰى كَث۪يرٍ مِنْ عِبَادِهِ الْمُؤْمِن۪ينَ
Andolsun ki Biz Davud'a ve Süleyman'a ilim verdik (de onlar) "Bizi inanmış kullarından birçoğuna göre üstün kılan Allah'a hamdolsun" dediler.
27-Neml 15
27/16وَوَرِثَ سُلَيْمٰنُ دَاوُ۫دَ وَقَالَ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ عُلِّمْنَا مَنْطِقَ الطَّيْرِ وَاُو۫ت۪ينَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍۜ اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْفَضْلُ الْمُب۪ينُ
Süleyman Davud'a varis oldu ve dedi ki "Ey insanlar, bize kuşların dili öğretildi ve bize her şeyden (bolca) verildi. İşte bu apaçık bir lutuftur-üstünlüktür."
27-Neml 16
27/17وَحُشِرَ لِسُلَيْمٰنَ جُنُودُهُ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ وَالطَّيْرِ فَهُمْ يُوزَعُونَ
Süleyman için cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı. Hepsi düzenli bir şekilde sevk ve idare ediliyordu.
27-Neml 17
27/18حَتّٰٓى اِذَٓا اَتَوْا عَلٰى وَادِ النَّمْلِۙ قَالَتْ نَمْلَةٌ يَٓا اَيُّهَا النَّمْلُ ادْخُلُوا مَسَاكِنَكُمْۚ لَا يَحْطِمَنَّكُمْ سُلَيْمٰنُ وَجُنُودُهُۙ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Nihayet karınca vadisine geldiklerinde, bir dişi karınca dedi ki "Ey karınca topluluğu yuvalarınıza girin. Süleyman ve orduları farkında olmaksızın sizi kırmasın (kırıp öldürmesin)" dedi.
27-Neml 18
27/19فَتَبَسَّمَ ضَاحِكاً مِنْ قَوْلِهَا وَقَالَ رَبِّ اَوْزِعْن۪ٓي اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحاً تَرْضٰيهُ وَاَدْخِلْن۪ي بِرَحْمَتِكَ ف۪ي عِبَادِكَ الصَّالِح۪ينَ
(Süleyman) onun bu sözü üzerine gülerek tebessüm etti ve dedi ki "Rabbim. Bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı bana nasib et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat."
27-Neml 19
27/20وَتَفَقَّدَ الطَّيْرَ فَقَالَ مَا لِيَ لَٓا اَرَى الْهُدْهُدَۘ اَمْ كَانَ مِنَ الْغَٓائِب۪ينَ
(Süleyman) kuşları denetledikten sonra dedi ki "Hüdhüd'ü neden göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?"
27-Neml 20
27/21لَاُعَذِّبَنَّهُ عَذَاباً شَد۪يداً اَوْ لَا۬اَذْبَحَنَّهُٓ اَوْ لَيَأْتِيَنّ۪ي بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍ
"Onu şiddetli bir azaba uğratacağım veya onu (boğazından) keseceğim ya da o bana (mazeretini gösteren) apaçık bir burhan (kesin bir delil) getirmelidir."
27-Neml 21
27/22فَمَكَثَ غَيْرَ بَع۪يدٍ فَقَالَ اَحَطْتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِه۪ وَجِئْتُكَ مِنْ سَبَأٍ بِنَبَأٍ يَق۪ينٍ
Çok geçmeden (Hüdhüd) geldi ve dedi ki "Senin (bilgi veya haberle henüz) kuşatıp öğrenemediğin şeyi (ben ulaşıp) öğrendim ve sana Sebe'den yakin (kesinlikle doğru) bir haber getirdim."
27-Neml 22
27/23اِنّ۪ي وَجَدْتُ امْرَاَةً تَمْلِكُهُمْ وَاُو۫تِيَتْ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ وَلَهَا عَرْشٌ عَظ۪يمٌ
Ben onlara hükmetmekte olan bir kadın buldum. Ona (ülkesinde) her şeyden verilmiş ve (bir de) büyük bir tahtı var.
27-Neml 23
27/24وَجَدْتُهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ فَهُمْ لَا يَهْتَدُونَۙ
Onu ve kavmini, Allah'ı bırakıp da güneşe secde ederlerken gördüm. Şeytan onlara (bu kötü) amellerini süsleyip-güzel göstererek onları (doğru) yoldan alıkoymuştur. Bundan dolayı hidayet (doğru yolu) bulmuyorlar.
27-Neml 24
27/25
اَلَّا يَسْجُدُوا لِلّٰهِ الَّذ۪ي يُخْرِجُ الْخَبْءَ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُخْفُونَ وَمَا تُعْلِنُونَ
Göklerde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran, gizlediklerinizi de, açığa vurduklarınızı da bilmekte olan Allah'a secde etmesinler diye (haktan uzak tutulmuşlar).
27-Neml 25
27/26اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ
(Oysa) Allah O'dur ki O'ndan başka ilah yoktur, yüce Arş'ın Rabbidir?
27-Neml 26
27/27قَالَ سَنَنْظُرُ اَصَدَقْتَ اَمْ كُنْتَ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ
(Süleyman) dedi ki "Doğruyu mu söyledin yoksa (yanılıp) yalancılardan mı oldun göreceğiz." dedi.
27-Neml 27
27/28اِذْهَبْ بِكِتَاب۪ي هٰذَا فَاَلْقِهْ اِلَيْهِمْ ثُمَّ تَوَلَّ عَنْهُمْ فَانْظُرْ مَاذَا يَرْجِعُونَ
"Benim kitabımı (yazdıklarımı) git-götür, onu kendilerine bırak sonra onlardan (biraz) uzaklaş ve neye (hangi karara) döneceklerine bak."
27-Neml 28
27/29قَالَتْ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَؤُ۬ا اِنّ۪ٓي اُلْقِيَ اِلَيَّ كِتَابٌ كَر۪يمٌ
(Kitabın-yazılanların bırakılmasından sonra Sebe melikesi) dedi ki "Ey ileri gelenler, bana kerim (çok önemli-değerli) bir kitab bırakıldı."
27-Neml 29
27/30اِنَّهُ مِنْ سُلَيْمٰنَ وَاِنَّهُ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ
"Bu (kitap) Süleyman'dandır, (başlangıcı) Rahman ve Rahim Olan Allah'ın adıyladır."
27-Neml 30
27/31اَلَّا تَعْلُوا عَلَيَّ وَأْتُون۪ي مُسْلِم۪ينَ۟
(İçinde) "Bana karşı büyüklenmeyin ve bana teslim olmuşlar olarak gelin" diye (yazmaktadır).
27-Neml 31
27/32قَالَتْ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَؤُ۬ا اَفْتُون۪ي ف۪ٓي اَمْر۪يۚ مَا كُنْتُ قَاطِعَةً اَمْراً حَتّٰى تَشْهَدُونِ
(Sonra) dedi ki "Ey ileri gelenler, bu işimde bana görüş belirtin. Siz yanımda olmadan (görüş bildirip-onaylamadan) ben hiç bir işte kesin (karar veren biri) değilim."
27-Neml 32
27/33قَالُوا نَحْنُ اُو۬لُوا قُوَّةٍ وَاُو۬لُوا بَأْسٍ شَد۪يدٍ وَالْاَمْرُ اِلَيْكِ فَانْظُر۪ي مَاذَا تَأْمُر۪ينَ
Dediler ki "Biz kuvvet sahibiyiz ve zorlu savaşçılarız, (bu iş konusunda ise) karar-buyruk senindir. Sen (hiç korkmadan) neyi emredeceğine bak."
27-Neml 33
27/34قَالَتْ اِنَّ الْمُلُوكَ اِذَا دَخَلُوا قَرْيَةً اَفْسَدُوهَا وَجَعَلُٓوا اَعِزَّةَ اَهْلِهَٓا اَذِلَّةًۚ وَكَذٰلِكَ يَفْعَلُونَ
(Sebe melikesi) dedi ki "Hükümdarlar bir ülkeye girdikleri zaman orasını bozguna uğratırlar ve halkından şerefli uluları hor ve aşağılık kılarlar. Onlar böyle yaparlar."
27-Neml 34
27/35وَاِنّ۪ي مُرْسِلَةٌ اِلَيْهِمْ بِهَدِيَّةٍ فَنَاظِرَةٌ بِمَ يَرْجِعُ الْمُرْسَلُونَ
Ben (şimdi) onlara bir hediye göndereyim de bakayım elçiler neyle (hangi cevapla) dönecekler.
27-Neml 35
27/36فَلَمَّا جَٓاءَ سُلَيْمٰنَ قَالَ اَتُمِدُّونَنِ بِمَالٍۘ فَمَٓا اٰتٰينِيَ اللّٰهُ خَيْرٌ مِمَّٓا اٰتٰيكُمْۚ بَلْ اَنْتُمْ بِهَدِيَّتِكُمْ تَفْرَحُونَ
(Elçiler hediyelerle) Süleyman'a geldiği zaman dedi ki "Sizler bana mal ile yardımda mı bulunmak istiyorsunuz? Allah'ın bana vermekte olduğu size verdiğinden daha hayırlıdır. (Bu) hediyenizle (ben değil) siz sevinip öğünebilirsiniz."
27-Neml 36
27/37اِرْجِعْ اِلَيْهِمْ فَلَنَأْتِيَنَّهُمْ بِجُنُودٍ لَا قِبَلَ لَهُمْ بِهَا وَلَنُخْرِجَنَّهُمْ مِنْهَٓا اَذِلَّةً وَهُمْ صَاغِرُونَ
(Ey elçi) sen onlara dön (ve şunu bildir ki) andolsun biz onlara asla karşı koyamayacakları ordularla gelir ve onları oradan horlanmış (aşağılanmış) ve küçük düşürülmüşler olarak sürüp çıkarırız.
27-Neml 37
27/38قَالَ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَؤُ۬ا اَيُّكُمْ يَأْت۪ين۪ي بِعَرْشِهَا قَبْلَ اَنْ يَأْتُون۪ي مُسْلِم۪ينَ
(Elçilerin gitmesinden sonra Süleyman) "Ey ulular-ileri gelenler. Onlar bana teslim olmuşlar olarak gelmeden önce hanginiz bana onun (melikenin) tahtını getirir?" dedi.
27-Neml 38
27/39قَالَ عِفْر۪يتٌ مِنَ الْجِنِّ اَنَا۬ اٰت۪يكَ بِه۪ قَبْلَ اَنْ تَقُومَ مِنْ مَقَامِكَۚ وَاِنّ۪ي عَلَيْهِ لَقَوِيٌّ اَم۪ينٌ
Cinlerden bir ifrit "(Bana izin verirsen) sen daha makamından kalkmadan ben onu sana getiririm. Gerçekten bu işe gücüm yeter ve bana güvenebilirsiniz" dedi.
27-Neml 39
27/40قَالَ الَّذ۪ي عِنْدَهُ عِلْمٌ مِنَ الْكِتَابِ اَنَا۬ اٰت۪يكَ بِه۪ قَبْلَ اَنْ يَرْتَدَّ اِلَيْكَ طَرْفُكَۜ فَلَمَّا رَاٰهُ مُسْتَقِراًّ عِنْدَهُ قَالَ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّ۪ي۠ لِيَبْلُوَن۪ٓي ءَاَشْكُرُ اَمْ اَكْفُرُۜ وَمَنْ شَكَرَ فَاِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ رَبّ۪ي غَنِيٌّ كَر۪يمٌ
Nezdinde (kendi yanında) Kitab'tan ilmi olan (kimse) dedi ki "Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm." Derken (Süleyman) onu kendi yanına (gelip) yerleşivermiş görünce dedi ki "Bu Rabbimin fazlındandır. O'na şükür mü yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni denemekte olduğu için (bunu lutfetti). Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiştir, kim de nankörlük ederse (bilinsin ki) Rabbim Gani'dir (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan zengindir), Kerim'dir (iyilik ve ikramı boldur).
27-Neml 40
27/41قَالَ نَكِّرُوا لَهَا عَرْشَهَا نَنْظُرْ اَتَهْتَد۪ٓي اَمْ تَكُونُ مِنَ الَّذ۪ينَ لَا يَهْتَدُونَ
Dedi ki "O'nun tahtını (bilip-tanınmayacağı) değişikliğe uğratın, bakalım hidayeti (doğru yolu) bulabilecek mi yoksa bulmayanlardan mı olacak?
27-Neml 41
27/42فَلَمَّا جَٓاءَتْ ق۪يلَ اَهٰكَذَا عَرْشُكِۜ قَالَتْ كَاَنَّهُ هُوَۚ وَاُو۫ت۪ينَا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِهَا وَكُنَّا مُسْلِم۪ينَ
(Melike) geldiği zaman ona "Senin tahtın da böyle mi?" denildi. (O da) dedi ki "Tıpkı o. (Zaten) bize (buraya gelmeden) daha önce bilgi-haber verilmişti ve biz (Süleyman'a) teslim olmuştuk."
27-Neml 42
27/43وَصَدَّهَا مَا كَانَتْ تَعْبُدُ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ اِنَّهَا كَانَتْ مِنْ قَوْمٍ كَافِر۪ينَ
Onu (melikeyi) Allah'tan başka tapmakta olduğu şeyler (doğruyu söylemekten ve hidayetten) alıkoymuştu. (Çünkü) o, küfre sapan bir kavimdendi.
27-Neml 43
27/44ق۪يلَ لَهَا ادْخُلِي الصَّرْحَۚ فَلَمَّا رَاَتْهُ حَسِبَتْهُ لُجَّةً وَكَشَفَتْ عَنْ سَاقَيْهَاۜ قَالَ اِنَّهُ صَرْحٌ مُمَرَّدٌ مِنْ قَوَار۪يرَۜ قَالَتْ رَبِّ اِنّ۪ي ظَلَمْتُ نَفْس۪ي وَاَسْلَمْتُ مَعَ سُلَيْمٰنَ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ۟
Ona "Köşke gir" denildi. Onu görünce derin bir su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı. (Süleyman) dedi ki "Bu billurdan yapılmış (şeffaf ve düzeltilmiş) bir köşk-zeminidir." (Melike) dedi ki "Rabbim, ben (şimdiye kadar) kendime zulmetmişim. (Artık ben de) Süleyman'la birlikte alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum."
27-Neml 44
27/45وَلَقَدْ اَرْسَلْـنَٓا اِلٰى ثَمُودَ اَخَـاهُمْ صَـالِحاً اَنِ اعْبُـدُوا اللّٰهَ فَاِذَا هُمْ فَر۪يقَانِ يَخْتَصِمُونَ
Andolsun ki Semud'a "(Yalnızca) Allah'a kulluk edin" diye kardeşleri Salih'i gönderdik. Hemen birbirleriyle çekişen-çatışan iki zümre-grup oluverdiler.
27-Neml 45
27/46قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِۚ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
(Salih) dedi ki "Ey kavmim. Neden iyilikten önce hemen kötülüğe koşuyorsunuz? Allah'tan mağfiret (bağışlanma) dilemeniz gerekmez mi? Umulur ki esirgenirsiniz."
27-Neml 46
27/47قَالُوا اطَّيَّرْنَا بِكَ وَبِمَنْ مَعَكَۜ قَالَ طَٓائِرُكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ تُفْتَنُونَ
Dediler ki "Sen ve seninle birlikte olanlar yüzünden uğursuzluğa uğradık." (Salih) dedi ki "Sizin uğursuzluğunuz (karşılaştığınız bu musibet) Allah katındadır (orada takdir edilip-yazılmıştır). Hayır (bu musibetle) siz denenmekte olan bir kavimsiniz."
27-Neml 47
27/48وَكَانَ فِي الْمَد۪ينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ
Şehirde dokuzlu bir çete vardı ki yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar ve ıslaha (iyilik ve düzenliğe) hiç yanaşmıyorlardı.
27-Neml 48
27/49قَالُوا تَقَاسَمُوا بِاللّٰهِ لَنُبَيِّتَنَّهُ وَاَهْلَهُ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّه۪ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ اَهْلِه۪ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ
Kendi aralarında Allah adına and içerek dediler ki "Gece ona ve ailesine (gizli) bir baskın yapalım (hepsini öldürelim). Sonra da velisine 'Ailesinin yok oluşunda biz (orada değildik) şahid olmadık ve inanın bizler doğruyu söyleyenleriz' diyelim."
27-Neml 49
27/50وَمَكَرُوا مَكْراً وَمَكَرْنَا مَكْراً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
Onlar (Bizim bilip-gördüğümüz)) hileli bir düzen-tuzak kurdular. Biz de onların (bilip-görmediği) farkında olmadığı bir düzen-tuzak kurduk.
27-Neml 50
27/51فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ مَكْرِهِمْۙ اَنَّا دَمَّرْنَاهُمْ وَقَوْمَهُمْ اَجْمَع۪ينَ
(Kendilerince) kurdukları tuzağın uğradığı sona bir bak. Biz onları ve kavimlerini topluca helak ettik.
27-Neml 51
27/52فَتِلْكَ بُيُوتُهُمْ خَاوِيَةً بِمَا ظَلَمُواۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
İşte zulmetmeleri dolayısıyla çökmüş (enkaza dönüşmüş ıpıssız) evleri. Bilen-anlayan bir kavim için bunda elbette bir ayet vardır.
27-Neml 52
27/53وَاَنْجَيْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ
İman edenleri ve korkup-sakınanları da kurtardık.
27-Neml 53
27/54وَلُوطاً اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَاَنْتُمْ تُبْصِرُونَ
Lut'u da (gönderdik). Hani kavmine demişti ki "Siz göz göre göre (alenen) o hayasızlığı mı (utanmazlığı mı) yapıyorsunuz?"
27-Neml 54
27/55اَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَٓاءِۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ
Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Hayır, siz (ne yaptığını ve sonucunu bilmeyen) cahil bir kavimsiniz.
27-Neml 5519. Cüz (25-Furkan 12 İle 27-Neml 55 Arası)