İnsanlardan birtakım sefihler (aklını kullanmayan ahmaklar) "Onları daha önce üzerinde bulundukları kıblelerinden çeviren nedir?" diyecekler. De ki "Doğu da Allah'ındır, batı da. Dilediğini dosdoğru yola yöneltip-iletir."
Böylece Biz sizi insanlara şahid (ve örnek) olmanız için vasat bir ümmet kıldık, Resul de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, resule uyanları iki topuğu üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırdetmek içindir. Doğrusu (bu) Allah'ın hidayete (doğru yola) ulaştırdıklarının dışında kalanlar için büyüktür (ağır bir iştir). Allah elbette imanınızı zayi edecek (kaybedecek) değildir. Hiç şüphe yok ki Allah Rauf'tur (şefkat edendir), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
Biz yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu görüyoruz. Şimdi elbette seni hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Her nerede bulunursanız, yüzünüzü onun yönüne çevirin. Şüphesiz kendilerine Kitab verilenler, bunun Rablerinden gelen bir gerçek (hak) olduğunu elbette bilirler. Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir.
Andolsun ki sen kendilerine Kitab verilenlere her ayeti (delili) getirsen yine de onlar senin kıblene uymaz, sen de onların kıblelerine uyacak değilsin. (Hatta) onlardan bir kısmı, bir kısmının kıblesine de uymaz. Andolsun ki eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların hevalarına (nefsi arzularına) uyacak olursan, hiç kuşkusuz zalimlerden olursun.
Kendilerine Kitab verdiklerimiz, onu (peygamberi) çocuklarını tanır gibi tanırlar. Buna rağmen içlerinden bir bölümü, bildikleri halde yine de hakkı (gerçeği) gizlerler.
Herkesin yöneldiği bir yön vardır. O halde hayırlarda birbirinizle yarışınız. Her nerede olursanız, Allah sizleri bir araya getirecektir. Hiç şüphesiz Allah her şeye kadirdir (güç yetirendir).
Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Siz de) her nerede olursanız yüzünüzü onun yönüne çevirin. Öyle ki onlardan zulmedenlerin dışında insanların size karşı (kullanabilecekleri) delilleri olmasın. Onlardan korkmayın, Ben'den korkun ki üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Böylece hidayete (doğru yola) erersiniz.
Nitekim kendi içinizden size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size Kitab ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir Resul gönderdik.
Şüphesiz Safa ile Merve Allah'ın nişanelerinden-işaretlerindendir. Böylece kim Evi (Ka'be'yi) hacceder veya umre yaparsa artık bu ikisini tavaf etmesinde kendisi için bir sakınca yoktur. Kim de gönülden bir hayır yaparsa şüphesiz Allah Şakir'dir (şükrün karşılığını verendir), Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir).
Apaçık belgelerle indirdiklerimizi ve insanlar için Kitab'ta açıkladığımız hidayeti gizlemekte olanlara, işte onlara hem Allah lanet eder, hem de lanet ediciler lanet eder.
Ancak tevbe edenler, (kendilerini) düzeltenler ve (hakkı) açıklayanlar (müstesnadır), onların tevbelerini kabul ederim. Tevvab (tevbeleri kabul eden), Rahim (çok esirgeyen sadece) Benim.
Sizin ilahınız tek bir ilahtır, O'ndan başka hiç bir ilah yoktur. O Rahman'dır (yarattıklarına rahmet edendir), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
Gerçek şu ki göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde, insanlara yararlı şeylerle denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle ölümünden sonra yeryüzünü dirilttiği suda, debelenen her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında emre hazır bekleyen bulutta akleden bir kavim-topluluk için gerçekten ayetler vardır.
İnsanlar içinde Allah'tan başkasını 'eş ve ortak' tutanlar vardır ki, onları Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah'a olan sevgisi ise daha güçlüdür. O zulmedenler azaba uğrayacakları zaman hiç tartışmasız bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu (önceden) bilselerdi.
Öyle ki (o gün) kendilerine uyulanlar, onlara uyanlardan uzaklaşıp-kaçmışlardır. (Artık) onlar azabı görmüşlerdir ve aralarındaki bütün bağlar parçalanıp-kopmuştur.
Uyanlar derler ki "Bizim için (bir kez daha dünyaya) dönüş olsaydı da bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık." Böylece Allah onlara bütün yaptıklarını kahırlı-özlemler (pişmanlık ve üzüntü kaynağı) olarak gösterecektir. Ve onlar (gecikmiş bu pişmanlıklarla) ateşten çıkacak değillerdir.
Ne zaman onlara "Allah'ın indirdiğine uyun" denilse, onlar "Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (yola) uyarız" derler. (Peki) Ya ataları aklı ermez ve hidayete (doğru yola) ermemiş idiyseler?
Küfre sapanların misali, bağırıp-çağırmadan başka bir şeyi duymadan haykıranın misali gibidir. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, akıl erdirmezler.
O size ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilmiş olanı haram kıldı. Ancak kim mecbur kalırsa saldırmamak ve sınırı aşmamak şartıyla (bir miktar yemesinde) günah yoktur. Gerçekten Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
Allah'ın indirdiği Kitab'tan bir şeyi gizleyip de onu az bir pahaya satanlar, işte onların yedikleri karınlarında ateşten başkası değildir. Allah da kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları arındırmaz. Ve onlar için acıklı bir azab da vardır.
Gerçek iyilik, yüzlerinizi doğudan ve batıdan yana çevirmeniz değildir. Asıl iyilik (o kimsenin iyiliğidir ki) Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eder. (Mal) sevgisine rağmen, malı yakınlara, yetimlere, yoksullara, yol oğluna (yolda kalmışa), isteyip dilenene ve (özgürlükleri için) kölelere verir. Namazı kılar, zekatı verir ve ahidleştiği zaman ahidini (verdiği sözü) yerine getirir. Sıkıntıda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabreder. İşte sadık (doğru) olanlar bunlardır ve muttaki olanlar da (korkup-sakınanlar da) bunlardır.
Ey iman edenler, öldürülenler hakkında size kısas yazıldı (farz kılındı). Özgüre karşı özgür, köleye karşı köle ve dişiye karşı dişi. Fakat kim (hangi katil) onun (maktülün) kardeşi (varisi veya velisi) tarafından bağışlanırsa artık (yapılması gereken) örfe uymak (ve) ona (maktülün varis veya velisine) güzellikle (diyet) ödemektir. Bu, Rabbinizden (size) bir hafifletme ve bir rahmettir. Artık kimde bundan sonra tecavüzde bulunursa, onun için elim-acıklı bir azab vardır.
Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman eğer geride bir hayır bırakacaksa, anaya babaya yakın akrabaya ma'ruf (uygun, meşru) bir tarzda vasiyette bulunması yazıldı (farz kılındı). Bu (Allah'tan korkup-sakınan) takva sahibleri üzerinde bir haktır.
Kim onu (vasiyeti) işittikten sonra değiştirirse, günahı elbette onu değiştirenlerin üzerinedir. Şüphesiz Allah Semi (herşeyi işiten) ve Alim'dir (hakkıyle bilendir).
Bununla birlikte kim, vasiyet edenin haksızlığa eğilim göstereceğinden ya da günaha gireceğinden korkup da ikisinin (tarafların) arasını bulup-düzeltirse ona günah yoktur. Gerçekten Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (çok esirgeyendir).
(Oruç) Sayılı günlerdir. Artık sizden kim hasta ya da yolculukta olursa tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde (tutsun). (İhtiyarlık gibi diğer sebeblerle) oruç tutmaya (zorlukla) takat getirenlere de bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak (fazladan) hayır yaparsa bu da kendisi için hayırlıdır. (Tutamadığınız günler için) oruç tutmanız eğer bilirseniz sizin için daha hayırlıdır.
O Ramazan öyle bir aydır ki insanlar için hidayet olan (doğru yolu gösteren) ve furkan (hak ile batılı ayıran) Kur'an o ayda indirilmiştir. Öyleyse sizden kim bu aya şahid olursa artık onu (orucu) tutsun. Kim de hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde (tutsun). Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez. (Bu,) sayıyı (kolay) tamamlamanız ve sizi doğru yola (hidayete) ulaştırmasına karşılık Allah'ı tekbir ile yüceltmeniz içindir. Böylece şükredersiniz.
Kullarım Beni sana soracak olursa, (de ki) Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına icabet ederim. O halde onlar da Benim davetime icabet etsinler ve bana iman etsinler ki irşad (doğru yola varmış) olsunlar.
Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Allah gerçekten sizin nefislerinize ihanet etmekte (nefsinizi koruyamamakta) olduğunuzu bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırd edilinceye kadar yeyin-için sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde itikafta olduğunuz zamanlarda da onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır, onlara (sakın fazla) yaklaşmayın. İşte Allah insanlara ayetlerini açıklar ki (anlayıp-iman edenler) böylece sakınıp-korunurlar.
Mallarınızı haksızlıkla (batıl sebeblerle) aranızda yemeyin. Kendiniz de (hakkınız olmadığını) bilirken, insanların mallarından bir kısmını günaha girerek yemeniz için hakimlere (yetkililere rüşvet olarak) aktarmayın.
Sana hilalleri (doğuş halindeki ayları) sorarlar. De ki "O, insanlar ve hacc için vakit ölçüleridir". Birr (iyilik) evlere arkalarından gelmeniz değildir, birr (iyilik) muttakinindir (korkup-sakınanın amelidir). Evlere kapılarından girin. Allah'tan korkup-sakının ki böylece kurtuluşa erersiniz.
Onları yakaladığınız yerde öldürün ve sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne (sonuç itibariyle) öldürmeden beterdir. Mescid-i Haram'da onlar sizinle savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. Ancak onlar sizinle savaşırlarsa siz de onları öldürün. Kafirlerin cezası işte böyledir.
Haram ay, haram aya karşılıktır. Hürmetler (de) karşılıklıdır. Öyleyse kim size saldırırsa, size saldırdığı gibi siz de ona saldırın. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah muttakilerle (korkup-sakınanlarla) beraberdir.
Allah yolunda infak edin ve kendinizi, kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz ki Allah muhsinleri (iyilik yapıp-güzel davrananları) sever.
Haccı da umreyi de Allah için tamamlayın. Eğer (düşman, hastalık ve buna benzer nedenlerle engellenir) alıkonursanız size kolay gelen bir kurban gönderin. Kurban yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Kim sizden hasta ise ya da başından şikayeti varsa, onun ya oruç ya sadaka veya kurban olarak fidye (vermesi gerekir). Güvenliğe kavuşursanız, hacca kadar umre ile yararlanmak isteyene kolayına gelen bir kurban (kesmesi gerekir). Bulamayana da haccda üç gün, döndüğünüzde yedi (gün) olmak üzere tamı tamına on oruç vardır. Bu, ailesi Mescid-i Haram'da olmayanlar içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah cezası pek şiddetli olandır.
Hacc, bilinen aylardır. Böylelikle kim o aylarda (kendisine) haccı farz ederse (hacca niyetlenirse, bilsin ki) haccda kadına yaklaşmak, fısk yapmak (günah olan davranışlara yönelmek) ve tartışıp-kavga etmek yoktur. Siz hayır olarak ne yaparsanız, Allah onu bilir. (Ey müminler, ahiret için) azık edinin, kuşkusuz azığın en hayırlısı takvadır. Ey ulul elbab (zikir, hikmet ve hayır sahibleri) Ben'den korkup-sakının.
(Hac mevsiminde alış-veriş yaparak) Rabbinizden bir fazl istemenizde size bir günah (sakınca) yoktur. Arafat'tan hep birlikte indiğinizde Allah'ı Meş'ar-ı Haram'da zikredip-anın. O sizi nasıl doğru yola ilettiyse, siz de O'nu (dosdoğru bir yönelişle) zikredip-anın. Gerçek şu ki, siz bundan evvel sapık olanlardandınız.
Sonra insanların (topluca) akın ettiği yerden siz de akın edin ve Allah'tan mağfiret (bağışlanma) dileyin. Şüphesiz Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
(Hacc) ibadetlerinizi bitirdiğinizde (önceleri) atalarınızı andığınız gibi hatta ondan da kuvvetli bir anma ile Allah'ı zikredin. İnsanlardan öylesi vardır ki "Rabbimiz, bize dünyada ver" der, onun ahirette nasibi yoktur.
Sayılı günlerde Allah'ı zikredip-anın. İki günde (Mina'dan dönmek için) acele ederse ona günah yoktur, geri kalana da günah yoktur. Bu, takva sahibi olanlar içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki şüphesiz siz O'nun huzurunda toplanacaksınız.
İnsanlardan öylesi de vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider ve kalbindekine (yalan iddiasına) Allah'ı şahid tutar. Halbuki o düşmanların en yamanıdır.
İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah'ın rızasını almak karşılığında nefsini satar (feda eder). Elbette Allah kullarına karşı Rauf'tur (şefkatli olandır).
Size beyyineler (apaçık belgeler-ayetler) geldikten sonra yine kayarsanız, bilin ki Allah Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
İsrailoğullarına sor, onlara nice açık ayetler verdik. Kendisine geldikten sonra kim Allah'ın nimetini değiştirirse, (bilsin ki) Allah'ın azabı çok şiddetlidir.
İnkar edenlere dünya hayatı cazip-çekici kılındı. Onlar iman edenlerden kimileriyle alay ederler. Oysa (alaya aldıkları bu) takva sahipleri, kıyamet günü onların üstündedir. Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.
İnsanlar (sapıklıkta ve şaşkınlıkta) tek bir ümmetti. Allah müjde vericiler ve uyarıp-korkutucular olarak peygamberler gönderdi ve insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm vermek üzere beraberlerinde hak Kitab'lar indirdi. Ancak kendilerine kitab verilenler apaçık ayetler geldikten sonra birbirlerine karşı olan azgınlık ve kıskançlıkları yüzünden ihtilafa düştüler. Böylece Allah iman edenleri kendi izniyle (onların) üzerinde ihtilafa düştükleri hakka-gerçeğe ulaştırdı. Allah dilediğini doğru yola ulaştırır.
Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali (sizin de) başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle şiddetli bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, en sonunda Resul ve beraberindeki mü'minler "Allah'ın yardımı ne zaman?" dediler. İyi bilin ki, Allah'ın yardımı pek yakındır.
Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki "Hayır olarak infak edeceğiniz şey, anne-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolculara (verilebilecek şeyler) olmalıdır. Hayır olarak her ne yaparsanız, Allah onu kuşkusuz bilir.
Hoşunuza gitmediği halde savaş üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki (nefsinize göre) hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayırdır ve olur ki sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
Sana haram olan ayı, onda savaşmayı soruyorlar. De ki "Onda savaşmak büyük bir suçtur. Ancak Allah'ın yolundan alıkoymak, O'nu inkar etmek, Mescid-i Haram'a engel olmak ve halkını oradan çıkarmak Allah katında daha büyük bir suçtur. Fitne ise (sonuç itibariyle) katlden-öldürmekten beterdir. Eğer güç yetirirlerse (onlar) sizi dininizden geri çevirinceye kadar sizinle savaşmayı sürdürürler. Sizden kim dininden döner ve kafir olarak ölürse artık onların bütün amelleri dünyada da, ahirette de boşa çıkmıştır ve onlar ateşin halkıdır, orada sürekli kalacaklardır.
Şüphesiz iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler, işte onlar Allah'ın rahmetini umarlar. Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki "Onlarda hem büyük bir günah, hem de insanlar için bazı (geçici rahatlatmalar) yararlar vardır. Ama günahları (ve zararları) yararlarından daha büyüktür." (Yine) sana ne infak edeceklerini soruyorlar. De ki "İhtiyaçlarınızdan artanı." Düşünesiniz diye Allah size ayetlerini böyle açıklıyor.
Dünya ve ahiret hakkında. Ve sana yetimlerden soruyorlar. De ki "Onları ıslah etmek (ilgilenerek iyi yetiştirmek) hayırlıdır. Eğer onlarla birlikte yaşarsanız (unutmayın ki) onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah işleri bozanla-düzeltip ıslah edeni bilir. Eğer Allah dileseydi sizi de (kimsesiz yetimler gibi) zahmet ve meşakkate sokardı. Şüphesiz Allah Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir)."
İman edinceye kadar müşrik kadınları nikahlamayın, iman eden bir cariye -hoşunuza gitse de- müşrik bir kadından daha hayırlıdır. İman edinceye kadar müşrik erkekleri de nikahlamayın, iman eden bir köle -hoşunuza gitse de- müşrik bir erkekden daha hayırlıdır. Onlar cehenneme çağırırlar, Allah ise kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. (Allah) düşünüp-öğüt alsınlar diye insanlara ayetlerini açıklar.
Sana 'kadınların aybaşı halini' soruyorlar. De ki "O bir ezadır-rahatsızlıktır. Aybaşı halinde kadınlardan ayrılın ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman Allah'ın size emrettiği yerden onlara varın. Şüphesiz Allah çok tevbe edenleri sever, çok temizlenenleri de sever."
Kadınlarınız sizin tarlanızdır, tarlanıza dilediğiniz gibi varın. Kendiniz için (güzel şeyler) takdim edin. Allah'tan da korkup-sakının ve bilin ki mutlaka O'na kavuşacaksınız. İman edenleri müjdele.
Bir de iyilik yapmanız, sakınmanız ve insanların arasını düzeltmeniz için (dönmeniz gereken) yeminlerinize Allah'ı siper (engel) kılmayın. Allah Semi'dir (herşeyi işitendir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).
Allah sizi yeminlerinizdeki lağvden (kasıtsız olarak veya yanılarak söylediğiniz boş sözlerden) dolayı sorumlu tutmaz. Ancak kalplerinizin kazandıklarından (kasıtlı yaptıklarından) dolayı sorumlu tutar. Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Halim'dir (rahmetiyle yumuşak davranandır).
Kadınlarından uzaklaşmaya yemin edenler için dört ay bekleme süresi vardır. Eğer (yeminlerinden) dönerlerse şüphesiz Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
Boşanmış kadınlar kendi başlarına (evlenmeden) üç 'hayız ve temizlenme süresi' beklerler. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorlarsa Allah'ın rahimlerinde yarattığını saklamaları onlara helal olmaz. Kocaları (bu süre içinde) barışmak isterlerse onları geri almaya (herkesten) daha layıktırlar. Erkeklerin kadınların üzerinde hakları olduğu gibi kadınların da onlar üzerinde hakları vardır. Ancak erkekler onların üzerinde bir dereceye sahiptirler. Allah Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
Boşanma iki defadır. (Sonrası ise) ya iyilikle tutmak, ya da güzellikle bırakmadır. Onlara (kadınlara) verdiğiniz bir şeyi geri almanız sizin için helal olmaz. Ancak erkek ve kadın Allah'ın sınırlarını ayakta tutamayacaklarından korkarlarsa (bu durum müstesna). Eğer ikisinin Allah'ın sınırlarını ayakta tutamayacaklarından korkarsanız, bu durumda (kadının) fidye vermesinde ikisi için de günah yoktur. İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır, onları aşmayın. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, onlar zalimlerin ta kendileridir.
Yine onu (kadını üçüncü defa) boşarsa, (kadın) onun dışında bir başka kocayla nikahlanmadıkça ona helal olmaz. Eğer (bu koca da) onu boşarsa ve onlar (ilk koca ile karısı) Allah'ın sınırlarını ayakta tutacaklarını sanıyorlarsa tekrar birbirlerine dönmelerinde ikisi için de günah yoktur. İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır, bilen bir topluluk için bunları (böyle) açıklar.
Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini tamamlamışlarsa onları ya güzellikle tutun ya da güzellikle bırakın. Fakat haksızlık ederek ve zarar vermek için onları nikah altında tutmayın. Kim böyle yaparsa kendi nefsine zulmetmiş olur. Allah'ın ayetlerini oyun (konusu) edinmeyin. Allah'ın size verdiği nimeti ve size öğüt olsun diye indirdiği Kitab'ı ve hikmeti hatırlayın. Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki Allah (Alim'dir) herşeyi hakkıyle bilendir.
Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman aralarında ma'rufla (iyilikle, güzellikle) anlaştıkları taktirde kocalarıyla (tekrar) evlenmelerine engel çıkarmayın. İşte içinizden Allah'a ve ahiret gününe iman edenlere bununla (böyle) öğüt verilir. Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.
Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği bilinene (örfe) uygun olarak çocuk kendisinin olana (babaya) aittir. Kimseye güç yetireceğinin dışında (yük ve sorumluluk) teklif edilmez. Anne çocuğu (sebebiyle), çocuk kendisinin olan baba da çocuğu dolayısıyla zarara uğratılmasın. Mirasçı üzerindeki (sorumluluk ve görev) bunun gibidir. Eğer (anne ve baba) birbiriyle görüşerek ve karşılıklı anlaşarak (çocuğu iki yıl tamamlanmadan) sütten ayırmayı isterlerse, ikisi için de bir vebal (günah) yoktur. Ve eğer çocuklarınızı (bir süt anneye) emzirtmek isterseniz, örfe uygun vereceğinizi ödedikten sonra size yine bir vebal yoktur. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah yaptıklarınızı görendir.
İçinizden ölenlerin (geride) bıraktığı eşler, kendi kendilerine dört ay on (gün) beklerler. Bu bekleme süresi dolduğunda artık onların kendi haklarında ma'ruf (meşru) bir şekilde yaptıklarından dolayı size bir sorumluluk (günah) yoktur. Allah yaptıklarınızdan hakkıyle haberdardır.
(İddeti bekleyen) kadınları nikahlamak istediğinizi (onlara) sezdirmenizde ya da böyle bir isteği gönlünüzde saklamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Allah biliyor ki siz onları mutlaka anacaksınız. Sakın bilinen (meşru) sözler dışında onlarla gizlice vaidleşmeyin, bekleme süresi tamamlanıncaya kadar nikah bağını bağlamaya kesin karar vermeyin. Ve bilin ki Allah kalbinizden geçeni bilmektedir. Artık O'ndan sakının. Ve yine bilin ki şüphesiz Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Halim'dir (rahmetiyle yumuşak davranandır).
Kendilerine el sürmediğiniz, mehirlerini de tesbit etmediğiniz kadınları boşamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Onları yararlandırın, zengin olan kendi durumuna göre, darda olan da kendi durumuna göre ma'ruf (meşru ve örfe uygun) bir şekilde yararlandırmalı. (Bu) muhsinlerin (iyilik yapıp-güzel davrananların) üzerine bir borçtur.
Eğer onlara mehir tesbit eder de (onlara) temas etmeden boşarsanız, tayin ettiğiniz mehrin yarısı onların hakkıdır. Ancak kadınların vazgeçmesi veya nikâh bağı elinde bulunanın (velinin) vazgeçmesi hali müstesna. Bağışlamanız takvaya daha yakındır. Aranızdaki fazileti (iyilik ve ihsanı) unutmayın. Şüphesiz Allah yaptığınız şeyleri görendir.
İçinizden ölüp de (geride) eşlerini bırakanlar, bir seneye kadar eşlerinin evlerinden çıkarılmayarak geçimlerinin sağlanmasını vasiyyet etsinler. Ama onlar (kendiliklerinden) çıkarlarsa, artık onların ma'ruf (meşru) olarak kendileri için yaptıklarından dolayı size bir sorumluluk yoktur. Allah Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
Binlerce oldukları halde ölüm korkusuyla yurtlarından çıkanları görmedin mi? Allah onlara "ölün" dedi (öldüler) sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah insanlara karşı fazl (lutuf) sahibidir. Ancak insanların çoğu şükretmez.
Verdiğinin kat kat fazlasını kendisine ödemesi için Allah'a güzel bir borç verecek olan kimdir? Allah darlık da verir genişlik de ve siz O'na döndürüleceksiniz.
Musa'dan sonra İsrailoğullarının önde gelenlerini görmedin mi? Hani peygamberlerinden birine "Bize bir melik gönder de Allah yolunda savaşalım" demişlerdi. O "Ya üzerinize savaş yazıldığı halde savaşmayacak olursanız?" demişti. "Bize ne oluyor ki Allah yolunda savaşmayalım? Ki biz yurdumuzdan çıkarıldık ve çocuklarımızdan (uzaklaştırıldık)" demişlerdi. Ama onlara savaş yazıldığı zaman az bir kısmı dışında (çoğunluğu) yüz çevirdiler. Allah zalimleri bilir.
Onlara peygamberleri dedi ki "Allah size Talut'u (melik olarak) gönderdi." Onlar "Biz hükümdarlığa ona göre daha layık iken ve ona bir mal (servet) bolluğu verilmemişken, nasıl bizi (yönetmek üzere) hükümdarlık onun olabilir?" demişlerdi. O (yine şöyle) demişti "Doğrusu Allah size onu seçti, bilgi ve vücut gelişimini arttırdı. Allah kime dilerse mülkünü verir. Allah Vasi'dir (lutfu ve rahmeti geniş vekildir), Alim'dir (hakkıyle bilendir)."
Peygamberleri onlara "Onun hükümdarlığının belgesi, size Tabut'un gelmesidir ki onda Rabbinizden bir sekine (güven duygusu ve huzur) ile Musa ailesinden ve Harun ailesinden arta kalanlar vardır. Onu melekler yüklenip-taşır. Eğer inanmışlarsanız, bunda sizin için kesin bir ayet (delil) vardır" dedi.
Talut orduyla birlikte ayrıldığında dedi ki "Doğrusu Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim bundan içerse artık o benden değildir ve kim de -eliyle bir avuç avuçlayanlar hariç- onu tatmazsa o bendendir. Onlardan az bir bölümü dışında ondan içtiler. O iman edenlerle beraber onu (ırmağı) geçince "Bu gün bizim Calut'a ve ordusuna karşı (koyacak) gücümüz yok" dediler. Allah'a kavuşacaklarına inanıp-bilenler (ise) "Nice az bir topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir" dediler.
Calut ve askerlerine karşı meydana (savaşa) çıktıklarında "Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, adımlarımızı sabit kıl (kaydırma) ve kafirler topluluğuna karşı bize yardım et" dediler.
Böylece onları Allah'ın izniyle yenilgiye uğrattılar. Davud Calut'u öldürdü. Allah da ona mülk ve hikmet verdi, ona dilediğinden öğretti. Eğer Allah'ın, insanların bir kısmı ile bir kısmını def'i (engellemesi) olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı. Ancak Allah alemlere karşı büyük fazl (lutuf ve ihsan) sahibidir.