Sizden kim de Allah'a ve Resulü'ne gönülden-itaat eder ve salih amelde bulunursa, ona da ecrini-mükafatını iki kat veririz. Biz ona kerim (üstün-kusursuz) bir rızık da hazırlamışızdır.
Ey peygamberin kadınları. Siz kadınlardan herhangi biri (gibi) değilsiniz. Eğer sakınıyorsanız sözü çekicilikle söylemeyin. Yoksa kalbinde hastalık bulunan kimse (kötü) umuda kapılır. Sözü ma'ruf (münasip ve ağırbaşlı) bir tarzda söyleyin.
Evlerinizde vakarla-oturun, ilk cahiliyyede (kadınların) zinetlerini açığa çıkarması gibi siz de zinetlerinizi açığa çıkarmayın. Namazı kılın, zekatı verin, Allah'a ve Resulü'ne itaat edin. Ey ehl-i beyt (ev halkı) Allah sizden kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.
Evlerinizde okunmakta olan Allah'ın ayetlerini ve hikmeti zikredip-hatırlayın. Şüphesiz ki Allah Latif'tir (kullarına karşı çok ince-hassas ve lutfedicidir), Habir'dir (her şeyden haberdar olandır).
Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mü'min olan erkekler ve mü'min olan kadınlar, (Allah'a gönülden ) itaat eden erkekler ve itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, huşu duyan (kalpleri saygıyla titreyen) erkekler ve huşu duyan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını ve zinetlerini) koruyan kadınlar, Allah'ı çokça zikreden erkekler ve zikreden kadınlar (var ya,) Allah bunlar için mağfiret (bağışlanma) ve büyük bir ecir-mükafat hazırlamıştır.
Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için kendi işlerinde (başka bir kararı) seçim hakları yoktur. Kim Allah'a ve Resulü'ne isyan ederse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.
Hani sen, Allah'ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye "Eşini yanında tut ve Allah'tan kork" diyordun. (Bunu söylerken) Allah'ın açığa vuracağı şeyi insanlardan çekinerek kendi nefsinde saklı tutuyordun. Oysa kendisinden korkup-çekinmene Allah daha layıktı. Zeyd onunla ilgisini-bağını kesince Biz onu seninle evlendirdik ki, evladlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri (kadınlarını boşadıkları) zaman onlarla evlenme konusunda mü'minlere (cahili gelenekten bir sıkıntı) bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir.
Allah'ın kendisine farz kıldığı bir şeyde (geleneğe aykırı da olsa) peygamber üzerine hiçbir güçlük-sıkıntı yoktur. (Bu) daha önce gelip geçenlerde de (değişmeden uygulanan) Allah'ın sünnetidir. Allah'ın emri, takdir edilmiş (mutlaka yerine gelecek) bir kaderdir.
Ki onlar (o peygamberler), Allah'ın risaletini (gönderdiklerini) tebliğ edenler, O'ndan (içleri titreyerek) korkanlar ve Allah'dan başka hiç kimseden korkmayanlardır. Hesap görücü olarak Allah yeter.
Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir (erkek varisi yoktur). O, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin hatemidir-sonuncusudur. Allah (Alim'dir) herşeyi hakkıyle bilendir.
Sizi karanlıklardan nura (aydınlığa) çıkarmak için size rahmet etmekte olan O'dur. Melekleri de (size dua etmektedir). O, (dünya ve ahirette) mü'minlere Rahim (rahmetiyle esirgeyici) olandır.
Ey iman edenler. Mü'min kadınları nikahlayıp sonra onlara dokunmadan boşarsanız, sizin için onlar üzerine sayacağınız bir iddet yoktur. (Tayin ettiğiniz mehrin yarısı kadarıyla) onlara (yararlanacakları) geçimliği verin ve onları güzel bir şekilde (serbest) bırakın.
Ey peygamber, Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini ve Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden sağ elinin malik olduğu (cariyeler) ile seninle birlikte hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını ve teyzenin kızlarını helal kıldık. Bir de kendisini peygambere hibe eden ve peygamberin de kendisini almak istediği mü'min bir kadını da diğer mü'minlere değil yalnızca sana mahsus olmak üzere (helal kıldık). Biz kendi eşleri ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) konusunda müminlere neyi farz kıldığımızı biliriz. (Sana verdiğimiz bu ayrıcalık mü'minlere karşı) senin için bir sıkıntı-güçlük olmasın. Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
(Seninle olma sıralarında) onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini de yanına alabilirsin. (Yanına alıp) geri bıraktıklarından istek duyduklarına (tekrar dönmende) senin için bir sakınca yoktur. (Bunları Allah'ın izni ve kendi kararınla yapman) onların gözlerinin aydınlanıp hüzne kapılmamalarına ve hepsinin senin verdiklerine razı-hoşnut olmalarına daha yakındır-uygundur. Allah kalplerinizde olanı bilmektedir. Allah Alim'dir (hakkıyle bilendir), Halim'dir (rahmetiyle yumuşak davranandır).
Bundan başka kadınlar sana helal olmaz. Bunları -güzellikleri senin hoşuna gitse bile- başka eşlerle değiştirmek de olmaz. Ancak sağ elinin malik olduğu (cariyeler) müstesna. Allah her şeye Rakib'dir (gözetleyip-denetleyendir).
Ey iman edenler, peygamberin evlerine yemek için izin verilmeden ve vaktine de bakmaksızın girmeyin. Ancak çağırılırsanız girin ve yemeği yiyince (oyalanmadan) dağılıverin. Söz ve sohbet için de (evlerine) girmeyin. (Bunu yapmanız) peygambere eziyet vermekte ve o da (bunu söylemekten) sizden utanmaktadır. Allah ise haktan (gerçeği açıklamaktan) utanmaz. Onlardan (peygamberin eşlerinden) bir şey isteyeceğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, sizin kalpleriniz için de, onların kalpleri için de daha temizdir. Allah'ın Resulü'ne eziyet vermeniz ve kendisinden sonra eşlerini nikahlamanız asla (helal) olmaz. Bu Allah katında çok büyüktür.
Onlar (peygamberin eşleri) için babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, (onların) kadınları ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) hakkında bir sakınca-vebal yoktur. (Ey peygamber eşleri) Allah'tan korkup-sakının. Allah her şeye şahid olandır.
Allah'a ve Resulü'ne eziyet edenlere (ki Resule eziyet, Allah'a eziyettir) Allah dünyada da, ahirette de lanet etmiş ve onlar için aşağılatıcı bir azab hazırlamıştır.
Ey Peygamber. Eşlerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına (dışarı çıkacaklarında) cilbablarından (dış elbiselerinden) üstlerine giymelerini söyle. Bu onların (mü'mine olarak) tanınıp da incitilip-eziyet görmemeleri için en uygun olandır. Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
Andolsun ki münafıklar, kalplerinde hastalık bulunanlar ve şehirde bozguncu-kışkırtıcı kötü haberler yayanlar (şayet bu tutumlarına) bir son vermeyecek olurlarsa seni onlara musallat ederiz (onların üzerine yollarız). Sonra orada seninle pek az (bir süre) komşu kalabilirler.
Ey iman edenler (peygamberinize karşı), Musa'ya (batıl isnatlarla) eziyet edenler gibi olmayın. Allah onu, onların söylediklerinden temize çıkardı. O, Allah katında vecihti (yüzü ak ve itibarlıydı).
Ki (Allah) amellerinizi ıslah etsin (işlerinizi düzeltsin) ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve Resulü'ne itaat ederse, büyük bir mutlulukla-mükafatla kurtulmuştur.
Biz emaneti (imtihanı) göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan (imtihan sorumluluğundan) korkuya kapıldılar. Onu insan yüklendi. O çok zalim ve çok cahildir.
(Emaneti kendi tercihlerine sunduk ki) Allah münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları (önceden kabul ettikleri cezayla) azablandıracak, mü'min erkeklerin ve mü'min kadınların da tevbesini kabul edecektir. Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
Hamd (şükür dolu övgü) o Allah'ındır ki göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Ahirette de hamd O'na mahsustur. O Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir), Habir'dir (her şeyden haberdar olandır).
İnkar edenler "(Kıyamet) saati bize gelmez" dediler. De ki "Hayır, gaybı bilen Rabbime andolsun ki o muhakkak size (ve sizden önce yaşamış olanlara) gelecektir. Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca hiç bir şey ondan (kıyametten) kaçamaz. (Göklerde ve yerde) bundan daha küçük olanı da, daha büyük olanı da hiç istisnasız mübin (apaçık) bir Kitab'dadır."
(Bu,) iman edip salih amellerde bulunanları (inkarcılardan ayırıp) mükafatlandırması içindir. Onlar için mağfiret (bağışlanma) ve kerim (üstün-kusursuz) bir rızık vardır.
Ayetlerimiz hakkında (mü'minleri şaşırtıp) acze düşürmek için (birbirleriyle) yarışıp-koşuşturanlara, işte onlara da en kötü (en iğrenç) olanından elim-acıklı bir azab vardır.
Kendilerine ilim verilenler, Rabbinden sana indirilenin hakkın ta kendisi olduğunu ve Aziz (üstün ve güçlü), Hamid (övgüye ve övülmeye layık) olanın yoluna yöneltip-ilettiğini bilip-görürler.
Küfredenler dediler ki "(Toprakta) darmadağın olup dağıldığınızda sizin mutlaka (diriltilip) yeni bir yaratılış içinde bulunacağınızı haber veren bir adamı size gösterelim mi?"
Allah'a karşı yalan mı düzüp uyduruyor yoksa kendisinde bir delilik mi var (anlaşılmıyor)? Hayır, ahirete inanmayanlar azabda ve (haktan çok) uzak bir sapıklık içindedirler.
(Kendileri için yeni bir yaratılışı inkar edenler) gökten ve yerden önlerinde ve arkalarında olanı (bunları bile ilkin yoktan yaratıp sonra yokluğa iade edip sonra da yeni bir yaratışla tekrar yaratacağımızı) görmüyorlar mı? Biz dilersek onları (hemen) yerin-dibine geçirir ya da üzerlerine (düşmemesi için tuttuğumuz) gökten parçalar indiririz. Bunda elbetteki 'Allah'a gönülden yönelen' her kul için ayet vardır.
Andolsun ki Biz Davud'a tarafımızdan bir fazl (üstünlük) verdik. "Ey dağlar onunla birlikte (Beni tesbih edip) ses verin" (dedik) ve kuşlara da (bunu emrettik). Ona demiri yumuşattık.
Geniş zırhlar yap, dokumada intizamı (düzen ve ölçüyü) gözet (deyip, mü'minlere) "Siz de (bu zırhlarla haddi aşmadan) salih davranın. Ben sizin yaptıklarınızı görenim" (diye bildirdik).
Süleyman için de (yaya veya binekli) sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay (mesafe) olan rüzgarı (müsahhar, emrine hazır-seyahatine uygun) kıldık. Erimiş bakırı ona sel gibi akıttık. Onun eli altında Rabbinin izniyle (özel) iş görmekte olan bir kısım cinler de vardı. Onlardan kim Bizim emrimizden çıkıp-sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından taddırırdık.
(Süleyman'ın özel-kapalı işlerini yapan bu cinler) ona dilediği şekilde (korunmuş ve şerefli) meskenler, (bir şeye benzer) timsaller, (büyük ve geniş) havuz büyüklüğünde çanaklar ve yerinden sökülemeyen (sabit-taşınmaz) kazanlar yaparlardı. Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın. Kullarımdan şükretmekte olanlar azdır.
Böylece onun (Süleyman'ın) ölümüne karar verdiğimiz zaman ölümünü onlara asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başka gösteren-fark ettiren olmadı. Artık o yere-yıkılıp düşünce açıkça ortaya çıktı ki şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azab içinde bekleyip-durmazlardı.
Andolsun ki Sebe'nin oturduğu yerlerde bir ayet vardır. Sağdan ve soldan iki bahçeliydi. (Onlara demiştik ki) "Rabbinizin rızkından yeyin ve O'na şükredin. İşte temiz-güzel bir belde ve bağışlayan bir Rab."
Ancak onlar yüz çevirdiler, Biz de onlara Arim selini gönderdik. Onların iki bahçesini buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde biraz da sedir ağacı olan iki bahçeye dönüştürdük.
Onlarla mübarek-bereketli kıldığımız memleketler arasında (deniz üstünde) görünebilen beldeler (adalar, konaklama yerleri) kıldık ve orada (okyanusta) gidip-gelme (sefer imkanlarını) takdir ettik. (Onlara) "Oralarda geceleri ve gündüzleri güvenlik içinde gezip dolaşın" (dedik).
Onlar (ticari hırs ve tamahla) "Ey Rabbimiz. Seferlerimizin arasını aç-uzat" dediler ve kendi nefislerine zulmetmiş oldular. Biz de onları efsaneler kıldık ve darmadağın edip dağıttık. Bunda elbetteki çok sabreden ve çok şükreden herkes için ayetler vardır.
Oysa onun kendilerine karşı hiçbir sultanı (nüfuzu-yaptırım gücü) yoktu. Biz ahirete iman edeni kuşku duyandan ayırdetmek için (ona bu imkanı verdik). Rabbin her şeyin üzerinde Hafız'dır (gözetici-koruyucu olandır).
De ki "Allah'ın dışında (ilah diye) öne sürdüklerinizi çağırın. Onların göklerde ve yerde zerre kadar (hiçbir şeye) güçleri yetmez. Onların bu ikisinde hiçbir ortaklığı olmadığı gibi Allah'ın onlardan hiçbir yardımcısı da yoktur.
De ki "Sizi göklerden ve yerden rızıklandıran kimdir?" De ki "Allah'tır. (O halde) ya biz, ya da siz hidayet (doğru yol) üzereyiz veya apaçık bir sapıklıkta."
De ki "Rabbimiz (kıyamet günü) bizi bir arada toplayacak sonra da hak (hükmü) ile aramızı ayıracaktır. Fettah (adaletle açan) ve Alim (herşeyi hakkıyle bilen) O'dur."
De ki "O'na (kulluk etmede yanına) kattığınız ortakları bana gösterin. Hayır (onlar asla ortak olamazlar), O Aziz (üstün ve güçlü) ve Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) olan Allah'tır."
Küfretmekte olanlar "Biz kesin olarak ne bu Kur'an'a inanırız, ne de ondan öncekilere" dediler. Sen o zalimleri Rableri huzurunda dikilip-tutuklanmış olarak bir görsen, sözü (suçlamaları) birbirlerine çevirip-atarlar. Mustaz'aflar (zayıf düşürülenler) müstekbirlere (dünyada büyüklük taslayanlara) "Eğer sizler olmasaydınız, bizler mutlaka mü'min kimseler olurduk" derler.
Müstekbirler mustaz'aflara (za'fa uğratılanlara) "Size hidayet geldikten sonra sizi ondan biz mi alıkoyduk? Hayır, siz (zaten) mücrimler (suçlu-günahkarlar) idiniz" derler.
Mustaz'aflar (zayıf düşürülenler) ise müstekbirlere (dünyada büyüklük taslayanlara) "Hayır, siz gece ve gündüz hileli düzenler (tuzaklar kurup) bizim Allah'ı inkar etmemizi ve O'na eşler koşmamızı emrediyordunuz" dediler. Azabı gördüklerinde (hepsi) pişmanlıklarını içlerine atarlar. Biz de küfredenlerin boyunlarına (demir) halkalar takarız. Onlar yaptıklarından başka bir şeyin mi cezasını çekerler?
Biz hangi ülkeye bir uyarıp-korkutucu gönderdikse, oranın 'refah içinde şımaran önde gelenleri' mutlaka "Biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi inkar ediyoruz" demişlerdir.
Bizim katımızda sizi (Bize) yaklaştıracak olan ne mallarınız, ne de evladlarınızdır ancak iman edip (mal ve evladlarıyla) salih amellerde bulunanlar müstesna. Yaptıklarına karşılık olmak üzere onlara kat kat mükafat vardır ve onlar yüksek köşklerinde güven içindedirler.
Ayetlerimiz hakkında (mü'minleri şaşırtıp) acze düşürmek için (birbirleriyle) yarışıp-koşuşturanlar, işte onlar da azabın içinde hazır bulundurulmuşlardır.
De ki "Rabbim kullarından dilediğine rızkı bol verip-genişletir, (dilediğine de) kısar. (Allah için) her neyi infak ederseniz, Allah onun yerine (daha hayırlısını) verir. O Rezzak'tır (rızık verenlerin en hayırlısıdır)."
(Melekler de) "Sen sübhansın (münezzehsin-yücesin). Bizim velimiz onlar değil Sensin. Hayır (bize değil), onlar (bazılarını melek sandıkları) cinlere tapmaktaydı ve çoğu onlara iman etmişlerdi" derler.
Onlara apaçık olan ayetlerimiz okunduğunda "Bu sizi babalarınızın tapmakta olduklarından çevirmek-alıkoymak isteyen bir adamdan başkası değildir" dediler. Hak kendilerine (belli olup) geldiğinde onu (yine) inkar edenler de "Bu apaçık bir büyüden başka bir şey değildir" dediler.
Kendilerinden öncekiler de yalanlamışlardı. Oysa bunlar onlara (öncekilere, güç ve imkan olarak) verdiklerimizin onda birine bile ulaşmamışlardır. (Onlar verdiklerimizle şımarıp) resullerimi yalanladılar. (Bir bak, inkarcıları) inkarım nasıl oldu?
De ki "Size bir tek öğüt veriyorum. Allah için ikişer ikişer ve teker teker kalkıp-kıyam etmenizi sonra da (Allah'a ihlasla yönelip bütün söylediklerimi) iyice düşünmenizi istiyorum. Sahibinizde (size yüzçevirmeden sizi sahiplenen arkadaşınızda) hiçbir delilik yoktur. O sadece şiddetli bir azabın öncesinde sizi uyarıp-korkutandır."
De ki "Eğer ben (haktan) saparsam, kendi aleyhime sapmış olurum. Eğer hidayete (doğru yola) erersem, bu da Rabbimin bana vahyetmekte olduğu (Kur'an) sayesindedir. O Semi'dir (herşeyi işitendir), Karib'dir (çok yakındır)."
Sen onları (vaadimizin gerçekleştiğini görüp, telaşla) korkuya kapıldıklarında bir görsen. Artık hiçbir kaçış yoktur ve (onlar azaba) yakın bir yerden yakalanmışlardır.
(Firavun'un son anda söylediği gibi) "Biz ona (Allah'a ve vaadlerine) iman ettik" derler. Onlar için (rahmete ve hidayete) uzak bir yerden (makbul bir imana) ulaşmak nasıl mümkün olur?
Oysa daha önce onu (Allah'ı ve vaadlerini) inkar etmişlerdi. (Hakka) uzak bir yerden gayba (görüp-bilmedikleri gerçeklere dil uzatarak) atıp-tutuyorlardı.
(Artık) daha önce benzerlerine yapıldığı gibi kendileriyle istek duydukları şeyler arasına perde çekilmiştir. Onların hepsi (inkarlarında fıtraten mutmain olmayıp) kuşku-endişe verici bir tereddüt içindeydiler.
Hamd (şükür dolu övgü) gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer ve dörder kanatlı elçiler kılan Allah'a mahsustur. O, yaratmada dilediği arttırmayı yapar. Allah her şeye kadirdir (güç yetirendir).
Allah insanlara rahmetinden neyi açarsa, onu kısıp-tutacak olan yoktur. Her neyi de kısıp-tutarsa, onu da ondan (Allah tuttuktan) sonra salıverecek olan yoktur. Aziz (üstün ve güçlü) ve Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) olan O'dur.
Ey insanlar. Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini düşünüp-anın. Allah'tan başka sizi gökten ve yerden rızıklandıran bir başka yaratıcı var mı? (Bilin ki) O'ndan başka İlah yoktur. O halde nasıl olur da (haktan sapıklığa) çevrilip-dönüyorsunuz?
Ey insanlar. (Şüphe duymadan bilin ki) Allah'ın vaadi haktır. (O halde) dünya hayatı (ahireti unutturup) sizi aldatmasın ve (her türlü) aldatıcı da sizi Allah ile (Allah adına vaad ve yeminlerle) aldatmasın.
Kötü ameli kendisine çekici-süslü kılınıp da onu güzel gören mi (hidayet davetini kabul edecek)? Allah dilediğini saptırır, dilediğini de hidayete (doğru yola) eriştirir. O halde onlar (daveti kabul etmeyenler) için üzülerek kendini harab etme. Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyle bilendir.
Rüzgarları gönderip de bulutu kaldıran-yürüten Allah'tır. Biz onu ölü bir beldeye sürükleyip-sevkeder, yeri ölümünden sonra onunla diriltiriz. İşte (sizler için yeniden) diriliş de böyledir.
Kim izzet (şeref ve itibar) istiyorsa (Allah katında arasın, çünkü) izzet tamamıyla Allah'ındır. (Yaşanan) güzel söz O'na yükselir, salih amel onu (sözü ve söz sahibini) yükseltir. Kötülükleri tasarlayıp düzenleyenlere ise şiddetli bir azab vardır. Onların hileli düzenleri 'boşa çıkıp bozulur'.
Allah sizi (önce) topraktan yarattı sonra bir nutfeden-damladan. Sonra da sizi (erkek-dişi) çiftler kıldı. O'nun ilmi-bilgisi dışında hiçbir dişi ne gebe kalır, ne de doğurur. Ömür sürene (ilave) ömür verilmesi ve onun (yaşam şekline bağlı biyolojik) ömründen kısaltılması da mutlaka bir Kitab'dadır. Bu Allah'a göre kolaydır.
İki deniz bir değildir. Biri (diğerine göre daha) tatlı, susuzluğu keser ve (tuzlu olsa da) içilmesi kolaydır, diğeri ise (daha) tuzlu ve acıdır. Her birinden taze et yersiniz ve takınmakta olduğunuz (inci, mercan gibi) süs eşyası çıkarırsınız. O'nun fazlından (lutuf ve ihsanından) arayıp da şükretmeniz için gemilerin onda (bu iki deniz arasında) suları yararak gittiğini görürsün.
(Allah) geceyi gündüze girdirip-katar, gündüzü de geceye girdirip-katar. Güneşi ve ayı müsahhar (emre hazır-yararınıza uygun) kılmıştır. Her biri belirlenmiş-takdir edilmiş bir vakte-gayeye doğru akıp gitmektedir. İşte bu (gördüklerinizi yaratıp, düzene koyan) Allah sizin Rabbinizdir. Mülk O'nundur. O'ndan başka taptıklarınız ise 'bir çekirdeğin incecik zarına' bile malik olamazlar.
Eğer onlara dua ederseniz duanızı işitmezler. İşitseler bile size cevap veremezler. Kıyamet gününde ise sizin şirk koşmanızı kabullenmeyip-reddedeceklerdir. (Bunları) sana her şeyden haberdar olan (Allah) gibi haber veren (hiç kimse) olmaz.
Ey insanlar. Allah'a muhtaç olan sizsiniz. Allah ise Gani'dir (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan zengindir), Hamid'dir (en çok övülen ve övülmeye en layık olandır).
Hiçbir günahkar bir başkasının günahını yüklenip-çekmez. Eğer (günah) yükü ağır olan kimse (bir başkasını) onu yüklenmeye çağırsa -bu onun yakın akrabası da olsa- ondan (onun yükünden) hiçbir şey yüklenmez. Sen ancak gaybda (görünmezde) Rablerinden 'içleri titreyerek-korkmakta' olanları ve dosdoğru namazı kılanları uyarıp-korkutursun. Kim temizlenip-arınırsa, o kendisi için temizlenip-arınmıştır. Sonunda dönüş Allah'adır.
Allah'ın gökyüzünden su indirdiğini görmedin mi? Biz onunla renkleri değişik olan meyveler çıkardık. Dağlardan da beyaz, kırmızı, siyah ve değişik renklerde (toprağı olan) yollar (bıraktık).
İnsanlardan, debelenmekte olan (diğer) canlılardan ve hayvanlardan da renkleri böyle değişik olanlar vardır. Kulları içinde Allah'dan ancak alim olanlar huşuyla-korkar. Allah Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Gafur'dur (çok bağışlayandır).
Allah'ın Kitab'ını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak edenler, asla zarara uğramayacak bir ticareti umabilirler.
Allah onların ecirlerini-mükafatlarını noksansız olarak öder ve Kendi fazlından (lutuf ve ihsanından) onlara daha da arttırır. O Gafur'dur (çok bağışlayandır), Şekur'dur (şükrü kabul eden, karşılığını verendir).
(Senden) sonra bu Kitab'ı kullarımızdan seçtiklerimize miras bıraktık. Onlardan kimi kendi nefsine zulmeder, kimi orta bir yoldadır, kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda yarışır-öne geçer. İşte bu, büyük fazlın (lutuf ve faziletin) ta kendisidir.
O bizi Kendi fazlından (lutuf ve ihsanından ebedi olarak) kalınacak bir yurda yerleştirdi. Burada bize ne bir yorgunluk dokunacak, ne de bir bıkkınlık-usanç gelecektir.
İnkar edenlere de cehennem ateşi vardır. (Ölümü istemelerine rağmen) öldürülmezler ki ölsünler, onlara onun (cehennemin) azabından da (bir şey) hafifletilmez. İşte Biz, her nankörü böyle cezalandırırız.
Onlar orada "Rabbımız bizi çıkar da (önceki) yaptıklarımızdan farklı olarak salih amel işleyelim" diye feryat ederler. Size (dünya hayatında) düşünüp-öğüt alabilecek olanın, düşünüp-öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyarıcı da gelmemiş miydi? Öyleyse (azabı) tadın, zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.
Yeryüzünde sizi halifeler kılan O'dur. Kim küfre saparsa, küfrü kendi aleyhinedir. Kafirlerin küfürleri Rableri katında kendilerine gazabtan başkasını arttırmaz. Kafirlerin küfrü kendilerine hüsrandan (ebedi ziyandan) başkasını da arttırmaz.
De ki "Allah'dan başka tapmakta olduğunuz ortaklarınızı gördünüz mü? Bana gösterin, yeryüzünde neyi yaratmışlardır? Ya da onların göklerde mi bir ortaklığı var?" Yoksa Biz onlara bir Kitab vermişiz de, ondan apaçık bir delil üzerinde mi bulunuyorlar? Hayır, o zalimler birbirlerine aldatmadan başka bir şey vadetmiyorlar.
Allah gökleri ve yeri (yokluğa kapanıp) zeval bulmasınlar diye (mekandan münezzeh kudretiyle) tutmaktadır. Andolsun ki eğer (tutmayı bırakıp) onlar zeval bulacak olurlarsa, Kendisinden sonra onları kimse tutamaz. O Halim'dir (rahmetiyle yumuşak davranandır), Gafur'dur (çok bağışlayandır).
Onlar kendilerine bir uyarıcı-korkutucu gelirse herhangi bir ümmetten daha doğru yolda olacaklarına dair yeminlerinin olanca gücüyle Allah'a yemin ettiler. Ancak onlara uyarıcı-korkutucu geldiğinde, (bu onların) nefretle-uzaklaşmalarından başka bir şeyi arttırmadı.
Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek (düşmanlık da yaptılar). Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını dönüp-kuşatmaz. Onlar öncekilerin sünnetinden (onlara uygulanandan) başkasını mı gözleyip-beklemektedirler? Sen Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir tebdil (değişme-değiştirme) bulamazsın. Sen Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir tahvil de (azabı başka şeye çevirme, döndürme de) bulamazsın.
Yeryüzünde gezip-dolaşmıyorlar mı, kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler. Üstelik onlar kendilerinden daha güçlü-kuvvetliydiler. Göklerde de, yerde de Allah'ı (bu sünnetinden) aciz bırakacak hiçbir şey yoktur. O Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir), Kadir'dir (her şeye güç yetirendir).
Eğer Allah kazandıkları (günahlar) yüzünden insanları (hemen) hesaba çekecek (karşılığını verecek) olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde (kulluktan sorumlu) hiçbir canlıyı bırakmazdı. Ancak onları belirtilmiş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman (onları hesaba çekecek olan) Allah (bütün) kulları için Basir'dir (durumlarını hakkıyle görmektedir).
35-Fâtır 45
36-Yâsin Suresi
36/1يٰسٓۜ
Ya sin.
36-Yâsin 1
36/2وَالْقُرْاٰنِ الْحَك۪يمِۙ
Kur'an-ı Hakim'e (hüküm ve hikmet dolu Kitab'a) andolsun.
36-Yâsin 2
36/3اِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۙ
Sen elbette (Resul olarak) gönderilenlerdensin.
36-Yâsin 3
36/4عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍۜ
Dosdoğru bir yol üzerindesin.
36-Yâsin 4
36/5تَنْز۪يلَ الْعَز۪يزِ الرَّح۪يمِۙ
(Kur'an) Aziz ve Rahim'in (üstün ve esirgeyen Allah'ın) indirmesidir.
Sen ancak zikre (Kur'an'a) uyan ve gayb ile (görmeden) Rahman'a haşyet (saygı dolu korku) duyan kimseyi uyarıp-korkutursun. İşte onu mağfiret (bağışlanma) ve kerim (üstün-şerefli) bir ecirle-mükafatla müjdele.
(Şüphesiz ki) Biz, ölüleri Biz diriltiriz. Onların önceden gönderdiklerini ve (geride bıraktıkları) eserlerini de Biz yazarız. Biz her şeyi mübin (apaçık) bir Kitab'ta (Levh-i Mahfuz'da) sayıp-tesbit etmişizdir.
Hani Biz onlara iki (elçi) göndermiştik fakat onlar ikisini de yalanlamışlardı. Biz de (iki elçiyi) bir üçüncüyle güçlendirdik. (Onlara) dediler ki "Biz size gönderilmiş elçileriz.
(Onlar ise) "Siz bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsiniz. Rahman (olan Allah size) herhangi bir şey indirmiş değildir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz" dediler.
Onlar dediler ki "Biz sizlerden dolayı gerçekten uğursuzluğa uğradık. Eğer (bu söylediklerinize) bir son vermeyecek olursanız, andolsun ki sizi taşa tutacağız ve bizden size mutlaka elim-acıklı bir azab dokunacaktır."
(Elçiler) dediler ki "Uğursuzluğunuz (sizin kendinizde) sizinle beraberdir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)? Hayır, siz haddi aşan bir kavimsiniz."
Ben O'ndan başka ilahlar edinir miyim? Rahman (olan Allah) bana bir zarar dileyecek olsa, onların şefaati bana hiçbir yarar sağlamaz ve onlar beni kurtaramazlar.
36-Yâsin 23
36/24اِنّ۪ٓي اِذاً لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
Ben o zaman apaçık bir sapıklık içinde olmuş olurum.
36-Yâsin 24
36/25اِنّ۪ٓي اٰمَنْتُ بِرَبِّكُمْ فَاسْمَعُونِۜ
Ben sizin Rabbinize iman ettim. (Artık) beni dinleyip-işitin.