23. Cüz (36-Yâsin 28 İle 39-Zümer 31 Arası)
36-Yâsin Suresi
36/28وَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلٰى قَوْمِه۪ مِنْ بَعْدِه۪ مِنْ جُنْدٍ مِنَ السَّمَٓاءِ وَمَا كُنَّا مُنْزِل۪ينَ
Kendisinden sonra kavminin üzerine gökten bir ordu indirmedik, (gerekli görüp) indirecek de değildik.
36-Yâsin 28
36/29اِنْ كَانَتْ اِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَاِذَا هُمْ خَامِدُونَ
(Onları helak etmeye) sadece tek bir sayha-ses yetti hemen sönüverdiler.
36-Yâsin 29
36/30يَا حَسْرَةً عَلَى الْعِبَادِۚ مَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Yazıklar olsun o kullara ki, kendilerine bir resul gelmeyiversin, onunla hemen alay ederlerdi.
36-Yâsin 30
36/31اَلَمْ يَرَوْا كَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ اَنَّهُمْ اِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ
Görmüyorlar mı, kendilerinden önce nice nesilleri helak ettik? Onlar bir daha (ikinci bir fırsatla) kendilerine dönüp-gelemiyorlar.
36-Yâsin 31
36/32وَاِنْ كُلٌّ لَمَّا جَم۪يعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ۟
Onların hepsi, toplanmış olarak huzurumuza getirilmişlerdir.
36-Yâsin 32
36/33وَاٰيَةٌ لَهُمُ الْاَرْضُ الْمَيْتَةُۚ اَحْيَيْنَاهَا وَاَخْرَجْنَا مِنْهَا حَباًّ فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ
Ölü toprak kendileri için bir ayettir. Biz onu dirilttik, ondan taneler çıkardık da ondan yemektedirler.
36-Yâsin 33
36/34وَجَعَلْنَا ف۪يهَا جَنَّاتٍ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍ وَفَجَّرْنَا ف۪يهَا مِنَ الْعُيُونِۙ
Biz orada hurmalıklardan ve üzüm-bağlarından bahçeler kıldık ve içlerinden pınarlar fışkırttık.
36-Yâsin 34
36/35لِيَأْكُلُوا مِنْ ثَمَرِه۪ۙ وَمَا عَمِلَتْهُ اَيْد۪يهِمْۜ اَفَلَا يَشْكُرُونَ
Onun ürünlerinden ve (bu ürünleri işleyip) kendi ellerinin yaptıklarından yemeleri için. Yine de şükretmeyecekler mi?
36-Yâsin 35
36/36سُبْحَانَ الَّذ۪ي خَلَقَ الْاَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنْبِتُ الْاَرْضُ وَمِنْ اَنْفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ
Yerin bitirmekte olduklarından, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah sübhandır) yücedir-kusurlardan münezzehtir.
36-Yâsin 36
36/37وَاٰيَةٌ لَهُمُ الَّيْلُۚ نَسْلَخُ مِنْهُ النَّهَارَ فَاِذَا هُمْ مُظْلِمُونَۙ
Gece de kendileri için bir ayettir. Gündüzü ondan sıyırıp-çekeriz de onlar hemen karanlıkta kalıverirler.
36-Yâsin 37
36/38وَالشَّمْسُ تَجْر۪ي لِمُسْتَقَرٍّ لَهَاۜ ذٰلِكَ تَقْد۪يرُ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِۜ
Güneş de kendisi için (belirlenmiş yörüngeyle) bir müstakarra (karar bulup duracağı yere) doğru akıp-gitmektedir. Bu, Aziz ve Alim'in (üstün olan ve herşeyi hakkıyle bilenin) takdiridir.
36-Yâsin 38
36/39وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتّٰى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَد۪يمِ
Ay için de (size her gün farklı gözükeceği) menziller takdir ettik. O (bu menzillerde görenler için) eski-eğri bir hurma dalı gibi (hilal) olur da (sonra doğuda kaybolup, batıda yeni ayın hilali olarak) geri döner.
36-Yâsin 39
36/40لَا الشَّمْسُ يَنْبَغ۪ي لَـهَٓا اَنْ تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا الَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِۜ وَكُلٌّ ف۪ي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ
Ne güneşin aya erişip-yetişmesi (şemsi ve kameri yılın aynı olması) uygundur, ne de (yıllık-genel ortalama da) gecenin gündüzü geçmesi. Herbiri (kendileri için belirlenmiş) bir felekte-yörüngede yüzüp gitmektedirler.
36-Yâsin 40
36/41وَاٰيَةٌ لَهُمْ اَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۙ
(Nuh ve beraberindeki mü'minlerin) zürriyetlerini-soylarını dolu gemide taşımamız da kendileri için bir ayettir.
36-Yâsin 41
36/42وَخَلَقْنَا لَهُمْ مِنْ مِثْلِه۪ مَا يَرْكَبُونَ
Ve kendileri için bunun gibi binecekleri (nice) şeyleri yaratmamız da.
36-Yâsin 42
36/43وَاِنْ نَشَأْ نُغْرِقْهُمْ فَلَا صَر۪يخَ لَهُمْ وَلَا هُمْ يُنْقَذُونَۙ
Dilesek (kendileri için ayet olan nimetimizi geri çeker) onları boğarız. Ne onların imdadına yetişen olur, ne de onlar kurtulabilirler.
36-Yâsin 43
36/44اِلَّا رَحْمَةً مِنَّا وَمَتَاعاً اِلٰى ح۪ينٍ
Ancak Bizden bir rahmet olması ve (onları) belirli bir zamana kadar yararlandırmamız başka.
36-Yâsin 44
36/45وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ اتَّقُوا مَا بَيْنَ اَيْد۪يكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Onlara "Önünüzde ve arkanızda olandan korkup-sakının ki esirgenir-merhamet olunursunuz" denildiğinde (ciddiye almazlar).
36-Yâsin 45
36/46وَمَا تَأْت۪يهِمْ مِنْ اٰيَةٍ مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِمْ اِلَّا كَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَ
Onlara Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelmeyiversin mutlaka ondan yüz çevirirler.
36-Yâsin 46
36/47وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ اَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُۙ قَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنُطْعِمُ مَنْ لَوْ يَشَٓاءُ اللّٰهُ اَطْعَمَهُۗ اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
Onlara "Size Allah'ın rızık olarak verdiklerinden infak edin" denildiği zaman o küfre sapanlar iman edenlere dediler ki "Dilediği takdirde Allah'ın doyuracağı kimseyi biz mi doyuralım? Siz gerçekten apaçık bir sapıklık-şaşkınlık içindesiniz."
36-Yâsin 47
36/48وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Ve derler ki "Eğer sadıklardan (doğru söyleyenlerden) iseniz bu vaad (ettiğiniz yıkım ve azab) ne zaman?"
36-Yâsin 48
36/49مَا يَنْظُرُونَ اِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً تَأْخُذُهُمْ وَهُمْ يَخِصِّمُونَ
Onlar tek bir sayhadan-sesten başkasını çağırıp-beklemezler. Onlar birbirleriyle-çekişip dururlarken o ansızın kendilerini yakalayıverir.
36-Yâsin 49
36/50فَلَا يَسْتَط۪يعُونَ تَوْصِيَةً وَلَٓا اِلٰٓى اَهْلِهِمْ يَرْجِعُونَ۟
(O zaman) ne bir vasiyyette bulunabilirler, ne de ailelerine dönebilirler.
36-Yâsin 50
36/51وَنُفِـخَ فِي الصُّورِ فَاِذَا هُمْ مِنَ الْاَجْدَاثِ اِلٰى رَبِّهِمْ يَنْسِلُونَ
Sur'a üfürülmüştür. Onlar kabirlerinden (kalkıp) Rablerine doğru (dalgalar halinde) akın ederler.
36-Yâsin 51
36/52قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَ۔اۢ هٰذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمٰنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ
(Birbirlerine) derler ki "Eyvahlar bize. Yattığımız-uyuduğumuz yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu (diriliş kesinlikle) Rahman'ın vadettiğidir. (Demek ki bütün resuller) gönderilenler doğru söylemiş."
36-Yâsin 52
36/53اِنْ كَانَتْ اِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَاِذَا هُمْ جَم۪يعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ
(Bu) sadece bir tek sayha-sesle olmuştur. Onların hepsi (biraraya) toplanmış olarak huzurumuza getirilmişlerdir.
36-Yâsin 53
36/54فَالْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْـٔاً وَلَا تُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
(Onlara denilir ki) bugün hiç kimseye hiçbir şekilde zulmedilmez-haksızlık yapılmaz. Siz ancak yaptıklarınızın cezasını-karşılığını görürsünüz.
36-Yâsin 54
36/55اِنَّ اَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ ف۪ي شُغُلٍ فَاكِهُونَۚ
Bugün (Allah'a iman ve salih amelle gelen) cennet halkı 'sevinç ve mutluluk dolu' bir meşguliyet içindedirler.
36-Yâsin 55
36/56هُمْ وَاَزْوَاجُهُمْ ف۪ي ظِلَالٍ عَلَى الْاَرَٓائِكِ مُتَّكِؤُ۫نَ
Kendileri ve eşleri gölgeliklerde, tahtlar üzerinde yaslanmışlardır.
36-Yâsin 56
36/57لَهُمْ ف۪يهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُمْ مَا يَدَّعُونَۚ
Orada onlar için meyveler vardır ve istedikleri her şey onlarındır.
36-Yâsin 57
36/58سَلَامٌ قَوْلاً مِنْ رَبٍّ رَح۪يمٍ
Rahim olan (mü'minleri ahirette de esirgeyen) Rablerinden onlara bir de (bizzat Kendisinin verdiği) sözlü Selam (vardır).
36-Yâsin 58
36/59وَامْتَازُوا الْيَوْمَ اَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ
Ey mücrimler (suçlu-günahkarlar). Bugün siz (mü'minlerden başka) bir tarafa ayrılın.
36-Yâsin 59
36/60اَلَمْ اَعْهَدْ اِلَيْكُمْ يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ اَنْ لَا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَۚ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌۙ
Ey Adem oğulları. Ben size şeytana kulluk etmeyin, o sizin için apaçık bir düşmandır diye and vermedim mi?
36-Yâsin 60
36/61وَاَنِ اعْبُدُون۪يۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ
Bana kulluk edin, doğru olan yol budur (demedim mi?)
36-Yâsin 61
36/62وَلَقَدْ اَضَلَّ مِنْكُمْ جِبِلاًّ كَث۪يراًۜ اَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ
Andolsun ki o sizden birçok nesilleri saptırmıştı. Yine de (bunları görüp) hiç aklınızı kullanmadınız mı?
36-Yâsin 62
36/63هٰذِه۪ جَهَنَّمُ الَّت۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ
İşte size vadedilen (ve sizin inkar ettiğiniz) cehennem budur.
36-Yâsin 63
36/64اِصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ
İnkarınıza karşılık olmak üzere bugün oraya girin.
36-Yâsin 64
36/65اَلْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلٰٓى اَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَٓا اَيْد۪يهِمْ وَتَشْهَدُ اَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
Bugün onların ağızlarını (kapatıp) mühürleriz. Neler kazandıklarını Bize elleri söylemekte, ayakları da şahidlik etmektedir.
36-Yâsin 65
36/66وَلَوْ نَشَٓاءُ لَطَمَسْنَا عَلٰٓى اَعْيُنِهِمْ فَاسْتَبَقُوا الصِّرَاطَ فَاَنّٰى يُبْصِرُونَ
Dileseydik onların gözlerini silme kör ederdik de (kurtulmak için) yola dökülüp-koşuşurlardı. Fakat nasıl görecekler ki?
36-Yâsin 66
36/67وَلَوْ نَشَٓاءُ لَمَسَخْنَاهُمْ عَلٰى مَكَانَتِهِمْ فَمَا اسْتَطَاعُوا مُضِياًّ وَلَا يَرْجِعُونَ۟
(Yine) dileseydik onları oldukları yerde bir başka şekile-kalıba sokardık da ne ileri gidebilirler, ne de geri dönebilirlerdi.
36-Yâsin 67
36/68وَمَنْ نُعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِي الْخَلْقِۜ اَفَلَا يَعْقِلُونَ
Kime uzun ömür verirsek, yaratılışta onu tersine çeviririz. (Yine de) akıllarını kullanmayacaklar mı?
36-Yâsin 68
36/69وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنْبَغ۪ي لَهُۜ اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْاٰنٌ مُب۪ينٌۙ
Biz ona (peygambere) şiir öğretmedik, (bu) ona yakışmaz da. O (vahyettiklerimiz) ancak bir öğüt ve mübin (apaçık) olan bir Kur'an'dır.
36-Yâsin 69
36/70لِيُنْذِرَ مَنْ كَانَ حَياًّ وَيَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْكَافِر۪ينَ
(Bu Kur'an) diri olanları uyarıp-korkutmak ve küfredenlerin üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir).
36-Yâsin 70
36/71اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّا خَلَقْنَا لَهُمْ مِمَّا عَمِلَتْ اَيْد۪ينَٓا اَنْعَاماً فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ
Ellerimizin yaptıklarından kendileri için nice hayvanlar yarattığımızı görmüyorlar mı? Kendileri bunlara sahip oluyorlar.
36-Yâsin 71
36/72وَذَلَّلْنَاهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ
Onları kendilerine boyun eğdirdik. Bir kısmı binekleridir, bir kısmını yiyorlar.
36-Yâsin 72
36/73وَلَهُمْ ف۪يهَا مَنَافِـعُ وَمَشَارِبُۜ اَفَلَا يَشْكُرُونَ
Onlarda kendileri için daha nice yararlar ve içecekler vardır. (Yine de) şükretmeyecekler mi?
36-Yâsin 73
36/74وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اٰلِهَةً لَعَلَّهُمْ يُنْصَرُونَۜ
Onlar yardım görürler umuduyla Allah'tan başka ilahlar edindiler.
36-Yâsin 74
36/75لَا يَسْتَط۪يعُونَ نَصْرَهُمْۙ وَهُمْ لَهُمْ جُنْدٌ مُحْضَرُونَ
Onların (o sahte ilahların) kendilerine yardım etmeye güçleri yetmez. Kendileri ise onlar için (yardıma-korumaya) hazırlanmış askerlerdir.
36-Yâsin 75
36/76فَلَا يَحْزُنْكَ قَوْلُهُمْۢ اِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ
Onların sözleri seni üzmesin. Biz onların saklamakta olduklarını da, açığa vurduklarını da biliyoruz.
36-Yâsin 76
36/77اَوَلَمْ يَرَ الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ نُطْفَةٍ فَاِذَا هُوَ خَص۪يمٌ مُب۪ينٌ
İnsan Bizim kendisini bir nutfeden-damladan yarattığımızı görmüyor mu? Şimdi (kibirlenerek Bize) apaçık bir düşman kesilmiştir.
36-Yâsin 77
36/78وَضَرَبَ لَنَا مَثَلاً وَنَسِيَ خَلْقَهُۜ قَالَ مَنْ يُحْـيِ الْعِظَامَ وَهِيَ رَم۪يمٌ
Kendi yaratılışını unutarak Bize misal veriyor ve "Çürümüş kemikleri kim diriltecekmiş?" diyor.
36-Yâsin 78
36/79قُلْ يُحْي۪يهَا الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَهَٓا اَوَّلَ مَرَّةٍۜ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَل۪يمٌۙ
De ki "Onları (kemikleri bile yokken) ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı hakkıyle bilir."
36-Yâsin 79
36/80اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمْ مِنَ الشَّجَرِ الْاَخْضَرِ نَاراً فَاِذَٓا اَنْتُمْ مِنْهُ تُوقِدُونَ
Size yeşil ağaçtan bir ateş çıkaran O'dur, siz de ondan yakıyorsunuz.
36-Yâsin 80
36/81اَوَلَيْسَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِقَادِرٍ عَلٰٓى اَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْۜ بَلٰى وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَل۪يمُ
Gökleri ve yeri yaratan, kendileri gibisini yaratmaya kadir değil mi? Elbette kadirdir. O Hallak'tır (her şeyi yaratandır), Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir).
36-Yâsin 81
36/82اِنَّـمَٓا اَمْرُهُٓ اِذَٓا اَرَادَ شَيْـٔاً اَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
Bir şeyi (yaratmayı) dilediği zaman O'nun emri sadece ona "Ol" demesidir. O da hemen oluverir.
36-Yâsin 82
36/83فَسُبْحَانَ الَّذ۪ي بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Her şeyin melekutu (mülk ve hükümranlığı) elinde bulunan (Allah sübhandır) yücedir-münezzehtir. Siz O'na döndürüleceksiniz.
36-Yâsin 8337-Sâffât Suresi
37/1وَالصَّٓافَّاتِ صَفاًّۙ
Andolsun saflar halinde dizilenlere (meleklere).
37-Sâffât 1
37/2فَالزَّاجِرَاتِ زَجْراًۙ
(Kuvvetle toplayıp) koruyup-sevkedenlere.
37-Sâffât 2
37/3فَالتَّالِيَاتِ ذِكْراًۙ
Zikir okumakta olanlara.
37-Sâffât 3
37/4اِنَّ اِلٰهَكُمْ لَوَاحِدٌۜ
Ki, sizin ilahınız birdir.
37-Sâffât 4
37/5رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ الْمَشَارِقِۜ
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi'dir. Doğuların da Rabbi'dir.
37-Sâffât 5
37/6اِنَّا زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِز۪ينَةٍۨ الْـكَوَاكِبِۙ
Biz yakın göğü (dünya göğünü) zinetle, gezegenlerle süsleyip-donattık.
37-Sâffât 6
37/7وَحِفْظاً مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ مَارِدٍۚ
Ve itaatten çıkmış her şeytandan koruduk.
37-Sâffât 7
37/8لَا يَسَّمَّعُونَ اِلَى الْمَلَأِ الْاَعْلٰى وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍۗ
Onlar Mele-i A'la'ya (yüce topluluğa) kulak verip-dinleyemezler ve her taraftan (sürülüp) atılırlar.
37-Sâffât 8
37/9دُحُوراً وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌۙ
Kovulup-uzaklaştırılırlar. Onlar için sürekli bir azab vardır.
37-Sâffât 9
37/10اِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ
Ancak (bir sözü) kapıp-kaçan olursa, onu da delip geçen bir şihab (yakıcı bir alev) takip eder.
37-Sâffât 10
37/11فَاسْتَفْتِهِمْ اَهُمْ اَشَدُّ خَلْقاً اَمْ مَنْ خَلَقْنَاۜ اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِنْ ط۪ينٍ لَازِبٍ
Şimdi onlara sor "Yaratılış bakımından onlar mı daha zor yoksa Bizim yarattığımız (kainat) mı?" Biz onları cıvık-yapışkan bir çamurdan yarattık.
37-Sâffât 11
37/12بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَۖ
Sen (kainatın yaratılışına ve onların bunu görmeyişine) şaşırdın kaldın, onlar ise (körlük içinde) alay edip duruyorlar.
37-Sâffât 12
37/13وَاِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَۖ
Kendilerine hatırlatılıp-öğüt verildiğinde, öğüt almazlar.
37-Sâffât 13
37/14وَاِذَا رَاَوْا اٰيَةً يَسْتَسْخِرُونَۖ
Bir ayet (mucize) gördüklerinde, alay konusu edinip eğlenirler.
37-Sâffât 14
37/15وَقَالُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌۚ
Derler ki "Bu apaçık bir sihirden başkası değildir."
37-Sâffât 15
37/16ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ
Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi mutlaka diriltileceğiz?
37-Sâffât 16
37/17اَوَاٰبَٓاؤُ۬نَا الْاَوَّلُونَۜ
Önceki atalarımız da mı?
37-Sâffât 17
37/18قُلْ نَعَمْ وَاَنْتُمْ دَاخِرُونَۚ
De ki "Evet, hem de hor ve hakir olarak."
37-Sâffât 18
37/19فَاِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ فَاِذَا هُمْ يَنْظُرُونَ
O sadece bir tek çığlıktan-haykırıştan ibarettir ki, kendileri aniden (diriltilmiş olarak) bakıp durmaktadırlar.
37-Sâffât 19
37/20وَقَالُوا يَا وَيْلَنَا هٰذَا يَوْمُ الدّ۪ينِ
Derler ki "(İnanmadığımız için) eyvahlar bize, bu din (hesap-ceza) günüdür."
37-Sâffât 20
37/21هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَ۟
(Allah onlara) "Bu sizin yalanlamakta olduğunuz (mü'mini kafirden, haklıyı haksızdan) ayırma günüdür" (buyurur).
37-Sâffât 21
37/22اُحْشُرُوا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا وَاَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَۙ
(Meleklere de buyurur ki) "Zulmetmiş olanları, (zulüme ortak olan) eşlerini ve taptıkları şeyleri bir araya getirip toplayın."
37-Sâffât 22
37/23مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَاهْدُوهُمْ اِلٰى صِرَاطِ الْجَح۪يمِۙ
Allah'tan başka (taptıkları bütün ilahlık taslayanları), onları cehennemin yoluna yöneltip-götürün.
37-Sâffât 23
37/24وَقِفُوهُمْ اِنَّهُمْ مَسْؤُ۫لُونَۙ
Ve onları (o yolda) durdurun çünkü onlar (yaptıklarından) sorumludurlar (hesap vereceklerdir).
37-Sâffât 24
37/25مَا لَـكُمْ لَا تَنَاصَرُونَ
(Onlara seslenilir) "Size ne oldu ki (dünyada olduğu gibi birbirinizle) yardımlaşmıyorsunuz?"
37-Sâffât 25
37/26بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ
Hayır, onlar bugün (hiç itirazsız) teslim olmuşlardır.
37-Sâffât 26
37/27وَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ
Onlar birbirlerine dönüp karşılıklı sormaya (birbirlerini sorumlu tutmaya) başlarlar.
37-Sâffât 27
37/28قَالُٓوا اِنَّكُمْ كُنْتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَم۪ينِ
Gerçekten sizler bize sağdan gelerek (haktan yana görünerek) yanaşıyordunuz derler.
37-Sâffât 28
37/29قَالُوا بَلْ لَمْ تَكُونُوا مُؤْمِن۪ينَۚ
(Diğerleri de) derler ki "Hayır (asıl sebeb biz değiliz). Sizler (zaten) mü'min kimseler değildiniz."
37-Sâffât 29
37/30وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍۚ بَلْ كُنْتُمْ قَوْماً طَاغ۪ينَ
Bizim size karşı hiçbir sultanımız (hakimiyetimiz, yaptırım gücümüz) yoktu. Siz (aslında kendiniz) azgın bir kavimdiniz.
37-Sâffât 30
37/31فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَاۗ اِنَّا لَذَٓائِقُونَ
Böylece Rabbimizin sözü (azab vaadi) üzerimize hak oldu. Mutlaka biz (bu azabı sizinle birlikte) tadacak olanlarız.
37-Sâffât 31
37/32فَاَغْوَيْنَاكُمْ اِنَّا كُنَّا غَاو۪ينَ
Evet (sağdan yanaşıp) biz sizi (daha da) azdırdık. Çünkü biz de azgın kimselerdik.
37-Sâffât 32
37/33فَاِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ
O gün onlar (azanlar ve azdıranlar) azabda ortaktırlar.
37-Sâffât 33
37/34اِنَّا كَذٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِم۪ينَ
İşte Biz mücrimlere (suçlu-günahkarlara) böyle yaparız.
37-Sâffât 34
37/35اِنَّهُمْ كَانُٓوا اِذَا ق۪يلَ لَهُمْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ يَسْتَكْبِرُونَۙ
Çünkü onlara "Allah'tan başka ilah yoktur" denildiği zaman büyüklük taslarlardı.
37-Sâffât 35
37/36وَيَقُولُونَ اَئِنَّا لَتَارِكُٓوا اٰلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَجْنُونٍۜ
Ve derlerdi ki "Biz mi mecnun-deli bir şair için ilahlarımızı terk edeceğiz?"
37-Sâffât 36
37/37بَلْ جَٓاءَ بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَل۪ينَ
Hayır (o mecnun değildir). O, hakkı getirmiş ve (kendisi de) gönderilenleri doğrulamıştır.
37-Sâffât 37
37/38اِنَّكُمْ لَذَٓائِقُوا الْعَذَابِ الْاَل۪يمِۚ
Siz mutlaka elim-acıklı azabı tadacak olanlarsınız.
37-Sâffât 38
37/39وَمَا تُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۙ
Yaptıklarınızdan başkasıyla cezalandırılmayacaksınız.
37-Sâffât 39
37/40اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ
Ancak muhlis (ihlas sahibi) kullar müstesna.
37-Sâffât 40
37/41اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَعْلُومٌۙ
Onlar için bilinen bir rızık vardır.
37-Sâffât 41
37/42فَوَاكِهُۚ وَهُمْ مُكْرَمُونَۙ
(Çeşitli) meyveler. Onlar ikram görenlerdir.
37-Sâffât 42
37/43ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِۙ
(Nimetlerle donatılmış) Naim cennetlerinde.
37-Sâffât 43
37/44عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِل۪ينَ
Tahtlar-sedirler üzerinde karşılıklı (otururlar).
37-Sâffât 44
37/45يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ
Kaynaktan (doldurulmuş) kadehlerle onların çevrelerinde dolaşılır.
37-Sâffât 45
37/46بَيْضَٓاءَ لَذَّةٍ لِلشَّارِب۪ينَۚ
Berrak-bembeyaz, içenlere lezzet veren (bir içki).
37-Sâffât 46
37/47لَا ف۪يهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنْزَفُونَ
Onda ne bir sersemletme (sıkıntı-zarar) vardır, ne de onunla (akılları çelinip) sarhoş olurlar.
37-Sâffât 47
37/48وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ ع۪ينٌۙ
Yanlarında 'bakışlarını saklayıp-yalnızca eşlerine çevirmiş' iri-güzel gözlüler vardır.
37-Sâffât 48
37/49كَاَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَكْنُونٌ
Sanki onlar örtülüp-saklanmış bir yumurta gibi.
37-Sâffât 49
37/50فَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ
Derken kimi kimine yönelmiş olarak birbirlerine (dünyadaki hallerini) sorarlar.
37-Sâffât 50
37/51قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ اِنّ۪ي كَانَ ل۪ي قَر۪ينٌۙ
Onlardan konuşan-söz alan biri der ki "Benim bir yakınım vardı."
37-Sâffât 51
37/52يَقُولُ اَئِنَّكَ لَمِنَ الْمُصَدِّق۪ينَ
(Bana) derdi ki, sen de gerçekten doğrulayanlardan mısın?
37-Sâffât 52
37/53ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَد۪ينُونَ
Bizler öldüğümüz, toprak ve kemikler olduğumuzda mı, gerçekten biz mi (yeniden diriltilip sonra da) cezalandırılacağız?
37-Sâffât 53
37/54قَالَ هَلْ اَنْتُمْ مُطَّلِعُونَ
(Konuşan yanındakilere devamla) der ki "Sizler (şimdi onun durumunu görüp) biliyor musunuz?"
37-Sâffât 54
37/55فَاطَّـلَعَ فَرَاٰهُ ف۪ي سَوَٓاءِ الْجَح۪يمِ
Derken bakıverdi ve onu cehennemin ortasında gördü.
37-Sâffât 55
37/56قَالَ تَاللّٰهِ اِنْ كِدْتَ لَتُرْد۪ينِۙ
(Ona) dedi ki "Allah'a andolsun ki neredeyse beni de (şu bulunduğun yere düşürüp) mahvedecektin."
37-Sâffât 56
37/57وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبّ۪ي لَكُنْتُ مِنَ الْمُحْضَر۪ينَ
Eğer Rabbimin nimeti olmasaydı mutlaka ben de (azab yerine getirilip) hazır bulundurulanlardan olacaktım.
37-Sâffât 57
37/58اَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّت۪ينَۙ
Nasıl, biz (bir daha) ölecek olanlar değil miymişiz?
37-Sâffât 58
37/59اِلَّا مَوْتَتَنَا الْاُو۫لٰى وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَ
Yalnızca birinci ölümümüzden başka (ölüm yoktu öyle mi)? Ve biz (diriltilip) azaba uğratılacak olanlar da değil miymişiz?
37-Sâffât 59
37/60
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ
İşte bu (iman ve akibet) muhakkak ki en büyük 'kurtuluş ve mutluluktur'.
37-Sâffât 60
37/61لِمِثْلِ هٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ
Artık çalışanlar da bunun misli-benzeri için çalışsınlar.
37-Sâffât 61
37/62اَذٰلِكَ خَيْرٌ نُزُلاً اَمْ شَجَرَةُ الزَّقُّومِ
Böyle bir ağırlanma-ikram mı daha hayırlı yoksa zakkum ağacı mı?
37-Sâffât 62
37/63اِنَّا جَعَلْنَاهَا فِتْنَةً لِلظَّالِم۪ينَ
Biz onu zalimler için bir fitne (imtihan konusu) kıldık.
37-Sâffât 63
37/64اِنَّهَا شَجَرَةٌ تَخْرُجُ ف۪ٓي اَصْلِ الْجَح۪يمِۙ
O cehennemin dibinde çıkan bir ağaçtır.
37-Sâffât 64
37/65طَلْعُهَا كَاَنَّهُ رُؤُ۫سُ الشَّيَاط۪ينِ
Onun tomurcukları, şeytanların başları gibidir.
37-Sâffât 65
37/66فَاِنَّهُمْ لَاٰكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِؤُ۫نَ مِنْهَا الْبُطُونَۜ
Onlar mutlaka ondan yiyecekler ve böylece karınlarını ondan dolduracaklardır.
37-Sâffât 66
37/67ثُمَّ اِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْباً مِنْ حَم۪يمٍۚ
Sonra onun üzerine kendileri için kaynar su karıştırılmış (içecek) vardır.
37-Sâffât 67
37/68ثُمَّ اِنَّ مَرْجِعَهُمْ لَاِلَى الْجَح۪يمِ
Sonra onların dönüşleri elbette (yine) cehennemedir.
37-Sâffât 68
37/69اِنَّهُمْ اَلْفَوْا اٰبَٓاءَهُمْ ضَٓالّ۪ينَۙ
Doğrusu onlar atalarını sapık kimseler olarak buldular.
37-Sâffât 69
37/70فَهُمْ عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ يُهْرَعُونَ
Kendileri de (hiç düşünmeden) onların izleri üzerinde koşturdular.
37-Sâffât 70
37/71وَلَقَدْ ضَلَّ قَبْلَهُمْ اَكْثَرُ الْاَوَّل۪ينَۙ
Andolsun ki onlardan önce evvelkilerin çoğu da sapmıştı.
37-Sâffât 71
37/72وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا ف۪يهِمْ مُنْذِر۪ينَ
Andolsun ki Biz onlara (içlerinden) uyarıp-korkutucular göndermiştik.
37-Sâffât 72
37/73فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَر۪ينَۙ
Artık uyarılıp-korkutulanların nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.
37-Sâffât 73
37/74اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ۟
Ancak Allah'ın muhlis (ihlas sahibi) kulları müstesna.
37-Sâffât 74
37/75وَلَقَدْ نَادٰينَا نُوحٌ فَلَنِعْمَ الْمُج۪يبُونَۚ
Andolsun ki Nuh Bize (dua edip) seslenmişti de, Biz ne güzel icabet (kabul) etmiştik.
37-Sâffât 75
37/76وَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۘ
Onu ve ailesini, büyük üzüntüden kurtarmıştık.
37-Sâffât 76
37/77وَجَعَلْنَا ذُرِّيَّتَهُ هُمُ الْبَاق۪ينَۘ
Ve onun soyunu (yeryüzünde kalıcı) baki olanlar kıldık.
37-Sâffât 77
37/78وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَۘ
Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir zikir) bıraktık.
37-Sâffât 78
37/79سَلَامٌ عَلٰى نُوحٍ فِي الْعَالَم۪ينَ
Alemler içinde selam olsun Nuh'a.
37-Sâffât 79
37/80اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
Biz muhsinleri (iyilik yapıp-güzel davrananları) işte böyle mükafatlandırırız.
37-Sâffât 80
37/81اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ
O hiç şüphesiz Bizim mü'min kullarımızdandı.
37-Sâffât 81
37/82ثُمَّ اَغْرَقْنَا الْاٰخَر۪ينَ
Sonra diğerlerini suda-boğduk.
37-Sâffât 82
37/83وَاِنَّ مِنْ ش۪يعَتِه۪ لَاِبْرٰه۪يمَۢ
Doğrusu İbrahim de ondan (onun soyundan) olanlardandı.
37-Sâffât 83
37/84اِذْ جَٓاءَ رَبَّهُ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍ
O, Rabbine selim (tertemiz) bir kalb ile gelmişti.
37-Sâffât 84
37/85اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَاذَا تَعْبُدُونَۚ
Hani babasına ve kavmine demişti ki "Sizler neye tapıyorsunuz?"
37-Sâffât 85
37/86اَئِفْكاً اٰلِهَةً دُونَ اللّٰهِ تُر۪يدُونَۜ
(O'na) iftirada bulunmak için mi Allah'tan başka ilahlar istiyorsunuz?
37-Sâffât 86
37/87فَمَا ظَنُّكُمْ بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ
(Bunu yaparken) alemlerin Rabbi hakkındaki zannınız nedir?
37-Sâffât 87
37/88فَنَظَرَ نَظْرَةً فِي النُّجُومِۙ
Sonra yıldızlara bir göz attı.
37-Sâffât 88
37/89فَقَالَ اِنّ۪ي سَق۪يمٌ
Doğrusu ben hastayım dedi.
37-Sâffât 89
37/90فَتَوَلَّوْا عَنْهُ مُدْبِر۪ينَ
Bunun üzerine arkalarını dönüp ondan uzaklaştılar.
37-Sâffât 90
37/91فَرَاغَ اِلٰٓى اٰلِهَتِهِمْ فَقَالَ اَلَا تَأْكُلُونَۚ
(İbrahim) onların ilahlarına yaklaşıp "Yemek yemiyor musunuz?" dedi.
37-Sâffât 91
37/92مَا لَكُمْ لَا تَنْطِقُونَ
Size ne oldu ki-neden konuşmuyorsunuz?
37-Sâffât 92
37/93فَرَاغَ عَلَيْهِمْ ضَرْباً بِالْيَم۪ينِ
Derken onların üstüne yürüyüp sağ eliyle darbe indirdi (kırıp geçirdi).
37-Sâffât 93
37/94فَاَقْبَلُٓوا اِلَيْهِ يَزِفُّونَ
Bunun üzerine (insanlar) birbirine girmiş durumda koşarak kendisine geldiler.
37-Sâffât 94
37/95قَالَ اَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَۙ
(İbrahim) dedi ki "(Kendi elinizle) yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?"
37-Sâffât 95
37/96وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ
Oysa sizi de, yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır.
37-Sâffât 96
37/97قَالُوا ابْنُوا لَهُ بُنْيَاناً فَاَلْقُوهُ فِي الْجَح۪يمِ
Dediler ki "Onun için (yüksekçe) bir bina inşa edin de onu alevli ateşin içine atın."
37-Sâffât 97
37/98فَاَرَادُوا بِه۪ كَيْداً فَجَعَلْنَاهُمُ الْاَسْفَل۪ينَ
Ona böyle bir tuzak kurmak istediler. Sonra Biz de onları alçaltılmışlar kıldık.
37-Sâffât 98
37/99وَقَالَ اِنّ۪ي ذَاهِبٌ اِلٰى رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ
(İbrahim) dedi ki "Şüphesiz ben Rabbime gidiyorum. O, beni doğru yola eriştirecektir."
37-Sâffât 99
37/100رَبِّ هَبْ ل۪ي مِنَ الصَّالِح۪ينَ
Rabbim, bana salihlerden (evlat) armağan et.
37-Sâffât 100
37/101فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَل۪يمٍ
Biz de onu halim (yumuşak huylu) bir oğlan çocukla müjdeledik.
37-Sâffât 101
37/102فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ اِنّ۪ٓي اَرٰى فِي الْمَنَامِ اَنّ۪ٓي اَذْبَحُكَ فَانْظُرْ مَاذَا تَرٰىۜ قَالَ يَٓا اَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُۘ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّابِر۪ينَ
Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona) "Ey oğulcuğum. Ben seni rüyamda boğazlıyorken görüyorum. Bir bak, sen ne düşünüyorsun" dedi. (Oğlu İsmail) dedi ki "Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın."
37-Sâffât 102
37/103فَلَمَّٓا اَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَب۪ينِۚ
Sonunda ikisi de (Allah'ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası İsmail'i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı.
37-Sâffât 103
37/104وَنَادَيْنَاهُ اَنْ يَٓا اِبْرٰه۪يمُۙ
Biz ona "Ey İbrahim" diye seslendik.
37-Sâffât 104
37/105قَدْ صَدَّقْتَ الرُّءْيَاۚ اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
Sen gerçekten rüyayı (uykuda gördüğünü) doğruladın. Hiç şüphesiz Biz muhsinleri (iyilik yapıp-güzel davrananları) böyle mükafatlandırırız.
37-Sâffât 105
37/106اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْبَلٰٓؤُا الْمُب۪ينُ
Muhakkak ki bu apaçık bir imtihandı.
37-Sâffât 106
37/107وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظ۪يمٍ
Ve ona büyük bir kurbanı (İsmail'e) fidye olarak verdik.
37-Sâffât 107
37/108وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَ
Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir zikir) bıraktık.
37-Sâffât 108
37/109سَلَامٌ عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ
İbrahim'e selam olsun.
37-Sâffât 109
37/110كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
Biz muhsinleri (iyilik yapıp-güzel davrananları) işte böyle mükafatlandırırız.
37-Sâffât 110
37/111اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ
Hiç şüphesiz o Bizim mü'min kullarımızdandı.
37-Sâffât 111
37/112وَبَشَّرْنَاهُ بِاِسْحٰقَ نَبِياًّ مِنَ الصَّالِح۪ينَ
Ona salihlerden bir peygamber olarak İshak'ı müjdeledik.
37-Sâffât 112
37/113وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلٰٓى اِسْحٰقَۜ وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ مُب۪ينٌ۟
Ona da, İshak'a da bereketler verdik. İkisinin soyundan muhsin (ihsan sahibi) olan da var, kendi nefsine açıkça zulmeden de.
37-Sâffât 113
37/114وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَۚ
Andolsun ki Biz Musa'ya ve Harun'a da nimetler verdik.
37-Sâffât 114
37/115وَنَجَّيْنَاهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۚ
Onları ve kavimlerini, o büyük üzüntüden kurtardık.
37-Sâffât 115
37/116وَنَصَرْنَاهُمْ فَكَانُوا هُمُ الْغَالِب۪ينَۚ
Onlara yardım ettik böylece galib gelenler onlar oldular.
37-Sâffât 116
37/117وَاٰتَيْنَاهُمَا الْكِتَابَ الْمُسْتَب۪ينَۚ
Ve ikisine apaçık anlaşılan Kitab'ı verdik.
37-Sâffât 117
37/118وَهَدَيْنَاهُمَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۚ
Her ikisini de dosdoğru yola ilettik-hidayet ettik.
37-Sâffât 118
37/119وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِي الْاٰخِر۪ينَ
Sonra gelenler arasında ikisine (hayırlı ve şerefli bir zikir) bıraktık.
37-Sâffât 119
37/120سَلَامٌ عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَ
Musa'ya ve Harun'a selam olsun.
37-Sâffât 120
37/121اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
İşte Biz muhsinleri (iyilik yapıp-güzel davrananları) böyle mükafatlandırırız.
37-Sâffât 121
37/122اِنَّهُمَا مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ
Hiç şüphesiz ikisi de Bizim mü'min kullarımızdandı.
37-Sâffât 122
37/123وَاِنَّ اِلْيَاسَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ
Gerçekten İlyas da (peygamber olarak) gönderilmişlerdendi.
37-Sâffât 123
37/124اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اَلَا تَتَّقُونَ
Hani kavmine demişti ki "Siz korkup-sakınmaz mısınız?"
37-Sâffât 124
37/125اَتَدْعُونَ بَعْلاً وَتَذَرُونَ اَحْسَنَ الْخَالِق۪ينَۙ
Siz yaratıcıların en güzelini bırakıp da Ba'l'e mi tapıyorsunuz?
37-Sâffât 125
37/126اَللّٰهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ
(O bıraktığınız) Allah ki sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbi.
37-Sâffât 126
37/127فَكَذَّبُوهُ فَاِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَۙ
Fakat onu yalanladılar. Bunun için onlar gerçekten (azab için) hazır bulundurulacak olanlardır.
37-Sâffât 127
37/128اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ
Ancak Allah'ın muhlis (ihlas sahibi) kulları müstesna.
37-Sâffât 128
37/129وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَ
Sonra gelenler arasında ona (İlyas'a, hayırlı ve şerefli bir zikir) bıraktık.
37-Sâffât 129
37/130سَلَامٌ عَلٰٓى اِلْيَاس۪ينَ
İlyas'a selam olsun.
37-Sâffât 130
37/131اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
İşte Biz muhsinleri (iyilik yapıp-güzel davrananları) böyle mükafatlandırırız.
37-Sâffât 131
37/132اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ
Hiç şüphesiz o Bizim mü'min kullarımızdandı.
37-Sâffât 132
37/133وَاِنَّ لُوطاً لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ
Gerçekten Lut da (resul olarak) gönderilenlerdendi.
37-Sâffât 133
37/134اِذْ نَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَـهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ
Hani Biz onu ve ailesini topluca kurtarmıştık.
37-Sâffât 134
37/135اِلَّا عَجُوزاً فِي الْغَابِر۪ينَ
Geride kalanlar arasındaki bir yaşlı-kadın dışında.
37-Sâffât 135
37/136ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَ
Sonra diğerlerini yerle bir ettik.
37-Sâffât 136
37/137وَاِنَّكُمْ لَتَمُرُّونَ عَلَيْهِمْ مُصْبِح۪ينَۙ
Siz sabah vakitleri onlara uğrayıp-geçiyorsunuz.
37-Sâffât 137
37/138وَبِالَّيْلِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ۟
Ve geceleyin. Yine de akletmiyecek misiniz?
37-Sâffât 138
37/139وَاِنَّ يُونُسَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ
Hiç şüphesiz Yunus da (resul olarak) gönderilenlerdendi.
37-Sâffât 139
37/140اِذْ اَبَقَ اِلَى الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۙ
Hani dolu bir gemiye kaçmıştı.
37-Sâffât 140
37/141فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنَ الْمُدْحَض۪ينَۚ
(Sonra gemide) kur'aya katılmıştı da, kaybedenlerden olmuştu.
37-Sâffât 141
37/142فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُل۪يمٌ
Kendini kınayıp dururken onu bir balık yuttu.
37-Sâffât 142
37/143فَلَوْلَٓا اَنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُسَبِّح۪ينَۙ
Eğer (Allah'ı çokça tenzih ve) tesbih edenlerden olmasaydı.
37-Sâffât 143
37/144لَلَبِثَ ف۪ي بَطْنِه۪ٓ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
Onun karnında (insanların) dirilip-kaldırılacakları güne kadar kalacakdı.
37-Sâffât 144
37/145فَنَبَذْنَاهُ بِالْعَرَٓاءِ وَهُوَ سَق۪يمٌۚ
Sonunda o hasta-bitkin bir durumdayken onu çıplak bir yere (sahile) attık.
37-Sâffât 145
37/146وَاَنْبَتْنَا عَلَيْهِ شَجَرَةً مِنْ يَقْط۪ينٍۚ
Ve üzerine geniş yapraklı (yerde yayılan) türden bir bitki bitirdik.
37-Sâffât 146
37/147وَاَرْسَلْنَاهُ اِلٰى مِائَةِ اَلْفٍ اَوْ يَز۪يدُونَۚ
Onu (sayısı) yüzbin veya daha da artana (kendi kavmine tekrar) gönderdik.
37-Sâffât 147
37/148فَاٰمَنُوا فَمَتَّعْنَاهُمْ اِلٰى ح۪ينٍۜ
Sonunda ona iman ettiler, Biz de onları bir süreye kadar yararlandırdık.
37-Sâffât 148
37/149فَاسْتَفْتِهِمْ اَلِرَبِّكَ الْبَنَاتُ وَلَهُمُ الْبَنُونَۙ
Şimdi sen onlara sor, kızlar Rabbinin de erkekler onların mı?
37-Sâffât 149
37/150اَمْ خَلَقْنَا الْمَلٰٓئِكَةَ اِنَاثاً وَهُمْ شَاهِدُونَ
Yoksa Biz melekleri dişi olarak yarattık da onlar buna şahid miydiler?
37-Sâffât 150
37/151اَلَٓا اِنَّهُمْ مِنْ اِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَۙ
Bilin ki onlar iftiralarından dolayı muhakkak (şöyle) derler.
37-Sâffât 151
37/152وَلَدَ اللّٰهُۙ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
Allah doğurdu. Hiç şüphesiz onlar yalancılardır.
37-Sâffât 152
37/153اَصْطَفَى الْبَنَاتِ عَلَى الْبَن۪ينَۜ
(Allah) kızları erkek çocuklara tercih mi etmiş?
37-Sâffât 153
37/154مَا لَـكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَ
Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?
37-Sâffât 154
37/155اَفَلَا تَذَكَّرُونَۚ
Hiç mi düşünmüyorsunuz?
37-Sâffât 155
37/156اَمْ لَـكُمْ سُلْطَانٌ مُب۪ينٌۙ
Yoksa sizin için apaçık bir güçlü-delil mi var?
37-Sâffât 156
37/157فَأْتُوا بِكِتَابِكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Eğer sadıklardan (doğru sözlülerden) iseniz kitabınızı getirin.
37-Sâffât 157
37/158وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ نَسَباًۜ وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ اِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَۙ
O'nunla cinler arasında bir soy-bağı (uydurup) kıldılar. Andolsun ki cinler de onların (bu iftirayı yapanların, azab için) mutlaka hazır bulundurulacaklarını bilirler.
37-Sâffât 158
37/159سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ
Allah (sübhandır) onların nitelendirmelerinden münezzeh ve yücedir.
37-Sâffât 159
37/160اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ
Ancak Allah'ın muhlis (ihlas sahibi) kulları (onlardan) müstesnadır.
37-Sâffât 160
37/161فَاِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَۙ
Artık ne siz, ne de tapmakta olduklarınız.
37-Sâffât 161
37/162مَٓا اَنْتُمْ عَلَيْهِ بِفَاتِن۪ينَۙ
O'na karşı (her istediğinizi) fitneye düşürebilecek olanlar değilsiniz.
37-Sâffât 162
37/163اِلَّا مَنْ هُوَ صَالِ الْجَح۪يمِ
Ancak (kendi küfrüyle) cehenneme girecek olan başka (onu kandırıp-sürüklersiniz).
37-Sâffât 163
37/164وَمَا مِنَّٓا اِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَعْلُومٌ
(Melekler der ki) "Bizden her birimiz için belli bir makam vardır."
37-Sâffât 164
37/165وَاِنَّا لَنَحْنُ الصَّٓافُّونَۚ
Biziz o saflar halinde dizilmiş olanlar, (Rabbimizin and ettiği)gerçekten biziz.
37-Sâffât 165
37/166وَاِنَّا لَنَحْنُ الْمُسَبِّحُونَ
Biziz o tesbih edenler, (üzerimize and edilen) gerçekten biziz.
37-Sâffât 166
37/167وَاِنْ كَانُوا لَيَقُولُونَۙ
Onlar (önceden) şöyle diyorlardı.
37-Sâffât 167
37/168لَوْ اَنَّ عِنْدَنَا ذِكْراً مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ
Eğer yanımızda öncekilerden bir zikir (kitab) bulunmuş olsaydı
37-Sâffât 168
37/169لَـكُنَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ
Elbette bizler de Allah'ın muhlis (ihlas sahibi) kullarından olurduk.
37-Sâffât 169
37/170فَـكَفَرُوا بِه۪ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
Fakat (Kitab gelince) onu inkar ettiler. Ama yakında bileceklerdir.
37-Sâffât 170
37/171وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَل۪ينَۚ
Andolsun ki (resul olarak) gönderilen kullarımız hakkında (şu) sözümüz geçmiştir.
37-Sâffât 171
37/172اِنَّهُمْ لَهُمُ الْمَنْصُورُونَۖ
Onlar mutlaka nusret (yardım ve zafer) bulacaklardır.
37-Sâffât 172
37/173وَاِنَّ جُنْدَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ
Ve galip-üstün gelecek olanlar hiç şüphesiz Bizim ordularımızdır.
37-Sâffât 173
37/174فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتّٰى ح۪ينٍۙ
Öyleyse sen bir süreye kadar onlardan yüz çevir.
37-Sâffât 174
37/175وَاَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ
Ve onları gözle, onlar da (azabı) yakında göreceklerdir.
37-Sâffât 175
37/176اَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ
Şimdi onlar Bizim azabımızı acele mi istiyorlar?
37-Sâffât 176
37/177فَاِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَٓاءَ صَبَاحُ الْمُنْذَر۪ينَ
(Bilmezler ki azab) onların sahasına indiği zaman uyarılıp-korkutulanların sabahı ne kötü olur.
37-Sâffât 177
37/178وَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتّٰى ح۪ينٍۙ
Sen bir süreye kadar onlardan yüz çevir.
37-Sâffât 178
37/179وَاَبْصِرْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ
Ve onları gözle, onlar da (azabı) yakında göreceklerdir.
37-Sâffât 179
37/180سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَۚ
İzzet sahibi olan senin Rabbin (sübhandır) onların nitelendirmekte olduklarından münezzehtir-yücedir.
37-Sâffât 180
37/181وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَۚ
(Resul olarak) gönderilenlere selam olsun.
37-Sâffât 181
37/182وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Ve alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun.
37-Sâffât 18238-Sâd Suresi
38/1صٓ وَالْقُرْاٰنِ ذِي الذِّكْرِۜ
Sad. Zikir dolu Kur'an'a andolsun.
38-Sâd 1
38/2بَلِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي عِزَّةٍ وَشِقَاقٍ
Hayır (göründüklerinin aksine) o küfredenler (boş) bir gurur ve ayrılık içindedirler.
38-Sâd 2
38/3كَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ فَنَادَوْا وَلَاتَ ح۪ينَ مَنَاصٍ
Biz kendilerinden önce nice nesilleri helak ettik. (Azabımızı görünce yardım için) feryat ettiler ama (artık) kurtulma zamanı değildi.
38-Sâd 3
38/4وَعَجِبُٓوا اَنْ جَٓاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْۘ وَقَالَ الْكَافِرُونَ هٰذَا سَاحِرٌ كَذَّابٌۚ
İçlerinden kendilerine bir uyarıcı-korkutucunun gelmesine şaştılar. Ve kafirler dedi ki "Bu yalan söyleyen bir sihirbazdır."
38-Sâd 4
38/5اَجَعَلَ الْاٰلِهَةَ اِلٰهاً وَاحِداًۚ اِنَّ هٰذَا لَشَيْءٌ عُجَابٌ
İlahları bir tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu acayip-şaşırtıcı bir şey.
38-Sâd 5
38/6وَانْطَلَقَ الْمَلَأُ مِنْهُمْ اَنِ امْشُوا وَاصْبِرُوا عَلٰٓى اٰلِهَتِكُمْۚ اِنَّ هٰذَا لَشَيْءٌ يُرَادُۚ
Onların ileri gelenleri ayrılıp-giderken demişlerdi ki "Yürüyün, ilahlarınıza karşı kararlı olun. Sizden asıl istenen elbette budur."
38-Sâd 6
38/7مَا سَمِعْنَا بِهٰذَا فِي الْمِلَّةِ الْاٰخِرَةِۚ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا اخْتِلَاقٌۚ
Biz bunu son dinde de işitmedik. Bu (söylenenler) ancak uydurulan bir yalandır.
38-Sâd 7
38/8ءَاُنْزِلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ مِنْ بَيْنِنَاۜ بَلْ هُمْ ف۪ي شَكٍّ مِنْ ذِكْر۪يۚ بَلْ لَمَّا يَذُوقُوا عَذَابِۜ
Zikir (Kur'an) içimizden ona mı indirilmiş? (dediler). Hayır (aslında) onlar Benim zikrimden kuşku içindedirler. Hayır (doğrusu) onlar Benim azabımı henüz tatmamışlardır.
38-Sâd 8
38/9اَمْ عِنْدَهُمْ خَزَٓائِنُ رَحْمَةِ رَبِّكَ الْعَز۪يزِ الْوَهَّابِۚ
Yoksa Aziz (üstün ve güçlü) ve Vehhab (karşılıksız bağışlayan, lutfeden) Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır?
38-Sâd 9
38/10اَمْ لَهُمْ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا۠ فَلْيَرْتَقُوا فِي الْاَسْبَابِ
Yoksa göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların mülkü onlara mı ait? Öyleyse sebebler içerisinde (göğe) yükselsinler.
38-Sâd 10
38/11جُنْدٌ مَا هُنَالِكَ مَهْزُومٌ مِنَ الْاَحْزَابِ
Onlar (Bize karşı düşmanlıkta birleşen) fırkalardan oluşmuş (ve sonuç olarak) şurada bozguna uğratılmış bir ordudur.
38-Sâd 11
38/12كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ ذُوالْاَوْتَادِۙ
Onlardan önce Nuh kavmi, Ad ve kazıklar sahibi Firavun da yalanlamıştı.
38-Sâd 12
38/13وَثَمُودُ وَقَوْمُ لُوطٍ وَاَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِۜ اُو۬لٰٓئِكَ الْاَحْزَابُ
Semud, Lut kavmi ve Eyke halkı da (yalanlamıştı). İşte onlar da (Bize karşı düşmanlıkta birleşen) fırkalardı.
38-Sâd 13
38/14اِنْ كُلٌّ اِلَّا كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ عِقَابِ۟
Hepsi de resulleri yalanladılar da böylece azabım (onlara) hak oldu.
38-Sâd 14
38/15وَمَا يَنْظُرُ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً مَا لَهَا مِنْ فَوَاقٍ
Bunlar da (geldiğinde) bir anlık gecikmesi bile olmayan bir tek sayhadan-sesten başkasını gözetip-beklemiyorlar.
38-Sâd 15
38/16وَقَالُوا رَبَّنَا عَجِّلْ لَنَا قِطَّنَا قَبْلَ يَوْمِ الْحِسَابِ
Ve dediler ki "Rabbimiz, hesap gününden önce (azabdan bize vadettiğin) payımızı acele ver."
38-Sâd 16
38/17اِصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُ۫دَ ذَا الْاَيْدِۚ اِنَّـهُٓ اَوَّابٌ
Onların söylemekte olduklarına karşı sabret ve Bizim güç sahibi kulumuz Davud'u zikredip-hatırla. Gerçekten o (daima Allah'a) yönelip-dönen biriydi.
38-Sâd 17
38/18اِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِيِّ وَالْاِشْرَاقِۙ
Doğrusu Biz dağlara (onun için) boyun eğdirdik, akşam ve sabah kendisiyle birlikte (Allah'ı) tesbih ederlerdi.
38-Sâd 18
38/19وَالطَّيْرَ مَحْشُورَةًۜ كُلٌّ لَـهُٓ اَوَّابٌ
Ve (biraraya) toplanıp gelen kuşları da. Hepsi de onunla (tesbih ederek Allah'a) yönelip-dönenlerdendi.
38-Sâd 19
38/20وَشَدَدْنَا مُلْكَهُ وَاٰتَيْنَاهُ الْحِكْمَةَ وَفَصْلَ الْخِطَابِ
Onun mülkünü güçlendirmiştik. Ona hikmet ve (meseleleri analiz edici) ayırıcı söz-hitab yeteneği vermiştik.
38-Sâd 20
38/21وَهَلْ اَتٰيكَ نَـبَؤُا الْخَصْمِۢ اِذْ تَسَوَّرُوا الْمِحْرَابَۙ
Sana o davacıların haberi geldi mi? Hani onlar mihraba (Davud'un ibadet yerine girmek için) duvardan tırmanmışlardı.
38-Sâd 21
38/22اِذْ دَخَلُوا عَلٰى دَاوُ۫دَ فَفَزِعَ مِنْهُمْ قَالُوا لَا تَخَفْۚ خَصْمَانِ بَغٰى بَعْضُنَا عَلٰى بَعْضٍ فَاحْكُمْ بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَلَا تُشْطِطْ وَاهْدِنَٓا اِلٰى سَوَٓاءِ الصِّرَاطِ
Davud'un yanına girdiklerinde (Davud) onlardan ürkmüştü. Onlar dediler ki "Korkma. Biz iki davacıyız, birimiz diğerimize haksızlıkta bulundu. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, kararında zulme sapma ve bizi orta yola (itidale) yöneltip-ilet."
38-Sâd 22
38/23اِنَّ هٰذَٓا اَخ۪ي لَهُ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً وَلِيَ نَعْجَةٌ وَاحِدَةٌ فَقَالَ اَكْفِلْن۪يهَا وَعَزَّن۪ي فِي الْخِطَابِ
Bu benim kardeşimdir, doksandokuz (dişi) koyunu vardır. Benimse bir tek (dişi) koyunum var. Böyle iken Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat" dedi ve konuşmada da beni yendi."
38-Sâd 23
38/24
قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ اِلٰى نِعَاجِه۪ۜ وَاِنَّ كَث۪يراً مِنَ الْخُلَطَٓاءِ لَيَبْغ۪ي بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَل۪يلٌ مَا هُمْۜ وَظَنَّ دَاوُ۫دُ اَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَاكِعاً وَاَنَابَ
(Davud) "Senin koyununu kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana gerçekten zulmetmiştir. Doğrusu (emek veya mallarını) birleştiren ortakçıların çoğu birbirlerine haksızlık ederler. Ancak iman edip de salih amellerde bulunanlar müstesna. Onlar da ne kadar azdır" dedi. (Sonra durup-düşünen) Davud Bizim kendisini denemeden-imtihandan geçirdiğimizi sandı. Hemen Rabbinden bağışlanma diledi, rüku ederek (huşuyla) yere kapandı ve (Bize gönülden) yönelip-döndü.
38-Sâd 24
38/25فَغَفَرْنَا لَهُ ذٰلِكَۜ وَاِنَّ لَهُ عِنْدَنَا لَزُلْفٰى وَحُسْنَ مَاٰبٍ
Biz de onu bağışladık. Şüphesiz ki onun Bizim katımızda gerçekten bir yakınlığı ve güzel bir (dönüş) yeri vardır.
38-Sâd 25
38/26يَا دَاوُ۫دُ اِنَّا جَعَلْنَاكَ خَل۪يفَةً فِي الْاَرْضِ فَاحْكُمْ بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ وَلَا تَتَّبِعِ الْهَوٰى فَيُضِلَّكَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَضِلُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ بِمَا نَسُوا يَوْمَ الْحِسَابِ۟
Ey Davud. Biz seni yeryüzünde halife kıldık. O halde insanlar arasında hak ile hükmet, hevaya (nefsi istek ve tutkulara) uyma yoksa seni Allah'ın yolundan saptırır. Allah'ın yolundan sapanlara hesap gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir azab vardır.
38-Sâd 26
38/27وَمَا خَلَقْنَا السَّمَٓاءَ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا بَاطِلاًۜ ذٰلِكَ ظَنُّ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۚ فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنَ النَّارِۜ
Biz göğü, yeri ve ikisi arasında bulunan şeyleri batıl (boş ve amaçsız) olarak yaratmadık. Bu (anlayış), küfredenlerin zannıdır. (İçine girecekleri) ateşten dolayı vay o küfretmekte olanlara.
38-Sâd 27
38/28اَمْ نَجْعَلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَالْمُفْسِد۪ينَ فِي الْاَرْضِۘ اَمْ نَجْعَلُ الْمُتَّق۪ينَ كَالْفُجَّارِ
Yoksa Biz iman edip salih amellerde bulunanları, yeryüzünde fesat-bozgunculuk çıkaranlar gibi mi tutacağız? Ya da muttakileri (korkup-sakınanları) facirler (azgın günahkarlar) gibi mi tutacağız?
38-Sâd 28
38/29كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِيَدَّبَّرُٓوا اٰيَاتِه۪ وَلِيَتَذَكَّرَ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ
(Bu Kur'an) ayetlerini iyice düşünsünler ve ulul elbab (zikir, hikmet ve hayır sahibleri) öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir Kitab'dır.
38-Sâd 29
38/30وَوَهَبْنَا لِدَاوُ۫دَ سُلَيْمٰنَۜ نِعْمَ الْعَبْدُۜ اِنَّهُٓ اَوَّابٌۜ
Biz Davud'a Süleyman'ı armağan ettik. O ne güzel kuldu. Çünkü o (daima Allah'a) yönelip-dönen biriydi.
38-Sâd 30
38/31اِذْ عُرِضَ عَلَيْهِ بِالْعَشِيِّ الصَّافِنَاتُ الْجِيَادُۙ
Hani ona akşama doğru üç ayağı üzerinde durup bir ayağını tırnağı üstüne diken cins atlar sunulmuştu.
38-Sâd 31
38/32فَقَالَ اِنّ۪ٓي اَحْبَبْتُ حُبَّ الْخَيْرِ عَنْ ذِكْرِ رَبّ۪يۚ حَتّٰى تَوَارَتْ بِالْحِجَابِ۠
O da demişti ki "Gerçekten ben Rabbimi zikretmek için mal sevgisini isteyip-sevdim." Nihayet (atlar koştular ve toz) perdesinin arkasında kaybolup-gizlendiler.
38-Sâd 32
38/33رُدُّوهَا عَلَيَّۜ فَطَفِقَ مَسْحاً بِالسُّوقِ وَالْاَعْنَاقِ
Onları bana geri getirin (dedi). Sonra da (atların) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı.
38-Sâd 33
38/34وَلَقَدْ فَتَنَّا سُلَيْمٰنَ وَاَلْقَيْنَا عَلٰى كُرْسِيِّه۪ جَسَداً ثُمَّ اَنَابَ
Andolsun ki Biz Süleyman'ı denemeden-imtihandan geçirdik. Tahtının üstüne (onu) bir cesed olarak bıraktık. Sonra (o, bedenine geri) döndü.
38-Sâd 34
38/35قَالَ رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي وَهَبْ ل۪ي مُلْكاً لَا يَنْبَغ۪ي لِاَحَدٍ مِنْ بَعْد۪يۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهَّابُ
Rabbim beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye ulaşmayacak (nasib olmayacak) bir mülkü bana bağışla-armağan et. Şüphesiz ki Vehhab (karşılıksız bağışlayan, lutfeden) Sen'sin.
38-Sâd 35
38/36فَسَخَّرْنَا لَهُ الرّ۪يحَ تَجْر۪ي بِاَمْرِه۪ رُخَٓاءً حَيْثُ اَصَابَۙ
Böylece Biz rüzgarı onun hizmetine-buyruğuna verdik. Emriyle dilediği yere (sarsılıp-zorlanmadan) yumuşakça akıp-giderdi.
38-Sâd 36
38/37وَالشَّيَاط۪ينَ كُلَّ بَنَّٓاءٍ وَغَوَّاصٍۙ
Şeytanlardan her bina ustasını ve dalgıçlık yapanları da (onun emrine-hizmetine verdik).
38-Sâd 37
38/38وَاٰخَر۪ينَ مُقَرَّن۪ينَ فِي الْاَصْفَادِ
Ve sağlam bağlarla birbirine bağlanmış diğerlerini.
38-Sâd 38
38/39هٰذَا عَطَٓاؤُ۬نَا فَامْنُنْ اَوْ اَمْسِكْ بِغَيْرِ حِسَابٍ
İşte bu Bizim ihsanımızdır. (Ey Süleyman) artık sen de hesab olmaksızın (hesap sorumluluğu ve korkusu taşımadan) ver ya da tut."
38-Sâd 39
38/40وَاِنَّ لَهُ عِنْدَنَا لَزُلْفٰى وَحُسْنَ مَاٰبٍ۟
Şüphesiz ki onun Bizim katımızda gerçekten bir yakınlığı-makamı ve güzel bir dönüş yeri vardır.
38-Sâd 40
38/41وَاذْكُرْ عَبْدَنَٓا اَيُّوبَۢ اِذْ نَادٰى رَبَّهُٓ اَنّ۪ي مَسَّنِيَ الشَّيْطَانُ بِنُصْبٍ وَعَذَابٍۜ
Kulumuz Eyyub'u da zikredip-hatırla. Hani o Rabbine "Şeytan bana (yakınlarımdan sabırda) bir yorgunluk ve azab dokundurdu" diye seslenmişti.
38-Sâd 41
38/42اُرْكُضْ بِرِجْلِكَۚ هٰذَا مُغْتَسَلٌ بَارِدٌ وَشَرَابٌ
(Ona) "Ayağını (hafifçe yere) vur. İşte yıkanacak ve içilecek soğuk (su diye vahyettik)."
38-Sâd 42
38/43وَوَهَبْنَا لَهُٓ اَهْلَهُ وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَحْمَةً مِنَّا وَذِكْرٰى لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِ
Katımızdan ona bir rahmet ve ulul elbaba (zikir, hikmet ve hayır sahiblerine) bir öğüt olmak üzere kendi ailesini ve onlarla birlikte bir mislini de bağışladık.
38-Sâd 43
38/44وَخُذْ بِيَدِكَ ضِغْثاً فَاضْرِبْ بِه۪ وَلَا تَحْنَثْۜ اِنَّا وَجَدْنَاهُ صَابِراًۜ نِعْمَ الْعَبْدُۜ اِنَّهُٓ اَوَّابٌ
Ve elinle bir deste (sap) al sonra onunla vur ve andını-yeminini bozma (dedik). Biz onu gerçekten sabredici bulduk. O ne güzel kuldu. O (daima Allah'a) yönelip-dönen biriydi.
38-Sâd 44
38/45وَاذْكُرْ عِبَادَنَٓا اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ اُو۬لِي الْاَيْد۪ي وَالْاَبْصَارِ
Güç ve basiret sahibi olan kullarımız İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u da zikredip-hatırla.
38-Sâd 45
38/46اِنَّٓا اَخْلَصْنَاهُمْ بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِۚ
Gerçekten Biz onları halisane (katıksızca) ahiret yurdunu anıp-düşünenler olarak ihlas sahibleri kıldık.
38-Sâd 46
38/47وَاِنَّهُمْ عِنْدَنَا لَمِنَ الْمُصْطَفَيْنَ الْاَخْيَارِ
Ve gerçekten onlar Bizim katımızda seçkinlerden ve hayırlı olanlardandır.
38-Sâd 47
38/48وَاذْكُرْ اِسْمٰع۪يلَ وَالْيَسَعَ وَذَا الْـكِفْلِۜ وَكُلٌّ مِنَ الْاَخْيَارِۜ
İsmail'i, Elyesa'yı ve Zülkifl'i de zikredip-hatırla. Hepsi de hayırlı olanlardandır.
38-Sâd 48
38/49هٰذَا ذِكْرٌۜ وَاِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ لَحُسْنَ مَاٰبٍۙ
Bu bir zikirdir. Şüphesiz ki muttakiler (korkup-sakınanlar) için mutlaka varılacak güzel bir yer vardır.
38-Sâd 49
38/50جَنَّاتِ عَدْنٍ مُفَتَّحَةً لَهُمُ الْاَبْوَابُۚ
Kapıları yalnızca kendilerine açılmış Adn cennetleri (vardır).
38-Sâd 50
38/51مُتَّكِـ۪ٔينَ ف۪يهَا يَدْعُونَ ف۪يهَا بِفَاكِهَةٍ كَث۪يرَةٍ وَشَرَابٍ
(Bu cennetlerin) içinde yaslanıp-dayanmışlardır. Orada (nefislerinin arzuladığı) birçok meyveler ve içecekler istemektedirler.
38-Sâd 51
38/52وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ اَتْرَابٌ
Ve yanlarında 'bakışlarını saklayıp-yalnızca eşlerine çevirmiş' yaşıtlar vardır.
38-Sâd 52
38/53هٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِيَوْمِ الْحِسَابِ
İşte hesap günü size (siz mü'minlere) vadedilen budur.
38-Sâd 53
38/54اِنَّ هٰذَا لَرِزْقُنَا مَا لَهُ مِنْ نَفَادٍۚ
Hiç şüphesiz bu Bizim rızkımızdır, onun bitip-tükenmesi yoktur.
38-Sâd 54
38/55هٰذَاۜ وَاِنَّ لِلطَّاغ۪ينَ لَشَرَّ مَاٰبٍۙ
(Mü'minler için) bu böyledir. Şüphesiz azgınlar için de mutlaka varılacak kötü bir dönüş yeri vardır.
38-Sâd 55
38/56جَهَنَّمَۚ يَصْلَوْنَهَاۚ فَبِئْسَ الْمِهَادُ
Cehennem, onlar oraya girip-yaslanırlar. O (girip-yaslanmak için) ne kötü bir yataktır.
38-Sâd 56
38/57هٰذَاۙ فَلْيَذُوقُوهُ حَم۪يمٌ وَغَسَّاقٌۙ
İşte bu kaynar su ve irindir. (Artık) onu tatsınlar.
38-Sâd 57
38/58وَاٰخَرُ مِنْ شَكْلِه۪ٓ اَزْوَاجٌۜ
Ve bunlara benzer daha başkaları da vardır.
38-Sâd 58
38/59هٰذَا فَوْجٌ مُقْتَحِمٌ مَعَكُمْۚ لَا مَرْحَباً بِهِمْۜ اِنَّهُمْ صَالُوا النَّارِ
(Küfrün önderlerine) "işte bu (gördükleriniz, size uyup) sizinle birlikte (küfür ve zulümde) direnenlerdir" (denildiğinde, önderler) "Onlara bir merhaba (rahatlık temennisi) yok. Onlar mutlaka ateşe gireceklerdir" (derler).
38-Sâd 59
38/60قَالُوا بَلْ اَنْتُمْ۠ لَا مَرْحَباً بِكُمْۜ اَنْتُمْ قَدَّمْتُمُوهُ لَنَاۚ فَبِئْسَ الْقَرَارُ
(Önderlere uyanlar) derler ki "Hayır, size asıl size bir merhaba (rahatlık) yok. Onu (şirk ve inkarı) bizim önümüze siz getirip-sundunuz. (Bizi çağırdığınız yolun sonu) ne kötü bir durak."
38-Sâd 60
38/61 قَالُوا رَبَّنَا مَنْ قَدَّمَ لَنَا هٰذَا فَزِدْهُ عَذَاباً ضِعْفاً فِي النَّارِ
Derler ki "Rabbimiz kim bunu (bu yolu ve bu akibeti) bizim önümüze getirip-sunduysa, onun ateşteki azabını kat kat arttır."
38-Sâd 61
38/62وَقَالُوا مَا لَنَا لَا نَرٰى رِجَالاً كُنَّا نَعُدُّهُمْ مِنَ الْاَشْرَارِۜ
Ve derler ki "Bize ne oldu ki (dünya hayatında) kendilerini kötülerden saydığımız adamları (burada) göremiyoruz."
38-Sâd 62
38/63اَتَّخَذْنَاهُمْ سِخْرِياًّ اَمْ زَاغَتْ عَنْهُمُ الْاَبْصَارُ
Biz onları bir alay-eğlence konusu edinmiştik. Yoksa (buradalar da) onları gözden mi kaçırdık?
38-Sâd 63
38/64اِنَّ ذٰلِكَ لَحَقٌّ تَخَاصُمُ اَهْلِ النَّارِ۟
İşte cehennem halkının birbiriyle bu çekişip-tartışması kesinlikle haktır-gerçektir.
38-Sâd 64
38/65قُلْ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ مُنْذِرٌۗ وَمَا مِنْ اِلٰهٍ اِلَّا اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُۚ
De ki Ben yalnızca bir uyarıcı-korkutucuyum. Vahid (tek) ve Kahhar (kahredici) olan Allah'tan başka ilah yoktur."
38-Sâd 65
38/66رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الْعَز۪يزُ الْغَفَّارُ
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Gafur'dur (çok bağışlayandır).
38-Sâd 66
38/67قُلْ هُوَ نَبَؤٌا عَظ۪يمٌۙ
De ki "Bu (Kur'an, geçmiş ve geleceğinizle ilgili) büyük bir haberdir."
38-Sâd 67
38/68اَنْتُمْ عَنْهُ مُعْرِضُونَ
Siz (ise) ondan yüz çeviriyorsunuz.
38-Sâd 68
38/69مَا كَانَ لِيَ مِنْ عِلْمٍ بِالْمَلَأِ الْاَعْلٰٓى اِذْ يَخْتَصِمُونَ
Onlar (insan hakkında) tartışırlarken, benim Mele-i A'la (yüce topluluk) hakkında hiçbir bilgim yoktu (ki, bu haberi kendimden vereyim).
38-Sâd 69
38/70اِنْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اِلَّٓا اَنَّمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ
"(Bunlar) bana sadece vahyolunuyor. Ben apaçık bir uyarıcı-korkutucuyum."
38-Sâd 70
38/71اِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَراً مِنْ ط۪ينٍ
Hani Rabbin meleklere "Ben çamurdan bir beşer-insan yaratacağım" demişti.
38-Sâd 71
38/72فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ
Onu düzenleyip-biçimlendirdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman onun için hemen secdeye kapanın.
38-Sâd 72
38/73فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ
Meleklerin hepsi topluca secde etti.
38-Sâd 73
38/74اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اِسْتَكْـبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ
Yalnız İblis hariç. O büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu.
38-Sâd 74
38/75قَالَ يَٓا اِبْل۪يسُ مَا مَنَعَكَ اَنْ تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّۜ اَسْتَكْـبَرْتَ اَمْ كُنْتَ مِنَ الْعَال۪ينَ
(Allah) dedi ki "Ey İblis. Elimle yarattığıma secde etmekten seni meneden-alıkoyan neydi? Büyüklendin mi yoksa (secde eden meleklerden bile daha) yücelerden mi oldun?"
38-Sâd 75
38/76قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۜ خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ
Dedi ki "Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu (ise) çamurdan yarattın."
38-Sâd 76
38/77قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَاِنَّكَ رَج۪يمٌۚ
(Allah) dedi ki "Çık oradan artık sen kovulmuş birisin."
38-Sâd 77
38/78وَاِنَّ عَلَيْكَ لَعْنَت۪ٓي اِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ
Ve din gününe kadar Benim lanetim elbette senin üzerindedir.
38-Sâd 78
38/79قَالَ رَبِّ فَاَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
Dedi ki "Rabbim. O halde onların dirilip-kaldırılacakları güne kadar bana (her insan için ayrı) mühlet (zamanda genişlik) ver."
38-Sâd 79
38/80قَالَ فَاِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَۙ
(Allah) buyurdu ki "Sen mühlet (zamanda genişlik) verilenlerdensin."
38-Sâd 80
38/81اِلٰى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ
Bilinen vaktin gününe kadar.
38-Sâd 81
38/82قَالَ فَبِعِزَّتِكَ لَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
Dedi ki "Senin izzetine andolsun ki, ben onların hepsini mutlaka azdırıp-kışkırtacağım."
38-Sâd 82
38/83اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ
Ancak muhlis (ihlas sahibi) kulların müstesna.
38-Sâd 83
38/84قَالَ فَالْحَقُّۘ وَالْحَقَّ اَقُولُۚ
(Allah) "İşte bu haktır ve Ben hakkı söylerim." dedi.
38-Sâd 84
38/85لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنْكَ وَمِمَّنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ اَجْمَع۪ينَ
Andolsun ki senden (senin soyundan) ve onlardan (insanlardan) sana uyanların hepsiyle cehennemi dolduracağım.
38-Sâd 85
38/86قُلْ مَٓا اَسْـَٔلُـكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍ وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُتَكَلِّف۪ينَ
(Ey Muhammed) de ki "Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum ve (ben kendimce size) bir yükümlülük getirenlerden de değilim."
38-Sâd 86
38/87اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ
O (Kur'an) alemler için yalnızca bir zikirdir.
38-Sâd 87
38/88وَلَتَعْلَمُنَّ نَبَاَهُ بَعْدَ ح۪ينٍ
Onun haberini bir süre sonra (gerçekleştiğinde) mutlaka bilip-öğreneceksiniz.
38-Sâd 8839-Zümer Suresi
39/1تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَك۪يمِ
(Bu) Kitab'ın indirilmesi, Aziz (üstün ve güçlü) ve Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) olan Allah'tandır.
39-Zümer 1
39/2اِنَّٓا اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ فَاعْبُدِ اللّٰهَ مُخْلِصاً لَهُ الدّ۪ينَۜ
Şüphesiz ki Biz sana bu Kitab'ı hak ile indirdik. O halde sen de dini yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet et.
39-Zümer 2
39/3اَلَا لِلّٰهِ الدّ۪ينُ الْخَالِصُۜ وَالَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَۢ مَا نَعْبُدُهُمْ اِلَّا لِيُقَرِّبُونَٓا اِلَى اللّٰهِ زُلْفٰىۜ اِنَّ اللّٰهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ ف۪ي مَا هُمْ ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ
İyi bil ki halis (katıksız) olan din yalnızca Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinenler "Biz bunlara bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz" (derler). Elbetteki Allah onların ihtilaf ettikleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Muhakkak ki Allah, yalancı ve kafir olan kimseyi hidayete (doğru yola) eriştirmez.
39-Zümer 3
39/4لَوْ اَرَادَ اللّٰهُ اَنْ يَتَّخِذَ وَلَداً لَاصْطَفٰى مِمَّا يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۙ سُبْحَانَهُۜ هُوَ اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ
Eğer Allah çocuk edinmek isteseydi, yarattıklarından dilediğini elbette seçerdi. (Ancak) O sübhandır (münezzehtir-yücedir). O Vahid (tek) ve Kahhar (kahredici) olan Allah'dır.
39-Zümer 4
39/5خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۚ يُكَوِّرُ الَّيْلَ عَلَى النَّهَارِ وَيُكَوِّرُ النَّهَارَ عَلَى الَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَۜ كُلٌّ يَجْر۪ي لِاَجَلٍ مُسَمًّىۜ اَلَا هُوَ الْعَز۪يزُ الْغَفَّارُ
Allah gökleri ve yeri hak (adil ve gerçek) olarak yarattı. Geceyi gündüzün üstüne sarıp-örtüyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıp-örtüyor. Güneşi ve ayı da müsahhar (emre hazır-yararınıza uygun) kılmıştır. Her biri belli bir süreye (ecele) kadar akıp gitmektedir. İyi bil ki Aziz (üstün ve güçlü olan), Gaffar (çok affeden) sadece O'dur.
39-Zümer 5
39/6خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَاَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ الْاَنْعَامِ ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۜ يَخْلُقُكُمْ ف۪ي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْ خَلْقاً مِنْ بَعْدِ خَلْقٍ ف۪ي ظُلُمَاتٍ ثَلٰثٍۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ فَاَنّٰى تُصْرَفُونَ
Sizi tek bir nefisten yarattı sonra da ondan kendi eşini var etti ve sizin için davarlardan (dişi ve erkek olarak) sekiz eş indirdi. Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde yaratılıştan (bir başka) yaratılışa (geçirip) yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Mülk O'nundur. O'ndan başka ilah yoktur. O halde (haktan) nasıl çevriliyorsunuz?
39-Zümer 6
39/7اِنْ تَكْفُرُوا فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنْكُمْ وَلَا يَرْضٰى لِعِبَادِهِ الْكُفْرَۚ وَاِنْ تَشْكُرُوا يَرْضَهُ۬ لَكُمْۜ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
Eğer küfre sapacak olursanız muhakkak ki Allah sizden müstağnidir (hiçbir ihtiyacı olmayandır). O, kulları için küfre rıza göstermez. Eğer şükrederseniz sizin (hoşnud olmanız) için ondan razı-hoşnud olur. Hiçbir günahkar, bir başkasının günahını yüklenmez. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir, yaptıklarınızı size haber verecektir. Hiç şüphesiz ki O, sinelerin özünde olanı bilendir.
39-Zümer 7
39/8وَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ ضُرٌّ دَعَا رَبَّهُ مُن۪يباً اِلَيْهِ ثُمَّ اِذَا خَوَّلَهُ نِعْمَةً مِنْهُ نَسِيَ مَا كَانَ يَدْعُٓوا اِلَيْهِ مِنْ قَبْلُ وَجَعَلَ لِلّٰهِ اَنْدَاداً لِيُضِلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ قُلْ تَمَتَّعْ بِكُفْرِكَ قَل۪يلاًۗ اِنَّكَ مِنْ اَصْحَابِ النَّارِ
İnsana bir zarar-sıkıntı dokunduğu zaman gönülden yönelmiş olarak Rabbine dua eder. Sonra (Allah) ona kendinden bir nimet verdiği zaman daha önce O'na dua ettiğini unutur ve O'nun yolundan saptırmak amacıyla Allah'a eşler koşmaya başlar. De ki "Küfrünle biraz eğlene dur, çünkü sen ateş ehlindensin."
39-Zümer 8
39/9اَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ اٰنَٓاءَ الَّيْلِ سَاجِداً وَقَٓائِماً يَحْذَرُ الْاٰخِرَةَ وَيَرْجُوا رَحْمَةَ رَبِّه۪ۜ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذ۪ينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَۜ اِنَّمَا يَتَذَكَّرُ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ۟
Yoksa o, gece saatinde kalkıp da secde ederek ve kıyama durarak gönülden itaat (ibadet) eden, ahiretten sakınan ve Rabbinin rahmetini umud eden (gibi) midir? De ki "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" Hiç şüphesiz ki ulul elbab (zikir, hikmet ve hayır sahibleri) öğüt alıp-düşünmektedir.
39-Zümer 9
39/10قُلْ يَا عِبَادِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْۜ لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌۜ وَاَرْضُ اللّٰهِ وَاسِعَةٌۜ اِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ اَجْرَهُمْ بِغَيْرِ حِسَابٍ
De ki "Ey iman eden kullar, Rabbinizden korkup-sakının. Bu dünyada iyilik etmekte olanlar için iyilik vardır. Allah'ın arz'ı da (hicret etmeniz için) geniştir. Ancak (dava ve davet için hicret etmeyip, eziyetlere) sabredenlere ecirleri-mükafatları hesapsızca ödenecektir."
39-Zümer 10
39/11قُلْ اِنّ۪ٓي اُمِرْتُ اَنْ اَعْبُدَ اللّٰهَ مُخْلِصاً لَهُ الدّ۪ينَۙ
De ki "Ben dini yalnızca Allah'a halis kılarak, O'na ibadet etmekle emrolundum."
39-Zümer 11
39/12وَاُمِرْتُ لِاَنْ اَكُونَ اَوَّلَ الْمُسْلِم۪ينَ
Ve ben müslümanların ilki olmakla da emrolundum.
39-Zümer 12
39/13قُلْ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّ۪ي عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ
De ki "Ben Rabbime isyan ettiğim takdirde, büyük bir günün azabından korkmaktayım."
39-Zümer 13
39/14قُلِ اللّٰهَ اَعْبُدُ مُخْلِصاً لَهُ د۪ين۪يۙ
De ki "Ben dinimi yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet ederim."
39-Zümer 14
39/15فَاعْبُدُوا مَا شِئْتُمْ مِنْ دُونِه۪ۜ قُلْ اِنَّ الْخَاسِر۪ينَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَاَهْل۪يهِمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اَلَا ذٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُب۪ينُ
"Siz de O'nun dışında dilediğinize ibadet edin." De ki "Gerçekten hüsrana uğrayanlar kıyamet günü hem kendilerini, hem de yakınlarını hüsrana (ebedi ziyana) uğratanlardır. Bilesiniz ki bu apaçık olan hüsranın ta kendisidir."
39-Zümer 15
39/16لَهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ ظُلَلٌ مِنَ النَّارِ وَمِنْ تَحْتِهِمْ ظُلَلٌۜ ذٰلِكَ يُخَوِّفُ اللّٰهُ بِه۪ عِبَادَهُۜ يَا عِبَادِ فَاتَّقُونِ
Onların üstlerinde ateşten (kat kat) tabakalar, altlarında da (kat kat) tabakalar vardır. İşte Allah Kendi kullarını bununla korkutuyor. Ey kullarım, Benden korkup-sakının.
39-Zümer 16
39/17وَالَّذ۪ينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا وَاَنَابُٓوا اِلَى اللّٰهِ لَهُمُ الْبُشْرٰىۚ فَبَشِّرْ عِبَادِۙ
Tağut'a kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a içten yönelenlere müjde vardır. (Bu) kullarımı müjdele.
39-Zümer 17
39/18اَلَّذ۪ينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ اَحْسَنَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ هَدٰيهُمُ اللّٰهُ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمْ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ
Ki onlar sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete (doğru yola) eriştirdikleridir ve onlar ulul elbab (zikir, hikmet ve hayır sahibleri) olanlardır.
39-Zümer 18
39/19اَفَمَنْ حَقَّ عَلَيْهِ كَلِمَةُ الْعَذَابِۜ اَفَاَنْتَ تُنْقِذُ مَنْ فِي النَّارِۚ
Azab sözü kendisi üzerinde hak olmuş kimse mi (kendini kurtarabilir yoksa) ateşte olanı sen mi kurtaracaksın?
39-Zümer 19
39/20لٰكِنِ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ غُرَفٌ مِنْ فَوْقِهَا غُرَفٌ مَبْنِيَّةٌۙ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ وَعْدَ اللّٰهِۜ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ الْم۪يعَادَ
Ancak Rablerinden korkup-sakınanlara onlar için yüksek köşkler vardır, onların üstünde de yüksek köşkler bina edilmiştir. Onların altında ırmaklar akmaktadır. (Bu) Allah'ın vaadidir. Allah vaadinden dönmez.
39-Zümer 20
39/21اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَسَلَكَهُ يَنَاب۪يعَ فِي الْاَرْضِ ثُمَّ يُخْرِجُ بِه۪ زَرْعاً مُخْتَلِفاً اَلْوَانُهُ ثُمَّ يَه۪يجُ فَـتَرٰيهُ مُصْفَراًّ ثُمَّ يَجْعَلُهُ حُطَاماًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَذِكْرٰى لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِ۟
Görmedin mi? Allah gökten su indirdi de onu yerin içindeki kaynaklara yürütüp-kattı. Sonra onunla çeşitli-değişik renklerde ekinler çıkarmaktadır. Sonra kurumaya başlar da onu sararmış görürsün. Sonra da onu kurumuş kırıntılar kılıyor. Şüphesiz bunda ulul elbab (zikir, hikmet ve hayır sahibleri) için gerçekten bir zikir (öğüt-hatırlatma) vardır.
39-Zümer 21
39/22اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ صَدْرَهُ لِلْاِسْلَامِ فَهُوَ عَلٰى نُورٍ مِنْ رَبِّه۪ۜ فَوَيْلٌ لِلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ مِنْ ذِكْرِ اللّٰهِۜ اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
Allah kimin göğsünü İslam'a açmışsa artık o Rabbinden bir nur üzerinde değil midir? Fakat Allah'ın zikrinden (yana) kalpleri katılaşmış olanların vay hallerine. İşte onlar apaçık bir sapıklık içindedirler.
39-Zümer 22
39/23اَللّٰهُ نَزَّلَ اَحْسَنَ الْحَد۪يثِ كِتَاباً مُتَشَابِهاً مَثَانِيَۗ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْۚ ثُمَّ تَل۪ينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ اِلٰى ذِكْرِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُدَى اللّٰهِ يَهْد۪ي بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ
Allah sözün en güzelini müteşabih (birbiriyle uyumlu-birbirini açıklayan) ve mesani (mükerrer-tekrarlanan ayetlerden) bir Kitab olarak indirdi. Rablerine karşı huşu duyanların (saygıyla korkanların) ondan derileri titreyerek-ürperir. Sonra da onların derileri ve kalpleri Allah'ın zikrine (karşı) yumuşar-yatışır. İşte bu Allah'ın yol göstermesidir. (Allah) onunla (indirdiği Kitab'la) dilediğini hidayete (doğru yola) eriştirir. Allah kimi de saptırırsa (sapıklıkta bırakırsa) artık onun için (doğru) bir yol gösteren yoktur.
39-Zümer 23
39/24اَفَمَنْ يَتَّق۪ي بِوَجْهِه۪ سُٓوءَ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَق۪يلَ لِلظَّالِم۪ينَ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ
Kıyamet günü o kötü azaba karşı onun yüzünü kim koruyabilecek? Ve zalimlere "Kazanmış olduklarınızı tadın" denir.
39-Zümer 24
39/25كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَاَتٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ
Onlardan öncekiler de yalanladılardı da, azab onlara hiç farkında olmadıkları bir yerden gelip-çattı.
39-Zümer 25
39/26فَاَذَاقَهُمُ اللّٰهُ الْخِزْيَ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
Allah onlara dünya hayatında 'horluğu ve aşağılanmayı' taddırdı. Ahiret azabı elbette daha büyüktür. Bunu biliyor olsalardı.
39-Zümer 26
39/27وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَۚ
Andolsun ki Biz bu Kur'an'da düşünüp-öğüt alırlar diye insanlar için her türlü misali verdik.
39-Zümer 27
39/28قُرْاٰناً عَرَبِياًّ غَيْرَ ذ۪ي عِوَجٍ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
(Bu) eğriliği-çelişkisi bulunmayan arabça bir Kur'an'dır. (Düşünüp-iman edenler) böylece korkup-sakınırlar.
39-Zümer 28
39/29ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلاً رَجُلاً ف۪يهِ شُرَكَٓاءُ مُتَشَاكِسُونَ وَرَجُلاً سَلَماً لِرَجُلٍۜ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلاًۜ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِۚ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Allah (birbiriyle) çekişip duran bir çok ortakların sahip olduğu adam ile yalnızca bir kişiye teslim olmuş bir adamı misal olarak verir. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd (şükür dolu övgü) Allah'ındır. Hayır, onların çoğu bilmiyorlar.
39-Zümer 29
39/30اِنَّكَ مَيِّتٌ وَاِنَّهُمْ مَيِّتُونَۘ
Muhakkak ki sen de öleceksin, onlar da ölecekler.
39-Zümer 30
39/31ثُمَّ اِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عِنْدَ رَبِّكُمْ تَخْتَصِمُونَ۟
Sonra sizler elbette ki kıyamet günü Rabbinizin huzurunda davalaşacaksınız.
39-Zümer 3123. Cüz (36-Yâsin 28 İle 39-Zümer 31 Arası)