(Kıyamet) saatinin ilmi O'na döndürülür-havale edilir. O'nun ilmi olmaksızın hiçbir meyve tomurcuğundan çıkmaz, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz. (Allah'ın) onlara "Benim ortaklarım nerede" diye sesleneceği gün "Bizden hiçbir şahid olmadığını Sana arzederiz" derler.
İnsan hayır istemekten (ve hayırla karşılaşmaktan) bıkıp-usanmaz. Ancak kendisine bir şer (bir kötülük) dokundu mu artık ye'se (karamsarlığa) düşen bir umudsuzdur.
Eğer kendisine dokunan bir zarardan sonra tarafımızdan bir rahmet taddırsak, mutlaka "Bu benim (hakkımdır). Ve ben (kıyamet) saatinin (yakında) kopacağını da sanmıyorum. Rabbime döndürülsem bile muhakkak O'nun katında benim için daha güzel olanı vardır" der. Andolsun ki Biz kafirlere yaptıklarını haber vereceğiz ve onlara ağır azabdan mutlaka taddıracağız.
İnsana nimet verdiğimiz zaman (şükürden) yüz çevirir ve (Bizden) yan çizer-uzaklaşır. Ona bir şer (kötülük) dokunduğu zaman ise geniş (kapsamlı ve uzun) bir dua sahibidir.
De ki "Bana (görüşünüzü) söyler misiniz? O (Kur'an) Allah katından ise sonra da siz onu inkar etmişseniz, (bu durumda haktan) uzak bir ayrılık içinde olandan daha sapık kimdir?"
Biz ayetlerimizi hem afakta (dış ufukta), hem de kendi nefislerinde onlara göstereceğiz ki, şüphesiz onun hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. (Bunu gördüklerine dair) senin Rabbinin her şeye şahid olması yetmez mi?
Gökler neredeyse onların üstlerinde çatlayıp-parçalanacaklar. (Bunu bilen) melekler Rablerini hamd ile tesbih ederler ve yerde olanlara mağfiret (bağışlanma) dilerler. Bilesiniz ki Allah Gafur (çok bağışlayan), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
Şehirlerin anası (olan Mekke'de) ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve hakkında asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları korkutman için sana böyle Arapça bir Kur'an vahyettik. (O gün onların) bir bölümü cennette, bir bölümü de alevli ateşin içindedirler.
Eğer Allah dileseydi onları tek bir ümmet yapardı. Ancak O dilediğini Kendi rahmetine sokar. Zalimlere gelince onlar için ne bir veli (dost) vardır, ne de bir yardımcı.
Hakkında ihtilafa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm Allah'ındır. (De ki) "İşte benim Rabbim olan Allah (budur). Ben O'na tevekkül ettim ve yalnızca O'na yönelirim."
O, göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Size kendi nefislerinizden eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır. Sizi (bu düzen içinde) üretip çoğaltıyor. O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O Semi'dir (herşeyi işitendir), Basir'dir (hakkıyle görendir).
Göklerin ve yerin anahtarları (bütün gizlilerin açılımı) O'na aittir. O dilediğine rızkı bol verip-genişletir, (dilediğine de) kısar. Elbette ki O (Alim'dir) herşeyi hakkıyle bilendir.
O "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh'a tavsiye ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya da tavsiye ettiğimizi sizin için şeriat (hukuk düzeni) yaptı. Fakat senin kendilerini çağırmakta olduğun şey müşrikler üzerine ağır geldi. Allah dilediğini buna (bu dine) seçer ve (içtenlikle) Kendisine yöneleni hidayete (doğru yola) eriştirir.
Onlar kendilerine ilim geldikten sonra yalnızca aralarındaki ihtiras-çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer senin Rabbinden belli bir süreye kadar bir söz geçmiş (verilmiş) olmasaydı, muhakkak ki aralarında hüküm verilmiş-iş bitirilmişti. Kendilerinden sonra Kitab'a mirasçı olanlar da, ona karşı kuşkulu bir tereddüt içindedirler.
İşte bunun için sen (tevhide) davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların hevalarına (nefsi arzularına) uyma. Ve de ki "Ben Allah'ın indirdiği her Kitab'a inandım. Aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. Bizimle sizin aranızda (bu açık konularda) tartışılacak bir şey yoktur. Allah hepimizi (hak olan gerçeklikte) biraraya toplayacaktır. Dönüş yalnız O'nadır."
Ona icabet olunduktan (Allah'ın Kitab'ı hak kabul edildikten ve "Ben müslümanım" dedikten) sonra Allah hakkında (Kitab'da olmayan) 'deliller öne sürüp tartışanların' hüccetleri-delilleri, Rableri katında geçersizdir. Onların üzerinde bir gazab vardır ve şiddetli azab onlar içindir.
(Geçerli delilleri içeren) Kitab'ı ve mizanı (adaletli ölçüyü) hak olarak indiren Allah'tır. Sen nerden bileceksin ki, belki de (kıyamet) saati pek yakındır.
Onda (kıyamette) acele davrananlar, (aslında) ona inanmayanlardır. İman edenler ise ona karşı bir korku içindedirler ve gerçekten onun hak olduğunu bilirler. Bilesiniz ki (kıyamet) saati konusunda tartışmakta olanlar, (haktan çok) uzak bir sapıklık içindedirler.
Allah kullarına karşı lutuf sahibi olandır, dilediğini (dilediği kadar) rızıklandırır. O Kavi'dir (her kuvvetin gerçek Sahibidir), Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır).
Kim (yaptıklarına karşılık) ahiret kazancını isterse, Biz onun kazancını (dünyada ve ahirette) arttırırız. Kim de (yaptıklarına karşılık) dünya kazancını isterse, ona da (sadece) ondan veririz ancak onun ahirette bir nasibi yoktur.
Yoksa onların Allah'ın izin vermediği bir şeyi dinde kendilerine şeriat (meşru yol-hüküm) kılacak ortakları mı var? Eğer o fasıl (ayırma-erteleme) kelimesi olmasaydı elbette aralarında hüküm verilirdi. Gerçekten zalimler için elim (acıklı) bir azab vardır.
(O gün) zalimleri kazandıkları şeyler başlarına gelirken korkuyla titrediklerini görürsün. İman edip salih amellerde bulunanlar ise cennet bahçelerindedirler. Rableri katında diledikleri her şey onlarındır. İşte büyük fazl (nimet ve üstünlük) budur.
Allah'ın iman edip salih amellerde bulunan kullarına müjdelediği (güzel ve ebedi akibet) işte budur. De ki "Ben buna (bu güzel davetime) karşılık sizden yakınlık sevgisinin dışında hiçbir ücret istemiyorum." Kim bir iyilik yaparsa, Biz ondaki iyiliği-güzelliği arttırırız. Şüphesiz Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Şekur'dur (şükrü kabul eden, karşılığını verendir).
Yoksa onlar (senin için) "Allah'a karşı yalan düzüp-uydurdu" mu diyorlar? (Bilsinler ki) Allah dilerse senin de kalbini mühürler. Allah batılı yok edip-ortadan kaldırır ve Kendi kelimeleriyle hakkı gerçekleştirir. O, sinelerin özünde olanı hakkıyle bilendir.
İman edip salih amellerde bulunanlara icabet eder ve onlara Kendi fazlından (lutuf ve ihsanından) arttırır. Kafirlere (gelince), onlar için şiddetli bir azab vardır.
Eğer Allah kulları için rızkı (bol bol vererek) geniş tutup-yaysaydı, yeryüzünde mutlaka azarlardı. Ancak O (kullarına rahmet edip, rızkı) dilediği ölçüde indirir. Muhakkak ki O Habir'dir (her şeyden haberdar olandır), Basir'dir (herşeyi hakkıyle görendir).
O'dur ki (insanlar) umudlarını kestikten sonra yağmuru indirir ve rahmetini gösterip-yayar. O Veli'dir (yüce ve gerçek bir dosttur), Hamid'dir (en çok övülen ve övülmeye en layık olandır).
Göklerin ve yerin yaratılması ile onlarda her canlıdan türetip-yayması O'nun ayetlerindendir. Ve O dilediği zaman onların hepsini toplamaya kadirdir (güç yetirendir).
Eğer dileyecek olsa rüzgarı durdurur, onlar da onun üzerinde kalakalırlar. İşte bunda çok sabreden, çok şükreden kimseler için gerçekten ayetler vardır.
Size verilen herhangi bir şey dünya hayatının metaıdır (geçici yararıdır). Allah katında olan ise daha hayırlı ve süreklidir. (Bu mükafat da) iman edip Rablerine tevekkül edenler içindir.
Rablerine (O'nun davetine) icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri kendi aralarında şura (toplanıp istişare) iledir ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
Kötülüğün (zarar görmenin) cezası-karşılığı, onun misli (benzeri) olan kötülüktür (zarar vermedir). Ama kim affeder ve (durumu iyilikle düzeltip) ıslah ederse artık onun ecri-mükafatı Allah'a aittir. Muhakkak ki O, zalimleri sevmez.
Allah kimi saptırırsa (sapıklıkta bırakırsa) artık bundan sonra onun hiçbir velisi yoktur. Azabı gördükleri zaman o zalimleri bir görsen, "Geri dönmeye bir yol var mı?" derler.
Ateşe sunulurlarken onları zilletten başları öne eğilmiş, etrafa göz ucuyla gizlice-sezdirmeden bakarlarken görürsün. İman edenler de "Asıl hüsrana (ebedi ziyana) uğrayanlar, kıyamet günü hem kendi nefislerini hem de ailelerini-yakınlarını da hüsrana uğratanlardır" dediler. İyi bilin ki o zalimler, sürekli bir azab içindedirler.
Onların Allah'dan başka kendilerine yardım edecek velileri (dostları) yoktur. Allah kimi saptırırsa (sapıklıkta bırakırsa) artık onun hiçbir (kurtuluş) yolu yoktur.
Allah'tan geri çevrilmesi (mümkün) olmayan bir gün gelmezden önce Rabbinize icabet edin. O gün (geldiğinde) sizin için ne sığınılacak bir yer vardır, ne de (o günü) inkar edebilirsiniz.
Şayet onlar yüz çevirecek olurlarsa, Biz seni onların üzerine bekçi-koruyucu olarak göndermedik. Sana düşen yalnızca tebliğdir-duyurmadır. Gerçek şu ki Biz insana tarafımızdan bir rahmet taddırdığımız zaman ona sevinir. Fakat kendi elleriyle yaptıkları yüzünden ona bir kötülük isabet ederse, o zaman (görürsün ki) insan çok nankördür.
Veya onları erkekler ve dişiler olarak çift (ikiz) verir. Dilediğini de kısır bırakır. Muhakkak ki O Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir), Kadir'dir (her şeye güç yetirendir).
Bir beşer için Allah'ın kendisiyle (dolaysız) konuşması olacak (şey) değildir ancak vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğini vahyetmesi başka. Gerçekten O Aliyy'dir (çok yücedir), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
Böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen Kitab nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kıldık, onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete (doğru yola) erdiririz. Şüphesiz ki sen dosdoğru bir yola yöneltip-iletiyorsun.
Andolsun ki onlara "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette "Onları Aziz (üstün ve güçlü olan), Alim (herşeyi hakkıyle bilen Allah) yarattı" derler.
Onların sırtlarına binip üzerlerine yerleştiğiniz zaman Rabbinizin nimetini zikredip-anarak şöyle diyesiniz "Bunları bize müsahhar (emre ve hizmete uygun) kılan (Allah sübhandır) münezzehtir-yücedir. Yoksa biz buna güç yetiremezdik."
Oysa onlardan biri Rahman'a isnad ettiği kız evladla müjdelendiği zaman (nedense kahrından) yüzü simsiyah kesilmiş olarak öfkesinden yutkundukça yutkunuyor.
Onlar Rahman'ın kulları olan melekleri de dişi (olarak) tanımladılar. Kendileri onların yaratılışlarına şahid miydiler? Onların bu şahidlikleri yazılacak ve (bundan dolayı) sorguya çekileceklerdir.
Dediler ki "Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz onlara ibadet etmezdik." Onların bu hususta (hakka dayalı) hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece (zan ve tahminle) yalan söylemektedirler'.
İşte (onlar) böyledir. Senden önce de hangi memlekete bir peygamber göndermişsek mutlaka onun refah içinde şımarıp-azanları "Gerçek şu ki biz atalarımızı bir ümmet-din üzerinde bulduk ve biz onların izlerine (yollarına) uyanlarız" demişlerdir.
(Peygamberleri onlara) "Ben size atalarınızı üstünde bulduğunuz şeyden daha doğrusunu getirmiş olsamda mı (uymazsınız)?" deyince onlar "Doğrusu biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeyi inkar ediyoruz" demişlerdir.
Senin Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? (Kendilerini senden zengin görenler bilsinler ki) dünya hayatında onların maişetlerini-geçimliklerini aralarında Biz paylaştırdık ve birbirlerine iş gördürmeleri için (malca) bir bölümünü bir bölümü üzerinde derecelerle üstün kıldık. (Ancak) senin Rabbinin (sana olan bu) rahmeti, onların toplayıp-yığmakta olduklarından daha hayırlıdır.
Eğer insanlar (heveslenecekleri refahla azıp, küfürde) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahman'ı inkar edenlerin (hepsinin) evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde yükselecekleri yollar-merdivenler yapardık.
Ve (daha nice) çekici süsler-mücevherler (verirdik). Bütün bunlar sadece dünya hayatının metaıdır (geçici yararıdır). Ahiret ise Rabbinin katında muttakiler (korkup-sakınanlar) içindir.
Sonunda Bize geldiği zaman (şeytanına) der ki "Keşke benimle senin aranda iki doğu (arası) uzaklığı olsaydı. (Meğer sen) ne kötü bir yakın-dost (muşsun)."
(Ey Resulüm) yoksa sağır olanlara sen mi işittireceksin veya (hakka karşı) kör olanı ve açıkça bir sapıklık içinde bulunanı (sen mi) hidayete (doğru yola) erdireceksin.
Andolsun ki Biz Musa'yı Firavun'a ve onun 'önde gelen çevresine' ayetlerimizle gönderdik. (Onlara) "Gerçekten ben, alemlerin Rabbinin resulüyüm-elçisiyim" dedi.
(Oysa) Biz onlara biri diğerinden büyük olmayan hiçbir ayet (mucize) göstermedik. (Anlayıp-inkardan hakka) dönerler diye Biz onları (kıtlık, tufan, çekirge gibi türlü) azabla yakalayıverdik.
Ve onlar (ilk azabımızı görünce) dediler ki "Ey sihirbaz. Sende olan ahdi (sana verdiği söz) adına bizim için Rabbine dua et (bu azabı kaldırsın ki), biz gerçekten hidayete (doğru yola) gelenler olacağız."
Dediler ki "Bizim ilahlarımız mı hayırlı yoksa o mu?" Bunu (bu misali) sırf seninle tartışmak için ortaya attılar. Hayır, onlar düşman-kavgacı bir kavimdir.
İsa açık belgelerle-delillerle geldiği zaman dedi ki "Ben size hikmetle ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için geldim. Artık Allah'dan korkup-sakının ve bana itaat edin."
Onların etrafında altın tepsiler ve kadehlerle dolaşılır. Orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin (görmekten hoşlandığı) lezzet aldığı her şey vardır. Ve siz orada ebedi kalacak olanlarsınız."
Yoksa onlar Bizim kendilerinin sırlarını ve fısıltılarını-gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır (işitiyoruz) ve onların yanlarındaki elçilerimiz de (her şeyi) yazıyorlar.
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü Kendisine ait olan (Allah) çok yücedir-mukaddestir. (Kıyamet) saatinin ilmi O'nun katındadır ve siz O'na döndürüleceksiniz.
O'nun dışında tapmakta oldukları şefaatte bulunmaya malik değildirler. Ancak hak ile şehadet edenler bunun dışındadır ve onlar (kimlere şefaat edebileceklerini) bilirler.
Gece ile gündüzün ardarda gelip-değişmesinde, Allah'ın gökten bir rızık indirip de yeryüzünü ölümünden sonra onunla diriltmesinde ve rüzgarları (belli bir düzen içinde) çevirip-yöneltmesinde aklını kullanabilen bir kavim-topluluk için ayetler vardır.
İşte bunlar Allah'ın ayetleridir. Sana bunları hak (apaçık gerçek) olarak okuyoruz. Artık onlar Allah'tan ve O'nun ayetlerinden sonra hangi söze inanacaklar?
45-Câsiye 6
45/7وَيْلٌ لِكُلِّ اَفَّاكٍ اَث۪يمٍۙ
(Gerçeği tersyüz eden) yalancı ve günahkar herkesin vay haline.
(O yalancı günahkarlar) kendisine Allah'ın ayetleri okunurken işitir de sonra müstekbirce (büyüklük taslayarak) sanki onları hiç işitmemiş gibi (küfründe) direnir-ısrar eder. Artık sen onu elim-acıklı bir azabla müjdele.
Arkalarında da cehennem (vardır). Kazandıkları şeyler de, Allah'ı bırakıp edindikleri dostlar da onlara hiçbir fayda vermez. Onlar için büyük bir azab vardır.
Allah Kendi emriyle içinde gemiler yüzüp-gitsin de (siz) O'nun fazlından (lutfundan) ararsınız ve şükredersiniz diye denizi sizin için müsahhar (emre hazır-yararınıza uygun) kılmıştır.
Kendinden (bir rahmet olarak) göklerde ve yerde olanların hepsini sizin için müsahhar (emre hazır-yararınıza uygun) kıldı. Elbette ki bunda, düşünebilen bir kavim-topluluk için ayetler vardır.
Onlara bu emirden (kulluğa ait işlerinden) apaçık deliller verdik. Fakat onlar kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki 'hakka tecavüz ve azgınlıktan' dolayı ihtilafa düştüler. Şüphesiz senin Rabbin, ihtilafa düştükleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.
Muhakkak ki onlar Allah'tan (gelecek) hiçbir şeye karşı sana asla fayda veremezler. Hiç şüphesiz zalimler birbirlerinin velisidirler. Allah ise muttakilerin (korkup-sakınanların) velisidir-dostudur.
Yoksa kötülük işleyenler hayatlarında ve ölümlerinde kendilerini inanıp salih ameller işleyen kimselerle bir tutacağımızı mı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar!
Şimdi sen kendi hevasını (nefsi arzularını) ilah edinen ve Allah'ın bir ilim üzerine kendisini saptırdığı, kulağı ve kalbi üzerine mühür vurduğu, gözü üzerine bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah'tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp-düşünmüyor musunuz?
Dediler ki "(Yaşadığımız ve tekrar yaşayacağımız hayat) bu dünya hayatımızdan başkası değildir, ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak dehr (kesintisiz akıp-gitmekte olan zaman) helak eder." Oysa onların bununla ilgili bilgileri yoktur, onlar yalnızca zannediyorlar.
Onlara (bazı) ayetlerimiz (belgelerle) açıklanarak okunduğu zaman "Eğer doğru sözlüler iseniz atalarımızı getirin" demekten başka (kendilerine göre makul-tutarlı) delilleri yoktur.
De ki "(Biz değil) Allah sizi diriltir sonra sizi öldürür sonra da kendisinde hiçbir kuşku olmayan kıyamet günü sizi bir araya toplar. Ancak insanların çoğu bilmezler."
O gün sen her ümmeti (cehennemin etrafında) diz çökmüş olarak görürsün. Her ümmet kendi kitabına çağrılır. (Onlara denilir ki) "Bugün yaptıklarınızla karşılık göreceksiniz".
İnkar edenlere ise (denilir ki) "Size ayetlerim okunduğunda kibirlenip-büyüklük taslayanlar ve mücrim (suçlu-günahkar) bir kavim olanlar sizlerdiniz (değil mi?)"
"Muhakkak ki Allah'ın vaadi haktır, (kıyamet) saatinde hiçbir kuşku yoktur" denildiği zaman sizler "(Kıyamet) saati de nedir? Biz (bunu somut olarak) bilmiyoruz. Ancak onun sadece bir zan (bir tahmin) olduğunu zannediyoruz. (Biz bu konuda) kesin bir bilgi elde etmiş değiliz" demiştiniz.