(Onlara) denilir ki "Bu gününüze kavuşmayı unuttuğunuz gibi Biz de bugün sizi (yardım ve rahmetten yana) unutuyoruz. Barınma yeriniz ateştir ve sizin için hiçbir yardımcı yoktur."
İşte bu (akibetiniz) şu sebebledir ki, siz Allah'ın ayetlerini alay konusu edindiniz ve dünya hayatı da sizi aldattı. Artık ne oradan (ateşten) çıkarılırlar, ne de özürleri-hoşnutluk dilekleri kabul edilir.
Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları ancak hak (adil ve gerçek) olarak ve belirlenmiş bir süre-ecel için yarattık. Küfredenler ise uyarılıp-korkutuldukları şeyden yüz çevirmekte olanlardır.
De ki "Gördünüz mü (haber verin). Allah'tan başka tapmakta olduklarınız yeryüzünde neyi yaratmışlar bana gösterin? Yoksa onların göklerde mi bir ortaklığı var? Eğer doğru söyleyenlerden iseniz bundan önce bir Kitab, ya da bir ilim kalıntısı varsa bana getirin."
Allah'ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine hiçbir cevap-karşılık vermeyecek olan kişiye dua edip-yalvarandan daha sapık kimdir? Oysa onlar bunların dua edip-yalvarmalarından habersizdirler.
İnsanlar (bir araya getirilip) haşrolunduğu zaman (Allah'tan başka yalvardıkları) onlara düşman kesilirler ve onların (kendilerine) ibadetlerini inkar ederler.
Yoksa "Onu uydurdu" mu diyorlar? De ki "Eğer onu ben uydurmuşsam, Allah tarafından bana gelecek hiçbir şeyi tutmaya-engellemeye sizin gücünüz yetmez. O, sizin (Kur'an hakkında) ne taşkınlıklar yapmakta olduğunuzu iyi bilendir. Benimle sizin aranızda şahid olarak O yeter. O Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir)."
De ki "Ben resullerden bir ilk değilim, bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. Ben yalnızca bana vahyedilmekte olana uymaktayım ve ben apaçık bir uyarıcı-korkutucudan başkası değilim."
De ki "Bana (görüşünüzü) söyler misiniz? Eğer (bu Kur'an) Allah katından ise siz de onu inkar etmişseniz ve İsrailoğullarından bir şahid de bunun bir benzerine şahidlik edip iman ettiği halde siz yine de büyüklük taslamışsanız (zulmetmiş olmaz mısınız)? Şüphesiz Allah zalim olan bir kavmi hidayete (doğru yola) erdirmez."
Küfretmekte olanlar, iman edenler için "Eğer O (Kur'an) hayırlı bir şey olsaydı, onlar bunda (bu Kitab'a iman etmede) bizi geçemezlerdi" dediler. Onlar (Kur'an'a iman edip) onunla hidayete (doğru yola) ermediklerinden "Bu eski bir yalandır-uydurmadır" diyeceklerdir.
Bundan önce de imam (yol gösterici) ve rahmet olarak Musa'nın Kitab'ı vardır. Bu (Kur'an) da zulmedenleri uyarıp-korkutmak ve muhsinlere (iyilik yapıp-güzel davrananlara) bir müjde olmak üzere arap lisanıyla indirilen ve (kendinden önceki Kitab'ları) doğrulayan bir Kitab'dır.
Şüphesiz ki "Bizim Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar, artık onlar için korku yoktur ve onlar üzülüp-mahzun da olmayacaklardır.
Biz insana 'anne ve babasına' ihsanla-iyilikle davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu zahmetle taşıdı ve onu zahmetle doğurdu. Onun (hamilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi otuz aydır. Nihayet güçlü (erginlik) çağına erip kırk yıla (yaşına) ulaşınca dedi ki "Rabbim bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve Senin razı olacağın salih bir amelde bulunmamı bana nasib et. Benim için soyuma da salahı (salih amel ve iyiliği) ver. Gerçekten ben Sana tevbe edip-döndüm ve elbette ki ben müslümanlardanım."
İşte bunlar (o kullarımızdır ki) yaptıklarının en güzelini kabul ederiz ve günahlarını (örtüp) geçeriz. (Bunlar) cennet halkı içindedirler. (Çünkü bu cennet) onlara vaadolunan dosdoğru bir vaaddir.
Anne ve babasına "Öf size. Benden önce nice nesiller gelip geçmişken, beni (yeniden diriltilip) çıkarılacağımla mı tehdit ediyorsunuz" diyen kimseye anne ve babası Allah'a sığınarak "Yazıklar olsun sana. İman et, hiç şüphesiz Allah'ın vaadi haktır" (dediklerinde, o yine) "Bu, geçmişlerin uydurma-masallarından başkası değildir" der.
İşte bunlar da cinlerden ve insanlardan kendilerinden evvel gelip-geçmiş ümmetler içinde (azab) sözü üzerlerine hak olmuş kimselerdir. Gerçekten onlar hüsrana (ebedi ziyana) uğrayanlardır.
Küfredenler ateşe sunulacakları gün (onlara denir ki) "Siz dünya hayatınızda (karşılığı cennet olan) bütün temiz-güzel şeylerinizi (imkanlarınızı, dünya için) harcayıp-bitirdiniz, onların (geçici) zevkini sürdünüz. Artık bugün yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz ve fasıklıkta bulunmanızdan dolayı alçaltıcı bir azabla cezalandırılacaksınız."
Ad'ın kardeşini (Hud'u) zikredip-an, onun önünden ve ardından nice uyarıcılar gelip geçmişti. Hani Ahkaf'taki kavmini "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Ben sizin için büyük bir günün azabından korkmaktayım" diye uyarıp-korkutmuştu.
Dedi ki "(Bu konuya dair) ilim ancak Allah'ın katındadır. Ben size benimle gönderilen şeyi tebliğ ediyorum. Fakat görüyorum ki siz cahil bir kavimsiniz."
Onu (azabı) vadilerine doğru yönelen bir bulut şeklinde gördükleri zaman "Bu bize yağmur yağdıracak bir buluttur" dediler. Hayır, o kendisi için acele ettiğiniz şeydir. Bir rüzgar ki, içinde elim-acıklı bir azab vardır.
Rabbinin emriyle her şeyi yerle bir eder. Nitekim (o rüzgar gelince) onların meskenlerinden başka bir şey görülmez oldu. İşte Biz mücrim (suçlu-günahkar) bir kavmi böyle cezalandırırız.
Andolsun ki Biz onlara size vermediğimiz imkan (güç ve tasarruf yetkisi) vermiştik. Onlara işitme, görme (duyuları) ve gönüller verdik. Ancak ne işitme, ne görme (duyuları) ve ne de gönülleri kendilerine hiçbir fayda sağlamadı. Çünkü onlar Allah'ın ayetlerini bile bile inkar ediyorlardı. (Sonunda) alay konusu edindikleri şey onları sarıp-kuşattı.
Andolsun ki Biz, sizin çevrenizde bulunan şehirlerden de (bazısını) helaka-yıkıma uğrattık ve (anlayıp-hakka) dönerler diye ayetleri çeşitli şekillerde açıkladık.
Allah'ı bırakıp da yakınlık (sağlamak) için edindikleri ilahlar onlara yardım etselerdi ya. Hayır, onlardan kaybolup gittiler. İşte bu onların yalanları ve uydurup durdukları şeydir.
Hani cinlerden bir gurubu (seçtiğimiz bir ekibi) Kur'an dinlemek üzere sana yöneltmiştik. Böylece onun (okunan Kur'an'ın) huzuruna geldikleri zaman "Susun-dinleyin" dediler. (Dinleme işi) bitirilince kendi kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler.
Dediler ki "Ey kavmimiz. Gerçekten biz Musa'dan sonra indirilen, ellerinde olanı doğrulayan bir Kitab dinledik. Hakka ve dosdoğru olan yola yöneltip-iletmektedir."
Ey kavmimiz. Allah'a davet edene uyup-icabet edin ve ona iman edin ki (Allah) günahlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi elim-acıklı bir azabdan korusun.
Kim Allah'a davet edene uyup-icabet etmezse (bilsin ki o,) arzda-yerde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir ve onun O'ndan başka velileri de yoktur. İşte onlar apaçık bir sapıklık içindedirler.
Onlar görmüyorlar mı ki gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan (Allah), ölüleri de diriltmeye kadirdir. Muhakkak ki O herşeye kadirdir (güç yetirendir).
Küfredenlere ateşe sunulacakları gün "Bu hak (gerçek) değil miymiş?" (denildiğinde, onlar) "Rabbimize (andolsun ki) evet" derler. (Allah da) "Öyleyse inkar etmenizden dolayı azabı tadın" buyurur.
Resullerden azim sahiblerinin sabrettikleri gibi sen de sabret. Onlar için acele etme. Onlar kendilerine vadolunan şeyi (azabı) gördükleri gün sanki dünyada gündüzün sadece bir saati kalmış kadar olurlar. Bu bir tebliğdir. Artık (yoldan çıkan) fasıklar topluluğundan başkası helak edilir mi?
İman edip salih amellerde bulunanların ve Muhammed'e Rablerinden hak olarak indirilene iman edenlerin ise günahlarını örtüp-bağışlamış ve hallerini düzeltip-ıslah etmiştir.
Bunun sebebi, küfredenlerin batıla uymaları ve iman edenlerin de Rablerinden olan hakka uymuş olmalarıdır. İşte Allah insanlara kendileriyle ilgili emsallerini böyle verir.
Artık küfredenlerle (savaşta) karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurun. Sonunda onları 'zayıf düşürüp zafer kazanınca da' (esirler için) bağı sımsıkı tutun. Sonra savaş ağırlıklarını bırakıp (savaş sona erince) ya bir lutuf olarak, ya da bir fidye (karşılığı salıverin). Eğer Allah dileseydi (onları sağ bırakmaz) onlardan intikam alırdı. Fakat (Allah) sizi birbirinizle denemek ister. Allah yolunda öldürülenlerin amellerini ise (Allah) asla boşa çıkarmaz.
47-Muhammed 4
47/5سَيَهْد۪يهِمْ وَيُصْلِحُ بَالَهُمْۚ
Onları hidayete erdirecek ve onların durumlarını düzeltip-ıslah edecektir.
47-Muhammed 5
47/6وَيُدْخِلُهُمُ الْجَنَّةَ عَرَّفَهَا لَهُمْ
Ve onları, kendilerine tarif edip-tanıttığı cennete koyacaktır.
Ey iman edenler. Eğer siz Allah'a (Allah adına İslam'a ve insanlara) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sabit kılıp-kaydırmaz.
Onlar yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler. Allah onları yerle bir etti. (Aynı inkarda bulunan) o kafirler için de bunun bir benzeri vardır.
Muhakkak ki Allah iman edip salih amellerde bulunanları, altından ırmaklar akan cennetlere koyar. İnkar edenler ise (sadece dünyada) metalanırlar-geçici faydalanırlar ve hayvanların yemesi gibi yerler. Ateş onların (ebedi) meskenleridir.
Seni sürüp-çıkaran (bu) memleketinden, kuvvet bakımından daha üstün nice memleketler vardı ki Biz onları helak ettik. Onlar için hiçbir yardımcı yoktu.
Rabbinden apaçık bir belge-delil üzerinde bulunan kimse, kötü ameli kendisine süslü gösterilmiş ve kendi hevalarına (nefsi isteklerine) uyan kimse gibi midir?
Muttakilere (takva sahiblerine) vaadedilen cennetin misali (şudur ki) içinde bozulmayan temiz sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Orada onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rablerinden bir mağfiret (bağışlanma) vardır. (Bunların durumu) ateşin içinde ebedi olarak kalan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar sudan içirilen kimselerin durumu gibi hiç olur mu?
Onlardan kimileri gelip seni dinler. Fakat senin yanından çıkıp-gittikleri zaman (dinlediklerini anlamadıklarından) kendilerine ilim verilenlere "O biraz önce ne söyledi?" diye sorarlar. İşte onlar, Allah'ın kalplerini mühürlediği ve kendi hevalarına (nefsi arzularına) uyan kimselerdir.
Onlar (kıyamet) saatinin kendilerine ansızın gelmesinden başkasını mı gözlüyorlar? Onun işaretleri (ayetlerimizle) gelmiştir. (Önceden iman etmemişlerse) kendilerine geldikten sonra hatırlamaları-ibret almaları neye yarar?
Bil ki Allah'tan başka ilah yoktur. Hem kendi günahın, hem de mü'min erkekler ve mü'min kadınlar için mağfiret (bağışlanma) dile. Allah sizin dönüp-dolaşacağınız yeri de, varıp duracağınız yeri de bilir.
İman edenler "(Savaş izni için) bir sure indirilseydi?" derler. Ancak içinde kıtal (savaş) zikri geçen muhkem bir sure indirildiği zaman kalplerinde hastalık bulunanların (özellikle münafıkların, bu konuda münafıklık yapmayıp) üzerine ölüm baygınlığı çökmüş kimselerin baktığı gibi sana baktıklarını görürsün. Bu (korkularını gizlememeleri) onlar için (ölmekten) daha evladır.
(Oysa yapmaları gereken) itaat ve ma'ruf (güzel) sözdü. (Hükmümüzle) iş kesinleştiği ve kararlılık gerektirdiği zaman onlar Allah'a sadakat gösterselerdi, şüphesiz ki kendileri için hayırlı olurdu.
İşte bu (duruma düşmeleri) onların Allah'ın indirdiğini kerih (çirkin) görenlere "Size bazı işlerde itaat edeceğiz" demelerindendir. Allah onların (bütün) sırlarını-gizlediklerini bilir.
Bunun sebebi onların Allah'ı gazablandıran şeye uymaları ve O'nun rızasını (beğenmeyip) kerih görmelerindendir. Bundan dolayı (Allah) onların amellerini boşa çıkarmıştır.
Eğer Biz dileseydik onları sana gösterirdik de sen onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun ki sen onları, sözlerinin üslubundan da (anlatım biçiminden de) tanırsın. Allah bütün amellerinizi bilir.
Andolsun ki Biz sizden mücahid olanlarla sabredenleri belirtinceye (belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar sizi deneyeceğiz ve haberlerinizi de (sözlerinizi ve hallerinizi de) sınayacağız.
Şüphesiz inkar edenler, Allah'ın yolundan alıkoyanlar ve kendilerine hidayet (doğru yol) açıkça belli olduktan sonra Resule karşı gelenler kesin olarak Allah'a hiçbir şeyle zarar veremezler. (Allah) onların amellerini boşa çıkaracaktır.
Muhakkak ki inkar edenler, Allah'ın yolundan alıkoyanlar sonra da kendileri kafirler iken ölenler, işte Allah onlara kesinlikle mağfiret etmeyecektir (bağışlamayacaktır).
Siz üstün (bir durumda) iken barışa çağırmak suretiyle gevşekliğe düşmeyin. (Bilin ki) Allah sizinle beraberdir. O, sizin amellerinizi asla eksiltmeyecektir.
Gerçekten dünya hayatı ancak 'bir oyun ve eğlenceli bir oyalanmadır'. Eğer iman ederseniz ve korkup-sakınırsanız, O size ecirlerinizi-mükafatlarınızı verir ve mallarınızı da (tamamen infak etmenizi) istemez.
İşte sizler (böylesiniz), Allah yolunda (malınızın bir kısmını) infak etmeye çağırılıyorsunuz da buna rağmen sizden kimi (yine) cimrilik ediyor. Oysa kim cimrilik ederse ancak kendi nefsine cimrilik etmiş olur. Allah Gani'dir (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan zengindir) siz ise fakirsiniz. Eğer yüz çevirecek olursanız, yerinize sizden başka bir kavmi getirir. Sonra onlar sizin gibi olmazlar.
(Böylece) Allah senin geçmiş ve gelecek (her) günahını bağışlar, üzerindeki nimetini tamamlar ve seni sırat-ı mustakime (dosdoğru yola) yöneltip-iletir.
48-Fetih 2
48/3وَيَنْصُرَكَ اللّٰهُ نَصْراً عَز۪يزاً
Ve Allah sana aziz (üstün ve şerefli) bir zaferle yardım eder.
Mü'minlerin kalplerine, imanlarına iman katıp-arttırsınlar diye sekineti (güven ve huzurlu sakinliği) indiren O'dur. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
(Bunlar) mü'min erkekleri ve mü'min kadınları, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere koyması ve onların kötülüklerini örtüp-bağışlaması içindir. İşte bu, Allah katında büyük bir kurtuluştur.
(Bir de bunlar) Allah hakkında kötü zanda bulunan münafık erkeklerle münafık kadınları ve müşrik erkeklerle müşrik kadınları azablandırması içindir. (Mü'minler için zannedip-bekledikleri) kötülük onların başlarına dönüp-gelsin. Allah onlara karşı gazablanmış, onları lanetlemiş ve onlara cehennemi hazırlamıştır. Varacakları yer ne kötüdür.
Sana (söz verip) biat edenler ancak Allah'a biat etmişlerdir. Allah'ın eli, onların ellerinin üzerindedir. Artık kim ahdini bozarsa ancak kendi aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahde vefa gösterirse, ona da büyük bir ecir-mükafat verecektir.
Bedevilerden geride kalanlar sana diyecekler ki "Bizi mallarımız ve ailelerimiz meşgul etti (sefere gelemedik). Bizim için mağfiret (bağışlanma) dile." Onlar kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylüyorlar. De ki "Şimdi Allah, size bir zarar isteyecek ya da bir yarar dileyecek olsa, O'na karşı kimin bir şeye (bunu engellemeye) gücü yetebilir? Hayır, Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır."
Hayır, siz Resulün ve mü'minlerin ailelerine ebedi olarak bir daha dönmeyeceklerini zannettiniz. Bu sizin kalplerinize güzel göründü de kötü zanda bulundunuz ve helakı hak etmiş bir kavim oldunuz.
Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Dilediğine mağfiret eder (bağışlar), dilediğini azablandırır. Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
Siz ganimetleri almak için gittiğinizde (seferden) geri kalanlar "Bizi bırakın da sizi izleyelim (arkanızdan gelelim)" diyeceklerdir. Onlar Allah'ın (bu konudaki) kelamını değiştirmek istiyorlar. De ki "Siz asla bizim izimizden gelmezsiniz. Allah daha önce böyle buyurmuştur." (Bunun üzerine) size "Hayır, bizi kıskanıyorsunuz" diyeceklerdir. Hayır, onlar pek az anlayan kimselerdir.
Bedevilerden geride kalanlara de ki "Siz yakında zorlu bir kavime karşı savaşmaya çağrılacaksınız. Onlarla (ya) savaşırsınız ya da (onlar) teslim olurlar. Eğer (bu çağrıya) itaat ederseniz, Allah size güzel bir ecir-mükafat verir. Şayet bundan önce sırt çevirdiğiniz gibi (yine) sırt çevirirseniz, sizi elim-acıklı bir azab ile azablandırır."
Kör olana güçlük (sorumluluk) yoktur, topal olana güçlük yoktur, hasta olana da güçlük yoktur. Kim Allah'a ve Resulüne itaat ederse, (Allah) onu altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de sırt çevirirse, onu elim-acıklı bir azab ile azablandırır.
Andolsun ki o ağacın altında sana biat ederlerken Allah mü'minlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş ve böylece üzerlerine sekinet (güven ve huzur) indirmiştir ve onlara yakın bir fethi nasib etmiştir.
Allah size elde edeceğiniz daha birçok ganimet vadetmiştir. Bunları ise size hemen vermiş ve insanların ellerini sizden çekmiştir ki, bu mü'minler için bir ayet olsun ve sizi dosdoğru bir yola yöneltip-iletsin.
Bundan başka sizin henüz bilip-ulaşamadığınız ancak Allah'ın sizin için sarıp-kuşattığı (nice nimetler) vardır. Allah her şeye kadirdir (güç yetirendir).
Onlara karşı size zafer verdikten sonra Mekke'nin göbeğinde-ortasında onların ellerini sizden ve sizin de ellerinizi onlardan çeken O'dur. Allah yaptıklarınızı hakkıyle görendir.
Ki onlar küfredenler, sizi Mescid-i Haram'dan ve durdurulmakta-bekletilmekte olan hediyeleri (kurbanları) yerlerine varmaktan menedenlerdir. Eğer kendilerini (henüz) bilmediğiniz mü'min erkekleri ve mü'min kadınları bilmeyerek ezip geçmeniz endişesiyle size bir zorluk-sıkıntı gelecek olmasaydı (Allah savaşı önlemezdi.) Allah dilediğine rahmet etmesi için (böyle yapmıştır). Eğer (onlar birbirinden) ayrılmış olsalardı, onlardan küfretmekte olanları elbetteki elim-acıklı bir azabla azablandırırdık.
Hani o küfretmekte olanlar kalplerine taassubu (koruma gayretini), cahiliyye taassubunu yerleştirip (sizi kışkırttıkları) zaman Allah sekinetini (güven ve huzuru) Resulünün ve mü'minlerin üzerine indirdi ve onları takva sözü üzerinde (kararlılıkla ayakta) tuttu. Zaten onlar da buna layık ve ehil kimselerdi. Allah (Alim'dir) herşeyi hakkıyle bilendir.
Andolsun ki Allah (bu yıl Mescid-i Haram'dan engellenmenize izin verse de) Resulü'nün gördüğü rüyanın hak olduğunu doğrulamıştır. Allah dilediğinde siz güven içinde, saçlarınızı tıraş etmiş (kiminiz de) kısaltmış olarak (ve) korkusuzca Mescid-i Haram'a mutlaka gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bilir. (Size hayırlı olanı bildiği için) işte bundan (Mekke'nin fethinden) önce size yakın bir fetih (nasib) kıldı.
Muhammed Allah'ın Resulüdür. Ve onunla birlikte olanlar da kafirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları rüku edenler, secde edenler olarak görürsün. Allah'tan fazl (lutuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp-isterler. Belirtileri-alametleri yüzlerindeki secde izlerindedir. İşte onların Tevrat'taki vasıfları budur. İncil'deki vasıfları ise onlar filizini yarıp çıkarmış gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu ekicilerin de hoşuna gider. (Allah'ın mü'minleri) bununla (misallendirmesi) kafirleri öfkelendirmek içindir. Allah onlardan iman edip salih amellerde bulunanlara mağfiret (bağışlanma) ve büyük bir ecir-mükafat vadetmiştir.
Ey iman edenler. Allah'ın ve Resulü'nün önüne geçmeyin, Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah Semi'dir (herşeyi işitendir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).
Ey iman edenler. Seslerinizi peygamberin sesinin üstüne yükseltmeyin ve birbirinize bağırdığınız gibi ona (yüksek sesle) bağırmayın. Yoksa siz farkında değilken amelleriniz boşa gider.
Allah'ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar şüphesiz Allah'ın kalplerini takva ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlar için mağfiret (bağışlanma) ve büyük bir ecir-mükafat vardır.
Eğer onlar sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretmiş olsalardı, kendileri için elbette hayırlı olurdu. Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
Ey iman edenler. Eğer bir fasık size bir haberle gelirse, onu araştırıp-açıklığa kavuşturun. Yoksa cehaletle (bilmeyerek) bir kavme kötülükte bulunursunuz da, sonra yaptığınıza pişman olursunuz.
Ve bilin ki Allah'ın Resulü içinizdedir. Eğer o birçok işlerde size uysaydı, mutlaka sıkıntıya düşerdiniz. Ancak Allah size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde değerli kıldı. Küfrü, fıskı ve isyanı da size çirkin gösterdi. İşte bunlar irşad (doğruya ulaşmış) olanlardır.
Mü'minlerden iki topluluk çarpışacak olursa, aralarını bulup-düzeltin. Şayet biri diğerine saldırıda-tecavüzde bulunacak olursa, Allah'ın emrine dönünceye kadar saldırıda bulunanla savaşın. Eğer (saldırmaktan vazgeçip) dönerse, aralarını adaletle düzeltin ve (iki tarafa da) adil davranın. Şüphesiz ki Allah adil olanları sever.
Mü'minler ancak kardeştirler. O halde (şeytan aralarını açarsa, siz) kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup-sakının ki (rahmet olunup) esirgenesiniz.
Ey iman edenler. Bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki (onlar) kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kadınlar da kadınlarla (alay etmesin), belki (onlar) kendilerinden daha hayırlıdırlar. (Mü'minler olarak birbirinizi yani) kendi kendinizi ayıplamayın ve birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir. Kim de (böylesi yaptıklarından) tevbe etmezse, işte onlar zalim olanlardır.
Ey iman edenler. Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizlisini-kusurunu araştırmayın). Kiminiz de kiminizin gıybetini yapıp-arkasından çekiştirmesin. Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan iğrenip-tiksindiniz. (O halde gıybetten de tiksinip) Allah'tan korkup-sakının. Hiç şüphesiz Allah Tevvab'dır (tevbeleri kabul edendir), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
Ey insanlar. Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi (değişik) milletlere ve kabilelere ayırdık. Hiç şüphesiz Allah katında sizin en kerim (üstün ve değerli) olanınız, takvada (korkup-sakınmada) en ileride olanınızdır. Elbetteki Allah Alim'dir (her şeyi hakkıyle bilendir), Habir'dir (her şeyden haberdar olandır).
Bedeviler "İman ettik" dediler. De ki "Siz iman etmediniz ancak 'teslim olduk' deyin. İman henüz kalplerinize girip-yerleşmedi. Eğer Allah'a ve Resülü'ne itaat ederseniz, O sizin amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Hiç şüphesiz Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir)."
Mü'min olanlar ancak o kimselerdir ki, onlar Allah'a ve Resulü'ne iman ettiler sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler. İşte onlar sadık (doğru) olanlardır.
(Batıl tevil ve bid'at uyduranlara) de ki "Siz Allah'a dininizi mi öğreteceksiniz? Oysa Allah göklerde ve yerde olanları bilir. Allah (Alim'dir) herşeyi hakkıyle bilendir."
Müslüman oldular diye sana minnet etmektedirler. De ki "Müslümanlığınızla bana minnet etmeyin. Hayır, eğer sadıklar (doğru kimseler) iseniz sizi imana erdirdiği (muvaffak kıldığı) için Allah'a minnettar olmanız gerekir."
Biz bunlardan önce nice nesilleri yıkıma uğrattık ki onlar zorbaca yakalamak (yakıp-yıkmak) bakımından kendilerinden daha kuvvetliydiler. Şehirlerde (dolaşıp) delikler aradılar. Kaçıp-kurtulacak yer var mı?
Biz onların neler söylemekte olduklarını biliyoruz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin. O halde vaadimden-tehdidimden korkanlara Kur'an ile hatırlatıp-öğüt ver.
50-Kaf 45
51-Zâriyât Suresi
51/1وَالذَّارِيَاتِ ذَرْواًۙ
Esip savuranlara.
51-Zâriyât 1
51/2فَالْحَامِلَاتِ وِقْراًۙ
Derken ağırlık yüklenip-taşıyanlara.
51-Zâriyât 2
51/3فَالْجَارِيَاتِ يُسْراًۙ
Sonra kolaylıkla akıp gidenlere.
51-Zâriyât 3
51/4فَالْمُقَسِّمَاتِ اَمْراًۙ
Sonra işi ayırıp-taksim edenlere andolsun.
51-Zâriyât 4
51/5اِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌۙ
Size vaadedilen kesinlikle doğrudur.
51-Zâriyât 5
51/6وَاِنَّ الدّ۪ينَ لَوَاقِـعٌۜ
Şüphesiz din (günü hesap ve ceza) mutlaka gerçekleşecektir.
51-Zâriyât 6
51/7وَالسَّمَٓاءِ ذَاتِ الْحُبُكِۙ
(Hareli-kıvrımlı) yollara-yörüngelere sahip göğe andolsun ki.
51-Zâriyât 7
51/8اِنَّكُمْ لَف۪ي قَوْلٍ مُخْتَلِفٍۙ
Siz gerçekten ihtilaflı-çelişkili bir söz içindesiniz.
51-Zâriyât 8
51/9يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ اُفِكَۜ
Çevrilip-döndürülecek olan ondan (ayetlerimizden) döndürülür.
51-Zâriyât 9
51/10قُتِلَ الْخَرَّاصُونَۙ
Canı çıksın-kahrolsun (ayetlerimize rağmen zan ve tahminle) yalan söyleyenler.
Fakat (yemediklerini görünce) onlardan endişelenip-korku duydu. "Korkma" dediler ve ona (evdeki hanımından) bilgi sahibi bir erkek çocuk müjdesini verdiler.