Bu resullerden bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Onlardan Allah'ın kendileriyle konuştuğu ve derecelerle yükselttiği vardır. Meryemoğlu İsa'ya apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs'le destekledik. Şayet Allah dileseydi, kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra onların arkasından gelenler birbirlerini öldürmezdi. Ancak ihtilafa düştüler. Onlardan kimi inandı, kimi de küfretti. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Ama Allah dilediğini yapandır.
Ey iman edenler. Alış verişin, dostluğun ve şefaatin olmadığı gün gelmezden evvel size verdiğim rızıklardan infak edin. Kafirler, zalimlerin ta kendileridir.
Allah, O'ndan başka ilah yoktur. Hayy (daima diri) ve Kayyum'dur (kudretin kaynağı, varlık ve düzenin kaim nedenidir). O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde de, yerde de ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden (izinsiz) hiçbir şey kavrayamazlar. O'nun kürsüsü bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onları gözetip-korumak, O'na güç gelmez. O Aliyy'dir (çok yücedir), Azim'dir (büyüktür ve çok azametlidir).
Dinde zorlama yoktur. Gerçek şu ki doğruluk sapıklıktan ayrılmıştır. Artık kim tağutu reddedip Allah'a inanırsa, hiçbir zaman kopmayan sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah Semi'dir (herşeyi işitendir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).
Allah iman edenlerin velisidir (dostu ve destekçisidir). Onları karanlıklardan nura çıkarır. Küfredenlerin velileri ise tağuttur. Onları da aydınlıktan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar ateşin ashabıdır-halkıdır, onda ebedi olarak kalacaklardır.
Allah kendisine mülk verdi diye Rabbi konusunda İbrahim'le tartışmaya gireni görmedin mi? Hani İbrahim "Benim Rabbim diriltir ve öldürür" deyince, o "Ben de diriltir ve öldürürüm " demişti. İbrahim "Allah güneşi doğudan getirir, (haydi) sen de onu batıdan getir" deyince, o küfre sapan afallayıp kalmıştı. Allah, zalim kimseleri hidayete (doğru yola) erdirmez.
Ya da altı üstüne gelmiş ıssız bir kasabaya uğrayan kimse gibisini görmedin mi? "Allah burasını ölümünden sonra nasıl diriltecek?" dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz yıl ölü bıraktı sonra diriltti. "Ne kadar kaldın?" dedi. O "Bir gün veya bir günden az kaldım" dedi. "Hayır, yüz yıl kaldın. Böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış, bir de eşeğine bak. (Bunlar) seni insanlara ibret kılmamız içindir. Kemiklere bak nasıl bir araya getiriyoruz sonra da onlara et giydiriyoruz?" dedi. Kendisine (bütün bunlar) apaçık belli olduktan sonra "Şimdi iyice biliyorum ki Allah her şeye kadirdir " dedi.
Hani İbrahim "Rabbim bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster" demişti. (Allah ona) "İnanmıyor musun" deyince "Hayır (inanıyorum), ancak kalbimin tatmin (mutmain) olması için" demişti. (Allah buyurdu ki) "Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) herbir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki şüphesiz Allah Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir)."
Mallarını Allah yolunda infak edenlerin misali, her başağında yüz tane olmak üzere yedi başak veren bir tane gibidir. Allah dilediğine (bundan daha fazla) kat kat arttırır. Allah Vasi'dir (lutfu ve rahmeti geniş vekildir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).
Mallarını Allah yolunda infak edip de sonra infak ettikleri şeyi başa kakmayan ve (alanları) incitmeyenlerin ecirleri-mükafatları Rableri katındadır. Onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.
Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah Gani'dir (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan zengindir), Halim'dir (rahmetiyle yumuşak davranandır).
Ey iman edenler. Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden kimse gibi başa kakarak ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde (biraz) toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer. Ona sağanak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, kafirler topluluğuna hidayet vermez.
Yalnızca Allah'ın rızasını istemek ve kalplerindekini kökleştirip-güçlendirmek için mallarını infak edenlerin misali, yüksekçe bir tepede bulunan, sağanak yağmur aldığında ürünlerini iki kat veren bir bahçenin misaline benzer. Bol yağmur yağmasa bile bir çisinti düşer (de yine ürün verir). Allah yaptıklarınızı görendir.
Hangi biriniz ister ki altından ırmaklar akan hurmalardan, üzümlerden bir bahçesi olsun, içinde kendisinin olan bütün ürünler de bulunsun fakat kendisine ihtiyarlık gelip çatsın, (üstelik) zayıf ve küçük çocukları olsun (ve böyle bir durumda iken) ona (bahçesine) ateşli bir kasırga isabet etsin de yanıversin. İşte Allah size ayetleri böyle açıklar ki (anlayıp) düşünürsünüz.
Ey iman edenler, kazandıklarınızın iyi olanından ve sizin için yerden bitirdiklerimizden infak edin. Kendinizin göz yummadan alamayacağınız adi şeyleri vermeye kalkışmayın. Biliniz ki Allah Gani'dir (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan zengindir), Hamid'dir (en çok övülen ve övülmeye en layık olandır).
Şeytan sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin-hayasızlığı emrediyor. Allah ise size kendisinden bağışlama ve bol ihsan (fazl) vaadediyor. Allah Vasi'dir (lutfu ve rahmeti geniş vekildir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).
(Allah) hikmeti dilediğine verir. Kime de hikmet verilmişse şüphesiz ki ona pek çok hayır verilmiştir. Bunu ancak ulul elbab (zikir, hikmet ve hayır sahibleri) anlar.
Sadakaları açıktan verirseniz ne güzel. Eğer onları (sadakalarınızın bir kısmını) gizler de fakirlere öyle verirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. O (da) günahlarınızdan bir kısmını (örter) bağışlar. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.
Onların hidayete ermesi sana ait (bir yükümlülük) değildir. Ancak Allah dilediğini hidayete eriştirir. Hayır olarak her ne infak ederseniz kendiniz içindir. Zaten siz ancak Allah'ın hoşnutluğunu istemekten başka (bir amaçla) infak etmezsiniz. Hayırdan her ne infak ederseniz size eksiksizce ödenir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız.
(Sadakalar) kendilerini Allah yoluna adayan fakirler içindir ki, onlar yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler. İffetlerinden dolayı (durumlarını söylemedikleri için) bilmeyen kişi onları zengin sanır. (Ama) sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Hayırdan her ne infak ederseniz şüphesiz Allah onu bilir.
Onlar ki mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık infak ederler. Artık bunların ecirleri-mükafatları Rableri katındadır. Onlar için korku yoktur, (üzülüp) mahzun da olmayacaklardır.
Faiz yiyenler ancak şeytan çarpan kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların "Alım-satım da ancak faiz gibidir" demelerinden dolayıdır. Oysa Allah alış-verişi helal, faizi ise haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de (faize) bir son verirse, geçmişte olanlar kendisine ve işi de (hakkındaki hüküm de) Allah'a aittir. Kim de (tekrar faize) geri dönerse artık onlar ateş ashabıdır-halkıdır, orada ebedi kalacaklardır.
Şüphesiz iman edip de salih amellerde bulunanlar, namazı kılanlar ve zekatı verenler, onların ecirleri-mükafatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.
Şayet böyle yapmazsanız, (bunun) Allah'a ve Resulüne karşı bir savaş olduğunu bilin. Eğer tevbe ederseniz artık mallarınızın başları(sermayeleriniz) sizindir. (Böylece) hem zulmetmemiş (haksızlık yapmamış) hem de zulme (haksızlığa) uğramamış olursunuz.
Eğer (borçlu) zorluk içindeyse, ona elverişli bir zamana kadar süre (verin). (Borcu) sadaka olarak bağışlamanız ise eğer bilirseniz sizin için daha hayırlıdır.
Ey iman edenler, belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızdan bir katip doğru olarak yazsın. Katip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, (her şeyi açıkça) yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah'tan korkup-sakınsın, ondan (borcundan) hiç bir şeyi eksiltmesin. Eğer üzerinde hak olan (borçlu), 'sefih-ahmak' ya da za'f sahibi veya kendisi yazmaya güç yetiremeyecekse, velisi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerinizden de iki şahid tutun. Eğer iki erkek yoksa şahidlerden rıza göstereceğiniz bir erkek ve biri unuttuğunda öbürü ona hatırlatacak iki kadın (olsun). Şahidler çağırıldıkları zaman kaçınmasınlar. Onu (borcu) az olsun, çok olsun süresiyle birlikte yazmaya üşenmeyin. Bu, Allah katında en adil, şahidlik için en sağlam, şüphelenmemeniz için de en yakın olandır. Ancak aranızda devredip-bitireceğiniz peşin alış-veriş olursa onu yazmamanızda size bir günah yoktur. Alış-veriş ettiğinizde de şahid tutun. Yazana da, şahide de zarar verilmesin. Eğer bunu yaparsanız (zarar verirseniz) şüphe yok ki bu sizin için fısktır (yoldan çıkaracak günahtır). Allah'tan korkup-sakının. Allah size öğretiyor. Allah (Alim'dir) herşeyi hakkıyle bilendir.
Eğer yolculukta iseniz ve katip de bulamazsanız, bu durumda (borca karşılık) alınmış bir rehin de yeterlidir. Yok eğer birbirinize güveniyorsanız, kendisine güven duyulan, Rabbi olan Allah'tan korkup-sakınsın da emanetini (borcunu) ödesin. Şahidliği (bildiklerinizi) gizlemeyin. Kim onu gizlerse artık onun kalbi günahkardır. Allah yaptıklarınızı bilendir.
Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azablandırır. Allah her şeye kadirdir (güç yetirendir).
Resul kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü'minler de (iman ettiler). Hepsi Allah'a, meleklerine, Kitab'larına ve resullerine inandı. "O'nun resulleri arasında hiçbirini (diğerinden) ayırdetmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı dileriz, dönüş ancak Sana'dır " dediler.
Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başkasını-fazlasını yüklemez. Herkesin kazandığı (hayır) lehine, yaptığı (kötülük de) aleyhinedir. "Rabbimiz, unuttuklarımızdan ya da yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz, güç yetiremiyeceğimiz şeyi (biz yüklenmek istesek de) bize yükleme. Bizi affet, bizi bağışla, bizi esirge. Sen bizim Mevlamızsın (velimiz ve sahibimizsin). Kafirler topluluğuna karşı da bize yardım et.
(Ki Tevrat ve İncil) insanlar için bir hidayettir. (Doğruyu yanlıştan, hakkı batıldan ayıran) Furkan'ı da indirdi. Gerçek şu ki Allah'ın ayetlerini inkar edenler için şiddetli bir azab vardır. Allah Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), intikam sahibidir.
Sana Kitab'ı indiren O'dur. O'nun bazı ayetleri (tek başına bile) muhkemdir ki bunlar kitabın anasıdır (aslı ve esasıdır). Diğerleri de (tek başına muhkem olmayan-benzer ve birbiriyle ilgili) müteşabihlerdir. İşte kalblerinde eğrilik bulunanlar fitne çıkarmak ve (hevalarına göre) te'vil etmek için (tek başına muhkem olmayan) müteşabih olanlara uyarlar. Oysa onun (tek başına hak ve muhkem) te'vilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise (müteşabihleri tek başına te'vil etmeyip) "Biz ona (Kur'an'a ve içindeki ayetlere bütünüyle) inandık, hepsi Rabbimizin katındandır" derler. Ancak ulul elbab (zikir, hikmet ve hayır sahibleri) hatırlayıp-öğüt alır.
Rabbimiz, bizi hidayete (doğru yola) eriştirdikten sonra kalplerimizi kaydırma ve katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz lutfu ve bağışı bol olan yalnız Sen'sin.
Tıpkı Firavun ailesi ve onlardan öncekilerin gidiş tarzı gibi. Onlar ayetlerimizi yalanladılar da Allah günahları nedeniyle onları yakalayıverdi. Allah'ın cezası çok şiddetlidir.
Karşı karşıya gelen iki toplulukta, sizin için elbette bir ayet (ibret) vardır. Bir topluluk Allah yolunda vuruşuyordu diğeri ise kafirdi ki göz görmesiyle karşılarındakini kendilerinin iki katı görüyorlardı. İşte Allah, dilediğini yardımıyla destekler. Şüphesiz bunda basiret sahibleri (görebilen kimseler) için gerçekten bir ibret vardır.
Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan arzulu tutku, insanlar için süslü ve çekici kılındı. Bunlar dünya hayatının metaıdır (geçici menfaatleridir). Varılacak yerin güzel olanı, Allah katında olandır.
De ki "Size bundan daha hayırlısını bildireyim mi? Korkup-sakınanlar için Rablerinin katında içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz eşler ve Allah'tan da bir rıza-hoşnutluk vardır. Allah, kullarını hakkıyle görendir."
Allah gerçekten Kendisinden başka ilah olmadığına şahitlik etti, melekler ve ilim sahipleri de O'ndan başka ilah olmadığına adaletle şahitlik ettiler. O'ndan başka ilah yoktur. O Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
Allah katında din, hiç şüphesiz ki İslam'dır. Kendilerine Kitab verilenler ancak kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki 'kıskançlık ve hakka baş kaldırma' yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerine küfrederse, gerçekten Allah hesabı pek çabuk görendir.
Eğer seninle çekişip-tartışırlarsa, de ki "Ben, bana uyanlarla birlikte kendimi Allah'a teslim ettim". Ve kendilerine Kitab verilenlerle ümmilere "Siz de teslim oldunuz mu?" de. Eğer teslim oldularsa gerçekten hidayete (doğru yola) ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse artık sana düşen yalnızca tebliğdir (duyurup-bildirmedir). Allah, kullarını hakkıyla görendir.
Allah'ın ayetlerine küfredenler, peygamberleri haksız yere öldürenler ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenler (var ya), işte onlara acıklı bir azabı müjdele.
Kendilerine Kitab'tan bir pay verilenleri görmedin mi? Aralarında Allah'ın Kitab'ı hükmetsin diye çağrılıyorlar da, onlardan bir bölümü yüz çeviriyor. Onlar işte böyle arka dönüp-gidenlerdir.
Bu (cahil cesareti), onların "Ateş bize sayılı günler dışında kesinlikle dokunmayacak" demelerindendir. Onların uydurageldikleri şeyler, dinleri konusunda kendilerini yanılgıya düşürmüştür.
De ki "Ey mülkün sahibi Allah'ım, dilediğine mülkü verirsin ve dilediğinden mülkü çekip-alırsın. Dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın. Hayır yalnız Senin elindedir. Gerçekten Sen, her şeye kadirsin (güç yetirensin)."
Mü'minler, mü'minleri bırakıp da kafirleri veli-dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa, Allah'tan hiçbir şey (yardım ve dostluk) yoktur. Ancak onlardan korunma gayesiyle sakınmanız (düşmanlığınızı göstermemeniz) müstesna. Allah sizi asıl kendisiyle sakındırıyor. Dönüş ancak Allah'adır.
De ki "Sinelerinizde olanı gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Ve göklerde olanı da, yerde olanı da bilir. Allah herşeye kadirdir (güç yetirendir)."
Her nefis ne hayır işlemiş ve ne kötülük yapmış ise hepsini karşısında hazır bulduğu günde, yaptığı kötülükler ile arasında uzak bir mesafe olsun ister. Allah sizi Kendisine karşı (gelmekten) sakındırır. Allah kullarına karşı Rauf'tur (şefkatli olandır).
De ki "Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir)."
Hani İmran'ın karısı "Rabbim, karnımda olanı (Sen'den başkasına) azade ve hür olarak Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz Semi (herşeyi işiten) ve Alim (hakkıyle bilen) Sen'sin" demişti.
Fakat onu doğurduğunda, Allah onun ne (nasıl bir mü'mine) doğurduğunu çok iyi bilirken dedi ki "Rabbim onu bir kız doğurdum. Oysa erkek kız gibi değildir. Ona Meryem adını koydum. Ben onu ve soyunu, kovulmuş-taşa tutulmuş şeytandan Sana sığındırırım."
Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya'yı da ona sorumlu kıldı. Zekeriyya ne zaman mihraba girdiyse, (onun) yanında bir yiyecek buldu. "Ey Meryem, bu sana nerden?" deyince, (Meryem) "Bu Allah katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi.
O mihrapta namaz kılmakta iken melekler ona (şöyle) seslendiler "Allah sana Yahya'yı müjdeler. O, Allah'tan olan bir kelimeyi tasdik eden (doğrulayan), efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir."
Dedi ki "Rabbim, bana gerçekten ihtiyarlık ulaşmışken ve karım da kısır iken nasıl benim bir oğlum olabilir?" (Allah) "Öyledir ancak Allah dilediğini yapar" buyurdu.
(Zekeriyya) dedi ki "Rabbim, bana (insanlara karşı) bir ayet-belge ver." (Allah) "Senin ayetin-belgen, işaretleşme dışında insanlarla üç gün konuşmamandır. Rabbini çokça zikret ve akşam sabah O'nu tesbih et" dedi.
Bunlar sana vahyetmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. Onlardan hangisi Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemlerini (kur'a için) atarlarken sen yanlarında değildin, tartışıp-çekişirlerken de yanlarında değildin.
Melekler demişlerdi ki "Ey Meryem, Allah Kendinden bir kelimeyi sana müjdeliyor. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O dünyada da, ahirette de çok itibarlı ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır".
(Meryem) "Rabbim bana bir beşer dokunmamışken, benim nasıl çocuğum olabilir?" dedi. (Denildi ki) "Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse ona yalnızca 'Ol' der, o da hemen oluverir."
(Onu) İsrailoğullarına Resul kılacak. (O da onlara şöyle diyecek:) "Gerçek şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey yapar içine üfürürüm, o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir. Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alacalıyı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Evlerinizde yediklerinizi ve (saklayıp) biriktirdiklerinizi size haber veririm. Eğer inanan kimseler iseniz bunda sizin için açık bir ayet vardır."
Benden önce gelen Tevrat'ı tasdik etmek ve size haram kılınanların bir kısmını helal kılmak üzere Rabbınızdan size ayet getirdim. Artık Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin.
İsa onlardaki inkarcılığı sezince "Allah (için) bana yardım edecekler kimdir?" dedi. Havariler dediler ki "Allah'ın yardımcıları biziz, biz Allah'a inandık. Şahit ol ki biz gerçekten müslümanlarız."
Hani Allah demişti ki "Ey İsa, doğrusu senin hayatına Ben son vereceğim, seni Kendime yükselteceğim, seni küfredenlerden (onların hile ve iftiralarından) temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar küfredenlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz yalnızca Bana'dır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeylerde aranızda Ben hükmedeceğim."
Artık sana gelen bunca ilimden sonra seninle bu konuda çekişip-tartışmalara girişirlerse de ki "Geliniz oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım sonra karşılıklı lanetleşelim de, Allah'ın lanetini yalan söylemekte olanların üstüne kılalım."
İşte (İsa hakkında) gerçek kıssa budur. Allah'tan başka ilah yoktur. Ve şüphesiz Allah Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
De ki "Ey Kitab ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olacak) bir kelimeye gelin. (O da şudur ki) Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım. Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi Rabler edinmesin." Eğer yine de yüz çevirirlerse "Şahid olun, biz müslümanlarız" deyin.
Ey Kitab ehli, İbrahim (yahudi mi yoksa hıristiyan mı) konusunda ne diye çekişip-tartışıyorsunuz? Tevrat da, İncil de ancak ondan sonra indirilmiştir. (Buna da) akıl erdirmeyecek misiniz?
İşte sizler böylesiniz, hakkında bilginiz olan şeyde tartıştınız ama hakkında bilginiz olmayan şey konusunda ne diye tartışıp-duruyorsunuz? Oysa Allah bilir, sizler bilmezsiniz.
"Ve sizin dininize uyanlardan başkasına da inanıp-güvenmeyin." De ki "Hiç tartışmasız doğru yol, Allah'ın yoludur". (Onlar kendi aralarında yine derler ki) "Size verilenin benzerinin başka herhangi bir kimseye verildiğine (inanmayın) ya da Rabbinizin huzurunda onların size karşı deliller getirecekleri (şeyleri açıklamayın)." De ki "Şüphesiz fazl (lutuf ve ihsan) Allah'ın elindedir, onu dilediğine verir. Allah Vasi'dir (lutfu ve rahmeti geniş vekildir), Alim'dir (hakkıyle bilendir)."
Kitab ehlinden öylesi vardır ki, ona bir kantar emanet bıraksan onu sana öder. Onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan tepesine dikilmedikçe onu sana ödemez. Bu onların "Ümmilere karşı yaptıklarımızdan bize bir vebal (bir sorumluluk) yoktur" demelerindendir. Oysa onlar kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı yalan söylemektedirler.
Allah'ın ahdini ve kendi yeminlerini az bir bedele değişenlerin ahirette hiçbir payı yoktur. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz, onlara bakmaz ve onları temize çıkarmaz. Ve onlar için acıklı bir azab vardır.
Onlardan öyleleri vardır ki, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Oysa o Kitab'tan değildir. Allah katından olmadığı halde "Bu Allah katındandır" derler. Ve onlar kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı (böyle) yalan söylerler.
Hiçbir insanın Allah'ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra insanlara "Allah'ı bırakıp bana kul olun" demesi mümkün değildir. O ancak "Okuyup-okutmakta ve öğretmekte olduğunuz Kitab'a göre Rabbaniler (Rabbe halis kullar) olunuz (deme görevindedir)."
Hani Allah peygamberlerden "Andolsun size Kitab ve hikmetten verip sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir resul-elçi geldiğinde, ona kesin olarak iman edecek ve ona yardımda bulunacaksınız" diye misak (kesin bir söz) almış, "Bunu ikrar ederek ahdi kabul ettiniz mi?" demiş, onlar da "İkrar ettik" demişlerdi. (Allah) "Öyleyse şahid olun, Ben de sizinle birlikte şahid olanlardanım" demişti.
Onlar Allah'ın dininden başka bir din mi arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde her ne varsa -istese de, istemese de- O'na teslim olmuştur ve O'na döndürüleceklerdir.
De ki "Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere iman ettik. Onlardan hiçbiri arasında ayırım yapmayız. Ve biz O'na teslim olmuşlarız."
Kendilerine apaçık belgeler geldiği ve resulün hak olduğuna şahidlik ettikleri halde, imanlarından sonra küfre sapan bir kavmi Allah nasıl hidayete (doğru yola) eriştirir? Allah, zulmeden bir kavmi hidayete eriştirmez.
Ancak bundan sonra tevbe edenler, (kendilerini düzeltip) ıslah edenler müstesna. Çünkü Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
Doğrusu küfredip de kafir olarak ölenler, yeryüzü dolusu altını fidye verecek olsalar yine de hiç birinden kabul edilmez. Onlar için elim (acıklı) bir azab vardır. Ve onların hiç yardımcıları da yoktur.