(Harb esiri olarak) sağ ellerinizin malik olduğu (cariyeler) dışında kadınlardan evli olanlarla da (evlenmeniz haramdır.) Bunlar Allah'ın üzerinize farz kıldığı hükümlerdir. Bunlardan başkasını ise iffeti koruyup, fuhuşta bulunmamak üzere mallarınızla (mehir vererek) istemeniz size helal kılındı. Öyleyse onlardan hangisiyle yararlandıysanız, onlara alacaklarını (mehirlerini) tesbit edildiği miktarıyla ödeyin. Miktarın tesbitinden sonra karşılıklı hoşnut olduğunuz bir şey (arttırma ya da eksiltme) konusunda üstünüze bir sorumluluk yoktur. Şüphesiz Allah Alim (herşeyi hakkıyle bilen) ve Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) olandır.
İçinizden özgür olan mü'min kadınları nikahlayacak genişliğe güç yetiremiyenler, sağ ellerinizin malik olduğu inanmış cariyelerinizden (alsın). Siz (insan olarak) birbirinizdensiniz (aynı soydansınız). Allah sizin imanınızı en iyi bilendir. Öyleyse onları fuhuşta bulunmayan, iffetli ve gizlice dostlar edinmemişler olarak velilerinin izniyle nikahlayın. Onlara ücretlerini (mehirlerini) ma'ruf (güzel ve örfe uygun) bir şekilde verin. Evlendikten sonra fuhuş yapacak olurlarsa, muhsan (evli kadınlar) üzerindeki cezanın yarısı(nı uygulayın). Bu (cariye ile evlenme izni), sizden günaha sapmaktan endişe edip-korkanlar içindir. Sabrederseniz sizin için daha hayırlıdır. Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
Allah size (bilmediklerinizi) açıklamak ve sizi sizden öncekilerin sünnetlerine (doğru yollarına) iletmek ve sizin günahlarınızı bağışlamak ister. Allah Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
Ey iman edenler. Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali dışında mallarınızı aranızda batıl (haksız ve haram yollar) ile yemeyin. Ve kendi nefislerinizi öldürmeyin. Şüphesiz ki Allah size karşı Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
Allah'ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeyleri (hasetle veya hasretle) temenni etmeyin. Erkekler için kendi kazandıklarından bir pay, kadınlar için de kendi kazandıklarından bir pay vardır. Allah'tan O'nun fazlını (lutuf ve ihsanını) isteyin. Gerçekten Allah (Alim'dir) herşeyi hakkıyle bilendir.
Anne-babanın ve yakınların geride bıraktıklarından her birine mirasçılar kıldık. Yeminlerinizin (akid ile) bağladığı kimselere de kendi paylarını verin. Şüphesiz ki Allah, her şeye şahid olandır.
Allah'ın bazısını bazısına üstün kılması ve kendi mallarından harcaması nedeniyle, erkekler kadınlar üzerine sorumlu-yöneticidirler. Saliha (iyi) kadınlar, itaatkar olanlar ve -Allah (onları) nasıl koruduysa- görünmeyeni koruyanlardır. Başkaldırıp diretmelerinden endişe ettiğiniz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse) döğün. Size itaat ederlerse, onların aleyhine bir yol aramayın. Doğrusu Allah Aliyy'dir (çok yücedir), Kebir'dir (büyüklüğü sınırsızdır).
(Kadın ile kocanın) aralarının açılmasından korkarsanız, bu durumda erkeğin ailesinden bir hakem, kadının da ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da (onları muvaffak kılar) onların arasını bulur. Şüphesiz Allah Alim'dir (her şeyi hakkıyle bilendir), Habir'dir (her şeyden haberdar olandır).
Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin malik olduklarına güzellikle davranın. Allah elbetteki kibirlenip-böbürleneni sevmez.
Onlar cimrilikte bulunurlar, insanlara da cimriliği emrederler ve Allah'ın fazlından kendilerine verdiğini gizli tutarlar. Biz kafirlere rüsvay edici (aşağılatıcı) bir azab hazırladık.
Ve onlar Allah'a ve ahiret gününe iman etmedikleri halde mallarını insanlara gösteriş yapmak için harcarlar. Şeytan kime arkadaş olursa, o ne kötü bir arkadaştır.
Gerçek şu ki Allah zerre kadar haksızlık yapmaz. (Zerre ağırlıkta) bir iyilik olursa, onu kat kat artırır ve Kendi katından büyük bir ecir-mükafat verir.
Ey iman edenler, sarhoş iken ne dediğinizi bilinceye ve cünüb iken de -yolculukta olmanız hariç- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişseniz yahud kadınlara yaklaşıp da su bulamamışsanız, bu durumda temiz bir toprakla teyemmüm edin, yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allah Afüvv'dür (çok affedendir), Gafur'dur (çok bağışlayandır).
Kimi yahudiler, kelimeleri 'konuldukları yerlerden' saptırırlar ve dillerini de eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek "İşittik ve karşı geldik. İşit-işitmez olası ve 'Raina' (bizi güt)" derler. Eğer onlar "İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve 'Unzurna' (bizi gözet) deselerdi elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Artık onların pek azı iman eder.
Ey kendilerine Kitab verilenler. Birtakım yüzleri silip de arkalarına çevirmeden ya da cumartesi adamlarını (cumartesi yasağını çiğneyenleri) lanetlediğimiz gibi lanetlemeden önce (gelin de) yanınızdakini (Tevrat ve İncil'i) doğrulayıcı olarak indirdiğimize (Kur'an'a) iman edin. Allah'ın emri daima yapılagelmiştir.
Allah Kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise dilediğine bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, büyük bir günahla iftira etmiş olur.
Kendi nefislerini arındıranları (kendilerini övgüyle-yalanla temize çıkaranları) görmedin mi? Hayır, Allah dilediğini arındırır-temize çıkarır. Onlar 'bir hurma çekirdeğindeki ince iplik kadar' bile haksızlığa uğratılmazlar.
Kendilerine Kitab'tan bir pay verilenleri görmedin mi? Onlar tağuta ve cibte (putlaştırılan şeylere) inanıyorlar ve küfredenler için "Bunlar, iman edenlerden daha doğru bir yoldadır" diyorlar.
Yoksa onlar, Allah'ın kendi fazlından (lutuf ve ihsanından) insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar? Şüphesiz biz İbrahim ailesine de kitap ve hikmeti vermiştik. Hem de onlara büyük bir mülk ve hükümranlık ihsan ettik.
Şüphesiz ki ayetlerimizi inkar edenleri yakında ateşe atacağız. Derileri piştikçe azabı (tekrar) duysunlar diye derilerini değiştirip yenileyeceğiz. Gerçekten Allah Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
İman edip salih amellerde bulunanları da altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere koyacağız. Onlara orada tertemiz eşler vardır. Onları koyu gölgeler altında bulunduracağız.
Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah bununla size ne güzel öğüt veriyor. Doğrusu Allah Semi'dir (herşeyi işitendir), Basir'dir (hakkıyle görendir).
Ey iman edenler. Allah'a itaat edin, Resule ve sizden olan emir sahiblerine de itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız onu Allah ve Resulüne arz edin (onların emirlerine göre halledin). Bu (sizler için) hem hayırlı ve hem de sonuç bakımından daha güzeldir.
Sana indirilene ve senden önce indirilene gerçekten inandıklarını öne sürenleri görmedin mi? Bunlar onu (tağutu) reddetmekle emrolundukları halde tağutun önünde muhakeme olmayı istemektedirler. Şeytan da onları (bir daha dönemeyecekleri kadar) uzak bir sapıklıkla saptırmak istiyor.
(Böyle iken) elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir musibet isabet edince nasıl (olur da) sana gelerek "Kuşkusuz ki biz iyilikten ve ara bulmaktan başka bir şey istemedik" diye (Allah adına) yemin ederler?
Onlar öyle kimselerdir ki, kalplerinde sakladıklarını Allah bilmektedir. O halde sen onlara aldırma, onlara öğüt ver ve onlara nefislerine ilişkin tesirli (etkileyici) söz söyle.
Biz her resulü ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Onlar kendi nefislerine zulmettiklerinde şayet sana gelip de Allah'tan mağfiret (bağışlanma) dileselerdi ve resul de onlar için mağfiret dileseydi elbette Allah'ı Tevvab (tevbeleri kabul eden), Rahim (rahmetiyle çok esirgeyen) olarak bulurlardı.
Hayır (öyle değil), Rabbine andolsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı olmaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.
Eğer biz onlara "Kendinizi öldürün ya da yurtlarınızdan çıkın" diye yazmış (emretmiş) olsaydık, onlardan az bir bölümü dışında bunu yapmazlardı. Oysa kendilerine verilen öğüdü yerine getirselerdi şüphesiz ki bu onlar için hem daha hayırlı, hem de daha sağlam olurdu.
Kim Allah'a ve Resule itaat ederse işte onlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddıklar (doğrular ve doğrulayanlar), şehidler ve salihlerle beraberdir. Bunlar ne iyi-ne güzel arkadaştır.
Şüphesiz sizden ağır davrananlar vardır. Şayet size bir musibet isabet edecek olsa (bunlar) "Doğrusu Allah bana lutfetti çünkü onlarla birlikte olmadım" der.
Eğer size Allah'tan bir fazl (zafer) isabet ederse, o zaman da sanki onunla sizin aranızda hiçbir yakınlık yokmuş gibi "Keşke onlarla birlikte olsaydım, böylece ben de büyük başarıya-murada erseydim" der.
O halde dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşırken öldürülür ya da galip gelirse (her iki durumda da) ona büyük bir ecir-mükafat vereceğiz.
Size ne oluyor ki Allah yolunda ve "Rabbimiz, halkı zalim olan bu ülkeden bizi çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize katından bir yardımcı yolla" diyen zayıf düşmüş erkekler, kadınlar ve çocuklar adına savaşmıyorsunuz?
İman edenler Allah yolunda savaşırlar, küfredenler de tağutun yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz ki şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.
Kendilerine ''Ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın ve zekatı verin'' denilen kimseleri görmedin mi? Sonra onlara savaş farz kılınınca içlerinden bir grup hemen Allah'tan korkar gibi hatta daha fazla bir korku ile insanlardan korkmaya başladılar da "Rabbimiz. Savaşı üzerimize niye yazdın, bizi yakın bir zamana ertelesen olmaz mıydı?" dediler. De ki "Dünyanın metaı (geçici menfaati) azdır, ahiret ise muttakiler (korkup-sakınanlar) için daha hayırlıdır ve siz 'ince bir iplik kadar' bile haksızlığa uğratılmayacaksınız.
Her nerede olursanız olun ölüm sizi bulur, sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile (ölüm size gelir). Onlara bir iyilik dokunsa "Bu Allah'tandır" (derler), bir kötülük gelince de "Bu sendendir" derler. De ki "Hepsi Allah'tandır." Bunlara ne oluyor ki hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar?
Sana iyilikten her ne gelirse Allah'tandır, kötülükten de sana ne gelirse o da nefsindendir. Biz seni insanlara bir resul (bir elçi) olarak gönderdik, şahid olarak Allah yeter.
(Sana) "Tamam-kabul" derler ama yanından ayrılınca onlardan bir kısmı geceleyin (gündüz) senin söylediğinin tersini kurarlar. Allah (onların) geceleyin kurduklarını yazıyor. Sen onlara aldırma ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.
Onlar hala Kur'an'ı gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o Allah'tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok çelişkiler (uyumsuz-tutarsız şeyler) bulurlardı.
Kendilerine güven veya korkuya dair bir haber gelince hemen onu yayarlar. Oysa bunu Resule ve kendilerinden olan emir sahiblerine götürmüş olsalardı, onlardan 'sonuç-çıkarabilenler' onu (işin içyüzünü) bilirlerdi. Allah'ın üzerinizdeki lutuf ve rahmeti olmasaydı, pek azınız hariç şeytana uyup giderdiniz.
Artık sen Allah yolunda savaş, kendinden başkasıyla yükümlü-sorumlu tutulmayacaksın. Mü'minleri de hazırlayıp-teşvik et. Ola ki Allah (dilerse) küfredenlerin şiddet ve baskısını önler. Hiç şüphesiz ki Allah 'kahredici baskısıyla' daha zorlu, cezasıyla pek şiddetlidir.
Kim iyi bir işe aracılık ederse, onun o işten kendisine bir hisse vardır. Kim de kötü bir işe aracılıkla aracılıkta bulunursa, onun da ondan kendisine bir pay vardır. Allah her şeyin üzerinde Mukit'tir (ihtiyaçları bilen, gözetip karşılığını verendir).
Allah, O'ndan başka ilah yoktur. Kendisinde hiçbir şüphe olmayan kıyamet gününde sizleri muhakkak toplayacaktır. Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir?
Size ne oluyor ki münafıklar konusunda ikiye ayrıldınız? Oysa Allah, kazandıkları dolayısıyla onları tepe taklak etmiştir. Allah'ın (saptırıcılara izin verip) saptırdığını hidayete (doğru yola) eriştirmek mi istiyorsunuz? Allah'ın saptırdığı (sapıklıkta bıraktığı) kimse için asla (doğruya) yol bulamazsın.
Onlar kendilerinin küfre sapmaları gibi, sizin de küfre sapmanızı isterler. Böylelikle bir olacaktınız. Öyleyse onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar siz onlardan veliler (dostlar) edinmeyin. Şayet yüz çevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde onları öldürün. Onlardan ne bir veli (dost), ne de bir yardımcı edinin.
Ancak sizinle aralarında andlaşma bulunan bir kavime sığınanlar ya da ne sizinle, ne de kendi kavimleriyle savaşmaktan (kaçınarak)göğüslerini sıkıntı basıp (tarafsız olarak) size gelenler müstesnadır. Eğer Allah dileseydi onları size musallat kılardı da sizinle savaşırlardı. Artık onlar sizden uzak dururlar, sizinle savaşmazlar ve size barış teklif ederlerse, Allah sizin için onlar aleyhine bir yol vermemiştir.
Diğerlerinin de sizden ve kendi kavimlerinden güvende olmayı istediklerini göreceksiniz. (Ama) fitneye her geri çağrılışlarında içine başaşağı dalarlar. Eğer sizden uzak durmazlar, barış teklif etmezler ve (sizden) ellerini çekmezlerse, onları tutun ve bulduğunuz yerde öldürün. İşte onların aleyhlerine size apaçık sultan (yol ve yetki) verdik.
Bir mü'minin -hata sonucu olması dışında- bir başka mü'mini öldürmesi olmaz. Kim bir mü'mini 'hata sonucu' öldürürse, mü'min bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması ve ailesine teslim edilecek bir diyeti vermesi gerekir. Onların (bu diyeti) bağışlamaları müstesna. Eğer (öldürülen kişi) mü'min olduğu halde size düşman olan bir topluluktan ise bu durumda (sadece) mü'min bir köleyi özgürlüğe kavuşturması gerekir. Şayet kendileriyle aranızda andlaşma olan bir topluluktan ise bu durumda ailesine verilecek bir diyet ve mü'min bir köle azad etmek gerekir. Bunları (diyet ve köle özgürlüğü için gereken imkanı) bulamayan kimse, Allah tarafından tevbesinin kabulü için kesintisiz olarak iki ay oruç tutmalıdır. Allah Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
Kim de bir mü'mini kasıtlı olarak öldürürse onun da cezası, içinde ebedi kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gazablanmış, onu lanetlemiş ve ona büyük bir azab hazırlamıştır.
Ey iman edenler, Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman (karşınızdakini) iyi anlayıp dinleyin. Size selam verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek "Sen mümin değilsin" demeyin. Allah katında çok ganimetler vardır. Önceden siz de böyle iken Allah size lutfetti, o halde iyi anlayıp dinleyin. Şüphesiz Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
Mü'minlerden, özrü olmaksızın oturanlar ile Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler elbetteki bir değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri derece bakımından oturanlardan üstün kılmıştır. Gerçi Allah hepsine güzelliği (cenneti) vadetmiştir ancak mücahitleri (cihad edenleri) oturanlara göre büyük bir ecirle-mükafatla üstün kılmıştır.
Melekler, kendi nefislerine zulmedenlerin canlarını alırken "Ne iş üzere idiniz?" derler. Onlar "Biz, yeryüzünde mustaz'aflar (zayıf bırakılmışlar) idik" deyince (melekler de) "Onda hicret etmeniz için Allah'ın arzı geniş değil miydi?" derler. İşte onların barınma yerleri cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir.
Her kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde (bir çok) bereketli yer ve genişlik bulur. Allah'a ve Resulüne hicret ederek evinden çıkan kimseye ölüm gelirse, onun ecrini-mükafatını vermek Allah'a aittir. Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kafirlerin size kötülük etmelerinden endişe ederseniz namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kafirler sizin apaçık düşmanlarınızdır.
İçlerinde olup onlara namazı kıldırdığında, onlardan bir grup seninle birlikte dursun ve silahlarını da (yanlarına) alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında (diğer bir kısmı) arkanızda olsunlar. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelip seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar. Kafirler arzu ederler ki silahlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Eğer yağmurdan zarar görecekseniz veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda bir vebal yoktur. Bununla beraber ihtiyatı (tedbiri) elden bırakmayın. Kuşkusuz Allah kafirlere alçaltıcı bir azab hazırlamıştır.
Namazı bitirdiğinizde ayaktayken, otururken ve yan yatarken Allah'ı zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı gerektiği gibi kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.
(Düşmanınız olan) topluluğu aramakta gevşeklik göstermeyin. Siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Ancak siz onların umud etmediklerini, Allah'tan umuyorsunuz. Allah Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
İnsanlardan gizlerler de, Allah'tan gizlemezler (gizlemeye gerek görmezler). Halbuki geceleyin O'nun razı olmayacağı sözü düzüp-kurarlarken, O onlarla beraberdir. Allah (onların) yapmakta olduklarını kuşatandır.
İşte siz öyle kimselersiniz ki dünya hayatında onları savunuyorsunuz. Ama kıyamet günü Allah'a karşı onları kim savunacak? Yahut onlara kim vekil olacak?
Kim bir kötülük işler veya nefsine zulmedip sonra Allah'tan mağfiret (bağışlanma) dilerse, Allah'ı Gafur (çok bağışlayan) ve Rahim (rahmetiyle çok esirgeyen) olarak bulur.
Kim bir günah kazanırsa, onu ancak kendi nefsi aleyhinde kazanmıştır. Allah Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
Eğer Allah'ın fazlı ve rahmeti senin üzerinde olmasaydı, onlardan bir grup seni saptırmaya kalkışırdı. Onlar ancak kendi nefislerini saptırırlar ve sana hiçbir şeyle zarar veremezler. Allah sana Kitab'ı ve hikmeti indirdi ve sana bilmediklerini öğretti. Allah'ın senin üzerindeki fazlı (lutfu ve ihsanı) çok büyüktür.
Onların fısıldaşmalarının (gizlice söyleşmelerinin) çoğunda hayır yoktur. Ancak bir sadaka vermeyi veya iyilikte bulunmayı ya da insanların arasını düzeltmeyi emredenlerinki müstesna. Kim Allah'ın rızasını isteyerek böyle yaparsa, Biz ona büyük bir ecir-mükafat vereceğiz.
Kim de kendisine 'dosdoğru yol' apaçık belli olduktan sonra Resule karşı çıkar ve mü'minlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir dönüş yeridir.
Hiç şüphesiz Allah, kendisine şirk koşanları bağışlamaz. Bunun dışında kalanları ise dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, elbette o çok uzak bir dalalete (derin bir sapıklığa) düşmüş olur.
Onları mutlaka şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık (saçma) kuruntulara düşüreceğim. Onlara kesin olarak davarların kulaklarını yarmalarını emredeceğim ve Allah'ın yaratışını (yaratılanların, yaratılış biçimini) değiştirmelerini de emredeceğim. Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı veli-dost edinirse, kuşkusuz o apaçık bir hüsrana uğramıştır.
İman edip de salih amellerde bulunanlar, Biz onları altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere koyacağız. İşte bu, Allah'ın hak olan vaadidir. Allah'tan daha doğru sözlü kim vardır?
(Akibetiniz) ne sizin kuruntularınıza, ne de ehl-i kitabın kuruntularına (göredir). Kim bir kötülük yaparsa onun cezasını görür ve kendisi için Allah'tan başka bir veli (dost) ve bir yardımcı bulamaz.
İhsan ederek (iyilik yaparak) kendini Allah'a teslim eden ve İbrahim'in hanif (tevhidi) dinine uyandan, (yaşadığı) din bakımından daha güzel kim olabilir? Allah İbrahim'i (Kendisine dost) halil edinmiştir.
Kadınlar konusunda senden fetva isterler. De ki "Onlara ilişkin fetvayı size Allah veriyor. (Bu fetva,) kendilerine yazılanı (haklarını veya mirasını) vermeyip, kendilerini nikahlamayı istediğiniz yetim kadınlar ve zayıf çocuklar ile yetimlere karşı adaletli davranmanız konusunda size Kitab'ta okunmakta olan ayetlerdir. Hayır adına her ne yaparsanız, şüphesiz Allah onu bilir.
Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden veya ondan yüz çevirip uzaklaşmasından endişe ederse, anlaşma yoluyla aralarını bulmalarında kendileri için bir sakınca yoktur. Barış daha hayırlıdır. Ancak nefisler 'kıskançlığa ve bencil tutkulara' hazır (elverişli) kılınmıştır. (Nefsinize rağmen) eğer iyi davranır ve (haksızlıktan) sakınırsanız, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
Kadınlar arasında adaleti sağlamaya ne kadar uğraşsanız da buna güç yetiremezsiniz. Öyleyse (birine) büsbütün eğilim (sevgi ve ilgi) gösterip de, öbürünü askıdaymış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve (gücünüz nisbetince haksızlıktan) sakınırsanız, şüphesiz ki Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
Eğer birbirlerinden ayrılacak olurlarsa, Allah onların her birini geniş lutfuyla muhtaç bırakmaz. Allah Vasi'dir (lutfu ve rahmeti geniş vekildir), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Andolsun ki Biz sizden önce kendilerine Kitab verilenlere ve sizlere "Allah'tan korkun" diye tavsiye ettik. Eğer küfre saparsanız, şüphesiz ki göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Allah Gani'dir (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan zengindir), Hamid'dir (en çok övülen ve övülmeye en layık olandır).
Kim dünya sevabını (mükafatını ve yararını) isterse (bilsin ki) dünyanın da, ahiretin de sevabı Allah katındadır. Allah Semi'dir (herşeyi işitendir), Basir'dir (hakkıyle görendir).
Ey iman edenler. Kendiniz, ana-babanız ve yakınlarınız aleyhinde de olsa Allah için şahidler olarak (hakka şahitlik ederek) adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsunlar Allah onlara (onları korumaya sizden) daha yakındır. Öyleyse hevalarınıza (nefsi isteklerinize) uyarak adaletten uzaklaşmayın. Eğer (şahitlikte sözü) eğip-büker ya da (hakka şahitlikten) yüz çevirirseniz, (biliniz ki) Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
Ey iman edenler. Allah'a, Resulüne, Resulüne indirdiği Kitab'a ve bundan önce indirdiği Kitab'a iman edin. Kim Allah'ı, meleklerini, Kitab'larını, resullerini ve ahiret gününü inkar ederse, kuşkusuz sapıklığın en koyusuna (en derinine) düşmüş olur.
İman edip sonra inkar edenleri sonra yine iman edip tekrar inkar edenleri sonra da inkarlarını arttıranları Allah ne bağışlayacak, ne de onları doğru yola iletecektir.
Onlar mü'minleri bırakıp kafirleri veliler-dostlar edinirler. İzzeti (kuvvet ve şerefi) onların yanında mı arıyorlar? Oysa izzet bütünüyle Allah'a aittir.
O, size Kitab'ta "Allah'ın ayetlerine küfredildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde onlar bir başka söze dalıp-geçinceye kadar onlarla oturmayın yoksa siz de onlar gibi olursunuz" diye (bildirerek) indirdi. Allah elbette ki münafıkların ve kafirlerin hepsini cehennemde bir araya toplayacaktır.
Onlar sizi gözetleyip-dururlar. Eğer size Allah'tan bir fetih (zafer ve ganimet) gelirse "Sizinle birlikte değil miydik?" derler. Kafirlere (zaferden) bir pay düştüğü zaman da onlara "(Mü'minlere destek vermeyip) size üstünlük sağlayarak, sizi müminlerden korumadık mı?" derler. Allah kıyamet günü aranızda hükmedecektir ve kafirler için mü'minler aleyhine asla yol vermeyecektir
Gerçek şu ki münafıklar (kendilerince) Allah'ı aldatmaya kalkışırlar. Halbuki Allah (düzenlerini kendi) başlarına çevirmektedir. Onlar namaza kalktıkları zaman isteksizce (üşene üşene) kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah'ı pek az anarlar.
(İki) arada bocalayıp dururlar. Ne onlardan, ne de bunlardan (olurlar). Allah kimi saptırırsa (sapıklıkta bırakırsa) artık sen ona asla yol bulamazsın.
Ancak tevbe edenler, kendilerini ıslah edenler, Allah'a sımsıkı sarılanlar ve dinlerini katıksız olarak Allah için (halis) kılanlar müstesnadır. İşte onlar mü'minlerle beraberdirler ve Allah mü'minlere büyük bir ecir-mükafat verecektir.