Resule indirileni dinlediklerinde hakkı tanıdıklarından dolayı gözlerinin yaşlarla dolup taştığını görürsün. Derler ki "Rabbimiz inandık, bizi de şahidlerle birlikte yaz."
Böyle demeleri sebebiyle Allah onları altlarından ırmaklar akan cennetlerle mükafatlandırmıştır. Orada ebedi olarak kalacaklardır. İşte muhsinlerin (iyilik yapıp-güzel davrananların) mükafatı budur.
Allah sizi sehven ve kasıtsız olarak söylediğiniz yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz. Ancak bilerek (kasıtlı) yaptığınız yeminlerinizden sizi sorumlu tutar. Onun (yeminin) keffareti, ailenizdekilere yedirdiklerinizin ortalamasından on yoksulu doyurmak ya da onları giydirmek veya bir köleyi azat etmektir. (Bunlara imkan) bulamayan (için) üç gün oruç (vardır). Yemin ettiğinizde (bozduğunuz) yeminlerinizin keffareti budur. Yeminlerinizi koruyunuz. Allah size ayetlerini böyle açıklar ki şükredersiniz.
Ey iman edenler. İçki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Bunlardan kaçının ki felaha (kurtuluşa) eresiniz.
Gerçekten şeytan içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?
İman edenler ve salih amellerde bulunanlar için korkup-sakındıkları, iman ettikleri ve salih amellerde bulundukları sonra korkup-sakındıkları ve iman ettikleri ve sonra (yine) korkup-sakındıkları ve ihsanda bulundukları takdirde (önceden) yedikleri dolayısıyla bir günah-sorumluluk yoktur. Allah muhsinleri (iyilik yapıp-güzel davrananları) sever.
Ey iman edenler. Allah gizlide kendisinden kimin korktuğunu ortaya çıkarmak için ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği avdan bir şeyle (de olsa) sizi mutlaka dener. Artık kim bundan sonra haddi aşarsa, onun için acıklı bir azab vardır.
Ey iman edenler, ihramlı iken avı öldürmeyin. Sizden her kim onu kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse, öldürdüğü o hayvanın benzeri bir ceza vardır ki Ka'be'ye ulaşmış bir kurbanlık olmak üzere buna içinizden adil iki kişi hükmedecektir. Veya yoksulları doyurmak ya da onun dengi oruç tutmak olan bir keffaret vardır. Böylelikle işlediğinin vebalini tatmış olsun. Allah geçmişte olanı bağışladı. Ama kim bu suçu tekrarlarsa Allah ondan intikamını alır. Allah Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), intikam sahibidir.
(Hac yolculuğunda) hem size hem de yolculara fayda olmak üzere deniz avı yapmak ve onu yemek size helal kılındı. İhramlı olduğunuz sürece kara avı size haram kılınmıştır. Huzurunda toplanacağınız Allah'tan korkun.
Allah, Beyt-i Haram (olan) Ka'be'yi insanlar için bir ayaklanma (kıyam etme-güvenle doğrulma yeri) kıldı. Haram ay'ı, kurbanı ve boyunlardaki gerdanlıkları da. Bu, Allah'ın göklerde ve yerde ne varsa hepsini bildiğini ve Allah'ın gerçekten (Alim) herşeyi hakkıyle bilen olduğunu bilmeniz içindir.
De ki "Murdarın çokluğu (tuhaf bir şekilde) hoşuna gitse de, murdar (pis ve kötü) ile temiz bir olmaz." Ey ulul elbab (zikir, hikmet ve hayır sahibleri) Allah'tan korkun ki kurtuluşa eresiniz.
Allah Bahiyre'den, Saibe'den, Vasiyle'den ve Ham'dan hiçbirini (meşru) kılmamıştır. Ancak küfredenler, Allah'a karşı yalan düzüp-uyduruyorlar. Onların çoğu akıl erdirmez.
Onlara "Allah'ın indirdiğine ve resule gelin" denildiğinde "Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter" derler. (Peki,) ya ataları bir şey bilmiyor ve hidayete (doğru yola) gitmiyor idilerse?
Ey iman edenler, siz kendi nefislerinize (kendi durumunuza, kendi kulluğunuza) bakın. Siz doğru yola erişirseniz, sapan size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O size yaptıklarınızı haber verecektir.
Ey iman edenler. Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman vasiyet anında aranızdan adaletli iki kişiyi veya yolculukta olup size ölüm musibeti gelip çatarsa, sizden olmayan başka iki kişiyi şahid tutun. Şayet (bunlardan) kuşkulanacak olursanız namazdan sonra alıkoyarsınız ve onlar da "Akraba dahi olsa onu (yeminimizi) hiçbir değere değiştirmeyeceğiz ve Allah'ın şahidliğini gizlemeyeceğiz. Aksi takdirde biz elbette günahkarlardan oluruz" diye Allah adına yemin ederler.
Eğer o ikisi aleyhinde kesin olarak günahı hak ettiklerine ilişkin bilgi sahibi olunursa, bu durumda haksızlığa uğrayanlardan iki kişi onların yerine geçerler ve "Bizim şehadetimiz o ikisinin şehadetinden şüphesiz daha doğrudur. Biz haddi aşmadık yoksa gerçekten zulmedenlerden oluruz" diye Allah'a yemin ederler.
Bu, gerektiği gibi şahidliği yapmalarına veya yeminlerinden sonra yeminlerin reddedilmesinden korkmalarına (çare olarak) daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının ve (emirlerini) dinleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.
Allah resulleri toplayıp da "Size ne cevap verildi" dediği gün, onlar "Bizim bilgimiz yoktur, elbette ki gaybleri (görünmeyenleri) bilen ancak Sen'sin" derler.
Allah diyecektir ki "Ey Meryemoğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim. Beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana kitabı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyor, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. Hani İsrailoğullarını (seni öldürmelerinden korumuş) engellemiştim. Kendilerine apaçık ayetler (mucizeler) getirdiğin zaman onlardan küfre sapanlar "Bu apaçık bir sihirden başka bir şey değildir" demişlerdi.
(Havariler) "Ondan yemek istiyoruz, kalplerimiz tatmin olsun, senin de gerçekten bize doğru söylediğini bilelim ve buna şahidlerden (bunu bizzat görenlerden) olalım" demişlerdi.
Meryem oğlu İsa da "Allah'ım, Rabbimiz bize gökten bir sofra indir ki bizim öncemiz ve sonramız için bir bayram ve Sen'den de bir ayet (onlar için bir mucize) olsun. Bizi rızıklandır, Sen rızık verenlerin en hayırlısısın" demişti.
Allah demişti ki "Şüphesiz Ben bunu size indireceğim. Ancak bundan sonra sizden kim küfre saparsa, Ben onu gerçekten alemlerden hiç kimseyi azablandırmayacağım bir azabla azablandıracağım."
Allah "Ey Meryemoğlu İsa, insanlara Allah'ı bırakarak beni ve annemi iki ilah edinin diye sen mi söyledin?" dediğinde, (demişti ki) "Haşa, Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer bunu söyledimse mutlaka Sen onu bilmişsindir. Sen bende olanı bilirsin ama ben Sen'de olanı bilmem. Gerçekten gaybleri (görünmeyenleri) bilen ancak Sen'sin."
Ben onlara bana emrettiklerinin dışında hiçbir şeyi söylemedim. (O da şuydu) 'Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.' Onların içinde kaldığım sürece, ben onların üzerinde bir şahiddim. Benim (dünya) hayatıma son verdiğinde, üzerlerindeki gözetleyici Sen'din. Sen her şeye şahid olansın.
Eğer onları azablandırırsan, onlar Sen'in kullarındır. Eğer onları bağışlarsan şüphesiz ki Aziz (üstün ve güçlü) ve Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) olan ancak Sen'sin.
Allah dedi ki "Bu (gün,) doğrulara doğru söylemelerinin yarar sağladığı gündür. Onlara içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan razı-hoşnut oldu, onlar da O'ndan razı-hoşnut olmuşlardır. İşte en büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur."
Hamd (şükür dolu övgü) gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a mahsustur. Sonra da küfre sapmış olanlar, (yaratan) Rablerine (yaratılmışları) denk tutuyorlar.
Sizi çamurdan yaratan sonra bir ecel belirleyen O'dur. Tayin edilen belli bir ecel de (kıyamet zamanı da) O'nun katındadır. Siz yine de şüphe ediyorsunuz.
Kendilerinden önce nice nesilleri yıkıma uğrattığımızı görmüyorlar mı? Biz yeryüzünde size vermediğimiz imkanları onlara vermiştik. Onların üzerlerine sağanak (bol yağmurlar) yağdırdık, ırmakları da altlarından akar yaptık. Ancak günahları nedeniyle Biz onları helak ettik ve arkalarından başka bir nesil (inşa edip) oluşturduk.
De ki "Göklerde ve yerde olanlar kimindir?" De ki "Allah'ındır." O, rahmeti Kendi üzerine yazmıştır. Sizi kendisinde kuşku olmayan kıyamet gününde tartışmasız toplayacaktır. Nefislerini hüsrana uğratanlar (bu gerçeklere) inanmazlar.
De ki "O gökleri ve yeri yaratırken ve O besleyip beslenmezken, ben Allah'tan başkasını mı veli edineceğim?" De ki "Bana gerçekten müslüman olanların ilki olmam emredildi ve sakın müşriklerden olma (denildi)."
Şayet Allah sana bir zarar dokunduracak olursa, O'ndan başka bunu giderecek yoktur. Sana bir hayır (iyilik) dokunduracak olursa (bunu da geri alacak yoktur). Çünkü O her şeye (istisnasız) kadirdir (güç yetirendir).
De ki "Şahidlik bakımından hangi şey daha büyüktür?" De ki "(En yüce şahid olan) Allah benimle sizin aranızda şahiddir. Bu Kur'an bana kendisiyle sizi ve ulaştığı herkesi uyarıp-korkutmam için vahyolundu. Siz Allah'la beraber başka ilahların da bulunduğuna şahidlik mi ediyorsunuz?" De ki "Ben (buna) şahitlik etmem." De ki "O ancak bir tek ilahtır ve ben sizin şirk koştuklarınızdan kesinlikle uzağım."
Kendilerine Kitab verdiklerimiz, onu (peygamberi) öz oğullarını tanır gibi tanırlar. Nefislerini (kendilerini) hüsrana uğratanlar, işte onlar (bu peygambere) inanmazlar.
Onlardan (küfrettikleri halde) seni dinleyenler de vardır. Oysa Biz onu anlamalarına (bir engel olarak) kalpleri üzerine örtüler ve kulaklarında bir ağırlık kıldık. Onlar her ayeti (mucizeyi) görseler bile yine ona inanmazlar. Hatta sana geldiklerinde seninle tartışırlar. O küfretmekte olanlar "Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir" derler.
Onların ateşin üzerinde durduruldukları zaman "Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve mü'minlerden olsaydık" dediklerini bir görsen.
Hayır, önceden saklı tuttukları (gizledikleri inkar nedenleri) kendilerine açıklandı. Eğer geri çevrilselerdi, kendilerine yasaklanan şeylere (bu nedenlerle) yine döneceklerdir. Çünkü onlar gerçekten yalancıdırlar.
Rablerinin karşısında durdurulduklarında onları bir görsen. (Rableri onlara) "Bu gerçek değil miymiş?" deyince onlar "Rabbimiz hakkı için evet (gerçek)" derler. (Allah) "Öyleyse inkar etmeniz nedeniyle azabı tadın" buyurur.
Allah'a kavuşmayı yalanlayanlar gerçekten hüsrana uğramışlardır. Nihayet saat (kıyamet günü) ansızın onlara geliverince, günahlarını sırtlarına yüklenerek "Onda (dünyada) yaptığımız eksiklerden-hatalardan dolayı yazıklar olsun bize" derler. Dikkat edin, o yüklendikleri şeyler ne kötüdür.
Dünya hayatı (inanmayanlar için) bir oyun ve oyalanmadan başka bir şey değildir. Muttakiler (korkup-sakınanlar) için ahiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz?
Onların söylediklerinin seni gerçekten üzmekte olduğunu biliyoruz. Aslında onlar seni yalanlamıyorlar. Lakin o zalimler açıkça Allah'ın ayetleriyle mücadele (inkar) ediyorlar.
Andolsun ki senden önce de resuller yalanlanmıştı. Onlara yardımımız gelinceye kadar yalanlandıkları ve eziyete uğratıldıkları şeye sabrettiler. Allah'ın kelimelerini değiştirebilecek yoktur. Andolsun ki gönderilenlerin haberlerinden bir bölümü sana da geldi.
Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse, onlara bir ayet getirmek için yerde bir delik (tünel) açmaya veya göğe bir merdiven bulmaya gücün yetiyorsa (yap). Eğer Allah dileseydi, onların hepsini hidayet üzere toplardı. Öyleyse sakın cahillerden olma.
Ona Rabbinden bir ayet indirilmeli değil miydi? dediler. De ki "Şüphesiz Allah, ayet indirmeye kadirdir (güç yetirendir)." Fakat onların çoğu (zaten Kur'an'la indirilmiş olduğunu) bilmezler.
Yerde debelenen hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki sizin gibi ümmetler olmasın. Biz o Kitab'ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık sonra onlar Rablerine getirilip-toplanacaklardır.
Bizim ayetlerimizi yalanlayanlar karanlıklar içinde kalmış sağırlardır, dilsizlerdir. Allah kimi dilerse onu şaşırtıp-saptırır, kimi dilerse de onu dosdoğru yol üzerinde tutar.
De ki "Bana (görüşünüzü) söyler misiniz? Eğer size Allah'ın azabı gelirse ya da saat (kıyamet vakti) gelip çatarsa, Allah'tan başkasını mı çağıracaksınız? Eğer sadıklar (doğru sözlüler) iseniz (cevap verin)."
Onlara (indirdiğimiz) darlık-sıkıntı geldiği zaman yalvarmaları gerekmez miydi? Ama onların kalpleri katılaştı ve şeytan da onlara yapmakta olduklarını çekici-süslü gösterdi.
Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, onların üzerlerine (dünya metaından) her şeyin kapılarını açtık. Sonunda kendilerine verilen şeylerle sevinip-şımarınca onları apansız yakalayıverdik. Artık onlar bütün ümidlerini (bir anda) yitirdiler.
De ki "Bana (görüşünüzü) söyler misiniz? Eğer Allah sizin işitmenizi ve görmenizi alıverirse ve kalplerinizin üzerine de bir mühür vurursa, Allah'tan başka onları size getirebilecek ilah kimdir?" Bak ayetleri (çeşitli misallerle) nasıl açıklıyoruz da sonra onlar (yine) yüz çeviriyorlar.
Biz elçileri müjde vericiler ve uyarıp-korkutucular olarak göndeririz. Artık kim iman ederse ve (halini-davranışlarını) düzeltirse onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.
De ki "Size Allah'ın hazineleri benim yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum ve size bir meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum." De ki "Kör olanla gören hiç bir olur mu? Yine de düşünmeyecek misiniz?"
Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları onunla uyar. Onların O'ndan başka ne veli'leri vardır, ne de şefaatçileri. (Bunu anlayıp-iman edenler) böylece korkup-sakınırlar.
Sabah akşam Rabblarına vechini (Zatını-rızasını) dileyerek dua edenleri (fakir ve yoksulları yanından) kovma. Onların hesabından senin üzerinde hiçbir şey (sorumluluk yoktur), senin hesabından da onlara hiçbir şey (sorumluluk) yoktur. Onları yanından kovaladığın takdirde zalimlerden olursun.
Biz böylece onların bir kısmını bir kısmıyla deneyip-imtihan ettik ki "Allah içimizden bunlara mı (bu fakir ve yoksullara mı hidayeti layık gördü) lutufta bulundu?" desinler. Allah şükredenleri daha iyi bilen değil midir?
Ayetlerimize iman edenler sana geldiklerinde onlara de ki "Selam olsun size. Rabbiniz rahmeti Kendi üzerine yazdı. İçinizden kim bir cehalet sonucu (bilmeyerek) bir kötülük işler sonra tevbe eder ve (kendini) ıslah ederse kuşku yok ki O Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir)."
De ki "Sizin Allah'tan başka tapmakta olduklarınıza tapmak bana yasaklandı." De ki "Ben sizin hevalarınıza (keyfi arzularınıza) uymam. (Eğer uyarsam) sapıtmış olur ve hidayete erenlerden (doğru yolda gidenlerden) olmamış olurum."
De ki "Ben gerçekten Rabbimden bir hüccet (kesin bir belge) üzereyim, siz ise onu yalanladınız. Sizin kendisinde acele ettiğiniz şey (acele istediğiniz azab) benim yanımda değildir. Hüküm yalnızca Allah'ındır. O hakkı haber verir ve O ayırd edenlerin en hayırlısıdır."
De ki "Kendisinde acele ettiğiniz (acele istediğiniz) şey benim yanımda (benim yetkimde) olsaydı, benimle aranızdaki iş elbette bitmiş olurdu. Allah zulmedenleri en iyi bilendir."
Gaybın (görülüp-bilinmeyenin) anahtarları O'nun katındadır, O'ndan başka hiç kimse onu bilmez. O karada ve denizde olanları bilir. O'nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıkları içindeki tek bir tane, yaş ve kuru her ne varsa (hepsi) mübin (apaçık) bir Kitab'tadır.
Sizi geceleyin öldüren (ruhu kabzedip-canı alıkoyan), gündüzün ne yaptıklarınızı bilen sonra belirlenmiş ecel tamamlanıncaya kadar onda sizi (uyandırıp) dirilten O'dur. Sonunda da dönüşünüz ancak O'nadır. Sonra bütün yaptıklarınızı size O haber verecektir.
O, kulları üzerinde kahredici (mutlak egemen ve hükmedici) olandır. Size koruyucular gönderir. Nihayet birinize ölüm geldi mi elçilerimiz onun canını alırlar. Onlar vazifede kusur etmezler.
Sonra da gerçek mevlalarına (sahiblerine) döndürülürler. Haberiniz olsun ki hüküm yalnızca O'nundur ve O Hasib'dir (hesap görenlerin en süratli olanıdır).
De ki "Siz gizliden gizliye 'Andolsun bizi bundan kurtarırsan, gerçekten şükredenlerden oluruz' diye O'na yalvararak dua ettiğinizde, sizi karanın ve denizin karanlıklarından kim kurtarmaktadır?"
De ki "O, size üstünüzden ya da ayaklarınızın altından azab göndermeye veya sizi parça parça birbirinize kırdırıp, kiminizin şiddetini kiminize taddırmaya kadirdir (güç yetirendir)." Bak, iyice anlayıp-kavramaları için ayetlerimizi nasıl açıklamaktayız?
Ayetlerimiz konusunda 'alaylı-batıl tartışmalara' dalanları gördüğünde, onlar bir başka söze geçinceye kadar onlardan yüz çevir-uzaklaş. Şeytan sana unutturacak olursa, hatırladıktan sonra artık zulmeden toplulukla beraber oturma.
Korkup-sakınanlara onların (batıl tartışmalara dalanların) hesabından herhangi bir şey (sorumluluk) yoktur. Ancak (bu) bir zikirdir-hatırlatmadır ki (anlayıp-iman edenler) böylece korkup-sakınırlar.
Dinlerini bir oyun ve eğlence (konusu) edinenleri ve dünya hayatının kendilerini aldattığı kimseleri bırak. Onunla (Kur'an'la) öğüt ver ki bir nefis kendi kazandıklarıyla helake düşmesin (çünkü) onun Allah'tan başka ne bir velisi, ne de bir şefaatçisi vardır. Her türlü fidyeyi verse de kabul olunmaz. İşte onlar kazandıkları nedeniyle helake uğrayanlardır. Küfre saptıklarından dolayı onlar için kaynar bir içki ve elim-acıklı bir azab vardır.
De ki "Allah'ı bırakıp da bize fayda veya zarar vermeyen şeylere mi yalvaralım? Allah bizi doğru yola kavuşturduktan sonra (sapalım da) arkadaşları "Bize gel" diye doğru yola çağırırken, yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşıp şeytanların ayartarak uçuruma çektikleri kimse gibi gerisin geri mi döndürülelim?" De ki "Allah'ın hidayeti, doğru yolun (hidayetin) ta kendisidir. Bize alemlerin Rabbine teslim olmamız emrolundu."
O, gökleri ve yeri hak (adil ve gerçek) olarak yaratandır. O'nun "Ol" dediği gün (her şey) oluverir, O'nun sözü haktır. Sur'a üfürüldüğü gün mülk (bütün tasarrufuyla sadece) O'nundur. O gaybı da (görünmeyeni de), görüneni de bilendir. O Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir), Habir'dir (her şeyden haberdar olandır).
Gece (karanlığı) onu kaplayınca bir gezegen görmüş ve (kavminden duyduklarına binaen) demişti ki "Bu benim Rabbim?" Fakat (gezegen-yıldız) batıp-kaybolunca "Ben batıp-kaybolanları sevmem" demişti.
Ay'ı (etrafa aydınlık saçarak) doğar görünce "Bu benim Rabbim?" demiş fakat o da batıp-kayboluverince "Andolsun eğer Rabbim beni doğru yola eriştirmezse gerçekten sapmışlar topluluğundan olurum" demişti.
Sonra güneşi (etrafa ışıklar saçarak) doğar görünce "İşte bu benim Rabbim, bu daha büyük" demişti. Ama o da batıp-kayboluverince kavmine demişti ki "Ey kavmim, ben sizin (Allah'a) şirk koştuğunuz şeylerden uzağım."
Kavmi onunla çekişip-tartışmaya girişti. Dedi ki "O beni doğru yola erdirmişken, siz benimle Allah konusunda çekişip-tartışmaya mı giriyorsunuz? Ben sizin O'na şirk koştuklarınızdan korkmuyorum ancak Allah'ın benim hakkımda bir şey dilemesi başka. Rabbim ilmiyle her şeyi kuşatmıştır. Yine de düşünüp-öğüt almayacak mısınız?"
"Hem siz, O'nun kendileri hakkında hiçbir burhan (ispatlayıcı delil) indirmediği şeyleri Allah'a ortak koşmaktan korkmuyorken, ben sizin şirk koştuklarınızdan nasıl korkarım? Şimdi biliyorsanız (söyleyin), iki gruptan hangisi güven içinde olmaya daha layıktır."
Ve ona İshak'ı ve Yakub'u armağan ettik, hepsini hidayete (doğru yola) eriştirdik. Bundan önce de Nuh'u ve onun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u hidayete ulaştırdık. İşte Biz muhsinleri (iyilik yapıp-güzel davrananları) böyle mükafatlandırırız.
Bu Allah'ın hidayetidir, kullarından dilediğini bununla hidayete (doğru yola) eriştirir. Onlar da şirk koşsalardı, (onların da) bütün amelleri boşa giderdi.
Onlar kendilerine Kitab, hüküm (hikmet) ve peygamberlik verdiklerimizdir. Eğer onlar şimdi bunları (bu İlahi lutufları) tanımayıp-küfre sapıyorlarsa, andolsun ki Biz buna (İlahi lutfa karşı) küfre sapmayan bir topluluğu vekil kılmışızdır.
İşte Allah'ın hidayet verdikleri bunlardır, sen de onların bu hidayetlerine uy. De ki "Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur'an) alemler için öğüt ve hatırlatmadır."
Onlar "Allah beşere hiçbir şey indirmemiştir" demekle, Allah'ı şanına yaraşır şekilde tanıyamadılar. De ki "Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kağıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu gözardı ettiğiniz Kitab'ı kim indirdi? (Bununla) Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir." De ki "Allah (indirmiştir)." Sonra da onları bırak, içine daldıkları sapıklıkta oyalanıp-dursunlar.
İşte bu (Kur'an, önlerinde) ellerinde olanı doğrulayıcı ve şehirler anası (Mekke) ile çevresindekilerini uyarıp-korkutman için indirdiğimiz mübarek bir Kitab'tır. Ahirete iman edenler buna inanırlar. Onlar namazlarını (özenle koruyarak) kılmaya devam ederler.
Allah'a karşı yalan uydurandan veya kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken "Bana vahy geldi" diyenden ve "Allah'ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim" diyenden daha zalim kimdir? Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak "(Haydi, gücünüz yetiyorsa) kendinizi-canlarınızı (bu yakalanıştan) çıkarıp-kurtarın. Bugün Allah'a karşı haksız şeyler söylediğinizden ve O'nun ayetlerine karşı büyüklenmenizden dolayı alçaltıcı bir azabla ceza-karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen.
Andolsun ki sizi ilk defa yarattığımız gibi yalın (çıplak) olarak teker teker huzurumuza geldiniz, size (dünyada) verdiğimiz herşeyi de arkanızda bıraktınız. İçinizden (Allah'a) ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçilerinizi de yanınızda görmüyoruz. Andolsun ki aranızdaki bütün bağlar artık kopmuş, güvenip-ortak sandıklarınız sizden kaybolup gitmiştir.
Taneyi ve çekirdeği yaran şüphesiz Allah'tır. O, diriyi ölüden çıkarır, ölüyü de diriden çıkarır. İşte Allah budur. O halde nasıl olur da (haktan sapıklığa) çevrilip-dönüyorsunuz?
O, sabahı yarıp çıkarandır. Geceyi bir sükun (dinlenme zamanı), güneş ve ay'ı bir hesap kıldı. İşte bunlar Aziz (üstün ve güçlü olan), Alim (herşeyi hakkıyle bilen) Allah'ın takdiridir.
O, karanın ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulmanız için size yıldızları yaratandır. Bilen bir kavim-topluluk için Biz ayetleri geniş geniş (yeterince) açıkladık.
O, sizi tek bir nefisten yaratandır. (Sizin için) bir karar yeri, bir de emanet yeri vardır. Anlayıp-kavrayabilen bir topluluk için ayetleri ayrıntılı bir şekilde açıkladık.
O, gökten su indirendir. Onunla her şeyin bitkisini bitirdik, ondan bir yeşillik çıkardık, ondan da birbiri üstüne bindirilmiş taneler, hurma ağacının tomurcuğundan sarkmış salkımlar, birbirine benzeyen ve benzemeyen (ürünlerden), üzümlerden, zeytinden ve nardan bahçeler yapıp-çıkarıyoruz. Bunlar ilk meyvelendikleri zaman bu meyvelerinin olgunlaşmasına bakın (dikkatle izleyip-düşünün). Hiç şüphesiz ki inanan bir topluluk için bunda gerçekten ayetler vardır.
Cinleri Allah'a ortak koştular. Oysa onları da O yaratmıştır. Bir de hiçbir bilgiye dayanmaksızın O'na oğullar ve kızlar yakıştırıp-uydurdular. Haşa. O (sübhandır) onların ileri sürdüğü vasıflardan münezzehtir ve yücedir.
Gökleri ve yeri (önceden bir örneği ve benzeri yokken) yoktan yaratandır. O'nun (bir benzeri) bir eşi yokken, nasıl çocuğu olabilir? Her şeyi O yaratmıştır. O her şeyi hakkıyle bilendir.
(Dünya hayatında) gözler O'nu (idrak edip) göremez, O ise bütün gözleri görür. O Latif'tir (kullarına karşı çok ince-hassas ve lutfedicidir), Habir'dir (her şeyden haberdar olandır).
(Onlara de ki) "Gerçekten size Rabbinizden basiretler (görme yetisi ve görülecek şeyler) gelmiştir. Artık kim (hakkı) görürse kendi lehine, kim de kör olursa kendi aleyhinedir. Ben sizin üzerinizde bir bekçi (gözetleyip-koruyucu) değilim."
İşte Biz ayetleri çeşitli biçimlerde böyle açıklıyoruz. Onlar sana "Sen (bir beşerden) okuyup-ders almışsın" deseler de Biz bilen bir topluluğa (böyle olmadığını) onu beyan etmiş (açıklamış) olalım.
Eğer Allah dileseydi onlar şirk koşmazlardı. Biz seni onlar üzerinde bir bekçi (gözetip-koruyucu) kılmadık ve sen onlar üzerinde bir vekil de değilsin.
(Onların) Allah'tan başka yalvarıp-yakardıklarına sövmeyin sonra onlar da haddi aşarak bilmeksizin Allah'a söverler. Biz her ümmete yaptıkları işi böyle süslü-cazip gösterdik. Sonunda dönüşleri Rablerinedir. O, onlara ne yaptıklarını haber verecektir.
Onlar kendilerine bir ayet (mucize) gelirse, kesin olarak ona inanacaklarına dair olanca güçleriyle Allah'a yemin ettiler. De ki "Ayetler ancak Allah katındadır". Onlara (indirdiklerimizin beyanı veya başka ayetler) gelse de yine (çoğunlukla) inanmayacaklarının farkında değil misiniz?
Biz onların (inen ayetlerimizi bilerek inkar edenlerin) kalplerini ve gözlerini tersine çeviririz de, onları (mucizeyi görseler de) ilkin inanmadıkları gibi tuğyanları (azgınca taşkınlıkları) içinde şaşkınca dolaşır bir durumda bırakırız.