Hata! Lütfen tarayıcınızın ayarlarını kontrol edip daha sonra tekrar deneyin.


18. Cüz ​(23-Mü'minûn 1 İle 25-Furkan 11 Arası)


23-Mü'minûn Suresi


23/1قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَۙ


Mü'minler felah (kurtuluş) bulmuşlardır.

23-Mü'minûn 1


23/2اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَۙ


Onlar namazlarında huşu (saygı dolu korku) içinde olanlardır.

23-Mü'minûn 2


23/3وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ


Onlar boş ve faydasız şeylerden yüz çevirenlerdir.

23-Mü'minûn 3


23/4وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِلزَّكٰوةِ فَاعِلُونَۙ


Onlar zekatlarını verenlerdir.

23-Mü'minûn 4


23/5وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ


Onlar ırzlarını-iffetlerini koruyanlardır.

23-Mü'minûn 5


23/6اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ


Ancak eşleri ve (sağ) ellerinin sahib olduğu (cariyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerinden dolayı) kınanmış değillerdir.

23-Mü'minûn 6


23/7فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ


Kim de bundan ötesini ararsa, bunlar haddi aşanlardır.

23-Mü'minûn 7


23/8وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۙ


Onlar (o müminler) emanetlerine ve ahidlerine riayet edenlerdir.

23-Mü'minûn 8


23/9وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۢ


Onlar namazlarını (titizlikle) koruyanlardır.

23-Mü'minûn 9


23/10اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَۙ


İşte onlar varis olanlardır.

23-Mü'minûn 10


23/11اَلَّذ۪ينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ


Ki onlar Firdevs'e varis olacaklar ve orada ebedi kalacaklardır.

23-Mü'minûn 11


23/12وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ ط۪ينٍۚ


Andolsun ki Biz insanı süzme çamurdan (çıkarılmış özden) yarattık.

23-Mü'minûn 12


23/13ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۖ


Sonra onu sağlam bir karargahta nutfe haline getirdik.

23-Mü'minûn 13


23/14ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَاماً فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْماًۗ ثُمَّ اَنْشَأْنَاهُ خَلْقاً اٰخَرَۜ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَۜ


Sonra o nutfeyi bir alaka (rahime tutunup-bağlanan kan pıhtısı) olarak yarattık, ardından o alakayı bir çiğnem et parçası yaptık, sonra o bir parçacık eti kemik olarak yarattık, derken o kemiklere et giydirdik, sonra onu bir başka yaratışla inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah çok yücedir-mukaddestir.

23-Mü'minûn 14


23/15ثُمَّ اِنَّكُمْ بَعْدَ ذٰلِكَ لَمَيِّتُونَۜ


Sonra siz bunun ardından mutlaka öleceksiniz.

23-Mü'minûn 15


23/16ثُمَّ اِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ تُبْعَثُونَ


Sonra siz kıyamet günü yeniden diriltileceksiniz.

23-Mü'minûn 16


23/17وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَٓائِقَۗ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِل۪ينَ


Andolsun ki Biz sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz yaratmadan gafil değiliz.

23-Mü'minûn 17


23/18وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً بِقَدَرٍ فَاَسْكَنَّاهُ فِي الْاَرْضِۗ وَاِنَّا عَلٰى ذَهَابٍ بِه۪ لَقَادِرُونَۚ


Biz gökten belli bir miktarda su indirdik ve onu yeryüzünde tuttuk-durdurduk. Biz onu gidermeye de kadiriz.

23-Mü'minûn 18


23/19فَاَنْشَأْنَا لَكُمْ بِه۪ جَنَّاتٍ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍۢ لَكُمْ ف۪يهَا فَوَاكِهُ۬ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ


Bununla (bu suyla) size hurmalıklardan, üzümlüklerden bahçeler-bağlar meydana getirdik. İçlerinde birçok yemişler vardır, onlardan yersiniz.

23-Mü'minûn 19


23/20وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِنْ طُورِ سَيْنَٓاءَ تَنْبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِلْاٰكِل۪ينَ


Ve (ilk olarak) Tur-i Sina'da çıkan-yetişen bir ağaç (yarattık ki), o yağ ve yiyenlere katık (olarak zeytin) verir.

23-Mü'minûn 20


23/21وَاِنَّ لَكُمْ فِي الْاَنْعَامِ لَعِبْرَةًۜ نُسْق۪يكُمْ مِمَّا ف۪ي بُطُونِهَا وَلَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِعُ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ


Hayvanlarda da sizin için elbette bir ibret vardır. (Onların) karınlarındakinden size içirmekteyiz ve onlarda sizin için daha birçok yararlar var. Sizler onlardan yemektesiniz.

23-Mü'minûn 21


23/22وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ۟


Onların üzerinde ve gemilerde taşınmaktasınız.

23-Mü'minûn 22


23/23وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ


Andolsun ki Biz Nuh'u kavmine (peygamber olarak) gönderdik. (Kavmine) dedi ki "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin. O'nun dışında başka ilahınız yoktur, korkup-sakınmayacak mısınız?"

23-Mü'minûn 23


23/24فَقَالَ الْمَلَؤُا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يُر۪يدُ اَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةًۚ مَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَۚ


Bunun üzerine kavminden küfre sapmış önde gelenler dediler ki "Bu (adam), sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir. Size karşı üstünlük elde etmek istiyor. Eğer Allah (elçiye inanmamızı ve yolumuzu değiştirmemizi) dilemiş olsaydı, (bize elbette ki) melekler indirirdi. Hem biz geçmiş atalarımızdan da böyle bir şey işitmedik."

23-Mü'minûn 24


23/25اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌ بِه۪ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِه۪ حَتّٰى ح۪ينٍ


O, kendisinde delilik bulunan bir adamdan başkası değildir. Bir süreye kadar onu gözetleyin.

23-Mü'minûn 25


23/26قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ


(Nuh en sonunda) "Rabbim" dedi. "Beni yalanlamalarına karşı, bana yardım et."

23-Mü'minûn 26


23/27فَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِ اَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِاَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ فَاسْلُكْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْۚ وَلَا تُخَاطِبْن۪ي فِي الَّذ۪ينَ ظَلَمُواۚ اِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ


Biz de ona "Gözetimimiz altında ve vahyimizle gemi yap. Bizim emrimiz gelip de tandır kızışınca, onun içine her cinsten ikişer zevc-eş ile içlerinden aleyhlerine söz geçmiş (hüküm verilmiş) olanlar dışında aileni de alıp koy. Zulmedenler konusunda Bana bir hitapta (bir istekte) bulunma çünkü onlar boğulacaklardır" diye vahyettik.

23-Mü'minûn 27


23/28فَاِذَا اسْتَوَيْتَ اَنْتَ وَمَنْ مَعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي نَجّٰينَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ


Sen beraberinde olanlarla gemiye binip-yerleştiğinde "Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah'a hamdolsun" de.

23-Mü'minûn 28


23/29وَقُلْ رَبِّ اَنْزِلْن۪ي مُنْزَلاً مُبَارَكاً وَاَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ


Ve (tufandan sonra) de ki "Rabbim beni mübarek (kutlu ve bereketli) bir yere indir, Sen konuklayanların en hayırlısısın."

23-Mü'minûn 29


23/30اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ وَاِنْ كُنَّا لَمُبْتَل۪ينَ


Hiç şüphesiz bunda ayetler vardır. Biz (hepinizi) denemeden geçirenleriz.

23-Mü'minûn 30


23/31ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْناً اٰخَر۪ينَۚ


Sonra onların ardından bir başka (özellikte) nesil yaratıp-inşa ettik.

23-Mü'minûn 31


23/32فَاَرْسَلْنَا ف۪يهِمْ رَسُولاً مِنْهُمْ اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ۟


Onlara (Ad kavmine) kendi içlerinden "Allah'a ibadet edin. O'ndan başka ilahınız yoktur yine de sakınmayacak mısınız?" diyen bir Resul (olarak Hud'u) gönderdik.

23-Mü'minûn 32


23/33وَقَالَ الْمَلَأُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ الْاٰخِرَةِ وَاَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ


(Hud'un) kavminden küfredip de ahirete kavuşmayı yalanlayan ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz önde gelenler dedi ki "Bu (adam), sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir. Kendisi de sizin yediklerinizden yemekte ve içtiklerinizden içmektedir."

23-Mü'minûn 33


23/34وَلَئِنْ اَطَعْتُمْ بَشَراً مِثْلَكُمْ اِنَّكُمْ اِذاً لَخَاسِرُونَ


Sizin benzeriniz olan bir beşere boyun eğecek olursanız, andolsun ki hüsrana-ziyana uğrayanlar olursunuz.

23-Mü'minûn 34


23/35اَيَعِدُكُمْ اَنَّكُمْ اِذَا مِتُّمْ وَكُنْتُمْ تُرَاباً وَعِظَاماً اَنَّكُمْ مُخْرَجُونَۖ


O size ölüp toprak ve kemik olduktan sonra (yeniden diriltilip) çıkarılacağınızı mı vadediyor?

23-Mü'minûn 35


23/36هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَۖ


Heyhat (gerçeklerden ne kadar uzak), size vadedilen şeye heyhat!.

23-Mü'minûn 36


23/37اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَۖ


O (dirilme ve hayat), bizim (öldükten sonra yaşadığımız bu) dünya hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız, biz (ikinci kez ölüp) diriltilecekler değiliz.

23-Mü'minûn 37


23/38اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌۨ افْـتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِن۪ينَ


Bu adam sadece Allah hakkında yalan uyduran bir kimsedir, bizler ona inanacak değiliz.

23-Mü'minûn 38


23/39قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ


(Hud en sonunda) dedi ki "Rabbim, beni yalanlamalarına karşı bana yardım et."

23-Mü'minûn 39


23/40قَالَ عَمَّا قَل۪يلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِم۪ينَۚ


(Allah da) buyurdu ki "Az bir süre (kaldı-bekle), onlar gerçekten pişman olacaklardır."

23-Mü'minûn 40


23/41فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُـثَٓاءًۚ فَبُعْداً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ


Derken (onlar için kaçınılmaz ve) hak olmak üzere o dayanılmaz sayha-ses kendilerini yakalayıverdi. Onları bir süprüntü kılıverdik. Zulmeden kavim için (yeryüzünden) uzaklık olsun.

23-Mü'minûn 41


23/42ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قُرُوناً اٰخَر۪ينَۜ


Sonra da onların ardından başka (özellikte) nesiller yaratıp-inşa ettik.

23-Mü'minûn 42


23/43مَا تَسْبِقُ مِنْ اُمَّةٍ اَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَۜ


Hiçbir ümmet ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.

23-Mü'minûn 43


23/44ثُمَّ اَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَاۜ كُلَّمَا جَٓاءَ اُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَاَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضاً وَجَعَلْنَاهُمْ اَحَاد۪يثَۚ فَبُعْداً لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ


Sonra peyderpey (birbiri ardı sıra) resullerimizi gönderdik. Her ümmete (kendi) resulü geldiğinde onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardına (takıp helak ettik ve yeraltına) yuvarladık ve onları (anlatılıp aktarılan) bir efsane kıldık. İman etmeyen kavim için (yeryüzünden) uzaklık olsun.

23-Mü'minûn 44


23/45ثُمَّ اَرْسَلْنَا مُوسٰى وَاَخَاهُ هٰرُونَ بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۙ


Sonra Musa ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle ve sultan-ı mübin ile (apaçık hüccet ve kudretle) gönderdik.

23-Mü'minûn 45


23/46اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَاسْتَكْـبَرُوا وَكَانُوا قَوْماً عَال۪ينَۚ


Firavun'a ve önde gelen çevresine. Onlar kibirlenip-büyüklendiler. Onlar (zaten) 'büyüklenen-zorba' bir topluluktu.

23-Mü'minûn 46


23/47فَقَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَۚ


Bu yüzden (büyüklenmeleri sebebiyle) dediler ki "Bizim benzerimiz olan şu iki beşere mi inanacağız? Ki onların kavimleri bize kulluk ediyorlar."

23-Mü'minûn 47


23/48فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَك۪ينَ


Böylece onları yalanladılar ve bu nedenle helak edilenlerden oldular.

23-Mü'minûn 48


23/49وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ


Andolsun ki Biz, onlar (İsrailoğulları) hidayete gelsinler diye Musa'ya Kitab'ı verdik.

23-Mü'minûn 49


23/50وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَاُمَّهُٓ اٰيَةً وَاٰوَيْنَاهُمَٓا اِلٰى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَع۪ينٍ۟


Biz Meryem'in oğlunu ve annesini de (insanlar için) bir ayet kıldık ve ikisini (oturmaya elverişli) düz ve akar suyu olan bir tepeye yerleştirdik.

23-Mü'minûn 50


23/51يَٓا اَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحاًۜ اِنّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌۜ


Ey Resuller. Helal ve temiz olan şeylerden yeyin ve salih amellerde bulunun. Ben yaptıklarınızı bilenim.

23-Mü'minûn 51


23/52وَاِنَّ هٰذِه۪ٓ اُمَّتُكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَاَنَا۬ رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ


Sizin ümmetiniz tek bir ümmettir ve Ben de sizin Rabbinizim. Ben'den korkup-sakının.

23-Mü'minûn 52


23/53فَـتَقَطَّـعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُراًۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ


Ancak onlar (tek bir ümmet olmalarına rağmen) işlerini kendi aralarında (farklı) kitablar-kısımlar halinde parçalayıp-bölündüler. Her grup, kendi ellerindekiyle (kendi din, mezhep ve meşrebiyle) yetinip-sevinmektedir.

23-Mü'minûn 53


23/54فَذَرْهُمْ ف۪ي غَمْرَتِهِمْ حَتّٰى ح۪ينٍ


Sen onları belli bir süreye kadar gaflet ve sapıklıkları ile başbaşa bırak.

23-Mü'minûn 54


23/55اَيَحْسَبُونَ اَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِه۪ مِنْ مَالٍ وَبَن۪ينَۙ


Onlar sanıyorlar mı ki kendilerine vermekte olduğumuz mal ve çocuklarla

23-Mü'minûn 55


23/56نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِۜ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ


Biz onların hayırlarına koşuyoruz? Hayır onlar (akibetin) farkında değiller.

23-Mü'minûn 56


23/57اِنَّ الَّذ۪ينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَۙ


Rablerine olan haşyetlerinden (korku ve saygılarından) dolayı titreyerek sakınanlar

23-Mü'minûn 57


23/58وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَۙ


Rablerinin ayetlerine iman edenler

23-Mü'minûn 58


23/59وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَۙ


Rablerine ortak koşmayanlar

23-Mü'minûn 59


23/60وَالَّذ۪ينَ يُؤْتُونَ مَٓا اٰتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ اَنَّهُمْ اِلٰى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَۙ


Ve Rablerine dönecekleri için vermekte (ve işlemekte) olduklarını kalpleri ürpererek verenler (ve işleyenler)

23-Mü'minûn 60


23/61اُو۬لٰٓئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ


İşte onlar hayırlarda yarışanlar ve hayır için öne geçenlerdir.

23-Mü'minûn 61


23/62وَلَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ


Biz hiç kimseye gücünün yeteceğinden başkasını-fazlasını yüklemeyiz. Nezdimizde (yanımızda) hakkı söylemekte olan bir Kitab vardır ve onlar hiçbir haksızlığa uğratılmazlar.

23-Mü'minûn 62


23/63بَلْ قُلُوبُهُمْ ف۪ي غَمْرَةٍ مِنْ هٰذَا وَلَهُمْ اَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ


Hayır, onların ("Hükümlere gücümüz-zamanımız yetmiyor" diyenlerin) kalpleri bu hususta gaflet-cehalet içindedir. Oysa onların bundan öte (hükümleri yaşamaktan daha güç, dünyevi refah için) yapmakta oldukları birtakım işleri vardır ki onlar bu (uzun ve zorlu) işleri yapar dururlar.

23-Mü'minûn 63


23/64حَتّٰٓى اِذَٓا اَخَذْنَا مُتْرَف۪يهِمْ بِالْعَذَابِ اِذَا هُمْ يَجْـَٔرُونَۜ


Nihayet onların refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya uğratıp-azabla yakaladığımız zaman onlar hemen feryadı basarlar.

23-Mü'minûn 64


23/65لَا تَجْـَٔرُوا الْيَوْمَ اِنَّكُمْ مِنَّا لَا تُنْصَرُونَ


(Onlara denilir ki) "Bugün (boşuna) feryat etmeyin. Bizden yardım göremezsiniz."

23-Mü'minûn 65


23/66قَدْ كَانَتْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْ تَنْكِصُونَۙ


Ayetlerim size okunuyordu da siz (ciddiye almayıp) ona arkanızı dönüyordunuz.

23-Mü'minûn 66


23/67مُسْتَكْبِر۪ينَ بِه۪ۗ سَامِراً تَهْجُرُونَ


(Ayetlerimi hafife alıp, Bana teslim olmayı) kibrinize yediremiyor, gece vakti de (konuşmalarınızda, ileri geri) hezeyanlar savuruyordunuz.

23-Mü'minûn 67


23/68اَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ اَمْ جَٓاءَهُمْ مَا لَمْ يَأْتِ اٰبَٓاءَهُمُ الْاَوَّل۪ينَۘ


Onlar bu sözü (Kur'an'ı ciddiye alıp) hiç düşünmediler mi? Yoksa onlara, geçmişteki atalarına gelmeyen (yeni) bir şey mi geldi?

23-Mü'minûn 68


23/69اَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَۘ


Yoksa Resullerini (hiç) tanımadılar da onun için mi inkar ediyorlar?

23-Mü'minûn 69


23/70اَمْ يَقُولُونَ بِه۪ جِنَّةٌۜ بَلْ جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ وَاَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ


Ya da onda bir delilik olduğunu mu söylüyorlar? Hayır, o kendilerine hak ile gelmiş-hakkı getirmiştir. (Ama) onların çoğu hakkı kerih-çirkin görüp hoşlanmıyorlar.

23-Mü'minûn 70


23/71وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ اَهْوَٓاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّۜ بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَۜ


Eğer hak onların hevalarına (nefsi isteklerine) uyacak olsaydı, gökler ve yer ile onlarda bulunanlar mutlaka bozulur giderdi. Hayır, Biz onlara kendi zikirlerini (geçmiş ve geleceklerini) getirmiş bulunmaktayız. Onlar ise kendi zikirlerinden yüz çevirmektedirler.

23-Mü'minûn 71


23/72اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ خَرْجاً فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌۗ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ


Yoksa sen onlardan bir haraç mı (vergi mi) istiyorsun? Rabbinin vergisi (ücreti) daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

23-Mü'minûn 72


23/73وَاِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ


Gerçek şu ki sen onları dosdoğru bir yola çağırmaktasın.

23-Mü'minûn 73


23/74وَاِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ


Ahirete inanmayanlar ise (ısrarla bu) yoldan sapmaktadırlar.

23-Mü'minûn 74


23/75وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِمْ مِنْ ضُرٍّ لَلَجُّوا ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ


Eğer onlara acıyıp da içinde bulundukları sıkıntıyı giderseydik iyice körleşerek (yardımımızı Bizden görmeyerek) azgınlıklarında direnip-kalırlardı.

23-Mü'minûn 75


23/76وَلَقَدْ اَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ


Andolsun ki Biz onları azaba-sıkıntıya düşürdük de yine Rablerine boyun eğmediler ve yalvarıp-yakarmadılar.

23-Mü'minûn 76


23/77حَتّٰٓى اِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَاباً ذَا عَذَابٍ شَد۪يدٍ اِذَا هُمْ ف۪يهِ مُبْلِسُونَ۟


Sonunda üzerlerine azabı şiddetli bir kapı açtığımızda, onlar (ancak) orada şaşkına dönüp (batıl) umudlarını kaybettiler.

23-Mü'minûn 77


23/78وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلاً مَا تَشْكُرُونَ


Sizin için (genelde aynı) işitme, görme (duyusu) ve (özelde ayrı) gönülleri yaratıp-inşa eden O'dur. Ne de az şükrediyorsunuz.

23-Mü'minûn 78


23/79وَهُوَ الَّذ۪ي ذَرَاَكُمْ فِي الْاَرْضِ وَاِلَيْهِ تُحْشَرُونَ


Sizi yeryüzünde üretip-türeten O'dur ve yalnızca O'na (döndürülüp) toplanacaksınız.

23-Mü'minûn 79


23/80وَهُوَ الَّذ۪ي يُحْـي۪ وَيُم۪يتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ الَّيْلِ وَالنَّهَارِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ


O, yaşatan ve öldürendir. Gece ve gündüzün (birbiri arkasına gelip) değişmesi de O'na aittir. Hiç düşünüp-akletmeyecek misiniz?

23-Mü'minûn 80


23/81بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْاَوَّلُونَ


Hayır, onlar yine de öncekilerin dedikleri gibi demektedirler.

23-Mü'minûn 81


23/82قَالُٓوا ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَ


Dediler ki "Öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi yeniden diriltileceğiz?

23-Mü'minûn 82


23/83لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَاٰبَٓاؤُ۬نَا هٰذَا مِنْ قَبْلُ اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ


Andolsun ki bu (vaad) bize de, bizden önceki atalarımıza da vadolunmuştu. Bu geçmiştekilerin (uydurma) masallarından başka bir şey değildir.

23-Mü'minûn 83


23/84قُلْ لِمَنِ الْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهَٓا اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ


De ki "Eğer biliyorsanız (söyleyin). Arz (dünya) ve onda bulunanlar kimindir?"

23-Mü'minûn 84


23/85سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ


Allah'ındır diyecekler. De ki "(Öyle ise) öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?"

23-Mü'minûn 85


23/86قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمٰوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظ۪يمِ


De ki "Yedi göğün Rabbi ve yüce-azametli Arş'ın Rabbi kimdir?"

23-Mü'minûn 86


23/87سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَتَّقُونَ


"Allah'dır" diyecekler. De ki "(O halde) korkup-sakınmayacak mısınız?"

23-Mü'minûn 87


23/88قُلْ مَنْ بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُج۪يرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ


De ki "Eğer biliyorsanız (söyleyin). Her şeyin melekutu (mülk ve hükümranlığı) elinde olan, (bunları) koruyup-kolluyorken Kendisi korunmayan kimdir?"

23-Mü'minûn 88


23/89سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ فَاَنّٰى تُسْحَرُونَ


"Allah'dır" diyecekler. De ki "Öyleyse nasıl (batıla aldanıp) büyüleniyorsunuz?"

23-Mü'minûn 89


23/90بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ


Hayır, Biz onlara hakkı getirdik, onlar ise gerçekten yalancıdırlar.

23-Mü'minûn 90


23/91مَا اتَّخَذَ اللّٰهُ مِنْ وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ اِلٰهٍ اِذاً لَذَهَبَ كُلُّ اِلٰهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ


Allah, hiç çocuk edinmemiştir ve O'nunla birlikte hiçbir ilah yoktur. Eğer olsaydı, her bir ilah kendi yarattığını alıp sevk ve idare eder, (neticede onlardan biri) diğerine karşı mutlaka üstünlük sağlardı. Allah (sübhandır) onların yakıştırmalarından münezzehtir-yücedir.

23-Mü'minûn 91


23/92عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟


Gaybı da (görünmeyeni de), görüneni de bilendir. (Allah) onların ortak koştuklarından yücedir.

23-Mü'minûn 92


23/93قُلْ رَبِّ اِمَّا تُرِيَنّ۪ي مَا يُوعَدُونَۙ


De ki "Rabbim, eğer onlara vaad edileni (dünyevi helakı) mutlaka bana göstereceksen"

23-Mü'minûn 93


23/94رَبِّ فَلَا تَجْعَلْن۪ي فِي الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ


Rabbim, beni zalim kavmin içinde bulundurma.

23-Mü'minûn 94


23/95وَاِنَّا عَلٰٓى اَنْ نُرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقَادِرُونَ


Biz onlara vaad ettiğimizi sana göstermeye elbette kadiriz.

23-Mü'minûn 95


23/96اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ السَّيِّئَةَۜ نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ


(Sen) kötülüğü en güzel olanla sav-uzaklaştır. Biz, onların (asılsız) yakıştırmalarını çok iyi bilmekteyiz.

23-Mü'minûn 96


23/97وَقُلْ رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاط۪ينِۙ


Ve de ki "Rabbim, şeytanın kışkırtmalarından Sana sığınırım."

23-Mü'minûn 97


23/98وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ


Onların yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım Rabbim.

23-Mü'minûn 98


23/99حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِۙ


Nihayet onlardan birine ölüm geldiği zaman der ki "Rabbim, beni (dünya hayatına) geri çevir."

23-Mü'minûn 99


23/100لَعَلّ۪ٓي اَعْمَلُ صَالِحاً ف۪يمَا تَرَكْتُ كَلَّاۜ اِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَٓائِلُهَاۜ وَمِنْ وَرَٓائِهِمْ بَرْزَخٌ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ


"Ki terkedip-bıraktığımda (boşa geçirdiğim dünya hayatında) salih amellerde bulunurum." Asla (geri dönüş yoktur). Bu onun söylediği de (boş ve batıl) bir sözdür. Onların gerisinde ise diriltilip-kaldırılacakları güne kadar (sürecek ve dönüşlerine mani olacak) bir berzah (aşamayacakları bir engel) vardır.

23-Mü'minûn 100


23/101فَاِذَا نُفِـخَ فِي الصُّورِ فَلَٓا اَنْسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَٓاءَلُونَ


Sur'a üflendiği zaman artık o gün aralarında soy-sop (yakınlığı, akrabalık bağları) yoktur ve onlar (birbirlerinin halini de umursayıp) sormazlar.

23-Mü'minûn 101


23/102فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ


Kimin tartısı ağır basarsa, işte onlar felaha (kurtuluşa) erenlerin ta kendileridir.

23-Mü'minûn 102


23/103وَمَنْ خَفَّتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ ف۪ي جَهَنَّمَ خَالِدُونَۚ


Kimin tartısı da hafif gelirse, onlar da kendi nefislerini hüsrana uğratanlardır. (Bunlar) cehennemde ebedi kalacaklardır.

23-Mü'minûn 103


23/104تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ ف۪يهَا كَالِحُونَ


Ateş onların yüzlerini yalayarak-yakacak ve dişleri sırıtıp kalacaktır.

23-Mü'minûn 104


23/105اَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ


(Onlara denilir ki) "Ayetlerim size okunuyorken, yalanlayanlar sizler değil miydiniz?"

23-Mü'minûn 105


23/106قَالُوا رَبَّـنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْماً ضَٓالّ۪ينَ


Dediler ki "Rabbimiz bizi (bedbahtlığa sürükleyen) isyanımız-azgınlığımız yendi, biz de sapan bir topluluk olmuştuk."

23-Mü'minûn 106


23/107رَبَّـنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْهَا فَاِنْ عُدْنَا فَاِنَّا ظَالِمُونَ


Rabbimiz, bizi buradan çıkar. Eğer yine (o yaptıklarımıza) dönersek artık belli ki biz zalim insanlarız.

23-Mü'minûn 107


23/108قَالَ اخْسَؤُ۫ا ف۪يهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ


(Allah) buyurdu ki "Orada (alçaldıkça alçalıp) sinin ve Benimle konuşmayın."

23-Mü'minûn 108


23/109اِنَّهُ كَانَ فَر۪يقٌ مِنْ عِبَاد۪ي يَقُولُونَ رَبَّـنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَۚ


"Çünkü Benim kullarımdan bir grup 'Rabbimiz. Biz iman ettik, Sen artık bizi bağışla ve bize merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın' derlerdi de"

23-Mü'minûn 109


23/110فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِياًّ حَتّٰٓى اَنْسَوْكُمْ ذِكْر۪ي وَكُنْتُمْ مِنْهُمْ تَضْحَكُونَ


Siz onları alaya alırdınız. (Şeytan da) size Benim zikrimi unutturdu, (çünkü) siz onlara (mü'minlere) gülüp duruyordunuz.

23-Mü'minûn 110


23/111اِنّ۪ي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُٓواۙ اَنَّهُمْ هُمُ الْفَٓائِزُونَ


Bugün Ben onlara sabretmelerinin karşılığını verdim. Bugün onlar muradlarına (umdukları mükafata) erenlerdir.

23-Mü'minûn 111


23/112قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْاَرْضِ عَدَدَ سِن۪ينَ


(Allah) buyurdu ki "Yıllar sayısınca arz'da (dünyada) ne kadar kaldınız?"

23-Mü'minûn 112


23/113قَالُوا لَبِثْنَا يَوْماً اَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَسْـَٔلِ الْعَٓادّ۪ينَ


Dediler ki "Bir gün ya da günün bir kısmı kadar kaldık, (bilip) sayanlara sor."

23-Mü'minûn 113


23/114قَالَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلاً لَوْ اَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ


Dedi ki "Yalnızca az (bir süre) kaldınız, (bunu hakkıyle ve vaktiyle) bir bilseydiniz."

23-Mü'minûn 114


23/115اَفَحَسِبْتُمْ اَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثاً وَاَنَّكُمْ اِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ


Bizim sizi boş yere yarattığımızı ve Bize geri döndürülüp-getirilmeyeceğinizi mi sandınız?

23-Mü'minûn 115


23/116فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَر۪يمِ


Melik (mutlak hakim) ve Hak olan Allah çok yücedir, O'ndan başka ilah yoktur. Kerim (yüce) Arş'ın Rabbidir.

23-Mü'minûn 116


23/117وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۙ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِه۪ۙ فَاِنَّمَا حِسَابُهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ


Kim bir burhan (kanıtlayıcı bir delil) olmadığı halde (bilmeyerek) Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarırsa, onun hesabı Rabbinin katındadır. Şurası muhakkak ki (hakkı bilerek örten) kafirler kesinlikle felaha (kurtuluşa) eremezler.

23-Mü'minûn 117


23/118وَقُلْ رَبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَ


De ki "Rabbim (bilmediklerimi) mağfiret et (bağışla) ve merhamet et. Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın."

23-Mü'minûn 118


24-Nûr Suresi


24/1سُورَةٌ اَنْزَلْنَاهَا وَفَرَضْنَاهَا وَاَنْزَلْنَا ف۪يهَٓا اٰيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ


(Bu) indirdiğimiz ve (hükümlerini) farz kıldığımız bir suredir. Düşünüp-öğüt alırsınız diye onda apaçık ayetler indirdik.

24-Nûr 1


24/2اَلزَّانِيَةُ وَالزَّان۪ي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍۖ وَلَا تَأْخُذْكُمْ بِهِمَا رَأْفَةٌ ف۪ي د۪ينِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۚ وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَٓائِفَةٌ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ


Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, Allah'ın dininde (hükümleri uygularken) onlara karşı sizi bir acıma tutmasın. Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.

24-Nûr 2


24/3اَلزَّان۪ي لَا يَنْكِحُ اِلَّا زَانِيَةً اَوْ مُشْرِكَةًۘ وَالزَّانِيَةُ لَا يَنْكِحُهَٓا اِلَّا زَانٍ اَوْ مُشْرِكٌۚ وَحُرِّمَ ذٰلِكَ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ


Zina eden erkek, zina eden ya da müşrik olan bir kadından başkasını nikahlayamaz. Zina eden bir kadını da, zina eden ya da müşrik olan bir erkekten başkası nikahlayamaz. Bu mü'minlere haram kılınmıştır.

24-Nûr 3


24/4وَالَّذ۪ينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَأْتُوا بِاَرْبَعَةِ شُهَدَٓاءَ فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَان۪ينَ جَلْدَةً وَلَا تَقْبَلُوا لَهُمْ شَهَادَةً اَبَداًۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَۙ


İffetli (namuslu) kadınlara iftira atan sonra dört şahid getirmeyenlere de seksen değnek vurun ve onların şahidliklerini ebedi olarak kabul etmeyin. Onlar fasık olanlardır.

24-Nûr 4


24/5اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ وَاَصْلَحُواۚ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ


Ancak bundan sonra tevbe edip ıslah olanlar hariç. Çünkü Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).

24-Nûr 5


24/6وَالَّذ۪ينَ يَرْمُونَ اَزْوَاجَهُمْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ شُهَدَٓاءُ اِلَّٓا اَنْفُسُهُمْ فَشَهَادَةُ اَحَدِهِمْ اَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللّٰهِۙ اِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِق۪ينَ


Eşlerine zina isnadında bulunup da kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince onların her birinin şahitliği kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ederek şahitlik etmesidir.

24-Nûr 6


24/7وَالْخَامِسَةُ اَنَّ لَعْنَتَ اللّٰهِ عَلَيْهِ اِنْ كَانَ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ


Beşinci defa da eğer yalan söyleyenlerden ise Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını dilemesidir.

24-Nûr 7


24/8وَيَدْرَؤُ۬ا عَنْهَا الْعَذَابَ اَنْ تَشْهَدَ اَرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللّٰهِۙ اِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِب۪ينَۙ


Kadının da onun (kocasının) yalan söyleyenlerden olduğuna dört defa Allah adına (yeminle) şahidlik etmesi kendisinden cezayı kaldırır.

24-Nûr 8


24/9وَالْخَامِسَةَ اَنَّ غَضَبَ اللّٰهِ عَلَيْهَٓا اِنْ كَانَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ


Beşinci defa da eğer o (kocası) doğru söyleyenlerden ise Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını dilemesidir.

24-Nûr 9


24/10وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَاَنَّ اللّٰهَ تَـوَّابٌ حَك۪يمٌ۟


Eğer Allah'ın sizin üzerinizde fazlı (bol lutfu) ve rahmeti olmasaydı ve Allah Tevvab (tevbeleri kabul eden) ve Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) olmasaydı (ne yapardınız)?

24-Nûr 10


24/11اِنَّ الَّذ۪ينَ جَٓاؤُ۫ بِالْاِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْۜ لَا تَحْسَبُوهُ شَراًّ لَكُمْۜ بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْۜ لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْاِثْمِۚ وَالَّذ۪ي تَوَلّٰى كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ


(Peygamberin eşi hakkında) uydurulmuş bir yalanla gelenler (duydukları iftiranın raviliğini-nakilciliğini yapanlar) sizin içinizden bir gruptur. Siz onu kendiniz için bir şer (kötülük) saymayın, o sizin için (netice itibariyle) bir hayırdır. Onlardan (o iftirayı taşıyanlardan) herbir kişiye kazandığı günahtan (bir pay) vardır. (Vebalin) büyüğünü yüklenene (iftirayı uydurana) ise büyük bir azab vardır.

24-Nûr 11


24/12لَوْلَٓا اِذْ سَمِعْتُمُوهُ ظَنَّ الْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بِاَنْفُسِهِمْ خَيْراًۙ وَقَالُوا هٰذَٓا اِفْكٌ مُب۪ينٌ


Onu (o iftirayı) işittiğinizde mü'min erkeklerle mü'min kadınların kendileri (kendilerinin de dahil olduğu mü'minler) hakkında hüsnü zanda bulunup "Bu apaçık bir iftiradır" demeleri gerekmez miydi?

24-Nûr 12


24/13لَوْلَا جَٓاؤُ۫ عَلَيْهِ بِاَرْبَعَةِ شُهَدَٓاءَۚ فَاِذْ لَمْ يَأْتُوا بِالشُّهَدَٓاءِ فَاُو۬لٰٓئِكَ عِنْدَ اللّٰهِ هُمُ الْكَاذِبُونَ


Onların da (iftirayı atan ve yayanların da) dört şahidle gelmeleri gerekmez miydi? Şahidleri getirmediklerine göre onlar Allah katında yalancıların ta kendileridir.

24-Nûr 13


24/14وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ لَمَسَّكُمْ ف۪ي مَٓا اَفَضْتُمْ ف۪يهِ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۚ


Eğer Allah'ın dünyada ve ahirette sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız dedikodudan (iftirayı konuşup-yaymanızdan) dolayı size büyük bir azab dokunurdu.

24-Nûr 14


24/15اِذْ تَلَقَّوْنَهُ بِاَلْسِنَتِكُمْ وَتَقُولُونَ بِاَفْوَاهِكُمْ مَا لَيْسَ لَكُمْ بِه۪ عِلْمٌ وَتَحْسَبُونَهُ هَيِّناًۗ وَهُوَ عِنْدَ اللّٰهِ عَظ۪يمٌ


Çünkü siz onu (iftirayı) dilden dile aktarıyor ve hakkında bilginiz olmayan şeyi ağızlarınızda geveleyip-söylüyordunuz. Siz bunu kolay-önemsiz sandınız, (oysa onun önemi ve vebali) Allah katında çok büyüktür .

24-Nûr 15


24/16وَلَوْلَٓا اِذْ سَمِعْتُمُوهُ قُلْتُمْ مَا يَكُونُ لَـنَٓا اَنْ نَتَكَلَّمَ بِهٰذَاۗ سُبْحَانَكَ هٰذَا بُهْتَانٌ عَظ۪يمٌ


Onu duyduğunuzda "Bunu konuşup-yaymamız bize yakışmaz. Haşa-tenzih ederiz, bu büyük bir iftiradır" demeniz gerekmez miydi?

24-Nûr 16


24/17يَعِظُكُمُ اللّٰهُ اَنْ تَعُودُوا لِمِثْلِه۪ٓ اَبَداً اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ


Eğer iman edenlerden iseniz bunun gibisine bir daha dönmemeniz için Allah sizi sakındırıp uyarıyor.

24-Nûr 17


24/18وَيُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ


Allah size ayetleri (böyle) açıklıyor. Allah Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).

24-Nûr 18


24/19اِنَّ الَّذ۪ينَ يُحِبُّونَ اَنْ تَش۪يعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌۙ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ


Mü'minler arasında kötülüğün ve çirkinliğin-utanmazlığın yayılmasını arzu edenlere dünyada da, ahirette de acıklı bir azab vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.

24-Nûr 19


24/20وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَاَنَّ اللّٰهَ رَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ۟


Eğer Allah'ın sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı ve Allah Rauf (şefkat eden) ve Rahim (rahmetiyle çok esirgeyen) olmasaydı (ne yapardınız)?

24-Nûr 20


24/21يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِۜ وَمَنْ يَتَّبِـعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَاِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِۜ وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكٰى مِنْكُمْ مِنْ اَحَدٍ اَبَداًۙ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يُزَكّ۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ


Ey iman edenler, şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa (bilsin ki) o, çirkince utanmazlıkları ve kötülüğü emreder. Eğer üzerinizde Allah'ın fazlı ve rahmeti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse ebedi olarak temize çıkamazdı. Ancak Allah dilediğini arındırıp-temize çıkarır. Allah Semi'dir (herşeyi işitendir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).

24-Nûr 21


24/22وَلَا يَأْتَلِ اُو۬لُوا الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ اَنْ يُؤْتُٓوا اُو۬لِي الْقُرْبٰى وَالْمَسَاك۪ينَ وَالْمُهَاجِر۪ينَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۖ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُواۜ اَلَا تُحِبُّونَ اَنْ يَغْفِرَ اللّٰهُ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ


Sizin içinizden faziletli ve varlıklı olanlar akrabaya, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere (hatalarından dolayı) vermeyeceklerine yemin etmesinler, affetsinler ve hoşgörsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).

24-Nûr 22


24/23اِنَّ الَّذ۪ينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ لُعِنُوا فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۙ


Namuslu, (zinadan uzak) habersiz mü'min kadınlara (zina suçu) atanlar, dünyada ve ahirette lanetlenmişlerdir. Onlar için büyük bir azab vardır.

24-Nûr 23


24/24يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ اَلْسِنَتُهُمْ وَاَيْد۪يهِمْ وَاَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ


O gün kendi dilleri, elleri ve ayakları yaptıklarına (iftiralarına) dair aleyhlerinde şahidlik edecektir.

24-Nûr 24


24/25يَوْمَئِذٍ يُوَفّ۪يهِمُ اللّٰهُ د۪ينَهُمُ الْحَقَّ وَيَعْلَمُونَ اَنَّ اللّٰهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُب۪ينُ


O gün Allah onlara hak ettikleri cezayı eksiksiz verecek ve onlar da (inanıp-sakınmadıkları) Allah'ın apaçık hak olduğunu bileceklerdir.

24-Nûr 25


24/26اَلْخَب۪يثَاتُ لِلْخَب۪يث۪ينَ وَالْخَب۪يثُونَ لِلْخَب۪يثَاتِۚ وَالطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّب۪ينَ وَالطَّيِّبُونَ لِلطَّيِّبَاتِۚ اُو۬لٰٓئِكَ مُبَرَّؤُ۫نَ مِمَّا يَقُولُونَۜ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ۟


Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler kötü kadınlara, temiz kadınlar temiz erkeklere ve temiz erkekler temiz kadınlara (yaraşır). Bunlar (bu temiz olanlar), onların (o iftiracıların) söylediklerinden uzaktırlar. Bunlar için mağfiret (bağışlanma) ve kerim (üstün-kusursuz) bir rızık vardır.

24-Nûr 26


24/27يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتاً غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتّٰى تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلٰٓى اَهْلِهَاۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ


Ey iman edenler. (Kendi) evlerinizden başka evlere, yakınlık kurup (izin almadan ve) selam vermeden girmeyin. Bu sizin için daha hayırlıdır, (olur ki hikmetini) iyice düşünürsünüz.

24-Nûr 27


24/28فَاِنْ لَمْ تَجِدُوا ف۪يهَٓا اَحَداً فَلَا تَدْخُلُوهَا حَتّٰى يُؤْذَنَ لَكُمْۚ وَاِنْ ق۪يلَ لَكُمُ ارْجِعُوا فَارْجِعُوا هُوَ اَزْكٰى لَكُمْۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌ


Orada kimseyi bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Eğer size "Dönün" denilirse siz de geri dönün, bu sizin için daha nezih-temiz bir davranıştır. Allah yaptıklarınızı bilir.

24-Nûr 28


24/29لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَدْخُلُوا بُيُوتاً غَيْرَ مَسْكُونَةٍ ف۪يهَا مَتَاعٌ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ


İçinde oturulmayan ve sizin için orada bir meta (yarar) bulunan evlere girmenizde bir sakınca yoktur. Allah açığa vurduklarınızı da, gizlediklerinizi de bilmektedir.

24-Nûr 29


24/30قُلْ لِلْمُؤْمِن۪ينَ يَغُضُّوا مِنْ اَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْۜ ذٰلِكَ اَزْكٰى لَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ


Mü'min erkeklere söyle de gözlerini (haramdan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu kendileri için daha temizdir. Allah onların yapmakta olduklarından haberdardır.

24-Nûr 30


24/31وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ اَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْد۪ينَ ز۪ينَتَهُنَّ اِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلٰى جُيُوبِهِنَّۖ وَلَا يُبْد۪ينَ ز۪ينَتَهُنَّ اِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ اَوْ اٰبَٓائِهِنَّ اَوْ اٰبَٓاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اَبْنَٓائِهِنَّ اَوْ اَبْنَٓاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَن۪ٓي اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَن۪ٓي اَخَوَاتِهِنَّ اَوْ نِسَٓائِهِنَّ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُنَّ اَوِ التَّابِع۪ينَ غَيْرِ اُو۬لِي الْاِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ اَوِ الطِّفْلِ الَّذ۪ينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلٰى عَوْرَاتِ النِّسَٓاءِۖ وَلَا يَضْرِبْنَ بِاَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْف۪ينَ مِنْ ز۪ينَتِهِنَّۜ وَتُوبُٓوا اِلَى اللّٰهِ جَم۪يعاً اَيُّهَ الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ


Mü'min kadınlara da söyle gözlerini (haramdan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Kendiliğinden görüneni hariç zinetlerini (süs ve güzelliklerini) açığa vurmasınlar. (Baş) örtülerini yakalarının üzerine koysunlar. Zinetlerini kocalarından, babalarından, kocalarının babalarından, oğullarından, kocalarının oğullarından, kendi kardeşlerinden, kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, kendi kadınlarından (mü'minelerden), sağ ellerinin altında bulunanlardan (cariyelerden), erkekliği kalmamış (arzusuz ve iktidarsız) hizmetçilerden, kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri zinetleri belli olsun diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, hep birden Allah'a tevbe ediniz ki felaha (kurtuluşa) eresiniz."

24-Nûr 31


24/32وَاَنْكِحُوا الْاَيَامٰى مِنْكُمْ وَالصَّالِح۪ينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَاِمَٓائِكُمْۜ اِنْ يَكُونُوا فُقَـرَٓاءَ يُغْنِهِمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ


İçinizden bekarları, kölelerinizden ve cariyelerinizden salih olanları evlendirin. Eğer fakir iseler (yine de evlendirmekten vazgeçmeyin) Allah onları kendi fazlından (lutuf ve ihsanından) zengin eder. Allah Vasi'dir (lutfu ve rahmeti geniş vekildir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).

24-Nûr 32


24/33وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذ۪ينَ لَا يَجِدُونَ نِكَاحاً حَتّٰى يُغْنِيَهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَالَّذ۪ينَ يَبْتَغُونَ الْكِتَابَ مِمَّا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ فَكَاتِبُوهُمْ اِنْ عَلِمْتُمْ ف۪يهِمْ خَيْراًۗ وَاٰتُوهُمْ مِنْ مَالِ اللّٰهِ الَّـذ۪ٓي اٰتٰيكُمْۜ وَلَا تُكْرِهُوا فَتَيَاتِكُمْ عَلَى الْبِغَٓاءِ اِنْ اَرَدْنَ تَحَصُّناً لِتَبْتَغُوا عَرَضَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَمَنْ يُكْرِهْهُنَّ فَاِنَّ اللّٰهَ مِنْ بَعْدِ اِكْرَاهِهِنَّ غَفُورٌ رَح۪يمٌ


(Yine de) nikah (imkanı) bulamayanlar, Allah onları kendi fazlından (lutuf ve ihsanından) varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar. Sağ ellerinizin malik olduğu (köle ve cariyelerden) mükatebe (yaparak hürriyetlerini satın almak) isteyenlere eğer onlarda bir hayır görüyorsanız mükatebe yapın. Allah'ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin. Dünya hayatının geçici metaını (menfaatini) elde etmek için namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları (fuhşa) zorlarsa, onların zorlanmalarından sonra Allah (onlar için) Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).

24-Nûr 33


24/34وَلَقَدْ اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكُمْ اٰيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ وَمَثَلاً مِنَ الَّذ۪ينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّق۪ينَ۟


Andolsun ki Biz size açıklayıcı ayetler, sizden önce gelip geçenlerden misaller ve muttakiler (korkup-sakınanlar) için de öğütler indirdik.

24-Nûr 34


24/35اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ مَثَلُ نُورِه۪ كَمِشْكٰوةٍ ف۪يهَا مِصْبَاحٌۜ اَلْمِصْبَاحُ ف۪ي زُجَاجَةٍۜ اَلزُّجَاجَةُ كَاَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍۙ يَكَادُ زَيْتُهَا يُض۪ٓيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌۜ نُورٌ عَلٰى نُورٍۜ يَهْدِي اللّٰهُ لِنُورِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌۙ


Allah göklerin ve yerin nurudur. O'nun (yer ve göklerdeki) nurunun misali içinde misbah (ışık saçan kaynak-fitil) bulunan bir mişkat (kandil oyuğu-fitil yuvası) gibidir. O misbah (ışık saçan kaynak) bir sırça (cam-billur) içerisindedir. Sırça sanki incimsi bir gezegen ki doğuya da, batıya da ait olmayan mübarek-kutlu bir zeytin ağacından (bir yağ ile) yakılır. (Bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. Nur üstüne nurdur. Allah kimi dilerse onu Kendi nuruna yöneltip-iletir. Allah insanlar için (insanların sınırlı anlayışına göre) emsaller vermektedir. Allah (Alim'dir) herşeyi hakkıyle bilendir.

24-Nûr 35


24/36ف۪ي بُيُوتٍ اَذِنَ اللّٰهُ اَنْ تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ ف۪يهَا اسْمُهُۙ يُسَبِّحُ لَهُ ف۪يهَا بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِۙ


(Bu nur) o evlerdedir ki, Allah (o evlerin bu nurla) yüceltilmesine ve isminin zikredilmesine izin vermiştir. Orada sabah akşam O'nu tesbih ederler.

24-Nûr 36


24/37رِجَالٌۙ لَا تُلْه۪يهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللّٰهِ وَاِقَامِ الصَّلٰوةِ وَا۪يتَٓاءِ الزَّكٰوةِۙ يَخَافُونَ يَوْماً تَتَقَلَّبُ ف۪يهِ الْقُلُوبُ وَالْاَبْصَارُۙ


(Allah'ı tesbih eden) bu kimseleri ne ticaret ne de alış-veriş kendilerini Allah'ı zikretmekten, namazı kılmaktan ve zekatı vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetden allak bullak olacağı) günden korkarlar.

24-Nûr 37


24/38لِيَجْزِيَهُمُ اللّٰهُ اَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَيَز۪يدَهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَاللّٰهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَٓاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ


Allah (da) onlara yaptıklarının en güzeliyle karşılık verecek ve onlara Kendi fazlından (lutuf ve ihsanından) arttıracaktır. Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır.

24-Nûr 38


24/39وَالَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَعْمَالُهُمْ كَسَرَابٍ بِق۪يعَةٍ يَحْسَبُهُ الظَّمْاٰنُ مَٓاءًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَهُ لَمْ يَجِدْهُ شَيْـٔاً وَوَجَدَ اللّٰهَ عِنْدَهُ فَوَفّٰيهُ حِسَابَهُۜ وَاللّٰهُ سَر۪يعُ الْحِسَابِۙ


Küfredenlere gelince onların amelleri ıssız çöllerdeki serap gibidir ki susayan onu su zanneder. Nihayet ona yetişip-geldiğinde, onu (kavuşmayı umduğu) bir şey olarak bulmaz da kendi yanında (kavuşmayı hiç ummadığı) Allah'ı bulur. (Allah da) onun hesabını tastamam görüverir. Allah hesabı çok çabuk görendir.

24-Nûr 39


24/40اَوْ كَظُلُمَاتٍ ف۪ي بَحْرٍ لُجِّيٍّ يَغْشٰيهُ مَوْجٌ مِنْ فَوْقِه۪ مَوْجٌ مِنْ فَوْقِه۪ سَحَابٌۜ ظُلُمَاتٌ بَعْضُهَا فَوْقَ بَعْضٍۜ اِذَٓا اَخْرَجَ يَدَهُ لَمْ يَكَدْ يَرٰيهَاۜ وَمَنْ لَمْ يَجْعَلِ اللّٰهُ لَهُ نُوراً فَمَا لَهُ مِنْ نُورٍ۟


Ya da (küfredenlerin amelleri) engin bir denizdeki karanlıklara benzer. Onun üstünü dalga kaplar, onun üstünde dalga, onun da üstünde bulut vardır. Birbiri üzerinde (kat kat) karanlıklar, elini çıkarıp-uzattığında neredeyse onu bile göremez. Allah kime nur vermemişse, onun için hiçbir nur (aydınlık kaynağı) yoktur.

24-Nûr 40


24/41اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يُسَبِّـحُ لَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالطَّيْرُ صَٓافَّاتٍۜ كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلَاتَهُ وَتَسْب۪يحَهُۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ


Görmedin mi ki göklerde ve yerde olanlar ve saf saf (dizi dizi) uçmakta olan kuşlar Allah'ı tesbih etmektedir. Her biri kendi duasını ve tesbihini bilmiştir. Allah onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilir.

24-Nûr 41


24/42وَلِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَاِلَى اللّٰهِ الْمَص۪يرُ


Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır, dönüş de yalnızca O'nadır.

24-Nûr 42


24/43اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يُزْج۪ي سَحَاباً ثُمَّ يُؤَلِّفُ بَيْنَهُ ثُمَّ يَجْعَلُهُ رُكَاماً فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِه۪ۚ وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَٓاءِ مِنْ جِبَالٍ ف۪يهَا مِنْ بَرَدٍ فَيُص۪يبُ بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَصْرِفُهُ عَنْ مَنْ يَشَٓاءُۜ يَكَادُ سَنَا بَرْقِه۪ يَذْهَبُ بِالْاَبْصَارِۜ


Görmedin mi ki Allah bulutları sürmekte sonra aralarını birleştirmekte sonra da onları üst üste yığmaktadır. Yağmurun bunların arasından akıp-çıktığını görürsün. Gökten içinde dolu bulunan dağlar (gibi bulutlar) indirir. Onu dilediğine isabet ettirir, dilediğinden de onu uzak tutar. Şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri kamaştırıp-alıverecekir.

24-Nûr 43


24/44يُقَلِّبُ اللّٰهُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِاُو۬لِي الْاَبْصَارِ


Allah, gece ile gündüzü evirip çevirir. Bunda basiret sahibleri (gerçeği görebilenler) için birer ibret vardır.

24-Nûr 44


24/45وَاللّٰهُ خَلَقَ كُلَّ دَٓابَّةٍ مِنْ مَٓاءٍۚ فَمِنْهُمْ مَنْ يَمْش۪ي عَلٰى بَطْنِه۪ۚ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْش۪ي عَلٰى رِجْلَيْنِۚ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْش۪ي عَلٰٓى اَرْبَعٍۜ يَخْلُقُ اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ


Allah (hareket eden) her canlıyı sudan yarattı. (Yerde yarattıklarından) kimi karnı üzerinde (sürünüp) yürür, kimileri iki ayağı üzerinde yürür, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürür. Allah dilediğini yaratır. Şüphesiz ki Allah her şeye kadirdir (güç yetirendir).

24-Nûr 45


24/46لَقَدْ اَنْزَلْـنَٓا اٰيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍۜ وَاللّٰهُ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ


Andolsun ki Biz açıklayıcı ayetler indirdik. Allah dilediğini doğru yola yöneltip-iletir.

24-Nûr 46


24/47وَيَقُولُونَ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَبِالرَّسُولِ وَاَطَعْنَا ثُمَّ يَتَوَلّٰى فَر۪يقٌ مِنْهُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَۜ وَمَٓا اُو۬لٰٓئِكَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ


Onlar "Allah'a ve Resulüne inandık ve itaat ettik" derler. Sonra da bunun (bu sözlerinin) ardından içlerinden bir grup yüz çevirir. Bunlar iman etmiş değillerdir.

24-Nûr 47


24/48وَاِذَا دُعُٓوا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ مُعْرِضُونَ


Aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Resulüne çağırıldıkları zaman onlardan bir grup yüz çevirip dönerler.

24-Nûr 48


24/49وَاِنْ يَكُنْ لَهُمُ الْحَقُّ يَأْتُٓوا اِلَيْهِ مُذْعِن۪ينَۜ


Eğer hak kendi lehlerine ise ona (Resule ve vereceği hükme) boyun eğerek gelirler.

24-Nûr 49


24/50اَف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ اَمِ ارْتَابُٓوا اَمْ يَخَافُونَ اَنْ يَح۪يفَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ وَرَسُولُهُۜ بَلْ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ۟


(Bunların) kalplerinde hastalık mı var? Yoksa kuşkuya mı kapıldılar? Ya da Allah ve Resulünün kendilerine karşı zulüm-haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, zalim olanlar kendileridir.

24-Nûr 50


24/51اِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذَا دُعُٓوا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ اَنْ يَقُولُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَاۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ


Aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Resulüne çağırıldıkları zaman mü'min olanların sözü "İşittik ve itaat ettik" demeleridir. İşte felaha (kurtuluşa) erenler bunlardır.

24-Nûr 51


24/52وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللّٰهَ وَيَتَّقْهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَٓائِزُونَ


Kim Allah'a ve Resulüne itaat ederse ve Allah'dan huşuyla-korkup O'ndan sakınırsa işte 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır.

24-Nûr 52


24/53وَاَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْ لَئِنْ اَمَرْتَهُمْ لَيَخْرُجُنَّۜ قُلْ لَا تُقْسِمُواۚ طَاعَةٌ مَعْرُوفَةٌۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ


Eğer sen onlara emrettiğin takdirde (savaşa) çıkacaklarına dair yeminlerinin olanca gücüyle Allah'a yemin ettiler. De ki "Yemin etmeyin, itaatiniz (bizce bellidir) malumdur. Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır."

24-Nûr 53


24/54قُلْ اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَۚ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا عَلَيْهِ مَا حُمِّلَ وَعَلَيْكُمْ مَا حُمِّلْتُمْۜ وَاِنْ تُط۪يعُوهُ تَهْتَدُواۜ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ


De ki "Allah'a itaat edin, Resule de itaat edin." Eğer yüz çevirirseniz onun (Resulün) sorumluluğu kendisine yüklenen, sizin de sorumluluğunuz size yüklenendir. Eğer ona itaat ederseniz hidayet bulmuş olursunuz. Resule düşen apaçık bir tebliğden başkası değildir.

24-Nûr 54


24/55وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْاَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۖ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ د۪ينَهُمُ الَّذِي ارْتَضٰى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ اَمْناًۜ يَعْبُدُونَن۪ي لَا يُشْرِكُونَ ب۪ي شَيْـٔاًۜ وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ


Allah içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara vadetmiştir ki, onlardan öncekileri nasıl halef (sahip ve egemen) kıldıysa, onları da yeryüzüne halef kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp koruyacak ve korkularını emniyete-güvenliğe çevirecektir. Onlar yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiç bir şeyi ortak koşmazlar. Kim de bundan sonra küfre saparsa işte onlar fasık olanlardır.

24-Nûr 55


24/56وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ


Namazı kılın, zekatı verin ve Resule itaat edin ki, rahmete kavuşturulmuş olasınız.

24-Nûr 56


24/57لَا تَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مُعْجِز۪ينَ فِي الْاَرْضِۚ وَمَأْوٰيهُمُ النَّارُۜ وَلَبِئْسَ الْمَص۪يرُ۟


Küfre sapanların arzda (dünyada, Allah'ı) aciz bırakacaklarını sanma. Onların (varacağı) son barınma yerleri ateştir. Orası gidilip-varılacak ne kötü bir yerdir.

24-Nûr 57


24/58يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لِيَسْتَأْذِنْكُمُ الَّذ۪ينَ مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ وَالَّذ۪ينَ لَمْ يَبْلُغُوا الْحُلُمَ مِنْكُمْ ثَلٰثَ مَرَّاتٍۜ مِنْ قَبْلِ صَلٰوةِ الْفَجْرِ وَح۪ينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُمْ مِنَ الظَّه۪يرَةِ وَمِنْ بَعْدِ صَلٰوةِ الْعِشَٓاءِ۠ ثَلٰثُ عَوْرَاتٍ لَكُمْۜ لَيْسَ عَلَيْكُمْ وَلَا عَلَيْهِمْ جُنَاحٌ بَعْدَهُنَّۜ طَوَّافُونَ عَلَيْكُمْ بَعْضُكُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ


Ey iman edenler, sağ ellerinizin malik olduğu (köle ve cariyeleriniz) ve içinizden olup da henüz ergenlik çağına ermemiş olanlar, (odalarınıza girmek için şu) üç vakitte izin istesinler. (Günün bu üç vakti) sabah namazından önce, öğleyin üstünüzü çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonradır. Bunlar mahrem (halde bulunabileceğiniz) üç vakittir. Bu vakitlerin dışında birbirinizin yanına girip çıkmakta size de onlara da bir sorumluluk yoktur. Allah size ayetlerini böyle açıklamaktadır. Allah Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).

24-Nûr 58


24/59وَاِذَا بَلَغَ الْاَطْفَالُ مِنْكُمُ الْحُلُمَ فَلْيَسْتَأْذِنُوا كَمَا اسْتَأْذَنَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِه۪ۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ


Sizden olan çocuklarınız erginlik çağına girdiklerinde kendilerinden öncekilerin (büyüklerinin) izin istedikleri gibi onlar da izin istesinler. Allah ayetlerini size böyle açıklamaktadır. Allah Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).

24-Nûr 59


24/60وَالْقَوَاعِدُ مِنَ النِّسَٓاءِ الّٰت۪ي لَا يَرْجُونَ نِكَاحاً فَلَيْسَ عَلَيْهِنَّ جُنَاحٌ اَنْ يَضَعْنَ ثِيَابَهُنَّ غَيْرَ مُتَبَرِّجَاتٍ بِز۪ينَةٍۜ وَاَنْ يَسْتَعْفِفْنَ خَيْرٌ لَهُنَّۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ


Bir nikah ümidi beslemeyen-olmayan, (yaşlanarak) çocuktan kesilmiş kadınların ise zinetlerini göstermeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir vebal-sakınca yoktur. Yine de iffetli davranmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah Semi'dir (herşeyi işitendir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).

24-Nûr 60


24/61لَيْسَ عَلَى الْاَعْمٰى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْاَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَر۪يضِ حَرَجٌ وَلَا عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ اَنْ تَأْكُلُوا مِنْ بُيُوتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اٰبَٓائِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اُمَّهَاتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اِخْوَانِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اَخَوَاتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اَعْمَامِكُمْ اَوْ بُيُوتِ عَمَّاتِكُمْ اَوْ بُيُوتِ اَخْوَالِكُمْ اَوْ بُيُوتِ خَالَاتِكُمْ اَوْ مَا مَلَكْتُمْ مَفَاتِحَهُٓ اَوْ صَد۪يقِكُمْۜ لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَأْكُلُوا جَم۪يعاً اَوْ اَشْتَاتاًۜ فَاِذَا دَخَلْتُمْ بُيُوتاً فَسَلِّمُوا عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ تَحِيَّةً مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ مُبَارَكَةً طَيِّبَةًۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِ لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ۟


Kör olana güçlük yoktur, topal olana güçlük yoktur, hasta olana da güçlük yoktur. Sizin için de gerek kendi evlerinizden, gerekse babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden, halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden, anahtarına sahip olduklarınızın ya da dostlarınızın (evlerinden) yemenizde bir güçlük yoktur. Bir arada veya ayrı ayrı yemenizde de bir günah yoktur. Evlere girdiğiniz vakit (hiç kimse olmasa bile) Allah tarafından mübarek-kutlu ve güzel bir yaşama dileği olarak kendinize selam verin. Düşünüp anlayasınız diye Allah size ayetleri böyle açıklamaktadır.

24-Nûr 61


24/62اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَاِذَا كَانُوا مَعَهُ عَلٰٓى اَمْرٍ جَامِعٍ لَمْ يَذْهَبُوا حَتّٰى يَسْتَأْذِنُوهُۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَسْتَأْذِنُونَكَ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ۚ فَاِذَا اسْتَأْذَنُوكَ لِبَعْضِ شَأْنِهِمْ فَأْذَنْ لِمَنْ شِئْتَ مِنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمُ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ


Mü'minler o kimselerdir ki Allah'a ve Resulüne iman ederler, onunla birlikte toplu-ortak bir iş üzerinde iken ondan izin alıncaya kadar bırakıp gitmezler. (Resulüm) senden izin isteyenler (izin almadan ayrılmayanlar) hakikaten Allah'a ve Resulüne iman edenlerdir. Kendi bazı işleri için senden izin istedikleri zaman onlardan dilediklerine izin ver ve onlar için Allah'dan bağışlanma dile. Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).

24-Nûr 62


24/63لَا تَجْعَلُوا دُعَٓاءَ الرَّسُولِ بَيْنَكُمْ كَدُعَٓاءِ بَعْضِكُمْ بَعْضاًۜ قَدْ يَعْلَمُ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ يَتَسَلَّلُونَ مِنْكُمْ لِوَاذاًۚ فَلْيَحْذَرِ الَّذ۪ينَ يُخَالِفُونَ عَنْ اَمْرِه۪ٓ اَنْ تُص۪يبَهُمْ فِتْنَةٌ اَوْ يُص۪يبَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ


Resulün çağırmasını (ve onu çağırmayı) kendi aranızda bir kısmınızın bir kısmını çağırması gibi saymayın. Allah içinizden bir diğerini (kendine) siper edinerek (peygamber çağrısından) kaçanları bilmektedir. Onun emrine (peygamberin çağrısına) aykırı davrananlar, kendilerine bir bela gelmesinden veya elim-acıklı bir azabın çarpmasından sakınsınlar.

24-Nûr 63


24/64اَلَٓا اِنَّ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ قَدْ يَعْلَمُ مَٓا اَنْتُمْ عَلَيْهِۜ وَيَوْمَ يُرْجَعُونَ اِلَيْهِ فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا عَمِلُواۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ


Bilmiş olun ki göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. O sizin ne (yol ve tutum) üzerinde olduğunuzu bilmektedir. O'na döndürülecekleri gün, yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Allah (Alim'dir) herşeyi hakkıyle bilendir.

24-Nûr 64


25-Furkan Suresi


25/1تَبَارَكَ الَّذ۪ي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلٰى عَبْدِه۪ لِيَكُونَ لِلْعَالَم۪ينَ نَذ۪يراًۙ


Alemlere uyarıcı olması için kuluna (hakkı batıldan ayıran) Furkan'ı indiren (Allah) çok yücedir-mukaddestir.

25-Furkan 1


25/2اَلَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَداً وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَر۪يكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْد۪يراً


Göklerin ve yerin mülkü O'nundur, çocuk edinmemiştir ve mülkünde ortağı yoktur. Her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş ve mukadderatını (gidişatını, belli bir ölçüye göre) takdir etmiştir.

25-Furkan 2


25/3وَاتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اٰلِهَةً لَا يَخْلُقُونَ شَيْـٔاً وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِاَنْفُسِهِمْ ضَراًّ وَلَا نَفْعاً وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتاً وَلَا حَيٰوةً وَلَا نُشُوراً


O'nu bırakıp da bir şey yaratmayan, üstelik kendileri yaratılıp durmakta olan, kendilerine bile ne zarar, ne de yarar sağlayamayan, öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip-çıkarmaya güçleri yetmeyen birtakım ilahlar edindiler.

25-Furkan 3


25/4وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اِفْكٌۨ افْتَرٰيهُ وَاَعَانَهُ عَلَيْهِ قَوْمٌ اٰخَرُونَۚۛ فَقَدْ جَٓاؤُ۫ ظُلْماً وَزُوراًۚۛ


Küfre sapanlar "Bu (Kur'an) ancak onun uydurduğu bir yalandır ve ona başka bir topluluk da yardımda bulunmuştur" diyerek haksızlık ve iftira ile geldiler.

25-Furkan 4


25/5 وَقَالُٓوا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ اكْتَتَبَهَا فَهِيَ تُمْلٰى عَلَيْهِ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً


Ve dediler ki "(Bu) öncekilerin masallarıdır. Başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır."

25-Furkan 5


25/6 قُلْ اَنْزَلَهُ الَّذ۪ي يَعْلَمُ السِّرَّ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اِنَّهُ كَانَ غَفُوراً رَح۪يماً


De ki "Onu göklerde ve yerdeki gizlilikleri bilen (Allah) indirmiştir. O Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir)."

25-Furkan 6


25/7 وَقَالُوا مَالِ هٰذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْش۪ي فِي الْاَسْوَاقِۜ لَوْلَٓا اُنْزِلَ اِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُ نَذ۪يراًۙ


Dediler ki "Bu Resule ne oluyor ki yemek yemekte ve çarşılarda dolaşmaktadır? Ona kendisiyle birlikte uyarıp-korkutucu olacak bir melek indirilmeli değil miydi?"

25-Furkan 7


25/8اَوْ يُلْقٰٓى اِلَيْهِ كَنْزٌ اَوْ تَكُونُ لَهُ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَاۜ وَقَالَ الظَّالِمُونَ اِنْ تَتَّبِعُونَ اِلَّا رَجُلاً مَسْحُوراً


Ya da kendisine bir hazinenin bırakılması veya içinden yeyip-besleneceği bir bahçesi olması (gerekmez miydi)? (Ayrıca) o zalimler (müminlere) "Siz ancak büyülenmiş bir adama uymaktasınız" dediler.

25-Furkan 8


25/9اُنْظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا لَكَ الْاَمْثَالَ فَضَلُّوا فَلَا يَسْتَط۪يعُونَ سَب۪يلاً۟


Bir bak, senin için nasıl emsaller verdiler. (Artık) onlar sapmışlardır ve (doğruya) bir yol da bulamazlar.

25-Furkan 9


25/10تَبَارَكَ الَّـذ۪ٓي اِنْ شَٓاءَ جَعَلَ لَكَ خَيْراً مِنْ ذٰلِكَ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ وَيَجْعَلْ لَكَ قُصُوراً


Dilediği takdirde sana bundan daha hayırlısı olarak altından ırmaklar akan cennetler veren ve senin için köşkler kılan (Allah'ın şanı) çok yücedir-mukaddestir.

25-Furkan 10


25/11بَلْ كَذَّبُوا بِالسَّاعَةِ وَاَعْتَدْنَا لِمَنْ كَذَّبَ بِالسَّاعَةِ سَع۪يراًۚ


Hayır, onlar (kıyamet) saatini de yalanladılar. Biz de (kıyamet) saatini yalanlayanlara çılgınca yanan bir ateş hazırladık.

25-Furkan 11


18. Cüz ​(23-Mü'minûn 1 İle 25-Furkan 11 Arası)




insandergisi.com