Sonra o nutfeyi bir alaka (rahime tutunup-bağlanan kan pıhtısı) olarak yarattık, ardından o alakayı bir çiğnem et parçası yaptık, sonra o bir parçacık eti kemik olarak yarattık, derken o kemiklere et giydirdik, sonra onu bir başka yaratışla inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah çok yücedir-mukaddestir.
Hayvanlarda da sizin için elbette bir ibret vardır. (Onların) karınlarındakinden size içirmekteyiz ve onlarda sizin için daha birçok yararlar var. Sizler onlardan yemektesiniz.
Andolsun ki Biz Nuh'u kavmine (peygamber olarak) gönderdik. (Kavmine) dedi ki "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin. O'nun dışında başka ilahınız yoktur, korkup-sakınmayacak mısınız?"
Bunun üzerine kavminden küfre sapmış önde gelenler dediler ki "Bu (adam), sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir. Size karşı üstünlük elde etmek istiyor. Eğer Allah (elçiye inanmamızı ve yolumuzu değiştirmemizi) dilemiş olsaydı, (bize elbette ki) melekler indirirdi. Hem biz geçmiş atalarımızdan da böyle bir şey işitmedik."
Biz de ona "Gözetimimiz altında ve vahyimizle gemi yap. Bizim emrimiz gelip de tandır kızışınca, onun içine her cinsten ikişer zevc-eş ile içlerinden aleyhlerine söz geçmiş (hüküm verilmiş) olanlar dışında aileni de alıp koy. Zulmedenler konusunda Bana bir hitapta (bir istekte) bulunma çünkü onlar boğulacaklardır" diye vahyettik.
Onlara (Ad kavmine) kendi içlerinden "Allah'a ibadet edin. O'ndan başka ilahınız yoktur yine de sakınmayacak mısınız?" diyen bir Resul (olarak Hud'u) gönderdik.
(Hud'un) kavminden küfredip de ahirete kavuşmayı yalanlayan ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz önde gelenler dedi ki "Bu (adam), sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir. Kendisi de sizin yediklerinizden yemekte ve içtiklerinizden içmektedir."
O (dirilme ve hayat), bizim (öldükten sonra yaşadığımız bu) dünya hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız, biz (ikinci kez ölüp) diriltilecekler değiliz.
Derken (onlar için kaçınılmaz ve) hak olmak üzere o dayanılmaz sayha-ses kendilerini yakalayıverdi. Onları bir süprüntü kılıverdik. Zulmeden kavim için (yeryüzünden) uzaklık olsun.
Sonra peyderpey (birbiri ardı sıra) resullerimizi gönderdik. Her ümmete (kendi) resulü geldiğinde onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardına (takıp helak ettik ve yeraltına) yuvarladık ve onları (anlatılıp aktarılan) bir efsane kıldık. İman etmeyen kavim için (yeryüzünden) uzaklık olsun.
Ancak onlar (tek bir ümmet olmalarına rağmen) işlerini kendi aralarında (farklı) kitablar-kısımlar halinde parçalayıp-bölündüler. Her grup, kendi ellerindekiyle (kendi din, mezhep ve meşrebiyle) yetinip-sevinmektedir.
23-Mü'minûn 53
23/54فَذَرْهُمْ ف۪ي غَمْرَتِهِمْ حَتّٰى ح۪ينٍ
Sen onları belli bir süreye kadar gaflet ve sapıklıkları ile başbaşa bırak.
Biz hiç kimseye gücünün yeteceğinden başkasını-fazlasını yüklemeyiz. Nezdimizde (yanımızda) hakkı söylemekte olan bir Kitab vardır ve onlar hiçbir haksızlığa uğratılmazlar.
Hayır, onların ("Hükümlere gücümüz-zamanımız yetmiyor" diyenlerin) kalpleri bu hususta gaflet-cehalet içindedir. Oysa onların bundan öte (hükümleri yaşamaktan daha güç, dünyevi refah için) yapmakta oldukları birtakım işleri vardır ki onlar bu (uzun ve zorlu) işleri yapar dururlar.
Ya da onda bir delilik olduğunu mu söylüyorlar? Hayır, o kendilerine hak ile gelmiş-hakkı getirmiştir. (Ama) onların çoğu hakkı kerih-çirkin görüp hoşlanmıyorlar.
Eğer hak onların hevalarına (nefsi isteklerine) uyacak olsaydı, gökler ve yer ile onlarda bulunanlar mutlaka bozulur giderdi. Hayır, Biz onlara kendi zikirlerini (geçmiş ve geleceklerini) getirmiş bulunmaktayız. Onlar ise kendi zikirlerinden yüz çevirmektedirler.
Allah, hiç çocuk edinmemiştir ve O'nunla birlikte hiçbir ilah yoktur. Eğer olsaydı, her bir ilah kendi yarattığını alıp sevk ve idare eder, (neticede onlardan biri) diğerine karşı mutlaka üstünlük sağlardı. Allah (sübhandır) onların yakıştırmalarından münezzehtir-yücedir.
"Ki terkedip-bıraktığımda (boşa geçirdiğim dünya hayatında) salih amellerde bulunurum." Asla (geri dönüş yoktur). Bu onun söylediği de (boş ve batıl) bir sözdür. Onların gerisinde ise diriltilip-kaldırılacakları güne kadar (sürecek ve dönüşlerine mani olacak) bir berzah (aşamayacakları bir engel) vardır.
"Çünkü Benim kullarımdan bir grup 'Rabbimiz. Biz iman ettik, Sen artık bizi bağışla ve bize merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın' derlerdi de"
Kim bir burhan (kanıtlayıcı bir delil) olmadığı halde (bilmeyerek) Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarırsa, onun hesabı Rabbinin katındadır. Şurası muhakkak ki (hakkı bilerek örten) kafirler kesinlikle felaha (kurtuluşa) eremezler.
Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, Allah'ın dininde (hükümleri uygularken) onlara karşı sizi bir acıma tutmasın. Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.
Zina eden erkek, zina eden ya da müşrik olan bir kadından başkasını nikahlayamaz. Zina eden bir kadını da, zina eden ya da müşrik olan bir erkekten başkası nikahlayamaz. Bu mü'minlere haram kılınmıştır.
İffetli (namuslu) kadınlara iftira atan sonra dört şahid getirmeyenlere de seksen değnek vurun ve onların şahidliklerini ebedi olarak kabul etmeyin. Onlar fasık olanlardır.
Eşlerine zina isnadında bulunup da kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince onların her birinin şahitliği kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ederek şahitlik etmesidir.
Eğer Allah'ın sizin üzerinizde fazlı (bol lutfu) ve rahmeti olmasaydı ve Allah Tevvab (tevbeleri kabul eden) ve Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) olmasaydı (ne yapardınız)?
(Peygamberin eşi hakkında) uydurulmuş bir yalanla gelenler (duydukları iftiranın raviliğini-nakilciliğini yapanlar) sizin içinizden bir gruptur. Siz onu kendiniz için bir şer (kötülük) saymayın, o sizin için (netice itibariyle) bir hayırdır. Onlardan (o iftirayı taşıyanlardan) herbir kişiye kazandığı günahtan (bir pay) vardır. (Vebalin) büyüğünü yüklenene (iftirayı uydurana) ise büyük bir azab vardır.
Onu (o iftirayı) işittiğinizde mü'min erkeklerle mü'min kadınların kendileri (kendilerinin de dahil olduğu mü'minler) hakkında hüsnü zanda bulunup "Bu apaçık bir iftiradır" demeleri gerekmez miydi?
Onların da (iftirayı atan ve yayanların da) dört şahidle gelmeleri gerekmez miydi? Şahidleri getirmediklerine göre onlar Allah katında yalancıların ta kendileridir.
Eğer Allah'ın dünyada ve ahirette sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız dedikodudan (iftirayı konuşup-yaymanızdan) dolayı size büyük bir azab dokunurdu.
Çünkü siz onu (iftirayı) dilden dile aktarıyor ve hakkında bilginiz olmayan şeyi ağızlarınızda geveleyip-söylüyordunuz. Siz bunu kolay-önemsiz sandınız, (oysa onun önemi ve vebali) Allah katında çok büyüktür .
Mü'minler arasında kötülüğün ve çirkinliğin-utanmazlığın yayılmasını arzu edenlere dünyada da, ahirette de acıklı bir azab vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
Ey iman edenler, şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa (bilsin ki) o, çirkince utanmazlıkları ve kötülüğü emreder. Eğer üzerinizde Allah'ın fazlı ve rahmeti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse ebedi olarak temize çıkamazdı. Ancak Allah dilediğini arındırıp-temize çıkarır. Allah Semi'dir (herşeyi işitendir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).
Sizin içinizden faziletli ve varlıklı olanlar akrabaya, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere (hatalarından dolayı) vermeyeceklerine yemin etmesinler, affetsinler ve hoşgörsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler kötü kadınlara, temiz kadınlar temiz erkeklere ve temiz erkekler temiz kadınlara (yaraşır). Bunlar (bu temiz olanlar), onların (o iftiracıların) söylediklerinden uzaktırlar. Bunlar için mağfiret (bağışlanma) ve kerim (üstün-kusursuz) bir rızık vardır.
Ey iman edenler. (Kendi) evlerinizden başka evlere, yakınlık kurup (izin almadan ve) selam vermeden girmeyin. Bu sizin için daha hayırlıdır, (olur ki hikmetini) iyice düşünürsünüz.
Orada kimseyi bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Eğer size "Dönün" denilirse siz de geri dönün, bu sizin için daha nezih-temiz bir davranıştır. Allah yaptıklarınızı bilir.
İçinde oturulmayan ve sizin için orada bir meta (yarar) bulunan evlere girmenizde bir sakınca yoktur. Allah açığa vurduklarınızı da, gizlediklerinizi de bilmektedir.
Mü'min erkeklere söyle de gözlerini (haramdan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu kendileri için daha temizdir. Allah onların yapmakta olduklarından haberdardır.
Mü'min kadınlara da söyle gözlerini (haramdan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Kendiliğinden görüneni hariç zinetlerini (süs ve güzelliklerini) açığa vurmasınlar. (Baş) örtülerini yakalarının üzerine koysunlar. Zinetlerini kocalarından, babalarından, kocalarının babalarından, oğullarından, kocalarının oğullarından, kendi kardeşlerinden, kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, kendi kadınlarından (mü'minelerden), sağ ellerinin altında bulunanlardan (cariyelerden), erkekliği kalmamış (arzusuz ve iktidarsız) hizmetçilerden, kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri zinetleri belli olsun diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, hep birden Allah'a tevbe ediniz ki felaha (kurtuluşa) eresiniz."
İçinizden bekarları, kölelerinizden ve cariyelerinizden salih olanları evlendirin. Eğer fakir iseler (yine de evlendirmekten vazgeçmeyin) Allah onları kendi fazlından (lutuf ve ihsanından) zengin eder. Allah Vasi'dir (lutfu ve rahmeti geniş vekildir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).
(Yine de) nikah (imkanı) bulamayanlar, Allah onları kendi fazlından (lutuf ve ihsanından) varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar. Sağ ellerinizin malik olduğu (köle ve cariyelerden) mükatebe (yaparak hürriyetlerini satın almak) isteyenlere eğer onlarda bir hayır görüyorsanız mükatebe yapın. Allah'ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin. Dünya hayatının geçici metaını (menfaatini) elde etmek için namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları (fuhşa) zorlarsa, onların zorlanmalarından sonra Allah (onlar için) Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
Allah göklerin ve yerin nurudur. O'nun (yer ve göklerdeki) nurunun misali içinde misbah (ışık saçan kaynak-fitil) bulunan bir mişkat (kandil oyuğu-fitil yuvası) gibidir. O misbah (ışık saçan kaynak) bir sırça (cam-billur) içerisindedir. Sırça sanki incimsi bir gezegen ki doğuya da, batıya da ait olmayan mübarek-kutlu bir zeytin ağacından (bir yağ ile) yakılır. (Bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. Nur üstüne nurdur. Allah kimi dilerse onu Kendi nuruna yöneltip-iletir. Allah insanlar için (insanların sınırlı anlayışına göre) emsaller vermektedir. Allah (Alim'dir) herşeyi hakkıyle bilendir.
(Allah'ı tesbih eden) bu kimseleri ne ticaret ne de alış-veriş kendilerini Allah'ı zikretmekten, namazı kılmaktan ve zekatı vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetden allak bullak olacağı) günden korkarlar.
Allah (da) onlara yaptıklarının en güzeliyle karşılık verecek ve onlara Kendi fazlından (lutuf ve ihsanından) arttıracaktır. Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır.
Küfredenlere gelince onların amelleri ıssız çöllerdeki serap gibidir ki susayan onu su zanneder. Nihayet ona yetişip-geldiğinde, onu (kavuşmayı umduğu) bir şey olarak bulmaz da kendi yanında (kavuşmayı hiç ummadığı) Allah'ı bulur. (Allah da) onun hesabını tastamam görüverir. Allah hesabı çok çabuk görendir.
Ya da (küfredenlerin amelleri) engin bir denizdeki karanlıklara benzer. Onun üstünü dalga kaplar, onun üstünde dalga, onun da üstünde bulut vardır. Birbiri üzerinde (kat kat) karanlıklar, elini çıkarıp-uzattığında neredeyse onu bile göremez. Allah kime nur vermemişse, onun için hiçbir nur (aydınlık kaynağı) yoktur.
Görmedin mi ki göklerde ve yerde olanlar ve saf saf (dizi dizi) uçmakta olan kuşlar Allah'ı tesbih etmektedir. Her biri kendi duasını ve tesbihini bilmiştir. Allah onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilir.
Görmedin mi ki Allah bulutları sürmekte sonra aralarını birleştirmekte sonra da onları üst üste yığmaktadır. Yağmurun bunların arasından akıp-çıktığını görürsün. Gökten içinde dolu bulunan dağlar (gibi bulutlar) indirir. Onu dilediğine isabet ettirir, dilediğinden de onu uzak tutar. Şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri kamaştırıp-alıverecekir.
Allah (hareket eden) her canlıyı sudan yarattı. (Yerde yarattıklarından) kimi karnı üzerinde (sürünüp) yürür, kimileri iki ayağı üzerinde yürür, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürür. Allah dilediğini yaratır. Şüphesiz ki Allah her şeye kadirdir (güç yetirendir).
Onlar "Allah'a ve Resulüne inandık ve itaat ettik" derler. Sonra da bunun (bu sözlerinin) ardından içlerinden bir grup yüz çevirir. Bunlar iman etmiş değillerdir.
(Bunların) kalplerinde hastalık mı var? Yoksa kuşkuya mı kapıldılar? Ya da Allah ve Resulünün kendilerine karşı zulüm-haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, zalim olanlar kendileridir.
Aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Resulüne çağırıldıkları zaman mü'min olanların sözü "İşittik ve itaat ettik" demeleridir. İşte felaha (kurtuluşa) erenler bunlardır.
Eğer sen onlara emrettiğin takdirde (savaşa) çıkacaklarına dair yeminlerinin olanca gücüyle Allah'a yemin ettiler. De ki "Yemin etmeyin, itaatiniz (bizce bellidir) malumdur. Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır."
De ki "Allah'a itaat edin, Resule de itaat edin." Eğer yüz çevirirseniz onun (Resulün) sorumluluğu kendisine yüklenen, sizin de sorumluluğunuz size yüklenendir. Eğer ona itaat ederseniz hidayet bulmuş olursunuz. Resule düşen apaçık bir tebliğden başkası değildir.
Allah içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara vadetmiştir ki, onlardan öncekileri nasıl halef (sahip ve egemen) kıldıysa, onları da yeryüzüne halef kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp koruyacak ve korkularını emniyete-güvenliğe çevirecektir. Onlar yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiç bir şeyi ortak koşmazlar. Kim de bundan sonra küfre saparsa işte onlar fasık olanlardır.
Küfre sapanların arzda (dünyada, Allah'ı) aciz bırakacaklarını sanma. Onların (varacağı) son barınma yerleri ateştir. Orası gidilip-varılacak ne kötü bir yerdir.
Ey iman edenler, sağ ellerinizin malik olduğu (köle ve cariyeleriniz) ve içinizden olup da henüz ergenlik çağına ermemiş olanlar, (odalarınıza girmek için şu) üç vakitte izin istesinler. (Günün bu üç vakti) sabah namazından önce, öğleyin üstünüzü çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonradır. Bunlar mahrem (halde bulunabileceğiniz) üç vakittir. Bu vakitlerin dışında birbirinizin yanına girip çıkmakta size de onlara da bir sorumluluk yoktur. Allah size ayetlerini böyle açıklamaktadır. Allah Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
Sizden olan çocuklarınız erginlik çağına girdiklerinde kendilerinden öncekilerin (büyüklerinin) izin istedikleri gibi onlar da izin istesinler. Allah ayetlerini size böyle açıklamaktadır. Allah Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
Bir nikah ümidi beslemeyen-olmayan, (yaşlanarak) çocuktan kesilmiş kadınların ise zinetlerini göstermeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir vebal-sakınca yoktur. Yine de iffetli davranmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah Semi'dir (herşeyi işitendir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).
Kör olana güçlük yoktur, topal olana güçlük yoktur, hasta olana da güçlük yoktur. Sizin için de gerek kendi evlerinizden, gerekse babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden, halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden, anahtarına sahip olduklarınızın ya da dostlarınızın (evlerinden) yemenizde bir güçlük yoktur. Bir arada veya ayrı ayrı yemenizde de bir günah yoktur. Evlere girdiğiniz vakit (hiç kimse olmasa bile) Allah tarafından mübarek-kutlu ve güzel bir yaşama dileği olarak kendinize selam verin. Düşünüp anlayasınız diye Allah size ayetleri böyle açıklamaktadır.
Mü'minler o kimselerdir ki Allah'a ve Resulüne iman ederler, onunla birlikte toplu-ortak bir iş üzerinde iken ondan izin alıncaya kadar bırakıp gitmezler. (Resulüm) senden izin isteyenler (izin almadan ayrılmayanlar) hakikaten Allah'a ve Resulüne iman edenlerdir. Kendi bazı işleri için senden izin istedikleri zaman onlardan dilediklerine izin ver ve onlar için Allah'dan bağışlanma dile. Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir).
Resulün çağırmasını (ve onu çağırmayı) kendi aranızda bir kısmınızın bir kısmını çağırması gibi saymayın. Allah içinizden bir diğerini (kendine) siper edinerek (peygamber çağrısından) kaçanları bilmektedir. Onun emrine (peygamberin çağrısına) aykırı davrananlar, kendilerine bir bela gelmesinden veya elim-acıklı bir azabın çarpmasından sakınsınlar.
Bilmiş olun ki göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. O sizin ne (yol ve tutum) üzerinde olduğunuzu bilmektedir. O'na döndürülecekleri gün, yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Allah (Alim'dir) herşeyi hakkıyle bilendir.
Göklerin ve yerin mülkü O'nundur, çocuk edinmemiştir ve mülkünde ortağı yoktur. Her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş ve mukadderatını (gidişatını, belli bir ölçüye göre) takdir etmiştir.
O'nu bırakıp da bir şey yaratmayan, üstelik kendileri yaratılıp durmakta olan, kendilerine bile ne zarar, ne de yarar sağlayamayan, öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip-çıkarmaya güçleri yetmeyen birtakım ilahlar edindiler.
Küfre sapanlar "Bu (Kur'an) ancak onun uydurduğu bir yalandır ve ona başka bir topluluk da yardımda bulunmuştur" diyerek haksızlık ve iftira ile geldiler.
Dediler ki "Bu Resule ne oluyor ki yemek yemekte ve çarşılarda dolaşmaktadır? Ona kendisiyle birlikte uyarıp-korkutucu olacak bir melek indirilmeli değil miydi?"
Ya da kendisine bir hazinenin bırakılması veya içinden yeyip-besleneceği bir bahçesi olması (gerekmez miydi)? (Ayrıca) o zalimler (müminlere) "Siz ancak büyülenmiş bir adama uymaktasınız" dediler.
Dilediği takdirde sana bundan daha hayırlısı olarak altından ırmaklar akan cennetler veren ve senin için köşkler kılan (Allah'ın şanı) çok yücedir-mukaddestir.