Eski Masaüstü Görünüm

Ayet altı "Oku" ikonu bazı kullanıcılarda çalışmamaktadır. Sorun ile ilgili çalışmalarımız devam etmektedir.
Fâtiha Suresi1Bakara Suresi2Âl-i İmrân Suresi3Nisâ Suresi4Mâide Suresi5En'âm Suresi6A'râf Suresi7Enfâl Suresi8Tevbe Suresi9Yunus Suresi10Hûd Suresi11Yusuf Suresi12Ra'd Suresi13İbrahim Suresi14Hicr Suresi15Nahl Suresi16İsrâ Suresi17Kehf Suresi18Meryem Suresi19Tâ-Hâ Suresi20Enbiyâ Suresi21Hac Suresi22Mü'minûn Suresi23Nûr Suresi24Furkan Suresi25Şuarâ Suresi26Neml Suresi27Kasas Suresi28Ankebût Suresi29Rûm Suresi30Lokman Suresi31Secde Suresi32Ahzâb Suresi33Sebe Suresi34Fâtır Suresi35Yâsin Suresi36Sâffât Suresi37Sâd Suresi38Zümer Suresi39Mü'min Suresi40Fussilet Suresi41Şûrâ Suresi42Zuhruf Suresi43Duhân Suresi44Câsiye Suresi45Ahkaf Suresi46Muhammed Suresi47Fetih Suresi48Hucurât Suresi49Kaf Suresi50Zâriyât Suresi51Tûr Suresi52Necm Suresi53Kamer Suresi54Rahmân Suresi55Vâkıa Suresi56Hadid Suresi57Mücâdele Suresi58Haşr Suresi59Mümtehine Suresi60Saf Suresi61Cum'a Suresi62Münâfikûn Suresi63Teğabün Suresi64Talâk Suresi65Tahrim Suresi66Mülk Suresi67Kalem Suresi68Hâkka Suresi69Meâric Suresi70Nuh Suresi71Cin Suresi72Müzzemmil Suresi73Müddessir Suresi74Kıyamet Suresi75İnsan Suresi76Mürselât Suresi77Nebe Suresi78Nâziât Suresi79Abese Suresi80Tekvir Suresi81İnfitâr Suresi82Mutaffifin Suresi83İnşikak Suresi84Bürûc Suresi85Târık Suresi86A'lâ Suresi87Ğâşiye Suresi88Fecr Suresi89Beled Suresi90Şems Suresi91Leyl Suresi92Duhâ Suresi93İnşirâh Suresi94Tin Suresi95Alak Suresi96Kadir Suresi97Beyyine Suresi98Zilzâl Suresi99Âdiyât Suresi100Kâria Suresi101Tekâsür Suresi102Asr Suresi103Hümeze Suresi104Fil Suresi105Kureyş Suresi106Mâ'ûn Suresi107Kevser Suresi108Kâfirûn Suresi109Nasr Suresi110Tebbet Suresi111İhlâs Suresi112Felâk Suresi113Nâs Suresi114
A'lâ Suresi87A'râf Suresi7Abese Suresi80Âdiyât Suresi100Ahkaf Suresi46Ahzâb Suresi33Âl-i İmrân Suresi3Alak Suresi96Ankebût Suresi29Asr Suresi103Bakara Suresi2Beled Suresi90Beyyine Suresi98Bürûc Suresi85Câsiye Suresi45Cin Suresi72Cum'a Suresi62Duhâ Suresi93Duhân Suresi44En'âm Suresi6Enbiyâ Suresi21Enfâl Suresi8Fâtiha Suresi1Fâtır Suresi35Fecr Suresi89Felâk Suresi113Fetih Suresi48Fil Suresi105Furkan Suresi25Fussilet Suresi41Ğâşiye Suresi88Hac Suresi22Hadid Suresi57Hâkka Suresi69Haşr Suresi59Hicr Suresi15Hucurât Suresi49Hûd Suresi11Hümeze Suresi104İbrahim Suresi14İhlâs Suresi112İnfitâr Suresi82İnsan Suresi76İnşikak Suresi84İnşirâh Suresi94İsrâ Suresi17Kadir Suresi97Kaf Suresi50Kâfirûn Suresi109Kalem Suresi68Kamer Suresi54Kâria Suresi101Kasas Suresi28Kehf Suresi18Kevser Suresi108Kıyamet Suresi75Kureyş Suresi106Leyl Suresi92Lokman Suresi31Mâ'ûn Suresi107Mâide Suresi5Meâric Suresi70Meryem Suresi19Mü'min Suresi40Mü'minûn Suresi23Mücâdele Suresi58Müddessir Suresi74Muhammed Suresi47Mülk Suresi67Mümtehine Suresi60Münâfikûn Suresi63Mürselât Suresi77Mutaffifin Suresi83Müzzemmil Suresi73Nahl Suresi16Nâs Suresi114Nasr Suresi110Nâziât Suresi79Nebe Suresi78Necm Suresi53Neml Suresi27Nisâ Suresi4Nuh Suresi71Nûr Suresi24Ra'd Suresi13Rahmân Suresi55Rûm Suresi30Sâd Suresi38Saf Suresi61Sâffât Suresi37Sebe Suresi34Secde Suresi32Şems Suresi91Şuarâ Suresi26Şûrâ Suresi42Tâ-Hâ Suresi20Tahrim Suresi66Talâk Suresi65Târık Suresi86Tebbet Suresi111Teğabün Suresi64Tekâsür Suresi102Tekvir Suresi81Tevbe Suresi9Tin Suresi95Tûr Suresi52Vâkıa Suresi56Yâsin Suresi36Yunus Suresi10Yusuf Suresi12Zâriyât Suresi51Zilzâl Suresi99Zuhruf Suresi43Zümer Suresi39
Alak Suresi96Kalem Suresi68Müzzemmil Suresi73Müddessir Suresi74Fâtiha Suresi1Tebbet Suresi111Tekvir Suresi81A'lâ Suresi87Leyl Suresi92Fecr Suresi89Duhâ Suresi93İnşirâh Suresi94Asr Suresi103Âdiyât Suresi100Kevser Suresi108Tekâsür Suresi102Mâ'ûn Suresi107Kâfirûn Suresi109Fil Suresi105Felâk Suresi113Nâs Suresi114İhlâs Suresi112Necm Suresi53Abese Suresi80Kadir Suresi97Şems Suresi91Bürûc Suresi85Tin Suresi95Kureyş Suresi106Kâria Suresi101Kıyamet Suresi75Hümeze Suresi104Mürselât Suresi77Kaf Suresi50Beled Suresi90Târık Suresi86Kamer Suresi54Sâd Suresi38A'râf Suresi7Cin Suresi72Yâsin Suresi36Furkan Suresi25Fâtır Suresi35Meryem Suresi19Tâ-Hâ Suresi20Vâkıa Suresi56Şuarâ Suresi26Neml Suresi27Kasas Suresi28İsrâ Suresi17Yunus Suresi10Hûd Suresi11Yusuf Suresi12Hicr Suresi15En'âm Suresi6Sâffât Suresi37Lokman Suresi31Sebe Suresi34Zümer Suresi39Mü'min Suresi40Fussilet Suresi41Şûrâ Suresi42Zuhruf Suresi43Duhân Suresi44Câsiye Suresi45Ahkaf Suresi46Zâriyât Suresi51Ğâşiye Suresi88Kehf Suresi18Nahl Suresi16Nuh Suresi71İbrahim Suresi14Enbiyâ Suresi21Mü'minûn Suresi23Secde Suresi32Tûr Suresi52Mülk Suresi67Hâkka Suresi69Meâric Suresi70Nebe Suresi78Nâziât Suresi79İnfitâr Suresi82İnşikak Suresi84Rûm Suresi30Ankebût Suresi29Mutaffifin Suresi83Bakara Suresi2Enfâl Suresi8Âl-i İmrân Suresi3Ahzâb Suresi33Mümtehine Suresi60Nisâ Suresi4Zilzâl Suresi99Hadid Suresi57Muhammed Suresi47Ra'd Suresi13Rahmân Suresi55İnsan Suresi76Talâk Suresi65Beyyine Suresi98Haşr Suresi59Nûr Suresi24Hac Suresi22Münâfikûn Suresi63Mücâdele Suresi58Hucurât Suresi49Tahrim Suresi66Teğabün Suresi64Saf Suresi61Cum'a Suresi62Fetih Suresi48Mâide Suresi5Tevbe Suresi9Nasr Suresi110

Mü'minûn Suresi


Mü'minûn Suresi 118 ayettir. Nüzulü Mekke'de olup 74. sure olarak inmiştir.
Kur'an-ı Kerim'de 341 sayfa numarasında yer almaktadır.

Hata! Lütfen tarayıcınızın ayarlarını kontrol edip daha sonra tekrar deneyin.

. ayet ile . ayet arasını

بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَۙ



Mü'minler felah (kurtuluş) bulmuşlardır.
-1

اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَۙ



Onlar namazlarında huşu (saygı dolu korku) içinde olanlardır.
-2

وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ



Onlar boş ve faydasız şeylerden yüz çevirenlerdir.
-3

اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ



Ancak eşleri ve (sağ) ellerinin sahib olduğu (cariyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerinden dolayı) kınanmış değillerdir.
-6

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ ط۪ينٍۚ



Andolsun ki Biz insanı süzme çamurdan (çıkarılmış özden) yarattık.
-12

ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۖ



Sonra onu sağlam bir karargahta nutfe haline getirdik.
-13

ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَاماً فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْماًۗ ثُمَّ اَنْشَأْنَاهُ خَلْقاً اٰخَرَۜ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَۜ



Sonra o nutfeyi bir alaka (rahime tutunup-bağlanan kan pıhtısı) olarak yarattık, ardından o alakayı bir çiğnem et parçası yaptık, sonra o bir parçacık eti kemik olarak yarattık, derken o kemiklere et giydirdik, sonra onu bir başka yaratışla inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah çok yücedir-mukaddestir.
-14

ثُمَّ اِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ تُبْعَثُونَ



Sonra siz kıyamet günü yeniden diriltileceksiniz.
-16

فَاَنْشَأْنَا لَكُمْ بِه۪ جَنَّاتٍ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍۢ لَكُمْ ف۪يهَا فَوَاكِهُ۬ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ



Bununla (bu suyla) size hurmalıklardan, üzümlüklerden bahçeler-bağlar meydana getirdik. İçlerinde birçok yemişler vardır, onlardan yersiniz.
-19

وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِنْ طُورِ سَيْنَٓاءَ تَنْبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِلْاٰكِل۪ينَ



Ve (ilk olarak) Tur-i Sina'da çıkan-yetişen bir ağaç (yarattık ki), o yağ ve yiyenlere katık (olarak zeytin) verir.
-20

وَاِنَّ لَكُمْ فِي الْاَنْعَامِ لَعِبْرَةًۜ نُسْق۪يكُمْ مِمَّا ف۪ي بُطُونِهَا وَلَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِعُ كَث۪يرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۙ



Hayvanlarda da sizin için elbette bir ibret vardır. (Onların) karınlarındakinden size içirmekteyiz ve onlarda sizin için daha birçok yararlar var. Sizler onlardan yemektesiniz.
-21

وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَ۟



Onların üzerinde ve gemilerde taşınmaktasınız.
-22

وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ



Andolsun ki Biz Nuh'u kavmine (peygamber olarak) gönderdik. (Kavmine) dedi ki "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin. O'nun dışında başka ilahınız yoktur, korkup-sakınmayacak mısınız?"
-23

فَقَالَ الْمَلَؤُا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يُر۪يدُ اَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةًۚ مَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَۚ



Bunun üzerine kavminden küfre sapmış önde gelenler dediler ki "Bu (adam), sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir. Size karşı üstünlük elde etmek istiyor. Eğer Allah (elçiye inanmamızı ve yolumuzu değiştirmemizi) dilemiş olsaydı, (bize elbette ki) melekler indirirdi. Hem biz geçmiş atalarımızdan da böyle bir şey işitmedik."
-24

اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌ بِه۪ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِه۪ حَتّٰى ح۪ينٍ



O, kendisinde delilik bulunan bir adamdan başkası değildir. Bir süreye kadar onu gözetleyin.
-25

قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ



(Nuh en sonunda) "Rabbim" dedi. "Beni yalanlamalarına karşı, bana yardım et."
-26

وَقُلْ رَبِّ اَنْزِلْن۪ي مُنْزَلاً مُبَارَكاً وَاَنْتَ خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ



Ve (tufandan sonra) de ki "Rabbim beni mübarek (kutlu ve bereketli) bir yere indir, Sen konuklayanların en hayırlısısın."
-29

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ وَاِنْ كُنَّا لَمُبْتَل۪ينَ



Hiç şüphesiz bunda ayetler vardır. Biz (hepinizi) denemeden geçirenleriz.
-30

ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قَرْناً اٰخَر۪ينَۚ



Sonra onların ardından bir başka (özellikte) nesil yaratıp-inşa ettik.
-31

فَاَرْسَلْنَا ف۪يهِمْ رَسُولاً مِنْهُمْ اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اَفَلَا تَتَّقُونَ۟



Onlara (Ad kavmine) kendi içlerinden "Allah'a ibadet edin. O'ndan başka ilahınız yoktur yine de sakınmayacak mısınız?" diyen bir Resul (olarak Hud'u) gönderdik.
-32

وَلَئِنْ اَطَعْتُمْ بَشَراً مِثْلَكُمْ اِنَّكُمْ اِذاً لَخَاسِرُونَ



Sizin benzeriniz olan bir beşere boyun eğecek olursanız, andolsun ki hüsrana-ziyana uğrayanlar olursunuz.
-34

هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَۖ



Heyhat (gerçeklerden ne kadar uzak), size vadedilen şeye heyhat!.
-36

اِنْ هِيَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوث۪ينَۖ



O (dirilme ve hayat), bizim (öldükten sonra yaşadığımız bu) dünya hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız, biz (ikinci kez ölüp) diriltilecekler değiliz.
-37

قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي بِمَا كَذَّبُونِ



(Hud en sonunda) dedi ki "Rabbim, beni yalanlamalarına karşı bana yardım et."
-39

قَالَ عَمَّا قَل۪يلٍ لَيُصْبِحُنَّ نَادِم۪ينَۚ



(Allah da) buyurdu ki "Az bir süre (kaldı-bekle), onlar gerçekten pişman olacaklardır."
-40

فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُـثَٓاءًۚ فَبُعْداً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ



Derken (onlar için kaçınılmaz ve) hak olmak üzere o dayanılmaz sayha-ses kendilerini yakalayıverdi. Onları bir süprüntü kılıverdik. Zulmeden kavim için (yeryüzünden) uzaklık olsun.
-41

ثُمَّ اَنْشَأْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ قُرُوناً اٰخَر۪ينَۜ



Sonra da onların ardından başka (özellikte) nesiller yaratıp-inşa ettik.
-42

ثُمَّ اَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَاۜ كُلَّمَا جَٓاءَ اُمَّةً رَسُولُهَا كَذَّبُوهُ فَاَتْبَعْنَا بَعْضَهُمْ بَعْضاً وَجَعَلْنَاهُمْ اَحَاد۪يثَۚ فَبُعْداً لِقَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ



Sonra peyderpey (birbiri ardı sıra) resullerimizi gönderdik. Her ümmete (kendi) resulü geldiğinde onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardına (takıp helak ettik ve yeraltına) yuvarladık ve onları (anlatılıp aktarılan) bir efsane kıldık. İman etmeyen kavim için (yeryüzünden) uzaklık olsun.
-44

ثُمَّ اَرْسَلْنَا مُوسٰى وَاَخَاهُ هٰرُونَ بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۙ



Sonra Musa ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle ve sultan-ı mübin ile (apaçık hüccet ve kudretle) gönderdik.
-45

اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَاسْتَكْـبَرُوا وَكَانُوا قَوْماً عَال۪ينَۚ



Firavun'a ve önde gelen çevresine. Onlar kibirlenip-büyüklendiler. Onlar (zaten) 'büyüklenen-zorba' bir topluluktu.
-46

فَقَالُٓوا اَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَۚ



Bu yüzden (büyüklenmeleri sebebiyle) dediler ki "Bizim benzerimiz olan şu iki beşere mi inanacağız? Ki onların kavimleri bize kulluk ediyorlar."
-47

فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَك۪ينَ



Böylece onları yalanladılar ve bu nedenle helak edilenlerden oldular.
-48

وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ



Andolsun ki Biz, onlar (İsrailoğulları) hidayete gelsinler diye Musa'ya Kitab'ı verdik.
-49

وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَاُمَّهُٓ اٰيَةً وَاٰوَيْنَاهُمَٓا اِلٰى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَع۪ينٍ۟



Biz Meryem'in oğlunu ve annesini de (insanlar için) bir ayet kıldık ve ikisini (oturmaya elverişli) düz ve akar suyu olan bir tepeye yerleştirdik.
-50

فَـتَقَطَّـعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْ زُبُراًۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ



Ancak onlar (tek bir ümmet olmalarına rağmen) işlerini kendi aralarında (farklı) kitablar-kısımlar halinde parçalayıp-bölündüler. Her grup, kendi ellerindekiyle (kendi din, mezhep ve meşrebiyle) yetinip-sevinmektedir.
-53

فَذَرْهُمْ ف۪ي غَمْرَتِهِمْ حَتّٰى ح۪ينٍ



Sen onları belli bir süreye kadar gaflet ve sapıklıkları ile başbaşa bırak.
-54

اَيَحْسَبُونَ اَنَّمَا نُمِدُّهُمْ بِه۪ مِنْ مَالٍ وَبَن۪ينَۙ



Onlar sanıyorlar mı ki kendilerine vermekte olduğumuz mal ve çocuklarla
-55

نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِۜ بَلْ لَا يَشْعُرُونَ



Biz onların hayırlarına koşuyoruz? Hayır onlar (akibetin) farkında değiller.
-56

اِنَّ الَّذ۪ينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَۙ



Rablerine olan haşyetlerinden (korku ve saygılarından) dolayı titreyerek sakınanlar
-57

وَالَّذ۪ينَ يُؤْتُونَ مَٓا اٰتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ اَنَّهُمْ اِلٰى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَۙ



Ve Rablerine dönecekleri için vermekte (ve işlemekte) olduklarını kalpleri ürpererek verenler (ve işleyenler)
-60

وَلَا نُكَلِّفُ نَفْساً اِلَّا وُسْعَهَا وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنْطِقُ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ



Biz hiç kimseye gücünün yeteceğinden başkasını-fazlasını yüklemeyiz. Nezdimizde (yanımızda) hakkı söylemekte olan bir Kitab vardır ve onlar hiçbir haksızlığa uğratılmazlar.
-62

بَلْ قُلُوبُهُمْ ف۪ي غَمْرَةٍ مِنْ هٰذَا وَلَهُمْ اَعْمَالٌ مِنْ دُونِ ذٰلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ



Hayır, onların ("Hükümlere gücümüz-zamanımız yetmiyor" diyenlerin) kalpleri bu hususta gaflet-cehalet içindedir. Oysa onların bundan öte (hükümleri yaşamaktan daha güç, dünyevi refah için) yapmakta oldukları birtakım işleri vardır ki onlar bu (uzun ve zorlu) işleri yapar dururlar.
-63

حَتّٰٓى اِذَٓا اَخَذْنَا مُتْرَف۪يهِمْ بِالْعَذَابِ اِذَا هُمْ يَجْـَٔرُونَۜ



Nihayet onların refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya uğratıp-azabla yakaladığımız zaman onlar hemen feryadı basarlar.
-64

لَا تَجْـَٔرُوا الْيَوْمَ اِنَّكُمْ مِنَّا لَا تُنْصَرُونَ



(Onlara denilir ki) "Bugün (boşuna) feryat etmeyin. Bizden yardım göremezsiniz."
-65

مُسْتَكْبِر۪ينَ بِه۪ۗ سَامِراً تَهْجُرُونَ



(Ayetlerimi hafife alıp, Bana teslim olmayı) kibrinize yediremiyor, gece vakti de (konuşmalarınızda, ileri geri) hezeyanlar savuruyordunuz.
-67

اَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ اَمْ جَٓاءَهُمْ مَا لَمْ يَأْتِ اٰبَٓاءَهُمُ الْاَوَّل۪ينَۘ



Onlar bu sözü (Kur'an'ı ciddiye alıp) hiç düşünmediler mi? Yoksa onlara, geçmişteki atalarına gelmeyen (yeni) bir şey mi geldi?
-68

اَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَۘ



Yoksa Resullerini (hiç) tanımadılar da onun için mi inkar ediyorlar?
-69

اَمْ يَقُولُونَ بِه۪ جِنَّةٌۜ بَلْ جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ وَاَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ



Ya da onda bir delilik olduğunu mu söylüyorlar? Hayır, o kendilerine hak ile gelmiş-hakkı getirmiştir. (Ama) onların çoğu hakkı kerih-çirkin görüp hoşlanmıyorlar.
-70

وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ اَهْوَٓاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّۜ بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَنْ ذِكْرِهِمْ مُعْرِضُونَۜ



Eğer hak onların hevalarına (nefsi isteklerine) uyacak olsaydı, gökler ve yer ile onlarda bulunanlar mutlaka bozulur giderdi. Hayır, Biz onlara kendi zikirlerini (geçmiş ve geleceklerini) getirmiş bulunmaktayız. Onlar ise kendi zikirlerinden yüz çevirmektedirler.
-71

اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ خَرْجاً فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌۗ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ



Yoksa sen onlardan bir haraç mı (vergi mi) istiyorsun? Rabbinin vergisi (ücreti) daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
-72

وَاِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ



Gerçek şu ki sen onları dosdoğru bir yola çağırmaktasın.
-73

وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِمْ مِنْ ضُرٍّ لَلَجُّوا ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ



Eğer onlara acıyıp da içinde bulundukları sıkıntıyı giderseydik iyice körleşerek (yardımımızı Bizden görmeyerek) azgınlıklarında direnip-kalırlardı.
-75

وَلَقَدْ اَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ



Andolsun ki Biz onları azaba-sıkıntıya düşürdük de yine Rablerine boyun eğmediler ve yalvarıp-yakarmadılar.
-76

حَتّٰٓى اِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَاباً ذَا عَذَابٍ شَد۪يدٍ اِذَا هُمْ ف۪يهِ مُبْلِسُونَ۟



Sonunda üzerlerine azabı şiddetli bir kapı açtığımızda, onlar (ancak) orada şaşkına dönüp (batıl) umudlarını kaybettiler.
-77

وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلاً مَا تَشْكُرُونَ



Sizin için (genelde aynı) işitme, görme (duyusu) ve (özelde ayrı) gönülleri yaratıp-inşa eden O'dur. Ne de az şükrediyorsunuz.
-78

وَهُوَ الَّذ۪ي ذَرَاَكُمْ فِي الْاَرْضِ وَاِلَيْهِ تُحْشَرُونَ



Sizi yeryüzünde üretip-türeten O'dur ve yalnızca O'na (döndürülüp) toplanacaksınız.
-79

وَهُوَ الَّذ۪ي يُحْـي۪ وَيُم۪يتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ الَّيْلِ وَالنَّهَارِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ



O, yaşatan ve öldürendir. Gece ve gündüzün (birbiri arkasına gelip) değişmesi de O'na aittir. Hiç düşünüp-akletmeyecek misiniz?
-80

بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْاَوَّلُونَ



Hayır, onlar yine de öncekilerin dedikleri gibi demektedirler.
-81

قَالُٓوا ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً وَعِظَاماً ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَ



Dediler ki "Öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi yeniden diriltileceğiz?
-82

لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَاٰبَٓاؤُ۬نَا هٰذَا مِنْ قَبْلُ اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ



Andolsun ki bu (vaad) bize de, bizden önceki atalarımıza da vadolunmuştu. Bu geçmiştekilerin (uydurma) masallarından başka bir şey değildir.
-83

قُلْ لِمَنِ الْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهَٓا اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ



De ki "Eğer biliyorsanız (söyleyin). Arz (dünya) ve onda bulunanlar kimindir?"
-84

سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ



Allah'ındır diyecekler. De ki "(Öyle ise) öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?"
-85

سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ اَفَلَا تَتَّقُونَ



"Allah'dır" diyecekler. De ki "(O halde) korkup-sakınmayacak mısınız?"
-87

قُلْ مَنْ بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُج۪يرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ



De ki "Eğer biliyorsanız (söyleyin). Her şeyin melekutu (mülk ve hükümranlığı) elinde olan, (bunları) koruyup-kolluyorken Kendisi korunmayan kimdir?"
-88

سَيَقُولُونَ لِلّٰهِۜ قُلْ فَاَنّٰى تُسْحَرُونَ



"Allah'dır" diyecekler. De ki "Öyleyse nasıl (batıla aldanıp) büyüleniyorsunuz?"
-89

بَلْ اَتَيْنَاهُمْ بِالْحَقِّ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ



Hayır, Biz onlara hakkı getirdik, onlar ise gerçekten yalancıdırlar.
-90

مَا اتَّخَذَ اللّٰهُ مِنْ وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ اِلٰهٍ اِذاً لَذَهَبَ كُلُّ اِلٰهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ



Allah, hiç çocuk edinmemiştir ve O'nunla birlikte hiçbir ilah yoktur. Eğer olsaydı, her bir ilah kendi yarattığını alıp sevk ve idare eder, (neticede onlardan biri) diğerine karşı mutlaka üstünlük sağlardı. Allah (sübhandır) onların yakıştırmalarından münezzehtir-yücedir.
-91

عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟



Gaybı da (görünmeyeni de), görüneni de bilendir. (Allah) onların ortak koştuklarından yücedir.
-92

قُلْ رَبِّ اِمَّا تُرِيَنّ۪ي مَا يُوعَدُونَۙ



De ki "Rabbim, eğer onlara vaad edileni (dünyevi helakı) mutlaka bana göstereceksen"
-93

اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ السَّيِّئَةَۜ نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ



(Sen) kötülüğü en güzel olanla sav-uzaklaştır. Biz, onların (asılsız) yakıştırmalarını çok iyi bilmekteyiz.
-96

وَقُلْ رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاط۪ينِۙ



Ve de ki "Rabbim, şeytanın kışkırtmalarından Sana sığınırım."
-97

وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ



Onların yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım Rabbim.
-98

حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِۙ



Nihayet onlardan birine ölüm geldiği zaman der ki "Rabbim, beni (dünya hayatına) geri çevir."
-99

لَعَلّ۪ٓي اَعْمَلُ صَالِحاً ف۪يمَا تَرَكْتُ كَلَّاۜ اِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَٓائِلُهَاۜ وَمِنْ وَرَٓائِهِمْ بَرْزَخٌ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ



"Ki terkedip-bıraktığımda (boşa geçirdiğim dünya hayatında) salih amellerde bulunurum." Asla (geri dönüş yoktur). Bu onun söylediği de (boş ve batıl) bir sözdür. Onların gerisinde ise diriltilip-kaldırılacakları güne kadar (sürecek ve dönüşlerine mani olacak) bir berzah (aşamayacakları bir engel) vardır.
-100

فَاِذَا نُفِـخَ فِي الصُّورِ فَلَٓا اَنْسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَٓاءَلُونَ



Sur'a üflendiği zaman artık o gün aralarında soy-sop (yakınlığı, akrabalık bağları) yoktur ve onlar (birbirlerinin halini de umursayıp) sormazlar.
-101

فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ



Kimin tartısı ağır basarsa, işte onlar felaha (kurtuluşa) erenlerin ta kendileridir.
-102

وَمَنْ خَفَّتْ مَوَاز۪ينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ ف۪ي جَهَنَّمَ خَالِدُونَۚ



Kimin tartısı da hafif gelirse, onlar da kendi nefislerini hüsrana uğratanlardır. (Bunlar) cehennemde ebedi kalacaklardır.
-103

تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ ف۪يهَا كَالِحُونَ



Ateş onların yüzlerini yalayarak-yakacak ve dişleri sırıtıp kalacaktır.
-104

اَلَمْ تَكُنْ اٰيَات۪ي تُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَكُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ



(Onlara denilir ki) "Ayetlerim size okunuyorken, yalanlayanlar sizler değil miydiniz?"
-105

قَالُوا رَبَّـنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْماً ضَٓالّ۪ينَ



Dediler ki "Rabbimiz bizi (bedbahtlığa sürükleyen) isyanımız-azgınlığımız yendi, biz de sapan bir topluluk olmuştuk."
-106

رَبَّـنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْهَا فَاِنْ عُدْنَا فَاِنَّا ظَالِمُونَ



Rabbimiz, bizi buradan çıkar. Eğer yine (o yaptıklarımıza) dönersek artık belli ki biz zalim insanlarız.
-107

قَالَ اخْسَؤُ۫ا ف۪يهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ



(Allah) buyurdu ki "Orada (alçaldıkça alçalıp) sinin ve Benimle konuşmayın."
-108

اِنَّهُ كَانَ فَر۪يقٌ مِنْ عِبَاد۪ي يَقُولُونَ رَبَّـنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَۚ



"Çünkü Benim kullarımdan bir grup 'Rabbimiz. Biz iman ettik, Sen artık bizi bağışla ve bize merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın' derlerdi de"
-109

فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِياًّ حَتّٰٓى اَنْسَوْكُمْ ذِكْر۪ي وَكُنْتُمْ مِنْهُمْ تَضْحَكُونَ



Siz onları alaya alırdınız. (Şeytan da) size Benim zikrimi unutturdu, (çünkü) siz onlara (mü'minlere) gülüp duruyordunuz.
-110

اِنّ۪ي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُٓواۙ اَنَّهُمْ هُمُ الْفَٓائِزُونَ



Bugün Ben onlara sabretmelerinin karşılığını verdim. Bugün onlar muradlarına (umdukları mükafata) erenlerdir.
-111

قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْاَرْضِ عَدَدَ سِن۪ينَ



(Allah) buyurdu ki "Yıllar sayısınca arz'da (dünyada) ne kadar kaldınız?"
-112

قَالُوا لَبِثْنَا يَوْماً اَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَسْـَٔلِ الْعَٓادّ۪ينَ



Dediler ki "Bir gün ya da günün bir kısmı kadar kaldık, (bilip) sayanlara sor."
-113

قَالَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلاً لَوْ اَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ



Dedi ki "Yalnızca az (bir süre) kaldınız, (bunu hakkıyle ve vaktiyle) bir bilseydiniz."
-114

اَفَحَسِبْتُمْ اَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثاً وَاَنَّكُمْ اِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ



Bizim sizi boş yere yarattığımızı ve Bize geri döndürülüp-getirilmeyeceğinizi mi sandınız?
-115

فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَر۪يمِ



Melik (mutlak hakim) ve Hak olan Allah çok yücedir, O'ndan başka ilah yoktur. Kerim (yüce) Arş'ın Rabbidir.
-116

وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۙ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِه۪ۙ فَاِنَّمَا حِسَابُهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ



Kim bir burhan (kanıtlayıcı bir delil) olmadığı halde (bilmeyerek) Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarırsa, onun hesabı Rabbinin katındadır. Şurası muhakkak ki (hakkı bilerek örten) kafirler kesinlikle felaha (kurtuluşa) eremezler.
-117

وَقُلْ رَبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَ



De ki "Rabbim (bilmediklerimi) mağfiret et (bağışla) ve merhamet et. Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın."
-118