Onun kavminin cevabı "Lut ailesini şehrinizden sürüp-çıkarın. Onlar (bizim yaptıklarımızdan uzak) temiz kalmak isteyen insanlarmış" demekten başka bir şey olmadı.
(Onlar mı hayırlı) yoksa gökleri ve yeri yaratan, size gökten su indiren mi? Onunla (o suyla gönül alıcı) güzel bahçeler bitirdik, sizin için onun bir ağacını bitirmek (bile) mümkün değildir. Allah ile beraber başka bir ilah mı? Hayır (asla yoktur, ancak) onlar sapıklıkta devam eden bir kavimdir.
Ya da arzı-dünyayı bir karar yeri (merkezi karargah) kılan, aralarında ırmaklar var eden (akıtan), arza (sarsılmaması için köklü) sabit dağlar diken-yükselten ve iki deniz arasına engel koyan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Hayır, onların çoğu bilmiyorlar.
Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olan Kendisine dua ettiği zaman (darda kalıp, bunalmışa) icabet eden, sıkıntıyı gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı (hayırlı)? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Ne kadar da kıt (az) düşünüyorsunuz.
Ya da karanın ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgarları müjde vericiler olarak gönderen mi (hayırlı)? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Allah, onların şirk koşmakta olduklarından münezzehtir-yücedir.
Ya da yaratmayı ilk başlatıp-devam eden sonra onu iade edecek (önceki yokluk durumuna geri çevirecek) olan, sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı (hayırlı)? Allah ile beraber başka bir ilah mı? De ki "Eğer doğru söylüyorsanız burhanınızı (kesin delilinizi) getirin."
Hayır, onlara ahiret hakkındaki bilgiler ardarda (sadece Bizden) gelmektedir. Hayır (iman etmezler), onlar bundan şüphe etmektedirler. Hayır (hakkı görmezler), onlar bundan yana kördürler.
Sen körleri sapıklıklarından çevirip hidayete (doğru yola) erdirici de değilsin. Sen ancak ayetlerimize iman edenlere duyurabilirsin. İşte müslüman olanlar bunlardır.
O söz başlarına geldiği (kıyamet yaklaştığı) zaman onlara yerden bir dabbe (bir canlı) çıkarırız da, bu onlara insanların (bizzat şahit oldukları) ayetlerimize yakinen (kesin bir şekilde) inanmadıklarını söyler.
Her ümmet içinden ayetlerimizi yalanlayanları (biraraya getirip) cemaat olarak toplayacağımız gün, onlar bir arada tutulup (hesap yerine) sevkedilirler.
Nihayet (oraya) geldikleri zaman Allah buyurur ki "Siz Benim ayetlerimi (ciddiye alıp düşünmeden) anlayıp-kavramadan yalanladınız mı? Yoksa yaptığınız neydi?"
İçinde dinlenmeleri için (karanlık) geceyi, aydınlık olarak da gündüzü yarattığımızı görmediler mi? İman eden bir kavim için bunda elbette ayetler vardır.
(O gün) dağları görürsün de, onları (hareketsiz) yerinde durur sanırsın. Oysa onlar bulutların yürümesi gibi yürümektedirler. (Bu) herşeyi sapasağlam yapan Allah'ın sanatıdır (yaptığıdır). Hiç şüphesiz ki O, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.
Kim de bir kötülükle gelirse, onlar da (dehşetle bakmakta oldukları) ateşe yüzüstü atılır (ve onlara) "Yaptıklarınızdan başkasıyla mı cezalandırılıyorsunuz?" (denilir).
(De ki) "Ben ancak bu şehrin Rabbine ibadet etmekle emrolundum ki, O burasını harem (saygı değer ve dokunulmaz) kıldı. Her şey O'nundur. Ben müslümanlardan olmakla emrolundum."
Ve Kur'an'ı okumakla da (emrolundum). Artık kim hidayete (doğru yola) gelirse, kendisi için hidayete gelmiştir. Kim de sapacak olursa, sen (ona) de ki Ben yalnızca uyarıp-korkutuculardanım."
Ve (yine) de ki "Allah'a hamdolsun, O size ayetlerini (hem afakta-dış ufukta, hem de kendi nefislerinizde) gösterecektir, siz de onları bilip-tanıyacaksınız." Rabbin yapmakta olduklarınızdan gafil değildir.
Firavun yeryüzünde (Mısır'da) büyüklenip-azmış ve oranın halkını (değişik) fırkalara ayırıp bölmüştü. Onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o bozgunculardandı.
Ve (istedik ki) onları o yerde hakim (iktidar sahibleri olarak yerleşik) kılalım. Fıravun'a Haman'a ve askerlerine, onlardan (mustaz'aflardan) çekinip-sakındıkları şeyi gösterelim.
Musa'nın annesine "Onu emzir şayet onun için korkacak olursan bu durumda onu denize (Nil'in sularına) bırak, korkma ve hüzne kapılma. Biz onu sana tekrar geri vereceğiz ve onu gönderilen resullerden kılacağız" diye vahyettik.
Firavun ailesi onu yitik-sahipsiz görerek aldılar. (Oysa) o, kendileri için bir düşman ve üzüntü konusu olacaktı. (Bizim bu takdirimizi bilmeyen) Firavun, Haman ve askerleri yanılgı içindeydi.
Firavun'un karısı dedi ki "Benim için de, senin için de bir göz bebeği (göz aydınlığı). Onu öldürmeyin belki bize yararı dokunur veya onu evlad ediniriz." Onlar farkında değillerdi.
Musa'nın annesi yüreği boşluk içinde sabahladı. Eğer mü'minlerden olması için kalbini pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse onu (kendisine vahyettiğimizi) açığa vuracaktı.
Biz daha önce ona süt analarını (emmesine izin vermeyip) haram etmiştik. (Kız kardeşi de) "Ben sizin adınıza onun bakımını üstlenecek ve ona iyi davranıp-öğüt verecek bir aileyi size bildireyim mi?" dedi.
Böylelikle gözünün aydın olması, hüzne kapılmaması ve Allah'ın vaadinin hak olduğunu bilmesi için onu annesine geri vermiş olduk. Ancak onların çoğu bilmezler.
O (Musa) erginlik çağına ulaşıp olgunlaşınca, Biz ona hikmet ve ilim verdik. Biz muhsinleri (iyilik yapıp-güzel davrananları) işte böyle mükafatlandırırız.
(Musa) halkının haberi olmadığı bir zamanda şehre girdi. Orada biri kendi tarafından diğeri düşman tarafından olan iki adamı birbiriyle döğüşür buldu. Kendi tarafından olan, düşmanlarından olana karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine ona bir yumruk atıp ölümüne sebep oldu. (Sonra da pişman olup) "Bu şeytanın işindendir, o (doğru yoldan) saptırıcı apaçık bir düşmandır" dedi.
Dedi ki "Rabbim. Ben kendi nefsime zulmettim, beni bağışla." (Allah da) onu bağışladı. Çünkü Gafur (çok bağışlayan), Rahim (rahmetiyle çok esirgeyen) ancak O'dur.
Şehirde korku içinde (çevreyi) gözetleyerek sabahladı. Derken bir de baktı ki dün kendisinden yardım isteyen (kişi, bugün de) kendisine yardım için bağırıyor. Musa ona "Açıkça belli ki sen bir azgınsın" dedi.
Sonunda ikisinin de düşmanı olanı yakalamak isterken (adam ona) dedi ki "Ey Musa. Dün birini öldürdüğün gibi bugün de beni mi öldürmek istiyorsun? (Demek ki) sen yeryüzünde yalnızca bir zorba olmak istiyor, ıslah edicilerden olmak istemiyorsun."
Şehrin öbür yakasından bir adam koşarak geldi ve dedi ki "Ey Musa. İleri gelenler seni öldürmek konusunda aralarında görüşmektedirler. Sen hemen çık-git, ben sana (doğruyu) öğütleyip-iyiliğini isteyenlerdenim."
Medyen suyuna vardığı zaman orada (hayvanlarını) sulayan bir insan topluluğu buldu. Onların gerisinde de (hayvanlarını sudan) meneden-geri çeken iki kadın gördü. Dedi ki "Bu yaptığınız ne?" (Onlar) "Çobanlar (sürülerini) sulayıp-çekilmedikçe biz (hayvanlarımızı) sulayamayız, babamız da çok yaşlıdır." dediler.
(Çok geçmeden) o ikiden (iki kadından) biri utana utana yürüyerek ona geldi ve "Babam bizim için (hayvanları) sulamanın karşılığını ödemek için seni davet etmektedir" dedi. (Musa) ona gelip de başından geçenleri anlatınca, o "Korkma. O zalimler topluluğundan kurtuldun" dedi.
(Babaları) dedi ki "Bana sekiz yıl hizmet etmene karşılık olmak üzere şu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum. Şayet on yıla tamamlayacak olursan artık o da senden (ikram olur). Ben sana zorluk çıkarmak istemem. (Bu anlaşmada) İnşaallah beni salihlerden bulacaksın."
(Musa) dedi ki "Bu (anlaşma) seninle benim aramdadır. Bu iki süreden hangisini yerine getirirsem, bana karşı bir husumet (düşmanlık-haksızlık) yoktur. Bu söylediklerimize Allah vekildir."
Musa süreyi tamamlayıp ailesiyle birlikte yola koyulunca Tur tarafında bir ateş gördü. Ailesine "Siz durun (burada bekleyin), ben bir ateş gördüm. Belki ondan size ya bir haber, ya da ısınmanız için bir kor-ateş parçası getiririm" dedi.
(Sonra denildi ki) "Asanı at-bırak." (Asayı atan Musa) onun (küçük ve hızlı) bir yılan gibi debelenmekte olduğunu görünce arkasına dönüp bakmaksızın kaçtı. (Ona buyuruldu ki) "Ey Musa, (buraya) dön ve (Bizim yanımızda) korkuya kapılma. Sen emniyette-güvende olanlardansın."
Elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıksın. Ve korkudan 'açılan kanatlarını' (dışa yönelen duygularını) kendine (doğru topla, kendi merkezine) çek. İşte bunlar Firavun'a ve önde gelen adamlarına karşı Rabbinden iki kesin delildir. Onlar fasık (yoldan çıkan) bir topluluktur.
Kardeşim Harun'un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da benimle birlikte bir yardımcı olarak gönder, beni doğrulasın. Çünkü onların beni yalanlamalarından korkuyorum.
(Allah) buyurdu ki "Senin pazunu-gücünü kardeşinle destekleyeceğiz ve sizin ikinize (ayetlerimizle) öyle bir sultan (delil, kudret ve üstünlük) vereceğiz ki, (bu) ayetlerimiz sayesinde size erişemeyecekler. Siz de, size uyanlar da (onlara karşı) galip geleceksiniz."
Musa onlara apaçık ayetlerimizle geldiği zaman "Bu uydurulmuş bir sihirden başka bir şey değildir. (Ayrıca) biz geçmiş atalarımızdan da bunu (alemlerin tek Rabbini) işitmedik" dediler.
Musa dedi ki "Rabbim, kimin Kendisinden bir hidayetle geldiğini ve bu yurdun (hayırlı) sonucunun kime ait olacağını daha iyi bilmektedir. Zulmedenler asla felah (kurtuluş) bulmazlar."
Firavun dedi ki "Ey ileri gelenler. Sizin için benden başka bir ilah tanımıyorum. Ey Haman, çamurun üstünde ateş yakarak bana yüksekçe bir kule inşa et ki (doğru söylüyorsa) Musa'nın ilahına çıkayım. (Ama) ben onun mutlaka yalancılardan olduğunu sanıyorum."
Andolsun ki Biz ilk nesilleri helak ettikten sonra Musa'ya -düşünüp öğüt alsınlar diye- insanlar için basiretler, hidayet ve rahmet olmak üzere Kitab'ı verdik.
Biz (ilk dönemlerde) birçok nesiller var ettik de onların üzerine ömür uzadıkça uzadı. Ve sen Medyen halkı içinde yaşayıp da ayetlerimizi onlardan okuyarak öğrenmiş değilsin. Ancak (bu bilgileri sana) gönderen Biziz.
(Musa'ya) seslendiğimiz zaman da sen Tur'un yanında değildin. Ancak Rabbinden bir rahmet olmak üzere senden önce kendilerine bir uyarıcı-korkutucu gelmemiş olan bir kavmi uyarıp-korkutman için (gönderildin). (Bunu akledenler) böylece düşünüp-öğüt alırlar.
Kendi elleriyle yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde "Rabbimiz, bize de bir Resul gönderseydin de böylece Senin ayetlerine uysaydık ve mü'minlerden olsaydık" diyecek olmasalardı (seni göndermezdik).
Fakat onlara Kendi katımızdan hak geldiği zaman "Musa'ya verilenlerin bir benzeri de buna verilmeli değil miydi?" dediler. Onlar daha önce Musa'ya verilenleri inkar etmemişler miydi? "Birbirine destek olan iki sihir" deyip, "Biz hepsini inkar edenleriz" dediler.
Şayet sana cevab vermezlerse bil ki, onlar kendi hevalarına (nefsi istek ve tutkularına) uymaktadırlar. Oysa Allah'dan bir kılavuz (yol gösterici) olmaksızın kendi hevasına uyandan daha sapık kimdir? Elbette ki Allah, zulmetmekte olan bir kavime hidayet etmez.
Onlara (kendilerine önceden verilen hakka iman edenlere Kur'an) okunduğu zaman "Biz ona inandık. O, Rabbimizden gelen bir haktır. Biz bundan önce de müslüman idik" derler.
İşte onlara sabretmeleri dolayısıyle ecirleri-mükafatları iki defa verilir. Onlar kötülüğü iyilikle savıp-uzaklaştırıp, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler (Allah rızası için harcarlar).
'Boş ve yararsız sözü' işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve "Bizim amellerimiz (işlediklerimiz) bize, sizin amelleriniz size aittir. Size selam olsun, biz cahiller (ile olmak, onlarla tartışmak) istemeyiz" derler.
Gerçek şu ki sen sevdiğini hidayete (doğru yola) eriştiremezsin ancak Allah dilediğini hidayete eriştirir. O, (yöneliş ve samimiyetle) hidayete erecek olanları daha iyi bilendir.
Dediler ki "Eğer seninle birlikte hidayete uyacak olursak, yerimizden (yurdumuzdan ve sosyal konumumuzdan) atılırız." Onları Kendi katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürününün toplanıp-getirildiği emin bir Harem'e (zaten) Biz yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu (bu takdirimizdeki hikmeti) bilmezler.
Biz (verdiğimiz) nimet ve refahla şımarıp-azmış nice şehirleri helak ettik. İşte yerleri, kendilerinden sonra oralarda çok az oturulmuştur. (Onlara ve oralara) varis olanlar Biziz.
Senin Rabbin 'ana yerleşim merkezlerine' onlara ayetlerimizi okuyan bir resul (elçi) göndermedikçe şehirleri (zulümle) helak edici değildir. Zaten Biz (uyarılmalarına rağmen) halkı zulmetmekte olan şehirleri helak etmişizdir.
Size verilen her şey yalnızca dünya hayatının metaı-geçimliği ve süsüdür. Allah katında olan ise daha hayırlı ve süreklidir. (Hiç) akletmiyecek misiniz?
Kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz ve (zengin veya fakir yaşantısıyla) ona kavuşan kişi, dünya hayatının metaını (menfaat ve zevkini bolca) verdiğimiz sonra kıyamet günü (azab için) hazır bulundurulanlar arasında olan kişi gibi midir?
Üzerine (azab) sözü hak olanlar (Firavun gibi ilahlık taslayanlar) derler ki "Rabbimiz, bizim azdırıp-saptırdıklarımız bunlar. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. (Şimdi bütün acizliğimizle) Sana (gelip, onlardan) uzaklaşmış bulunmaktayız. Aslında onlar bize (gerçek anlamda) tapıyor da değillerdi.
Denir ki "(Salihlerden olan diğer) ortaklarınızı çağırın." Böylelikle onları çağırırlar ama kendilerine cevap (bile) vermezler ve (karşılarında) azabı görürler. (Şimdi pişman olacaklarına, vaktiyle) hidayet bulmuş olsalardı ne olurdu.
Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Onların seçim hakkı (yetkisi) yoktur. Allah (sübhandır) onların ortak koşmakta olduklarından münezzehdir (uzaktır) ve şanı yücedir.
De ki "Bana (görüşünüzü) söyler misiniz? Allah kıyamet gününe kadar geceyi sizin üzerinizde kesintisiz sürdürecek olsa, Allah'ın dışında size ışık-aydınlık getirecek ilah kimdir? (Yine de) işitmeyecek misiniz?"
De ki "Bana (görüşünüzü) söyler misiniz? Allah kıyamet gününe kadar gündüzü sizin üzerinizde kesintisiz sürdürecek olsa, Allah'ın dışında size (içinde) dinleneceğiniz geceyi getirecek ilah kimdir? (Yine de) görmeyecek misiniz?
O, içinde dinlenmeniz ve O'nun fazlından (lutuf ve ihsanından) aramanız için geceyi ve gündüzü Kendi rahmetinden yarattı. (Ola ki anlayıp) şükredersiniz.
(O gün) her ümmetten bir şahit çıkarır ve (ortak koşanlara) "Burhanınızı (kesin delilinizi) getirin!" deriz. O zaman bilirler ki hak Allah'a aittir ve düzüp-uydurdukları (ortaklar) kendilerinden uzaklaşıp-kaybolmuşlardır.
Karun, Musa'nın kavmindendi fakat onlara karşı azgınlaştı. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, onun anahtarları (bile taşımak için) kalabalık ve güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki "Şımarma, Allah şımaranları sevmez."
Allah'ın sana verdikleriyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını (nasibini) unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk isteyip-çıkarma. Allah bozguncuları sevmez.
(Karun) dedi ki "Bu (servet) bende olan bilgi sayesinde bana verilmiştir." Bilmez mi ki Allah kendisinden önceki nesillerden ondan daha güçlü, topladığı (bilgi, mal ve taraftarı) daha çok olan nice kimseleri yıkıma uğratmıştır. Mücrimlerin (suçlu-günahkarların) günahları (kendilerinden) sorulmaz.
(Derken Karun) kendi ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar "Ah keşke, Karun'a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay-varlık sahibidir" dediler.
Kendilerine ilim verilenler ise "Yazıklar olsun size. İman eden ve salih amellerde bulunanlar için Allah'ın sevabı (mükafatı) daha hayırlıdır. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir." dediler.
Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Allah'a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o kendini savunup-kurtarabilecek de değildi.
Daha dün onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında "Vay, demek ki Allah kullarından dilediğinin rızkını genişletip-daraltmaktadır. Eğer Allah bize lutfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Vay, demek ki küfre sapanlar felah (kurtuluş) bulamaz" demeye başladılar.
Kim (İlahi huzura) bir iyilikle gelirse, kendisine (karşılık olarak) ondan daha hayırlısı vardır. Kim de bir kötülükle gelirse, o kötülükleri işleyenler ancak yaptıkları kadar ceza-karşılık görürler.
(Resulüm) sana Kur'an'ı (okumayı, yaşamayı ve tebliğ etmeyi) farz kılan (Allah), seni elbette dönülecek yere döndürecektir. De ki "Rabbim kimin hidayetle geldiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir."
(Sen seçileceğini ve) Kitab'ın sana vahyedilip-indirileceğini ummuyordun. (Bunun sana indirilmesi) Rabbinden bir rahmettir. (O halde rahmete sırt çeviren) kafirlere sakın arka çıkma.
Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarma. O'ndan başka ilah yoktur. (Bütün yaratılanları yokluğa iade ettiğinde) O'nun vechinden-zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm O'nundur ve siz (bu yokluktan sonra yeniden yaratılıp) O'na döndürüleceksiniz.
Andolsun ki Biz onlardan öncekileri de (bu sözleriyle) deneyip-imtihan ettik. (Herşeyi bilen) Allah ('İman ettik' sözündeki) doğruları da ortaya çıkaracak ve yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.
Kim Allah'a kavuşmayı umuyorsa, Allah'ın tayin ettiği süre kesinlikle yaklaşıp-gelmektedir. O Semi'dir (herşeyi işitendir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).
Biz insana anne-babasına 'iyi ve güzel davranmasını' tavsiye ettik. Eğer onlar hakkında bilgin olmayan bir şeyi Bana ortak koşman için (seni) zorlarlarsa, (bu hususta) onlara itaat etme. Dönüşünüz Bana'dır. (O zaman dünyada) yapmış olduklarınızı size haber vereceğim.
İnsanlardan öylesi vardır ki "Allah'a iman ettik" der fakat Allah uğrunda eziyet gördüğü zaman insanların fitnesini (geçici eziyetini) Allah'ın azabı gibi tutar ama Rabbinden bir nusret (yardım ve zafer) gelirse mutlaka (mü'minlere) "Biz gerçekten sizlerle birlikteydik" derler. Allah alemlerin (bütün yaratılmışların) sinelerinde olanı daha iyi bilen değil midir?
Küfredenler iman edenlere "Siz bizim yolumuzu izleyin, sizin günahlarınızı biz yüklenelim" derler. Oysa (Biz izin versek bile) kendileri onların günahlarından hiçbir şeyi yüklenecek değillerdir. Onlar kesinlikle yalan söylemektedirler.
Onlar (yüklenmek istemeseler de) hem kendi yüklerini, hem de kendi yükleriyle birlikte (saptırdıklarının yüklendiğine benzer) daha nice yükleri de yüklenecekler ve kıyamet günü (dünyada) düzüp-uydurdukları şeylerden mutlaka sorguya çekileceklerdir.
Andolsun ki Biz Nuh'u kendi kavmine (peygamber olarak) gönderdik, o da aralarında elli yılı eksik olmak üzere bin sene kaldı. Sonunda onlar zulmetmekte devam ederken tufan kendilerini yakalayıverdi.
İbrahim de (gönderilmişti). Hani kavmine demişti ki "(Yalnızca) Allah'a kulluk edin ve O'ndan korkup-sakının. Bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır."
Siz Allah'ı bırakıp birtakım putlara tapıyor ve asılsız sözler uyduruyorsunuz. Allah'ı bırakıp da taptıklarınız size rızık vermeye güç yetiremezler, rızkı Allah'ın katında arayın. O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Siz O'na döndürüleceksiniz.
De ki "Yeryüzünde gezip dolaşın da (ezeli hiçbir şey olmadığını görerek) yaratmaya (yoktan) nasıl başladığını bilip-anlayın. Allah (yokluğa iadeden) sonra ahiret yaratmasını da (yeniden) yaratacaktır. Allah her şeye kadirdir (güç yetirendir).
(Kendilerini Allah'a çağıran İbrahim'e) kavminin cevabı ise "Onu öldürün ya da yakın" demelerinden ibaret oldu. Allah da onu ateşten kurtardı. Bunda, iman eden bir kavim için elbette ayetler vardır.
(Ateşten salimen çıkan İbrahim) dedi ki "Siz Allah'ı bırakıp, dünya hayatında aranızda (ortak) bir sevgi bağı olarak putları (ilahlar) edindiniz. (Ama) sonra kıyamet günü bir kısmınız bir kısmınızı inkar edip-tanımayacak ve bir kısmınız bir kısmınıza lanet edeceksiniz. Sizin varacağınız yer ateştir ve hiçbir yardımcınız da yoktur."
Bunun üzerine Lut ona iman etti ve (İbrahim) dedi ki "Ben Rabbime hicret edeceğim. Hiç şüphesiz O Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
Biz ona İshak'ı ve Yakub'u ihsan (armağan) ettik. Onun soyunda peygamberlik ve kitab kıldık. Ona dünyada ecrini-mükafatını verdik. O ahirette de salihlerdendir.
Siz (yine de) erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve bir araya gelişlerinizde meşru olmayanı (iğrenç çirkinlikleri) ille de yapacak mısınız? Bunun üzerine kavminin cevabı "Eğer doğru söyleyen kimselerdensen bize Allah'ın azabını getir" demeleri oldu."
(İbrahim) dedi ki "Orada Lut da vardır." Dediler ki "Orada kimin olduğunu biz daha iyi bilmekteyiz. Kendi karısı dışında onu da, ailesini de elbette kurtaracağız. O (karısı) arkada kalacak olanlardandır."
Elçilerimiz Lut'a geldikleri zaman onlar hakkında tasalandı ve (duyduğu endişeyle) göğsü daraldı. Dediler ki "Korkma ve tasalanma. Karın dışında seni de, aileni de muhakkak kurtaracağız. O ise arkada kalacak olanlardandır."
Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki "Ey kavmim. Allah'a kulluk edin, ahiret gününü umun ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın."
Ad'ı ve Semud'u da (helak ettik). Oturdukları yerlerden (onların başına ne geldiği) size belli olmaktadır. Şeytan onlara (kötü) amellerini güzel gösterip, onları yoldan alıkoydu. Oysa onlar (yine de uyarıyı) görüp-anlayabilecek kimselerdi.
Karun'u, Firavun'u ve Haman'ı da (helak ettik). Andolsun ki Musa onlara apaçık delillerle gelmişti ancak onlar yeryüzünde büyüklendiler. Oysa onlar (büyüklenerek Bizim ve azabımızın önüne) geçebilecek değillerdi.
Onlardan her birini kendi günahıyla (kendi yaptıklarıyla suçüstü) yakaladık. Kiminin üstüne taş yağdıran (kuşlar) gönderdik, kimini dayanılmaz bir sayha-ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmedici değildi ancak onlar (yaptıklarıyla) kendilerine zulmediyorlardı.
Allah'dan başka veliler-dostlar edinenlerin misali, kendine ev yapan örümceğin misali gibidir. (Oysa) evlerin en çürüğü-dayanıksız olanı (birçok yere bağlanıp-bağımlanan) örümcek evidir. (Bunu) anlayıp-bilselerdi.
Allah onların Kendisini bırakıp da hangi şeye yalvarıp-tapmakta olduklarını şüphesiz bilmektedir. O Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
Sana Kitab'tan vahyedileni oku ve namazı kıl. Muhakkak ki (gereği gibi kılınan) namaz hayasızlıktan (çirkince utanmazlıklardan) ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah (bütün) yaptıklarınızı bilir.