24. Cüz (39-Zümer 32 İle 41-Fussilet 46 Arası)
39-Zümer Suresi
39/32فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَبَ عَلَى اللّٰهِ وَكَذَّبَ بِالصِّدْقِ اِذْ جَٓاءَهُۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِر۪ينَ
Allah'a karşı yalan söyleyenden ve kendisine geldiğinde doğruyu (Kur'an'ı) yalanlayandan daha zalim kimdir? Kafirler için cehennemde konaklama yeri mi yok?
39-Zümer 32
39/33وَالَّذ۪ي جَٓاءَ بِالصِّدْقِ وَصَدَّقَ بِه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ
Doğruyu getiren ve onu doğrulayanlara gelince, işte onlar muttaki (takva sahibi) olanlardır.
39-Zümer 33
39/34لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ ذٰلِكَ جَزٰٓؤُا الْمُحْسِن۪ينَۚ
Rableri katında dileyecekleri her şey onlarındır. İşte bu muhsinlerin (iyilik yapıp-güzel davrananların) mükafatıdır.
39-Zümer 34
39/35لِيُكَفِّرَ اللّٰهُ عَنْهُمْ اَسْوَاَ الَّذ۪ي عَمِلُوا وَيَجْزِيَهُمْ اَجْرَهُمْ بِاَحْسَنِ الَّذ۪ي كَانُوا يَعْمَلُونَ
Allah onların (muhsinlerin) yaptıklarının en kötüsünü (bile) temizleyip-örtecek ve yaptıklarının en güzeliyle ecirlerini-mükafatlarını verecektir.
39-Zümer 35
39/36اَلَيْسَ اللّٰهُ بِكَافٍ عَبْدَهُۜ وَيُخَوِّفُونَكَ بِالَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍۚ
Allah kuluna kafi (yeterli) değil mi, seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah kimi saptırırsa (sapıklıkta bırakırsa) artık onun için (doğru) yol gösterici yoktur.
39-Zümer 36
39/37وَمَنْ يَهْدِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُضِلٍّۜ اَلَيْسَ اللّٰهُ بِعَز۪يزٍ ذِي انْتِقَامٍ
Allah kimi de hidayete (doğru yola) eriştirirse artık onun için bir saptırıcı yoktur. Allah Aziz (üstün ve güçlü olan) intikam sahibi değil midir?
39-Zümer 37
39/38وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ قُلْ اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ اَرَادَنِيَ اللّٰهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّه۪ٓ اَوْ اَرَادَن۪ي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِه۪ۜ قُلْ حَسْبِيَ اللّٰهُۜ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ
Andolsun ki onlara "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette "Allah" diyecekler. De ki "O halde Allah'tan başka tapmakta olduklarınızı gördünüz mü? Eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa, onlar O'nun zararını (benden) giderebilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi dilese, onlar O'nun rahmetini tutup-önleyebilirler mi?" De ki "Allah bana yeter. Tevekkül edecek olanlar ancak O'na tevekkül ederler."
39-Zümer 38
39/39قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْ اِنّ۪ي عَامِلٌۚ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ
De ki "Ey kavmim, üzerinde bulunduğunuz mekana-konuma göre (ne yapacaksanız) yapın. Hiç şüphesiz ben de yapacağım. Artık yakında bilip-öğreneceksiniz."
39-Zümer 39
39/40مَنْ يَأْت۪يهِ عَذَابٌ يُخْز۪يهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُق۪يمٌ
Kendisini rezil-aşağılık kılan azab kime gelecek ve sürekli azab kimin üzerine inip-çökecek (göreceksiniz).
39-Zümer 40
39/41اِنَّٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ لِلنَّاسِ بِالْحَقِّۚ فَمَنِ اهْتَدٰى فَلِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۚ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَك۪يلٍ۟
Hiç şüphesiz Biz sana bu Kitab'ı insanlar için hak olarak indirdik. Artık kim hidayete (doğru yola) erişirse, bu kendi nefsi lehinedir. Kim de saparsa, o da kendi aleyhine sapmış olur. Sen onların üzerinde vekil değilsin.
39-Zümer 41
39/42اَللّٰهُ يَتَوَفَّى الْاَنْفُسَ ح۪ينَ مَوْتِهَا وَالَّت۪ي لَمْ تَمُتْ ف۪ي مَنَامِهَاۚ فَيُمْسِكُ الَّت۪ي قَضٰى عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْاُخْرٰٓى اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Allah nefislerin ölüm vaktinde (ruhu kabzeder) alır, ölmeyenin de uykusunda iken (alıkoyar). Böylece kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanın (ruhunu) tutar, diğerini ise takdir edilmiş bir süreye kadar (uyanınca tekrar) salıverir. Muhakkak ki bunda, düşünebilmekte olan bir kavim-topluluk için gerçekten ayetler vardır.
39-Zümer 42
39/43اَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ شُفَعَٓاءَۜ قُلْ اَوَلَوْ كَانُوا لَا يَمْلِكُونَ شَيْـٔاً وَلَا يَعْقِلُونَ
Yoksa (onlar) Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki "Ya onlar (şefaatten) hiçbir şeye malik değillerse ve (kimlerin şefaat edebileceğine) akıl erdiremiyorlarsa?"
39-Zümer 43
39/44قُلْ لِلّٰهِ الشَّفَاعَةُ جَم۪يعاًۜ لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
De ki "Şefaatin hepsi Allah'a aittir (O'nun iznine bağlıdır). Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Sonra da O'na döndürüleceksiniz."
39-Zümer 44
39/45 وَاِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَحْدَهُ اشْمَاَزَّتْ قُلُوبُ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِۚ وَاِذَا ذُكِرَ الَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ
Allah bir-tek olarak anıldığı zaman ahirete inanmayanların kalbleri nefretle kabarıp-tiksinir. O'ndan başkaları (ortak olarak) anıldığında ise neşelenip-sevinirler.
39-Zümer 45
39/46قُلِ اللّٰهُمَّ فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ اَنْتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ
De ki "Ey gökleri ve yeri yaratan, gaybı (görülmeyeni) ve görüleni bilen Allah'ım. Anlaşmazlığa düştükleri şeylerde kullarının arasında Sen hüküm vereceksin."
39-Zümer 46
39/47وَلَوْ اَنَّ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاً وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِه۪ مِنْ سُٓوءِ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَبَدَا لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مَا لَمْ يَكُونُوا يَحْتَسِبُونَ
Eğer yeryüzünde olanların hepsi ve bununla birlikte bir katı daha zalimlerin olsaydı, kıyamet günü o kötü azabdan (kurtulmak için) bunları mutlaka fidye olarak verirlerdi. (O gün) onların hiç hesaba katmadıkları şeyler Allah tarafından kendileri için ortaya-açığa çıkmıştır.
39-Zümer 47
39/48وَبَدَا لَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Kazandıkları kötülükler kendileri için açığa çıkmış ve alay konusu edindikleri şey (azab) kendilerini çepeçevre kuşatmıştır.
39-Zümer 48
39/49فَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ ضُرٌّ دَعَانَاۘ ثُمَّ اِذَا خَوَّلْنَاهُ نِعْمَةً مِنَّاۙ قَالَ اِنَّـمَٓا اُو۫ت۪يتُهُ عَلٰى عِلْمٍۜ بَلْ هِيَ فِتْنَةٌ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
İnsana bir zarar dokunduğu zaman Bize dua eder sonra tarafımızdan ona bir nimet verdiğimizde "Bu bana ancak bir bilgi-ilim üzerine verildi" der. Hayır, bu bir fitnedir (denemedir). Fakat onların çoğu bilmezler.
39-Zümer 49
39/50قَدْ قَالَهَا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
Bunu kendilerinden öncekiler de söylemişti. Ama kazandıkları şeyler onlara hiç bir yarar sağlamadı.
39-Zümer 50
39/51فَاَصَابَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُواۜ وَالَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ سَيُص۪يبُهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُواۙ وَمَا هُمْ بِمُعْجِز۪ينَ
Böylece kazandıkları kötülükler onlara isabet etti. Bunlardan zulmetmiş olanlara da, kazanmakta oldukları kötülükler isabet edecektir. Ve onlar (Bizi) aciz bırakabilecek değillerdir.
39-Zümer 51
39/52اَوَلَمْ يَعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ۟
Onlar bilmiyorlar mı ki, Allah dilediğine rızkı bol verip-genişletir, (dilediğine de) kısar. Şüphesiz bunda, iman eden bir kavim için ayetler vardır.
39-Zümer 52
39/53قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اَسْرَفُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَم۪يعاًۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ
De ki "Ey kendi nefislerine karşı (kendileri aleyhine) haddi aşan kullarım. Allah'ın rahmetinden umud kesmeyin. Şüphesiz Allah (bütün) günahları bağışlar. O elbetteki Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir)."
39-Zümer 53
39/54وَاَن۪يبُٓوا اِلٰى رَبِّكُمْ وَاَسْلِمُوا لَهُ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ
Azab size gelip çatmadan önce Rabbinize yönelip-dönün ve O'na teslim olun. (Azab geldikten) sonra yardım göremezsiniz.
39-Zümer 54
39/55وَاتَّبِعُٓوا اَحْسَنَ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ بَغْتَةً وَاَنْتُمْ لَا تَشْعُرُونَۙ
Siz farkında değilken (başınıza) ansızın azab gelmezden önce Rabbinizden size indirilenin en güzeline (Kur'an'a) tabi olun.
39-Zümer 55
39/56اَنْ تَقُولَ نَفْسٌ يَا حَسْرَتٰى عَلٰى مَا فَرَّطْتُ ف۪ي جَنْبِ اللّٰهِ وَاِنْ كُنْتُ لَمِنَ السَّاخِر۪ينَۙ
Kişinin (yana yakıla) "Allah'a karşı haddi aşmamdan-kusurlarımdan dolayı yazıklar olsun (bana). Doğrusu ben (ayetlerle) alay edenlerdendim" diyeceği (günden sakının).
39-Zümer 56
39/57اَوْ تَقُولَ لَوْ اَنَّ اللّٰهَ هَدٰين۪ي لَكُنْتُ مِنَ الْمُتَّق۪ينَۙ
Veya "Allah bana hidayet verseydi, ben elbette muttakilerden (korkup-sakınanlardan) olurdum" diyeceği (günden).
39-Zümer 57
39/58اَوْ تَقُولَ ح۪ينَ تَرَى الْعَذَابَ لَوْ اَنَّ ل۪ي كَرَّةً فَاَكُونَ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ
Ya da azabı gördüğü zaman (pişmanlık dolu hasretle) "Benim için bir kere daha (dünyaya dönme fırsatı) olsaydı da muhsinlerden (iyilik yapıp-güzel davrananlardan) olsaydım" (diyeceği günden sakının).
39-Zümer 58
39/59بَلٰى قَدْ جَٓاءَتْكَ اٰيَات۪ي فَكَذَّبْتَ بِهَا وَاسْتَكْبَرْتَ وَكُنْتَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ
(Allah buyurur ki) "Hayır. Benim ayetlerim sana gelmişti de sen onları yalanladın, büyüklüğe kapıldın ve kafirlerden oldun."
39-Zümer 59
39/60وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ تَرَى الَّذ۪ينَ كَذَبُوا عَلَى اللّٰهِ وُجُوهُهُمْ مُسْوَدَّةٌۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْمُتَكَبِّر۪ينَ
Kıyamet günü görürsün ki Allah'a karşı yalan söyleyenlerin yüzleri kararmıştır. Büyüklenenler için cehennemde kalacakları yer mi yok?
39-Zümer 60
39/61وَيُنَجِّي اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا بِمَفَازَتِهِمْۘ لَا يَمَسُّهُمُ السُّٓوءُ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Allah takva sahiblerini (korkup-sakınarak umdukları) sonuca ulaşmaları sebebiyle kurtarır. Onlara kötülük dokunmaz ve onlar üzülüp-hüzne kapılmayacaklardır.
39-Zümer 61
39/62اَللّٰهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍۘ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَك۪يلٌ
Allah her şeyin yaratıcısıdır ve O her şey üzerinde vekildir.
39-Zümer 62
39/63لَهُ مَقَال۪يدُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ۟
Göklerin ve yerin anahtarları (bütün gizlilerin açılımı) O'na aittir. Allah'ın ayetlerine küfredenler, işte onlar hüsrana (ebedi ziyana) uğrayanlardır.
39-Zümer 63
39/64قُلْ اَفَغَيْرَ اللّٰهِ تَأْمُرُٓونّ۪ٓي اَعْبُدُ اَيُّهَا الْجَاهِلُونَ
De ki "Ey cahiller. Şimdi bana Allah'tan başkasına mı kulluk etmemi emrediyorsunuz?"
39-Zümer 64
39/65وَلَقَدْ اُو۫حِيَ اِلَيْكَ وَاِلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكَۚ لَئِنْ اَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ
Andolsun sana ve senden öncekilere vahyolundu ki "Eğer şirk koşarsan bütün (iyi) amellerin şüphesiz boşa çıkar ve sen mutlaka hüsrana (ebedi ziyana) uğrayanlardan olursun."
39-Zümer 65
39/66بَلِ اللّٰهَ فَاعْبُدْ وَكُنْ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ
Hayır (o cahillere kulak asma). Sadece Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol.
39-Zümer 66
39/67وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِه۪ۗ وَالْاَرْضُ جَم۪يعاً قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَالسَّمٰوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَم۪ينِه۪ۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ
Onlar Allah'ın kadrini (yüceliğini-kıymetini bilip) hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet günü yer bütünüyle O'nun kabzında-avucundadır. Gökler de O'nun (kudret) eliyle dürülüp-bükülmüştür. O (sübhandır), onların şirk koşmakta olduklarından münezzeh ve yücedir.
39-Zümer 67
39/68وَنُفِـخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ اِلَّا مَنْ شَٓاءَ اللّٰهُۚ ثُمَّ نُفِـخَ ف۪يهِ اُخْرٰى فَاِذَا هُمْ قِيَامٌ يَنْظُرُونَ
Ve Sur'a üflenmiştir. Böylece Allah'ın diledikleri dışında göklerde ve yerde olanlar bayılıp-yıkılmıştır. Sonra ona bir daha üflenmiştir. Artık onlar hemen ayağa kalkmış (korkuyla) bakınıp duruyorlar.
39-Zümer 68
39/69وَاَشْرَقَتِ الْاَرْضُ بِنُورِ رَبِّهَا وَوُضِعَ الْكِتَابُ وَج۪ٓيءَ بِالنَّبِيّ۪نَ وَالشُّهَدَٓاءِ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
Yeryüzü Rabbi'nin nuruyla parlayıp-aydınlanır. Kitab konulur, peygamberler ve şahidler getirilir ve aralarında hak ile hüküm verilir. Onlar asla haksızlığa uğratılmazlar.
39-Zümer 69
39/70وَوُفِّيَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ وَهُوَ اَعْلَمُ بِمَا يَفْعَلُونَ۟
Her bir nefse yaptığının karşılığı tastamam verilir. O, onların işlemekte olduklarını en iyi bilendir.
39-Zümer 70
39/71وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِلٰى جَهَنَّمَ زُمَراًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا فُتِحَتْ اَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُـهَٓا اَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ اٰيَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۜ قَالُوا بَلٰى وَلٰكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِر۪ينَ
Küfredenler cehenneme bölük bölük sürülüp-sevkedilir. Nihayet oraya vardıklarında kapıları açılır ve (cehennemin) bekçileri onlara "Size Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugününüzle karşılaşacağınızı size ihtar eden (sizi uyaran) resuller gelmedi mi?" derler. Onlar "Evet" derler fakat azab kelimesi kafirlerin üzerine (artık) hak olmuştur.
39-Zümer 71
39/72ق۪يلَ ادْخُلُٓوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۚ فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّر۪ينَ
(Onlara) "İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından (içeri) girin. Büyüklüğe kapılanların konaklama yeri ne kötüdür" denilir.
39-Zümer 72
39/73وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ اِلَى الْجَنَّةِ زُمَراًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا وَفُتِحَتْ اَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِد۪ينَ
Rablerinden korkup-sakınanlar da cennete bölük bölük sevkedildiler. Nihayet oraya vardıkları zaman kapıları açılır ve (cennetin) bekçileri onlara "Selam üzerinize olsun, hoş ve temiz geldiniz. Ebedi kalıcılar olarak ona girin" denilir.
39-Zümer 73
39/74وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي صَدَقَنَا وَعْدَهُ وَاَوْرَثَنَا الْاَرْضَ نَتَبَوَّاُ مِنَ الْجَنَّةِ حَيْثُ نَشَٓاءُۚ فَنِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَ
(Onlar da) dediler ki "Bize olan vaadinde sadık olan ve bizi bu yere mirasçı kılan Allah'a hamdolsun. (Artık) cennetten dilediğimiz yerde konaklayabiliriz." (Salih) amellerde bulunanların ecri-mükafatı ne güzeldir.
39-Zümer 74
39/75وَتَرَى الْمَلٰٓئِكَةَ حَٓافّ۪ينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْۚ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَق۪يلَ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Melekleri de arşın etrafını çevirmişler olarak Rablerini hamd ile tesbih ederlerken görürsün. Aralarında hak ile hüküm verilmiştir ve "Alemlerin Rabbine hamdolsun" denilmiştir.
39-Zümer 7540-Mü'min Suresi
40/1حٰمٓۜ
Ha, Mim.
40-Mü'min 1
40/2تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِۙ
Bu Kitab'ın indirilmesi Aziz (üstün ve güçlü olan), Alim (herşeyi hakkıyle bilen) Allah'dandır.
40-Mü'min 2
40/3غَافِرِ الذَّنْبِ وَقَابِلِ التَّوْبِ شَد۪يدِ الْعِقَابِ ذِي الطَّوْلِۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ اِلَيْهِ الْمَص۪يرُ
Günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, cezası şiddetli, lutuf ve kerem sahibi olan (Allah indirmiştir). O'ndan başka ilah yoktur. Dönüş O'nadır.
40-Mü'min 3
40/4مَا يُجَادِلُ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِ اِلَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَلَا يَغْرُرْكَ تَقَلُّبُهُمْ فِي الْبِلَادِ
Allah'ın ayetleri hakkında inkar edenlerden başkası (batıl adına) mücadele etmez. Artık onların (azab vaktine kadar) şehirlerde dönüp dolaşması seni aldatmasın.
40-Mü'min 4
40/5كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَالْاَحْزَابُ مِنْ بَعْدِهِمْۖ وَهَمَّتْ كُلُّ اُمَّةٍ بِرَسُولِهِمْ لِيَأْخُذُوهُ وَجَادَلُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ فَاَخَذْتُهُمْ۠ فَكَيْفَ كَانَ عِقَابِ
Kendilerinden önce Nuh kavmi de yalanladı ve onlardan sonra (bir çok düşman) topluluklar da. Her ümmet kendi resullerini yakalamaya yeltendi. Hakkı batılla yürürlükten kaldırmak için (batıl adına) mücadeleye giriştiler. Ben de onları yakalayıverdim. Azabım-cezalandırmam nasıl oldu?
40-Mü'min 5
40/6وَكَذٰلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّهُمْ اَصْحَابُ النَّارِۢ
Böylece Rabbinin kafirler üzerindeki "Onlar ateş ehlidir-halkıdır" sözü hak oldu.
40-Mü'min 6
40/7اَلَّذ۪ينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيُؤْمِنُونَ بِه۪ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُواۚ رَبَّـنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَحْمَةً وَعِلْماً فَاغْفِرْ لِلَّذ۪ينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَب۪يلَكَ وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَح۪يمِ
Arş'ı taşıyanlar ve çevresinde bulunanlar Rablerini hamd ile tesbih ederler. O'na iman ederler ve iman edenlere mağfiret (bağışlanma) dilerler (ve derler ki) "Ey Rabbimiz! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. Tevbe edenlere ve senin yoluna tabi olanlara mağfiret et ve onları cehennem azabından koru."
40-Mü'min 7
40/8رَبَّنَا وَاَدْخِلْهُمْ جَنَّاتِ عَدْنٍۨ الَّت۪ي وَعَدْتَهُمْ وَمَنْ صَلَحَ مِنْ اٰبَٓائِهِمْ وَاَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْۜ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُۚ
Rabbimiz. Onları ve onların atalarından, eşlerinden, nesillerinden salih olanları da kendilerine vadettiğin Adn cennetlerine koy. Hiç şüphesiz Aziz (üstün ve güçlü) ve Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) olan Sensin."
40-Mü'min 8
40/9وَقِهِمُ السَّيِّـَٔاتِۜ وَمَنْ تَقِ السَّيِّـَٔاتِ يَوْمَئِذٍ فَقَدْ رَحِمْتَهُۜ وَذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ۟
Ve onları (yaptıkları hataların) kötülüklerinden koru. O gün Sen kimi (hatalarını affedip) kötülüklerden korumuşsan, ona rahmet etmişsindir. İşte en büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.
40-Mü'min 9
40/10اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُنَادَوْنَ لَمَقْتُ اللّٰهِ اَكْبَرُ مِنْ مَقْتِكُمْ اَنْفُسَكُمْ اِذْ تُدْعَوْنَ اِلَى الْا۪يمَانِ فَتَكْفُرُونَ
Şüphesiz küfredenlere de (şöyle) seslenilir "Allah'ın gazablanması, sizin kendi nefislerinize gazablanmanızdan elbette daha büyüktür. (Çünkü size gösterdiği ayetlerle) siz imana çağırıldığınız zaman (hakkı görmenize rağmen) inkar ediyordunuz.
40-Mü'min 10
40/11قَالُوا رَبَّنَٓا اَمَتَّنَا اثْنَتَيْنِ وَاَحْيَيْتَنَا اثْنَتَيْنِ فَاعْتَرَفْنَا بِذُنُوبِنَا فَهَلْ اِلٰى خُرُوجٍ مِنْ سَب۪يلٍ
Dediler ki "Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün ve iki kere de dirilttin. Biz de günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkış için (son) bir yol var mı?"
40-Mü'min 11
40/12ذٰلِكُمْ بِاَنَّـهُٓ اِذَا دُعِيَ اللّٰهُ وَحْدَهُ كَفَرْتُمْۚ وَاِنْ يُشْرَكْ بِه۪ تُؤْمِنُواۜ فَالْحُكْمُ لِلّٰهِ الْعَلِيِّ الْكَب۪يرِ
(Onlara) "İşte bu (durumunuz) şundandır ki siz Bir olan Allah'a dua edilip-çağırıldığı zaman inkar ettiniz, O'na şirk koşulduğunda da tasdik edip-inandınız. Artık hüküm Aliyy (çok yüce) ve Kebir (büyüklüğü sınırsız) olan Allah'ındır" (denir).
40-Mü'min 12
40/13هُوَ الَّذ۪ي يُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ وَيُنَزِّلُ لَكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ رِزْقاًۜ وَمَا يَتَذَكَّرُ اِلَّا مَنْ يُن۪يبُ
Size ayetlerini gösteren ve sizin için gökten rızık indiren O'dur. (Allah'a) yönelip-dönenden başkası öğüt alıp-düşünmez.
40-Mü'min 13
40/14فَادْعُوا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ
Dini yalnızca O'na halis kılanlar olarak Allah'a dua edin, kafirler hoş görmese de.
40-Mü'min 14
40/15رَف۪يعُ الدَّرَجَاتِ ذُوالْعَرْشِۚ يُلْقِي الرُّوحَ مِنْ اَمْرِه۪ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ لِيُنْذِرَ يَوْمَ التَّلَاقِۙ
En üst derecelere yükselten Arş'ın sahibi (Allah) ulaşıp-buluşma günüyle uyarıp-korkutmak için Kendi emrinden olan ruhu kullarından dilediğine indirir.
40-Mü'min 15
40/16يَوْمَ هُمْ بَارِزُونَۚ لَا يَخْفٰى عَلَى اللّٰهِ مِنْهُمْ شَيْءٌۜ لِمَنِ الْمُلْكُ الْيَوْمَۜ لِلّٰهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
O gün onlar (bariz olup) meydana çıkarlar. Onlardan hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz. "Bugün mülk kimindir?" (sorusuna, hiç tartışmasız) "Vahid (tek) ve Kahhar (kahredici) olan Allah'ındır" (cevabı verilir).
40-Mü'min 16
40/17اَلْيَوْمَ تُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْۜ لَا ظُلْمَ الْيَوْمَۜ اِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ
Bugün her nefis kendi kazandığıyla karşılık görür. Bugün zulüm (haksızlık) yoktur. Şüphesiz ki Allah hesabı çabuk görendir.
40-Mü'min 17
40/18وَاَنْذِرْهُمْ يَوْمَ الْاٰزِفَةِ اِذِ الْقُلُوبُ لَدَى الْحَنَاجِرِ كَاظِم۪ينَۜ مَا لِلظَّالِم۪ينَ مِنْ حَم۪يمٍ وَلَا شَف۪يعٍ يُطَاعُۜ
Onları yaklaşmakta olan günle uyarıp-korkut. O (gün geldiği) zaman kahırla yutkunurlarken yürekler gırtlaklara dayanmıştır. (Artık) zalimler için ne yakın bir dost, ne de sözü dinlenecek bir şefaatçi vardır.
40-Mü'min 18
40/19يَعْلَمُ خَٓائِنَةَ الْاَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي الصُّدُورُ
(Allah) gözlerin hainliklerini ve göğüslerin gizlediklerini bilir.
40-Mü'min 19
40/20وَاللّٰهُ يَقْض۪ي بِالْحَقِّۜ وَالَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ لَا يَقْضُونَ بِشَيْءٍۜ اِنَّ اللّٰهَ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ۟
Allah hak ile hükmeder. O'nu bırakıp tapmakta oldukları ise hiçbir şeye hükmedemezler. Şüphesiz Allah Semi'dir (herşeyi işitendir), Basir'dir (hakkıyle görendir).
40-Mü'min 20
40/21اَوَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ كَانُوا مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَانُوا هُمْ اَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَاٰثَاراً فِي الْاَرْضِ فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُ بِذُنُوبِهِمْ وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ وَاقٍ
Onlar yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, böylece kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona-akibete uğradıklarını görsünler. Onlar kuvvet ve yeryüzündeki eserleri bakımından kendilerinden daha üstün idiler. Böyleyken Allah onları günahları dolayısıyla (azabla) yakalayıverdi. Onları Allah'dan bir koruyan da olmadı.
40-Mü'min 21
40/22ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَانَتْ تَأْت۪يهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَكَفَرُوا فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُۜ اِنَّهُ قَوِيٌّ شَد۪يدُ الْعِقَابِ
İşte bu (akibetleri) şundandır ki, resulleri kendilerine apaçık belgeler-deliller getirdiğinde onlar inkar etmişlerdi. Allah da onları (azabla) yakalayıverdi. Şüphesiz O kuvvetli olandır, azabla-cezalandırması şiddetlidir.
40-Mü'min 22
40/23وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۙ
Andolsun ki Biz Musa'yı ayetlerimizle ve apaçık bir delille-yetkiyle gönderdik.
40-Mü'min 23
40/24اِلٰى فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَقَارُونَ فَقَالُوا سَاحِرٌ كَذَّابٌ
Firavun'a, Haman'a ve Karun'a. Onlar ise "Bu yalan söyleyen bir sihirbazdır" dediler.
40-Mü'min 24
40/25فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ بِالْحَقِّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا اقْتُلُٓوا اَبْنَٓاءَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ وَاسْتَحْيُوا نِسَٓاءَهُمْۜ وَمَا كَيْدُ الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ
Onlara Bizim katımızdan hakkı getirdiği zaman "Onunla birlikte iman edenlerin erkek çocuklarını öldürün, kadınlarını ise sağ bırakın" dediler. Ancak kafirlerin hileli düzeni-tuzağı sapıklıktan (boşa uğraşmaktan) başka bir şey değildir.
40-Mü'min 25
40/26وَقَالَ فِرْعَوْنُ ذَرُون۪ٓي اَقْتُلْ مُوسٰى وَلْيَدْعُ رَبَّهُۚ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُبَدِّلَ د۪ينَكُمْ اَوْ اَنْ يُظْهِرَ فِي الْاَرْضِ الْفَسَادَ
Firavun dedi ki "Bırakın beni Musa'yı öldüreyim. O (kurtulmak için) Rabbine yalvarıp-yakarsın. Ben sizin dininizi değiştirmesinden ya da yeryüzünde fesad çıkarmasından korkuyorum."
40-Mü'min 26
40/27وَقَالَ مُوسٰٓى اِنّ۪ي عُذْتُ بِرَبّ۪ي وَرَبِّكُمْ مِنْ كُلِّ مُتَكَبِّرٍ لَا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ۟
Musa dedi ki "Gerçekten ben hesap gününe iman etmeyen her mütekebbirden (kibirlenip-büyüklük taslayandan) benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan (Allah'a) sığınırım."
40-Mü'min 27
40/28 وَقَالَ رَجُلٌ مُؤْمِنٌۗ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَكْتُمُ ا۪يمَانَهُٓ اَتَقْتُلُونَ رَجُلاً اَنْ يَقُولَ رَبِّيَ اللّٰهُ وَقَدْ جَٓاءَكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ مِنْ رَبِّكُمْۜ وَاِنْ يَكُ كَاذِباً فَعَلَيْهِ كَذِبُهُۚ وَاِنْ يَكُ صَادِقاً يُصِبْكُمْ بَعْضُ الَّذ۪ي يَعِدُكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ كَذَّابٌ
Firavun ailesinden imanını gizlemekte olan mü'min bir adam dedi ki "Siz 'Benim Rabbim Allah'tır' diyen bir adamı öldürecek misiniz? Halbuki o size Rabbinizden apaçık belgelerle-delillerle gelmiş bulunmaktadır. Eğer o bir yalancı ise yalanı kendine-kendi aleyhinedir. Şayet sadık (doğru söyleyen) ise size vaadettiklerinin bir bölümü size isabet eder. Şüphesiz ki Allah haddi aşan yalancı kimseyi doğru yola eriştirmez."
40-Mü'min 28
40/29يَا قَوْمِ لَكُمُ الْمُلْكُ الْيَوْمَ ظَاهِر۪ينَ فِي الْاَرْضِۘ فَمَنْ يَنْصُرُنَا مِنْ بَأْسِ اللّٰهِ اِنْ جَٓاءَنَاۜ قَالَ فِرْعَوْنُ مَٓا اُر۪يكُمْ اِلَّا مَٓا اَرٰى وَمَٓا اَهْد۪يكُمْ اِلَّا سَب۪يلَ الرَّشَادِ
Ey kavmim. Bugün mülk sizindir, buralarda güç-kuvvet sahibi kimselersiniz. Fakat Allah'ın azabı bize gelip çatarsa, bize kim yardımcı olabilecek? Firavun dedi ki "Ben size sadece gördüğümü (kendi görüşümü) söylüyorum ve ben size ancak doğru yolu gösteriyorum."
40-Mü'min 29
40/30وَقَالَ الَّـذ۪ٓي اٰمَنَ يَا قَوْمِ اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ مِثْلَ يَوْمِ الْاَحْزَابِۙ
İman eden (adam) dedi ki "Ey kavmim ben sizin için (peygamberlerini yalanlayan) o fırkaların-toplulukların uğradıkları günün bir benzerinden korkuyorum."
40-Mü'min 30
40/31مِثْلَ دَأْبِ قَوْمِ نُوحٍ وَعَادٍ وَثَمُودَ وَالَّذ۪ينَ مِنْ بَعْدِهِمْۜ وَمَا اللّٰهُ يُر۪يدُ ظُلْماً لِلْعِبَادِ
Nuh kavmi, Ad, Semud ve onlardan sonra gelenlerin durumuna benzer (bir günden). Allah kullar için zulüm dilemez.
40-Mü'min 31
40/32وَيَا قَوْمِ اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ يَوْمَ التَّنَادِۙ
Ve ey kavmim. Ben gerçekten sizin için o feryat gününden korkuyorum.
40-Mü'min 32
40/33يَوْمَ تُوَلُّونَ مُدْبِر۪ينَۚ مَا لَكُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ عَاصِمٍۚ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ
Arkanızı dönüp kaçacağınız gün (geldiğinde) sizi Allah'tan koruyup-kurtaracak yoktur. Allah kimi saptırırsa (sapıklıkta bırakırsa) artık onu doğruya iletecek bulunmaz.
40-Mü'min 33
40/34وَلَقَدْ جَٓاءَكُمْ يُوسُفُ مِنْ قَبْلُ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا زِلْتُمْ ف۪ي شَكٍّ مِمَّا جَٓاءَكُمْ بِه۪ۜ حَتّٰٓى اِذَا هَلَكَ قُلْتُمْ لَنْ يَبْعَثَ اللّٰهُ مِنْ بَعْدِه۪ رَسُولاًۜ كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ مُرْتَابٌۚ
Andolsun ki daha önce Yusuf da size apaçık belgeler-deliller getirmişti. O zaman size getirdikleri hakkında kuşkuya kapılıp durmuştunuz. Sonunda o vefat edince 'Allah ondan sonra kesin olarak bir resul göndermez' demiştiniz. İşte Allah haddi aşan şüpheci kimseyi böyle şaşırtıp-saptırır.
40-Mü'min 34
40/35اَلَّذ۪ينَ يُجَادِلُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ اَتٰيهُمْۜ كَبُرَ مَقْتاً عِنْدَ اللّٰهِ وَعِنْدَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ قَلْبِ مُتَكَبِّرٍ جَبَّارٍ
Ki onlar Allah'ın ayetleri konusunda kendilerine gelmiş bir delil olmaksızın mücadele edip dururlar. (Bu düşmanca mücadele) Allah katında da, iman edenler katında da büyük bir öfkelenmedir. İşte Allah her mütekebbir (kibirlenip-büyüklük taslayan) zorbanın kalbini böylece mühürler.
40-Mü'min 35
40/36 وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا هَامَانُ ابْنِ ل۪ي صَرْحاً لَعَلّ۪ٓي اَبْلُغُ الْاَسْبَابَۙ
Firavun dedi ki "Ey Haman, bana yüksek bir kule inşa et. Belki o yollara ulaşabilirim."
40-Mü'min 36
40/37اَسْبَابَ السَّمٰوَاتِ فَاَطَّلِعَ اِلٰٓى اِلٰهِ مُوسٰى وَاِنّ۪ي لَاَظُنُّهُ كَاذِباًۜ وَكَذٰلِكَ زُيِّنَ لِفِرْعَوْنَ سُٓوءُ عَمَلِه۪ وَصُدَّ عَنِ السَّب۪يلِۜ وَمَا كَيْدُ فِرْعَوْنَ اِلَّا ف۪ي تَبَابٍ۟
Göklerin yollarına. Böylelikle Musa'nın ilahına çıkabilirim. Doğrusu ben onun yalancı olduğunu sanıyorum. İşte böylece Firavun'a kötü ameli çekici kılındı ve yoldan alıkonuldu. Firavun'un hileli-düzeni de tamamen boşa çıktı.
40-Mü'min 37
40/38وَقَالَ الَّـذ۪ٓي اٰمَنَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُونِ اَهْدِكُمْ سَب۪يلَ الرَّشَادِۚ
İman eden (adam) dedi ki "Ey Kavmim. Siz bana tabi olun, ben sizi doğru yola iletip-yönelteyim."
40-Mü'min 38
40/39يَا قَوْمِ اِنَّمَا هٰذِهِ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا مَتَاعٌۘ وَاِنَّ الْاٰخِرَةَ هِيَ دَارُ الْقَرَارِ
Ey Kavmim. Bu dünya hayatı yalnızca bir metadır (geçici bir yararlanmadır). Ahiret ise o karar kılınacak (ebedi kalınacak) yurttur.
40-Mü'min 39
40/40مَنْ عَمِلَ سَيِّئَةً فَلَا يُجْزٰٓى اِلَّا مِثْلَهَاۚ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحاً مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ يُرْزَقُونَ ف۪يهَا بِغَيْرِ حِسَابٍ
Kim bir kötülük işlerse, kendi mislinden başkasıyla ceza görmez. Erkek olsun veya dişi olsun kim de mü'min olarak salih amelde bulunursa, işte onlar içinde hesapsız rızıklandırılmak üzere cennete girerler.
40-Mü'min 40
40/41وَيَا قَوْمِ مَا ل۪ٓي اَدْعُوكُمْ اِلَى النَّجٰوةِ وَتَدْعُونَن۪ٓي اِلَى النَّارِۜ
Ey Kavmim. Nedir bu (karşılaştığım) hal-durum? Ben sizi kurtuluşa çağırmaktayken, siz beni ateşe çağırıyorsunuz.
40-Mü'min 41
40/42 تَدْعُونَن۪ي لِاَكْفُرَ بِاللّٰهِ وَاُشْرِكَ بِه۪ مَا لَيْسَ ل۪ي بِه۪ عِلْمٌۘ وَاَنَا۬ اَدْعُوكُمْ اِلَى الْعَز۪يزِ الْغَفَّارِ
Siz beni Allah'a (karşı) küfre sapmaya ve hakkında bilgim olmayan şeyleri O'na şirk koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi Aziz (üstün ve güçlü olan) Gaffar'a (çok affedene) çağırıyorum.
40-Mü'min 42
40/43لَا جَرَمَ اَنَّمَا تَدْعُونَن۪ٓي اِلَيْهِ لَيْسَ لَهُ دَعْوَةٌ فِي الدُّنْيَا وَلَا فِي الْاٰخِرَةِ وَاَنَّ مَرَدَّنَٓا اِلَى اللّٰهِ وَاَنَّ الْمُسْرِف۪ينَ هُمْ اَصْحَابُ النَّارِ
Gerçek şu ki sizin beni davet ettiğiniz şeyin ne dünyada, ne de ahirette hiçbir davet yetkisi yoktur. Şüphesiz bizim dönüşümüz Allah'adır. Haddi aşanlar, onlar ateş ashabı-halkı olanlardır.
40-Mü'min 43
40/44فَسَتَذْكُرُونَ مَٓا اَقُولُ لَكُمْۜ وَاُفَوِّضُ اَمْر۪ٓي اِلَى اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ بَص۪يرٌ بِالْعِبَادِ
Size bu söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah'a bırakıyorum. Şüphesiz Allah kullarını pek iyi görendir.
40-Mü'min 44
40/45فَوَقٰيهُ اللّٰهُ سَيِّـَٔاتِ مَا مَكَرُوا وَحَاقَ بِاٰلِ فِرْعَوْنَ سُٓوءُ الْعَذَابِۚ
Böylece Allah onların kurdukları hileli-düzenlerin kötülüklerinden onu korudu ve Firavun'un çevresini de azabın kötüsü kuşatıverdi.
40-Mü'min 45
40/46اَلنَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُواًّ وَعَشِياًّۚ وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ۠ اَدْخِلُٓوا اٰلَ فِرْعَوْنَ اَشَدَّ الْعَذَابِ
Onlar sabah akşam ateşe sunulurlar. (Kıyamet) saatinin kopacağı gün ise "Firavun ailesini (çevresini) azabın en şiddetli olanına sokun" (denilecektir).
40-Mü'min 46
40/47وَاِذْ يَتَحَٓاجُّونَ فِي النَّارِ فَيَقُولُ الضُّعَفٰٓؤُ۬ا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْـبَرُٓوا اِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعاً فَهَلْ اَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا نَص۪يباً مِنَ النَّارِ
Ateşin içinde birbirleriyle tartışırlarken güçsüzler-zayıf olanlar kibirlenip-büyüklenenlere "Gerçekten biz size uymuş (sizi izleyip-itaat etmiş) kimselerdik. Şimdi siz ateşin bir kısmını (bile) bizden savıp-uzaklaştırabilir misiniz?" derler.
40-Mü'min 47
40/48قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا كُلٌّ ف۪يهَٓا اِنَّ اللّٰهَ قَدْ حَكَمَ بَيْنَ الْعِبَادِ
Kibirlenip-büyüklenenler "Biz hepimiz (ateşin) içindeyiz. Gerçek şu ki Allah kulları arasında hüküm verdi (işimiz bitti)" derler.
40-Mü'min 48
40/49وَقَالَ الَّذ۪ينَ فِي النَّارِ لِخَزَنَةِ جَهَنَّمَ ادْعُوا رَبَّكُمْ يُخَفِّفْ عَنَّا يَوْماً مِنَ الْعَذَابِ
Ateşin içinde olanlar cehennem bekçilerine derler ki "Rabbinize dua edin de (hiç değilse) azabdan bir gün bize hafifletsin."
40-Mü'min 49
40/50قَالُٓوا اَوَلَمْ تَكُ تَأْت۪يكُمْ رُسُلُكُمْ بِالْبَيِّنَاتِۜ قَالُوا بَلٰىۜ قَالُوا فَادْعُواۚ وَمَا دُعٰٓـؤُا الْكَافِر۪ينَ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ۟
(Bekçiler) "Size kendi resulleriniz apaçık belgelerle-delillerle gelmedi mi?" derler. Onlar "Evet (geldi)" derler. (O zaman bekçiler) "Öyleyse siz (kendiniz yalvarıp) dua edin" derler. Oysa kafirlerin duası 'boşuna yönelişten' başkası değildir.
40-Mü'min 50
40/51اِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْاَشْهَادُۙ
Şüphesiz ki Biz resullerimize ve iman edenlere dünya hayatında da, şahidlerin (şahidlik için) duracakları günde de elbette yardım edeceğiz.
40-Mü'min 51
40/52يَوْمَ لَا يَنْفَعُ الظَّالِم۪ينَ مَعْذِرَتُهُمْ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُٓوءُ الدَّارِ
O gün zalimlere mazeretleri-özürleri hiçbir yarar sağlamaz. Lanet onlar içindir, yurdun kötüsü de onlarındır.
40-Mü'min 52
40/53وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْهُدٰى وَاَوْرَثْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪ـلَ الْكِتَابَۙ
Andolsun ki Biz Musa'ya hidayeti verdik ve İsrailoğullarına da Kitab'ı miras bıraktık.
40-Mü'min 53
40/54هُدًى وَذِكْرٰى لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِ
(Ki o Kitab) ulul elbab (zikir, hikmet ve hayır sahibleri) için bir hidayet (doğru yol) rehberi ve bir zikirdir (hatırlatma ve öğüttür).
40-Mü'min 54
40/55فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْاِبْكَارِ
Şimdi sen sabret. Gerçekten Allah'ın vaadi haktır. Günahın için mağfiret (bağışlanma) dile. Akşam ve sabah Rabbini hamd ile (şükür dolu övgüyle) tesbih et.
40-Mü'min 55
40/56اِنَّ الَّذ۪ينَ يُجَادِلُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ اَتٰيهُمْۙ اِنْ ف۪ي صُدُورِهِمْ اِلَّا كِبْرٌ مَا هُمْ بِبَالِغ۪يهِۚ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ
Kendilerine gelmiş kesin-güçlü bir delil olmaksızın Allah'ın ayetleri hakkında mücadele edenlerin göğüslerinde, kendisine asla yetişip-ulaşamayacakları bir kibirden (büyüklük isteğinden) başkası yoktur. Sen (bütün bunlardan) Allah'a sığın. Şüphesiz ki Semi (herşeyi işiten), Basir (hakkıyle gören) O'dur.
40-Mü'min 56
40/57لَخَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَكْبَرُ مِنْ خَلْقِ النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Göklerin ve yerin yaratılması, elbette ki insanların yaratılmasından daha büyüktür. Ancak insanların çoğu bilmezler.
40-Mü'min 57
40/58وَمَا يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَص۪يرُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَلَا الْمُس۪ٓيءُۜ قَل۪يلاً مَا تَـتَذَكَّرُونَ
(Ayetlere karşı) kör olanla (hakkı) gören bir olmaz. İman edip salih amellerde bulunanlarla kötülük yapan da (bir değildir). Ne kadar az öğüt alıp-düşünüyorsunuz.
40-Mü'min 58
40/59اِنَّ السَّاعَةَ لَاٰتِيَةٌ لَا رَيْبَ ف۪يهَا وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ
Muhakkak ki (kıyamet) saati yaklaşarak gelmektedir, bunda hiçbir kuşku yoktur. Ancak insanların çoğu inanmazlar.
40-Mü'min 59
40/60وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُون۪ٓي اَسْتَجِبْ لَكُمْۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَت۪ي سَيَدْخُلُونَ جَهَنَّمَ دَاخِر۪ينَ۟
Rabbiniz buyurdu ki "Bana dua edin size icabet edeyim (karşılığını vereyim). Doğrusu Bana ibadet etmekten kibirlenip-büyüklenenler, alçalmış-boyun bükmüş kimseler olarak cehenneme gireceklerdir.
40-Mü'min 60
40/61اَللّٰهُ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِتَسْكُنُوا ف۪يهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِراًۜ اِنَّ اللّٰهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ
İçinde sükun (sakinlik-huzur) bulmanız için geceyi, aydınlık olarak da gündüzü sizin için yaratan Allah'tır. Şüphesiz ki Allah insanlara karşı fazl (lutuf ve ihsan) sahibidir. Ancak insanların çoğu şükretmezler.
40-Mü'min 61
40/62ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍۢ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۘ فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ
İşte her şeyin yaratıcısı olan Rabbiniz Allah budur. O'ndan başka ilah yoktur. O halde nasıl olur da (haktan sapıklığa) çevrilip-dönüyorsunuz?
40-Mü'min 62
40/63كَذٰلِكَ يُؤْفَكُ الَّذ۪ينَ كَانُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ يَجْحَدُونَ
Allah'ın ayetlerini bilerek-inatla inkar edenler, işte (haktan) böyle çevriliyorlar.
40-Mü'min 63
40/64اَللّٰهُ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ قَرَاراً وَالسَّمَٓاءَ بِنَٓاءً وَصَوَّرَكُمْ فَاَحْسَنَ صُوَرَكُمْ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْۚ فَـتَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ
Allah arz'ı (dünyayı) sizin için bir karar yeri, gökyüzünü de bir bina kıldı. Sizi suretlendirdi (biçim-şekil-özellik verdi), suretinizi güzel kıldı ve size temiz şeylerden rızık verdi. İşte sizin Rabbiniz Allah budur. Alemlerin Rabbi olan Allah çok yücedir-mukaddestir.
40-Mü'min 64
40/65هُوَ الْحَيُّ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۜ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
O, Hayy (daima diri) olandır, O'ndan başka ilah yoktur. Dini (yalnızca Allah'a) halis kılanlar olarak O'na dua edin. Hamd (şükür dolu övgü) alemlerin Rabbine mahsustur.
40-Mü'min 65
40/66قُلْ اِنّ۪ي نُه۪يتُ اَنْ اَعْبُدَ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَمَّا جَٓاءَنِيَ الْبَيِّنَاتُ مِنْ رَبّ۪ي وَاُمِرْتُ اَنْ اُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ
De ki "Bana Rabbimden apaçık belgeler-deliller gelince, sizin Allah'tan başka taptıklarınıza kulluk etmekten kesin olarak menedildim ve alemlerin Rabbine teslim olmakla emrolundum."
40-Mü'min 66
40/67هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ مِنْ عَلَقَةٍ ثُمَّ يُخْرِجُكُمْ طِفْلاً ثُمَّ لِتَبْلُغُٓوا اَشُدَّكُمْ ثُمَّ لِتَكُونُوا شُيُوخاًۚ وَمِنْكُمْ مَنْ يُتَوَفّٰى مِنْ قَبْلُ وَلِتَبْلُغُٓوا اَجَلاً مُسَمًّى وَلَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ
Sizi (önce) topraktan sonra bir nutfeden-damladan sonra bir kan pıhtısından yaratan sonra sizi bir bebek olarak çıkaran sonra güçlü kuvvetli bir çağa erişmeniz sonra da ihtiyarlar olmanız için size (ömür veren) O'dur. İçinizden kimi de daha önce öldürülmektedir. (Ömürlerin değişik olması) belirlenmiş bir ecele (salih amelleri ertelemeden) erişmeniz ve aklınızı kullanmanız içindir.
40-Mü'min 67
40/68هُوَ الَّذ۪ي يُحْـي۪ وَيُم۪يتُۚ فَاِذَا قَضٰٓى اَمْراً فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ۟
Dirilten ve öldüren O'dur. Bir işin olmasını diledi mi ona yalnızca "Ol" der, o da hemen oluverir.
40-Mü'min 68
40/69اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ يُجَادِلُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِ اللّٰهِۜ اَنّٰى يُصْرَفُونَۚۛ
Allah'ın ayetleri hakkında mücadele edenleri görmez misin? (Haktan) nasıl da döndürülüyorlar.
40-Mü'min 69
40/70اَلَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَٓا اَرْسَلْنَا بِه۪ رُسُلَنَا۠ۛ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَۙ
Onlar Kitab'ı ve resullerimizle gönderdiğimiz şeyleri yalanladılar. Artık yakında bileceklerdir.
40-Mü'min 70
40/71اِذِ الْاَغْلَالُ ف۪ٓي اَعْنَاقِهِمْ وَالسَّلَاسِلُۜ يُسْحَبُونَۙ
Boyunlarında (demir) halkalar ve zincirler olduğu halde sürüklenecekler.
40-Mü'min 71
40/72فِي الْحَم۪يمِ ثُمَّ فِي النَّارِ يُسْجَرُونَۚ
Kaynar suyun içinde sonra da ateşte tutuşturulacaklar.
40-Mü'min 72
40/73ثُمَّ ق۪يلَ لَهُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ تُشْرِكُونَۙ
Sonra onlara denilecek "Sizin şirk koştuklarınız nerede?"
40-Mü'min 73
40/74مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ قَالُوا ضَلُّوا عَنَّا بَلْ لَمْ نَكُنْ نَدْعُوا مِنْ قَبْلُ شَيْـٔاًۜ كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ الْكَافِر۪ينَ
Allah'tan başka (taptıklarınız?) Dediler ki "Bizden ayrılıp-uzaklaştılar. Hayır, biz önceleri de hiçbir şeye tapar değilmişiz." İşte Allah, kafirleri böyle şaşırtıp-saptırır.
40-Mü'min 74
40/75ذٰلِكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَفْرَحُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَمْرَحُونَۚ
İşte bu (azab) sizin yeryüzünde haksız yere şımarmanız ve (taşkınlık yaparak) böbürlenip-azmanız dolayısıyladır.
40-Mü'min 75
40/76اُدْخُلُٓوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۚ فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّر۪ينَ
İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Artık mütekebbirlerin (kibirlenenlerin) konaklama yeri ne kötüdür.
40-Mü'min 76
40/77فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّۚ فَاِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذ۪ي نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَاِلَيْنَا يُرْجَعُونَ
Sen sabret, hiç şüphesiz Allah'ın vaadi haktır. Biz ya onlara vaadettiğimizin bir kısmını sana göstereceğiz, ya da senin hayatına (daha önce) son vereceğiz. Sonunda onlar Bize döndürülecekler.
40-Mü'min 77
40/78وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا رُسُلاً مِنْ قَبْلِكَ مِنْهُمْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَۜ وَمَا كَانَ لِرَسُولٍ اَنْ يَأْتِيَ بِاٰيَةٍ اِلَّا بِـاِذْنِ اللّٰهِۚ فَاِذَا جَٓاءَ اَمْرُ اللّٰهِ قُضِيَ بِالْحَقِّ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْمُبْطِلُونَ۟
Andolsun ki Biz senden önce de resuller gönderdik. Onlardan kimini sana kıssa edip-anlattık, onlardan kimini de sana (hiç) kıssa edip-anlatmadık. Hiç bir resul Allah'ın izni olmaksızın bir ayeti (kendiliğinden) getiremez. Allah'ın emri geldiği zaman hak ile hüküm verilir ve o zaman (batılı savunup, hakkı kendilerince) iptal etmekte olanlar hüsrana uğramışlardır.
40-Mü'min 78
40/79اَللّٰهُ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَنْعَامَ لِتَرْكَبُوا مِنْهَا وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۘ
Bir kısmına binmeniz, bir kısmından da yemeniz için hayvanları sizin için yaratan Allah'dır.
40-Mü'min 79
40/80وَلَكُمْ ف۪يهَا مَنَافِـعُ وَلِتَبْلُغُوا عَلَيْهَا حَاجَةً ف۪ي صُدُورِكُمْ وَعَلَيْهَا وَعَلَى الْفُلْكِ تُحْمَلُونَۜ
Onlarda sizin için nice yararlar vardır. Göğüslerinizde olan hacete (ihtiyaca veya arzuya) onların üzerinde ulaşırsınız. Onların üzerinde ve gemilerin üstünde taşınırsınız.
40-Mü'min 80
40/81وَيُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ۗ فَاَيَّ اٰيَاتِ اللّٰهِ تُنْكِرُونَ
(Allah) size Kendi ayetlerini göstermektedir. Allah'ın ayetlerinden hangisini inkar edersiniz?
40-Mü'min 81
40/82اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَانُٓوا اَكْثَرَ مِنْهُمْ وَاَشَدَّ قُوَّةً وَاٰثَاراً فِي الْاَرْضِ فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona-akibete uğradıklarını görsünler. Onlar (sayıca) kendilerinden daha çoktu ve yeryüzünde kuvvet ve eserler bakımından da kendilerinden daha üstündüler. Fakat kazanmakta oldukları şeyler (azaba karşı) onlara hiçbir şey sağlayamadı.
40-Mü'min 82
40/83فَلَمَّا جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Resulleri kendilerine apaçık belgeler-deliller getirdiği zaman yanlarında olan ilimle övünüp-ferahladılar. (Fakat övündükleri ilme dayanarak) alay konusu edindikleri şey kendilerini sarıp-kuşatıverdi.
40-Mü'min 83
40/84فَلَمَّا رَاَوْا بَأْسَنَا قَالُٓوا اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَحْدَهُ وَكَفَرْنَا بِمَا كُنَّا بِه۪ مُشْرِك۪ينَ
Onlar Bizim azabımızı gördükleri zaman "Bir olan Allah'a iman ettik ve O'na şirk koştuğumuz şeyleri de inkar ettik" dediler.
40-Mü'min 84
40/85فَلَمْ يَكُ يَنْفَعُهُمْ ا۪يمَانُهُمْ لَمَّا رَاَوْا بَأْسَنَاۜ سُنَّتَ اللّٰهِ الَّت۪ي قَدْ خَلَتْ ف۪ي عِبَادِه۪ۚ وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْكَافِرُونَ
Fakat Bizim azabımızı gördükleri zaman ki imanları kendilerine hiçbir yarar sağlamadı. (Bu değişmez akibet) Allah'ın kulları arasında sürüp-gitmekte olan sünnetidir. İşte kafirler burada (sünnetimizi ciddiye almadıkları bu noktada) hüsrana uğramışlardır.
40-Mü'min 8541-Fussilet Suresi
41/1حٰمٓۜ
Ha Mim.
41-Fussilet 1
41/2تَنْز۪يلٌ مِنَ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۚ
(Bu Kur'an) Rahman ve Rahim'den indirilmedir.
41-Fussilet 2
41/3كِتَابٌ فُصِّلَتْ اٰيَاتُهُ قُرْاٰناً عَرَبِياًّ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَۙ
Bilen bir kavim için ayetleri 'ayrıntılarıyla açıklanmış' arapça olan bir Kitab'dır.
41-Fussilet 3
41/4بَش۪يراً وَنَذ۪يراًۚ فَاَعْرَضَ اَكْثَرُهُمْ فَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ
Müjde verici ve uyarıcı-korkutucu olarak (indirilmiştir). Ama onların çoğu yüz çevirdiler. Artık onlar işitmezler.
41-Fussilet 4
41/5وَقَالُوا قُلُوبُنَا ف۪ٓي اَكِنَّةٍ مِمَّا تَدْعُونَٓا اِلَيْهِ وَف۪ٓي اٰذَانِنَا وَقْرٌ وَمِنْ بَيْنِنَا وَبَيْنِكَ حِجَابٌ فَاعْمَلْ اِنَّـنَا عَامِلُونَ
Ve dediler ki "Bizi kendisine çağırmakta olduğun şeye karşı kalplerimiz örtülüdür, kulaklarımızda bir ağırlık, bizimle senin aranda da bir perde vardır. Artık sen (istediğini) yap, biz de yapıyoruz."
41-Fussilet 5
41/6قُلْ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّـمَٓا اِلٰهُـكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ فَاسْتَق۪يمُٓوا اِلَيْهِ وَاسْتَغْفِرُوهُۜ وَوَيْلٌ لِلْمُشْرِك۪ينَۙ
De ki "Ben ancak sizin gibi bir beşerim. Bana ilahınızın bir tek İlah olduğu vahyolunuyor. Artık O'na yönelin ve O'ndan mağfiret (bağışlanma) dileyin. Müşriklerin (ortak koşanların) vay haline."
41-Fussilet 6
41/7اَلَّذ۪ينَ لَا يُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ
Onlar zekatı vermezler ve onlar ahireti inkar edenlerdir.
41-Fussilet 7
41/8اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ اَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ۟
Muhakkak ki iman edip salih amel işleyenlere, işte onlara kesintisiz bir ecir-mükafat vardır.
41-Fussilet 8
41/9قُلْ اَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ بِالَّذ۪ي خَلَقَ الْاَرْضَ ف۪ي يَوْمَيْنِ وَتَجْعَلُونَ لَـهُٓ اَنْدَاداًۜ ذٰلِكَ رَبُّ الْعَالَم۪ينَۚ
De ki "Gerçekten siz mi yeri iki günde yaratana (karşı) küfre sapıyor ve O'na birtakım eşler koşuyorsunuz? (Oysa) O, alemlerin Rabbidir."
41-Fussilet 9
41/10وَجَعَلَ ف۪يهَا رَوَاسِيَ مِنْ فَوْقِهَا وَبَارَكَ ف۪يهَا وَقَدَّرَ ف۪يهَٓا اَقْوَاتَهَا ف۪ٓي اَرْبَعَةِ اَيَّامٍۜ سَوَٓاءً لِلسَّٓائِل۪ينَ
Orada (yerde) onun üstünde sabit-sarsılmaz dağlar var etti, onda bereketler yarattı ve onda isteyip-arayanlar için (insan-hayvan, mü'min-kafir gibi) fark gözetmeden oradaki rızıkları dört günde takdir etti.
41-Fussilet 10
41/11ثُمَّ اسْتَوٰٓى اِلَى السَّمَٓاءِ وَهِيَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْاَرْضِ ائْتِيَا طَوْعاً اَوْ كَرْهاًۜ قَالَـتَٓا اَتَيْنَا طَٓائِع۪ينَ
Sonra duman halinde olan göğe yöneldi. Ona ve yere "İsteyerek veya istemeyerek gelin" dedi. İkisi de "İsteyerek geldik" dediler.
41-Fussilet 11
41/12فَقَضٰيهُنَّ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ ف۪ي يَوْمَيْنِ وَاَوْحٰى ف۪ي كُلِّ سَمَٓاءٍ اَمْرَهَاۜ وَزَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِمَصَاب۪يحَۗ وَحِفْظاًۜ ذٰلِكَ تَقْد۪يرُ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِ
Böylece onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve herbir gökte Kendi emrini vahyetti. Biz dünya göğünü de kandillerle süsleyip-donattık ve koruma (altına aldık). İşte bu Aziz (üstün ve güçlü olan) Alim (herşeyi hakkıyle bilen) Allah'ın takdiridir.
41-Fussilet 12
41/13فَاِنْ اَعْرَضُوا فَقُلْ اَنْذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَۜ
Eğer onlar yüz çevirirlerse de ki "Ben sizi Ad ve Semud (kavimlerinin) yıldırımına benzer bir yıldırımla uyarıp-korkuttum."
41-Fussilet 13
41/14اِذْ جَٓاءَتْهُمُ الرُّسُلُ مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّا اللّٰهَۜ قَالُوا لَوْ شَٓاءَ رَبُّنَا لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةً فَاِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ
Onlara "Yalnızca Allah'a kulluk edin" diye önlerinden ve arkalarından resuller gelince "Eğer Rabbimiz dileseydi melekler indirirdi. Biz (bundan dolayı) sizinle gönderilen şeylere (karşı) küfredenleriz." dediler.
41-Fussilet 14
41/15فَاَمَّا عَادٌ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَقَالُوا مَنْ اَشَدُّ مِنَّا قُوَّةًۜ اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ الَّذ۪ي خَلَقَهُمْ هُوَ اَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةًۜ وَكَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ
Ad'a (Ad kavmine) gelince, onlar yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve "Kuvvet bakımından bizden daha üstünü kimmiş?" dediler. Onlar gerçekten kendilerini yaratan Allah'ı görmediler mi? O, kuvvet bakımından kendilerinden daha üstündür. Onlar Bizim ayetlerimizi (bilerek) inkar ediyorlardı.
41-Fussilet 15
41/16فَاَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪يحاً صَرْصَراً ف۪ٓي اَيَّامٍ نَحِسَاتٍ لِنُذ۪يقَهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَخْزٰى وَهُمْ لَا يُنْصَرُونَ
Böylece Biz de onlara dünya hayatında zillet (aşağılanma) azabını taddırmak için o uğursuz (felaketler yüklü) günlerde üzerlerine 'kulakları patlatan soğuk bir rüzgar' gönderdik. Ahiret azabı ise cok daha ağır bir aşağılanmadır. Ve onlara yardım edilmeyecektir.
41-Fussilet 16
41/17وَاَمَّا ثَمُودُ فَهَدَيْنَاهُمْ فَاسْتَحَبُّوا الْعَمٰى عَلَى الْهُدٰى فَاَخَذَتْهُمْ صَاعِقَةُ الْعَذَابِ الْهُونِ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَۚ
Semud'a gelince, Biz onlara hidayeti (doğru yolu) gösterdik fakat onlar körlüğü hidayete (doğru yola) tercih ettiler. Böylece kazanmakta oldukları şeyler yüzünden onları alçaltıcı azabın yıldırımı yakalayıverdi.
41-Fussilet 17
41/18وَنَجَّيْنَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ۟
İman edenleri ve korkup-sakınmakta olanları ise kurtardık.
41-Fussilet 18
41/19وَيَوْمَ يُحْشَرُ اَعْدَٓاءُ اللّٰهِ اِلَى النَّارِ فَهُمْ يُوزَعُونَ
Allah'ın düşmanlarının haşrolunup-toplanacakları gün, onlar ateşe (sürülmek üzere) bir araya getirilirler.
41-Fussilet 19
41/20حَتّٰٓى اِذَا مَا جَٓاؤُ۫هَا شَهِدَ عَلَيْهِمْ سَمْعُهُمْ وَاَبْصَارُهُمْ وَجُلُودُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Nihayet oraya vardıklarında onların kulakları, gözleri ve derileri yaptıkları hakkında onların aleyhine şahidlik edecektir.
41-Fussilet 20
41/21وَقَالُوا لِجُلُودِهِمْ لِمَ شَهِدْتُمْ عَلَيْنَاۜ قَالُٓوا اَنْطَقَنَا اللّٰهُ الَّـذ۪ٓي اَنْطَقَ كُلَّ شَيْءٍ وَهُوَ خَلَقَكُمْ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Kendi derilerine "Niye aleyhimizde şahidlik ettiniz?" derler. (Onlar da) "Her şeyi konuşturan Allah, bizi de konuşturdu" derler. Sizi önceden yaratan O'dur ve O'na döndürüleceksiniz.
41-Fussilet 21
41/22وَمَا كُنْتُمْ تَسْتَتِرُونَ اَنْ يَشْهَدَ عَلَيْكُمْ سَمْعُكُمْ وَلَٓا اَبْصَارُكُمْ وَلَا جُلُودُكُمْ وَلٰكِنْ ظَنَنْتُمْ اَنَّ اللّٰهَ لَا يَعْلَمُ كَث۪يراً مِمَّا تَعْمَلُونَ
Siz ne kulaklarınızın, ne gözlerinizin, ne de derilerinizin aleyhinize şahitlik etmesinden sakınıp-korunmuyordunuz. Hatta yaptıklarınızın bir çoğunu Allah'ın (dahi) bilmeyeceğini sanıyordunuz."
41-Fussilet 22
41/23وَذٰلِكُمْ ظَنُّكُمُ الَّذ۪ي ظَنَنْتُمْ بِرَبِّكُمْ اَرْدٰيكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ
İşte bu zannınız, Rabbiniz hakkındaki (bu batıl) zannınız sizi helaka sürükledi de hüsrana (ebedi ziyana) uğrayanlardan oldunuz."
41-Fussilet 23
41/24فَاِنْ يَصْبِرُوا فَالنَّارُ مَثْوًى لَهُمْۚ وَاِنْ يَسْتَعْتِبُوا فَمَا هُمْ مِنَ الْمُعْتَب۪ينَ
Şimdi eğer sabredip-dayanabilirlerse onlar için konaklama yeri ateştir. Ve onlar hoşnut etmeye (tekrar dünyaya) dönmek isterlerse artık onlar (Allah'ı hoşnut edip) hoşnut olacaklardan değillerdir.
41-Fussilet 24
41/25وَقَيَّضْنَا لَهُمْ قُرَنَٓاءَ فَزَيَّنُوا لَهُمْ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ ف۪ٓي اُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِۚ اِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِر۪ينَ۟
Biz onlara (inkarları nedeniyle) birtakım yakın arkadaşlar musallat ettik de, onlar önlerinde ve arkalarında olanları kendilerine süslü gösterdiler. Kendilerinden önce gelip-geçmiş cin ve insan toplulukları için hak olan (azab) sözü onların üzerine de hak oldu. Gerçekten onlar hüsrana (ebedi ziyana) uğrayanlardı.
41-Fussilet 25
41/26وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَا تَسْمَعُوا لِهٰذَا الْقُرْاٰنِ وَالْغَوْا ف۪يهِ لَعَلَّكُمْ تَغْلِبُونَ
İnkar edenler dediler ki "Bu Kur'an'ı dinlemeyin ve onda (okunurken) şamata-gürültü yapın. Belki üstün gelirsiniz."
41-Fussilet 26
41/27فَلَنُذ۪يقَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا عَذَاباً شَد۪يداً وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ اَسْوَاَ الَّذ۪ي كَانُوا يَعْمَلُونَ
O inkar edenlere elbette şiddetli bir azab taddıracağız ve onları yaptıklarının en kötüsüyle cezalandıracağız.
41-Fussilet 27
41/28ذٰلِكَ جَزَٓاءُ اَعْدَٓاءِ اللّٰهِ النَّارُۚ لَهُمْ ف۪يهَا دَارُ الْخُلْدِۜ جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ
İşte Allah'ın düşmanları için (hazırlanan) bu ceza ateştir. Bizim ayetlerimizi bilerek inkar etmelerinin cezası olarak, onlar için orada (ateşte) ebedilik yurdu vardır.
41-Fussilet 28
41/29وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا رَبَّـنَٓا اَرِنَا الَّذَيْنِ اَضَلَّانَا مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ نَجْعَلْهُمَا تَحْتَ اَقْدَامِنَا لِيَكُونَا مِنَ الْاَسْفَل۪ينَ
Küfretmekte olanlar dediler ki "Rabbimiz cinlerden ve insanlardan bizi saptırmış olanları bize göster de onları ayaklarımızın altına alalım, (onlar) en aşağılarda bulunanlardan olsunlar."
41-Fussilet 29
41/30اِنَّ الَّذ۪ينَ قَالُوا رَبُّنَا اللّٰهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَـتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّت۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ
Şüphesiz "Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanların, (işte) onların üzerine melekler iner (ve derler ki) "Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vadolunan cennetle sevinin."
41-Fussilet 30
41/31نَحْنُ اَوْلِيَٓاؤُ۬كُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۚ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَشْتَـه۪ٓي اَنْفُسُكُمْ وَلَكُمْ ف۪يهَا مَا تَدَّعُونَۜ
Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin velileriniz. Orada (görüp de) nefislerinizin arzuladığı her şey sizindir ve (hiç görmeden) istediğiniz-talep ettiğiniz her şey de sizindir.
41-Fussilet 31
41/32نُزُلاً مِنْ غَفُورٍ رَح۪يمٍ۟
Gafur (çok bağışlayan) Rahim'den (rahmetiyle çok esirgeyenden) ağırlama (ikram) olarak.
41-Fussilet 32
41/33وَمَنْ اَحْسَنُ قَوْلاً مِمَّنْ دَعَٓا اِلَى اللّٰهِ وَعَمِلَ صَالِحاً وَقَالَ اِنَّن۪ي مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ
Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve "Ben gerçekten müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?"
41-Fussilet 33
41/34وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُۜ اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ فَاِذَا الَّذ۪ي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَاَنَّهُ وَلِيٌّ حَم۪يمٌ
İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel olan bir tarzda önle-uzaklaştır. O zaman (görürsün ki) seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.
41-Fussilet 34
41/35وَمَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا الَّذ۪ينَ صَبَرُواۚ وَمَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا ذُوحَظٍّ عَظ۪يمٍ
Buna da (bu güzel sonuca da) sabredenlerden başkası kavuşturulmaz. Ve buna en büyük haz sahibi olanlardan (iyilik yapmaktan sevinç-huzur duyanlardan) başkası da kavuşturulmaz.
41-Fussilet 35
41/36وَاِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
Şayet şeytandan gelen bir vesvese seni kışkırtacak (sabrını zorlayacak) olursa hemen Allah'a sığın. Elbette O Semi'dir (herşeyi işitendir), Alim'dir (hakkıyle bilendir).
41-Fussilet 36
41/37
وَمِنْ اٰيَاتِهِ الَّيْلُ وَالنَّهَارُ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُۜ لَا تَسْجُدُوا لِلشَّمْسِ وَلَا لِلْقَمَرِ وَاسْجُدُوا لِلّٰهِ الَّذ۪ي خَلَقَهُنَّ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَ
Gece, gündüz, güneş ve ay O'nun ayetlerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin. Eğer sadece Allah'a kulluk yapmak istiyorsanız, bunları yaratan Allah'a secde edin.
41-Fussilet 37
41/38فَاِنِ اسْتَكْبَرُوا فَالَّذ۪ينَ عِنْدَ رَبِّكَ يُسَبِّحُونَ لَهُ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُمْ لَا يَسْـَٔمُونَ
Şayet onlar kibirlenip-büyüklenecek olurlarsa (bilinsin ki) Rabbinin katında bulunanlar gece ve gündüz O'nu tesbih ederler ve onlar bıkıp-usanmazlar.
41-Fussilet 38
41/39وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنَّكَ تَرَى الْاَرْضَ خَاشِعَةً فَاِذَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَٓاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْۜ اِنَّ الَّـذ۪ٓي اَحْيَاهَا لَمُحْـيِ الْمَوْتٰىۜ اِنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
O'nun ayetlerinden biri de senin yeryüzünü boynu bükük-kupkuru görmendir. Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman harekete geçip kabarır. Onu dirilten-hayat veren elbette ölüleri de diriltir. O her şeye kadirdir (güç yetirendir).
41-Fussilet 39
41/40اِنَّ الَّذ۪ينَ يُلْحِدُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا لَا يَخْفَوْنَ عَلَيْنَاۜ اَفَمَنْ يُلْقٰى فِي النَّارِ خَيْرٌ اَمْ مَنْ يَأْت۪ٓي اٰمِناً يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِعْمَلُوا مَا شِئْتُمْۙ اِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ
Ayetlerimiz hakkında (batıl yorumlarla) çarpıtma yapanlar Bize gizli kalmazlar. O halde ateşin içine bırakılan mı daha hayırlıdır yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Siz dilediğinizi yapın. O, yaptıklarınızı hakkıyle görendir.
41-Fussilet 40
41/41اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِالذِّكْرِ لَمَّا جَٓاءَهُمْۚ وَاِنَّهُ لَكِتَابٌ عَز۪يزٌۙ
Kendilerine zikir gelince (batıl yorumlarla çarpıtanlar), onlar onu inkar etmişlerdir. O elbette aziz (şerefi yüksek, üstün) bir Kitab'dır.
41-Fussilet 41
41/42لَا يَأْت۪يهِ الْبَاطِلُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَلَا مِنْ خَلْفِه۪ۜ تَنْز۪يلٌ مِنْ حَك۪يمٍ حَم۪يدٍ
Batıl ona önünden de ardından da gelemez. (Çünkü o) Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) Hamid (övgüye ve övülmeye layık) olandan indirilmedir.
41-Fussilet 42
41/43مَا يُقَالُ لَكَ اِلَّا مَا قَدْ ق۪يلَ لِلرُّسُلِ مِنْ قَبْلِكَۜ اِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ وَذُو عِقَابٍ اَل۪يمٍ
Sana söylenenler senden önceki resullere söylenenden başka bir şey değildir. Senin Rabbin elbette ki hem mağfiret sahibidir, hem de acıklı bir cezalandırma sahibidir.
41-Fussilet 43
41/44وَلَوْ جَعَلْنَاهُ قُرْاٰناً اَعْجَمِياًّ لَقَالُوا لَوْلَا فُصِّلَتْ اٰيَاتُهُۜ ءَاَۭۘعْجَمِيٌّ وَعَرَبِيٌّۜ قُلْ هُوَ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا هُدًى وَشِفَٓاءٌۜ وَالَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ ف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَقْرٌ وَهُوَ عَلَيْهِمْ عَمًىۜ اُو۬لٰٓئِكَ يُنَادَوْنَ مِنْ مَكَانٍ بَع۪يدٍ۟
Eğer biz onu a'cemi (arapça olmayan bir dilde) olan Kur'an kılsaydık onlar mutlaka "Onun ayetleri tafsilatlı olarak açıklanmalı değil miydi? Arap olana a'cemi (lisanda bir Kitab) olur mu?" derlerdi. De ki "O (arap veya a'cem olsun) iman edenler için hidayet ve şifadır. İman etmeyenlerin ise (arap veya a'cem olsun) kulaklarında bir ağırlık vardır ve (Kur'an) onlara körlüktür-kapalıdır. Sanki onlara (kendilerinden ilgisiz) uzak bir yerden seslenilir."
41-Fussilet 44
41/45وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ ف۪يهِۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ وَاِنَّهُمْ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُ مُر۪يبٍ
Andolsun ki Biz Musa'ya Kitab'ı verdik fakat onda anlaşmazlığa-ayrılığa düşüldü. Eğer senin Rabbinden (daha önce) bir söz geçmiş olmasaydı mutlaka aralarında 'hüküm verilip-iş bitirilirdi'. Gerçekten onlar bundan kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
41-Fussilet 45
41/46مَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِنَفْسِه۪ وَمَنْ اَسَٓاءَ فَعَلَيْهَاۜ وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ
Kim salih bir amelde bulunursa kendi nefsi lehinedir, kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Senin Rabbin kullara zulmedici değildir.
41-Fussilet 4624. Cüz (39-Zümer 32 İle 41-Fussilet 46 Arası)