بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ |
تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَك۪يمِ(Bu) Kitab'ın indirilmesi, Aziz (üstün ve güçlü) ve Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) olan Allah'tandır. |
-1 |
|
اِنَّٓا اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ فَاعْبُدِ اللّٰهَ مُخْلِصاً لَهُ الدّ۪ينَۜŞüphesiz ki Biz sana bu Kitab'ı hak ile indirdik. O halde sen de dini yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet et. |
-2 |
|
اَلَا لِلّٰهِ الدّ۪ينُ الْخَالِصُۜ وَالَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَۢ مَا نَعْبُدُهُمْ اِلَّا لِيُقَرِّبُونَٓا اِلَى اللّٰهِ زُلْفٰىۜ اِنَّ اللّٰهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ ف۪ي مَا هُمْ ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌİyi bil ki halis (katıksız) olan din yalnızca Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinenler "Biz bunlara bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz" (derler). Elbetteki Allah onların ihtilaf ettikleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Muhakkak ki Allah, yalancı ve kafir olan kimseyi hidayete (doğru yola) eriştirmez. |
-3 |
|
لَوْ اَرَادَ اللّٰهُ اَنْ يَتَّخِذَ وَلَداً لَاصْطَفٰى مِمَّا يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۙ سُبْحَانَهُۜ هُوَ اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُEğer Allah çocuk edinmek isteseydi, yarattıklarından dilediğini elbette seçerdi. (Ancak) O sübhandır (münezzehtir-yücedir). O Vahid (tek) ve Kahhar (kahredici) olan Allah'dır. |
-4 |
|
خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۚ يُكَوِّرُ الَّيْلَ عَلَى النَّهَارِ وَيُكَوِّرُ النَّهَارَ عَلَى الَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَۜ كُلٌّ يَجْر۪ي لِاَجَلٍ مُسَمًّىۜ اَلَا هُوَ الْعَز۪يزُ الْغَفَّارُAllah gökleri ve yeri hak (adil ve gerçek) olarak yarattı. Geceyi gündüzün üstüne sarıp-örtüyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıp-örtüyor. Güneşi ve ayı da müsahhar (emre hazır-yararınıza uygun) kılmıştır. Her biri belli bir süreye (ecele) kadar akıp gitmektedir. İyi bil ki Aziz (üstün ve güçlü olan), Gaffar (çok affeden) sadece O'dur. |
-5 |
|
خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَاَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ الْاَنْعَامِ ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۜ يَخْلُقُكُمْ ف۪ي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْ خَلْقاً مِنْ بَعْدِ خَلْقٍ ف۪ي ظُلُمَاتٍ ثَلٰثٍۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ فَاَنّٰى تُصْرَفُونَSizi tek bir nefisten yarattı sonra da ondan kendi eşini var etti ve sizin için davarlardan (dişi ve erkek olarak) sekiz eş indirdi. Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde yaratılıştan (bir başka) yaratılışa (geçirip) yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Mülk O'nundur. O'ndan başka ilah yoktur. O halde (haktan) nasıl çevriliyorsunuz? |
-6 |
|
اِنْ تَكْفُرُوا فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنْكُمْ وَلَا يَرْضٰى لِعِبَادِهِ الْكُفْرَۚ وَاِنْ تَشْكُرُوا يَرْضَهُ۬ لَكُمْۜ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِEğer küfre sapacak olursanız muhakkak ki Allah sizden müstağnidir (hiçbir ihtiyacı olmayandır). O, kulları için küfre rıza göstermez. Eğer şükrederseniz sizin (hoşnud olmanız) için ondan razı-hoşnud olur. Hiçbir günahkar, bir başkasının günahını yüklenmez. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir, yaptıklarınızı size haber verecektir. Hiç şüphesiz ki O, sinelerin özünde olanı bilendir. |
-7 |
|
وَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ ضُرٌّ دَعَا رَبَّهُ مُن۪يباً اِلَيْهِ ثُمَّ اِذَا خَوَّلَهُ نِعْمَةً مِنْهُ نَسِيَ مَا كَانَ يَدْعُٓوا اِلَيْهِ مِنْ قَبْلُ وَجَعَلَ لِلّٰهِ اَنْدَاداً لِيُضِلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ قُلْ تَمَتَّعْ بِكُفْرِكَ قَل۪يلاًۗ اِنَّكَ مِنْ اَصْحَابِ النَّارِİnsana bir zarar-sıkıntı dokunduğu zaman gönülden yönelmiş olarak Rabbine dua eder. Sonra (Allah) ona kendinden bir nimet verdiği zaman daha önce O'na dua ettiğini unutur ve O'nun yolundan saptırmak amacıyla Allah'a eşler koşmaya başlar. De ki "Küfrünle biraz eğlene dur, çünkü sen ateş ehlindensin." |
-8 |
|
اَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ اٰنَٓاءَ الَّيْلِ سَاجِداً وَقَٓائِماً يَحْذَرُ الْاٰخِرَةَ وَيَرْجُوا رَحْمَةَ رَبِّه۪ۜ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذ۪ينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَۜ اِنَّمَا يَتَذَكَّرُ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ۟Yoksa o, gece saatinde kalkıp da secde ederek ve kıyama durarak gönülden itaat (ibadet) eden, ahiretten sakınan ve Rabbinin rahmetini umud eden (gibi) midir? De ki "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" Hiç şüphesiz ki ulul elbab (zikir, hikmet ve hayır sahibleri) öğüt alıp-düşünmektedir. |
-9 |
|
قُلْ يَا عِبَادِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْۜ لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌۜ وَاَرْضُ اللّٰهِ وَاسِعَةٌۜ اِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ اَجْرَهُمْ بِغَيْرِ حِسَابٍDe ki "Ey iman eden kullar, Rabbinizden korkup-sakının. Bu dünyada iyilik etmekte olanlar için iyilik vardır. Allah'ın arz'ı da (hicret etmeniz için) geniştir. Ancak (dava ve davet için hicret etmeyip, eziyetlere) sabredenlere ecirleri-mükafatları hesapsızca ödenecektir." |
-10 |
|
قُلْ اِنّ۪ٓي اُمِرْتُ اَنْ اَعْبُدَ اللّٰهَ مُخْلِصاً لَهُ الدّ۪ينَۙDe ki "Ben dini yalnızca Allah'a halis kılarak, O'na ibadet etmekle emrolundum." |
-11 |
|
وَاُمِرْتُ لِاَنْ اَكُونَ اَوَّلَ الْمُسْلِم۪ينَVe ben müslümanların ilki olmakla da emrolundum. |
-12 |
|
قُلْ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّ۪ي عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍDe ki "Ben Rabbime isyan ettiğim takdirde, büyük bir günün azabından korkmaktayım." |
-13 |
|
قُلِ اللّٰهَ اَعْبُدُ مُخْلِصاً لَهُ د۪ين۪يۙDe ki "Ben dinimi yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet ederim." |
-14 |
|
فَاعْبُدُوا مَا شِئْتُمْ مِنْ دُونِه۪ۜ قُلْ اِنَّ الْخَاسِر۪ينَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَاَهْل۪يهِمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اَلَا ذٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُب۪ينُ"Siz de O'nun dışında dilediğinize ibadet edin." De ki "Gerçekten hüsrana uğrayanlar kıyamet günü hem kendilerini, hem de yakınlarını hüsrana (ebedi ziyana) uğratanlardır. Bilesiniz ki bu apaçık olan hüsranın ta kendisidir." |
-15 |
|
لَهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ ظُلَلٌ مِنَ النَّارِ وَمِنْ تَحْتِهِمْ ظُلَلٌۜ ذٰلِكَ يُخَوِّفُ اللّٰهُ بِه۪ عِبَادَهُۜ يَا عِبَادِ فَاتَّقُونِOnların üstlerinde ateşten (kat kat) tabakalar, altlarında da (kat kat) tabakalar vardır. İşte Allah Kendi kullarını bununla korkutuyor. Ey kullarım, Benden korkup-sakının. |
-16 |
|
وَالَّذ۪ينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا وَاَنَابُٓوا اِلَى اللّٰهِ لَهُمُ الْبُشْرٰىۚ فَبَشِّرْ عِبَادِۙTağut'a kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a içten yönelenlere müjde vardır. (Bu) kullarımı müjdele. |
-17 |
|
اَلَّذ۪ينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ اَحْسَنَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ هَدٰيهُمُ اللّٰهُ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمْ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِKi onlar sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete (doğru yola) eriştirdikleridir ve onlar ulul elbab (zikir, hikmet ve hayır sahibleri) olanlardır. |
-18 |
|
اَفَمَنْ حَقَّ عَلَيْهِ كَلِمَةُ الْعَذَابِۜ اَفَاَنْتَ تُنْقِذُ مَنْ فِي النَّارِۚAzab sözü kendisi üzerinde hak olmuş kimse mi (kendini kurtarabilir yoksa) ateşte olanı sen mi kurtaracaksın? |
-19 |
|
لٰكِنِ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ غُرَفٌ مِنْ فَوْقِهَا غُرَفٌ مَبْنِيَّةٌۙ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ وَعْدَ اللّٰهِۜ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ الْم۪يعَادَAncak Rablerinden korkup-sakınanlara onlar için yüksek köşkler vardır, onların üstünde de yüksek köşkler bina edilmiştir. Onların altında ırmaklar akmaktadır. (Bu) Allah'ın vaadidir. Allah vaadinden dönmez. |
-20 |
|
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَسَلَكَهُ يَنَاب۪يعَ فِي الْاَرْضِ ثُمَّ يُخْرِجُ بِه۪ زَرْعاً مُخْتَلِفاً اَلْوَانُهُ ثُمَّ يَه۪يجُ فَـتَرٰيهُ مُصْفَراًّ ثُمَّ يَجْعَلُهُ حُطَاماًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَذِكْرٰى لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِ۟Görmedin mi? Allah gökten su indirdi de onu yerin içindeki kaynaklara yürütüp-kattı. Sonra onunla çeşitli-değişik renklerde ekinler çıkarmaktadır. Sonra kurumaya başlar da onu sararmış görürsün. Sonra da onu kurumuş kırıntılar kılıyor. Şüphesiz bunda ulul elbab (zikir, hikmet ve hayır sahibleri) için gerçekten bir zikir (öğüt-hatırlatma) vardır. |
-21 |
|
اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ صَدْرَهُ لِلْاِسْلَامِ فَهُوَ عَلٰى نُورٍ مِنْ رَبِّه۪ۜ فَوَيْلٌ لِلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ مِنْ ذِكْرِ اللّٰهِۜ اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍAllah kimin göğsünü İslam'a açmışsa artık o Rabbinden bir nur üzerinde değil midir? Fakat Allah'ın zikrinden (yana) kalpleri katılaşmış olanların vay hallerine. İşte onlar apaçık bir sapıklık içindedirler. |
-22 |
|
اَللّٰهُ نَزَّلَ اَحْسَنَ الْحَد۪يثِ كِتَاباً مُتَشَابِهاً مَثَانِيَۗ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْۚ ثُمَّ تَل۪ينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ اِلٰى ذِكْرِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُدَى اللّٰهِ يَهْد۪ي بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍAllah sözün en güzelini müteşabih (birbiriyle uyumlu-birbirini açıklayan) ve mesani (mükerrer-tekrarlanan ayetlerden) bir Kitab olarak indirdi. Rablerine karşı huşu duyanların (saygıyla korkanların) ondan derileri titreyerek-ürperir. Sonra da onların derileri ve kalpleri Allah'ın zikrine (karşı) yumuşar-yatışır. İşte bu Allah'ın yol göstermesidir. (Allah) onunla (indirdiği Kitab'la) dilediğini hidayete (doğru yola) eriştirir. Allah kimi de saptırırsa (sapıklıkta bırakırsa) artık onun için (doğru) bir yol gösteren yoktur. |
-23 |
|
اَفَمَنْ يَتَّق۪ي بِوَجْهِه۪ سُٓوءَ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَق۪يلَ لِلظَّالِم۪ينَ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَKıyamet günü o kötü azaba karşı onun yüzünü kim koruyabilecek? Ve zalimlere "Kazanmış olduklarınızı tadın" denir. |
-24 |
|
كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَاَتٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَOnlardan öncekiler de yalanladılardı da, azab onlara hiç farkında olmadıkları bir yerden gelip-çattı. |
-25 |
|
فَاَذَاقَهُمُ اللّٰهُ الْخِزْيَ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَAllah onlara dünya hayatında 'horluğu ve aşağılanmayı' taddırdı. Ahiret azabı elbette daha büyüktür. Bunu biliyor olsalardı. |
-26 |
|
وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَۚAndolsun ki Biz bu Kur'an'da düşünüp-öğüt alırlar diye insanlar için her türlü misali verdik. |
-27 |
|
قُرْاٰناً عَرَبِياًّ غَيْرَ ذ۪ي عِوَجٍ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ(Bu) eğriliği-çelişkisi bulunmayan arabça bir Kur'an'dır. (Düşünüp-iman edenler) böylece korkup-sakınırlar. |
-28 |
|
ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلاً رَجُلاً ف۪يهِ شُرَكَٓاءُ مُتَشَاكِسُونَ وَرَجُلاً سَلَماً لِرَجُلٍۜ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلاًۜ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِۚ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَAllah (birbiriyle) çekişip duran bir çok ortakların sahip olduğu adam ile yalnızca bir kişiye teslim olmuş bir adamı misal olarak verir. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd (şükür dolu övgü) Allah'ındır. Hayır, onların çoğu bilmiyorlar. |
-29 |
|
اِنَّكَ مَيِّتٌ وَاِنَّهُمْ مَيِّتُونَۘMuhakkak ki sen de öleceksin, onlar da ölecekler. |
-30 |
|
ثُمَّ اِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عِنْدَ رَبِّكُمْ تَخْتَصِمُونَ۟Sonra sizler elbette ki kıyamet günü Rabbinizin huzurunda davalaşacaksınız. |
-31 |
|
فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَبَ عَلَى اللّٰهِ وَكَذَّبَ بِالصِّدْقِ اِذْ جَٓاءَهُۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِر۪ينَAllah'a karşı yalan söyleyenden ve kendisine geldiğinde doğruyu (Kur'an'ı) yalanlayandan daha zalim kimdir? Kafirler için cehennemde konaklama yeri mi yok? |
-32 |
|
وَالَّذ۪ي جَٓاءَ بِالصِّدْقِ وَصَدَّقَ بِه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَDoğruyu getiren ve onu doğrulayanlara gelince, işte onlar muttaki (takva sahibi) olanlardır. |
-33 |
|
لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ ذٰلِكَ جَزٰٓؤُا الْمُحْسِن۪ينَۚRableri katında dileyecekleri her şey onlarındır. İşte bu muhsinlerin (iyilik yapıp-güzel davrananların) mükafatıdır. |
-34 |
|
لِيُكَفِّرَ اللّٰهُ عَنْهُمْ اَسْوَاَ الَّذ۪ي عَمِلُوا وَيَجْزِيَهُمْ اَجْرَهُمْ بِاَحْسَنِ الَّذ۪ي كَانُوا يَعْمَلُونَAllah onların (muhsinlerin) yaptıklarının en kötüsünü (bile) temizleyip-örtecek ve yaptıklarının en güzeliyle ecirlerini-mükafatlarını verecektir. |
-35 |
|
اَلَيْسَ اللّٰهُ بِكَافٍ عَبْدَهُۜ وَيُخَوِّفُونَكَ بِالَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍۚAllah kuluna kafi (yeterli) değil mi, seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah kimi saptırırsa (sapıklıkta bırakırsa) artık onun için (doğru) yol gösterici yoktur. |
-36 |
|
وَمَنْ يَهْدِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُضِلٍّۜ اَلَيْسَ اللّٰهُ بِعَز۪يزٍ ذِي انْتِقَامٍAllah kimi de hidayete (doğru yola) eriştirirse artık onun için bir saptırıcı yoktur. Allah Aziz (üstün ve güçlü olan) intikam sahibi değil midir? |
-37 |
|
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ قُلْ اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ اَرَادَنِيَ اللّٰهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّه۪ٓ اَوْ اَرَادَن۪ي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِه۪ۜ قُلْ حَسْبِيَ اللّٰهُۜ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَAndolsun ki onlara "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette "Allah" diyecekler. De ki "O halde Allah'tan başka tapmakta olduklarınızı gördünüz mü? Eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa, onlar O'nun zararını (benden) giderebilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi dilese, onlar O'nun rahmetini tutup-önleyebilirler mi?" De ki "Allah bana yeter. Tevekkül edecek olanlar ancak O'na tevekkül ederler." |
-38 |
|
قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْ اِنّ۪ي عَامِلٌۚ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙDe ki "Ey kavmim, üzerinde bulunduğunuz mekana-konuma göre (ne yapacaksanız) yapın. Hiç şüphesiz ben de yapacağım. Artık yakında bilip-öğreneceksiniz." |
-39 |
|
مَنْ يَأْت۪يهِ عَذَابٌ يُخْز۪يهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُق۪يمٌKendisini rezil-aşağılık kılan azab kime gelecek ve sürekli azab kimin üzerine inip-çökecek (göreceksiniz). |
-40 |
|
اِنَّٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ لِلنَّاسِ بِالْحَقِّۚ فَمَنِ اهْتَدٰى فَلِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۚ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَك۪يلٍ۟Hiç şüphesiz Biz sana bu Kitab'ı insanlar için hak olarak indirdik. Artık kim hidayete (doğru yola) erişirse, bu kendi nefsi lehinedir. Kim de saparsa, o da kendi aleyhine sapmış olur. Sen onların üzerinde vekil değilsin. |
-41 |
|
اَللّٰهُ يَتَوَفَّى الْاَنْفُسَ ح۪ينَ مَوْتِهَا وَالَّت۪ي لَمْ تَمُتْ ف۪ي مَنَامِهَاۚ فَيُمْسِكُ الَّت۪ي قَضٰى عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْاُخْرٰٓى اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَAllah nefislerin ölüm vaktinde (ruhu kabzeder) alır, ölmeyenin de uykusunda iken (alıkoyar). Böylece kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanın (ruhunu) tutar, diğerini ise takdir edilmiş bir süreye kadar (uyanınca tekrar) salıverir. Muhakkak ki bunda, düşünebilmekte olan bir kavim-topluluk için gerçekten ayetler vardır. |
-42 |
|
اَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ شُفَعَٓاءَۜ قُلْ اَوَلَوْ كَانُوا لَا يَمْلِكُونَ شَيْـٔاً وَلَا يَعْقِلُونَYoksa (onlar) Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki "Ya onlar (şefaatten) hiçbir şeye malik değillerse ve (kimlerin şefaat edebileceğine) akıl erdiremiyorlarsa?" |
-43 |
|
قُلْ لِلّٰهِ الشَّفَاعَةُ جَم۪يعاًۜ لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَDe ki "Şefaatin hepsi Allah'a aittir (O'nun iznine bağlıdır). Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Sonra da O'na döndürüleceksiniz." |
-44 |
|
وَاِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَحْدَهُ اشْمَاَزَّتْ قُلُوبُ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِۚ وَاِذَا ذُكِرَ الَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَAllah bir-tek olarak anıldığı zaman ahirete inanmayanların kalbleri nefretle kabarıp-tiksinir. O'ndan başkaları (ortak olarak) anıldığında ise neşelenip-sevinirler. |
-45 |
|
قُلِ اللّٰهُمَّ فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ اَنْتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَDe ki "Ey gökleri ve yeri yaratan, gaybı (görülmeyeni) ve görüleni bilen Allah'ım. Anlaşmazlığa düştükleri şeylerde kullarının arasında Sen hüküm vereceksin." |
-46 |
|
وَلَوْ اَنَّ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاً وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِه۪ مِنْ سُٓوءِ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَبَدَا لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مَا لَمْ يَكُونُوا يَحْتَسِبُونَEğer yeryüzünde olanların hepsi ve bununla birlikte bir katı daha zalimlerin olsaydı, kıyamet günü o kötü azabdan (kurtulmak için) bunları mutlaka fidye olarak verirlerdi. (O gün) onların hiç hesaba katmadıkları şeyler Allah tarafından kendileri için ortaya-açığa çıkmıştır. |
-47 |
|
وَبَدَا لَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَKazandıkları kötülükler kendileri için açığa çıkmış ve alay konusu edindikleri şey (azab) kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. |
-48 |
|
فَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ ضُرٌّ دَعَانَاۘ ثُمَّ اِذَا خَوَّلْنَاهُ نِعْمَةً مِنَّاۙ قَالَ اِنَّـمَٓا اُو۫ت۪يتُهُ عَلٰى عِلْمٍۜ بَلْ هِيَ فِتْنَةٌ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَİnsana bir zarar dokunduğu zaman Bize dua eder sonra tarafımızdan ona bir nimet verdiğimizde "Bu bana ancak bir bilgi-ilim üzerine verildi" der. Hayır, bu bir fitnedir (denemedir). Fakat onların çoğu bilmezler. |
-49 |
|
قَدْ قَالَهَا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَBunu kendilerinden öncekiler de söylemişti. Ama kazandıkları şeyler onlara hiç bir yarar sağlamadı. |
-50 |
|
فَاَصَابَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُواۜ وَالَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ سَيُص۪يبُهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُواۙ وَمَا هُمْ بِمُعْجِز۪ينَBöylece kazandıkları kötülükler onlara isabet etti. Bunlardan zulmetmiş olanlara da, kazanmakta oldukları kötülükler isabet edecektir. Ve onlar (Bizi) aciz bırakabilecek değillerdir. |
-51 |
|
اَوَلَمْ يَعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ۟Onlar bilmiyorlar mı ki, Allah dilediğine rızkı bol verip-genişletir, (dilediğine de) kısar. Şüphesiz bunda, iman eden bir kavim için ayetler vardır. |
-52 |
|
قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اَسْرَفُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَم۪يعاًۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُDe ki "Ey kendi nefislerine karşı (kendileri aleyhine) haddi aşan kullarım. Allah'ın rahmetinden umud kesmeyin. Şüphesiz Allah (bütün) günahları bağışlar. O elbetteki Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir)." |
-53 |
|
وَاَن۪يبُٓوا اِلٰى رَبِّكُمْ وَاَسْلِمُوا لَهُ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَAzab size gelip çatmadan önce Rabbinize yönelip-dönün ve O'na teslim olun. (Azab geldikten) sonra yardım göremezsiniz. |
-54 |
|
وَاتَّبِعُٓوا اَحْسَنَ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ بَغْتَةً وَاَنْتُمْ لَا تَشْعُرُونَۙSiz farkında değilken (başınıza) ansızın azab gelmezden önce Rabbinizden size indirilenin en güzeline (Kur'an'a) tabi olun. |
-55 |
|
اَنْ تَقُولَ نَفْسٌ يَا حَسْرَتٰى عَلٰى مَا فَرَّطْتُ ف۪ي جَنْبِ اللّٰهِ وَاِنْ كُنْتُ لَمِنَ السَّاخِر۪ينَۙKişinin (yana yakıla) "Allah'a karşı haddi aşmamdan-kusurlarımdan dolayı yazıklar olsun (bana). Doğrusu ben (ayetlerle) alay edenlerdendim" diyeceği (günden sakının). |
-56 |
|
اَوْ تَقُولَ لَوْ اَنَّ اللّٰهَ هَدٰين۪ي لَكُنْتُ مِنَ الْمُتَّق۪ينَۙVeya "Allah bana hidayet verseydi, ben elbette muttakilerden (korkup-sakınanlardan) olurdum" diyeceği (günden). |
-57 |
|
اَوْ تَقُولَ ح۪ينَ تَرَى الْعَذَابَ لَوْ اَنَّ ل۪ي كَرَّةً فَاَكُونَ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَYa da azabı gördüğü zaman (pişmanlık dolu hasretle) "Benim için bir kere daha (dünyaya dönme fırsatı) olsaydı da muhsinlerden (iyilik yapıp-güzel davrananlardan) olsaydım" (diyeceği günden sakının). |
-58 |
|
بَلٰى قَدْ جَٓاءَتْكَ اٰيَات۪ي فَكَذَّبْتَ بِهَا وَاسْتَكْبَرْتَ وَكُنْتَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ(Allah buyurur ki) "Hayır. Benim ayetlerim sana gelmişti de sen onları yalanladın, büyüklüğe kapıldın ve kafirlerden oldun." |
-59 |
|
وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ تَرَى الَّذ۪ينَ كَذَبُوا عَلَى اللّٰهِ وُجُوهُهُمْ مُسْوَدَّةٌۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْمُتَكَبِّر۪ينَKıyamet günü görürsün ki Allah'a karşı yalan söyleyenlerin yüzleri kararmıştır. Büyüklenenler için cehennemde kalacakları yer mi yok? |
-60 |
|
وَيُنَجِّي اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا بِمَفَازَتِهِمْۘ لَا يَمَسُّهُمُ السُّٓوءُ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَAllah takva sahiblerini (korkup-sakınarak umdukları) sonuca ulaşmaları sebebiyle kurtarır. Onlara kötülük dokunmaz ve onlar üzülüp-hüzne kapılmayacaklardır. |
-61 |
|
اَللّٰهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍۘ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَك۪يلٌAllah her şeyin yaratıcısıdır ve O her şey üzerinde vekildir. |
-62 |
|
لَهُ مَقَال۪يدُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ۟Göklerin ve yerin anahtarları (bütün gizlilerin açılımı) O'na aittir. Allah'ın ayetlerine küfredenler, işte onlar hüsrana (ebedi ziyana) uğrayanlardır. |
-63 |
|
قُلْ اَفَغَيْرَ اللّٰهِ تَأْمُرُٓونّ۪ٓي اَعْبُدُ اَيُّهَا الْجَاهِلُونَDe ki "Ey cahiller. Şimdi bana Allah'tan başkasına mı kulluk etmemi emrediyorsunuz?" |
-64 |
|
وَلَقَدْ اُو۫حِيَ اِلَيْكَ وَاِلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكَۚ لَئِنْ اَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِر۪ينَAndolsun sana ve senden öncekilere vahyolundu ki "Eğer şirk koşarsan bütün (iyi) amellerin şüphesiz boşa çıkar ve sen mutlaka hüsrana (ebedi ziyana) uğrayanlardan olursun." |
-65 |
|
بَلِ اللّٰهَ فَاعْبُدْ وَكُنْ مِنَ الشَّاكِر۪ينَHayır (o cahillere kulak asma). Sadece Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol. |
-66 |
|
وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِه۪ۗ وَالْاَرْضُ جَم۪يعاً قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَالسَّمٰوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَم۪ينِه۪ۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَOnlar Allah'ın kadrini (yüceliğini-kıymetini bilip) hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet günü yer bütünüyle O'nun kabzında-avucundadır. Gökler de O'nun (kudret) eliyle dürülüp-bükülmüştür. O (sübhandır), onların şirk koşmakta olduklarından münezzeh ve yücedir. |
-67 |
|
وَنُفِـخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ اِلَّا مَنْ شَٓاءَ اللّٰهُۚ ثُمَّ نُفِـخَ ف۪يهِ اُخْرٰى فَاِذَا هُمْ قِيَامٌ يَنْظُرُونَVe Sur'a üflenmiştir. Böylece Allah'ın diledikleri dışında göklerde ve yerde olanlar bayılıp-yıkılmıştır. Sonra ona bir daha üflenmiştir. Artık onlar hemen ayağa kalkmış (korkuyla) bakınıp duruyorlar. |
-68 |
|
وَاَشْرَقَتِ الْاَرْضُ بِنُورِ رَبِّهَا وَوُضِعَ الْكِتَابُ وَج۪ٓيءَ بِالنَّبِيّ۪نَ وَالشُّهَدَٓاءِ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَYeryüzü Rabbi'nin nuruyla parlayıp-aydınlanır. Kitab konulur, peygamberler ve şahidler getirilir ve aralarında hak ile hüküm verilir. Onlar asla haksızlığa uğratılmazlar. |
-69 |
|
وَوُفِّيَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ وَهُوَ اَعْلَمُ بِمَا يَفْعَلُونَ۟Her bir nefse yaptığının karşılığı tastamam verilir. O, onların işlemekte olduklarını en iyi bilendir. |
-70 |
|
وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِلٰى جَهَنَّمَ زُمَراًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا فُتِحَتْ اَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُـهَٓا اَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ اٰيَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۜ قَالُوا بَلٰى وَلٰكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِر۪ينَKüfredenler cehenneme bölük bölük sürülüp-sevkedilir. Nihayet oraya vardıklarında kapıları açılır ve (cehennemin) bekçileri onlara "Size Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugününüzle karşılaşacağınızı size ihtar eden (sizi uyaran) resuller gelmedi mi?" derler. Onlar "Evet" derler fakat azab kelimesi kafirlerin üzerine (artık) hak olmuştur. |
-71 |
|
ق۪يلَ ادْخُلُٓوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۚ فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّر۪ينَ(Onlara) "İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından (içeri) girin. Büyüklüğe kapılanların konaklama yeri ne kötüdür" denilir. |
-72 |
|
وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ اِلَى الْجَنَّةِ زُمَراًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا وَفُتِحَتْ اَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِد۪ينَRablerinden korkup-sakınanlar da cennete bölük bölük sevkedildiler. Nihayet oraya vardıkları zaman kapıları açılır ve (cennetin) bekçileri onlara "Selam üzerinize olsun, hoş ve temiz geldiniz. Ebedi kalıcılar olarak ona girin" denilir. |
-73 |
|
وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي صَدَقَنَا وَعْدَهُ وَاَوْرَثَنَا الْاَرْضَ نَتَبَوَّاُ مِنَ الْجَنَّةِ حَيْثُ نَشَٓاءُۚ فَنِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَ(Onlar da) dediler ki "Bize olan vaadinde sadık olan ve bizi bu yere mirasçı kılan Allah'a hamdolsun. (Artık) cennetten dilediğimiz yerde konaklayabiliriz." (Salih) amellerde bulunanların ecri-mükafatı ne güzeldir. |
-74 |
|
وَتَرَى الْمَلٰٓئِكَةَ حَٓافّ۪ينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْۚ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَق۪يلَ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَMelekleri de arşın etrafını çevirmişler olarak Rablerini hamd ile tesbih ederlerken görürsün. Aralarında hak ile hüküm verilmiştir ve "Alemlerin Rabbine hamdolsun" denilmiştir. |
-75 |
|