Kur’an’a göre canlı yaşamın olduğu yegane yer, birçok ayetteki “Yer ve gökler” ifadelerinden de anlayacağımız gibi tekil olarak zikredilen tek yer olan dünyadır ve dünya dışı uzaylılar gibi farklı varlıklar yoktur. Dünya dışı derken tabi ki dünyanın kütle itibariyle genel mahiyetini ve katlarının ne olduğunu bilmediğimiz için sadece müşahade alanımız içinde olan yeryüzünü değil bütün bir dünyayı kastediyoruz. Çünkü gördüğümüz yeryüzünün dışında ancak dünyanın içinde ve nüfus olarak da bizlerden çok daha fazla olan varlıkların yaşadığını biliyoruz. Bunlar uzaylılar değil Kuran-ı Kerim ifadesiyle ye’cuc ve me’cuc denilen varlıklardır.
Uzaylılar veya Anunakiler gibi fantastik varlıkları konuşmaya meraklı olan dünya insanları, bilim kurgu değil tahrif edilememiş yegane semavi bir Kitab olan Kuran-ı Kerim’de bildirildiği için hiç ciddiye almadıkları bu varlıklar ile yakın zamanda karşılaşacaklardır. Çünkü genel gidişat, ne yazık ki o günlere doğrudur..
(14 Şubat 2019 - Mehmed ALAGAŞ)
Ne yazık ki hak gerçeklerin onlarca kat batılla örtülmeye çalışıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Karşılaştığımız en önemli sorun, batılı reddederken içindeki hakkı ayırmak noktasındadır. Mesela Kur’an’a göre biyolojik canlıların yaşadığı tek bir arz olduğunu bilerek ’’Uzaylılar yoktur’’ dememize rağmen bizlere ’’Kur’an’a göre tarihin değişik zamanlarında gökte görülen uçan çanaklar var mıdır?’’ sorusu sorulsa hiç tereddüt etmeden ’’Vardır ve havuz büyüklüğündeki bu çanaklar iki zaman sahibi olan ve zamanda seyahat edebilen Zulkarneyn (a.s.)’a aittir’’ deriz. Ancak bu gerçekten hareketle ne siyonizmin maşası Eric Van Daniken gibi ’’Tanrıların arabaları’’ saçmalığını uydurur, ne de tek dünya devletini amaçlayan aynı siyonist zihniyet gibi uzaylı istilasından bahsederiz.
Açık ayetleri ve arkeolojik bulguları incelediğimiz zaman Kur’an’da önemle zikredilen Sebe kavminin Mayalar olduğunu rahatça anlar ve Maya yazıtlarında yer alan ’’Bize gökten metal çanak içinde kızıl sakallı kutsal adam geldi ve bizlere mısır dikmesini öğretti’’ ifadelerindeki kutsal adamın lakabı Zülkarneyn olan Süleyman (a.s.) olduğunu görürüz. Bu Amerikan yerlilerine iyilik ve rahmetle gelen kutsal adam o kadar çok sevilmiş ve nesilden nesile anlatılan hikayelerle öylesine değer kazanmıştır ki, yerleşim yerleri değiştiği zaman bile Nazca’da olduğu gibi gökten görülebilecek dev figürlerle ’’Biz şimdi buradayız’’ mesajını vermeye devam etmişlerdir. Bu hak verileri gören Eric Van Daniken ise bu hak verileri batıl teorisine dayanak kılmış ve nasıl bir tanrı telakkisi varsa bu tanrıları arabalara bindirivermiştir!.
Seni tenzih ederiz ya Rabbel alemin..
(9 Mart 2019 - Antartika’nın Ötesi - Ye’cuc ve Me’cuc - Mehmed ALAGAŞ)
Önceki yorumumuzda “Maya yazıtlarında yer alan haberler doğru ise bunlar bir kehanet değil ayettir” cümlemizi anlayamadıkları için “Ayet olduğunu nereden çıkarıyorsunuz?” diyen kimseler bilmelidir ki bunu biz çıkarmıyoruz;
Andolsun ki Sebe'nin oturduğu yerlerde bir ayet vardır. ... (34-Sebe 15)
buyuran Rabbimiz söylüyor. Bizlerin yaptığı ise ayetlerden hareketle Sebe’nin yaşadığı yerin bazı müfessirlerin belirttiği gibi Süleyman (a.s.)’ın haberdar olduğu yakın bir belde olan Yemen olamayacağını, Hüdhüd’ün konuşmalarından ve Sebe suresindeki ayetlerden hareketle okyanus ötesi bir yer olduğunu anlamamız ve anlatmamızdır.
Bu gerçeklerin henüz anlaşılmaması ise insanların içinde bulunduğu halle ilgilidir. Bildiğiniz gibi Eric Van Daniken denilen sapık Mayalılara ait bu yazıtları, duvara oyulmuş geniş çanak içinde oturan adam kabartmasını ve Nazca çölündeki gökten görülebilen figürleri esas alarak “Tanrıların arabaları” kitabını yazmış ve milyarlarca insanın uzaylılara inanmasını sağlamıştı!. Deccal zihniyetinin özelliği hak ayetlere batıl yorumlar getirerek, dünya insanlarını bu ayetlerden uzaklaştırmaktır. Cebel-i Tarık boğazının iki deniz arası olduğu ve firavunun cesedinin bulunduğu gibi batıl haberler, sizin de bildiğiniz gibi müslümanlar da dahil olmak üzere insanlar arasında hızla yayılıp-kabul görmüştü!.
Hak ayetlere batıl yorum getiren haberler insanlar arasında hızla yayılmasına rağmen hak ayetlere yine ayetlerle getirilen hak açıklamalar ise genel olarak gündeme gelmemekte ve “Ben müslümanım” diyen kesimler tarafından bile dikkate alınmamaktadır. İşte bu tuhaf durumun nedeni, yukarıda da yazdığımız gibi insanların içinde bulunduğu halle ilgilidir. İnsanlar neye müstahak ise kendilerini müstahak oldukları akibete yaklaştıracak batıl haber ve görüşleri, şeytani ve nefsi teşviklerle bir anda kapışmaktadırlar!.
Muhammed ümmeti de dahil olmak üzere dünya insanlarının bu genel durumunu dikkate aldığımız zaman hak etmişliğimizden değil O’nun lutfuyla özel nimetlere mazhar olduğumuzu anlıyor, böyle bir dünyada bizlere hakkı hak, batılı batıl olarak gösteren Rabbimize “Sana Senin layık olduğun gibi hamdolsun, şükürler olsun” diyoruz.
Rahman’a kul olmak ne güzel..
(16 Mayıs 2020 - Mehmed ALAGAŞ)
Ayrıca şunu da belirtelim ki,
Meselenin önemini anlayamayan bazı kardeşlerimiz “Bilimsel dünyanın gündeminde neler konuşulurken, siz insanların gündemine Süleyman (a.s.)’ı getirmeye çalışıyorsunuz?” gibi sözler etmektedirler. Bu gibi sözler uyanıkken gafilce söylenen sözler değil, uyurken tekrarlanan sayıklamalardır. Asırlardır dünya insanlarına yön vermeye çalışan siyonist şeytani akıl, günümüz insanlarını büyük bir hızla dijital bir dine, dijital bir kişiliğe sürüklemektedir. Dini referanslardan hareket etmelerine rağmen Süleyman (a.s.)’ın yaptıklarını ilme değil büyüye nisbet eden ve bu büyüyü devam ettirmek isterken tarihi verileri kendi anlayışlarına göre yorumlayan bu yapılar, kendi ellerinde olan belgeleri dünya insanlarıyla paylaşmadıkları gibi bu belgelerdeki hakikatleri de örtmek istemektedirler.
Mesela bu gizli dini yapılar Piri Reis haritasının asıl kaynağını elinde tutmalarına ve tarihin değişik dönemlerinde havada görülen metal çanakların kime ait olduğunu bilmelerine rağmen bütün bunları dünya insanlarına Ufo kaynaklı takdim etmekte ve dünya dışı varlıkların olduğu teorisinden hareketle yeni komplolar hazırlamaktadırlar. Bu komplo teorilerini televizyon veya bilgisayarlardan saatlerce seyretmeyi bilime ilgi zanneden bazı kardeşlerimiz de, bizler bu olayların Kur’an’daki hakikatini açıklamak için bir başlık açtığımızda sanki gündemle ilgisi olmayan eskilerin bir masalını anlatacağımızı zannederek böylesi tuhaf sözler söylemektedirler.
Bu kardeşlerimizi insafa ve akli selime davet ediyoruz..
(16 Temmuz 2018 - Mehmed ALAGAŞ)
Süleyman (a.s.)’ı birlikte değerlendirmeye almamızın nedeni, bu peygamberin günümüz dünyası ve yakın tarihimiz için çok önemli olmasındandır. Nitekim şeytani üst akıl da en çok Süleyman (a.s.) üzerinde durmakta, Süleyman (a.s.)’ın yaptığı sıra dışı işlerin arka planını anlamaya çalışmaktadırlar. Tabi ki bunu yaparlarken kalkış noktalarında Harut ve Marut’tan öğrenilen sihiri esas aldıkları için bu sihirin peşine düşmüşler ve bunu elde edebilmek için küfretmişler ve şeytanla işbirliğine girmişlerdir. Tuttukları bu batıl yolda hakkı bulmaları mümkün değildir. Süleyman (a.s.)’ın derin sularda yaptırdığı korunmuş meskenlere ‘Kayıp kıta Atlantis’ demeleri de, hak ve hakikatten ne kadar uzak olduklarını göstermektedir.
Bu sapıkları bir tarafa bırakarak geldiğimiz noktayı kısaca özetleyecek olursak rüzgar emrine verilen Süleyman (a.s.)’ın çok uzak mesafelere çok kısa zamanda gittiğini görüyor ve bu yolculukları havuz büyüklüğündeki çanaklarla gerçekleştirdiğini biliyoruz. Sebe kavminin yeriyle ilgili ayetleri incelediğimiz zaman bu kavmin okyanus ötesi bir kavim olduğunu anlıyor, tarihi yazıtların bu kavmin Mayalar olduğuna işaret ettiğini görüyoruz. Süleyman (a.s.)’ın haritalarından faydalanılarak çizilen Piri Reis haritasına baktığımız zaman ise bu haritanın aslının asla ve asla yerden çizilemeyeceğini görüyoruz. Çünkü güney Amerika’ın alt ucu olan Arjantin bölgesi asıl itibariyle aşağı doğru düz olmasına rağmen dünyanın bir bütün olarak görüş seviyesine girdiği yükseklikten bakıldığı zaman eğri gözükmekte ve haritada da bu eğrilikte çizildiği görülmektedir. Bunun anlamı Süleyman (a.s.)’ın dünyayı bir bütün olarak görebileceği seviyelere kadar yükseldiğini ve bizzat gittiği Amerika haritasını da bu yükseklikten çizdiğidir.
Ancak Süleyman (a.s.)’ın çizdiği haritadaki güney kutbuyla ilgili bir gerçek, akılları hayrete düşürmektedir. Süleyman (a.s.)’ın haritasında altı bin yıl önce eriyen buzulların, erimeden önceki coğrafi durumu yine gökyüzünden bakılarak çizilmiştir. Ufo meraklıları bu durumu “Uzaylılar altı bin yıl önce de dünyayı ziyaret etmişlerdir” teorisiyle açıklamaya çalışmaktadırlar. Tabi ki bu gibi teoriler, Kur’an-ı Kerim’i esas alan bizlerin itibar edeceği teoriler değildir. Şanı yüce Rabbimiz birçok ayette “Yer ve gökler” diyerek, bir yaşam mekanı olan yerin tekliğine işaret etmekte, kulluktan sorumlu canlılar olarak sadece dünyadaki insanları ve cinleri yarattığını bildirmektedir.
(13 Ağustos 2018 - Mehmed ALAGAŞ)
Evet arkadaşlar,
konumuza dönecek olursak zamanda seyahat eden Zülkarneyn (a.s.)’ın Süleyman (a.s.) olduğu konusunda en ufak bir kuşkumuz yoktur. Ashab-ı Kehf kıssasında yaşanan zamanın kıyısına çekilme olayının ilmi sebeblerini kısmen anladığımız zaman bu sebebler ilmine Süleyman (a.s.)’ın da sahip olduğunu görüyor ve yerinden sökülemeyen büyük kazanları ne için yaptığını çok daha rahat anlayabiliyoruz.
Zamanda seyahatin ilmi sebeblerine vakıf olan Süleyman (a.s.)’ın tarihin değişik dönemlerine gittiğini gördüğümüz için mağaraların tavanına ilkel şekilde çizilen veya kiliselerdeki bazı resimlerde yer alan havadaki çanakların Ufo olmadığını daha rahat anlıyoruz. Ayrıca şunu da çok iyi biliyoruz ki tarihin değişik dönemlerine giden Süleyman (a.s.) yakın zamanımıza da gelmiş ve gelmeye devam etmektedir. Nükleer deneme veya uzaya roket gönderme sıralarında gökte görülen ve fotoğrafları çekilen uçan çanaklar bir gerçek ise bu, yaşanan sıra dışı olayları ufoların değil Süleyman (a.s.)’ın gözlediğine işarettir. Nitekim Ye’cuc ve Me’cuc çıktığı zaman dünya insanlarıyla iletişime geçecek ve demir kütleleri ile söz konusu seddi yapacaktır.
Mesele bu noktaya geldiği zaman denilebilir ki günümüzün ileri teknolojisinin yapamayacağı bu seddi, Süleyman (a.s.) nasıl yapacaktır? Maddeye sadece fiziki yönden hakimiyet sağlamaya çalışan günümüz teknolojisini ve bilimselliğini hiç gözünüzde büyütmeyiniz. Günümüz insanlığı müslümanlar da dahil olmak üzere;
... Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. (Böylece) Allah O'na ve resullerine gayb ile (görmedikleri halde) kimlerin yardım edeceğini bilsin (ortaya çıkarsın). Şüphesiz Allah Kavi'dir (her kuvvetin gerçek Sahibidir), Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır). (57-Hadid 25)
ayet-i kerimesindeki hikmetleri ve demirdeki büyük kuvvetin ne olduğunu anlayabilmekten çok uzaktırlar.
Ancak babası Davut (a.s.) gibi demiri bizlerden ve günümüz bilimselliğinden çok daha iyi tanıyan Süleyman (a.s.), dünya insanlarının yapamayacağı bu seddi yapacak ve şanı yüce Rabbimiz siyonist zihniyetin peygamber olarak kabul etmediği Süleyman (a.s.)’a gayb ile nasıl yardım ettiğini açıkça gösterecektir. Zaten Kur’an-ı Kerim’de bunu açıkça gördüğümüz için kıyametten önce İsa-Mesih’in gelebileceği mevzularına hiç girmeden 2012 ve İki Deniz Arası kitabımızda “Kıyametten önce bir peygamberin yolu dünya hayatından geçecekse, bu peygamber Süleyman (a.s.) olacaktır” demiştik.
Ki bu anlaşılamayan ifademiz Rabbimizin hangi döneme hangi özelliklerde peygamber gönderdiğini bilen kardeşlerimiz için anlaşılır olması gereken bir ifadedir. Ahir zamanda bilim ve bilimsellik önemseniyorsa, Allah’ı dikkate almayan bu tek kanatlı bilimselliğin acizliğini gözler önüne serecek şahıs, kendisine her şey için ilmi sebebler verilen Süleyman (a.s.) olacaktır.
Anlatılan kadarını, anlayabilmemiz duasıyla..
(20 Ağustos 2018 - Mehmed ALAGAŞ)
16 Eylül 2023
insandergisi.com