Eski Masaüstü Görünüm

Adem A.S.’dan Önce İnsan-Beşer Var Mıydı?


Selamunaleyküm Mehmed abi.

Son zamanlardaki tartışmaları takip ediyor musunuz bilmiyorum. Yaratılan ilk insanın Adem a.s. olmadığı konusunda öyle hararetli tartışmalar yapılıyor, birçok ayet öyle tevil ediliyor ki içimden bu kadar da olmaz diyorum. Bu görüşler hatırı sayılı hocalar tarafından savunulunca diğer müslümanların durumunu siz düşünün. Size muhabbeti olan hocalarımızla bu kardeşlerimize gidip birçok meseleyi anlatmaya çalışıyor, yanlış yorumladıkları ayetlerin açık manalarını anlatmaya çalışıyoruz. Bu konuda dayandıkları en son ve en kuvvetli ayet ise Araf 10 ve 11'inci ayetler. Bu ayetleri hiç tevil etmediklerini ve açık anlamına sadık kaldıklarını söyleyerek o görüşlerine tutunmaya, bu ayetleri delil göstererek Adem'den önce birçok insanın yaratıldığını, Adem a.s.ın öncesi beşer olan bu canlılar arasından ilk insan olarak seçildiğini savunmaya devam ediyorlar. Bu ayetler hakkında ne diyeceğimizi bilemediğimiz için size sormak istedim. Özellikle Araf 11 ayetini nasıl anlamamız gerekir?

Abdullah

Ve aleykümselam

Abdullah kardeşim sözünü ettiğin ayet-i kerimeler mealen şöyle zikredilmektedir;

Andolsun ki sizi yeryüzünde yerleştirdik ve orada size geçimlikler yarattık. Ne kadar az şükrediyorsunuz? (7-A’raf 10)

Sizi yarattık sonra size suret (biçim-şekil-özellik) verdik sonra da meleklere ’’Adem’e secde edin’’ dedik. Onlar hemen secde ettiler ancak İblis müstesna. O secde edenlerden olmadı. (7-A’raf 11)

Kur’an-ı Kerim’de insanın ve insanlığın yaratılışıyla ilgili olarak sadece bu ayet zikredilseydi, o hoca kardeşlerimizin yaptıkları yorumları makbul olmasa da makul karşılayabilirdik. Ancak biliyoruz ki yüce Kitabımızda bu konuyla ilgili birbiriyle benzer-müteşabih birçok ayet-i kerime bulunmaktadır. Burada önemli olan aynı konudaki benzer ayetleri birbiriyle anlamaya çalışmak ve birbiriyle çelişmeyecek ortak bir manaya kavuşturmaktır.

’’Bu ayeti ileri sürdükleri zaman ne diyeceğimizi bilmiyoruz’’ diyorsun. Bir şey diyebilmemiz için bu ayet-i kerimelerin hak manasını mutlaka anlamamız gerekmez. Bu ayetleri ileri sürerek diğer ayetlerle çelişen bir mana verenler olduğu zaman bizler ’’Diğer ayetlerle çelişen bu yanlış anlamı kabul etmiyor ve bu ayetlerin hak manasını da şu an için bilemiyoruz’’ diyebiliriz. Çünkü bir ayete verilen yanlış manayı reddedebilmemiz için o ayetin hak manasını derinlemesine bilmemiz gerekmez.’’Getirdiğiniz bu anlam, konuyla ilgili diğer ayetlerle çelişiyor’’ diyerek yanlış anlamı reddeder ve bu ayetleri aynı konudaki benzer ayetler ışığında tefekkür ederek hak manasını anlamaya çalışabiliriz. Bu gibi konular bazı çevreler için çok önemli görülerek gündeme getirildiği için A’raf 10 ve 11 ayetlerini Birlikte Değerlendirmeye açıyor, bu ayetleri Allah’ın yardımıyla gücümüz nisbetince Kur’an bütünlüğünde anlamaya çalışalım diyorum.

23 Ocak 2018
Mehmed ALAGAŞ



Bu İçerikte Bahsi Geçen Kitaplar :



Yorum Yap


Yorumlar yeniden eskiye doğru sıralanmıştır.
Sıralamayı çevirmek için tıklayınız.

Cihan Mengi
03-08-2023 18:26
#5718
Tek Bir Nefis (Nefsin Vahidetin)

Sure: 4-Nisâ Suresi Ayet: 1

Bu ayette "El" takısı olmadığı için "tek bir nefisten" derken bu kısımda Hz.Adem den değil, herhangi bilinmeyen anonim birisinden bahsettiği açıklanıyor. Gerçek bu şekilde mi sebebiyle açıklamanızı rica ediyorum teşekkürler.


insandergisi.com :

Değerli Kardeşimiz,

Sorunuzu ve cevabımızı, konuyla doğrudan ilgili olan 'Adem A.S.’dan Önce İnsan-Beşer Var Mıydı?' başlığında yayınlıyor ve bu bölümdeki açıklamaları ve yorumları da özellikle okumanızı tavsiye ediyoruz.

Kur'an-ı Kerim'in anlaşılmasını engellemeye ve samimi kardeşlerimizin aklını karıştırmaya yönelik bu gibi söylemlerin, özellikle son birkaç yıldan bu yana yaygınlık kazanmaya başladığını görüyoruz. Bu batıl görüşleri gündeme getiren ve arkasında duran kişiler, ağırlıklı olarak, dilimizde bulunmayan ancak Arapça'da sıkça kullanılan; marife-nekra ve eril-dişil gibi dil özelliklerini manipüle ederek yol almaya çalışıyorlar. Bu konuyu İnşallah ilerleyen dönemde kapsamlı bir şekilde ele almayı düşünüyoruz. Sorunuza kısa ve net bir cevap olmak üzere, aşağıdaki açıklamaları dikkatinize sunuyoruz :

"Ey insanlar. Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup-sakının. ..." (4-Nisâ 1)

Ayette 'nefsin vahidetin' olarak geçen bölüm 'tek bir nefis" anlamındadır. 'Nefs' kelimesinin önünde 'el/en' ibaresi bulunmamaktadır ki bu ibareye 'takı' denilmediğini, 'artikel, tanımlık, harf-ı târif ya da lâm-ı târif' olarak isimlendirildiğini de ayrıca hatırlatalım. Başında artikel kullanılmayan kelime marife değildir, nekradır yani 'genel' anlamda kullanılmış demektir. Bu nedenle ayette geçen 'tek bir nefis' lafzı, ek bir delil olmaksızın doğrudan Adem A.S.'a atfedilemez. Ancak ayetin devamı ve konuyla ilgili diğer ayetler Kur'an bütünlüğü çerçevesinde dikkate alındığında, ayette geçen 'tek bir nefis' ibaresinin Adem A.S. için kullanıldığı da gayet açıktır.

"İsim olarak kullanılan kelime nekra ise yani marife değilse, bilinmeyen birinden bahsediliyor demektir" görüşü saçma sapan bir uydurmadır, gerçeğe uygun değildir. Mesela Ahmet isimli bildiğimiz/tanıdığımız birini, farklı bir cümle içerisinde "değerli bir insan" şeklinde 'nekra' olarak da anabiliriz. Bunda şaşılacak ya da tartışılacak bir durum yoktur.

Selametle..


Mehmed Alagaş
07-02-2021 14:17
#4999
Ve aleykümselam

Köksal kardeşim Rabbimiz zamandan münezzeh olduğu için Kur’an-ı Kerim’de zamanın algılanışıyla ilgili bütün ölçütler, ayette muhatap alınan yaratılmışlara göredir. Bütün yaratılmışlar aynı mutlak zamanın içinde yaşamalarına rağmen her yaratılmışın (yaşam hızına göre) zaman algısı farklıdır. Dolayısıyle zaman algılanış ölçütüyle ilgili bütün ayetleri, ayette muhatap alınan yaratılmışa göre değerlendirmemiz gerekir. Mesela Hac 47. ayette muhatap insandır.,

“Onlar senden azabın çabuk gelmesini istiyorlar. (Azabdan şüpheye düşüp-merakla acele etmesinler) Allah vaadinden (sözünden) asla dönmez. Rabbinin katında (yaşayacağınız) bir gün, sizin (dünya hayatında) saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir. (22-Hacc 47)”

Bu ayette muhatap alınan insanın iki ayrı yaratılışı yani iki ayrı yaşam hızı söz konusudur. Aşağıdaki ayetten de anlaşılacağı üzere yeniden yaratılışta insanların ve özellikle mü’minlerin yaşam hızları, dünya hayatındaki yaşam hızlarından çok daha fazla olacaktır.,

“O gün mü'min erkeklerle mü'min kadınları, nurları önlerinde ve sağlarında (cennete ışık değil nur hızıyla) koşup-giderken görürsün. (Onlara) "Bugün sizin müjdeniz, içinde ebedi kalıcılar olarak altından ırmaklar akan cennetlerdir" (denilir). İşte en büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur. O gün münafık erkeklerle münafık kadınlar, iman edenlere "(Ne olur biraz yavaşlayın) bizi bekleyin-bize bakın da sizin nurunuzdan bir parça (ışık) alıp-faydalanalım" derler. Onlara "Arkanıza dönün de (işlediğiniz amellerde) bir nur arayın" denilir. Derken aralarına (dışta kalanlar için umud) kapısı olan bir sur çekilir ki onun iç kısmında rahmet, dış kısmında da azab vardır. (57-Hadid 12.13)”

Bu ayetleri birlikte değerlendirdiğimiz zaman Hac 47. ayeti daha iyi anlayabiliriz. Bu ayette Rabbimiz insanı muhatap almakta ve “Ahiretteki yaşam hızınıza göre yaşayacağınız bir gün, dünyadaki yaşam hızınıza göre yaşayacağınız bin yıl gibidir” buyurmaktadır. Mearic 4. ayette ise melekler ve ruh muhatap alınmakta, elli bin yıl ölçüsü (bir çok müfessirin söylediği gibi) insanlara göre değil melekler ve ruha göre verilmektedir.,

“(Yüksek derecelere) yükselten yollar sahibi olan Allah'tandır. Melekler ve ruh (bu yollar ile kendi hızlarına göre) süresi ellibin yıl olan bir günde O'na yükselip-çıkar. (70-Mearic 3.4)”

Işıktan çok daha hızlı olan melekler, Kur’an’da “göğün yolları” denilen bu yükselten yollar vesilesiyle, kendilerine göre elli bin yıl olan bir günde Allah katına yükselip-çıkmaktadırlar.
Şimdi bunları dikkate alarak “O, gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakilerini altı günde yaratan ve sonra da arşa istiva eden (mekandan münezzeh kudretiyle kuşatan) Rahman'dır. Bunu (ufkunuz ötesi bu gerçeği ancak) bilene-haberi olana sor. (25-Furkan 59)” ayetini tefekkür edeceğimiz zaman bu ayetteki zaman ölçütünü ne insanlara ve cinlere, ne de meleklere göre ele alamayacağımızı anlarsın. Çünkü buradaki zaman ölçütünün muhatabı gökler ve yer olduğu için bunu kendi zaman algımıza göre değerlendiremeyiz. “Yer ve göklerin zaman hızı ve zaman algısı nedir?” diye soracak olursan şu an için bilmiyoruz güzel kardeşim.
Dua ile..
Köksal Şahin
07-02-2021 06:15
#4998
Altı Bin Yıl?

Selamünaleyküm Mehmed Abi,

O, gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakilerini altı günde yaratan ve sonra da arşa istiva eden (mekandan münezzeh kudretiyle kuşatan) Rahman'dır. Bunu (ufkunuz ötesi bu gerçeği ancak) bilene-haberi olana sor. (25-Furkan 59)

Gökler, yer ve ikisinin arasındakiler altı günde yaratıldığına ve halen bu altı günün içerisinde yaşamakta olduğumuza göre..

Onlar senden azabın çabuk gelmesini istiyorlar. (Azabdan şüpheye düşüp-merakla acele etmesinler) Allah vaadinden (sözünden) asla dönmez. Rabbinin katında (yaşayacağınız) bir gün, sizin (dünya hayatında) saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir. (22-Hac 47)

Allah katında bir günün bizim zamanımızla bin yıl olduğunu da dikkate alırsak, yaşadığımız alemin toplam ömrü altı bin yıl mıdır?

Selametle..
Fatma Ceren
06-02-2018 21:18
#2894
Ve Aleyküm Selam

Kadrini bilememek, takdir edilemeyenin değerinden eksiltmez.

Mehmed Abi, konuyu çok güzel açıkladınız ve toparladınız. Şahsım adına çok istifade ettim ve bu konuyla birlikte bir çok konuya bakışım inşallah doğru bir istikamet kazandı. Allah(c.c.) razı olsun , asıl siz hakkınızı helal ediniz. Bir sonraki Birlikte Değerlendirelim konusunu merakla bekliyoruz!
İnşirah Melal
06-02-2018 19:54
#2893
Selamunaleyküm

Allah ecrinizi versin ve sabrınızı daim etsin hocam.
Son yorumumda meramımı anlatamamıştım lakin iman ettiğim ve ifade etmek istediğim hakikat buydu;

“Varlığı zamana ve sürece bağlı olan bütün yaratılmışlar, sadece ve sadece şimdiki zaman diliminde varolan yaratılmışlardır” zira “Zamanın dışında veya her zaman diliminde varolan tek şey, zamandan münezzeh olan Allah’dır”

Bu cümlelerle hakikati ifade etmekle kalmayıp, bence müthiş bir örnekle de izah etmişsiniz. Verdiğiniz örneğin sadece bu hususa değil "zaman ve mekan" ile ilintili olan tüm meselelere de ışık tutacağı kanaatindeyim. "Adem (a.s)'dan Önce İnsan-Beşer Var Mıydı?" sorusuna ise zaten son yorumunuzla son noktayı da koymuş ve anlamak isteyen herkesin anlayabileceği netlikte meseleyi açıklayarak, tüm kardeşlerinize hak nasihatlerde bulunmuşsunuz.

Abdullah kardeşimizin de altını çizdiği gibi henüz sizin ve birbirimizin kadrini bilmiyoruz lakin, bilmediğini bilenler var oldukça bir gün kadir-kıymet de bilinecektir biiznillah. O gün mahcub olanlardan etmesin bizi Allah (c.c.)..

Selam ve dua ile..
Abdullah
06-02-2018 11:43
#2890
Selamun aleykum

Mehmed abi yazılanları dikkatle takip ettim. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Ayetlerle ufkumuzu çok açtınız. Allah'ın kadrini bilmek bir üst yana, biz henüz senin ve birbirimizin kadrini bilmiyoruz. Sen hakkını helal et. Hepinizden Allah razı olsun.
Talha
05-02-2018 19:48
#2887
SELAMUN ALEYKUM

Eyvallah güzel amcam... Güzel düşünen, güzel ifade eden ve inşaallah güzel bir akıbeti hakettiğini düşündüğüm amcam...
Allah razı olsun... O kadar emeğin var ki Kur'an'a yaklaşımım hususunda...
Asıl sen helâl et hakkını... Benden yana helâli hoş olsun...
Seni seviyorum...
Mehmed Alagaş
05-02-2018 14:42
#2886
Ve aleykümselam

Yazdıklarımızı ciddiyetle takip eden bazı kardeşlerimiz, son yorumumda üzüldüğümü ve sitem ettiğimi zannetmişler. Meselenin ağırlığını bilen bir kardeşiniz olarak niye sitem edeyim ki? Daha önce yaptığımız Birlikte Değerlendirmelerde söylediğim gibi sınıfı ve sınıftakileri göremediğim için konuşulan meselelerin ne kadar anlaşılıp-anlaşılamadığını bir insan olarak merak ediyor ve bu merakımın cevabını yazdıklarınızda aramaya çalışıyorum. Mesele derinleştikçe gördüğüm suskunluk da, bende “Acaba kardeşlerimden koptum, tek başıma gidiyor muyum?” hissini uyandırdı. Bunda elbetteki bir sitem ve üzüntü yoktur.

Fatma kardeşim, bu konuda yanılgıya düşen iddia sahiplerinin suskunluğundan bahsediyor. Ben bu suskunluğu şaşkınlıkla karşılamıyorum. Rabbimizin yaratma meselesine sadece yaratılmışlık penceresinden bakarak, sebebler düzleminde “Şunun şöyle, bunun böyle olması gerekir” diyen ve bu bakış açısıyla yanılgıya düşen kardeşlerim için bu konuştuklarımızın ağır meseleler olduğunu biliyor fakat yine de yanılgılarını anlayabilmeleri için ayetlere dayalı açıklamalarımızı biraz tefekkür etmelerini bekliyorum. Meseleyi evrim teorisine götürecek kadar bilimselliğe olduğundan fazla değer veren bu kardeşelerimiz, Kur’an’a dayalı olarak yeni bir şey söylemek istiyorlarsa “Kur’an’a göre atmosferiyle birlikte dünya mı dönüyor yoksa yıldızlarla beraber birinci kat gök mü dönüyor?” sorusunun cevabını araştırarak gündeme getirebilirler. Bunu yaptıkları zaman geleneksel de gözükse semavi olan gerçeklere değil günümüzde yüceltilmiş bilimsellik putuna bir balta indirebilecekleri için çok daha hayırlı olacaktır.

“Rabbimiz Adem (a.s.)’ı seçtiğini bildirdiğine ve bu seçimin olabilmesi için birden fazla Adem olması gerektiğine göre..” diyecek kadar meseleye yüzeysel bakan bu kardeşlerimiz, seçen ve seçim yapan Rabbimizi kendilerine göre tanımlamaktadırlar. Bu kardeşlerimize kendilerine gelmeleri ve yanılgılarını anlayabilmeleri için şu soruyu sormak isteriz., “Adem (a.s.) yaratıldığı zaman onun sırtındaki zürriyetten bir ferd olan Resulullah (s.a.v.)’in Rabbimiz katında seçilebilmesi için Efendimiz (s.a.v.)’in görünür alemde doğması, büyümesi ve yaptıkları ile bu seçilmişliği haketmesi gerekiyor muydu?” Elbetteki hayır. Adem (a.s.)’ı bir kader üzere yaratan, onun ne olduğunu, ne yapıp-yapmayacağını o daha varlık alemine çıkmadan hakkıyle bilen ve onu seçen Rabbimiz, Efendimiz (s.a.v.)’i de seçmesi için onun görünür alemde doğması, büyümesi ve yaptıkları ile bu seçilmişliği haketmesi gerekmiyordu. Rabbimiz ben de dahil olmak üzere hepimiz için ne kadar doğru söylüyor.,

“Onlar Allah'ın kadrini (tekliğini-yüceliğini ve onların Rabbi oluşunu) gereği gibi takdir edemediler (anlayıp-bilemediler)… (22-Hacc 74)”

Bu konuda yanılgıya düşerek aykırı görüşü savunan kardeşlerimizin hangi ayetlerle çeliştiğini ve bu ayetleri nasıl tevil etmeye çalıştıklarını gördükten sonra kendilerine tekrar hatırlatıyoruz. Aynı konuyla ilgili olarak gündeme getirdiğimiz bu açık yaklaşım, Kur’an’ın her hangi bir ayetinin açık anlamıyla çelişiyorsa lütfen bizi hemen uyarın. Bizler görüyoruz ki Kur’an’ın bizlere sunduğu bu açık anlam ile her taş yerli yerine oturmakta ve her ayet, tevile muhtaç olmaksızın açık anlam kazanmaktadır.

Mesela Kur’an-ı Kerim’de sık sık karşılaştığımız “Sizi yarattık” ifadesinden birey olarak kendimizden ziyade bütün insanlığı anlamamız ve “Sizi topraktan yarattık” ifadesinde de birey olarak kendimizi değil bütün bir insanlığı görmeli ve sürece bağlı bu yaratılışın ilk insanın Rabbimiz tarafından topraktan yaratılmasıyla başladığını anlamamız gerekir. Sizlere son yorumumda “İnsanın ve insanlığın yaratılışıyla ilgili derin anlam içeren bu muazzam açıklamayı, Rabbimiz hangi batıl zihniyete karşı yapmaktadır?” sorusunu sormuştum. Bu sorunun bize göre en önemli cevabı, Fatma kardeşinizin de işaret ettiği gibi A’raf 7 ayetindedir..

“Andolsun ki (yaptıkları her şeyi) onlara bir ilimle mutlaka haber vereceğiz. Çünkü biz gaibler (onlardan habersizler) değildik. (7-A'raf 7)”

Rablerini kendilerinden gafil, habersiz zanneden bu zihniyete Rahman ve Rahim olan Rabbimiz şu muhteşem cevabı vermektedir.,
“Sizi yaratmayı dileyen Rabbiniz, nereye yerleşeceğinizi ve neye ihtiyacınız olduğunu daha sizi yaratmadan önce bildiği için yeryüzünü yaratmış ve orada size geçimlikler kılmıştır. Adem’i yaratan, Adem’in sırtına zürriyetini koyan ve ne yarattığını bilen Rabbinizi, siz kendinizden gafil, siz kendinizden habersiz mi zannediyorsunuz? Siz değil varlık alemine bir insan olarak çıkmak, Adem’in sırtında bir zürriyet iken Ben sizin ne olduğunuzu, ne yapıp-ne yapmayacağınızı hakkıyle biliyor ve bunu Levh-i Mahfuz’a kaydettiriyordum..” Nitekim aşağıdaki ayet-i kerime de aynı gerçeği bildirmiyor mu?

“Yerde ve sizin nefislerinizde başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan (gerçekleştirmeden) önce bir Kitab'ta (yazılmış) olmasın. Şüphesiz bu Allah'a göre kolaydır. (57-Hadid 22)”

Evet,
ne yarattığını bilen ve her şeyi bir kader üzere yaratan şanı yüce Rabbimiz, insanlar daha varlık alemine çıkmadan onların ne yapıp-yapmayacaklarını bilen bir Rabdir. Daha açık bir ifadeyle insanlar daha varlık alemine çıkmadan onlardan bir kısmının Kendisini tenzih ve takdis edeceklerini, bir kısmının da yeryüzünde kan döküp-fesat çıkaracaklarını bilen bir Rabdir. Peki yaratılması murad edilen insanlıkla ilgili bu gaybi gerçeği sadece Rabbimiz mi biliyordu? A’raf 7 ayetini tekrar tefekkür edersek şanı yüce Rabbimiz “Ben” değil “Biz” ifadesini kullanarak “Andolsun ki (yaptıkları her şeyi) onlara bir ilimle mutlaka haber vereceğiz. Çünkü biz gaibler (onlardan habersizler) değildik. (7-A'raf 7)” buyurmaktadır. Buradaki “Biz” ifadesine cinler değil melekler dahil olacağı için gülümseyerek “Melekler de insanın yeryüzünde kan dökeceğini-fesat çıkaracaklarını biliyorlar mıydı?” sorusunu sorabiliriz.

Tabi ki bu soruya hep bir ağızdan ve ortak olarak “Evet biliyorlardı?” cevabını verebileceğiz. Bizimle birlikte bu ortak cevabı veren kardeşlerimizle ayrıldığımız ve ortaklığımızın bittiği nokta ise “Melekler bunu nereden biliyorlardı?” sorusunun cevabındadır. Yaratıcıya ait meseleyi ısrarla yaratılmışlık penceresinden tanımlamaya kalkışan bu kardeşlerimiz, “Yaratılış Tarini” kitabımızda açıkladığımız gibi Rabbimizin “Meleklere Ben yeryüzünde bir beşer-insan-halife yaratacağım” buyruğundaki harf ve kelimelerden münezzeh olan vahyi anlatım ve meleklere yapılan vahyi açıklamanın ne anlama geldiğini anlamaya çalışmadıkça, bu meseleyi de anlayamayacaklardır.

Bu kısmi açıklamaların şimdilik yeterli olduğunu düşünüyor ve müsadenizle bu Birlikte Değerlendirmeden ayrılıyorum. Boyumuzdan büyük bu meselede korka korka konuşurken Rabbimizin kadrini gereği gibi takdir etmediğimizi, edemeyeceğimizi bildiğimiz için “Çok yücesin ancak biz Senin yüceliğini takdir etmekten aciziz, çok aciziz, bizi affet Ya Rabbi..” diyoruz.

Hakkınızı helal ediniz..
Fatma Ceren
04-02-2018 23:57
#2882
Selamun Aleyküm

İddia sahiplerinin suskunluğu hakkında bir çok yorum yapılabilir ama buna değer mi, şahsen sanmıyorum. Ayrıca, pırıltı mı zırıltı mı olacağına kaygılanmadan bendeki kırıntıları paylaşmak istiyorum;

Araf suresi içerisinde bir çok çeşit batıl zihniyete muazzam cevaplar bulabileceğimiz uzun bir sure. Fakat konu, “Ne yapıp, ne yapmayacağınızı bilerek bir kader üzere önce Adem’i sonra ondan eşini sonra bizlerin yaratılması" olunca; bununla ilgili görebildiğim bazı batıl iddia ve zihniyetler öne çıkıyor.

Birincisi,
kıyamet günü böyle bir hesaplaşmadan habersiz olmadıklarına şahit tutulmaları(172) ve Rabbimizin onlara bir ilimle yaptıkları herşeyi haber vereceği hakikatidir.(7) Tabi bu hakikate rağmen; kendileri yaratılıp dururken yaratmayan şeyleri eşler koşanların(191), veliler edinenlerin(3), ve buna bahane olarak da devamlı "atalarını" öne sürenlerin, hatta "İşleri batıl olan atalarımızın yaptıklarından dolayı mı bizi helak edeceksin?(173) diyenlerin hiç bir mazeretleri olamayacaktır.

İkinci olarak aklıma gelen; bizlerin yaratılışımızı ve dünya imtihanımızı tamamıyla Adem(a.s.)ve eşinin yaptığı hataya mâl edilmesidir. Zira onların günahıyla doğulduğu için daha doğuşta temizlenmeyi kendilerine farz kılan uydurulmuş bir din bile var. Halbuki Allah(c.c.) daha en başında ve aslında hep evvel ve ahir ilminden, meleklere "Ben YERYÜZÜNDE halife yaratacağım" demişti. Yaratma bildirgesinde zaten DÜNYA/YERYÜZÜ geçiyordu.

Ortalama ve vasat insan olan Adem(as) ve eşinin de ve dolayısıyla tüm insanlığında yeryüzü imtihanını hep bildiği için Araf 10'da "Bizlerin yeryüzüne yerleştirilmesinden, ve bizler için geçimlikler yaratılmasından" bahsediliyor.

Allah(c.c.), Adem(a.s.)'ın ve eşinin yasak ağaçtan tadacaklarını da, tüm insanlığın yapacaklarını da bu yüzden aynı benzer akıbetle dünya hayatını hak edeceklerini de bildiğinden; hepimizi yeryüzünde/dünyada imtihana tabi tutuyor. Ve bu imtihanı takdir ettiği için Yüce Rabbimiz Kalubela'da bize bu imtihanı teklif etmiştir biz de kabul etmişizdir. Ama Allah(c.c.) bizlerin çoğunda ahde vefa (verdikleri söze bağlılık görmedik) bulmamıştır...(102). Allah Adem(a.s.)'da da kararlılık bulmamıştır; "Andolsun ki Biz bundan önce Adem'e de (vahyedip) ahid vermiştik. Fakat o unuttu. Biz onda bir azim-kararlılık bulmadık. "(20-Tâ-Hâ 115)

Kolay bir soruyu anlayamayan Fatma'nın bu zor soruya cevabı kısıtlı ama gelişmeye muhtaçtır.
Bizi ilmiyle hak ve hakikate yönlendiren Mehmed Abi'den Allah(c.c.) razı olsun duamla şimdilik anladığım bunlardır.

NOT: Parantez içleri Araf suresine ait ayet numaralarıdır.
Mehmed Alagaş
04-02-2018 14:24
#2881
Ve aleykümselam

At yarışlarında tuttukları atın birinci gelmesi için “Kop da gel, ayrıl da gel” diye feryat edenler vardır. Hiç istemesem de bu Birlikte Değerlendirmede sizden koptuğumu, farkında olmadan sizden ayrıldığımı hissediyorum. Oysa birlikte ilerleyebilmemiz için sorularla sizleri yönlendirmeye, önemli ipuçlarıyla sizleri hızlandırmaya çalışmıştım. Her insan gibi ben de yazdıklarımın veya konuştuklarımın kısmen de olsa anlaşıldığını görebilmek istiyor, yazdıklarınızda küçük de olsa bu anlayış pırıltısını arıyorum. Yine de bu suskunluğu meselenin ağırlığına veriyor ve hızlı gittim ise hakkınızı helal edin diyorum. Sizler acele etmeden düşünmeye ve anlamaya çalışmaya devam edin.

Mesela son yorumumda her anın içinde bulunduğu kutu örneğini verdikten sonra zikrettiğim “Varlığı zamana ve sürece bağlı olan bütün yaratılmışlar, sadece ve sadece şimdiki zaman diliminde varolan yaratılmışlardır” ifadesini gereği gibi tefekkür edecek olan kardeşlerimiz, bu gerçeklikten hareketle “Zamanın dışında veya her zaman diliminde varolan tek şey, zamandan münezzeh olan Allah’dır” diyerek meseleye son noktayı koyabileceklerdir.

Tohum ve başak örneğinden hareketle sorduğumuz soru ise A’raf 11 de Adem (a.s.)’ı yarattıktan sonra “Sizi yarattık sonra size suret verdik..” buyuran Rabbimiz, bizler henüz varlık alemine çıkmış olmasak da “Bizim tohumumuzu varlık aleminde yaratıp-toprağa atmış mıydı?” sorusuydu. Orhan kardeşimizin işaret ettiği gibi bu sorunun cevabı kalu beladadır.

“Hani Rabbin Adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılarak "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) onlar "Evet (Rabbimizsin), şahid olduk" demişlerdi. (Bunun nedeni) kıyamet günü "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir. (7-A'raf 172)”

Bu ayetteki “Adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış” ifadesini tefekkür ettiğimiz zaman bu zürriyetlerin o an yaratıldığını değil, daha önce yaratılıp Adem (a.s.) da dahil olmak üzere bütün ademoğullarının sırtlarında olduğunu ve sırtlarından çıkarılıp-alındığını görebiliriz. Daha açık bir ifadeyle Adem (a.s.) yaratıldığı zaman şanı yüce Rabbimiz onun sırtında zürriyetini de yaratmış ve dilediği zaman ordan çıkararak kendi nefislerine karşı şahit kılmıştır. Yani sorumuzun en kısa cevabı bütün insanlığın tohumu varlık alemine çıkarak yaratılmış ve toprağa atılmıştır.

Meseleyi daha da derinleştirmeden toparlamak istediğim için insanın ve insanlığın yaratılışıyla önemle ilgisi olan “Muhakkak ki Biz her şeyi bir kader (belirlenmiş bir takdir) ile yarattık. (54-Kamer 49)” ayetine de dikkat çekip bitirmeyi düşünüyorum. Ayetteki “Her şey” ifadesinin içine insan ve tüm insanlık da girdiği için Rabbimizin “Sizi yarattık” buyruğunu, “Sizi bir kader ile yarattık” şeklinde anlamamız gerektiğinin altını çiziyor ve A’raf 11 ayetiyle beraber konuyla ilgili diğer ayetleri de birlikte tefekkür ettiğimizde, insanın ve insanlığın yaratılışıyla ilgili olarak Rahman olan Rabbimizin bizlere şu açık anlatımda bulunduğunu görüyoruz.,

“Ne yapıp, ne yapmayacağınızı bilerek bir kader üzere önce Adem’i sonra ondan eşini sonra sizleri yarattık..” Burada sizlere sormak istediğim soru, insanın ve insanlığın yaratılışıyla ilgili derin anlam içeren bu muazzam açıklamayı, Rabbimiz hangi batıl zihniyete karşı yapmaktadır? Sorunun cevabı yine A’raf suresinin içinde ve birlikte değerlendirdiğimiz ayetin öncesindedir.
Fatma Ceren
03-02-2018 21:44
#2879
Selamun Aleyküm

Mehmed abi,
soruyu anlamadan cevap verdiğimi düşünüyorum.

Sorunuzu daha net sormanızı rica etsem sizi yorar mıyız?
Fatma Ceren
03-02-2018 20:04
#2878
Ve Aleyküm Selam

........."A’raf 11' de, biz daha varlık alemine insan olarak çıkmadan bizi yarattığını buyuran Rabbimiz, başak örneğinde olduğu gibi tohumumuzu varlık aleminde yaratmış, toprağa atmış mıdır?"...................

Evet, atmıştır. Ve bu, aynen "“Ben toprağa atılan o tohumdan bir başak yarattım” ifadesi gibi; "Sizi yarattık" ifadesi olarak Araf 11'de karşımıza çıkar.
Orhan Akdeniz
03-02-2018 17:19
#2877
Selamun aleykum

Tohumumuz toprağa atılmıştır.

Zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılarak "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) onlar "Evet (Rabbimizsin), şahid olduk" demişlerdi. (Bunun nedeni) kıyamet günü "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir.(7-A'râf 172)

Allah cc biz insanları yaratmış misak aldıktan sonra her nefis cenneti ve cehennemi dikkate aldığı oranında tercihini yaparak (elçilerden de ayrı misak alarak) varlık alemine bizlerin nezdinde yaradılış sürecimiz başlamıştır.

Mehmed Alagaş
03-02-2018 14:47
#2876
Ve aleykümselam

Görüyorum ki bu mesele de yine bizler için anlaması zor, anlatması daha zor meselelerdenmiş. Bunun nedeni “Bizler zamandan ve mekandan münezzeh olan Yaratıcı’nın “Yaratma” fiilini, zamana ve mekana muhtaç yaratılmışlık penceresinden tanımlayamayız” cümlesindedir. Bu cümleyi kurduğum zaman hiçbir kardeşim itiraz etmeden kabul etmektedir. Ancak meselenin bu ilk gerçekliği ile yetinmeyen insan aklı “Peki bu yaratma fiili, zamandan ve mekandan münezzeh yaratıcı katında nasıldır?” sorusunu sormakta ve acizliğini unutarak bu sorunun cevabını aramaktadır.

İşte haddimizi aşan bu sorunun cevabını bulmak ve genel insan anlayışına göre bu cevabı anlatabilmek gerçekten zordur. Burada bu soruyu kısmen de olsa cevaplamaya çalışmayalım, düşünmeyelim, ayetlere göre araştırmayalım demiyorum. Elbetteki bu büyük soruyu küçücük akıllarımızla düşünecek ve Rabbimizin bizlere bildirdiği kadarıyla araştırmaya ve anlamaya çalışacağız. Önemli olan bu çalışmayı yaparken haddimizi bilmemiz ve ayetler dışına kesinlikle çıkmadan anlayabildiğimiz ile yetinmemiz, konuyla ilgili cevaplayamayacağımız büyük soruların peşine düşmememizdir.

Rabbimizin yaratma fiilini anlamaya çalışırken ayetlerden hareketle “Zamandan ve mekandan münezzeh olan şanı yüce Yaratıcı bir şeyi yaratmayı dilediğinde süreye veya zamana ihtiyacı olmaksızın “Ol” der, o da oluverir. Bu “Ol” emrinden sonra yaratılması dilenen şey Yaratıcı katında kesinlikle ve kesinlikle yaratılmıştır.” demiştik. Bu yaratılan şey yaratılması için ister vesilelere, isterse zamana muhtaç bir sürece ihtiyacı olsun, Rabbimiz “Ol” emrinden sonra Rabbimiz katında bu artık yaratılmıştır.

Dikkat edin bizim değil Rabbimiz katında yaratılmıştır diyorum.
Bu yaratılışı şimdiki zaman penceresinden izleyen bizler için elbetteki durum farklıdır. Yaratılması için vesilelere ve sürece muhtaç olan bir şeyin yaratılmasını, şimdiki zaman penceresine mahkum olan bizler bu şeyin peyderpey varlık alemine çıkışını gözleyerek şahit olabiliriz. Oysa şimdiki zamanda yaptığımız bu peyderpey gözleme, zamandan münezzeh olan Rabbimiz için söz konusu değildir. Rabbimiz bir insanın nutfedeki halinden son nefesindeki haline kadar ki durumunu aynı anda görebilmektedir.

Meseleyi örneklendirmek için Fatma kardeşin zikrettiği “(Toprağa) ektiğiniz tohum nedir (nasıldır) gördünüz mü? Onu sizler mi bitiriyorsunuz yoksa bitirmekte olanlar biz miyiz?” ayetinden hareket ederek meseleyi düşünmeye başlayalım. Sizlere önce şunu sormak istiyorum “Bir çiftçi, toprağa bir buğday tohumu ektikten sonra bizlere dönüp “Ben bir buğday başağı yetiştirdim” derse ona cevabımız ne olur?” Elbetteki ona “Sen şimdilik sadece bir tohum ektin, bu tohumun çürüyüp-çürümeyeceğini, filizlenip-filizlenmeyeceğini, başak verip-vermeyeceğini bilemezsin” diyerek, “Ben bir buğday başağı yetiştirdim” iddiasına haklı olarak karşı çıkarız. Peki bu çiftçi Rabbimizin dilemesiyle tohumu toprağa attıktan sonra Rabbimiz bizlere “Ben toprağa atılan o tohumdan bir başak yarattım” buyursa, bizler henüz başağı görmesek bile bu söze en küçük bir akli itirazımız olabilir mi? Olmaz, kesinlikle olamaz. Çünkü “O tohumdan bir başak yarattım” buyuran ve zamandan münezzeh olan Rabbimiz, o tohumun topraktaki halinden başağa durmuş haline kadar ki süreci aynı anda görebilmekte ve çok haklı olarak “Bir başak yarattım” diyebilmektedir. Çünkü Rabbimizin bu dilemesini, tohumun başağa erişmesini engelleyebilecek hiçbir şey yoktur.

Şimdi meseleyi bir üst boyuta taşıyarak şu soruyu soralım. Tohumun başağa kadar ki gelişim sürecinin her anını, her karesini boş bir kutuya koyduğumuzu ve zamansal süreçte bu kutuları kronolojik olarak yan yana sıraladığımızı düşünelim. Bizler zamana bağlı normal yaşantımızda bu kutuların şimdiki zamanda birer birer açıldığına şahit olarak tohumdan başağa uzanan bu sürece şahitlik yapabiliyoruz. Peki zamanda seyahat imkanımız olsa ve tohum dikildikten üç ay sonraya gitsek yani kronolojik sıraya göre dizdiğimiz kutulardan üç ay sonraki kutuyu açsak, bu kutunun içinde tohumun üç ay sonra geldiği noktayı görmez miyiz? Görürüz, elbetteki görürüz. Kronolojik sıraya göre dizdiğimiz kutulardan hangisini açarsak, tohumun o aşamadaki halini ve varlığını görebiliriz. Burada sormamız gereken en ciddi soru, belli bir zaman dilimine giderek açtığımız ve o zaman dilimi içinde dolu gördüğümüz bir kutu, her zaman diliminde de dolu mudur?

Zorlandığınızı hissediyor ve meseleyi fazla derinleştirmeden cevap vermek istiyorum. Baktığımız zaman diliminde varoluş açısından dolu gördüğümüz ve gerçekten dolu olan bu kutular, her zaman diliminde ve AYNI ANDA dolu değildir. Çünkü varlığı zamana ve sürece bağlı olan bütün yaratılmışlar, sadece ve sadece yaşadıkları ŞİMDİKİ ZAMAN diliminde varolan yaratılmışlardır. “Sizi yarattık” buyruğu ile beyan edilen ve Adem (a.s.)’dan kıyametten önce doğacak son insana kadar hepimizi kuşatan bu yaratma da, zamana ve sürece bağlı bir yaratma olduğu için peyderpey varlık alemine çıkmakta ve sadece yaşadıkları şimdiki zaman diliminde ve sebebler düzleminde var olmaktadırlar. Rab katında yaratmanın mahiyeti meselesini daha derinlere götürmek mümkün olsa da, bu genel ve kısmi anlayışla yetinmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Bu açıklamaları yapmamızın nedeni, hepinizin bildiği gibi A’raf 11 ayetinin kronolojik sırasını dikkate alarak “Adem’den önce veya Adem’le beraber yaratılmış diğer insanlar da vardı” yanılgısına düşen kardeşlerimizi uyarmak içindi. Onların bu görüşü birçok ayetin açık anlamına ters düşerken ve bu ayetleri kendilerine göre tevil etme cihetlerine giderlerken, bizler onların bu konuyla ilgili ayetlere getirdikleri yanlış tevilleri uzun uzadıya dinleyecek ve tartışacak durumda değiliz. Bu konuyla ilgili ileri sürdüğümüz görüşlerimiz herhangi bir ayetin açık anlamına ters düşüyorsa bizleri hemen ikaz edebilirler. Çünkü bizler aynı konudaki ayetleri birbiriyle tefsir ederek, birbiriyle çelişmeyen şu gerçekleri görüyoruz.,

Allah (c.c.) Adem (a.s.)’ı topraktan yaratmıştır sonra ondan eşini yaratmıştır sonra bütün insanları yaratmıştır ve sonra da meleklere Adem’e secde edin emrini vermiştir. Rabbimizin yaratmasının ne olduğunu gücümüz nisbetince anlamaya çalışınca, bizler her taşın yerli yerine oturduğunu ve her ayetin bu açık anlamı tasdik ettiğini görebiliyoruz. Şimdi verdiğimiz tohum ve başak örneğini dikkate alarak, aşağıdaki soruyu Kur’an’a göre cevaplayabilirsiniz.,

“A’raf 11 de biz daha varlık alemine insan olarak çıkmadan bizi yarattığını buyuran Rabbimiz, başak örneğinde olduğu gibi tohumumuzu varlık aleminde yaratmış, toprağa atmış mıdır?
Bekir Ziya
02-02-2018 23:50
#2873
Selamun Aleyküm

Araf 11'deki ayetin 'sizi yarattık sonra...' kısmındaki 'siz' ifadesini baştan beri kıyamete kadar gelecek tüm insanlık olarak anladım. Yine de Mehmet Abi'nin derin kavrayışına onaylatmak, onaylattıktan sonra küçük eklemeler yapmak istedim. Adem Baba'mızın varlık alemine çıkması için 'hepimizin' tabiri caizse imzası gerektiği için Araf11'deki 'Sizi yarattık sonra meleklere Adem'e secde edin dedik.' sıralaması gerekliydi. Aslında kronolojik sıralama tam olması lazım geldiği gibi. Biraz haddimi aşarak Araf 11'deki ayeti şöyle açabilir miyim acaba: 'Sizi yarattık sonra size suret verdik (sonra sizden misak aldım ve Adem'i varlık alemine çıkardım) sonra da meleklere Adem'e secde edin dedik.' İnşaallah haddimi aşmamışımdır.
Fatma Ceren
02-02-2018 22:03
#2868
Selamun Aleyküm

Bismillah,

Asıl biz teşekkür ederiz Mehmed abi. Sadece bilgilendirme değil her konuda katkınız çok büyük hakkınızı helal ediniz. Tabi o sekiz saatin nasıl geçtiğini, geçebildiğini hiç anlatmayacağım; çünkü vakit kaybetmeden hemen yoruma geçmek istiyorum.

"İşte bu noktada yaratılması dilenen şeyin keyfiyeti ve zamanla ilişkisi ön plana çıkmaktadır....."

Konu insanın yaratılmasıdır. Ve insan irade, akıl, tercihleri doğrultusunda bir nevi varlığına fiili olarak değil ama ameli olarak katkı sağlayan bir varlıktır. Mesela Allah(c.c.) Firavun'u yarattığı anda onun tercihlerini, yönelişini, Rabblik iddiasını ve ateşe sunulmalarını dahi el- Âlim, el-Basir ve birçok esmasıyla görür bilir. Ama onu cehenneme girsin diye yaratmamıştır. Firavun yönelişi ile bunu hak etmiştir.

Dolayısıyla, "Allah (c.c.) 60 yıllık ömrünü her an değişim göstererek yaşayacak olan bir insanı 60 yılda mı yaratır?" sorusu çift kutuplu yaklaşılması gereken bir sorudur. Şöyle düşünebiliriz; mesela Mehmed abi bana nasihat için bir çırpıda bir söz söylüyor. Fakat benim o nasihati duyup, anlayıp, düşünüp, uygulamam tam sekiz saatimi alıyor. Bu sekiz saat içinde diğer yazıları yorumları okuyor tefekkür ediyor ve süreci kendi tabiatıma göre yaşıyorum. Ama Mehmed abi bana sekiz saat boyunca nasihat etmiş olmuyor fakat ben zaman ve keyfiyete bağlı yaratılış özelliğim olarak bunu sekiz saate yaymış oluyorum.

Peki "Allah (c.c.) 60 yıllık ömrünü her an değişim göstererek yaşayacak olan bir insanı 60 yılda mı yaratır?

Yaratan açısından cevap tartışılmazdır. Rabbimiz yaratmak için zamana muhtaç değildir. Ol der oluverir. Ama insanın varlığını sürdürmesi 60 yıl boyuncadır. Ve tercihlerini ortaya koyup-yaşayacak zamana muhtaç olan insanın yaratılış amacını yerine getirebilmesi ve vesilelerin de işlevini yürütebilmesi için kendisini 60 yılda gerçekleştirecektir. Yani insana göre yaratılması bir "sürece" dönüşecek ve 60 yıl sürecektir. Sonra da Allah ölümle onun varlığını yokluğa iade edecek, sonra yeni bir yaratma ile tekrar yaratacaktır. Allah ilkin yaratır sonra onu iade eder (önceki yokluk durumuna çevirir). Sonunda hepiniz (tekrar yaratılıp) O'na döndürüleceksiniz. (30-Rûm 11)

Ama önce insan, zamanı da kendisini de Yaratana muhtaçlığını fark etmelidir. Peki bu nasıl olacaktır?

Yaratma üzerine yaptığımız bu forum beni ateistkenki düşünce dünyama götürdü. Ve her ne kadar açıklayamasam da emin olduğum bu kronolojik sıranın bize bildirilmesindeki maksadı başından beri düşünüyorum. Hani Mehmed abi demişti ya, bu evrensel bir kitaptır ve her harfi bütün insanlığı ilgilendirir.

Ateist zihniyet herşeyi sebeplerle açıklar. Yani imanın olmadığı bir düşünce düzleminde insan sebeplere tutunur. Mesela "Kuş kanadı olduğu için uçar, kanadı olmayan yerde yürür. Yağmur, rüzgâr bulutları sürüklediği için yağar. Meyve, o ağaç dikildiği ve sulandığı gübrelendiği için oluşur. (Meyve vermediği zaman, 'İyi baksalardı! Napalım! denir)"......."Gece, güneş battığı, gün ise güneş doğduğu için oluşur. İnsanı anne ve babası yaratır, yaratmasalardı napalım! Ben mi dünyaya gelmek istedim!" .... gibi sebeplere tutunan aciz ama kuvvetli bir inancı vardır. Dolayısıyla bu işletim sisteminin kanununa göre de ölecek ve toprağa karışıp yok olup gidecektir.

Tabi sadece ateizm değil insanın yaratılışına dair evrim..vs..pek çok sapkın eğilimi zikretmiyorum bile.

Aşağıda verdiğim ve yazamadığım daha pek çok ayet, vesilelere yapışmayı çürüten hatta vesilelerin de yaratıldığını tüm gerçekliğiyle önümüze serer. Araf 11'deki "Sizi yarattık" ifadesi insanlığın meyledebileceği bu sapkın eğilimleri ta en başta kesip atan bir ifade midir diye sadece sesli düşünüyorum. Allahuâlem. Fakat İLK İNEN vahiydeki ilk vurgu da "Yaratan Rabb'dir." Halbuki Yaratan, yaratmayan gibi midir? Hiç öğüt alıp-düşünmez misiniz?" (16-Nahl 17)...Ve onların "Allah'tan başka tapıp-yalvardıkları ise hiçbir şeyi yaratamazlar. Onların kendileri yaratılmışlardır." (16-Nahl 20)

Vakıa Suresinin aşağıdaki 57-64 ayetleri yaratma konusundaki batıl iddialara muazzam bir cevaptır.

Sizleri Biz yarattık, yine de (anlayıp) tasdik etmeyecek misiniz? (Rahimlere) akıttığınız-attığınız meni nedir (nasıldır) gördünüz mü?

Onu (insan olarak) sizler mi yaratıyorsunuz yoksa yaratan Biz miyiz? Sizin aranızda ölümü takdir edenler de Biziz ve Biz önüne geçilecek olanlar değiliz. (Sonraki nesillerde) sizin benzerinizi getirip-değiştirme ve şimdi bilemeyeceğiniz bir şekilde sizi (yeniden yaratma) inşa etme konusunda (da önümüze geçilemez).Andolsun ki ilk inşayı (yaratmayı) bildiniz fakat (diğer yaratılışları da) düşünüp-öğüt almanız gerekmez mi? (Toprağa) ektiğiniz tohum nedir (nasıldır) gördünüz mü? Onu sizler mi bitiriyorsunuz yoksa bitirmekte olanlar Biz miyiz?
Gülsüm Alagaş
02-02-2018 16:28
#2861
Selamunaleyküm

Allah “60 yıl ömrü olan bir insanı 60 yılda yaratmıştır” dememiz, zamandan münezzeh olan Rabbimizi, zamana muhtaç tasavvur etmemiz demektir. Rabbimiz yaratmayı dileyerek “Ol” deyince, bu yaratma gerçekleşmiştir. Tabi ki bu yaratmaya bizlerin şahit olması, yaratılan şeyin varlık alemine çıkmasını ve yaşamasını içine alan 60 yıllık bir sürede gerçekleşir.

Mesela A’raf 11 ayetinde bütün insanların yaratılışı hakkında “Halaka-yarattık” kelimesi kullanıldığı gibi göklerin ve yerin ve ikisinin arasındakilerinin altı günde yaratıldığını bildiren Furkan 59 ayetinde de “Halaka-yarattık” kelimesi kullanılmaktadır. Dikkat edersek bu ayette de “Yaratacağız” değil “Yarattık” kelimesi vardır yani bütün bunlar Rabbimiz katında yaratılmıştır. Biz ise İnşirah kardeşimizin “Yaratılış Tarihi” kitabından yaptığı alıntıda söylendiği gibi bizler Yaratıcı değil yaratılmış açısından altı günlük olan bu sürecin, içinde bulunduğumuz zaman dilimindeki varlığına şahitlik ediyoruz.

Daha fazla anlatmakta zorlandığımı hissediyor, ben de takibe devam ediyorum.
Mehmed Can
02-02-2018 13:46
#2858
Selamünaleyküm

Yorumları dikkatle takip ediyorum. Rabbimizin yaratma eylemini anlamak için Mehmed abinin şu cümlesinin defalarca düşünülmesini gerekli görüyorum.

“Bizler zamandan ve mekandan münezzeh olan Yaratıcı’nın “Yaratma” fiilini, zamana ve mekana muhtaç yaratılmışlık penceresinden tanımlayamayız.”


Mehmed Alagaş
02-02-2018 13:28
#2857
Ve aleykümselam

Fazla bir katılım olmaması zihnimize “Yoksa bu mesele de yine bizler için anlaması zor, anlatması daha da zor meselelerden mi?” sorusunu getirdi. İnşirah ve Fatma kardeşimden Allah razı olsun. Hemen yorum yazmayıp 8 saat tefekkür eden Fatma kardeşime ise özellikle teşekkür ediyor ve bu 8 saatlik tefekkürünün neticesini yorumunda gördüğümü söylüyorum.

A’raf 11 üzerinde dururken, bu ayeti yanlış anlayarak bilmeden ve istemeden bir çok insanın zihnini bulandıran kardeşlerime öncelikle bu ayetten “Adem (a.s.)’dan önce insanlar yaratılmıştı” sonucunun kesinlikle çıkarılamayacağını hatırlatmak istiyorum. Çünkü “Sizi yarattık sonra size suret (biçim-şekil-özellik) verdik sonra da meleklere "Adem'e secde edin" dedik… (7-A'raf 11) ayeti ile “Ey insanlar. Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup-sakının… (4-Nisa 1)” ayeti arasında en ufak bir çelişki yoktur.

A’raf 11 ayetine dikkat edilirse “Sizi yarattık sonra Adem’i yarattık” ifadesi değil “Sizi yarattık sonra meleklere Adem’e secde edin dedik” ifadesi vardır. Dolayısıyle A’raf 11 ile Nisa 1 ayetini kronolojik sırayla çelişkisiz olarak bir araya getirdiğimiz zaman “Adem (a.s.)’ın yaratıldığını sonra ondan eşinin yaratıldığını sonra bütün insanların yaratıldığını sonra da meleklere Adem’e secde edin emrinin verildiğini” açıkça görür ve iki ayet arasında en ufak bir çelişki olmadığını anlayabiliriz.

Tabi ki bizler önceki yorumumuzda A’raf 11’in anlaşılması için “Siz” ve “Yarattık” ifadelerinin üzerinde durmamız gerektiğini belirtmiştik. “Siz” ifadesiyle kıyamete kadar bütün insanlara hitab edildiğini belirttikten sonra “Yarattık” ifadesinin üzerinde durmaya başlamıştık. Fatma kardeşimin açıklamaya çalıştığı gibi bizler zamandan ve mekandan münezzeh olan Yaratıcı’nın “Yaratma” fiilini, zamana ve mekana muhtaç yaratılmışlık penceresinden tanımlayamayız. Zamandan ve mekandan münezzeh olan şanı yüce Yaratıcı bir şeyi yaratmayı dilediğinde süreye veya zamana ihtiyacı olmaksızın “Ol” der, o da oluverir. Bu “Ol” emrinden sonra yaratılması dilenen şey Yaratıcı katında kesinlikle ve kesinlikle yaratılmıştır. Zamana ve mekana muhtaç varlıklar olan bizlerin bu yaratılışa şahit olması ise ancak ve ancak yaratılması dilenen şeyin varlık alemine çıktığını görmemizle gerçekleşir.

İşte bu noktada yaratılması dilenen şeyin keyfiyeti ve zamanla ilişkisi ön plana çıkmaktadır. Şayet Yaratıcı tarafından yaratılması dilenen şey, bizler veya melekler gibi zamana muhtaç varlıkların yaşadıkları zaman diliminde yaratılması dilenen şey ise bu şey “Ol” emri ile hemen olup-varlık alemine çıkabilir. Nitekim meleklerin şahitliğinde Adem (a.s.)’ın yaratılması böyledir.,

“Şüphesiz ki Allah katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı sonra ona "Ol" demesiyle o da hemen oluverdi. (3-Al-i İmran 59)”

Bu açık ayet bizlere Adem (a.s.)’ın bebeklik, çocukluk, yetişkinlik gibi evreleri hiç yaşamadan “Ol” hükmüyle oluverdiğini ve varlık alemine ilk insan olarak çıktığını beyan etmektedir. Bunu anladıktan sonra şu soruyu sormamız gerekir. Şanı yüce Rabbimiz tarafından yaratılması dilenen şey sabit ve durağan olmayıp, nutfeden bebekliğe-bebeklikten yetişkinliğe zaman içinde gelişecek ve bu zaman içinde tercihlerini ortaya koyup-yaşayacak olan zamana muhtaç bir şey ise bu şeyin Rabbimiz katında yaratılması da zamana veya süreye muhtaç mıdır?

Daha açık sorabiliriz, Allah (c.c.) 60 yıllık ömrünü her an değişim göstererek yaşayacak olan bir insanı 60 yılda mı yaratır?
Acele etmek istemiyor, sizler de acele etmeden düşünün diyoruz..
Fatma Ceren
02-02-2018 13:13
#2855
Ve Aleyküm Selam

İnşirah kardeş, altı günün devam ettiği vurguna katılıyorum ama kronoloji konusunu ilkin ben de senin gibi anlamışken bunun sonra hatalı bir yaklaşım olduğunu fark etmiş ve düşünce istikametimi son yoruma yani Abdullah 1 kardeşin yorumuna göre doğrulttum. (Doğru olduğunu ispatlayamam ama öyle düşünüyorum)

Zira Rabbimizin gökleri ve yeri ilkin yarattığını, melekleri Adem(a.s.) dan önce yarattığını hatta ayette belirtildiğine göre cinleri de insandan önce yarattığı gibi mahiyetini henüz anlamadığım spesifik bildirimler var. (Andolsun ki Biz insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.Cinleri de daha önce zehirli-nüfuz edici ateşten yaratmıştık. (15-Hicr 26-27) ... gibi...

Aslında bence kronolojide sıkıntı yok bu kronolojiyi yorumlamada sıkıntı var.

Yaratmak bizim bilmediğimiz ve ayetlerdeki öğretiler haricinde de bilemeyeceğimiz bir iş. Fakat bilmediğimiz bir hususta, sanki bir el şıklatmasıyla Puff... herşeyiyle tam şekilde ortaya çıkıveren bir olay gözümüzde canlanıp, ona göre de yanlış yorumlamalara kayılıyor.

Halbuki yaradılanın, yaratmayı ayetlerdeki verilenlere göre anlaması lazımdı

Mesela yerlerin göğün yaratılması, göğün duman halinde olması, isteyerek Rabblerine gelmeleri, bütün yaratılanların sığacağı zaman ve mekanın, zaman ve mekandan münezzeh Olanın içinde açılması...bunlardaki gibi kronolojik sırayı da yaratılış hakikatlerini Kur'an'dan dikkatle okumak ve düşünmek lazım.

İnsanın da önce yaratılması, yani insan diye bişeyin önce yaratılması, suret biçim özellik verilmesi, ruhundan üflenmesi gibi aşamalar yaratmanın sürecini oluşturuyor.

Şimdilik anladığım...
Abdullah 1
02-02-2018 10:26
#2853
selamün aleyküm

Eğer rabbimiz "sizi yarattık" ifadesinin devamında "sonra size suret (biçim-şekil-özellik) verdik sonra da meleklere "Adem'e secde edin" dedik." dememiş olsaydı, "yarattık" ifadesini kronolojik manada değilde, genel bir ifade olarak anlayabilirdik yada başka ayetlerde olduğu gibi 'yaratacağım' gibi bir ifade kullanamazmıydı?elbetteki rabbimiz yaratmış olduğu hiçbir şeye muhtaç değildir, alagaş hocamında belirttiği gibi bu muhtaçlık yaratılanlar açısındandır. rabbimiz zaten bu anlattıklarını kendisi için değil, biz yaratılanlar için açıklamaktadır. bundan dolayı ayeti kronolojik olarak anlamamızda ne gibi bir sakınca olabilir?
zira -rabbimizi tenzih ederim- rabbimiz burda muğlak bir ifade kullanmamıştır ki. çok açık olarak 'sonra, sonra, sonra' diyerek kronolojik olarak zaman belirten ifadeleri kullanmıştır.
İnşirah Melal
02-02-2018 01:04
#2849
Selamaleykum

Hocam "yarattık" ifadesiyle ilgili sorunuzun cevabına ışık tutacağını düşündüğüm
"Beklenen Müslümanlara - Yaratılış ve İnsanlık Tarihi" kitabınızın "Yerlerin ve Göklerin Yaratılması" başlıklı bölümünden alıntıladığım şu kısmı tüm kardeşlerimizin istifadesine sunuyorum;

"...Konuyla ilgili ayet-i kerimeleri bir bütün olarak değerlendirirsek, alemlerin Rabbi olan Allah (c.c.) yeri ve gökleri iki günde yaratmış, ancak bu yaratma işi (rızıkların dört günde takdir edilmesi, bu rızıkların ve rızıkla beraber yer ile gökler arasında olan her şeyin kendi vaktinde yaratılması gibi hikmetli nedenlerle) altı gün devam etmiştir. Zamana bağlı ve zamanın içinde olan biz insanlar ve cinler, şu an için yaratılışın devam ettiği bu altı günün içinde bulunmaktayız. Bu altı günün bittiği ve yaratılışın durduğu an, durgunluğa ve donukluğa tahammül edemeyecek olan kainat için, kıyametin geldiği an olacaktır..."

Yani hocam özetle anladığım şudur ki;
Tüm bu kainatı yaratan Rabbimize iman eden bizler, zamanın ve mekanın da yine O'nun tarafından yaratıldığına, mahiyetini yeterince idrak edemesek de iman etmek zorundayız. Zira bu gerçeğe iman edilmedikçe Rabbimizin "sizi yarattık" ifadesi beşeri bir zihinle değerlendirilip "zaman kiplerine" veya "kronolojiye" mahkum edilmeye devam edecektir.

Merakla bekliyor ve takip ediyorum inşaallah..


Fatma Ceren
01-02-2018 20:53
#2847
Selamun aleyküm

Yaratılan her varlık zamanın içinde ve zamana ve mekâna bağımlı olmasına rağmen, Yaratan Allah(c.c.) zamandan ve mekândan münezzehtir. Yaratmak ise yoktan var etmektir ve zamanın da mekânın da olmadığı bir düzlemde bir ol emrine bağlıdır. En küçüğünden en büyüğüne kadar bütün her şeyin yaratılması bu ilahi gerçekle açıklanır. Ancak zaman ve mekanın geçerli olduğu dünya hayatında bu yaratma, tabiatı gereği sürece bağımlıdır. Yani her yaratılan kendi muhtaçlığı ile bir süreci yaşar.

Mesela ayette "6 günde yarattık" buyurduğu şeylerin içinde yer ve göklerin arasındaki herşey ve tüm rızıklar vardır. Ama mesela benim bir bahçem varsa onun üç sene sonraki mahsulü bana göre henüz yaratılmamış, ama bu ilahî gerçekliğe göre yaratılmıştır.

Dolayısıyla mesela benim torunumun torunu zamana ve mekâna bağımlı bizlere göre yaratılmamıştır ama Araf11'de belirtildiği üzre -Rabbimizin Yaratma/Yoktan var etme kanununa göre- yaratılmıştır. Ve bu ilahi kanun bütün yaratılanlar için geçerli olduğu gibi insanlar için de geçerlidir.

Üstelik Adem(a.s.)'e bütün isimlerin öğretilmesi ve onun da meleklere bunları haber vermesi bu yaratmayla ilintilidir. Zira Adem(a.s.) bütün isimleri -insana dair olanları da- meleklere haber verdiğinde; insanla alakalı az bir bilgiye dayalı itiraz yerini -yine insana dayalı bir çok bilginin açığa çıkmasıyla- kabul ve teslimiyete bırakmıştır. Kan döken fesad çıkaran bir tanımlamanın yerini böylesi teslimiyetin alabilmesi; ancak tüm insanlığa dair bilgilerin gözle görülebilir şekilde açığa çıkmasıyla mümkündür demem inşallah haddi aşan bir yorum olmamıştır.

Şimdiye kadarki bölümden ancak bunları anlıyorum, ama daha önce benzer özet bir yorum gönderdiğim halde onanmadığı için bunun da eksik veya hatalı olma ihtimalini de düşünüyorum.

Allah(c.c.) yanlışlarımızı düzeltsin, eksiklerimizi gidersin ve ferasetimizi artırsın duamla...
Mehmed Alagaş
01-02-2018 12:54
#2846
Ve aleykümselam

Ayetin siyak ve sibakıyla beraber ayetteki “Siz” kelimesinin zahir anlamı gayet açık iken bazı kardeşlerimin niye tereddüt ettiklerini anlayamadım. Hepimizin bildiği gibi Kur’an-ı Kerim mübin ve zamanlar üstü bir Kitab’dır. Evrensel olan bu ayeti şu an okurken “Siz” hitabı bizleri muhatab aldığı gibi, kıyamete kadar bu ayeti okuyacak bütün insanları da muhatab alacaktır. Dolayısıyle bu İlahi hitab, Adem (a.s.)’dan başlamak üzere kıyametten önce doğacak olan son insana kadar bütün insanları muhatab alan genel bir hitabdır.

Ayetteki “Siz” kelimesini başka şeylere hiç tevil etmeden bu açık anlamı verdikten sonra ayetteki “Sizi yarattık” ifadesini derinlemesine tefekkür edebilmemiz için “Yarattık” kelimesi üzerinde durmamız gerekecektir. Bu kelimeyi değerlendirirken elbetteki Fatma kardeşin ifade ettiği gibi “Yaratılmaktan kasıt hüküm verilmesidir” gibi bir tevile hiç gitmeyecek, ayetin zahirine sadık kalarak yaratmayı, yaratmak olarak ele alacağız. Burada üzerinde durmamız ve düşünmemiz gereken husus, Rabbimizin yaratmasındaki (yarattığı şeyle ilgili olan) keyfiyet değişikliği ve zaman mefhumudur.

Hepimiz Kur’an-ı Kerim’in açık ayetlerinden biliyoruz ki Rabbimiz her hangi bir şeyi yaratmayı dilediği zaman “Ol” der o da hemen oluverir. Yine Kur’an-ı Kerim’in açık ayetlerinden biliyoruz ki Rabbimiz gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakilerini altı günde yaratan (25-Furkan 59) ve yeryüzündeki rızıkları dört günde takdir eden (Fussilet 10) bir Rab’dır. İyi ama Rabbimizin gökleri, yeri ve ikisinin arasındakilerini yaratmak için altı güne ihtiyacı var mıdır?

Elbetteki yoktur.
Bu altı gün Yaratıcının değil yaratılacak olan şeyin ihtiyaç duyduğu altı gündür. İşte bütün bunları dikkate alarak bütün insanların yaratılmasıyla ilgili olan “Yarattık” kelimesini nasıl anlamamız gerektiği üzerinde kısaca duralım.
Fatma Ceren
01-02-2018 12:48
#2844
Ve Aleyküm Selam

"Sizi" ifadesi, tüm insanlığın yaratıldığı o tek "Nefs"'tir.Hepimizin yaratılışına ilk vesile olan Adem(a.s.)'ın kendisidir.

"Sizi" ifadesinin (ve aynı ayette Adem(a.s.)'ın birlikte) kullanılması ise, hepimizin yaratıldığı o tek bir Nefs'in mahiyet ve önemine dikkat çekmek, hem zahir hem özel anlamına dikkat çekmek içindir.

Ulaştığım sonuç budur.

Allahuâlem...

Talha
01-02-2018 00:25
#2842
SELAMUN ALEYKUM

Hani Rabbin Adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılarak "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) onlar "Evet (Rabbimizsin), şahid olduk" demişlerdi. (Bunun nedeni) kıyamet günü "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir.
(7-A'râf 172)

Bence buradaki siz ifadesi Adem'in zürriyeti... Yani kıyamete kadar varolacak olan insanların tamamı... Yinede en doğrusunu Allah bilir...

Fatma Ceren
31-01-2018 17:51
#2840
Selamun Aleyküm

Sn.Ziya'nın ifade ettiği gibi, "Siz"den kasıt yaratılmış tüm insanlar gibi gözüküyor. Eğer böyle ise iddia sahiplerinin dediği, tüm insanların secde etme emrinden önce yaratıldığı gibi açık bir görüş ortaya çıkıyor.

Şahsen kendi adıma burada duruyor ve Adem(a.s.)'ın ilk yaratılan insan olduğu kuvvetli düşüncemi ispat için; "Yaratılmaktan kasıt sadece hüküm verilmesidir, ama vücutlandırılması dünyadadır.."vb gibi yorumlamalara girmeyeceğim. Ama anlamaya uğraşacağım inşallah.

Bu hususta benzer konu bakımından benzer olan Lokman 28 ayetini Araf 11 ile birlikte okuyup -şimdilik yetinip- ama takip etmeye devam edeceğim.

Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de tek bir kişinin (yaratılıp diriltmesi) gibidir. Allah Semi'dir (herşeyi işitendir), Basir'dir (hakkıyle görendir). (31-Lokman 28)
Mehmed Alagaş
31-01-2018 17:05
#2839
Ve aleykümselam Bekir

Benim Kur'an'a senin ise yaşanan realiteye göre değerlendirdiğin bazı siyasi meselelerde farklı düşünsek de, anlayışına ve tefekkürüne değer verdiğim bir kardeşim olarak bu değerlendirmeye neden katılmadığını merak ediyordum.
Hoşgeldin..
Bekir Ziya
31-01-2018 15:04
#2838
Esselamu Aleykum

Konuyu sadece takip etmekle yetiniyordum ve sonuna kadar da niyetim buydu. Her ne kadar Adem Baba'mizin ilk ilk insan olduguna ve bunun Kur'an ve Sunnette tartisilmaz bir gercek olarak belirtildigine iman etmissem de, bu gercege inanmayan, aksini iddia eden birilerini ikna edecek saglamlikta delilleri de ortaya koyamadigim icin susuyor ve izliyorum. Ancak Mehmet Abi'nin "siz" den kasit kimler, sorusunun cevabi, Kiyamete kadar gelecek olan "bizler" ise kafamda makul bir cevap olusabilir. Degilse, izlemeye devam...
Mehmed Alagaş
31-01-2018 14:16
#2837
Ve aleykümselam

Yorumlar için teşekkür ediyorum. Gülsüm kardeşinizin birçok ayetin işaret ettiği ‘nefs ikizi’ ki asıl itibariyle ‘nefs eşi’ ifadesini, bu konuyu bir üst aşamaya taşımak olarak gördüğüm için bunu devam ettirmek istemiyorum. Elbetteki kardeşlerimin nefs tanımına katılıyor ve sükun bulma ifadesini ben de önemsiyorum. Kadın ve erkeğin maddi ve manevi birlikteliğinden oluşan tamlığın veya tamamlanmışlığın; bir çok eksik parçası olan pazılın, kendisiyle uyumlu parçalara kavuşması olarak anlıyorum. Ayrıca “Kendisiyle sükun bulması için..” ifadesinin, Adem (a.s.)’ın bir cinsiyete sahip olarak yani karşı cinse ihtiyaç duyan bir erkek olarak yaratıldığına kuvvetli bir işaret olduğunu düşünüyorum.

Önceki yorumumda belirttiğim gibi Rabbimiz herhangi bir ayette toprak diyorsa toprağı, nefs diyorsa nefsi anlamamız gerekir. Konunun ana gövdesinde ciddi bir yanlış yaptıktan sonra bütün dalları bu yanlış gövdeye göre tevil etmeye çalışmak ve ayetlerdeki nefs kelimesinden aslında şu şu kastedilmiştir demek, sakınmamız gereken bir değerlendirmedir. Zaten bu konuda yanılgıya düşen kardeşlerimizin “En kuvvetli delilimiz A’raf 11’dir” demeleri de, bu ayeti hiç tevil etmedikleri ve açık anlamına sadık kaldıklarını söyledikleri içindir. İlerki yorumlarda bu kardeşlerimizin tevil etmedikleri fakat yanlış anladıkları A’raf 11 ayetini, bizler de zahir anlamına sadık kalarak ve hiç tevil etmeyerek anlamaya çalışacağız. A’raf 11’i tevil etmeden tane tane açıklayan ve ayetteki kronolojik sıraya önemle dikkat çeken bu kardeşlerimiz, Adem (a.s.)’ın ve eşinin yaratılmasıyla ilgili olan aşağıdaki ayet-i kerimelere de niye aynı sakinlikle, niye aynı açıklıkla yaklaşıp anlamaya çalışmazlar ki?

“Ey insanlar. Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup-sakının… (4-Nisa 1)”

Bu ayetteki kronolojiyi de dikkate aldıkları zaman açıkça göreceklerdir ki erkek ve kadının birleşmesinden üreme olmayan ilk iki yaratma gerçekleşmekte ve daha sonra kadınla erkeğin birleşmesinden üreyerek çoğalma meydana gelmektedir. Bunu anlamamak için diretmeye ve başka manalara tevil etmeye ne gerek vardır ki? Kaldı ki Resulullah (s.a.v.)’den gelen sahih rivayetlerde de bu Kur’ani gerçeğin altı çizilmektedir. Yanılgıya düşen kardeşlerimiz bu rivayetleri de ne yazık ki “İsrailiyat” diyerek reddetmektedirler.

Bir müslüman olarak İsrailiyata karşı tabi ki uyanık olmamız gerekir. Ancak şunu da bilmemiz gerekir ki Tevrat kaynaklı olan ve İsrailiyat denilen geleneksel birikim, tamamiyle yalan ve yanlış olan bir birikim değildir. Çünkü tahrif edilmiş olsa da Tevrat’a veya İncil’e dayanan bazı bilgiler, tamamiyle yanlış olmayan semavi bilgilerdir. Nitekim Kur’an-ı Kerim de Tevrat’ta veya İncil’de olan doğruları tasdik eden, bu doğruları tasdik etmek için indirilen bir Kitab’tır. Dolayısıyle sahih hadislerde İsrailiyat ile paralel bir rivayet gördüğümüz zaman bunu hiç düşünmeden İsrailiyata nisbet ederek reddetmemiz, Allah’dan korkarak sakınmamız gereken bir cehalettir.

Açık davetimize rağmen bilmediğimiz nedenlerle bu Birlikte Değerlendirmeye henüz katılmayan aykırı düşüncelerdeki kardeşlerimizden her hangi bir tenkid veya eleştiri gelmediği için insanların yaratılmasıyla ilgili olan üçüncü başlığımıza geçebilir ve A’raf 11 ayetinden başlamak üzere konuyu değerlendirmeye başlayabiliriz.,

“Sizi yarattık sonra size suret (biçim-şekil-özellik) verdik sonra da meleklere "Adem'e secde edin" dedik. Onlar hemen secde ettiler ancak İblis müstesna. O secde edenlerden olmadı. (7-A'raf 11)”

Kardeşlerime tavsiyem, herhangi bir ayet o konudaki benzer-müteşabih ayetlere görünür anlam itibariyle çelişkili gözüküyorsa, bu ayet-i kerimeyi anlayamadığımızı kabul etmeli ve ayetin her kelimesinin üzerinde durarak ayeti derinlemesine tefekkür etmeliyiz. Önce ayetteki “Siz” kelimesi üzerinden başlamak ve Mehmed abileri olarak Mustafa İslamoğlu, Mehmet Okuyan veya aynı görüşte olan diğer kardeşlerimiz de dahil olmak üzere hepimize şu soruyu sormak isterim.,

“Ayetteki ‘Siz’ ifadesine kimler dahildir?”
Fatma Ceren
31-01-2018 09:30
#2835
Ve Aleyküm Selam

Allah gayretinizi ve hayretinizi artırsın Sn Akdeniz. Sanırım duygusallığı olumsuzlayan bir bakışınız var ki, esas konu yerine büyük harflerle altını çize çize yorumunuzu bitirmişsiniz. Halbuki NEFS inanın daha önde ve önemli bir kavram bunun için.

İyi çalışmalar dilerim.

Sorular ve konu üzerinde tefekküre devam ediyorum inşaallah.

Orhan Akdeniz
31-01-2018 00:42
#2834
Selamunaleyküm

İlk insanın yaratılışı konusunu takip ediyorum. Yapılan değerlendirmede katkısı bulunanlardan allah razı olsun. Özellikle Gülsüm yengemin NEFS kelimesinin tefekkür istikametindeki manada anlaşılması gerektiğine katılıyor ve nefs kavramının Kur'an bütünlüğünde anlam derinliği istikametinde az gayret ederekte anlamaya çalışıyorum. Fakat Fatma CEREN abla/bacımın konuyu duygusal olarak anlamlandırıp değerlendirmesini hayretle karşıladım?
Fatma Ceren
30-01-2018 16:47
#2832
Ve Aleyküm Selam

Bu naif ve duygusal sözleri için Gülsüm ablaya teşekkürler. Allah razı olsun. Ancak yorumu kendi penceresinden haklı gözükse de; mesela Nuh(a.s.), Lut(a.s.), Asiye valdemiz ya da hiç evlenmeyenler, tekrar tekrar evlenenler, fazla eşleri olanlar..vs.. gibi topum genelindeki gerçekleri açıklamada zayıf kalıyor. O zaman devreye önerdiği, "nefs ikizini arama bulma..vs.." gibi konular girer ki, bu da imtihan boyutunu aşan bir bakışı getirir zannımca.

Neyse,
Mehmed abinin eşinin yaratılması bölümünde verdiği ayetlere tekrar bakmak istiyorum.

Ey insanlar. Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup-sakının…. (4-Nisa 1)
O, sizi tek bir nefisten yarattı ve kendisiyle sükun bulması (durulup-yatışması) için ondan eşini var etti… (7-A'raf 189)
Sizi tek bir nefisten yarattı sonra da ondan kendi eşini var etti.. (39-Zümer 6)

Bu ayetlerde sormak istediğim iki soru var. Ayette "Sizi tek bir nefsten yarattı ve ondan kendi eşini yarattı" derken; yarattığından mı kendi eşini yarattı; yoksa o ilk nefsten mi eşi yaratıldı? Bu sıralamayı anlamak istiyorum.

Ve ikinci sorum;
Adem (a.s.)'ın yaratılması ve secde olayının neresinde eşi yaratıldı?
Gülsüm Alagaş
30-01-2018 14:11
#2831
Selamunaleyküm

Kur’an-ı Kerim’de nefs kelimesinin genel olarak hangi manada kullanıldığına baktığımızda, her bir ferdin kendisinin kastedilmekte olduğunu görürüz. Nefs kelimesini bütün insanların yaratıldığı öz veya cevher olarak anlayanlar “Kendileriyle 'sükun bulup-huzurla durulmanız' için size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da O'nun ayetlerindendir. Bunda elbetteki düşünen bir kavim için ayetler vardır. (30-Rum 21)” ayetindeki nefisler ifadesini nasıl anlayacaklardır? Şayet onların anladıkları gibi tek bir öz olsaydı ayette nefisler değil sadece nefis yani tek bir öz ifadesi geçerdi.

Ayetteki sükun bulmaları ifadesi de üzerinde düşünmemiz gereken ifadedir. Bir insanın sükun bulması demek, hepimizin bildiği gibi aradığını bulması, boşluğunun dolması ve bu doluşla tamamlanıp tam olması demektir. Birbiriyle çok iyi anlaşan iki erkek veya iki kadın ne kadar yakın dost olsalar da birbirlerinde durulup-sükun bulmazlar, bulamazlar. Nitekim birçok dünya insanının Ruh ikizimi buldum derken (ki bence nefs ikizidir) kastettiği kişi arkadaşı veya dostu değil eşidir. Meseleye böyle baktığım zaman “Ondan da eşini yarattık” ifadesinden, Adem’den Havva’nın yaratıldığını anlıyorum. Çünkü sükunet tamlıkta olur, bir kadınla bir erkeği sükunet bulacak şekilde birleştiren çekim gücü, tamamlanmanın ve bu tamlıkla varolmanın cazibesidir.
Talha
30-01-2018 02:57
#2829
SELAMUN ALEYKUM

Kafamda eşin yaratılması hususunda fikirler var lakin kelimelere dökemiyorum...
O yüzden zorlansam da sabırla bu konunun sonuca bağlanmasını bekliyorum...
Rabbimizin insanı tek bir nefisten yaratıp ondan eşini var etmesi ve bu eşi sükunet bulması için yaratması birlikte değerlendirildiğinde sanırım sonuç çıkacak ama işte benim kapasitem yetmiyor...
Fatma Ceren
29-01-2018 20:07
#2825
Selamun Aleyküm

Haklısınız, tavsiye ve uyarı için teşekkürler.
Eşinin Adem(a.s.)'dan yaratılmasını, fiziksel bir oluşum olarak algılayan/yorumlayan âlimlerde ve buna İsrailiyattan alıntı diyerek şiddetle karşı çıkanlarda ortak bir yanlış görüyorum. Bu yanlış ayetlerde "NEFS" geçtiği halde bunun fiziksel bir teoremle savunulmasına ve karşı çıkılmasına neden olmuş. Halbuki ayetlerde hepimizin TEK bir nefsten yaratıldığı, Adem(a.s.)'ın eşinin de bu nefsten yaratıldığı haber verilmekte. Bu ayetlerin anlamını bilmesem -ve sıçrayarak öğrenmeye çalışmamak için kendimi zor tutsam da- şundan eminim ki; Kur'an'da "Nefs" kavramı çokça anladığımız bir kavram değil.

"Nefs kıskanç ve bencil tutkulara elverişlidir.."
"Nefsin arzuları.."
"Nefsinin arzusuna uyan kimseler.." vb ayetlerin tümünü dikkate aldığımda; nefsin bir duygu, arzu, haz merkezi olduğunu görüyorum. Ve bu kavram, az önceki yaratılma meselesine dönecek olursak ne kaburga kemiğini, ne cevheri, ne toprağı temsil etmiyor. Hatta anlam itibariyle birbirine benzeyen değil ama ilgili olduğu konu itibariyle birbirine benzeyen;

"Nefse ve onu düzenleyip-biçimlendirene"
"Her nefs ölümü tadıcıdır.."
"Ey mutmain olmuş nefs.."
"Nefisler birleştiği(eşlendiği) zaman.." gibi ayetlerin de konuyla beraber ele alınabileceğini düşünüyorum ve fark ediyorum ki;

"Kendi nefisleri hakkında hiç düşünmediler mi? Allah gökleri, yeri ve bu ikisi arasında bulunanları ancak hak (adil ve gerçek) olarak ve belirlenmiş bir süre (ecel) için yaratmıştır. İnsanlardan çoğu Rablerine kavuşmayı inkar etmektedirler. "(30-Rûm 8)

ayetinin muhatabı olarak "Kendi nefislerimiz" hakkında fazlaca düşünmediğimizi; pek de düşünmediğimiz için; "Ve kendi nefislerinizde de (ayetler vardır). Hiç görmüyor musunuz? "(51-Zâriyât 21); bu ayetleri görmediğimizi görüyorum.

BİR DÜZELTME:
İnşirah kardeş,
***Not: Fatma ablanın son cümlesini şöyle anlıyorum;
Adem (a.s)'ın yaratılışı nutfeden değildir ama bizim yaratılışımız nutfeden olduğu kadar topraktandır da....***

Yorumunun sonunu acele okuyup geçtiğim için dikkatimden kaçmış ve diğer yoruma da "Aynen öyle.." diye başlayınca şimdi fark edip hemen düzeltmek istedim. Aynen öyle dediğim husus devamında zikrettiğim husustur. O yorumdaki son sözüm anladığın gibi değil. Bilakis Fatır 11'de "Önce topraktan sonra nutfeden.." uyarınca yaratmadaki ve hatta belki Araf 11'de ulaşacağımız spesifik anlamın ön plana çıktığını düşünüyorum.

Mehmed Alagaş
29-01-2018 17:09
#2824
Ve aleykümselam

Selami kardeşim,
Şu an yaşadığımız dünyada ABD’nin veya batı dünyasının değil, uluslararası şirketlere sahip olan ve kısmi direnç gösteren Rusya da dahil olmak üzere birçok devletin yönetim kademesine yön veren siyonist zihniyetin küresel politikası yürütülmeye çalışılmaktadır. Dolayısıyle bu gelişmelere yönelik ekonomik çıkar merkezli yapılan bütün yorumlar temelde yanlıştır. Bu yorumları yapanlar ABD’nin Türkiye politikasını hiçbir akli zemine oturtamayacakları gibi siyonist zihniyetin mortgage skandalından bu yana ABD’yi ve ABD halkını da gözden çıkardıklarını anlayamayacaklardır.

Bilinmelidir ki dünya kapitalini fazlasıyla eline geçirmiş olan bu siyonist zihniyetin artık ekonomik çıkar gibi bir hedefi yoktur. Kendilerinin seçilmiş olduğunu kabul eden bu siyonist zihniyet artık paraya değil kendilerine vadedilmiş topraklara sahip olmak istemektedirler. Kendilerine vadedilen toprakları türklerden değil, İslami bağlarla birbirine kardeş olan türklerden, kürtlerden… vs. oluşan Türkiye’den alamayacakları için önce parçalamak sonra kaos ve anarşinin merkezi yapmak ve daha sonra da bu kaos ve anarşiye son vermek adına el koymak istemektedirler. Gelişmelere bakılarsa görünen odur ki zamanın geldiğini düşünmekteler ve armageddon dedikleri büyük savaşa hızla yaklaşmak istemektedirler.

Şimdi bu gelişmelerle de ilgili olan değerlendirme konumuza devam edelim..
Selami Özcan
29-01-2018 16:48
#2823
Selamunaleykum

Mehmed hocam yaşadığımız coğrafyadaki son gelişmelere ait kısa ve öz yorumunuzu okudum. Ancak işlediğimiz bu konudan kopmadan bu gelişmeleri ve özellikle ABD’nin Suriye politikasını nasıl yorumladığınızı çok kısa da olsa bilmek isterim. Konuyu böldümse özür diliyorum.


Mehmed Alagaş
29-01-2018 14:45
#2822
Ve aleykümselam

İnşirah kardeşimin belirttiği gibi meselenin bu yönüne daha önce değinmiş, ayetlerdeki “Ben yarattım” ve “Biz yarattık” ifadelerine dikkat çekerek konuya açıklık getirmiştik. 23 Mesele kitabında da ele aldığımız bu meseleye, tasdik ve teşekkürlerin dışında tenkide yönelik hiçbir eleştiri gelmemişti. Tabi ki tenkid ve eleştiri süresi bitti demiyor, ayetlere dayalı her eleştiriyi hemen yayınlayacağımızı tekrar bildiriyoruz. Bu arada konuyla ilgili yorum yazmasalar da, yorumları büyük bir ciddiyetle takip eden bütün kardeşlerime teşekkür ediyorum.

Bu konuyla ilgili Birlikte Değerlendirmeye katılan veya katılacak olan bütün kardeşlerime tekrar ve tekrar şunu hatırlatmak isterim ki ayetlerin zahirine ve açık anlamına sadık kalmak demek, ayetlerde yer alan her kelimenin de açık anlamına sadık kalmak demektir. Rabbimiz yaratılışla ilgili olarak toprak demişse kastettiği toprak, su demişse kastettiği su, çamur demişse kastettiği çamur, nutfe demişse kastettiği nutfedir. Bazı ayetleri küçücük akıllarımızla anlayamadığımız zaman “Nutfe de topraktan olduğu için Rabbimiz toprak derken nutfeyi veya nutfe derken toprağı kastetmiştir” demek, haddi aşmamız ve Allah’a ayetlerini öğretmeye kalkışmamız demektir.

Ayette yer alan kelimenin zahir anlamıyla ayeti anlayamıyorsak, bu ayetin başına çadır kurarak düşünmeye başlar ve gerekirse yıllarca düşünmeye devam ederiz. Mesela şahsım adına “Melekler yeryüzünde insanların kan dökeceğini nereden bildi ve Adem (a.s.), Rabbimizin kendisine bildirdiği isimleri haber verince melekler itirazlarından neden vazgeçti?” sorularıyla ilgili ayetleri 20-25 yıl araştırıp-tefekkür ettikten sonra anlayabildiğim gibi, 35-40 yıldır düşünmeme ve araştırmama rağmen henüz anlayamadığım birçok ayet de vardır. İlla ki bilmek gibi bir iddiam olmadığı ve olamayacağı için anlayamadığım ayetler hakkında “Bilmiyorum” diyor, araştırmaya ve düşünmeye devam ediyorum.

Dolayısıyle siz kardeşlerime de bunu tavsiye ediyor, bu önemli konudaki ayetleri değerlendirirken ayette toprak geçiyorsa toprağı, nutfe geçiyorsa nutfeyi anlamanız ve ayetleri bu açık anlamlara göre tefekkür etmeniz gerektiğini hatırlatıyorum. Çünkü uzun yıllardır tekrar ettiğim gibi ayetleri tefekkür ederken ayetlere bir mana vermek için değil, ayetlerdeki hak manayı anlamak için tefekkür etmeliyiz.

Fatma kardeşim Mehmed abin yukarıda 35-40 yıldan bahsederken, sen henüz bir haftadır düşünmeye başladığın “A’raf 11’i hala anlayamıyorum” diyor ve bir an önce o konuya sıçramak istiyorsun. A’raf 11 ayeti anlaşılması kolay bir ayet olmasa da, senin ferasetini bildiğim için mesele oraya geldiğinde anlayacağını düşünüyorum. Ancak acele etmeden ve sırayı bozmadan ilerlemeye devam edelim ve “Eşinin yaratılması” başlığını da değerlendirelim.

Bildiğiniz gibi “Ey insanlar. Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup-sakının. (4-Nisa 1)” buyruğundaki ‘nefis’ kelimesine cevher, ‘ondan da’ ifadesine o cevherden anlamını vererek, Havva validemizin Adem (a.s.) gibi aynı cevherden veya topraktan yaratıldığını iddia eden kardeşlerimiz var. Bu kardeşlerimiz Havva validemizin Adem (a.s.)’dan yaratılmasının İsrailiyata ilişkin bir görüş olduğunu dile getirerek reddediyorlar.

Kısaca değerlendirelim..
Ömer Muhtar
29-01-2018 14:23
#2820
selamün aleyküm

Bu konuya bende bir kaç soru ile müdahil olmak isterim;
Halbuki sizi halden hale-tavırdan tavıra geçirerek (Allah) yaratmıştır.
(71-Nuh 14)
Allah sizi yerden bir bitki (gibi) bitirdi. (71-Nuh 17)
Sonra sizi yine ona döndürecek ve sizi (diriltici) bir çıkarışla diriltip-çıkaracaktır. (71-Nuh 18)
14. Ayete bakarak, 17. ayetlerdeki yaratılış yaratmanın hangi aşamasındadır?

yanlış hatırlamıyorsam beklenen müslümanlara... kitabınızda Hud a.s. mın kavminden inkarcıların; O (dirilme ve hayat), bizim (öldükten sonra yaşadığımız bu) dünya hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız, biz (ikinci kez ölüp) diriltilecekler değiliz. (23-Mü'’minûn 37) dediği ayetle Nuh-17 ayet arasında bir alaka kurmuştunuz. yanlış hatırlıyorsam düzeltebilirsiniz.

burdan yola çıkarak Adem a.s. mın yada ilk insanın yaratılması ile ilgili olarakta Nuh-17. ayeti anabilirmiyiz?
İnşirah Melal
29-01-2018 13:08
#2817
Fatma abla,

Elbette ki;
İnsan, yaratılmasına hükmedildiği için ana rahmine düşer ve doğar. Kur'an'da geçen "Kûn fe yekûn" ayetlerinde de göreceğimiz üzere Rabbimiz hükmeder, emreder ve olma işi sonra başlar. Zaten diğer ihtimalde vesile pozisyonuna Allah'ı koymuş oluruz ki böyle bir anlayıştan Rabbimize sığınırız.

Konunun akışını bozmamak adına değinmemiştim lakin, daha önceki yorumunda bahsettiğin Rabbimizin Zaman ve Mekandan münezzeh oluşu bu meselenin bence de anahtarıdır.

Fakat ben şimdilik ilk başlığın fazlaca dışına çıkmamak için bir umud ile, "Adem (a.s)'da nutfeden yaratıldı" düşüncesini savunan kardeşlerimizin bu yazılanlara bir cevap vermelerini beklemeyi tercih ediyorum.
Fatma Ceren
29-01-2018 10:32
#2816
Ve Aleyküm Selam

Aynen öyle İnşirah kardeş. Vesileleri dillendirmemdeki kastım Ben, Biz nüansına dikkat çekmekti, siz daha güzel açıkladınız.

Mesela bize sorulsa "Seni Kim ve neyden yarattı?" diye; cevabımız "Allah topraktan yarattı ama anne babamız vesile oldu nutfeden yaratıldık" deriz.

Zaten Fatır 11 bunu bu açıklıkla bildiriyor. "Allah sizi (önce) topraktan yarattı sonra bir nutfeden-damladan. Sonra da sizi (erkek-dişi) çiftler kıldı. O'nun ilmi-bilgisi dışında hiçbir dişi ne gebe kalır, ne de doğurur…" (35-Fatır 11)

"Şüphesiz ki Allah katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı sonra ona "Ol" demesiyle o da hemen oluverdi. "(3-Al-i İmran 59) ayetinde İsa (a.s.)'ın yaratılışının Adem(a.s.)'a benzetilmesi; dünyadaki biyolojik sürece ve vesilelerin (kısmen) olmamasından kaynaklı. Kısmen diyorum çünkü İsa(a.s.) bir anneden doğarak yaratılmıştır. Zaten ayette Adem'le aynıdır denmiyor, gibidir deniyor.

Bir nüansa dikkat çekmek istiyorum. Yaratmak fiili yoktan var etmek demektir. Yaratılmasına hükmedilen dünyaya vesile ve sebeplerle gelir. Kur'an genelinde yaratılışla ilgili anladığım budur. Yanlışsam düzeltilmek isterim.

Özellikle İnşirah kardeşin fikrini almak isterim; "İnsan ana rahmine düşünce mi yaratılır, yoksa yaratıldığına hükmedildiğinden mi zaten ana rahmine düşer ve doğar?"

Bu forum bana yaratılışla ilgili ayetleri tekrar tekrar okuyarak tefekkür etmeme vesile oldu, vesile olanlara teşekkür ediyor fakat Araf 11'i halâ anlamıyorum.

İnşirah Melal
29-01-2018 02:33
#2815
Selamaleykum

Hocam izninizle sizin saflık olarak ifade ettiğiniz şeyi ben "umud" olarak isimlendiriyor, Müslümanlara dair umudumuzun diri tutulması ve Müteşabih Müslümanların bir araya gelip Muhkem bir anlama kavuşması için dua ediyorum.

Sorduğunuz soruya gelince;
Fatma ablanın söylediklerine katılıyorum. Lakin sizin vesilenizle öğrendiğim ve önemini bir kez daha farkettiğim "BEN-BİZ" ayrımını sitede yaptığınız bir yorumdan alıntılayarak ilave etmek istiyorum;

"Kur’an-ı Kerim’deki “Biz” ifadesiyle ilgili olarak araştırmalarımızı hatırlayan kardeşlerimizin bileceği gibi “Biz” ifadesiyle beyan edilen fiillere Rabbimizin yarattığı bazı vesilelerin de dahil olduğunu biliyor ve Latif olan Rabbimizin birçok ayette “Ben” yerine “Biz” ifadesini kullanarak bu fiillere asıl itibariyle Kendi yarattığı vesileleri de dahil etmesini muhteşem bir incelik olarak görüyorduk.

76/2 ayetindeki “Biz yarattık” ifadesi de, bizlere buradaki yaratmanın anne-baba gibi vesilelerin de dahil olduğu bir yaratma olduğunu göstermekte ve vesilelerin dahil olduğu bu yaratılış sürecinin nutfeden-damladan olduğu açıklanmaktadır. Oysa Adem (a.s.) yaratılışıyla ilgili hiçbir ayette “Biz” ifadesi kullanılmamakta ve “Ben yarattım, Ben yaratacağım” ifadeleriyle ilk insan olan Adem (a.s.)’ın anne-baba gibi vesilelerin dahil olmadığı bir yaratılışla yaratıldığı beyan edilmektedir."

Not: Fatma ablanın son cümlesini şöyle anlıyorum;
Adem (a.s)'ın yaratılışı nutfeden değildir ama bizim yaratılışımız nutfeden olduğu kadar topraktandır da....

Fatma Ceren
28-01-2018 15:08
#2814
Selamun Aleyküm

Adem (a.s.)’ın bir insan olduğunu ve “Gerçek şu ki Biz insanı karışık olan bir nutfeden-damladan yarattık… (76-İnsan 2)” ayetini esas alarak nutfeden yaratıldığını iddia etmek, Kur’an’a uygun bir iddia değildir. Çünkü sadece bir ayetle anlatılmayan bir konuyu, sadece o bir ayete göre tevil etmek demek diğer ayetleri yok saymaya eş bir tutumdur.

Sadece İnsan 2 ayetini esas alarak Adem(a.s.)'ın nutfeden yaratıldığı iddiası yanlıştır, çünkü Kur'an'ın bütününe baktığımızda Adem(a.s.) özel bir yaratma ile yaratılmıştır. Sad 75'te "İki elimle yarattığım" ifadesi ile Al-i İmran 59'da "Onu topraktan yarattı, Ol deyince oluverdi" ile bize bu özel yaratma bildirilir.
İlk insan olan Adem(a.s.) topraktan, onun dünyadaki soyu, sebeplere ve vesilelere dayanan bir yaratma olduğu için, bir damla sudan, nutfeden....yaratılmıştır.


Mehmed Alagaş
28-01-2018 14:08
#2811
Ve aleykümselam

Ruveyda, Fatma ve Talha kardeşlerime teşekkür ediyor, “Euzubillahimineşşeytaniracim Bismillahirrahmanirrahim” diyerek konumuza başlıyorum. İlk insanın ve insanlığın yaratılışıyla iligili olarak aynı konuda benzer-müteşabih yüzlerce ayet bulunmaktadır. Ben bu ayetlerden meselenin özünü açıklayan ve bazı kardeşlerimizce birbirine çelişkili gözüken temel ayetleri 3 başlıkta zikrederek Birlikte Değerlendirmeye başlamak istiyorum.,

1. Adem (a.s.)’ın yaratılması
Hani Rabbin meleklere "Ben yeryüzünde bir halife kılacağım" demişti. Onlar da "Biz Seni övüp-yüceltir ve takdis ederken orada fesad çıkarır ve kanlar akıtır birini mi (halife) kılacaksın?" dediler. (Allah) "Şüphesiz Ben sizin bilmediğinizi bilirim" dedi. (2-Bakara 30)
Hani Rabbin meleklere demişti ki "Ben kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan bir beşer-insan yaratacağım." (15-Hicr 28)
(Allah) dedi ki "Ey İblis. Elimle yarattığıma secde etmekten seni meneden-alıkoyan neydi?…” (38-Sad 75)
İnsanı pişmiş çamura benzeyen bir balçıktan yarattı. Cann'ı-cinni de 'yalın-dumansız bir alevli ateşten' yarattı. (55-Rahman 14.15)
Şüphesiz ki Allah katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı sonra ona "Ol" demesiyle o da hemen oluverdi. (3-Al-i İmran 59)

2. Eşinin yaratılması
Ey insanlar. Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup-sakının…. (4-Nisa 1)
O, sizi tek bir nefisten yarattı ve kendisiyle sükun bulması (durulup-yatışması) için ondan eşini var etti… (7-A'raf 189)
Sizi tek bir nefisten yarattı sonra da ondan kendi eşini var etti.. (39-Zümer 6)

3. Bütün insanların yaratılması
Sizi yarattık sonra size suret (biçim-şekil-özellik) verdik sonra da meleklere "Adem'e secde edin" dedik. Onlar hemen secde ettiler ancak İblis müstesna. O secde edenlerden olmadı. (7-A'raf 11)
O, sizi tek bir nefisten yarattı ve kendisiyle sükun bulması (durulup-yatışması) için ondan eşini var etti. Onu (eşini) örtüp-bürüyünce, o da bir yük yüklendi de bununla (bir süre) gezindi. Nihayet (yükü) ağırlaşınca ikisi de Rableri olan Allah'a "Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız" diye dua ettiler. (7-A'raf 189)
Andolsun ki Biz insanı süzme çamurdan (çıkarılmış özden) yarattık. Sonra onu sağlam bir karargahta nutfe haline getirdik. Sonra o nutfeyi bir alaka (rahime tutunup-bağlanan kan pıhtısı) olarak yarattık, ardından o alakayı bir çiğnem et parçası yaptık, sonra o bir parçacık eti kemik olarak yarattık, derken o kemiklere et giydirdik, sonra onu bir başka yaratışla inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah ne yücedir. (23-Mü'minun 12..14)
Allah sizi (önce) topraktan yarattı sonra bir nutfeden-damladan. Sonra da sizi (erkek-dişi) çiftler kıldı. O'nun ilmi-bilgisi dışında hiçbir dişi ne gebe kalır, ne de doğurur… (35-Fatır 11)
Ey insanlar. Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık…. (49-Hucurat 13)
Gerçek şu ki Biz insanı karışık olan bir nutfeden-damladan yarattık… (76-İnsan 2)
O, insanı bir alaktan (rahime tutunup-bağlanan kan pıhtısından) yarattı. (96-Alak 2)

Evet,
ilk insanın ve insanların yaratılışıyla ilgili temel ayetlerden bir kısmı bunlardır. Öncelikle bilmemiz ve iman etmemiz gerekir ki çelişkisiz bir Kitab’a ait olan bu ayetler, birbiriyle kesinlikle ve kesinlikle çelişmeyen ayetlerdir. Aynı konudaki bu benzer yani müteşabih ayetleri tefekkür ederken, bizlerde oluşan genel kanaate herhangi bir ayet uymuyor veya zahir anlamı itibariyle çelişkili gözüküyorsa, bu ayeti zahir anlamından kopararak genel anlayışımıza göre tevil etmekten Allah’a sığınmamız gerekir. Mesela Fatma kardeşimiz ilk insanın Adem (a.s.) olduğu hususunda kuvvetli bir Kurani kanaate sahip olmasına rağmen A’raf 11 ayetini bu kanaate uygun anlayamadığı için kendi genel kanaatine göre ayeti tevil etmeyip, bu ayeti anlayamadığını söylemiştir.

İşte doğru olan budur.
Fakat ne yazık ki bu doğru yaklaşım birçok hoca kardeşimizde bulunmamakta ve genel kanaatlerine uygun olmayan birçok ayeti, genel kanaatlerine göre tevil etme cüretini göstermektedirler. Cüret diyorum çünkü böyle bir yaklaşım Gülsüm kardeşimizin ifade ettiği gibi “Aslında böyle demek istiyor!!” diyerek Allah’ın ayetlerini Allah’a öğretmeye kalkışmak demektir. Böyle bir yaklaşımdan hep birlikte Allah’a sığınmamız gerekir. Mesele bu noktaya geldiği zaman televizyonlarda ve söz meydanlarında karşılarında ciddi bir muhatab olmadan insanların yaratılışını tekil ayetlere dayanarak anlatmaya çalışan kardeşlerimizi yaptığımız bu Birlikte Değerlendirmeye çağırıyor, hakkı ortaya koymak ve hakkı karşılıklı anlamak gibi bir kaygıları varsa -ki olduğu kanaatindeyiz- görüşlerini ayetler bütünlüğünde savunmaya davet ediyoruz. Sitenin yorum alanına sığmayacak uzunluktaki açıklamalarını, site yöneticisinin meil adresine gönderirlerse severek ve sevinerek yayınlayabiliriz.

Birbiriyle bağlantılı olan üç başlıkta ele alınması gereken bu meseleye ilk başlığımızla başlayabiliriz. Adem (a.s.) bazı kardeşlerimizin söylediği gibi nutfeden mi yoksa topraktan mı yaratıldı? Adem (a.s.)’ın bir insan olduğunu ve “Gerçek şu ki Biz insanı karışık olan bir nutfeden-damladan yarattık… (76-İnsan 2)” ayetini esas alarak nutfeden yaratıldığını iddia etmek, Kur’an’a uygun bir iddia mıdır?


Fatma Ceren
28-01-2018 13:24
#2810
Selamun aleyküm

Zamandan münezzeh olan Rabbimizin ol demesiyle oluveren işlerini zaman ve mekana bağlı olmayan bir ortamdan kronolojik sırayla anlamaya çalışmak, makul bir yaklaşım olamaz. Zaman ve mekana bağlı (dünyada) yaradılış belli bir kronoloji , sıralama ve aşamalarla anlatılmıştır ancak.

Çalışmalarıma devam ederken şimdilik takipteyim inşallah.
Ruveyda Gülşah
28-01-2018 04:27
#2809
Selam ve esenlik temennisi ile.

Sitenin sessiz takipçilerinden biri olarak bu mevzuda yazmak istedim, istedim ki benim zihnimden geçende bir yanlışlık varsa burada bulunanlar düzeltsin yahut bir ışık tutsun…

Bu tür konuların popüler kültürde gündeme gelme meselesine bakarken kimlerin bunu yaptığına bakmadan geçemiyorum. Amaç Kuran’ı anlamak mı yoksa kendi çelişkilerine yandaş toplamak mı bunu anlamaya çalışıyorum ilkin. Ve bu noktada Al-i İmran Suresinin 7'inci ayetini bir “turnusol kağıdı” olarak görüyorum.

Bakara suresinde geçen ayetlerde;

30-Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim" dedi.

Meleklerin hayrete düşme nidası burada bir ilk haber almayı konunun ilk olarak dillendirildiğinin delili, bir kişiden bahsedilirken aynı anda bir grub insanın yaratılmadığını da anlıyoruz bir gruba yaratılan bir Halife. O grup bu helifenin nefsinden zürriyet olarak çoğalacak bunu ifade ediyor. Burada ben fıtratın tezahürü için tek nefisten yarattığını anlıyorum Rabbimizin.

31- Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin" dedi. 32- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın." 33- (Allah:) "Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver" dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki: "Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim." 34- Ve meleklere: "Adem’e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu. 35- Ve dedik ki: "Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."

Kesintisiz olarak ardı ardına sıralan bu ayetler Hz. Âdemin yaratılan ilk insan olduğunu benim nefsime izah ediyor. İkinci insan olarak eşini yarattığını da başka bir surenin başka bir ayetinde görüyoruz;

Araf-189- O, sizi tek bir nefisten yarattı ve kendisiyle durulup-yatışması için ondan eşini var etti. Onu (eşini) örtüp-bürüyünce, o da bir yük yüklendi de bununla (bir süre) gezindi. Nitekim ağırlaşınca, ikisi Rableri olan Allah'a dua ettiler: "Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız."

Bir yorum olarak müsaadenizle şunu söylemek istiyorum; "Biz ona inandık, tümü Rabbimiz'in Katındandır"


Talha
27-01-2018 16:55
#2807
SELAMUN ALEYKUM

Özelde Adem a.s, genelde ise ayetlere bakışımızı dahada geliştirip onaracak bir konuyla bizleri birlikte değerlendirme ortamına davet edenlerden Allah razı olsun...

Bu konu ilk gündeme geldiğinde içimizde var olan somutlaştırma aşkı ile tartışmalara olumlu bakıp olabilir demiştim. Çünkü bendeki ırk, renk, çekik gözlülük gibi farklılıkları somut bir şekilde açıklığa kavuşturacak olması heyecanını duymuştum. Fakat daha sonra somutlaştırma hastalığına tutulanlardan ve bilimi mihenk taşı yapanlardan olmaktan korktuğum için daha derin bir araştırma yapma gereği duydum Elhamdülillah...

Netice olarak Araf suresinin genelini ve Kur'an bütünlüğünde bu konuyla alakalı diğer ayetleri birlikte değerlendirdiğimde bende Fatma ablayla aynı kanaati taşıyorum. Yinede en doğrusunu Allah bilir...

Özellikle Araf suresi 20. ayette Rabbimiz:
"Şeytan, onların (o ikisinin) görünmesi ayıp olan ve kendilerinden örtülmüş (gizlenmiş) yerlerinin açığa çıkarılması için onlara vesvese verdi ve sonra da şöyle dedi: “Rabbiniz (ikinizin Rabbi) sadece iki melek olursunuz veya (orada) ebedî kalanlardan olursunuz, diye bu ağaçtan sizin ikinizi menetti (nehyetti).” buyuruyor. Bende buradaki iki kişi vurgusuna dikkat çekmek istiyorum... Neden iki kişiden bahsediyor Allah?

Yine Araf suresinin yirmi altı ve yirmi yedinci ayetlerinde ve başka ayetlerde Rabbimizin "Ey Adem oğulları" diye nida etmesi ne anlama geliyor? Neden 14 asırlık gerçeğe delil bunca ayet varken haddini aşmak peşine düşer ki insanlar???

Mehmed Alagaş
27-01-2018 15:06
#2806
Ve aleykümselam

Fatma kardeşim lütfen beni gülümseten bir aceleciliğe kapılma. Müteşabih ayet meselesi bütün bu tartışmaları Kurani bir sonuca ulaştırabilmemiz için bizlere istikamet verecek bir meseledir. Dolayısıyle bu meseleyi anlayamayanlar, A’raf 11 ayetine ilişkin yapacağımız değerlendirmelere de sağlıklı bir katılım yapamayacaklardır. Müteşabih ayet meselesini anlayanlardan ve birbiriyle çelişkili gözüken şefaat ayetlerini Müteşabih Müslümanlar kitabında nasıl bir usulle ortak ve muhkem bir anlama kavuşturduğumuzu bilenlerden isen bu bilinçle A’raf 11 ayetini konuyla ilgili diğer benzer-müteşabih ayetler ışığında tekrar düşünmeye ve araştırmaya devam edebilirsin. Elbetteki Mehmed abin de meseleye girecek ve bu konuyu birlikte değerlendireceğiz.

Bu arada şunu da belirtmek isterim ki bizler hak bir Kur’an anlayışı ile ümmetin uyanmasına ve vahdetine yönelik bu çalışmaları yaparken, bazı kardeşlerimiz yaşadığımız coğrafyada gelişen olaylara karşı tavrımızın ne olduğunu soruyorlar. Elbetteki yakından takip ettiğimiz bu olaylara karşı kayıtsız değiliz. Son yıllarda toplumsal düzlemde hızla gelişen batı muhalefetini Rabbe şükür duygularıyla karşılıyor, bu gelişmelerin yarınlarda daha büyük hayırlara vesile olacağını düşünüyoruz. Bu nedenle laik ve demokratik sistemin yanında olmasak da, halkın batıya ve batı değerlerine karşı olan bu haklı muhalefetinin sonuna kadar yanında olduğumuzu belirtiyor ve dua ediyoruz.
Fatma Ceren
27-01-2018 14:23
#2805
Selamun aleyküm

Müteşabih ayet meselesinin anlaşılmadığı gündeme getiriliyor da, anlayanlar tarafindan Araf 11'e bir yorum göremiyoruz. Niye? Çalışmamıza dogru istikamet verecek bir başlangıç yapılmalı değil mi?
Gülsüm Alagaş
27-01-2018 12:33
#2804
Selamun aleykum

Bazı istisnalar olsa da Müteşabih Müslümanlar kitabının hocasından talebesine kadar geniş bir kesimce hiç anlaşılmadığını düşünüyorum. Çünkü o kitapta verilen tefsir usulü anlaşılsaydı aynı konudaki benzer ayetler tek başına ele alınılarak muhkemleştirilmeye çalışılmazdı. Hurafeci kesimleri “ Siz Allah’a dinini mi öğretiyorsunuz? ” ayetiyle karşı karışıya getirerek tenkit eden kimseler, bilerek veya bilmeyerek “Allah’a ayetlerini öğretmeye” kalkışmazlardı.

Artık şunun iyice anlaşılıp kabul edilmesi gerekir ki Kur’an ayetlerinin tevil ve tefsir hakkı biz beşerlerin kişisel kanaatlerine bırakılmış değildir. Kur’an-ı Kerim kendi ayetlerini kendisi açıklayan, müteşabih ayetlerini yine ancak kendisi muhkemleştiren bir kitaptır. Bu yüce Kitap karşısında haddimizi bilmemiz, müteşabih ayetlerin muhkem anlamını yine Kur’an’da aramamız gerekir. Aynı konuda benzer iki ayet anlam itibariyle bizlere çelişkili gözüküyorsa bu çelişkinin ayetlerde değil zihnimizde olduğunu kabul etmeli, çelişkili gözüken iki ayetten birini esas alarak diğerini ona göre tevil etme cüretini göstermemeliyiz.

Dolayısıyla yine Müteşabih Müslümanlar kitabına dikkat çekiyor, bu kitapta verilmeye çalışılan tefsir usulü anlaşılmadan bu meselenin genel bir çözüme kavuşmayacağını düşünüyorum. Bildiğiniz gibi bu meseleden daha karmaşık olan şefaat meselesi Müteşabih Müslümanlar kitabında ele alınmış ve hiçbir ihtilafa mahal bırakmayacak şekilde açıklık kazanmıştır. Tabi ki bu usulden ve bu yazılanlardan haberi olmayan kesimler hala şefaat var mıdır yok mudur tartışmasına devam etmektedirler. Kardeşlerime bu meseleyi de aynı usulle değerlendirmemiz gerektiğini, müteşabih ayetlerin muhkem anlamını yine ayetlerde aramamız gerektiğini hatırlatmak isterim.

Hakta buluşmak duasıyla.


Fatma Ceren
26-01-2018 23:34
#2803
Ve Aleyküm Selam

Müteşabih ayet açıklamasıyla konuyla ilgili çalışmam farklı bir istikamet kazandı. Bunun için Mehmed abiye teşekkür ederiz. Konunun, "İnsanın" ve "İnsanlığın" yaratılışı şeklinde iki farklı maddede ele alınması ise zaruri oldu.

Meseleye bu açıdan bakınca, "Sizi tek bir nefsten yarattık, tek bir candan yarattık" ayetlerini anlamadığımı; Araf 11'i ise hiç anlamadığımı düşünüyorum.

Konuyla ilgili Kur'an genelinde fark edebildiğim ve emin olduğum sadece iki bilgi var. Birincisi, ilk yaratılan insanın Adem(a.s.) olduğu söyleniyor.

Şüphesiz ki Allah katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı sonra ona "Ol" demesiyle o da hemen oluverdi.
(3-Âl-i İmrân 59)

İkincisi ise, cinlerin insandan önce yaratıldığı bildiriliyor.

Andolsun ki Biz insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.Cinleri de daha önce zehirli-nüfuz edici ateşten yaratmıştık. (15-Hicr 26-27)


Mehmed Alagaş
26-01-2018 21:01
#2799
Selamunaleyküm

Mehmed abinin saf tarafları var İnşirah kardeşim. Mehmed abin bir meseleyi gündeme getirdiği zaman o meselenin anlaşıldığını kabul edip, diğer meselelere bu ön kabulden sonra devam ediyor. Oysa bu mesele de dahil olmak üzere son zamanlarda ayetlere nisbet edilerek gündeme getirilen yanlış görüşlere baktığımız zaman bu yanlışların kökeninde müteşabih-benzer ayetlerin muhkem kabul edilmesini görüyoruz. Çünkü müteşabih ayetler muhkem zannedilip, kişisel yorumlarla bu ayetlerden muhkem anlamlar çıkarılması, sapmanın ve sapıklığa yönelmenin ilk adımı olmaktadır. Dolayısıyle Müteşabih Müslümanlar kitabımızda yaptığımız açıklamaları ‘müteşabih hocalar’ bile okuyup-anlayamadığı için bu sonuçsuz tartışmalar devam etmektedir.

Sözlük anlamı itibariyle benzer, benzeyen anlamına gelen ‘müteşabih’ kelimesine tefsir usulünde “Anlamları açık ve net olmayan, manası kolaylıkla anlaşılmayan, birçok manaya gelme ihtimali olup bunlardan birini tayin etmek için harici bir delile ihtiyaç duyan..” şeklinde tarifler getirilmesi, uzun asırlardır Kur’an ayetleri konusundaki çözümsüz ihtilafların ana nedeni olmuştur. Çünkü bu tariften hareketle tek başına açık ve anlaşılır gözüken bütün ayetler muhkem kabul edilmekte ve bu ayetlerden çıkarılan anlamlar muhkem anlam heyacanı ile savunulmaktadır. İşin garip tarafı bunlara itiraz eden kesimler de yine açık ve anlaşılır olduğu için muhkem kabul ettikleri ayetlerle karşı çıkmakta ve çelişkisiz Kitabın ayetlerine dayandırılan bu çelişkili tartışmalar asırlardır sürdürülmektedir. Bu tartışmaların bitmesi veya bitirilmesi “Müteşabih ayet nedir?” sorusunun Kur’an’dan cevaplanmasıyla mümkündür. Kur'an-ı Kerim'in muhtelif yerlerinde kullanılan müteşabih kelimesi benzer-benzeşen-benzeyen manalarına geliyorsa, müteşabih ayetler hangi konuda birbirine benzer veya benzeyen ayetlerdir? Ayetlerin hepsi Kurani, hepsi İlahi kelam, hepsi hak olduğuna göre bu genel benzerliklerin ötesinde müteşabih ayeti muhkem ayetten ayıran özel benzerlikler nelerdir?

İşte bu önemli soruyla Kur'an-ı Kerim'e yönelip, ayetleri tek tek dikkate aldığımız zaman bizim anlayış seviyemizden kaynaklanan bazı istisnalar olsa da, genelde bu sorunun Kur'an bütünlüğünde iki cevabı olduğunu görüyoruz. Müteşabih ayetlerin küçük bir kısmı anlam itibariyle birbirine benzer iken, büyük bir kısmı ilgili olduğu konu itibariyle birbirine benzemektedir. Müteşabih Müslümanlar kitabında örnekleriyle açıkladığımız gibi Kur’an-ı Kerim’de her hangi bir konuyu içeren yirmi ayet var ise bu yirmi ayet o konuda birbiriyle benzer-müteşabih ayetlerdir. Müteşabih ayetlerle ilgili söylenen geleneksel tanımda “Anlaşılması için harici delile ihtiyaç duyan” şartı, bu ayetlerin muhkem anlamını anlayabilmemiz için bizler için gerekli bir şart değildir. Çünkü Kur’an ayetlerinin harici bir delile, harici bir desteğe ihtiyacı yoktur. Hud suresinde “Elif, Lam, Ra, (Bu, bütün) ayetleri muhkem kılınmış (muhkemleştirilmiş) sonra da Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) ve Habir (her şeyden haberdar) olan tarafından (ayrıntılı olarak) açıklanmış bir Kitab'tır. (11-1)” beyan edildiği gibi Kur’an-ı Kerim, müteşabih ayetlerini kendisi muhkemleştiren bir Kitab’dır. Dolayısıyle herhangi bir konuyla ilgili yirmi benzer-müteşabih ayet varsa, bu ayetlerin muhkem anlamı konuyla ilgili bir ayette değil bu yirmi ayetin çelişmeyen ortak anlamındadır. Bu yirmi ayet birbirini açıklayan ve muhkem anlama kavuşturan ayetlerdir. “Bu ayetlerin tek başına muhkem anlamı yok mudur?” sorusunu soranlara da şanı yüce Rabbimiz şu cevabı vermektedir.,

“Sana Kitab'ı indiren O'dur. O'nun bazı ayetleri (tek başına bile) muhkemdir ki bunlar kitabın anasıdır (aslı ve esasıdır). Diğerleri de (tek başına muhkem olmayan-benzer ve birbiriyle ilgili) müteşabihlerdir. İşte kalblerinde eğrilik bulunanlar fitne çıkarmak ve (hevalarına göre) te'vil etmek için (tek başına muhkem olmayan) müteşabih olanlara uyarlar. Oysa onun (tek başına hak ve muhkem) te'vilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise (müteşabihleri tek başına te'vil etmeyip) "Biz ona (Kur'an'a ve içindeki ayetlere bütünüyle) inandık, hepsi Rabbimizin katındandır" derler. Ancak ulul elbab (zikir, hikmet ve hayır sahibleri) hatırlayıp-öğüt alır. (3-Al-i İmran 7)”

Bu çok kısa açıklamadan sonra değerlendirme sorumuza gelecek olursak A’raf 11 ayet-i kerimesi, insan ve insanlığın yaratılışıyla ilgili olarak Kur’an’da zikredilen birçok benzer-müteşabih ayetten sadece bir tanesidir. Meselenin henüz bu elif be sini bilmeden A’raf 11 ayetini muhkem zanneden hoca veya alim kardeşlerimizin acilen uyarılarak kendilerine gelmeleri ve 3-Al-i İmran 7 ayetinde “Kalplerinde eğrilik olanlar” şeklinde ifade edilen İlahi tehdidin dışına çıkmaları gerekmektedir. İnsan ve insanlığın yaratılışıyla ilgili olarak Kur’an’da zikredilen benzer-müteşabih ayetlerin (anlamı kendilerince açık olduğu için) tek başına muhkem olduklarını zannetmeye devam ederlerse, hem kendilerine hem de kendilerini severek takip eden kardeşlerimize bilmeden ve istemeden ciddi zararlar vermeye devam edeceklerdir. Duyanlar duymayanlara duyura ve dua ede..
Mehmed Can
26-01-2018 19:19
#2796
Ve aleykümselam

Abdullah kardeşe ilave olarak bu konuyu araştırmak isteyen kardeşlerimizin Mehmet Okuyan’ın şu kısa konuşmasını dinlemesini isterim.


Abdullah
25-01-2018 20:55
#2795
Selamunaleyküm

Fatma bacının dikkatini çekmek isterim. Onlar bu sıralamada önde yer alan Sizi yarattık buyruğunun çoğul olduğundan hareketle Adem a.s. a secde edilmeden önce birçok insanın zaten yaratılmış olduğunu iddia ediyorlar. Hatırlatmak istedim.
Fatma Ceren
24-01-2018 20:16
#2791
Ve Aleyküm Selam

Euzûbillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim;

Araf 11'deki sıralama ile Hicr 28-29 sıralaması aynıdır. Rabbimiz önce yaratacağını, sonra biçim vereceğini, ruhundan üfleyeceğini ve secde emrini aynı sırayla bildiriyor.

"Hani Rabbin meleklere demişti ki "Ben kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan bir beşer-insan yaratacağım." Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üflediğimde hemen onun için secdeye kapanın. (15-Hicr 28-29)

Konuyla ilgili olduğunu düşündüğüm bir diğer ayet, Nisa 1, Araf 189 gibi ayetler. "Sizi bir tek nefsten yarattık" ifadesini dikkate aldığımda, "Sizi yarattık" genel ifadesini anlayabiliriz diye düşünüyorum.

Ey insanlar. Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan da eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip-yayan Rabbinizden korkup-sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'dan korkun ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir. (4-Nisâ 1)

Ve insanın yaratılış sıralaması ve aşamalarını da düşünürsek, Allah(c.c.) insanı bir çamurdan yaratmaya başladığını Secde 7'de bildirir. Yani ilkin hammaddenin yaratılması, yaratılışın başladığının ama tamamlanmadığını gösterir. Sizi yarattık ifadesinden, bu ilk aşamayı da anlayabiliriz diye düşündüm.
İnşirah Melal
24-01-2018 16:02
#2790
Vealeykumselam

Hocam ben ayetteki kronolojik sıralama hususundan önce muhkem ve müteşabih ayetler hakkında bir kafa karışıklığı olduğunu düşünüyorum.

Gerçi gerek "Müteşabih Müslümanlar" kitabında gerekse sitedeki bazı yazılarda siz bu konuyu genişçe ele aldınız lakin birçok kardeşimizin 'müteşabih ayet' kavramının içini bazı önkabullerle doldurduğu kanaatindeyim.

Örneğin üzerinde duracağımız A'raf 11 ayetini hiç tevil etmeden açık anlamına sadık kalarak, "Adem (a.s)'dan önce de insan veya beşer vardı" diyen hocalarımız-kardeşlerimiz, acaba bu ayetin müteşabih bir ayet olduğunu kabul ediyorlar mı? Yoksa tek başına muhkem olduğunu mu düşünüyorlar?
Mehmed Alagaş
24-01-2018 14:18
#2789
Selamunaleyküm

Arkadaşlar bu Birlikte Değerlendirmede üzerinde duracağımız en önemli ayet A’raf 11 olacaktır. Müteşabih Müslümanlar kitabında usul yönünde zikrettiğimiz ve örneklendirdiğimiz gibi bu konuyla ilgili bütün benzer-müteşabih ayetleri birlikte ele alacak ve çelişkisiz olan bu Kitabın konuyla ilgili ayetlerini, birbiriyle çelişmeyecek bir şekilde anlamaya çalışacağız. A’raf 11 ayetini de açık ve zahir anlamında ele alıp, diğer kardeşlerimizin yaptığı gibi hiçbir ayeti zahir anlamından kopuk anlamlara tevil etmeden hak anlamını araştırmaya ve anlamaya gayret edeceğiz.

Bu ayette birçok kardeşimizin kafasını karıştıran husus insanların yaratılışıyla ilgili olan kronolojik sıralamadır. Ayetin bu olayı “Sizi yarattık sonra size suret (biçim-şekil-özellik) verdik sonra da meleklere "Adem'e secde edin" dedik.” şeklinde beyan etmesi, bu kardeşlerimizin zihnini karıştırmakta ve “Demek ki melekler Adem’e secde etmeden önce yaratılmış insanlar vardır” demelerine sebeb olmaktadır.

Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınarak araştırmaya ve düşünmeye başlayabilirsiniz.


Güvenlik Kodu (*)
İşlemin sonucunu aşağıya yazınız : 28 çarpı 2 = ?


(*) Zorunlu

LÜTFEN DİKKAT:
IP numaranız kaydedilmektedir. Yorumlarınız sebebiyle ilgili kişi ve kurumların yasal işlemler başlatabileceğini unutmayınız. Aşağıdaki sebeplerle yorumlarınız onaylanmayacaktır.
  • Küfür, hakaret, tehdit, rencide edici ifadeler
  • İnançlara saldırı
  • Büyük harflerle yazılmış cümleler