Euzübillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim,
Gece yattığınızı ve sabah hiç bilmediğiniz bir yerde uyandığınızı düşünün…
En son göz kapaklarınızın ağırlaştığını hatırlıyorsunuz. Fakat şimdi, gözlerinizi açtığınızda, yatağınızda değil bambaşka bir yerdesiniz. Etrafta sizin gibi başka insanların da bulunduğu bir adada, denizin kenarındasınız. Yaşadığınız şeyin rüya değil, gerçek olduğunu idrak ettiğiniz o ilk anlarda..
Neler geçerdi aklınızdan?
1- Neredeyim?
2- Buraya nasıl geldim?
3- Neden buradayım?
4- Ne yapmalıyım?
Öncesini hatırlayamadığımız bir var oluş durumunun içerisinde, bu temel sorulardan ve onların cevaplarından daha önemli, daha öncelikli bir gündemimiz olabilir miydi? Adada yeni bir yaşam kursak ve aradan yıllar geçse bile, bu sorular aklımızın baş köşesinde beynimizi kemirmeye devam etmez miydi?
Peki;
Nasıl oluyor da ‘dünya’ dediğimiz bu coğrafyada, yaşamakta olduğumuz hayatta, benzer sorular ve bunların cevapları geniş insan topluluklarının önemli/öncelikli gündeminde yer almıyor?
Gözlerini adada açsalar, cevap bekleyen sorulardan dolayı belki yemeden-içmeden kesilecek bu insanlar, neden yaşamakta oldukları hayat hakkında doğru soruları sorup, doğru cevaplara ulaşmaya çalışmıyorlar?
Neden insanların bir kısmı, doğru cevaplara ulaştıkları halde bu bilgiyi hayatlarının merkezine yerleştirmiyor?
Değerli Kardeşlerimiz,
Bedî' ve Musavvir olan Rabbimize, bizleri bir Ramazan ayına daha eriştirdiği için hamd ediyor, başta ALAGAŞ hocamız olmak üzere Rabbisine kavuşan tüm müminlere rahmet diliyor ve tüm kardeşlerimizi selamlıyoruz; Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun..
Ada örneği üzerinden ortaya koyduğumuz dört temel soru, elbette yaşadığımız hayat ve mekân için de sorulması ve cevap aranması gereken sorulardır. Bu sorulara, öncesi ve sonrası ile birlikte kesin-doğru cevaplar veren ve içerisinde hiçbir çelişki bulunmayan tek kaynak; Lâtif Rabbimizin lütfuyla indirmiş olduğu Kur’an-ı Kerim’dir. Rabbimiz diğer tüm haklı sorularımız gibi, ‘neredeyim?’ sorusunun cevabını da Kur’an-ı Kerim’de ayrıntılı olarak açıklamış, bizleri imtihan için gönderdiği yaşam alanını ‘dünya’, buradaki yaşantımızı da ‘dünya hayatı’ olarak ifade etmiştir.
Bildiğiniz üzere; ilk düğme yanlış iliklendiğinde -eğer başa dönülmez ise- diğer düğmeler de yanlış iliklenmek durumundadır. Dünyadaki varlığımız hakkında soracağımız ilk sorunun (neredeyim?) cevabı işte bu yüzden çok önemlidir. Bu önemin farkında olan şeytani akıl, tamamen kendi kontrolü altında bulunan günümüz bilimini kullanarak -sanki bilimin amacı bu imiş gibi- hayat hakkındaki temel sorularımıza cevap verme çabasına girmiş ve ‘neredeyim?’ sorusunu şu şekilde cevaplamıştır :
“Evrendeki 2 trilyon galaksiden biri olan Samanyolu Galaksisi içerisinde bulunan 300 milyar yıldızdan biri olan güneşin etrafında dönmekte olan, küçücük bir gezegendesin! Akıl almayacak büyüklükte bir evrenin, önemsenmeyecek bir köşesindeki, kimsenin umrunda olmayan bir galaksinin, ücra bir köşesindeki sistemin içerisindeki bir gezegende olduğunun farkına varmalısın. Önemsiz bir gezegenin efendileri olduğumuz için, her şeyin bizim için var olduğu, bizim hizmetimize sunulduğu, her şeyin efendisi olduğumuz sanrısına kapılıyoruz sadece. En nihayetinde evrenin içerisinde, evrimsel süreçlerle var olduk ve onun içerisinde yok olacağız. Biz var olsak da, yok olsak da, koca "devran" varlığını sürdürecek, trilyonlarca ve katrilyonlarca yıl daha... Güneş de bir hiç... Sıradan bir yıldız. Evren içerisindeki yıldızların sayısı, Dünya'daki bütün kumsallardaki kum tanelerinden bile daha fazla! Birçoğunun etrafında gezegenler var. Ve biz, kendimizi Evren'deki "en üstün varlık" olarak görüyoruz. İnanabiliyor musunuz? …”
‘Neredeyim?’ sorusuna verilen bu gibi bilimsel! cevaplara samimiyetle inanan insanların, savruldukları uzay boşluğunda tutunmaya çalıştıkları diğer cevaplar ise yine; Big Bang, evrim, uzaylılar, matrix, … gibi çok daha bilimsel! açıklamalar oluyor maalesef.. Mesela bilim insanlarının 2020 yılında yaptıkları ve popüler bilim dergisi Scientific American'da yayımlanmış bir çalışmaya göre; Matrix'teki gibi bir simülasyonun içinde olma olasılığımız yaklaşık yüzde 50 imiş yani yaşadığımız dünyanın gerçek olmama olasılığı yüzde 50 imiş.. Oysa Rabbimiz böyle bir ihtimalin hiç olmadığını buyuruyor..?
Biz gökleri, yeri ve her ikisinin arasındakilerini ancak hak ile (gerçek olarak) yarattık. … (15-Hicr 85)
Allah gökleri ve yeri hak (adil ve gerçek) olarak yarattı. … (39-Zümer 5)
“Peki hangisine inanacağız, bilime mi yoksa Kuran’a mı?” sorusunun, Allah’a ve O’nun kitabı Kur’an-ı Kerim’e iman etmiş samimi bir Müslüman için cevabı nettir; tabi ki putlaştırılmış-yalancı bilimselliği elimizin tersiyle itecek ve Rabbimizin sözüne inanacağız..
Bugün ‘dünya’ denildiğinde, saatte 828.000 km hızla Samanyolu Galaksisi’nin yörüngesinde dönen güneşin etrafında, saatte 107.208 km hızla dönmekte olan küçücük bir gezegenden bahsedildiğini biliyoruz. Oysa Kuran’da ‘dünya’ kelimesi ‘yer ile göğün arasındaki yaşam alanı’ olarak tarif edilmiş ve yer için ‘arz’ gök için de ‘semâ’ kelimesi kullanılmış, arzın ‘sabit bir karar yeri’, göğün de ‘bir bina’ olduğu ve günümüz biliminin aksine, arzın değil göğün dönmekte olduğu buyurulmuştur :
Allah arz'ı (dünyayı) sizin için bir karar yeri, gökyüzünü de bir bina kıldı. Sizi suretlendirdi (biçim-şekil-özellik verdi), suretinizi güzel kıldı ve size temiz şeylerden rızık verdi. İşte sizin Rabbiniz Allah budur. Alemlerin Rabbi olan Allah çok yücedir-mukaddestir. (40-Mü’min 64)
Ya da arzı-dünyayı bir karar yeri (merkezi karargah) kılan, aralarında ırmaklar var eden (akıtan), arza (sarsılmaması için köklü) sabit dağlar diken-yükselten ve iki deniz arasına engel koyan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Hayır, onların çoğu bilmiyorlar. (27-Neml 61)
Dönen-dönüşlü olan göğe andolsun. (86-Târık 11)
Merhum Mehmed ALAGAŞ hocamız, hem dünyanın düz ve sabit bir karar yeri olduğunu, hem de göğün dönmekte olduğunu, aşağıda bağlantılarını vereceğimiz çalışmalarıyla daha önce detaylı bir şekilde açıklamıştı :
Antartika’nın Ötesi - Ye’cuc ve Me’cuc
Günümüz biliminin, ‘neredeyim? sorusuna verdiği doğru olmayan cevabı pekiştirmek ve kendi içerisinde tutarlı görünebilmek adına insanları inandırdığı bir başka yalan, uzay yolculuğu hikâyesidir.
Ay’a, Mars’a ve diğer birçok gezegene gidildiği, halen gidilmekte olduğu ve üç vakte kadar koloni kurulacağı yalanı, büyük bir pişkinlikle insanlara anlatılmakta ve gösterilen hileli fotoğraflara ve videolara iman etmemiz istenmektedir.
Oysa Rabbimiz onları bu konuda da yalanlamakta ve ilk insandan son insana kadar tüm insan neslinin arzda (yeryüzünde/dünyada) yaşayıp-öleceğini ve oradan diriltileceğini, yerin ve göğün sınırları olduğunu ve bu sınırları aşmanın mümkün olmadığını buyurmaktadır :
(Allah) dedi ki "Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde belli bir vakte kadar sizin için bir yerleşim ve meta (geçim) vardır." (7-A’râf 24)
Dedi ki "Orada yaşayacak, orada ölecek ve oradan çıkarılacaksınız." (7-A’râf 25)
Ey (en büyük-en kalabalık) cin ve ins topluluğu (Ye’cüc-Me’cüc). Eğer göklerin ve yerin sınırlarından (sedlerinden) aşıp-geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşıp-geçin. Ancak bir sultan (güçlü bir delil-sebeb) olmaksızın aşıp-geçemezsiniz. (55-Rahmân 33)
Günümüz biliminin büyük yalanlarından en büyüğü, hiç şüphesiz ‘küre dünya’ yalanıdır. Kur’an-ı Kerim’de onlarca ayette arzın (yerin) yayıldığı-düzleştirildiği buyurulur ancak hiçbir ayette yerin küre haline getirildiği ifade edilmez. Kuran’da dünya, güneşin etrafında dönen bir gezegen (kevkeben) değil, algılayabildiğimiz evrenin zemini/tabanı şeklinde ifade edilir; taban yer, tavan ise göktür.
Onlar deveye bakmazlar mı, nasıl yaratıldı? Göğe, nasıl yükseltildi? Dağlara, nasıl dikildi? Yere, nasıl düzleştirildi (düz satıh yapıldı)? (88-Ğâşiye 17-20)
Yaratma bakımından siz mi daha zorsunuz yoksa gök mü? (Ki Allah) Onu bina etti. Onun tavanını yükseltti, ona bir nizam-düzen verdi. Gecesini kararttı, kuşluk vaktini (açığa-aydınlığa) çıkardı. Ve arzı-yeri yayıp döşedi. (79-Nâziât 27-30)
Yeri de döşeyip-yaydık, oraya sabit-sarsılmaz dağlar yerleştirdik ve orada her şeyden ölçüsü belirlenmiş ürünler bitirdik. (15-Hicr 19)
Üstlerindeki göğe bakmıyorlar mı? Biz onu nasıl (yükseltip) bina ettik ve onu nasıl donatıp-süsledik? Onun hiçbir çatlağı da yok. Yeri (nasıl) döşeyip yaydık? Onda sabit dağlar bıraktık ve onda her çiftten göz alıcı-ferahlatıcı (nice bitkiler) bitirdik. (50-Kaf 6-7)
O, yeryüzünü size bir döşek ve gökyüzünü de bir bina kıldı. Gökten su indirerek bununla sizlere çeşitli ürünlerle rızık çıkardı. O halde bile bile Allah'a eşler koşmayın. (2-Bakara 22)
Biz yeri bir döşek kılmadık mı? Dağları da birer kazık? (78-Nebe 6-7)
(Allah) yeryüzünü size beşik yapan, onda size yollar açan ve gökten su indirendir. Onunla her tür bitkiden çiftler çıkardık. (20-Tâ-Hâ 53)
O ki yeri sizin için bir beşik kıldı ve doğru gidesiniz diye onda size (birtakım) yollar var etti. (43-Zuhruf 10)
Allah yeri sizin için yaydı-yaygı kıldı. Gezip-dolaşmanız için onun içinde geniş yollar (bıraktı). (71-Nuh 19-20)
Göğe ve onu bina edene. Yere ve onu düzleyene. (91-Şems 5-6)
Yeri yayıp uzatan, onda sabit-sarsılmaz dağlar ve ırmaklar kılan, orada ürünlerin herbirinden ikişer (erkek ve dişi) çift yaratan O'dur. O, geceyi gündüze örtüp-bürümektedir. Şüphesiz ki bütün bunlarda düşünen bir topluluk için ayetler vardır. (13-Ra’d 3)
Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve Biz (onu) genişletici olanlarız. Yeri de döşeyip-yaydık, Biz ne güzel döşeyici olanlarız. (51-Zâriyât 47-48)
Bütün bu ayetlere rağmen, samimiyetinden şüphe etmediğimiz birçok kardeşimiz de dahil olmak üzere Müslümanların genel inanışı, dünyanın küre olduğu yönündedir. Bu inanışı temellendiren birçok sebep sayabiliriz ancak şimdilik sadece, dünyanın küre olduğunu Kur’an-ı Kerim ayetleriyle ispatladıklarını iddia eden kardeşlerimizin en çok kullandıkları iki argümanı cevaplamakla yetineceğiz.
İddia-1 :
Allah gökleri ve yeri hak (adil ve gerçek) olarak yarattı. Geceyi gündüzün üstüne sarıp-örtüyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıp-örtüyor. … (39-Zümer 5)
Arap dilinin üstatlarından Zemahşerî bu ayetin tefsirinde “yükevviru” (sarıyor) fiili için Arapların bu fiili başlarına sarıklarını sararken kullandığını ifade eder. Zaten “yükevviru” fiili küre mastarından gelir ve yuvarlak cisimleri dolamak için kullanılır. Dolayısıyla bu ayette dünyanın şeklinin küre olduğuna dair işaret mevcuttur.
Ayette “dolamak” diye tercüme edilen Arapça ‘tekvir’ kelimesi, yuvarlak şekilde sarmak manasına gelir. Bu ayette de, gece ve gündüzün oluşmasına, Dünya’nın yuvarlak olması ve dönmesinin sebep olduğu kastedilmektedir.
Gece de kendileri için bir ayettir. Gündüzü ondan sıyırıp-çekeriz de onlar hemen karanlıkta kalıverirler. (36-Yâsin 37)
“Soyup çıkarmak” fiilinin Arapça’sı olan ’sehl’ kelimesinin karşılığı “yuvarlak bir şeyi soymak”tır. Türkçe’de de hayvanların derilerinin soyulduğu yere ’salhane’ (selhhane) denir.
Ey (en büyük-en kalabalık) cin ve ins topluluğu (Ye’cüc-Me’cüc). Eğer göklerin ve yerin sınırlarından (sedlerinden) aşıp-geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşıp-geçin. Ancak bir sultan (güçlü bir delil-sebeb) olmaksızın aşıp-geçemezsiniz. (55-Rahmân 33)
Ayetteki ‘kuturlar’ tabiri bilindiği gibi çaplar demektir. Çap, yuvarlak bir şekil olduğuna göre, hem göklerin, hem dünyanın yuvarlak olduğu anlaşılır.
Cevap-1 : Bu kardeşlerimiz ve birçok insan, küre ile yuvarlak arasındaki farka dikkat etmedikleri için böylesi yanılgılara düşüyor olabilirler, o yüzden hatırlatmak isteriz :
Her küre yuvarlaktır ancak her yuvarlak küre olmak zorunda değildir. Yarım küre de (kubbe) daire de yuvarlaktır ama bunlar küre değillerdir.
Tekvir, yükevviru, sehl kelimelerinin ifade ettiği yuvarlaklık, her durumda küreye işaret etmek mecburiyetinde değildir. Düz ya da kubbe şeklindeki yapılarda da yuvarlak/dairesel hareket bu fiillerle ifade edilebilir. Başına sarık saran kişi bu fiili dairesel hareketle uygular, küresel hareketle uygulamaz. Eğer ilgili fiil yalnızca küresel hareketi ifade etmiş olsaydı, sarık saran kişinin; sadece başının üst bölümünü (yarım küreyi) değil, çenesinden yukarıya doğru, ağzı, burnu, gözleri ve kulakları dahil olmak üzere başının her tarafını (bütün küreyi) sarması gerekirdi. Dolayısıyla ilgili ayetlerde ifade edilen gece-gündüz hareketlerinin küresel olmayabileceği ve dairesel de olabileceğini söylemek mümkündür.
İddia-2 :
Ve arzı-yeri yayıp döşedi. Ondan suyunu ve otlağını çıkardı. (79-Nâziât 30-31)
a) Ayetteki ‘daha’ fiili ‘yapıp düzenlemek’ anlamına geldiği gibi ‘deve kuşunun yumurtlama yeri, udhiyye, uhuvve, yuvarlak taş ve ceviz atmak’ anlamına gelen 'dahu’ mastarıyla da alakalıdır. Arapça’da bir fiilin iki değişik anlama gelebilmesi özelliğinden faydalanılarak, Dünya’nın yuvarlak olduğu anlatılmaktadır.
b) Fakat Kur’an’da yerin düzenlenmesiyle ilgili Naziat suresinin 30. ayetine “Sonra da yeri döşeyip yerleşmeye hazırladı.” şeklinde meal verilmektedir. Ancak, ‘döşeme’ sözcüğüyle ifade edilen kelimenin Arapça aslı ‘Deha’dır. Bu kelime, ‘udhiyye/udhuvve’ kökünden gelmektedir ki, deve yumurtası anlamına gelip yuvarlaklığı ifade etmektedir. Aynı kökten gelen “medha” kelimesi deve kuşunun yumurtasını bıraktığı yuva anlamına gelir. Deve kuşu yumurtası, tam yuvarlak olmayıp elips şeklindedir.
Cevap-2 : Ayette geçen ‘dehâ-hâ’ fiili ‘yayıp-döşemek’ anlamındadır ve Rabbimiz bu fiili Kendisine atfetmektedir ki yeri yayıp-döşemiştir. Devekuşunun yumurtalarını bırakmak için hazırladığı yuvadaki otu, taşı, toprağı ‘dairesel bir şekilde’ yayıp zemini düzleştirmesi de aynı fiil ile ifade edilmektedir. Konunun daha iyi anlaşılması için bu fiile Türkçe olarak ‘dehâlamak’ diyebiliriz. Meselâ, bir tepsiye bir paket pirinç döküp pirinci tepsiye dairesel olarak yaymaya başladığımızda ‘dehâlamak’ fiilini işlemiş oluruz. İlgili kelime tamamen fiil ile alâkalıyken, bunu nesneyle yani devekuşunun yumurtasıyla ya da tepsideki pirinçle ilişkilendirip devekuşu yuvası ve tepsi hakkında sonuç çıkarmaya çalışmak, son derece zorlama bir yorumdan ya da çok basit bir mantık hatasından fazlası değildir (devekuşu yumurtası ve pirinç elips şeklindedir, o halde devekuşu yuvası ve tepsi de elips şeklinde olmalı). Dolayısıyla dünyanın devekuşu yumurtası şeklinde olduğunu iddia edenler, pirinç tanesi şeklinde olduğunu da pek alâ iddia edebilirler.
"Dünya küre olsa ne olur, düz olsa ne olur?" şeklinde düşünen ve bu düşüncelerini aynen bu cümlelerle ifade eden kardeşlerimize önemle hatırlatmak istediğimiz diğer bir konu ise; Kur’an-ı Kerim’de, ‘güneşin etrafında dönen küre dünya’ modeliyle açıklanması mümkün olmayan birçok ayet bulunduğu gerçeğidir. Konuyu çok fazla uzatmamak adına, şimdilik sadece 3 örneğin yeterli olacağını düşünüyoruz.
Örnek-1 :
Biz yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu görüyoruz. Şimdi elbette seni hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Her nerede bulunursanız, yüzünüzü onun yönüne çevirin. ... (2-Bakara 144)
Ayette, yeryüzünün neresinde olursak olalım -namaz için- yüzümüzü Kâbe’ye çevirmemiz emredilmektedir. Eğer bir kürenin üzerinde yaşıyor olsaydık bu emri yerine getirmemiz mümkün olmayacaktı çünkü küre üzerinde iki noktayı birbirine bağlayan birden fazla yön bulunmaktadır. Yeryüzünün neresinde olursak olalım, eğer Rabbimiz yüzümüzü tek bir yöne çevirmemizi emrediyorsa yeryüzü mutlaka düz olmalıdır ki bu emri yerine getirebilelim.
Örnek-2 :
… Göğü de izni olmaksızın yerin üstüne düşmekten (O) tutuyor. Allah insanlara karşı Rauf'tur (şefkat edendir), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir). (22-Hac 65)
Küre dünya modelinde gök, uzaya karşılık gelmektedir. Bu modelde yer, üzerine uzayın düşmesi ihtimali bulunan ayrı bir konumda değil, uzayın bizzat içerisindedir. Zaten parçası olduğumuz bir yapının, üzerimize düşme ihtimali olabilir mi? İncir, kendi çekirdeklerinden birinin üzerine düşebilir mi mesela?
Örnek-3 :
Güneşe ve onun kuşluk vaktindeki aydınlığına. Ona tabi olduğu (onu takip ettiği) zaman aya. Onu açığa çıkardığı zaman gündüze. Onu sarıp-örttüğü zaman geceye. Göğe ve onu bina edene. Yere ve onu düzleyene. (91-Şems 1-6)
Ne güneşin aya erişip-yetişmesi uygundur, ne de gecenin gündüzü geçmesi. Herbiri (kendileri için belirlenmiş) bir felekte-yörüngede yüzüp gitmektedirler. (36-Yâsin 40)
İlgili ayetlerden, gece ve gündüzün, güneşin hareketlerinin ya da ışığının birer sonucu olmadıkları ve her ikisinin de kendi yörüngelerinde yüzen ayrı birer varlık oldukları anlaşılmaktadır.
"Onu (güneşi) açığa çıkardığı zaman gündüze, onu (güneşi) sarıp-örttüğü zaman geceye." ayetleri, güneş ışığının sadece gündüzün içerisinde yayılabildiğini ve gecenin içerisinde yayılamadığını ifade etmektedir. Tabi ki böyle bir durumun küre dünya modeliyle açıklanabilmesi mümkün değildir.
Değerli Kardeşlerimiz,
Merhum ALAGAŞ hocamız (mekânı Cennet olsun İnşallah); “Dünyanın düz olduğunu anlamayan insanlara, Süleyman A.S.’ın zamanda yolculuğunu ya da Antarktika’nın ötesindeki Ye’cüc-Me’cüc’ü nasıl anlatabiliriz ki?” derdi, kardeşleriyle dertleştiği kimi ortamlarda..
Mehmed abimizin bu hassasiyetine istinaden, içerisinde bulunduğumuz Ramazan ayında konuyu tekrar gündeme getirmenin ve birlikte değerlendirmenin uygun olacağını düşünerek bu çalışmayı hazırladık. Yorum ve sorularınızla değerlendirmemize katkı sağlayabilirseniz, -İnşallah- mübarek Ramazan ayını hep birlikte, hayırlı ve salih bir amel ortaya koyarak geçirmiş olacağımızı ümit ediyoruz..
Rabbimiz..
Bu çalışmamızı bereketlendir, hayırlara vesile kıl..
Amin…
11 Mart 2024
insandergisi.com
Köksal Şahin 24-04-2024 13:22 #5855 | Denizlerin Durumu Selamünaleyküm, |
Mustafa Kayhan 12-04-2024 23:52 #5852 | Denizlerin Teshiri / İnsanların Kullanımına Uygun Olması Esselamu Aleyküm, |
insandergisi.com 12-04-2024 22:09 #5851 | Değerlendirmemiz Devam Ediyor Selamünaleyküm, |
Köksal Şahin 08-04-2024 04:39 #5847 | Gemilerdeki ’’Ayet’’ Nedir? Selamünaleyküm, |
Enes 07-04-2024 14:30 #5845 | Gemi Ayetleri Selamun aleyküm, اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَخْرَجَ بِه۪ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقًا لَكُمْۚ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْفُلْكَ لِتَجْرِيَ فِي الْبَحْرِ بِاَمْرِه۪ۚ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْاَنْهَارَۚ "Allah ki, gökleri ve yeri yaratan, gökten su indirip onunla size rızık olmak üzere çeşit çeşit meyveler, ürünler çıkaran O’dur. Koyduğu kanunlara uyarak denizde yüzüp giden gemileri size boyun eğdiren ve ırmakları hizmetinize veren de O’dur." وَهُوَ الَّذ۪ي سَخَّرَ الْبَحْرَ لِتَأْكُلُوا مِنْهُ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُوا مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَاۚ وَتَرَى الْفُلْكَ مَوَاخِرَ ف۪يهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ "Taptaze et yemeniz ve inci, mercan gibi takınacağınız süs eşyaları çıkarmanız için denizi hizmetinize veren de O’dur. Sen, gemilerin denizde suları yara yara gittiğini görürsün. Bütün bunlar, Rabbinizin lutfundan nasibinizi aramanız ve verdiği nimetlere şükretmeniz içindir." رَبُّكُمُ الَّذ۪ي يُزْج۪ي لَكُمُ الْفُلْكَ فِي الْبَحْرِ لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ كَانَ بِكُمْ رَح۪يمًا "Rabbiniz O’dur ki lütf-u kereminden nasibinizi arayasınız diye sizin için denizde gemileri kolaylıkla akıtıp yüzdürür. Gerçekten O, size karşı çok merhametlidir." اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ سَخَّرَ لَكُمْ مَا فِي الْاَرْضِ وَالْفُلْكَ تَجْر۪ي فِي الْبَحْرِ بِاَمْرِه۪ۜ وَيُمْسِكُ السَّمَٓاءَ اَنْ تَقَعَ عَلَى الْاَرْضِ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌ "Görmedin mi Allah, yeryüzünde olan her şeyi ve denizde emriyle akıp giden gemiyi sizin emrinize verdi. Kendi izni olmadan yerin üzerine düşmesin diye göğü de O tutmaktadır. Şüphesiz Allah insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir." وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ يُرْسِلَ الرِّيَاحَ مُبَشِّرَاتٍ وَلِيُذ۪يقَكُمْ مِنْ رَحْمَتِه۪ وَلِتَجْرِيَ الْفُلْكُ بِاَمْرِه۪ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ "O’nun varlığının delillerinden biri de, rüzgârları müjdeciler olarak göndermesidir. Böylece size rahmetini tattırır, gemiler O’nun koyduğu ilâhî kanunlara göre akıp gider ve bu vesileyle siz de O’nun lütfundan rızkınızı ararsınız. Umulur ki bütün bu nimetlere şükredersiniz." |
Köksal Şahin 02-04-2024 23:21 #5842 | Öldükten Sonra da Yaşamaya Devam Eden İlk Nesil İnsanları Selamünaleyküm, |
Adem Kolak 02-04-2024 19:57 #5841 | Gemi İle Birlikte Bırakılan Ayet Sınıftaki kardeşlerime şu soruyu sormak istiyorum: Yecüc Mecüc Mehmet abinin dediği gibi ilk kavimlerin farklı yaratılışlarından dolayı farklı şekilde çoğalmalarının bir sonucu ise, o zaman Nuh Aleyhisselam ile birlikte gemiye binen bir avuç müminin de aynı şekilde çoğalmaya devam etmeleri gerekmiyor mu? Çünkü bu yaratılış sonuçta gemiye binenleri de kuşatıyor. Acaba gemide bırakılan bir ayet bu noktada olabilir mi? |
Mustafa Kayhan 02-04-2024 13:34 #5840 | Yecuc ve Mecuc Geçenlerde bir yorumda bir kısmı eksik bıraktığım ortaya çıktı. Köksal kardeşimize teşekkür ediyorum. |
Köksal Şahin 02-04-2024 07:30 #5839 | İmanı ’Düz’eltmek.. Selamünaleyküm, |
Abdullah 01-04-2024 00:24 #5833 | Ümmet Ne Zaman Uyanacak? Selamun Aleyküm, Zeyd kardeşimizin suallerini çok istemeden de olsa ben de içimden geçiriyor ancak sonrasında kendime şu telkinleri yapıyorum : Beklenen Müslümanlara selam ile. |
Zeyd Can 31-03-2024 05:21 #5832 | Selamaleykum.. "Dünya düz olsa ne olur küre olsa ne olur?" |
Mustafa Kayhan 30-03-2024 00:29 #5831 | Düz Dünya Selamun aleyküm, |
insandergisi.com 28-03-2024 10:21 #5829 | Özür ve Tashih Selamünaleyküm, |
Adem Kolak 26-03-2024 11:58 #5827 | Mehmet abiye en çok dua eden adam Selamünaleyküm, Yecüc Mecüc konusunda bir konuyu gözden kaçırdığımızı düşünüyorum. Şimdi Yecüc Mecüc Mehmet abinin dediği gibi Nuh Aleyhisselam'ın kavmi ve Ad kavminin devamı ise ve bunlar öldükten sonra farklı bir şekilde çoğalmaya devam ediyorlarsa ki bu büyük ihtimalle isabetli bir yaklaşımdır. Bu kavimler gerçekten buzul dağlarının olduğu Antarktika'nın ötesinde mi yaşıyor yoksa yerin alt katmanlarında bir yerde mi yaşıyorlar? Antarktika'nın ötesinde midir sorusunu sormanın sebebi şu: ("Bana, demir kütleleri getirin.” Nihayet (vadiyi demirle doldurup) iki dağın arasını aynı seviyeye getirince, “Ateşi körükleyin!” dedi. Artık onu kor haline getirdiği vakit, “Getirin bana, üzerine bir miktar erimiş bakır dökeyim” dedi.) Eğer buzul dağlarının olduğu yerden bahsediyorsa o zaman yüksek sıcaklıktan dolayı buzulların daha fazla erimesi söz konusu olmaz mıydı? Bu konuda aydınlatabilir misiniz? |
Mustafa Kayhan 25-03-2024 23:57 #5826 | Düz Dünya Selamün Aleyküm, |
Köksal Şahin 25-03-2024 05:16 #5825 | Dünya Düzse Sonunda Ne Var? Aleykümselam, |
Mustafa Kayhan 24-03-2024 23:06 #5824 | Düz Dünya / Anlamak İçin Buradayız Selam Aleyküm, Mekanı cennet olsun Mehmet abimizin. “Dünyanın düz olduğunu anlamayan insanlara, Süleyman A.S.’ın zamanda yolculuğunu ya da Antarktika’nın ötesindeki Ye’cüc-Me’cüc’ü nasıl anlatabiliriz ki?” dediği ifade edilmiştir. Buradan konuya biraz girelim mi? Mehmet Abimizin zihninde veya ayetlerden çıkardığı veya künhüne vakıf olduğu şey neydi ki düz dünya ile ilgili olarak bu cümleyi sarf etmiştir? Yani Hz. Süleyman'ın Zülkarneyn olarak zamanda yolculuğunun düz dünyayla nasıl bir ilgisi vardır? Ya da Antarktika'nın ötesinde (!) olduğunu söylediği Yecüc ve Mecüc'le ilgisi nedir ki böyle bir ifade kullanmıştır?. Ünlemi, duyduğum, işittiğim ama halâ anlayamadığım Antarktika'nın ötesinde bulunan Yecüc ve Mecüc için koydum. Yani şimdi Yecüc ve Mecüc, Antarktika'nın ötesindeki buzul setlerinin ardında mı? Bizler oraya ulaşamıyoruz, onlar da bize erişemiyorlar? Zaten erişseler dünyayı fesada boğacaklar? Ya da eskiden evreni fesada boğdukları gibi yeniden boğacaklar? Oysa söz gerçekleştiğinde her tepeden insanlara akın akın geleceklerinden bahsedilirken ayette, Antarktika'dan gelecekleri mi anlatılmak istenmiştir? Bunları gerçekten anlamak istiyorum. Ayrıca bu düz dünya meselesi eskiden kimi dinler, ideolojikler ve felsefelerde gündeme getirilmiş midir? Ya da bugün batının batıl biliminin ve içinden putperestlik de akan müspet biliminin Nasrani veya Yahudi düşüncelerinden ne kadar ayıklanmıştır? Yine Kuran'ın düz dünyaya dair söylemleri veya İslam ulemasının küre dünyayla ilgili delilleri, nerelerden üretilmiştir? Düz dünya meselesini Kuran'a dayanarak mı ispatlıyoruz? Sınıftaki arkadaşların affına sığınarak ve biraz da cehaletime vererek bunlar hakkında hakikati görmek, anlamak ve ilim olarak kabullenmek istiyorum. Bilgisi olanlar veya bilenler kelâmı ketmetmese iyi olur, değil mi? Selam, hidayete erenlerin ve tabi olanların üzerine olsun. |
Enes 23-03-2024 15:48 #5821 | Onlar Selamun Aleyküm, Zikredilen ayetlerde "Onlar" zamiri ile kastedilenler Yecüc ve Mecüc olup, buzulların ardındaki kendi arzlarında, mahiyetini bizlerin bilmediği ancak onların farkedebildiği bir şekilde arzın eksiltilmesi mümkün olabilir mi? Selametle. |
insandergisi.com 23-03-2024 07:03 #5820 | ’’Onlar’’ Selamünaleyküm, Konuya katılım noktasındaki genel isteksizlik ve sınıf arkadaşlarımızın sessizliği bizi üzse de devam etmek durumundayız.. Zeynep kardeşimize Mehmed abimiz hakkındaki hayır duası için teşekkür ediyor ve biz de "amin" diyoruz. İbrahim kardeşimizin sorusu ve Mehmed Güneş kardeşimizin cevabı üzerine açtığımız parantezi, çok da acele etmeden kapatmaya çalışacağız İnşallah. En son, Rahmân Suresi'nin 33. ayetinde bildirilen 'sultan' nedir? sorusuna, Ra'd Suresi'nin 41. ayeti bağlamında cevap arıyorduk : 33- Ey (en büyük-en kalabalık) cin ve ins topluluğu (Ye’cüc-Me’cüc). Eğer göklerin ve yerin sınırlarından (sedlerinden) aşıp-geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşıp-geçin. Ancak bir sultan (güçlü bir delil-sebeb) olmaksızın aşıp-geçemezsiniz. (55-Rahmân 33) Rabbimizin "Görmüyorlar mı? Yere (arza) geliyor ve onu etrafından eksiltiyoruz." hitabı, Kur'an-ı Kerim'de iki ayette geçmektedir. İlgili ayetleri -muhtemel bağlam ilişkisi kurulabilecek kadar- önceleri ve sonraları ile birlikte hatırlatalım : 40- Onlara (azab olarak) vadettiklerimizden bir kısmını sana göstersek de, senin hayatına son versek de, sana düşen yalnızca tebliğdir ve hesap Bize aittir. (13-Ra'd 40) 41- Andolsun ki senden önceki resullerle de alay edildi. (Çok geçmeden) alay edenleri, o alaya aldıkları (azab) sarıp-kuşatıverdi. (21-Enbiyâ 41) Alagaş hocamızdan öğrendiğimiz usûl üzere; ayetlerin işaret ettiği manâları -Kerim Rabbimizin lütfuyla- anlayabilmek ve doğru cevaplara ulaşabilmek için, öncelikle ayetlere doğru soruları yöneltmemiz gerekiyor. O zaman soralım; her iki ayet grubunda da bahsi geçen "onlar" kimlerdir? Selametle.. |
Zeynep 19-03-2024 21:17 #5818 | Bismillah İlk önce her defasında okuyup geçmeme rağmen Sakaleyn’in Yecüc ve Mecüc olduğunu bizlere açıklayan Alagaş hocamıza Rahmet diliyorum. Yerin eksiltilmesi konusu ve Yecüc ve Mecüc'ün sedleri aşmalarına sebeb (sultan) olacak haddi aşmanın ne olacağını, bilen ve araştıran kardeşlerimizden heyecanla haber bekliyor, kendim de yine daha önce okuyup geçtiğim ve anlamadığım ayetlerde bu derin anlamları düşünüyor ve araştırıyorum. Selametle. |
Enes 19-03-2024 21:00 #5817 | Yerin Eksiltilmesi Aleyküm selam, Köksal abi inşallah Allah, bizlere bütün gerçekleri yakinen görme fırsatını nasip eder. Dünyanın etrafından eksiltilmesi konusundaki görüşleri merakla bekliyor ve takip ediyorum. Herkese hayırlı Ramazanlar. |
Köksal Şahin 17-03-2024 03:31 #5816 | Başka Bir ’Yer’ Selamünaleyküm, Eyvallah Mustafa abi, ben de sana teşekkür ederim düzeltme için. 48- Yerin başka bir yere, göklerin de (başka göklere çevrilip) değiştirileceği gün, onlar Vahid (tek) ve Kahhar (kahredici) olan Allah'ın huzuruna çıkarlar. (14-İbrahim 48) Yerin halihazırda küre değil, düz olduğunu birçok ayete dayanarak söyleyebiliyoruz. Ancak bu ayette ifade edilen "başka bir yer"in genel yapısı itibariyle ne şekilde olacağını bilemiyoruz ki (kendi adıma konuşuyorum) İnşallah Rabbimizin lütfuyla o zaman Cennet'te olmayı başarabilirsek, belki yerin ve göklerin yeni hallerini de görebilme imkânımız olur.. Selametle.. |
Mustafa Kayhan 17-03-2024 00:35 #5815 | Düzeltme Rabbimizin selamı, hidayete tabi olanların üzerine olsun. Köksal kardeşimizin, konu dışına çıktığımız bir duruma hatırlatması sebebiyle kendilerine teşekkür ediyorum. Mealleri verilen ayetlerin meallerini zihnimde yoğurarak ve bu dünyanın yani yeryüzünün başka bir yeryüzüne, göklerin yıkılıp farklı bir göğe çevirileceği kıyamet zamanında oranın, bugünkü yeryüzünün engebeli halinin olmayacağını ve aksine düz olabileceğini düşündüm. Buradan da bir yol bulup şimdi üzerinde yaşadığımız dünyanın engebeli, derinlikli ve yükseltili oluşuyla beraber, düz oluşuna bir yol veya bir delil olabilir mi diye o meseleye temas ettim. Lakin Allah razı olsun Köksal kardeşimiz, düzeltilmesi gerektiğini ifade etmesi hasebiyle kısmen bilinçli kısmen zuhul olduğu ortaya çıkmış oldu. Teşekkür ediyorum ve sınıfta olduğumu ifade ediyorum. İnşallah düz dünyayla ilgili bu çalıştaya katkı sunabilir veya katkı sunanların aktarımlarından yararlanabilirim... |
Köksal Şahin 16-03-2024 03:26 #5814 | ’’Arıyoruz’’ Yalanı! Selamünaleyküm, |
Mustafa Kayhan 15-03-2024 23:25 #5813 | Düz ya da Küre Dünya (Dün ya da Bugün / Rivayet ya da Kur’an) Selamun Aleyküm, 105- Sana dağlar hakkında soruyorlar. De ki "Rabbim onları ufalayıp savuracak" (20-Tâ-Hâ 105) 48- Yerin başka bir yere, göklerin de (başka göklere çevrilip) değiştirileceği gün, onlar Vahid (tek) ve Kahhar (kahredici) olan Allah'ın huzuruna çıkarlar. (14-İbrahim 48) Doğrulara eriştiren Allah'a hamd olsun, yanlışlarımızı göndüren dostlarımıza da şükran borcumuz olsun. |
insandergisi.com 15-03-2024 03:37 #5812 | Arzın Etrafından Eksiltilmesi? Selamünaleyküm, Sitemizi takip eden bütün kardeşlerimize ve sınıftaki yerini almış bulunan kardeşlerimize hayırlı Ramazanlar diliyoruz. Henüz ses vermeyen, önceki çalışmalarımızdan aşina olduğumuz kardeşlerimizi de sınıfımızda görmek isteriz. Özellikle 'Birlikte Değerlendirelim' başlığı altında yaptığımız bu çalışmalarda, biz de Mehmed abimizin yokluğunu derinden hissediyoruz.. Ancak bu durumun bizleri, "hakkı anlayan ve yaşamaya çalışan az sayıdaki kardeşlerimizle, rivayetlere değil ayetlere dayalı hakkı konuşmak ve paylaşmak"tan alıkoymaması gerekiyor. Öyle değil mi? Seçtiğimiz konu hakkında; "Şimdi buna ne gerek vardı?" ya da "Boş işlerle uğraşmayın, insanların imanı daha önemli!" şeklinde tepkilerini dile getiren kardeşlerimize, merhum Mehmed Alagaş hocamızın Antartika’nın Ötesi - Ye’cuc ve Me’cuc başlıklı çalışmasından bir alıntı ile cevap vermek, konunun önemini ifade etmek bakımından uygun olacaktır diye düşünüyoruz : " 'Dünya düz mü?' başlığında meselenin ana konusunu ele almış ve tartışılabilir bütün bilimsel verileri bir kenara bırakarak Kur’an’a yöneldiğimiz zaman ayetlerin açık anlamı istikametinde dünyanın düz ve yayılmış olduğunu ifade etmiştik. Zaten bütün müslümanlardan da istediğimiz dünya insanlarına asırlardır ezberletilen ve sahte resimlerle pekiştirilen ön kabullerini zihinsel bir kusma ile bir kenara bırakarak Kur’an’a yönelmeleri ve temizlenen bu zihinleriyle konuyla ilgili ayetleri hiç tevil etmeden anlamaya çalışmalarıdır. Bunu yaptıkları ve Kur’an’a göre bir karar yeri olan ve dönmeyen dünyanın düz olduğunu anladıkları zaman dünya insanlarını büyük patlama ve evrim gibi küfür teorileriyle Allah’tan uzaklaştıran bilimsellik putunun ne derece bir sahtekarlık içinde olduğunu da anlamış olacaklardır. Kelime-i tevhiddeki ’La İlahe’ ifadesi ne kadar önemliyse, yüceltilerek kutsallaştırılan bu bilimselik putuna karşı çıkmak da o kadar önemlidir. Dolayısıyle tevhidi önemseyen ve önceleyen muvahhid müslümanlar için insanları bilim adına küfre davet eden bu büyük puta karşı çıkmaları ’’La İlahe’’ demelerinin en açık gereğidir." Gülsüm yengemiz ve Enes kardeşimiz, konunun önemini ve neden öncelikli olarak gündeme getirilmesi gerektiğini gayet güzel açıklamışlar, kendilerine teşekkür ediyoruz. İbrahim kardeşimize yerinde sorusu için, Mehmed Güneş kardeşimize de bu soruya verdiği ve bizim de katıldığımız ancak eksik bulduğumuz güzel cevabı için teşekkür ediyoruz. İbrahim kardeşimizin sorusuna gelirsek : Rahmân Suresi'nin 33. ayetindeki hitap biz insanlara ve bizimle aynı dünyada yaşayan cinlere yönelik değildir. Surenin 31. ayetinde "Ey sakaleyn" ifadesi kullanılarak farklı bir topluluğa hitap edilmektedir ki ayetin devamından, bu topluluğun da yine insanlar ve cinlerden oluştuğu anlaşılmaktadır. 36. ayete kadar olan bölümde kullanılan parantez içi ifadelerle, bu topluluğun Ye’cüc-Me’cüc olduğu mealimizde açıklanmış durumdadır. 31- Ey sakaleyn (arzdaki iki ağırlık olan ins ve cin), yakında size de yöneleceğiz. (55-Rahmân 31) İlgili ayetteki hitabın Ye'cüc-Me'cüc'e yönelik olduğunu ve bu en büyük-en kalabalık cin ve ins topluluğunun Antarktika'nın ötesinde, arzda bizim için ayrılmış alanın dışında yaşadığını dikkate aldığımızda, aramızda sınırlar bulunan bu topluluğun, kendi güç ve imkânlarıyla, kendileri için takdir edilmiş alanın dışına çıkamayacaklarını ve bizim alanımıza geçemeyeceklerini anlıyoruz. Genel olarak tüm insanların ve cinlerin dünyanın dışına çıkamayacaklarını ise giriş bölümünde A’râf Suresi'nin 24 ve 25. ayetleriyle daha önce açıklamıştık : 24- (Allah) dedi ki "Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde belli bir vakte kadar sizin için bir yerleşim ve meta (geçim) vardır." (7-A’râf 24) Rahmân Suresi'nin 33. ayetindeki hitap "Sakaleyn" olarak anılan Ye’cüc-Me’cüc'e bir meydan okumadır ve "Hadi! Kendi gücünüz ve imkânlarınızla yapabiliyorsanız hemen yapın!" şeklinde de okunabilir. Buradan da; Ye'cüc-Me'cüc'ün yerin ve göğün sınırlarını aşabilmek için kendilerinin dışında, kendilerinden kaynaklanması mümkün olmayacak bir sebebe (bir sultan) ihtiyaçları olduğu sonucuna ulaşıyoruz. "Peki bu sultan nedir?" sorusunun cevabı, yukarıda alıntı yaptığımız Antartika’nın Ötesi - Ye’cuc ve Me’cuc çalışmasının yorumlar bölümünde Alagaş hocamız tarafından açıklanmıştır ki bu sultanı kısaca; arzı çevreleyen ve bizimle Ye'cüc-Me'cüc'ü ayıran sınırlarda (buz duvarında) içerideki insanlar eliyle açılacak bir gedik olarak tarif edebiliriz. Sonrasında yeryüzünün Ye'cüc-Me'cüc tarafından istila edileceği ve Rabbimizin rahmetiyle Süleyman A.S.'ın (Zülkarneyn) insanlığa yardım edeceği yine Kur'an-ı Kerim'de anlatılmaktadır : 96- Ancak Ye'cuc ve Me'cuc (sedleri) açıldığında, onlar herbir tepeden (yer üstüne) akın edip-çıkarlar. (21-Enbiyâ 96) 93- İki seddin arasına ulaştığında, onların (sedlerin) önünde hemen hemen hiçbir (hak) sözü anlayıp-kavramayan bir kavim buldu. (18-Kehf 93) Tam bu noktada kardeşlerimize bir soru sormak isteriz : İçerideki insanlar nasıl, hangi güçle, normal şartlarda aşılması mümkün olmayan bu sınırı delebilecekler ve Ye'cüc-Me'cüc için 'bir sultan' oluşturacak durum ortaya çıkacak? Ra'd Suresi'nin 41. ayeti bu sorumuza cevap olabilir mi? 41- Görmüyorlar mı ki Biz arza (yere) geliyor ve onu etrafından eksiltiyoruz. Allah hüküm verir ve O'nun hükmünü bozup-engelleyecek yoktur. O, hesabı pek çabuk görendir. (13-Ra'd 41) Selametle.. |
Gülsüm Alagaş 14-03-2024 20:48 #5811 | Batılla Örtülen Hakkın Ortaya Çıkarılması Selamun aleyküm, Öncelikle Mehmed Alagaş hocamıza Allah'tan rahmet diliyor, her geçen gün an be an artan zûlümatla sarılan dünyamızda, hak gerçeklerin ortaya konmasının ve anlaşılmasının elzem olduğu bu zaman diliminde, böylesine önemli bir çalışmayı gündemlerimize getirip bizlerle paylaştığınız için emeği geçen herkese teşekkür ediyor, Rabbim razı olsun diyorum. "Dünya düz olsa ne olur, küre olsa ne olur?" sorusu, konunun ehemmiyetinin farkında olmayanlar tarafından "şimdi buna ne gerek var ki" şeklinde karşılanmakta. Oysa ki Rabbimiz, Hz. Adem ve Hz. Havva'yı yarattığında "şeytan sizin apaçık düşmanınızdır" uyarısında bulunmuş ve bu uyarıyla ikisini Cennet'e yerleştirmişti. Sonrasında şeytanın Hz. Adem ve Havva'yı nasıl kandırdığını, Hz. Adem ve Havva'nın da şeytana nasıl aldandıklarını hatırlayalım. Şeytan aleyhillane, Hz. Adem ve Havva'nın tek korkularını gidermek için onlara nasihat etmişti. Böylece korkularından emin olacak, hayatları ebedi Cennet olarak kalacaktı. İşte tam o an, Rab'lerinin "sizin apaçık düşmanınız" diye kendilerine bildirdiği şeytanı dinledikleri, düşmanlarının nasihatine kandıkları o an, ayıp yerleri kendilerine açılmış, Cennet hayatları bir anda sabredilmesi zor dünya hayatına dönüşmüştü. Hz Adem'den günümüze her türlü zulmün, batılın akıl hocası hiç değişmedi. Şeytan baş köşeye kurulmuş, ademoğullarına düşmanlık etmeye devam etmektedir. İşte bu nedenlerle, bugüne dek genel bir kabulle kabullendiğimiz tüm bilgileri sorgulayacak, değişmez ve değiştirilemez ölçütümüz Kur’an’a arz ederek doğruluklarını testten geçireceğiz. Düşmanlarımızı tanımak, şerlerinden korunmak ve batılla örtülen hakkın üstünün açılması için son derece önemli gördüğüm bu çalışmadan dolayı tekrar teşekkür ediyor, hepinizi Allah’a emanet ederek sınıftaki yerimi alıyorum. |
Mehmed Güneş 14-03-2024 16:10 #5807 | İbrahim Kardeşin Sualine Yönelik Mülahazam Bahsettiğiniz (55-Rahmân 33) ayet insanların yerin ve semaların dışına çıkamadıklarını ifade etmektedir. 'Sultan' ifadesi ile anlaşılan Allah'ın mutlak kudretidir. Nitekim söz konusu gerçek ayetin siyak-sibak ile okunulması durumunda anlaşılacaktır. Bu âyetlerin öncesinde Cenab-ı Hak her şeyin fani, ancak kendisinin Bâki olduğunu bildirmekte, herkesin ona muhtaç olduğunu dile getirmekte ve onları hesaba çekeceğini bildirmektedir. Ardından, böyle bir hesaptan kimsenin kurtuluşu olmadığını, “Eğer göklerin ve yerin hududundan çıkıp gitmeğe gücünüz yeterse gidiniz. Halbuki, bir sultan olmadıkça çıkıp gidemezsiniz” şeklinde ifade etmektedir. Buradaki aşıp-geçme ifadesi açık bir şekilde ta’cîz’e (aciz kılmaya) işaret etmektedir. Eğer uzay aracı olarak iddia edilen nesne ile aşıp-geçme mümkün olsaydı bu vurgunun bir manası kalmazdı. Kaldı ki ayetteki hitabın içerisine sadece insanlar değil; aynı zamanda cinlerde dahil edilmektedir. Cinlerin ne kadar hızlı hareket edebildiğini ise Süleyman aleyhisselam ile Belkıs kıssasında görmekteyiz. Bu kıssadan öğrendiğimiz kadarıyla cinler bir uzay aracından daha hızlı hareket etmekte hatta bir nesneyi kişi makamından kalkmadan getirebilmektedir. Dolayısıyla buradaki 'Sultan' ibaresini uzay aracı olarak tanımlamak anlayış kusurudur. |
İbrahim 13-03-2024 21:06 #5806 | Bir Sultan Selamun aleyküm. Hayırlı Ramazanlar diliyorum. Öncelikle Mehmed Alagaş hocamıza Allah'tan rahmet diliyorum. Bu konuyu tekrardan gündeme taşıyanlara da Allah razı olsun demek istiyorum. Şüphesiz ki dünyanın düzlüğüne iman etmiş bir kardeşiniz olarak. |
Enes 12-03-2024 22:06 #5805 | Düz Olsa Ne Olur, Küre Olsa Ne Olur ? Selamun aleyküm. |
Mustafa Kayhan 12-03-2024 21:37 #5804 | Selamun Aleyküm Hayırlı ramazanlar, diliyorum okuyan ve gören tüm kardeşlerimize. Kardeşlerimizin açtığı bu başlık, gerçekten incelenmeyi ve hakkında gerçek söz söylenmeyi hak ediyor. Ben de burada olacağım ramazan boyunca inşallah. Bu düz dünya veya yuvarlak dünya anlayışı, bunlara bağlı kanıtlamalardan faydalanacağımı şimdiden ifade ediyorum. Allah razı olsun, oruçlar makbul, tutum ve davranışlar da takvaya uygun olsun... |