Gençlik yıllarında büyük bir özlem duyduğu,dualarla ve amellerle üzerine gittiği, bir an önce varmak, bir an önce ulaşmak istediği bir yüce makam, bir yüce mertebeydi bu şehitlik. Fakat her nedense olmamış, her nedense bir türlü layık olamamıştı bu mertebeye!. Oysa birçok tehditler almasına rağmen yolundan ve davetinden hiç taviz vermediği o yıllarda bazen yaklaştığını, bazen çok yaklaştığını hissetmişti bu şehadete!.
Mesela yıllar önce bir gece vakti evine dönerken, arkasından bir el ateş edilmişti. Çok yakınında patlayan bu silah sesini duyduğu an aniden heyecanlanmış, içindeki şehitlik özlemiyle aniden umudlanıvermişti Nusret hoca. Ancak bu umudu hiç uzun sürmemişti. Çünkü saçlarını okşayarak geçen kurşun kendisini ıskalayarak karşı duvara saplanmış ve Nusret hocanın şehadet umudlarını karşı duvara gömüvermişti. O hüzünlü geceden sonra,Nusret hoca böyle bir makama layık olmadığını düşünmeye başlamış ve şehadete yönelik umudlarının git gide azaldığını hissetmişti. Nitekim geçen yıllarla beraber, kendisi gibi bu umudu da yaşlanmış, bu umudu da eski diriliğini kaybetmişti içinde!. Artık şehadeti değil müslümanca ölmeyi, bir yatakta da olsa müslümanca ölebilmeyi koyuyordu dualarının başına.
Fakat şimdi,şimdi anlıyordu ki eski bir umudu, eski bir hayali, elle tutulur, gözle görülür bir gerçeklikle çıkıvermişti karşısına!. Böyle bir durumda ne yapacağını, ne yapması gerektiğini bilemiyen Nusret hoca, apaçık bir hayret, apaçık bir şaşkınlık içindeydi!. Çok uzun yıllar hücrede kalan ve güneşi unutan bir mahkumun, güneş ışığına çıktığı ilk anları yaşıyordu sanki!. Hiçbir şey düşünemiyor fakat bütün duygularının kamaştığını hissediyordu. Tabi ki Rahman'dandı bütün bunlar. Rahman ve Rahim olan Allah, onu böyle bir lutufla karşı karşıya getirmişti.
Kendisine yaklaşan İlahi bir lutfun,şehadet gibi bir makamın kokusunu almaya başlayan Nusret hoca, gönlünden gizlice yükselen "Rabbim beni şehadete, Rabbim beni böyle bir makama layık görüyor" haykırışlarıyla ağlamaya başladı. Gönlündeki sessiz haykırışlarla "Ya Rabbi Sen Rahman'sın, Vallahi de Rahman'sın, Billahi de Rahman'sın..." diyerek ağlıyor, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
Mehmed ALAGAŞ