kâlû | : dediler |
yâ sâlihu | : ey Salih |
kad | : olmuştu, idi |
kunte | : sen oldun |
fî-nâ | : içimizde, aramızda |
mercuvven | : hakkında ümit beslenen kimse |
kable | : önce |
hâzâ | : bu |
e tenhâ-nâ | : bizi nehy (men) mi ediyorsun |
en na'bude | : tapmaktan (bizim tapmamız) |
mâ ya'budu | : taptığı şeyler |
âbâu-nâ | : babalarımız (atalarımız) |
ve inne-nâ | : ve muhakkak ki biz |
le fî şekkin | : kesinlikle (şüphe) tereddüt içinde |
mimmâ (min mâ) ted'û-nâ | : bizi davet ettiğin (çağırdığın) şeyden |
ileyhi | : ona |
murîbin | : şüphe veren, şüphe edilen |