بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ |
الٓمٓ۠Elif, Lam, Mim. |
-1 |
|
غُلِبَتِ الرُّومُۙRumlar yenilgiye uğradı. |
-2 |
|
ف۪ٓي اَدْنَى الْاَرْضِ وَهُمْ مِنْ بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَۙYakın bir yerde. Onlar bu yenilgilerinden sonra yeneceklerdir. |
-3 |
|
ف۪ي بِضْعِ سِن۪ينَۜ لِلّٰهِ الْاَمْرُ مِنْ قَبْلُ وَمِنْ بَعْدُۜ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَۙBirkaç yıl içinde. Bundan önce de, bundan sonra da emir Allah'ındır. O gün mü'minler sevineceklerdir. |
-4 |
|
بِنَصْرِ اللّٰهِۜ يَنْصُرُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُAllah'ın yardımıyla. O dilediğine yardım eder. O Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir). |
-5 |
|
وَعْدَ اللّٰهِۜ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ وَعْدَهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ(Bu,) Allah'ın vaadidir, Allah vaadinden dönmez. Ancak insanların çoğu (takdirimizdeki hikmeti) bilmezler. |
-6 |
|
يَعْلَمُونَ ظَاهِراً مِنَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَهُمْ عَنِ الْاٰخِرَةِ هُمْ غَافِلُونَOnlar dünya hayatının (yaşanan olayların) dış yüzünü bilirler. Ahiretten ise gafil olanlardır. |
-7 |
|
اَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ۠ مَا خَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّ وَاَجَلٍ مُسَمًّىۜ وَاِنَّ كَث۪يراً مِنَ النَّاسِ بِلِقَٓائِ۬ رَبِّهِمْ لَكَافِرُونَKendi nefisleri hakkında hiç düşünmediler mi? Allah gökleri, yeri ve bu ikisi arasında bulunanları ancak hak (adil ve gerçek) olarak ve belirlenmiş bir süre (ecel) için yaratmıştır. İnsanlardan çoğu Rablerine kavuşmayı inkar etmektedirler. |
-8 |
|
اَوَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَانُٓوا اَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَاَثَارُوا الْاَرْضَ وَعَمَرُوهَٓا اَكْثَرَ مِمَّا عَمَرُوهَا وَجَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِۜ فَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَۜYeryüzünde hiç gezip dolaşmadılar mı, kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler. Onlar kendilerinden daha güçlü-kuvvetliydiler. Toprağı altüst etmişler (içindekileri bulup çıkarmışlar) ve onu kendilerinden daha çok imar etmişlerdi. Resulleri de onlara nice açık deliller getirmişti. Allah onlara zulmetmiyordu fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı. |
-9 |
|
ثُمَّ كَانَ عَاقِبَةَ الَّذ۪ينَ اَسَٓاؤُا السُّٓوآٰى اَنْ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَكَانُوا بِهَا يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟Sonra kötülük yapanların akıbeti, Allah'ın ayetlerini yalanlamaları ve onları alay konusu edinmeleri dolayısıyla çok kötü oldu. |
-10 |
|
اَللّٰهُ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَAllah ilkin yaratır sonra onu iade eder (önceki yokluk durumuna çevirir). Sonunda hepiniz (tekrar yaratılıp) O'na döndürüleceksiniz. |
-11 |
|
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُبْلِسُ الْمُجْرِمُونَ(Kıyamet) saatinin kopacağı gün, mücrimler (suçlu-günahkarlar) 'umudsuzluk içinde susacaklardır'. |
-12 |
|
وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ مِنْ شُرَكَٓائِهِمْ شُفَعٰٓؤُ۬ا وَكَانُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ كَافِر۪ينَ(Allah'a eş koştukları) ortaklarından kendilerine şefaatçi olan yoktur. (O zaman bu) ortaklarını inkar edeceklerdir. |
-13 |
|
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَتَفَرَّقُونَ(Kıyamet) saatinin kopacağı gün (birbirlerinden) ayrılırlar. |
-14 |
|
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَهُمْ ف۪ي رَوْضَةٍ يُحْبَرُونَİman edip salih amellerde bulunanlar, (cennet öncesi) bir bahçede (sevinç içinde) ağırlanırlar'. |
-15 |
|
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَلِقَٓائِ الْاٰخِرَةِ فَاُو۬لٰٓئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَKüfredip de ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalan sayanlar, işte onlar da (cehennem öncesi) azab için hazır bulundurulurlar. |
-16 |
|
فَسُبْحَانَ اللّٰهِ ح۪ينَ تُمْسُونَ وَح۪ينَ تُصْبِحُونَAkşama girdiğinizde ve sabaha erdiğinizde Allah'ı tesbih-tenzih edip yüceltin. |
-17 |
|
وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَعَشِياًّ وَح۪ينَ تُظْهِرُونَGöklerde, yerde, günün sonunda ve öğleye erdiğiniz de (her zaman ve her yerde) hamd O'na mahsustur. |
-18 |
|
يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَيُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ وَكَذٰلِكَ تُخْرَجُونَ۟O ölüden diriyi çıkarır ve diriden de ölüyü çıkarır. Yeryüzünü ölümünden sonra da (O) diriltir. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız. |
-19 |
|
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ اِذَٓا اَنْتُمْ بَشَرٌ تَنْتَشِرُونَSizi topraktan yaratmış olması, O'nun ayetlerindendir. Sonra siz (yeryüzüne) yayılmakta olan bir beşer oldunuz. |
-20 |
|
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجاً لِتَسْكُـنُٓوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَKendileriyle 'sükun bulup-huzurla durulmanız' için size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da O'nun ayetlerindendir. Bunda elbetteki düşünen bir kavim için ayetler vardır. |
-21 |
|
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافُ اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْعَالِم۪ينَGöklerin ve yerin yaratılışı, dillerinizin ve renklerinizin ayrı (farklı ve değişik) oluşu da O'nun ayetlerindendir. Bunda elbetteki alimler-bilenler için ayetler vardır. |
-22 |
|
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ مَنَامُكُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَابْتِغَٓاؤُ۬كُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَGeceleyin uyumanız, gündüz de O'nun fazlından (lutuf ve ihsanından rızık) aramanız O'nun ayetlerindendir. Bunda elbetteki dinleyip-işitebilen bir kavim için ayetler vardır. |
-23 |
|
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ يُر۪يكُمُ الْبَرْقَ خَوْفاً وَطَمَعاً وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَيُحْـي۪ بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَSize bir korku ve umud (işareti) olarak şimşeği göstermesi, gökten su indirip ölümünden sonra yeri onunla diriltmesi de O'nun ayetlerindendir. Bunda elbetteki aklını kullanan bir kavim için ayetler vardır. |
-24 |
|
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ تَقُومَ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ بِاَمْرِه۪ۜ ثُمَّ اِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ الْاَرْضِ اِذَٓا اَنْتُمْ تَخْرُجُونَGöğün ve yerin O'nun emriyle durması da O'nun ayetlerindendir. Sonra sizi yerden tek bir davet ile çağırdığı zaman (görürsünüz ki) hemen çıkmışsınız. |
-25 |
|
وَلَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ كُلٌّ لَهُ قَانِتُونَGöklerde ve yerde bulunanlar O'nundur. Hepsi O'na boyun eğmiştir. |
-26 |
|
وَهُوَ الَّذ۪ي يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ وَهُوَ اَهْوَنُ عَلَيْهِۜ وَلَهُ الْمَثَلُ الْاَعْلٰى فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ۟Yaratmayı başlatan sonra onu (yokluğa) iade edecek olan O'dur. Bu O'na pek kolaydır. Göklerde ve yerde (tecelli eden) en yüce misal (en yüce sıfatlar) O'nundur. O Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir). |
-27 |
|
ضَرَبَ لَكُمْ مَثَلاً مِنْ اَنْفُسِكُمْۜ هَلْ لَكُمْ مِنْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ مِنْ شُرَكَٓاءَ ف۪ي مَا رَزَقْنَاكُمْ فَاَنْتُمْ ف۪يهِ سَوَٓاءٌ تَخَافُونَهُمْ كَخ۪يفَتِكُمْ اَنْفُسَكُمْۜ كَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ(Allah) size kendi nefislerinizden misal vermektedir. Size rızık olarak Bizim verdiğimiz şeylerde (bile), sağ ellerinizin malik olduklarınızdan (kölelerinizden) ortaklarınız olmasını ve sizinle eşit (haklara sahip) olmalarını (kabul eder), onları kendi emsaliniz gibi sayıp (onlardan) çekinir misiniz? İşte Biz aklını kullanabilen bir kavim için ayetleri böyle açıklıyoruz. |
-28 |
|
بَلِ اتَّبَعَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ بِغَيْرِ عِلْمٍۚ فَمَنْ يَهْد۪ي مَنْ اَضَلَّ اللّٰهُۜ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَHayır, zulmedenler hiçbir bilgiye dayanmaksızın kendi hevalarına (nefsi arzularına) uymuşlardır. Allah'ın (hidayet etmeyerek) saptırdığını kim hidayete erdirebilir? Onların hiçbir yardımcıları yoktur. |
-29 |
|
فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفاًۜ فِطْرَتَ اللّٰهِ الَّت۪ي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَاۜ لَا تَبْد۪يلَ لِخَلْقِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُۗ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَۗSen yüzünü (Allah'ı birleyen) bir hanif olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir ki (bütün) insanları o fıtrat (İslam fıtratı) üzere yaratmıştır. Allah'ın (bu) yaratışında hiçbir değişme yoktur. İşte kayyum (doğru-kalıcı) olan din budur. Ancak insanların çoğu bilmezler. |
-30 |
|
مُن۪يب۪ينَ اِلَيْهِ وَاتَّقُوهُ وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۙ'Gönülden bağlılar' olarak O'na yönelin ve O'ndan korkup-sakının. Namazı kılın ve müşriklerden olmayın. |
-31 |
|
مِنَ الَّذ۪ينَ فَرَّقُوا د۪ينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعاًۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ(Onlar) kendi dinlerini bölüp-parçalamışlar ve kendileri de fırka fırka olmuşlardır. Her fırka kendi elindeki (parça) ile övünüp-sevinç duymaktadır. |
-32 |
|
وَاِذَا مَسَّ النَّاسَ ضُرٌّ دَعَوْا رَبَّهُمْ مُن۪يب۪ينَ اِلَيْهِ ثُمَّ اِذَٓا اَذَاقَهُمْ مِنْهُ رَحْمَةً اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَۙİnsanlara bir zarar dokunduğu zaman 'gönülden bağlılar' olarak Rablerine dua ederler. Sonra (Allah) onlara Kendi katından bir rahmet taddırınca, onlardan bir grup hemen Rablerine şirk koşarlar. |
-33 |
|
لِيَكْفُرُوا بِمَٓا اٰتَيْنَاهُمْۜ فَتَمَتَّعُوا۠ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَKendilerine (rahmet olarak) verdiklerimize nankörlük etsinler diye. (Şimdilik) metalanıp-yararlanın, yakında bileceksiniz. |
-34 |
|
اَمْ اَنْزَلْنَا عَلَيْهِمْ سُلْطَاناً فَهُوَ يَتَكَلَّمُ بِمَا كَانُوا بِه۪ يُشْرِكُونَYoksa Biz onlara bir sultan (kuvvetli delil) indirdik de, O'na ortak koşmalarını o mu söylüyor? |
-35 |
|
وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً فَرِحُوا بِهَاۜ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ اِذَا هُمْ يَقْنَطُونَBiz insanlara bir rahmet tattırdığımız zaman onunla sevinip-övünürler. Kendi ellerinin önceden yaptığı (ve bağışlanma dilemedikleri) şeyler sebebiyle başlarına bir fenalık geldiğinde de, hemen (rahmetimizden) umudsuzluğa kapılıverirler. |
-36 |
|
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَOnlar görmüyorlar mı ki Allah kullarından dilediğine rızkı bol verip-genişletir, (dilediğine de) kısar. Bunda elbetteki iman etmekte olan bir kavim için ayetler vardır. |
-37 |
|
فَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يُر۪يدُونَ وَجْهَ اللّٰهِۘ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَYakınlara, yoksula ve yolcuya hakkını ver. Allah'ın cemalini (yüzünü ve rızasını) isteyenler için bu (harcamalar) daha hayırlıdır ve felaha (kurtuluşa) erenler de onlardır. |
-38 |
|
وَمَٓا اٰتَيْتُمْ مِنْ رِباً لِيَرْبُوَ۬ا ف۪ٓي اَمْوَالِ النَّاسِ فَلَا يَرْبُوا عِنْدَ اللّٰهِۚ وَمَٓا اٰتَيْتُمْ مِنْ زَكٰوةٍ تُر۪يدُونَ وَجْهَ اللّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُضْعِفُونَİnsanların malları (kendi) içinde artsın diye verdiğiniz faiz Allah katında artmaz. Allah'ın cemalini (yüzünü ve rızasını) isteyerek verdiğiniz zekat ise (böyle değildir), işte onlar (zekat verenler, sevaplarını) kat kat arttıranlardır. |
-39 |
|
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يُحْي۪يكُمْۜ هَلْ مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ مَنْ يَفْعَلُ مِنْ ذٰلِكُمْ مِنْ شَيْءٍۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟(O) Allah ki sizi yarattı sonra size rızık verdi sonra sizi öldürmekte ve daha sonra da sizi diriltmektedir. Sizin ortak koştuklarınızdan bunlardan herhangi birini yapacak var mı? Allah (sübhandır) onların şirk koşmakta olduklarından münezzeh ve yücedir. |
-40 |
|
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذ۪يقَهُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَİnsanların kendi elleriyle kazandıklarından dolayı karada ve denizde fesad ortaya çıktı. (Allah) onlara yapmakta olduklarının bir kısmını taddırmaktadır ki (bunu anlayanlar pişman olup-hakka) dönerler |
-41 |
|
قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلُۜ كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُشْرِك۪ينَDe ki "Yeryüzünde gezip dolaşın da (sizden) öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görün. Onların çoğu müşrik olanlardı." |
-42 |
|
فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ الْقَيِّمِ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللّٰهِ يَوْمَئِذٍ يَصَّدَّعُونَAllah'tan (İlahi takdir olarak) geri çevrilmesi mümkün olmayan gün gelmeden önce yüzünü kayyum (doğru-kalıcı) olan dine çevir. O gün (onlar) bölük bölük ayrılacaklardır. |
-43 |
|
مَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۚ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِاَنْفُسِهِمْ يَمْهَدُونَۙKim küfre saparsa onun küfrü kendi aleyhinedir. Kim de salih amelde bulunursa, onlar da kendileri için (cennetteki) yerlerini hazırlamış olurlar. |
-44 |
|
لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْكَافِر۪ينَ(Bu durum) iman edip salih amellerde bulunanları (Allah'ın) Kendi fazlından (lutuf ve ihsanından) mükafatlandırması içindir. Allah kafirleri sevmez. |
-45 |
|
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ يُرْسِلَ الرِّيَاحَ مُبَشِّرَاتٍ وَلِيُذ۪يقَكُمْ مِنْ رَحْمَتِه۪ وَلِتَجْرِيَ الْفُلْكُ بِاَمْرِه۪ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَSize Kendi rahmetinden taddırması, O'nun fazlından (rızkınızı) aramanız için emriyle gemileri yürütmesi, şükredesiniz diye rüzgarları müjdeciler olarak göndermesi O'nun ayetlerindendir. |
-46 |
|
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ رُسُلاً اِلٰى قَوْمِهِمْ فَجَٓاؤُ۫هُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَانْتَقَمْنَا مِنَ الَّذ۪ينَ اَجْرَمُواۜ وَكَانَ حَقاًّ عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِن۪ينَAndolsun ki Biz senden önce kendi kavimlerine nice resuller gönderdik de, onlara apaçık deliller-belgeler getirdiler. (Onlar ısrarla inkar edince) Biz de mücrimlerden (suçlu-günahkarlardan) intikam aldık. İman edenlere yardım etmek (onları helaktan kurtarmak) ise Bizim üzerimizde bir haktır. |
-47 |
|
اَللّٰهُ الَّذ۪ي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ فَتُث۪يرُ سَحَاباً فَيَبْسُطُهُ فِي السَّمَٓاءِ كَيْفَ يَشَٓاءُ وَيَجْعَلُهُ كِسَفاً فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِه۪ۚ فَاِذَٓا اَصَابَ بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ٓ اِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ(O) Allah ki rüzgarları gönderip bulutu kaldırır, onu gökte dilediği gibi (dilediği yöne veya yere) yayar ve parça parça kılar. Nihayet onun arasından yağmurun çıktığını görürsün. Derken onu (bu yağmuru, hasretle bekleyen) kullarından dilediğine verince (onlar) hemen seviniverirler. |
-48 |
|
وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلِ اَنْ يُنَزَّلَ عَلَيْهِمْ مِنْ قَبْلِه۪ لَمُبْلِس۪ينَOysa onlar bundan (yağmur yağmazdan) önce üzerlerine (yağmurun) inmesinden umudlarını kesmişlerdi. |
-49 |
|
فَانْظُرْ اِلٰٓى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْـيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْـيِ الْمَوْتٰىۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌAllah'ın rahmetinin eserlerine-işaretlerine bir bak. Ölümünden sonra yeryüzünü nasıl diriltiyor? O, ölüleri de diriltecektir. (Çünkü) O, her şeye kadirdir (güç yetirendir). |
-50 |
|
وَلَئِنْ اَرْسَلْنَا ر۪يحاً فَرَاَوْهُ مُصْفَراًّ لَظَلُّوا مِنْ بَعْدِه۪ يَكْفُرُونَAndolsun ki Biz (onları denemek için) bir rüzgar göndersek de onu (ekini) sararmış görseler, ardından hemen nankörlüğe başlarlar. |
-51 |
|
فَاِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتٰى وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَٓاءَ اِذَا وَلَّوْا مُدْبِر۪ينَ(Resulüm) sen ölülere (söz) işittiremezsin ve arkalarını dönüp giden (dinlemek istemeyen) sağırlara da daveti-çağrıyı duyuramazsın. |
-52 |
|
وَمَٓا اَنْـتَ بِهَادِ الْعُمْيِ عَنْ ضَلَالَتِهِمْۜ اِنْ تُسْمِعُ اِلَّا مَنْ يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا فَهُمْ مُسْلِمُونَ۟Kendi sapıklıkları içinde kör olanları da hidayete (doğru yola) iletemezsin. Sen ancak Bizim ayetlerimize iman edenlere duyurabilirsin ki onlar (hakka ve hakikate teslim olan) müslümanlardır. |
-53 |
|
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ ضَعْفٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ ضَعْفٍ قُوَّةً ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ ضَعْفاً وَشَيْبَةًۜ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۚ وَهُوَ الْعَل۪يمُ الْقَد۪يرُAllah sizi bir zaaftan (güçsüz ve muhtaç olarak) yarattı sonra zaafın ardından (sizde) bir güç-kuvvet kıldı sonra da bu güç-kuvvetin ardından (tekrar) bir zaaf ve yaşlılık verdi. (Allah) dilediğini (dilediği şekilde) yaratmaktadır. O Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir), Kadir'dir (her şeye güç yetirendir). |
-54 |
|
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَۙ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍۜ كَذٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ(Kıyamet) saatinin kopacağı gün mücrimler (suçlu-günahkarlar, yeni ve gerçek bir zaman anlayışıyla dünya hayatında) tek bir saatin dışında kalmadıklarına and içerler. İşte onlar (dünyada haktan) böyle çevriliyorlardı. |
-55 |
|
وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَالْا۪يمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ اِلٰى يَوْمِ الْبَعْثِۘ فَهٰذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلٰكِنَّكُمْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَKendilerine ilim ve iman verilenler ise (onlara) "Andolsun ki siz (dünyada) Allah'ın takdir ettiği diriliş gününe kadar kaldınız. İşte bu da dirilme günüdür. Ancak siz (hem inanmıyor, hem de) bilmiyordunuz" derler. |
-56 |
|
فَيَوْمَئِذٍ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَArtık o gün zulmedenlerin (beyan edecekleri) mazeretleri fayda vermeyeceği gibi onlardan (Allah'ı) hoşnut etmeye çalışmaları da istenmez. |
-57 |
|
وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ بِاٰيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُبْطِلُونَAndolsun ki Biz bu Kur'an'da insanlar için her çeşit misali getirip-gösterdik. Sen onlara bir ayetle geldiğin zaman o küfredenler mutlaka "Siz (bu getirdiklerinizle, atalarımızın yolunu ve değerlerini) ortadan kaldıran-iptalcilerden başkası değilsiniz" derler. |
-58 |
|
كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَİşte Allah, (hakkı tanıyıp) bilmeyenlerin kalplerini böyle (kapatıp) mühürler. |
-59 |
|
فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذ۪ينَ لَا يُوقِنُونَSen sabret, bil ki Allah'ın vaadi haktır. Yakinen (kesin olarak) inanmayanlar sakın seni telaşa-gevşekliğe sürüklemesin. |
-60 |
|