Eski Masaüstü Görünüm

Ayet altı "Oku" ikonu bazı kullanıcılarda çalışmamaktadır. Sorun ile ilgili çalışmalarımız devam etmektedir.
Fâtiha Suresi1Bakara Suresi2Âl-i İmrân Suresi3Nisâ Suresi4Mâide Suresi5En'âm Suresi6A'râf Suresi7Enfâl Suresi8Tevbe Suresi9Yunus Suresi10Hûd Suresi11Yusuf Suresi12Ra'd Suresi13İbrahim Suresi14Hicr Suresi15Nahl Suresi16İsrâ Suresi17Kehf Suresi18Meryem Suresi19Tâ-Hâ Suresi20Enbiyâ Suresi21Hac Suresi22Mü'minûn Suresi23Nûr Suresi24Furkan Suresi25Şuarâ Suresi26Neml Suresi27Kasas Suresi28Ankebût Suresi29Rûm Suresi30Lokman Suresi31Secde Suresi32Ahzâb Suresi33Sebe Suresi34Fâtır Suresi35Yâsin Suresi36Sâffât Suresi37Sâd Suresi38Zümer Suresi39Mü'min Suresi40Fussilet Suresi41Şûrâ Suresi42Zuhruf Suresi43Duhân Suresi44Câsiye Suresi45Ahkaf Suresi46Muhammed Suresi47Fetih Suresi48Hucurât Suresi49Kaf Suresi50Zâriyât Suresi51Tûr Suresi52Necm Suresi53Kamer Suresi54Rahmân Suresi55Vâkıa Suresi56Hadid Suresi57Mücâdele Suresi58Haşr Suresi59Mümtehine Suresi60Saf Suresi61Cum'a Suresi62Münâfikûn Suresi63Teğabün Suresi64Talâk Suresi65Tahrim Suresi66Mülk Suresi67Kalem Suresi68Hâkka Suresi69Meâric Suresi70Nuh Suresi71Cin Suresi72Müzzemmil Suresi73Müddessir Suresi74Kıyamet Suresi75İnsan Suresi76Mürselât Suresi77Nebe Suresi78Nâziât Suresi79Abese Suresi80Tekvir Suresi81İnfitâr Suresi82Mutaffifin Suresi83İnşikak Suresi84Bürûc Suresi85Târık Suresi86A'lâ Suresi87Ğâşiye Suresi88Fecr Suresi89Beled Suresi90Şems Suresi91Leyl Suresi92Duhâ Suresi93İnşirâh Suresi94Tin Suresi95Alak Suresi96Kadir Suresi97Beyyine Suresi98Zilzâl Suresi99Âdiyât Suresi100Kâria Suresi101Tekâsür Suresi102Asr Suresi103Hümeze Suresi104Fil Suresi105Kureyş Suresi106Mâ'ûn Suresi107Kevser Suresi108Kâfirûn Suresi109Nasr Suresi110Tebbet Suresi111İhlâs Suresi112Felâk Suresi113Nâs Suresi114
A'lâ Suresi87A'râf Suresi7Abese Suresi80Âdiyât Suresi100Ahkaf Suresi46Ahzâb Suresi33Âl-i İmrân Suresi3Alak Suresi96Ankebût Suresi29Asr Suresi103Bakara Suresi2Beled Suresi90Beyyine Suresi98Bürûc Suresi85Câsiye Suresi45Cin Suresi72Cum'a Suresi62Duhâ Suresi93Duhân Suresi44En'âm Suresi6Enbiyâ Suresi21Enfâl Suresi8Fâtiha Suresi1Fâtır Suresi35Fecr Suresi89Felâk Suresi113Fetih Suresi48Fil Suresi105Furkan Suresi25Fussilet Suresi41Ğâşiye Suresi88Hac Suresi22Hadid Suresi57Hâkka Suresi69Haşr Suresi59Hicr Suresi15Hucurât Suresi49Hûd Suresi11Hümeze Suresi104İbrahim Suresi14İhlâs Suresi112İnfitâr Suresi82İnsan Suresi76İnşikak Suresi84İnşirâh Suresi94İsrâ Suresi17Kadir Suresi97Kaf Suresi50Kâfirûn Suresi109Kalem Suresi68Kamer Suresi54Kâria Suresi101Kasas Suresi28Kehf Suresi18Kevser Suresi108Kıyamet Suresi75Kureyş Suresi106Leyl Suresi92Lokman Suresi31Mâ'ûn Suresi107Mâide Suresi5Meâric Suresi70Meryem Suresi19Mü'min Suresi40Mü'minûn Suresi23Mücâdele Suresi58Müddessir Suresi74Muhammed Suresi47Mülk Suresi67Mümtehine Suresi60Münâfikûn Suresi63Mürselât Suresi77Mutaffifin Suresi83Müzzemmil Suresi73Nahl Suresi16Nâs Suresi114Nasr Suresi110Nâziât Suresi79Nebe Suresi78Necm Suresi53Neml Suresi27Nisâ Suresi4Nuh Suresi71Nûr Suresi24Ra'd Suresi13Rahmân Suresi55Rûm Suresi30Sâd Suresi38Saf Suresi61Sâffât Suresi37Sebe Suresi34Secde Suresi32Şems Suresi91Şuarâ Suresi26Şûrâ Suresi42Tâ-Hâ Suresi20Tahrim Suresi66Talâk Suresi65Târık Suresi86Tebbet Suresi111Teğabün Suresi64Tekâsür Suresi102Tekvir Suresi81Tevbe Suresi9Tin Suresi95Tûr Suresi52Vâkıa Suresi56Yâsin Suresi36Yunus Suresi10Yusuf Suresi12Zâriyât Suresi51Zilzâl Suresi99Zuhruf Suresi43Zümer Suresi39
Alak Suresi96Kalem Suresi68Müzzemmil Suresi73Müddessir Suresi74Fâtiha Suresi1Tebbet Suresi111Tekvir Suresi81A'lâ Suresi87Leyl Suresi92Fecr Suresi89Duhâ Suresi93İnşirâh Suresi94Asr Suresi103Âdiyât Suresi100Kevser Suresi108Tekâsür Suresi102Mâ'ûn Suresi107Kâfirûn Suresi109Fil Suresi105Felâk Suresi113Nâs Suresi114İhlâs Suresi112Necm Suresi53Abese Suresi80Kadir Suresi97Şems Suresi91Bürûc Suresi85Tin Suresi95Kureyş Suresi106Kâria Suresi101Kıyamet Suresi75Hümeze Suresi104Mürselât Suresi77Kaf Suresi50Beled Suresi90Târık Suresi86Kamer Suresi54Sâd Suresi38A'râf Suresi7Cin Suresi72Yâsin Suresi36Furkan Suresi25Fâtır Suresi35Meryem Suresi19Tâ-Hâ Suresi20Vâkıa Suresi56Şuarâ Suresi26Neml Suresi27Kasas Suresi28İsrâ Suresi17Yunus Suresi10Hûd Suresi11Yusuf Suresi12Hicr Suresi15En'âm Suresi6Sâffât Suresi37Lokman Suresi31Sebe Suresi34Zümer Suresi39Mü'min Suresi40Fussilet Suresi41Şûrâ Suresi42Zuhruf Suresi43Duhân Suresi44Câsiye Suresi45Ahkaf Suresi46Zâriyât Suresi51Ğâşiye Suresi88Kehf Suresi18Nahl Suresi16Nuh Suresi71İbrahim Suresi14Enbiyâ Suresi21Mü'minûn Suresi23Secde Suresi32Tûr Suresi52Mülk Suresi67Hâkka Suresi69Meâric Suresi70Nebe Suresi78Nâziât Suresi79İnfitâr Suresi82İnşikak Suresi84Rûm Suresi30Ankebût Suresi29Mutaffifin Suresi83Bakara Suresi2Enfâl Suresi8Âl-i İmrân Suresi3Ahzâb Suresi33Mümtehine Suresi60Nisâ Suresi4Zilzâl Suresi99Hadid Suresi57Muhammed Suresi47Ra'd Suresi13Rahmân Suresi55İnsan Suresi76Talâk Suresi65Beyyine Suresi98Haşr Suresi59Nûr Suresi24Hac Suresi22Münâfikûn Suresi63Mücâdele Suresi58Hucurât Suresi49Tahrim Suresi66Teğabün Suresi64Saf Suresi61Cum'a Suresi62Fetih Suresi48Mâide Suresi5Tevbe Suresi9Nasr Suresi110

Sâd Suresi


Sâd Suresi 88 ayettir. Nüzulü Mekke'de olup 38. sure olarak inmiştir.
Kur'an-ı Kerim'de 452 sayfa numarasında yer almaktadır.

Hata! Lütfen tarayıcınızın ayarlarını kontrol edip daha sonra tekrar deneyin.

. ayet ile . ayet arasını

بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

صٓ وَالْقُرْاٰنِ ذِي الذِّكْرِۜ



Sad. Zikir dolu Kur'an'a andolsun.
-1

بَلِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي عِزَّةٍ وَشِقَاقٍ



Hayır (göründüklerinin aksine) o küfredenler (boş) bir gurur ve ayrılık içindedirler.
-2

كَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَبْلِهِمْ مِنْ قَرْنٍ فَنَادَوْا وَلَاتَ ح۪ينَ مَنَاصٍ



Biz kendilerinden önce nice nesilleri helak ettik. (Azabımızı görünce yardım için) feryat ettiler ama (artık) kurtulma zamanı değildi.
-3

وَعَجِبُٓوا اَنْ جَٓاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْۘ وَقَالَ الْكَافِرُونَ هٰذَا سَاحِرٌ كَذَّابٌۚ



İçlerinden kendilerine bir uyarıcı-korkutucunun gelmesine şaştılar. Ve kafirler dedi ki "Bu yalan söyleyen bir sihirbazdır."
-4

اَجَعَلَ الْاٰلِهَةَ اِلٰهاً وَاحِداًۚ اِنَّ هٰذَا لَشَيْءٌ عُجَابٌ



İlahları bir tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu acayip-şaşırtıcı bir şey.
-5

وَانْطَلَقَ الْمَلَأُ مِنْهُمْ اَنِ امْشُوا وَاصْبِرُوا عَلٰٓى اٰلِهَتِكُمْۚ اِنَّ هٰذَا لَشَيْءٌ يُرَادُۚ



Onların ileri gelenleri ayrılıp-giderken demişlerdi ki "Yürüyün, ilahlarınıza karşı kararlı olun. Sizden asıl istenen elbette budur."
-6

ءَاُنْزِلَ عَلَيْهِ الذِّكْرُ مِنْ بَيْنِنَاۜ بَلْ هُمْ ف۪ي شَكٍّ مِنْ ذِكْر۪يۚ بَلْ لَمَّا يَذُوقُوا عَذَابِۜ



Zikir (Kur'an) içimizden ona mı indirilmiş? (dediler). Hayır (aslında) onlar Benim zikrimden kuşku içindedirler. Hayır (doğrusu) onlar Benim azabımı henüz tatmamışlardır.
-8

اَمْ عِنْدَهُمْ خَزَٓائِنُ رَحْمَةِ رَبِّكَ الْعَز۪يزِ الْوَهَّابِۚ



Yoksa Aziz (üstün ve güçlü) ve Vehhab (karşılıksız bağışlayan, lutfeden) Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır?
-9

اَمْ لَهُمْ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا۠ فَلْيَرْتَقُوا فِي الْاَسْبَابِ



Yoksa göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların mülkü onlara mı ait? Öyleyse sebebler içerisinde (göğe) yükselsinler.
-10

جُنْدٌ مَا هُنَالِكَ مَهْزُومٌ مِنَ الْاَحْزَابِ



Onlar (Bize karşı düşmanlıkta birleşen) fırkalardan oluşmuş (ve sonuç olarak) şurada bozguna uğratılmış bir ordudur.
-11

وَثَمُودُ وَقَوْمُ لُوطٍ وَاَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِۜ اُو۬لٰٓئِكَ الْاَحْزَابُ



Semud, Lut kavmi ve Eyke halkı da (yalanlamıştı). İşte onlar da (Bize karşı düşmanlıkta birleşen) fırkalardı.
-13

اِنْ كُلٌّ اِلَّا كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ عِقَابِ۟



Hepsi de resulleri yalanladılar da böylece azabım (onlara) hak oldu.
-14

وَمَا يَنْظُرُ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً مَا لَهَا مِنْ فَوَاقٍ



Bunlar da (geldiğinde) bir anlık gecikmesi bile olmayan bir tek sayhadan-sesten başkasını gözetip-beklemiyorlar.
-15

وَقَالُوا رَبَّنَا عَجِّلْ لَنَا قِطَّنَا قَبْلَ يَوْمِ الْحِسَابِ



Ve dediler ki "Rabbimiz, hesap gününden önce (azabdan bize vadettiğin) payımızı acele ver."
-16

اِصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَاذْكُرْ عَبْدَنَا دَاوُ۫دَ ذَا الْاَيْدِۚ اِنَّـهُٓ اَوَّابٌ



Onların söylemekte olduklarına karşı sabret ve Bizim güç sahibi kulumuz Davud'u zikredip-hatırla. Gerçekten o (daima Allah'a) yönelip-dönen biriydi.
-17

اِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِيِّ وَالْاِشْرَاقِۙ



Doğrusu Biz dağlara (onun için) boyun eğdirdik, akşam ve sabah kendisiyle birlikte (Allah'ı) tesbih ederlerdi.
-18

وَالطَّيْرَ مَحْشُورَةًۜ كُلٌّ لَـهُٓ اَوَّابٌ



Ve (biraraya) toplanıp gelen kuşları da. Hepsi de onunla (tesbih ederek Allah'a) yönelip-dönenlerdendi.
-19

وَشَدَدْنَا مُلْكَهُ وَاٰتَيْنَاهُ الْحِكْمَةَ وَفَصْلَ الْخِطَابِ



Onun mülkünü güçlendirmiştik. Ona hikmet ve (meseleleri analiz edici) ayırıcı söz-hitab yeteneği vermiştik.
-20

وَهَلْ اَتٰيكَ نَـبَؤُا الْخَصْمِۢ اِذْ تَسَوَّرُوا الْمِحْرَابَۙ



Sana o davacıların haberi geldi mi? Hani onlar mihraba (Davud'un ibadet yerine girmek için) duvardan tırmanmışlardı.
-21

اِذْ دَخَلُوا عَلٰى دَاوُ۫دَ فَفَزِعَ مِنْهُمْ قَالُوا لَا تَخَفْۚ خَصْمَانِ بَغٰى بَعْضُنَا عَلٰى بَعْضٍ فَاحْكُمْ بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَلَا تُشْطِطْ وَاهْدِنَٓا اِلٰى سَوَٓاءِ الصِّرَاطِ



Davud'un yanına girdiklerinde (Davud) onlardan ürkmüştü. Onlar dediler ki "Korkma. Biz iki davacıyız, birimiz diğerimize haksızlıkta bulundu. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, kararında zulme sapma ve bizi orta yola (itidale) yöneltip-ilet."
-22

اِنَّ هٰذَٓا اَخ۪ي لَهُ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً وَلِيَ نَعْجَةٌ وَاحِدَةٌ فَقَالَ اَكْفِلْن۪يهَا وَعَزَّن۪ي فِي الْخِطَابِ



Bu benim kardeşimdir, doksandokuz (dişi) koyunu vardır. Benimse bir tek (dişi) koyunum var. Böyle iken Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat" dedi ve konuşmada da beni yendi."
-23

قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ اِلٰى نِعَاجِه۪ۜ وَاِنَّ كَث۪يراً مِنَ الْخُلَطَٓاءِ لَيَبْغ۪ي بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَل۪يلٌ مَا هُمْۜ وَظَنَّ دَاوُ۫دُ اَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَا‌كِعاً وَاَنَابَ



(Davud) "Senin koyununu kendi koyunlarına (katmak) istemekle sana gerçekten zulmetmiştir. Doğrusu (emek veya mallarını) birleştiren ortakçıların çoğu birbirlerine haksızlık ederler. Ancak iman edip de salih amellerde bulunanlar müstesna. Onlar da ne kadar azdır" dedi. (Sonra durup-düşünen) Davud Bizim kendisini denemeden-imtihandan geçirdiğimizi sandı. Hemen Rabbinden bağışlanma diledi, rüku ederek (huşuyla) yere kapandı ve (Bize gönülden) yönelip-döndü.
-24

فَغَفَرْنَا لَهُ ذٰلِكَۜ وَاِنَّ لَهُ عِنْدَنَا لَزُلْفٰى وَحُسْنَ مَاٰبٍ



Biz de onu bağışladık. Şüphesiz ki onun Bizim katımızda gerçekten bir yakınlığı ve güzel bir (dönüş) yeri vardır.
-25

وَمَا خَلَقْنَا السَّمَٓاءَ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا بَاطِلاًۜ ذٰلِكَ ظَنُّ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۚ فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنَ النَّارِۜ



Biz göğü, yeri ve ikisi arasında bulunan şeyleri batıl (boş ve amaçsız) olarak yaratmadık. Bu (anlayış), küfredenlerin zannıdır. (İçine girecekleri) ateşten dolayı vay o küfretmekte olanlara.
-27

اَمْ نَجْعَلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَالْمُفْسِد۪ينَ فِي الْاَرْضِۘ اَمْ نَجْعَلُ الْمُتَّق۪ينَ كَالْفُجَّارِ



Yoksa Biz iman edip salih amellerde bulunanları, yeryüzünde fesat-bozgunculuk çıkaranlar gibi mi tutacağız? Ya da muttakileri (korkup-sakınanları) facirler (azgın günahkarlar) gibi mi tutacağız?
-28

كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ اِلَيْكَ مُبَارَكٌ لِيَدَّبَّرُٓوا اٰيَاتِه۪ وَلِيَتَذَكَّرَ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ



(Bu Kur'an) ayetlerini iyice düşünsünler ve ulul elbab (zikir, hikmet ve hayır sahibleri) öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir Kitab'dır.
-29

وَوَهَبْنَا لِدَاوُ۫دَ سُلَيْمٰنَۜ نِعْمَ الْعَبْدُۜ اِنَّهُٓ اَوَّابٌۜ



Biz Davud'a Süleyman'ı armağan ettik. O ne güzel kuldu. Çünkü o (daima Allah'a) yönelip-dönen biriydi.
-30

اِذْ عُرِضَ عَلَيْهِ بِالْعَشِيِّ الصَّافِنَاتُ الْجِيَادُۙ



Hani ona akşama doğru üç ayağı üzerinde durup bir ayağını tırnağı üstüne diken cins atlar sunulmuştu.
-31

فَقَالَ اِنّ۪ٓي اَحْبَبْتُ حُبَّ الْخَيْرِ عَنْ ذِكْرِ رَبّ۪يۚ حَتّٰى تَوَارَتْ بِالْحِجَابِ۠



O da demişti ki "Gerçekten ben Rabbimi zikretmek için mal sevgisini isteyip-sevdim." Nihayet (atlar koştular ve toz) perdesinin arkasında kaybolup-gizlendiler.
-32

رُدُّوهَا عَلَيَّۜ فَطَفِقَ مَسْحاً بِالسُّوقِ وَالْاَعْنَاقِ



Onları bana geri getirin (dedi). Sonra da (atların) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı.
-33

وَلَقَدْ فَتَنَّا سُلَيْمٰنَ وَاَلْقَيْنَا عَلٰى كُرْسِيِّه۪ جَسَداً ثُمَّ اَنَابَ



Andolsun ki Biz Süleyman'ı denemeden-imtihandan geçirdik. Tahtının üstüne (onu) bir cesed olarak bıraktık. Sonra (o, bedenine geri) döndü.
-34

قَالَ رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي وَهَبْ ل۪ي مُلْكاً لَا يَنْبَغ۪ي لِاَحَدٍ مِنْ بَعْد۪يۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهَّابُ



Rabbim beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye ulaşmayacak (nasib olmayacak) bir mülkü bana bağışla-armağan et. Şüphesiz ki Vehhab (karşılıksız bağışlayan, lutfeden) Sen'sin.
-35

فَسَخَّرْنَا لَهُ الرّ۪يحَ تَجْر۪ي بِاَمْرِه۪ رُخَٓاءً حَيْثُ اَصَابَۙ



Böylece Biz rüzgarı onun hizmetine-buyruğuna verdik. Emriyle dilediği yere (sarsılıp-zorlanmadan) yumuşakça akıp-giderdi.
-36

وَالشَّيَاط۪ينَ كُلَّ بَنَّٓاءٍ وَغَوَّاصٍۙ



Şeytanlardan her bina ustasını ve dalgıçlık yapanları da (onun emrine-hizmetine verdik).
-37

وَاٰخَر۪ينَ مُقَرَّن۪ينَ فِي الْاَصْفَادِ



Ve sağlam bağlarla birbirine bağlanmış diğerlerini.
-38

هٰذَا عَطَٓاؤُ۬نَا فَامْنُنْ اَوْ اَمْسِكْ بِغَيْرِ حِسَابٍ



İşte bu Bizim ihsanımızdır. (Ey Süleyman) artık sen de hesab olmaksızın (hesap sorumluluğu ve korkusu taşımadan) ver ya da tut."
-39

وَاِنَّ لَهُ عِنْدَنَا لَزُلْفٰى وَحُسْنَ مَاٰبٍ۟



Şüphesiz ki onun Bizim katımızda gerçekten bir yakınlığı-makamı ve güzel bir dönüş yeri vardır.
-40

وَاذْكُرْ عَبْدَنَٓا اَيُّوبَۢ اِذْ نَادٰى رَبَّهُٓ اَنّ۪ي مَسَّنِيَ الشَّيْطَانُ بِنُصْبٍ وَعَذَابٍۜ



Kulumuz Eyyub'u da zikredip-hatırla. Hani o Rabbine "Şeytan bana (yakınlarımdan sabırda) bir yorgunluk ve azab dokundurdu" diye seslenmişti.
-41

اُرْكُضْ بِرِجْلِكَۚ هٰذَا مُغْتَسَلٌ بَارِدٌ وَشَرَابٌ



(Ona) "Ayağını (hafifçe yere) vur. İşte yıkanacak ve içilecek soğuk (su diye vahyettik)."
-42

وَوَهَبْنَا لَهُٓ اَهْلَهُ وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَحْمَةً مِنَّا وَذِكْرٰى لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِ



Katımızdan ona bir rahmet ve ulul elbaba (zikir, hikmet ve hayır sahiblerine) bir öğüt olmak üzere kendi ailesini ve onlarla birlikte bir mislini de bağışladık.
-43

وَخُذْ بِيَدِكَ ضِغْثاً فَاضْرِبْ بِه۪ وَلَا تَحْنَثْۜ اِنَّا وَجَدْنَاهُ صَابِراًۜ نِعْمَ الْعَبْدُۜ اِنَّهُٓ اَوَّابٌ



Ve elinle bir deste (sap) al sonra onunla vur ve andını-yeminini bozma (dedik). Biz onu gerçekten sabredici bulduk. O ne güzel kuldu. O (daima Allah'a) yönelip-dönen biriydi.
-44

اِنَّٓا اَخْلَصْنَاهُمْ بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِۚ



Gerçekten Biz onları halisane (katıksızca) ahiret yurdunu anıp-düşünenler olarak ihlas sahibleri kıldık.
-46

وَاِنَّهُمْ عِنْدَنَا لَمِنَ الْمُصْطَفَيْنَ الْاَخْيَارِ



Ve gerçekten onlar Bizim katımızda seçkinlerden ve hayırlı olanlardandır.
-47

هٰذَا ذِكْرٌۜ وَاِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ لَحُسْنَ مَاٰبٍۙ



Bu bir zikirdir. Şüphesiz ki muttakiler (korkup-sakınanlar) için mutlaka varılacak güzel bir yer vardır.
-49

جَنَّاتِ عَدْنٍ مُفَتَّحَةً لَهُمُ الْاَبْوَابُۚ



Kapıları yalnızca kendilerine açılmış Adn cennetleri (vardır).
-50

مُتَّكِـ۪ٔينَ ف۪يهَا يَدْعُونَ ف۪يهَا بِفَاكِهَةٍ كَث۪يرَةٍ وَشَرَابٍ



(Bu cennetlerin) içinde yaslanıp-dayanmışlardır. Orada (nefislerinin arzuladığı) birçok meyveler ve içecekler istemektedirler.
-51

وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ اَتْرَابٌ



Ve yanlarında 'bakışlarını saklayıp-yalnızca eşlerine çevirmiş' yaşıtlar vardır.
-52

هٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِيَوْمِ الْحِسَابِ



İşte hesap günü size (siz mü'minlere) vadedilen budur.
-53

اِنَّ هٰذَا لَرِزْقُنَا مَا لَهُ مِنْ نَفَادٍۚ



Hiç şüphesiz bu Bizim rızkımızdır, onun bitip-tükenmesi yoktur.
-54

هٰذَاۜ وَاِنَّ لِلطَّاغ۪ينَ لَشَرَّ مَاٰبٍۙ



(Mü'minler için) bu böyledir. Şüphesiz azgınlar için de mutlaka varılacak kötü bir dönüş yeri vardır.
-55

جَهَنَّمَۚ يَصْلَوْنَهَاۚ فَبِئْسَ الْمِهَادُ



Cehennem, onlar oraya girip-yaslanırlar. O (girip-yaslanmak için) ne kötü bir yataktır.
-56

هٰذَاۙ فَلْيَذُوقُوهُ حَم۪يمٌ وَغَسَّاقٌۙ



İşte bu kaynar su ve irindir. (Artık) onu tatsınlar.
-57

وَاٰخَرُ مِنْ شَكْلِه۪ٓ اَزْوَاجٌۜ



Ve bunlara benzer daha başkaları da vardır.
-58

هٰذَا فَوْجٌ مُقْتَحِمٌ مَعَكُمْۚ لَا مَرْحَباً بِهِمْۜ اِنَّهُمْ صَالُوا النَّارِ



(Küfrün önderlerine) "işte bu (gördükleriniz, size uyup) sizinle birlikte (küfür ve zulümde) direnenlerdir" (denildiğinde, önderler) "Onlara bir merhaba (rahatlık temennisi) yok. Onlar mutlaka ateşe gireceklerdir" (derler).
-59

قَالُوا بَلْ اَنْتُمْ۠ لَا مَرْحَباً بِكُمْۜ اَنْتُمْ قَدَّمْتُمُوهُ لَنَاۚ فَبِئْسَ الْقَرَارُ



(Önderlere uyanlar) derler ki "Hayır, size asıl size bir merhaba (rahatlık) yok. Onu (şirk ve inkarı) bizim önümüze siz getirip-sundunuz. (Bizi çağırdığınız yolun sonu) ne kötü bir durak."
-60

قَالُوا رَبَّنَا مَنْ قَدَّمَ لَنَا هٰذَا فَزِدْهُ عَذَاباً ضِعْفاً فِي النَّارِ



Derler ki "Rabbimiz kim bunu (bu yolu ve bu akibeti) bizim önümüze getirip-sunduysa, onun ateşteki azabını kat kat arttır."
-61

وَقَالُوا مَا لَنَا لَا نَرٰى رِجَالاً كُنَّا نَعُدُّهُمْ مِنَ الْاَشْرَارِۜ



Ve derler ki "Bize ne oldu ki (dünya hayatında) kendilerini kötülerden saydığımız adamları (burada) göremiyoruz."
-62

اَتَّخَذْنَاهُمْ سِخْرِياًّ اَمْ زَاغَتْ عَنْهُمُ الْاَبْصَارُ



Biz onları bir alay-eğlence konusu edinmiştik. Yoksa (buradalar da) onları gözden mi kaçırdık?
-63

اِنَّ ذٰلِكَ لَحَقٌّ تَخَاصُمُ اَهْلِ النَّارِ۟



İşte cehennem halkının birbiriyle bu çekişip-tartışması kesinlikle haktır-gerçektir.
-64

قُلْ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ مُنْذِرٌۗ وَمَا مِنْ اِلٰهٍ اِلَّا اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُۚ



De ki Ben yalnızca bir uyarıcı-korkutucuyum. Vahid (tek) ve Kahhar (kahredici) olan Allah'tan başka ilah yoktur."
-65

رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الْعَز۪يزُ الْغَفَّارُ



Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Gafur'dur (çok bağışlayandır).
-66

قُلْ هُوَ نَبَؤٌا عَظ۪يمٌۙ



De ki "Bu (Kur'an, geçmiş ve geleceğinizle ilgili) büyük bir haberdir."
-67

اَنْتُمْ عَنْهُ مُعْرِضُونَ



Siz (ise) ondan yüz çeviriyorsunuz.
-68

مَا كَانَ لِيَ مِنْ عِلْمٍ بِالْمَلَأِ الْاَعْلٰٓى اِذْ يَخْتَصِمُونَ



Onlar (insan hakkında) tartışırlarken, benim Mele-i A'la (yüce topluluk) hakkında hiçbir bilgim yoktu (ki, bu haberi kendimden vereyim).
-69

اِنْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اِلَّٓا اَنَّمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ



"(Bunlar) bana sadece vahyolunuyor. Ben apaçık bir uyarıcı-korkutucuyum."
-70

فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ



Onu düzenleyip-biçimlendirdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman onun için hemen secdeye kapanın.
-72

قَالَ يَٓا اِبْل۪يسُ مَا مَنَعَكَ اَنْ تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّۜ اَسْتَكْـبَرْتَ اَمْ كُنْتَ مِنَ الْعَال۪ينَ



(Allah) dedi ki "Ey İblis. Elimle yarattığıma secde etmekten seni meneden-alıkoyan neydi? Büyüklendin mi yoksa (secde eden meleklerden bile daha) yücelerden mi oldun?"
-75

قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۜ خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ



Dedi ki "Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu (ise) çamurdan yarattın."
-76

قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَاِنَّكَ رَج۪يمٌۚ



(Allah) dedi ki "Çık oradan artık sen kovulmuş birisin."
-77

وَاِنَّ عَلَيْكَ لَعْنَت۪ٓي اِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ



Ve din gününe kadar Benim lanetim elbette senin üzerindedir.
-78

قَالَ رَبِّ فَاَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ



Dedi ki "Rabbim. O halde onların dirilip-kaldırılacakları güne kadar bana (her insan için ayrı) mühlet (zamanda genişlik) ver."
-79

قَالَ فَاِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَۙ



(Allah) buyurdu ki "Sen mühlet (zamanda genişlik) verilenlerdensin."
-80

قَالَ فَبِعِزَّتِكَ لَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ



Dedi ki "Senin izzetine andolsun ki, ben onların hepsini mutlaka azdırıp-kışkırtacağım."
-82

اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ



Ancak muhlis (ihlas sahibi) kulların müstesna.
-83

قَالَ فَالْحَقُّۘ وَالْحَقَّ اَقُولُۚ



(Allah) "İşte bu haktır ve Ben hakkı söylerim." dedi.
-84

لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنْكَ وَمِمَّنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ اَجْمَع۪ينَ



Andolsun ki senden (senin soyundan) ve onlardan (insanlardan) sana uyanların hepsiyle cehennemi dolduracağım.
-85

قُلْ مَٓا اَسْـَٔلُـكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍ وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُتَكَلِّف۪ينَ



(Ey Muhammed) de ki "Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum ve (ben kendimce size) bir yükümlülük getirenlerden de değilim."
-86

اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ



O (Kur'an) alemler için yalnızca bir zikirdir.
-87

وَلَتَعْلَمُنَّ نَبَاَهُ بَعْدَ ح۪ينٍ



Onun haberini bir süre sonra (gerçekleştiğinde) mutlaka bilip-öğreneceksiniz.
-88