بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ |
اَتٰٓى اَمْرُ اللّٰهِ فَلَا تَسْتَعْجِلُوهُۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَAllah'ın emri geldi artık onda acele etmeyin. O, şirk koştukları şeylerden münezzeh ve yücedir. |
-1 |
|
يُنَزِّلُ الْمَلٰٓئِكَةَ بِالرُّوحِ مِنْ اَمْرِه۪ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ٓ اَنْ اَنْذِرُٓوا اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ فَاتَّقُونِKullarından dilediklerine Kendi emrinden melekleri ruh ile indirir ki "Ben'den başka ilah yoktur ancak Ben'den korkup-sakının" diye uyarsınlar." |
-2 |
|
خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۜ تَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَGökleri ve yeri hak ile yarattı. O, şirk koştukları şeylerden münezzehtir-yücedir. |
-3 |
|
خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ فَاِذَا هُوَ خَص۪يمٌ مُب۪ينٌİnsanı bir nutfeden-damladan yarattı. Fakat o yine de apaçık bir düşmandır. |
-4 |
|
وَالْاَنْعَامَ خَلَقَهَاۚ لَكُمْ ف۪يهَا دِفْءٌ وَمَنَافِعُ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَۖHayvanları da yarattı. Sizin için onlarda ısınma ve (değişik) yararlar vardır. Ve onlardan yemektesiniz. |
-5 |
|
وَلَكُمْ ف۪يهَا جَمَالٌ ح۪ينَ تُر۪يحُونَ وَح۪ينَ تَسْرَحُونَۖAkşamları getirirken ve sabahları götürürken onlarda sizin için bir güzellik (bir zevk) vardır. |
-6 |
|
وَتَحْمِلُ اَثْقَالَكُمْ اِلٰى بَلَدٍ لَمْ تَكُونُوا بَالِغ۪يهِ اِلَّا بِشِقِّ الْاَنْفُسِۜ اِنَّ رَبَّكُمْ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌۙBu hayvanlar ancak ağır sıkıntıya katlanarak varabileceğiniz beldelere sizin ağırlıklarınızı (yüklerinizi) taşımaktadırlar. Şüphesiz sizin Rabbiniz Rauf'tur (şefkat edendir), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir). |
-7 |
|
وَالْخَيْلَ وَالْبِغَالَ وَالْحَم۪يرَ لِتَرْكَبُوهَا وَز۪ينَةًۜ وَيَخْلُقُ مَا لَا تَعْلَمُونَOnlara binmeniz ve (gözlere) zinet olsun diye atları, katırları ve merkepleri (yarattı). Ve daha bilmediğiniz neleri yaratmaktadır? |
-8 |
|
وَعَلَى اللّٰهِ قَصْدُ السَّب۪يلِ وَمِنْهَا جَٓائِرٌۜ وَلَوْ شَٓاءَ لَهَدٰيكُمْ اَجْمَع۪ينَ۟Yolu doğrultmak (doğru yolu göstermek) Allah'a aittir. Kimi (yollar) ise eğridir. O dileseydi, hepinizi hidayete (doğru yola) erdirirdi. |
-9 |
|
هُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً لَكُمْ مِنْهُ شَرَابٌ وَمِنْهُ شَجَرٌ ف۪يهِ تُس۪يمُونَSizin için gökten su indiren O'dur. Size ondan içecek vardır. Yine ondan ağaçlar (ve bitkiler) ki hayvanlarınızı da onda otlatırsınız. |
-10 |
|
يُنْبِتُ لَكُمْ بِهِ الزَّرْعَ وَالزَّيْتُونَ وَالنَّخ۪يلَ وَالْاَعْنَابَ وَمِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَOnunla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve meyvelerin her türlüsünden bitirir. Bunda, düşünebilen bir topluluk için ayetler vardır. |
-11 |
|
وَسَخَّرَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۙ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَۜ وَالنُّجُومُ مُسَخَّرَاتٌ بِاَمْرِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَۙGeceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin emrinize (işinize-hizmetinize) verdi. Yıldızlar da O'nun buyruğu ile müsahhar (emre hazır-yararınıza uygun) kılınmıştır. Bunda, aklını kullanabilen bir topluluk için ayetler vardır. |
-12 |
|
وَمَا ذَرَاَ لَكُمْ فِي الْاَرْضِ مُخْتَلِفاً اَلْوَانُهُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَYeryüzünde sizin için yarattığı çeşitli renklerdeki şeyleri de (hizmetinize verdi). Bunda hatırlayıp-öğüt alan bir topluluk için ayet vardır. |
-13 |
|
وَهُوَ الَّذ۪ي سَخَّرَ الْبَحْرَ لِتَأْكُلُوا مِنْهُ لَحْماً طَرِياًّ وَتَسْتَخْرِجُوا مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَاۚ وَتَرَى الْفُلْكَ مَوَاخِرَ ف۪يهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَDenizi de sizin emrinize (hizmetinize) veren O'dur, ondan taze et yemektesiniz ve giyimde kullanacağınız süs-eşyaları çıkarmaktasınız. Gemilerin onda (denizde, suları) yara yara akıp gittiğini görüyorsun. (Bütün bunlar) O'nun fazlından (lutuf ve ihsanından) aramanız ve şükretmeniz içindir. |
-14 |
|
وَاَلْقٰى فِي الْاَرْضِ رَوَاسِيَ اَنْ تَم۪يدَ بِكُمْ وَاَنْهَاراً وَسُبُلاً لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۙ(Sarsılıp) sizi sarsmasın diye yere sabit (köklü) dağlar koydu. Yolunuzu bulmanız için ırmaklar ve yollar da (yarattı). |
-15 |
|
وَعَلَامَاتٍۜ وَبِالنَّجْمِ هُمْ يَهْتَدُونَDaha nice alametler (işaretler yarattı). Onlar yıldızla da yollarını bulurlar. |
-16 |
|
اَفَمَنْ يَخْلُقُ كَمَنْ لَا يَخْلُقُۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَYaratan, yaratmayan gibi midir? Hiç öğüt alıp-düşünmez misiniz? |
-17 |
|
وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَةَ اللّٰهِ لَا تُحْصُوهَاۜ اِنَّ اللّٰهَ لَغَفُورٌ رَح۪يمٌEğer Allah'ın nimetini sayacak olsanız, sayıp-bitiremezsiniz. Muhakkak ki Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir). |
-18 |
|
وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَAllah gizleyip-saklı tuttuklarınızı da, açığa vurduklarınızı da bilir. |
-19 |
|
وَالَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَا يَخْلُقُونَ شَيْـٔاً وَهُمْ يُخْلَقُونَۜAllah'tan başka tapıp-yalvardıkları ise hiçbir şeyi yaratamazlar. Onların kendileri yaratılmışlardır. |
-20 |
|
اَمْوَاتٌ غَيْرُ اَحْيَٓاءٍۚ وَمَا يَشْعُرُونَۙ اَيَّانَ يُبْعَثُونَ۟Onlar ölüdürler, diri değil. Ne zaman dirileceklerinin de şuurunda (farkında) değillerdir. |
-21 |
|
اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَالَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ قُلُوبُهُمْ مُنْكِرَةٌ وَهُمْ مُسْتَكْبِرُونَİlahınız tek bir ilahtır. Fakat ahirete inanmayanların kalpleri inkarcıdır ve onlar müstekbir (büyüklenmekte) olanlardır. |
-22 |
|
لَا جَرَمَ اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْتَكْبِر۪ينَHiç şüphesiz ki Allah onların gizleyip-saklı tuttuklarını da ve açığa vurduklarını da bilir. O, müstekbirleri sevmez. |
-23 |
|
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ مَاذَٓا اَنْزَلَ رَبُّكُمْۙ قَالُٓوا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَۙOnlara "Rabbiniz ne indirdi?" denildiğinde, "Eskilerin masalları" derler. |
-24 |
|
لِيَحْمِلُٓوا اَوْزَارَهُمْ كَامِلَةً يَوْمَ الْقِيٰمَةِۙ وَمِنْ اَوْزَارِ الَّذ۪ينَ يُضِلُّونَهُمْ بِغَيْرِ عِلْمٍۜ اَلَا سَٓاءَ مَا يَزِرُونَ۟(Böyle diyerek) kıyamet gününde kendi günahlarının hepsini ve bilgisizlikleri yüzünden saptırmakta oldukları kimselerin günahlarından da bir kısmını yükleneceklerdir. Bak, ne kötü bir yük yükleniyorlar. |
-25 |
|
قَدْ مَكَرَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَاَتَى اللّٰهُ بُنْيَانَهُمْ مِنَ الْقَوَاعِدِ فَخَرَّ عَلَيْهِمُ السَّقْفُ مِنْ فَوْقِهِمْ وَاَتٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَOnlardan öncekiler de tuzak (hileli düzen) kurmuşlardı da, Allah (hükmüyle) onların kurdukları yapıların temellerine (temeldeki batıl amaçlarına) geldi ve (hak gözükse de batıl temele oturan) üstlerindeki tavan tepelerine çöktü. Azab onlara şuurunda olmadıkları (hiç ummadıkları) bir yerden (temelden değil tavandan) gelmişti. |
-26 |
|
ثُمَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ يُخْز۪يهِمْ وَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تُشَٓاقُّونَ ف۪يهِمْۜ قَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ اِنَّ الْخِزْيَ الْيَوْمَ وَالسُّٓوءَ عَلَى الْكَافِر۪ينَۙSonra (Allah) kıyamet günü onları rezil edecek ve diyecek ki "Kendileri hakkında (mü'minlerle) tartışıp-düşman kesildiğiniz ortaklarım nerede?" Kendilerine ilim verilenler "Bugün rezillik, zillet ve kötü akibet kafirlerin üstünedir" dediler. |
-27 |
|
اَلَّذ۪ينَ تَتَوَفّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ ظَالِم۪ٓي اَنْفُسِهِمْۖ فَاَلْقَوُا السَّلَمَ مَا كُنَّا نَعْمَلُ مِنْ سُٓوءٍۜ بَلٰٓى اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَKi melekler, kendi nefislerinin zalimleri olarak onların canlarını aldıklarında, "Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk" (diyerek) teslim olurlar. Hayır, Allah sizin (ne maksatla) neler yaptığınızı hakkıyle bilendir. |
-28 |
|
فَادْخُلُٓوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ فَلَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّر۪ينَÖyleyse içinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Kibirlenenlerin (büyüklük taslayanların) konaklama yeri ne kötüdür. |
-29 |
|
وَق۪يلَ لِلَّذ۪ينَ اتَّقَوْا مَاذَٓا اَنْزَلَ رَبُّكُمْۜ قَالُوا خَيْراًۜ لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌۜ وَلَدَارُ الْاٰخِرَةِ خَيْرٌۜ وَلَنِعْمَ دَارُ الْمُتَّق۪ينَۙMuttakilere (korkup-sakınanlara) "Rabbiniz ne indirdi?" denildiğinde, "Hayır (indirdi)" dediler. Bu dünyada ihsan edenlere iyilik (güzel mükafat) vardır, ahiret yurdu ise elbette daha hayırlıdır. Muttakilerin (takva sahiblerinin) yurdu ne güzeldir. |
-30 |
|
جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ لَهُمْ ف۪يهَا مَا يَشَٓاؤُ۫نَۜ كَذٰلِكَ يَجْزِي اللّٰهُ الْمُتَّق۪ينَۙ(O güzel yurd) Adn cennetleridir ki, oraya girerler. Altından ırmaklar akar ve içinde onların her diledikleri şey vardır. İşte Allah muttakileri (takva sahiblerini) böyle mükafatlandırır. |
-31 |
|
اَلَّذ۪ينَ تَتَوَفّٰيهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ طَيِّب۪ينَۙ يَقُولُونَ سَلَامٌ عَلَيْكُمُۙ ادْخُلُوا الْجَنَّةَ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَMelekler (bu) iyi ve temiz kulların canlarını güzellikle aldıklarında "Selam size. Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere cennete girin" derler. |
-32 |
|
هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّٓا اَنْ تَأْتِيَهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ اَوْ يَأْتِيَ اَمْرُ رَبِّكَۜ كَذٰلِكَ فَعَلَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ وَمَا ظَلَمَهُمُ اللّٰهُ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ(Küfre sapanlar) kendilerine meleklerin gelmesinden veya Rabbinin emrinin gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yapmıştı. Allah onlara zulmetmedi fakat onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı. |
-33 |
|
فَاَصَابَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا عَمِلُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟İşledikleri kötülüklerin akibeti kendilerine isabet etti ve alaya aldıkları şey kendilerini sarıp-kuşatıverdi. |
-34 |
|
وَقَالَ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا لَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا عَبَدْنَا مِنْ دُونِه۪ مِنْ شَيْءٍ نَحْنُ وَلَٓا اٰبَٓاؤُ۬نَا وَلَا حَرَّمْنَا مِنْ دُونِه۪ مِنْ شَيْءٍۜ كَذٰلِكَ فَعَلَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۚ فَهَلْ عَلَى الرُّسُلِ اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُŞirk koşmakta olanlar "Eğer Allah dileseydi ne biz, ne de atalarımız O'ndan başka hiçbir şeye tapmazdık ve O'nun emri dışında hiçbir şeyi haram kılmazdık" dediler. Onlardan öncekiler de (bilgisizce Allah'ı suçlayarak) böyle yapmışlardı. Resullere düşen apaçık bir tebliğden başkası mı? |
-35 |
|
وَلَقَدْ بَعَثْنَا ف۪ي كُلِّ اُمَّةٍ رَسُولاً اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَۚ فَمِنْهُمْ مَنْ هَدَى اللّٰهُ وَمِنْهُمْ مَنْ حَقَّتْ عَلَيْهِ الضَّلَالَةُۜ فَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّب۪ينَAndolsun ki Biz her ümmete "Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının" diye (tebliğ etmesi için) bir Resul gönderdik. Allah onlardan kimine hidayet verdi, onlardan kimi de (hidayeti değil) sapıklığı hak etti. Artık yeryüzünde gezip-dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün. |
-36 |
|
اِنْ تَحْرِصْ عَلٰى هُدٰيهُمْ فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي مَنْ يُضِلُّ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَSen onların hidayet bulmalarını (ısrarla) ne kadar çok istesen de, Allah saptırdığına (sapıklığa müstehak gördüğüne) hidayet vermez. Onların yardımcıları da yoktur. |
-37 |
|
وَاَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْۙ لَا يَبْعَثُ اللّٰهُ مَنْ يَمُوتُۜ بَلٰى وَعْداً عَلَيْهِ حَقاًّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَۙOnlar "Allah ölen bir kimseyi diriltmez" diye olanca güçleriyle yemin ettiler. Hayır, bu (diriltme) O'nun üzerinde hak (ve gerçek) olan bir vaaddir ancak insanların çoğu bilmezler. |
-38 |
|
لِيُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذ۪ي يَخْتَلِفُونَ ف۪يهِ وَلِيَعْلَمَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّهُمْ كَانُوا كَاذِب۪ينَHakkında ihtilafa düştükleri şeyi onlara açıklaması ve küfredenlerin de kendilerinin yalancı olduklarını bilmesi için (diriltecektir). |
-39 |
|
اِنَّمَا قَوْلُنَا لِشَيْءٍ اِذَٓا اَرَدْنَاهُ اَنْ نَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ۟Biz bir şeyi dilediğimiz zaman ona sözümüz sadece "Ol" demekten ibarettir, o da hemen oluverir. |
-40 |
|
وَالَّذ۪ينَ هَاجَرُوا فِي اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ مَا ظُلِمُوا لَنُبَوِّئَنَّهُمْ فِي الدُّنْيَا حَسَنَةًۜ وَلَاَجْرُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَۙZulme uğratıldıktan sonra Allah yolunda hicret edenleri dünyada güzel bir biçimde yerleştireceğiz, ahiret karşılığı ise elbette daha büyüktür. Bilmiş olsalardı. |
-41 |
|
اَلَّذ۪ينَ صَبَرُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَOnlar sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir. |
-42 |
|
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ اِلَّا رِجَالاً نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ فَسْـَٔلُٓوا اَهْلَ الذِّكْرِ اِنْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَۙBiz senden evvel kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını (peygamber olarak) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun. |
-43 |
|
بِالْبَيِّنَاتِ وَالزُّبُرِۜ وَاَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ اِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ(Onları) apaçık deliller ve Kitab'larla (gönderdik). Sana da insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler diye zikri (Kur'an'ı) indirdik. |
-44 |
|
اَفَاَمِنَ الَّذ۪ينَ مَكَرُوا السَّيِّـَٔاتِ اَنْ يَخْسِفَ اللّٰهُ بِهِمُ الْاَرْضَ اَوْ يَأْتِيَهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَۙSinsice kötü tuzaklar (hileli düzenler) kuranlar, Allah'ın kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden veya şuuruna varamayacakları bir yerden azabın gelmeyeceğinden emin midirler? |
-45 |
|
اَوْ يَأْخُذَهُمْ ف۪ي تَقَلُّبِهِمْ فَمَا هُمْ بِمُعْجِز۪ينَۙYa da dönüp-dolaşırlarken onları yakalamayacağından (mı emindirler?) Ki onlar (Bizi) aciz bırakacak değildirler. |
-46 |
|
اَوْ يَأْخُذَهُمْ عَلٰى تَخَوُّفٍۜ فَاِنَّ رَبَّكُمْ لَرَؤُ۫فٌ رَح۪يمٌVeya (ilerde ölme) korkusundayken onları (aniden) yakalamayacağından (emin midirler?) Kuşkusuz Rabbin Rauf'tur (şefkat edendir), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir). |
-47 |
|
اَوَلَمْ يَرَوْا اِلٰى مَا خَلَقَ اللّٰهُ مِنْ شَيْءٍ يَتَفَيَّؤُ۬ا ظِلَالُهُ عَنِ الْيَم۪ينِ وَالشَّمَٓائِلِ سُجَّداً لِلّٰهِ وَهُمْ دَاخِرُونَAllah'ın yarattığı herhangi bir şeyi görmediler mi? Onun gölgeleri boyun eğip sağdan ve soldan Allah'a secde ederek döner. |
-48 |
|
وَلِلّٰهِ يَسْجُدُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ مِنْ دَٓابَّةٍ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَGöklerde ve yerde bulunan canlılar ve melekler Allah'a secde ederler ve onlar kibirlenip-büyüklük taslamazlar. |
-49 |
|
يَخَافُونَ رَبَّهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ۟Üstlerindeki (yegane Hakim) Rablerinden korkarlar ve emrolundukları şeyi yaparlar. |
-50 |
|
وَقَالَ اللّٰهُ لَا تَتَّخِذُٓوا اِلٰهَيْنِ اثْنَيْنِۚ اِنَّمَا هُوَ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَاِيَّايَ فَارْهَبُونِAllah buyurdu ki "İki ilah edinmeyin, O ancak tek bir ilahtır. Yalnız Ben'den korkun." |
-51 |
|
وَلَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلَهُ الدّ۪ينُ وَاصِباًۜ اَفَغَيْرَ اللّٰهِ تَتَّقُونَGöklerde ve yerde ne varsa O'nundur. (Hak) din de sürekli olarak O'nundur. (Böyleyken) Allah'tan başkasından mı korkup-sakınıyorsunuz? |
-52 |
|
وَمَا بِكُمْ مِنْ نِعْمَةٍ فَمِنَ اللّٰهِ ثُمَّ اِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فَاِلَيْهِ تَجْـَٔرُونَۚSize ulaşan her nimet Allah'tandır. (Nimetten) sonra size bir zarar-sıkıntı dokunduğunda da ancak O'na yalvarırsınız. |
-53 |
|
ثُمَّ اِذَا كَشَفَ الضُّرَّ عَنْكُمْ اِذَا فَر۪يقٌ مِنْكُمْ بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَۙSonra sizden o zararı-sıkıntıyı kaldırdığında, içinizden bir grup (hemen) Rablerine şirk koşarlar. |
-54 |
|
لِيَكْفُرُوا بِمَٓا اٰتَيْنَاهُمْۜ فَتَمَتَّعُوا۠ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَKendilerine verdiklerimize karşı nankörlük etmek için (böyle yaparlar). Şimdi yararlanın, ilerde (bu yaptığınızın akibetini) bileceksiniz. |
-55 |
|
وَيَجْعَلُونَ لِمَا لَا يَعْلَمُونَ نَص۪يباً مِمَّا رَزَقْنَاهُمْۜ تَاللّٰهِ لَتُسْـَٔلُنَّ عَمَّا كُنْتُمْ تَفْتَرُونَKendilerine rızık olarak verdiklerimizden, (rızık vermekten yana) hiçbir şey bilmeyenlere (şükür mahiyetinde) pay ayırıyorlar. Allah'a andolsun ki iftira etmekte olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz. |
-56 |
|
وَيَجْعَلُونَ لِلّٰهِ الْبَنَاتِ سُبْحَانَهُۙ وَلَهُمْ مَا يَشْتَهُونَOnlar Allah'a kızlar isnad ediyorlar. Haşa. O sübhandır (münezzehtir-yücedir). İsteyip-hoşlandıkları (erkek çocuklar da) kendilerinindir. |
-57 |
|
وَاِذَا بُشِّرَ اَحَدُهُمْ بِالْاُنْثٰى ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَداًّ وَهُوَ كَظ۪يمٌۚOnlardan birine dişi (çocuk) müjdelendiği zaman içi öfkeyle dolup-taşarak yüzü kapkara kesilir. |
-58 |
|
يَتَوَارٰى مِنَ الْقَوْمِ مِنْ سُٓوءِ مَا بُشِّرَ بِه۪ۜ اَيُمْسِكُهُ عَلٰى هُونٍ اَمْ يَدُسُّهُ فِي التُّرَابِۜ اَلَا سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَKendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı topluluktan gizlenir. (Acaba) onu aşağılanmaya katlanarak (ve kendisi de utanarak yanında) tutacak mı yoksa toprağa mı gömecek? Bak, ne kötü hüküm veriyorlar. |
-59 |
|
لِلَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ مَثَلُ السَّوْءِۚ وَلِلّٰهِ الْمَثَلُ الْاَعْلٰىۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ۟Ahirete inanmayanların kötü sıfatları-örnekleri vardır, en yüce sıfatlar-örnekler ise Allah'a aittir. O Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır), Hakim'dir (hüküm ve hikmet sahibidir). |
-60 |
|
وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللّٰهُ النَّاسَ بِظُلْمِهِمْ مَا تَرَكَ عَلَيْهَا مِنْ دَٓابَّةٍ وَلٰكِنْ يُؤَخِّرُهُمْ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۚ فَاِذَا جَٓاءَ اَجَلُهُمْ لَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلَا يَسْتَقْدِمُونَEğer Allah insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiçbir şey bırakmazdı. Ancak onları takdir edilen (belirlenen) bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler. |
-61 |
|
وَيَجْعَلُونَ لِلّٰهِ مَا يَكْرَهُونَ وَتَصِفُ اَلْسِنَتُهُمُ الْكَذِبَ اَنَّ لَهُمُ الْحُسْنٰىۜ لَا جَرَمَ اَنَّ لَهُمُ النَّارَ وَاَنَّهُمْ مُفْرَطُونَOnlar hoşlarına gitmeyen şeyleri Allah'a isnad ediyorlar. Dilleri de yalan olarak, en güzel akibetin kendilerinin olduğunu söylemektedir. Hiç şüphesiz ateş onlar içindir ve onlar (cehenneme) önde gidenlerdir. |
-62 |
|
تَاللّٰهِ لَقَدْ اَرْسَلْـنَٓا اِلٰٓى اُمَمٍ مِنْ قَبْلِكَ فَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَهُوَ وَلِيُّهُمُ الْيَوْمَ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌAllah'a andolsun ki senden önceki ümmetlere de (elçiler) gönderdik fakat şeytan onlara (kötü) amellerini süslü göstermiştir. Bugün de onların velisi odur ve onlar için acıklı bir azab vardır. |
-63 |
|
وَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ اِلَّا لِتُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي اخْتَلَفُوا ف۪يهِۙ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَBiz Kitab'ı ancak hakkında ihtilafa düştükleri şeyi onlara açıklaman ve inanan bir topluma da hidayet ve rahmet olsun diye indirdik. |
-64 |
|
وَاللّٰهُ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ۟Allah gökten su indirdi ve ölümünden sonra yeri onunla diriltti. Dinleyip-işitebilen bir topluluk için bunda gerçekten bir ayet vardır. |
-65 |
|
وَاِنَّ لَكُمْ فِي الْاَنْعَامِ لَعِبْرَةًۜ نُسْق۪يكُمْ مِمَّا ف۪ي بُطُونِه۪ مِنْ بَيْنِ فَرْثٍ وَدَمٍ لَبَناً خَالِصاً سَٓائِغاً لِلشَّارِب۪ينَSizin için hayvanlarda da ibretler vardır. Size onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından, içenlerin boğazından kolaylıkla geçen halis bir süt içirmekteyiz. |
-66 |
|
وَمِنْ ثَمَرَاتِ النَّخ۪يلِ وَالْاَعْنَابِ تَتَّخِذُونَ مِنْهُ سَكَراً وَرِزْقاً حَسَناًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَHurmalıkların ve üzümlüklerin meyvelerinden de hem içki, hem de güzel bir rızık edinmektesiniz. Aklını kullanabilen bir topluluk için bunda bir ayet vardır. |
-67 |
|
وَاَوْحٰى رَبُّكَ اِلَى النَّحْلِ اَنِ اتَّخِذ۪ي مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً وَمِنَ الشَّجَرِ وَمِمَّا يَعْرِشُونَۙRabbin bal arısına vahyetti ki "Dağlardan, ağaçlardan ve onların (insanların) yaptıkları çardaklardan kendine evler edin." |
-68 |
|
ثُمَّ كُل۪ي مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ فَاسْلُك۪ي سُبُلَ رَبِّكِ ذُلُلاًۜ يَخْرُجُ مِنْ بُطُونِهَا شَرَابٌ مُخْتَلِفٌ اَلْوَانُهُ ف۪يهِ شِفَٓاءٌ لِلنَّاسِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَSonra meyvelerin herbirinden ye ve Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollara gir. Onların karınlarından türlü renklerde şerbet çıkar ki onda insanlar için şifa vardır. Düşünen bir topluluk için bunda bir ayet vardır. |
-69 |
|
وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ ثُمَّ يَتَوَفّٰيكُمْ وَمِنْكُمْ مَنْ يُرَدُّ اِلٰٓى اَرْذَلِ الْعُمُرِ لِكَيْ لَا يَعْلَمَ بَعْدَ عِلْمٍ شَيْـٔاًۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ قَد۪يرٌ۟Sizi Allah yarattı sonra da öldürecektir. Sizden kimi de önceden bildiği gibi bilmesin diye ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) ulaştırılır. Allah Alim'dir (herşeyi hakkıyle bilendir), Kadir'dir (her şeye güç yetirendir). |
-70 |
|
وَاللّٰهُ فَضَّلَ بَعْضَكُمْ عَلٰى بَعْضٍ فِي الرِّزْقِۚ فَمَا الَّذ۪ينَ فُضِّلُوا بِرَٓادّ۪ي رِزْقِهِمْ عَلٰى مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَهُمْ ف۪يهِ سَوَٓاءٌۜ اَفَبِنِعْمَةِ اللّٰهِ يَجْحَدُونَAllah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı. Üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altında bulunanlara (Allah'ın kendileri vesilesiyle rızıklandırdıklarına) onda (rızıkta, adil) eşit olacak şekilde vermezler. Allah'ın nimetini (rızk ve nimetin Allah'tan olduğunu) inkar mı ediyorlar? |
-71 |
|
وَاللّٰهُ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجاً وَجَعَلَ لَكُمْ مِنْ اَزْوَاجِكُمْ بَن۪ينَ وَحَفَدَةً وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۜ اَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَتِ اللّٰهِ هُمْ يَكْفُرُونَۙAllah size kendi nefislerinizden eşler yarattı ve size eşlerinizden de çocuklar ve torunlar yarattı. Sizi temiz ve güzel şeylerden rızıklandırdı. Şimdi onlar batıla mı inanıyorlar ve Allah'ın nimetini inkar mı ediyorlar? |
-72 |
|
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَمْلِكُ لَهُمْ رِزْقاً مِنَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ شَيْـٔاً وَلَا يَسْتَط۪يعُونَۚAllah'ı bırakıp da kendileri için göklerden ve yerden hiçbir rızka sahip olmayan ve buna (sahip olup vermeye) güçleri yetmeyen şeylere mi tapıyorlar? |
-73 |
|
فَلَا تَضْرِبُوا لِلّٰهِ الْاَمْثَالَۜ اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ(Rezzak olan) Allah'a (rızka vesile) benzerler arayıp-yakıştırmaya kalkışmayın. Allah bilir, siz bilmezsiniz. |
-74 |
|
ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلاً عَبْداً مَمْلُوكاً لَا يَقْدِرُ عَلٰى شَيْءٍ وَمَنْ رَزَقْنَاهُ مِنَّا رِزْقاً حَسَناً فَهُوَ يُنْفِقُ مِنْهُ سِراًّ وَجَهْراًۜ هَلْ يَسْتَوُ۫نَۜ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَAllah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının mülkünde olan (bir köle) ile tarafımızdan kendisine güzel bir rızık verdiğimiz böylelikle ondan gizli ve açık infak eden (hür) kimseyi misal verdi, bunlar hiç benzer-eşit olur mu? Hamd (şükür dolu övgü) Allah'ındır fakat onların çoğu bilmezler. |
-75 |
|
وَضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلاً رَجُلَيْنِ اَحَدُهُمَٓا اَبْكَمُ لَا يَقْدِرُ عَلٰى شَيْءٍ وَهُوَ كَلٌّ عَلٰى مَوْلٰيهُۙ اَيْنَمَا يُوَجِّهْهُ لَا يَأْتِ بِخَيْرٍۜ هَلْ يَسْتَو۪ي هُوَۙ وَمَنْ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِۙ وَهُوَ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ۟Allah şu iki kişiyi de misal verdi. Bunlardan birisi dilsiz, hiçbir şeye gücü yetmez ve efendisine yüktür. Onu nereye gönderse bir hayır-bir fayda getirmez. Şimdi bu (kişi), adaletle emreden ve dosdoğru yol üzerinde bulunanla benzer-eşit olabilir mi? |
-76 |
|
وَلِلّٰهِ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَمَٓا اَمْرُ السَّاعَةِ اِلَّا كَلَمْحِ الْبَصَرِ اَوْ هُوَ اَقْرَبُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌGöklerin ve yerin gaybı Allah'a aittir. Saatin (kıyamet vaktinin) emri de yalnızca bir göz çarpması gibidir veya o daha yakındır. Şüphe yok ki Allah her şeye kadirdir (güç yetirendir). |
-77 |
|
وَاللّٰهُ اَخْرَجَكُمْ مِنْ بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْ لَا تَعْلَمُونَ شَيْـٔاًۙ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۙ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَAllah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı. (Bilgi toplamanız için genelde aynı) işitme, görme (duyusu) ve (fehmedip-anlamanız için özelde ayrı) gönüller verdi ki şükredesiniz. |
-78 |
|
اَلَمْ يَرَوْا اِلَى الطَّيْرِ مُسَخَّرَاتٍ ف۪ي جَوِّ السَّمَٓاءِۜ مَا يُمْسِكُهُنَّ اِلَّا اللّٰهُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَGöğün boşluğunda müsahhar (boyun eğdirilmiş-emre amade) kılınmış kuşları görmüyorlar mı? Onları Allah'tan başkası tutmuyor. İman eden bir topluluk için bunda nice ayetler vardır. |
-79 |
|
وَاللّٰهُ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ بُيُوتِكُمْ سَكَناً وَجَعَلَ لَكُمْ مِنْ جُلُودِ الْاَنْعَامِ بُيُوتاً تَسْتَخِفُّونَهَا يَوْمَ ظَعْنِكُمْ وَيَوْمَ اِقَامَتِكُمْۙ وَمِنْ اَصْوَافِهَا وَاَوْبَارِهَا وَاَشْعَارِهَٓا اَثَاثاً وَمَتَاعاً اِلٰى ح۪ينٍAllah evlerinizi sizin için huzur ve sükun yeri kıldı ve size hayvan derilerinden hem göç gününde, hem de yerleşme gününde kolaylıkla taşıyabileceğiniz evler, yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir zamana kadar (kullanacağınız) giyimlikler-döşemelikler ve (ticaret için) bir meta kıldı. |
-80 |
|
وَاللّٰهُ جَعَلَ لَكُمْ مِمَّا خَلَقَ ظِلَالاً وَجَعَلَ لَكُمْ مِنَ الْجِبَالِ اَكْنَاناً وَجَعَلَ لَكُمْ سَرَاب۪يلَ تَق۪يكُمُ الْحَرَّ وَسَرَاب۪يلَ تَق۪يكُمْ بَأْسَكُمْۜ كَذٰلِكَ يُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْلِمُونَAllah yarattığı şeylerden sizin için gölgeler yaptı. Dağlarda da sizin için barınaklar kıldı. Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyan elbiseler (zırhlar) yarattı. İşte müslüman olasınız diye üzerinizdeki nimetini böyle tamamlıyor. |
-81 |
|
فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُYine de yüz çevirirlerse, sana düşen apaçık bir tebliğdir. |
-82 |
|
يَعْرِفُونَ نِعْمَتَ اللّٰهِ ثُمَّ يُنْكِرُونَهَا وَاَكْثَرُهُمُ الْكَافِرُونَ۟Onlar Allah'ın nimetini bilirler sonra da (onu) inkar ederler. Onların çoğu küfredenlerdir. |
-83 |
|
وَيَوْمَ نَبْعَثُ مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ شَه۪يداً ثُمَّ لَا يُؤْذَنُ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَHer ümmetten bir şahid göndereceğimiz gün, küfredenlere (konuşmaları için) ne izin verilecek, ne de 'özür dileyip-hoşnut etmeleri' istenecek. |
-84 |
|
وَاِذَا رَاَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا الْعَذَابَ فَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُمْ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَO zulmedenler azabı gördüklerinde artık (ne yapsalar) onlardan azab hafifletilmez ve onlara mühlet de verilmez. |
-85 |
|
وَاِذَا رَاَ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا شُرَكَٓاءَهُمْ قَالُوا رَبَّـنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شُرَكَٓاؤُ۬نَا الَّذ۪ينَ كُنَّا نَدْعُوا مِنْ دُونِكَۚ فَاَلْقَوْا اِلَيْهِمُ الْقَوْلَ اِنَّكُمْ لَكَاذِبُونَۚ(Allah'a) şirk koşanlar, şirk koştuklarını gördüklerinde "Rabbimiz, Sen'i bırakıp da tapmakta olduğumuz ortaklarımız işte bunlardır" diyecekler. (Ortakları da) "Siz gerçekten yalan söyleyenlersiniz" diye sözü (çevirip onlara geri) atacaklar. |
-86 |
|
وَاَلْقَوْا اِلَى اللّٰهِ يَوْمَئِذٍۨ السَّلَمَ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَO gün (hiç itirazsız) Allah'a teslim olmuşlardır ve uydurdukları (yalancı ilahlar) onlardan çekilip-uzaklaşmıştır. |
-87 |
|
اَلَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ زِدْنَاهُمْ عَذَاباً فَوْقَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُوا يُفْسِدُونَİnkar edip de (insanları ve cinleri) Allah yolundan alıkoyanlara, işledikleri fesada (bozgunculuğa) karşılık azablarını kat kat arttırdık. |
-88 |
|
وَيَوْمَ نَبْعَثُ ف۪ي كُلِّ اُمَّةٍ شَه۪يداً عَلَيْهِمْ مِنْ اَنْفُسِهِمْ وَجِئْنَا بِكَ شَه۪يداً عَلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِۜ وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَاناً لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرٰى لِلْمُسْلِم۪ينَ۟Her ümmete kendi içlerinden bir şahid getirdiğimiz gün, seni de onlar üzerinde bir şahid olarak getireceğiz. Sana bu Kitab'ı (gerekli) her şeyi açıklayan, hidayet, rahmet ve müslümanlara da bir müjde olarak indirdik. |
-89 |
|
اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْاِحْسَانِ وَا۪يتَٓائِ ذِي الْقُرْبٰى وَيَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِۚ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَAllah (size) adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder. Fahşayı (çirkin utanmazlıkları), münkeri (kötülükleri) ve azgınlığı da yasaklar. Düşünüp-öğüt alasınız diye size öğüt vermektedir. |
-90 |
|
وَاَوْفُوا بِعَهْدِ اللّٰهِ اِذَا عَاهَدْتُمْ وَلَا تَنْقُضُوا الْاَيْمَانَ بَعْدَ تَوْك۪يدِهَا وَقَدْ جَعَلْتُمُ اللّٰهَ عَلَيْكُمْ كَف۪يلاًۜ اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَAhidleştiğiniz zaman Allah'ın ahdini yerine getirin ve (Allah'ı şahit-kefil getirerek) pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın. Şüphe yok ki Allah yaptıklarınızı bilir. |
-91 |
|
وَلَا تَكُونُوا كَالَّت۪ي نَقَضَتْ غَزْلَهَا مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ اَنْكَاثاًۜ تَتَّخِذُونَ اَيْمَانَكُمْ دَخَلاً بَيْنَكُمْ اَنْ تَكُونَ اُمَّةٌ هِيَ اَرْبٰى مِنْ اُمَّةٍۜ اِنَّمَا يَبْلُوكُمُ اللّٰهُ بِه۪ۜ وَلَيُبَيِّنَنَّ لَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ مَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَBir ümmet diğer bir ümmetten (sayıca veya malca) daha gelişkindir diye yeminlerinizi kendi aranızda bir fesad (bozgunculuk) unsuru yaparak, ipini sağlamca eğirdikten sonra (beğenmeyip) bozup-çözen (kadın) gibi olmayın. Şüphesiz Allah sizi bununla (yeminlerinizle) imtihan etmektedir. Hakkında ihtilafa düştüğünüz şeyi, kıyamet günü size mutlaka açıklayacaktır. |
-92 |
|
وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَجَعَلَكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَلٰكِنْ يُضِلُّ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَلَتُسْـَٔلُنَّ عَمَّا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَAllah dileseydi, sizi tek bir ümmet yapardı. (Fakat O) dilediğini saptırır (sapıklıkta bırakır), dilediğini hidayete (doğru yola) erdirir. Yapmakta olduklarınızdan muhakkak sorulacak-sorumlu tutulacaksınız. |
-93 |
|
وَلَا تَتَّخِذُٓوا اَيْمَانَكُمْ دَخَلاً بَيْنَكُمْ فَتَزِلَّ قَدَمٌ بَعْدَ ثُبُوتِهَا وَتَذُوقُوا السُّٓوءَ بِمَا صَدَدْتُمْ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۚ وَلَكُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌYeminlerinizi kendi aranızda bir fesad (bozgunculuk ve aldatma) unsuru edinmeyin yoksa (doğru yola) sapasağlam basan ayak kayar ve (yemininize güvenerek aldananı) Allah'ın yolundan alıkoyduğunuz için (dünyada) azabı tadarsınız. (Ahirette de) size pek büyük bir azab olur. |
-94 |
|
وَلَا تَشْتَرُوا بِعَهْدِ اللّٰهِ ثَمَناً قَل۪يلاًۜ اِنَّمَا عِنْدَ اللّٰهِ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَAllah'ın ahdini (karşılığında dünya da olsa, böyle) az bir bedele satıp-değişmeyin. Eğer bilirseniz, (ahde sadakatın) Allah katında olan (karşılığı) sizin için çok daha hayırlıdır. |
-95 |
|
مَا عِنْدَكُمْ يَنْفَدُ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ بَاقٍۜ وَلَنَجْزِيَنَّ الَّذ۪ينَ صَبَرُٓوا اَجْرَهُمْ بِاَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَSizin yanınızda olan (dünyevi herşey fanidir) tükenir, Allah'ın katında olan ise bakidir (kalıcı ve devamlıdır). Sabredenlerin mükafatını, yaptıklarının daha güzeliyle Biz vereceğiz. |
-96 |
|
مَنْ عَمِلَ صَالِحاً مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيٰوةً طَيِّبَةًۚ وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ اَجْرَهُمْ بِاَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَErkek olsun kadın olsun, mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa hiç şüphesiz Biz onu hoş-güzel bir hayatla yaşatırız ve onların mükafatlarını yaptıklarının daha güzeliyle veririz. |
-97 |
|
فَاِذَا قَرَأْتَ الْقُرْاٰنَ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِKur'an okuduğun zaman kovulmuş şeytandan Allah'a sığın. |
-98 |
|
اِنَّهُ لَيْسَ لَهُ سُلْطَانٌ عَلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَGerçek şu ki iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun hiçbir sultanı-nüfuzu (yaptırım gücü) yoktur. |
-99 |
|
اِنَّمَا سُلْطَانُهُ عَلَى الَّذ۪ينَ يَتَوَلَّوْنَهُ وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِه۪ مُشْرِكُونَ۟Onun sultanı-nüfuzu (yaptırım gücü) ancak onu veli (dost) edinenler ile onunla Allah'a ortak koşanlar üzerindedir. |
-100 |
|
وَاِذَا بَدَّلْـنَٓا اٰيَةً مَكَانَ اٰيَةٍۙ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا يُنَزِّلُ قَالُٓوا اِنَّـمَٓا اَنْتَ مُفْتَرٍۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَBiz (indirdiğimiz) bir ayetle, (önceden inen) bir ayetin (güncel pratikteki) yerini değiştirdiğimiz zaman -Allah neyi indirdiğini hakkıyle bilirken- (onlar sana) "Sen ancak (Allah'a) iftira edicisin" dediler. Hayır (asıl iftiracı olanların bu sözüne üzülme), onların çoğu bilmezler. |
-101 |
|
قُلْ نَزَّلَهُ رُوحُ الْقُدُسِ مِنْ رَبِّكَ بِالْحَقِّ لِيُثَبِّتَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهُدًى وَبُشْرٰى لِلْمُسْلِم۪ينَ(Onlara) de ki "Onu (Kur'an'ı) Ruhu'l-Kudüs (Cebrail) iman edenlere sebat vermek, müslümanlara hidayet ve müjde olmak üzere Rabbin katından hak olarak indirmiştir." |
-102 |
|
وَلَقَدْ نَعْلَمُ اَنَّهُمْ يَقُولُونَ اِنَّمَا يُعَلِّمُهُ بَشَرٌۜ لِسَانُ الَّذ۪ي يُلْحِدُونَ اِلَيْهِ اَعْجَمِيٌّ وَهٰذَا لِسَانٌ عَرَبِيٌّ مُب۪ينٌAndolsun ki Biz onların "Bunu kendisine ancak bir beşer öğretmektedir" dediklerini biliyoruz. Oysa (haktan) sapıp-eğilim gösterdikleri (nisbette bulundukları) kimsenin dili a'cemidir. Bu (Kur'an) ise fasih (apaçık ve düzgün) bir arapçadır. |
-103 |
|
اِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِۙ لَا يَهْد۪يهِمُ اللّٰهُ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌAllah'ın ayetlerine inanmayanları Allah hidayete (doğru yola) ulaştırmaz ve onlar için acıklı bir azab vardır. |
-104 |
|
اِنَّمَا يَفْتَرِي الْكَذِبَ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْكَاذِبُونَ(Allah'a karşı) yalanı-iftirayı ancak Allah'ın ayetlerine inanmayanlar uydurur. İşte (en kötü, en zalim) yalancılar onlardır. |
-105 |
|
مَنْ كَفَرَ بِاللّٰهِ مِنْ بَعْدِ ا۪يمَانِه۪ٓ اِلَّا مَنْ اُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالْا۪يمَانِ وَلٰكِنْ مَنْ شَرَحَ بِالْكُفْرِ صَدْراً فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِنَ اللّٰهِۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌKalbi imanla mutmain (tatmin bulmuş) olduğu halde baskı altında (görünür küfre) zorlananların dışında her kim imanından sonra Allah'a (karşı) küfre-sapıp da, küfre göğüs açarsa işte onların üstüne Allah'tan bir gazab vardır ve büyük azab onlarındır. |
-106 |
|
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمُ اسْتَحَبُّوا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِۙ وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَBu (azab) onların (imandan sonra) dünya hayatını ahirete tercih etmelerinden ve Allah'ın da küfre sapan bir topluluğu hidayete ulaştırmaması nedeniyledir. |
-107 |
|
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ طَبَعَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ وَسَمْعِهِمْ وَاَبْصَارِهِمْۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَOnlar, Allah'ın kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. Gafil olanlar da onların ta kendileridir. |
-108 |
|
لَا جَرَمَ اَنَّهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ هُمُ الْخَاسِرُونَHiç kuşkusuz onlar ahirette de hüsrana (ebedi ziyana) uğrayanlar olacaklardır. |
-109 |
|
ثُمَّ اِنَّ رَبَّكَ لِلَّذ۪ينَ هَاجَرُوا مِنْ بَعْدِ مَا فُتِنُوا ثُمَّ جَاهَدُوا وَصَبَرُٓواۙ اِنَّ رَبَّكَ مِنْ بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ۟Sonra senin Rabbin işkenceye uğratıldıktan sonra hicret edenlerin, ardından da cihad edip sabredenlerin (yardımcısıdır). Bundan sonra Rabbin elbette Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir). |
-110 |
|
يَوْمَ تَأْت۪ي كُلُّ نَفْسٍ تُجَادِلُ عَنْ نَفْسِهَا وَتُوَفّٰى كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَO gün herkes gelip kendi nefsi adına uğraşır ve herkese yaptığının karşılığı eksiksiz ödenir. Onlar asla zulme (haksızlığa) uğratılmazlar. |
-111 |
|
وَضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلاً قَرْيَةً كَانَتْ اٰمِنَةً مُطْمَئِنَّةً يَأْت۪يهَا رِزْقُهَا رَغَداً مِنْ كُلِّ مَكَانٍ فَكَفَرَتْ بِاَنْعُمِ اللّٰهِ فَاَذَاقَهَا اللّٰهُ لِبَاسَ الْجُوعِ وَالْخَوْفِ بِمَا كَانُوا يَصْنَعُونَAllah bir şehri misal verdi. (Halkı) güven ve huzur içindeydi, rızkı da her yerden bol bol gelmekteydi. Fakat Allah'ın nimetlerine nankörlük etti de, Allah yaptıkları nedeniyle ona açlık ve korku elbisesini (giydirip, acısını) tattırdı. |
-112 |
|
وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ مِنْهُمْ فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُ وَهُمْ ظَالِمُونَAndolsun ki onlara kendi içlerinden bir resul gelmişti fakat onu yalanladılar. Böylece zulmederlerken azab onları yakalayıverdi. |
-113 |
|
فَكُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ حَلَالاً طَيِّباًۖ وَاشْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ اِيَّاهُ تَعْبُدُونَAllah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden helal (ve) temiz olarak yeyin. Eğer O'na kulluk etmekteyseniz, Allah'ın nimetine şükredin. |
-114 |
|
اِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةَ وَالدَّمَ وَلَحْمَ الْخِنْز۪يرِ وَمَٓا اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ۚ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌO size ancak ölüyü, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilmiş olanı haram kıldı. Fakat kim mecbur kalırsa (başkasının hakkına) saldırmadan ve aşırı gitmeden (yiyebilir). Allah Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir). |
-115 |
|
وَلَا تَقُولُوا لِمَا تَصِفُ اَلْسِنَتُكُمُ الْكَذِبَ هٰذَا حَلَالٌ وَهٰذَا حَرَامٌ لِتَفْتَرُوا عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَۜDillerinizin yalan yere vasfetmesi (nitelendirmesi) ile "Şuna helal buna haram" demeyin. Çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz ki Allah'a karşı yalan uyduranlar felah (kurtuluş) bulmazlar. |
-116 |
|
مَتَاعٌ قَل۪يلٌۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ(Onlar için) dünyada pek az bir meta (geçim ve yararlanma), ahirette ise çok acıklı bir azab vardır |
-117 |
|
وَعَلَى الَّذ۪ينَ هَادُوا حَرَّمْنَا مَا قَصَصْنَا عَلَيْكَ مِنْ قَبْلُۚ وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَSana anlattıklarımızı daha önce yahudilere de haram kılmıştık. Biz onlara zulmetmedik ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı. |
-118 |
|
ثُمَّ اِنَّ رَبَّكَ لِلَّذ۪ينَ عَمِلُوا السُّٓوءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ وَاَصْلَحُٓواۙ اِنَّ رَبَّكَ مِنْ بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ۟Sonra senin Rabbin, cahillikle (bilmeyerek) kötülük işleyen sonra bunun ardından tevbe eden ve ıslah olanları (bağışlayacaktır). Senin Rabbin bundan sonra elbette Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir). |
-119 |
|
اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ كَانَ اُمَّةً قَانِتاً لِلّٰهِ حَن۪يفاًۜ وَلَمْ يَكُ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۙGerçek şu ki İbrahim (tek başına) bir ümmetti. Allah'a gönülden yönelip-itaat eden bir muvahhiddi ve o (hiçbir zaman) müşriklerden değildi. |
-120 |
|
شَاكِراً لِاَنْعُمِهِۜ اِجْتَبٰيهُ وَهَدٰيهُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍO'nun nimetlerine şükrediciydi. (Allah) onu beğenip-seçmiş ve doğru yola iletmişti. |
-121 |
|
وَاٰتَيْنَاهُ فِي الدُّنْيَا حَسَنَةًۜ وَاِنَّهُ فِي الْاٰخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِح۪ينَۜBiz ona dünyada iyilik-güzellik verdik. O, ahirette de salihlerdendir. |
-122 |
|
ثُمَّ اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ اَنِ اتَّبِـعْ مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفاًۜ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَSonra sana "Hanif (muvahhid) olan İbrahim'in dinine uy. O asla müşriklerden değildi" diye vahyettik. |
-123 |
|
اِنَّمَا جُعِلَ السَّبْتُ عَلَى الَّذ۪ينَ اخْتَلَفُوا ف۪يهِۜ وَاِنَّ رَبَّكَ لَيَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَCumartesi (yasağı) ancak onda ihtilafa düşenlere (farz) kılındı. Şüphesiz ki Rabbin, onların ihtilaf edegeldikleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir. |
-124 |
|
اُدْعُ اِلٰى سَب۪يلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَRabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır, onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Rabbin, yolundan sapanları bilendir ve hidayete (doğru yola) erenleri de bilendir. |
-125 |
|
وَاِنْ عَاقَبْتُمْ فَعَاقِبُوا بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُمْ بِه۪ۜ وَلَئِنْ صَبَرْتُمْ لَهُوَ خَيْرٌ لِلصَّابِر۪ينَEğer ceza verecekseniz, size verilenin misliyle (aynı kadarıyla) ceza verin ve eğer (ceza vermeyip) sabrederseniz, elbette ki bu sabredenler için daha hayırlıdır. |
-126 |
|
وَاصْبِرْ وَمَا صَبْرُكَ اِلَّا بِاللّٰهِ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلَا تَكُ ف۪ي ضَيْقٍ مِمَّا يَمْكُرُونَSabret. Senin sabrın ancak Allah (için ve Allah'ın yardımı) iledir. Onlar için hüzne kapılma ve kurmakta oldukları tuzaklardan (hileli-düzenlerden) dolayı da kaygıya-sıkıntıya düşme. |
-127 |
|
اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا وَالَّذ۪ينَ هُمْ مُحْسِنُونَŞüphe yok ki Allah muttakilerle (korkup-sakınanlarla) ve ihsan (iyilik) edenlerle beraberdir. |
-128 |
|