ve kezâlike | : ve böylece, işte böyle |
a'sernâ | : bildirdik |
aleyhim | : onlara, onları |
li ya'lemû | : bilmeleri için, bilsinler diye |
enne | : muhakkak, olduğunu |
va'dallâhi (va'de allâhi) | : Allah'ın vaadi |
hakkun | : bir hak'tır |
ve enne es sâate | : ve muhakkak o saat, o vakit |
lâ reybe | : şüphe yok |
fî-hâ | : onda, onun hakkında |
iz | : olduğu zaman |
yetenâzeûne | : çekişiyorlar, niza ediyorlar |
beyne-hum | : onlar aralarında |
emre-hum | : onların işleri, durumu |
fe kâlûbnû (fe kâlû ubnû) | : öyleyse 'inşa edin' dediler |
aleyhim | : onların üzerine |
bunyânen | : binalar |
rabbu-hum | : onların Rabbi |
a'lemu | : en iyi bilir |
bi-him | : onları |
kâlellezîne (kâle ellezîne) | : dediler o kimseler |
galebû | : gâlip oldular, üstün oldular (sözü geçenler) |
alâ emri-him | : onların işleri üzerine, onların işlerine |
le nettehızenne | : mutlaka edinelim, yapalım |
aleyhim | : onların üzerine |
mesciden | : bir mescid |