ve iz | : ve olduğu zaman, olmuştu |
tekûlu | : söylüyorsun |
li | : ... e |
ellezî | : ki o |
en'ame | : ni'met verdi |
allâhu | : Allah |
aleyhi | : onun üzerine, ona |
ve en'amte | : ve sen ni'metlendirdin |
aleyhi | : onun üzerine, onu |
emsik | : tut |
aleyke | : sana, kendine |
zevce-ke | : senin zevcen |
ve ittekı | : ve takva sahibi ol |
allâhe | : Allah |
ve tuhfî | : ve sen saklıyorsun |
fî | : içinde |
nefsi-ke | : senin nefsin |
mâ | : şey |
allâhu | : Allah |
mubdî-hi | : onu açığa çıkaran, açıklayan |
ve tahşe | : ve kork, çekin |
en nâse | : insanlar |
ve allâhu | : ve Allah |
ehakku | : daha çok hak sahibi |
en tahşâ-hu | : senin ondan çekinmen |
fe | : sonra |
lemmâ | : olduğu zaman |
kadâ | : oldu, vuku buldu, oldu bitti |
zeydun | : Zeyd |
min-hâ | : ondan |
vetaren | : istek, ilgi, alâka, arzu |
zevvecnâ-ke-hâ | : seni onunla evlendirdik |
likey | : için |
lâ yekûne | : olmaz |
alâ el mu'minîne | : mü'minlerin üzerine, mü'minlere |
haracun | : güçlük, zorluk |
fî | : içinde, da, konusunda |
ezvâci | : evlenme |
ed'îyâi-him | : onların evlâtlıkları |
izâ kadav | : olduğu zaman |
min-hunne | : onlardan |
vetaren | : istek, ilgi, alâka, arzu |
ve kâne | : ve oldu |
emrullâhi (emru allâhi) | : Allah'ın emri |
mef'ûlen | : yapıldı, yerine geldi |