ve kâle | : ve dedi |
ellezîne | : o kimseler, onlar |
keferû | : kâfir oldular, inkâr ettiler |
lâ te'tîne | : gelmez |
es sâatu | : o saat (kıyâmet saati) |
kul | : de |
belâ | : hayır |
ve rabbî | : ve Rabbim |
le | : mutlaka |
te'tiyenne-kum | : size gelecek (getirecek) |
âlimi | : bilen |
el gaybi | : gayb, görünmeyen |
lâ ya'zubu | : gizli kalmaz, kalamaz |
anhu | : ondan |
miskâlu | : miskal, ağırlık, miktar |
zerretin | : zerre, en küçük parça |
fî es semâvâti | : semalarda |
ve lâ | : ve yoktur |
fî el ardı | : yeryüzünde |
ve lâ | : ve yoktur |
asgaru | : daha küçük |
min zâlike | : bundan |
ve lâ | : ve yoktur |
ekberu | : daha büyük |
illâ \n(lâ illâ) | : hariç \n: (hariç değil) |
fî kitâbin | : kitapta |
mubînin | : apaçık |