e | : mı |
lem tere | : sen görmedin |
enne | : olduğunu |
allâhe | : Allah |
enzele | : indirdi |
min | : den |
es semâi | : sema, gökyüzü, gök |
mâen | : su |
fe | : böylece |
seleke-hu | : onu sokar, içine akıtır |
yenâbîa | : yerden fışkıran su kaynağı, pınarlar |
fî | : de, içinde |
el ardı | : arz, yeryüzü, yer |
summe | : sonra |
yuhricu | : çıkarır |
bi-hi | : onunla |
zer'an | : ekin |
muhtelifen | : muhtelif, çeşitli |
elvânu-hu | : onun renkleri |
summe | : sonra |
yehîcu | : kurur |
fe | : böylece, artık |
terâ-hu | : onu görürsün |
musferren | : sararmış olan |
summe | : sonra |
yec'alu-hu | : onu kılar, yapar |
hutâmen | : kuru ot, çer çöp |
inne | : muhakkak |
fî | : de, içinde |
zâlike | : işte bu, bu |
le | : elbette, mutlaka |
zikrâ | : zikir, ibret |
li | : için |
ulî el elbâbi | : ulûl'elbab, daimî zikir sahipleri |