se tecidûne | : siz bulacaksınız |
âharîne | : başkaları |
yurîdûne | : istiyorlar |
en | : olmak |
ye'menû-kum | : sizden emin olmayı |
ve ye'menû | : emin olmayı |
kavme-hum | : kendi kavimlerinden |
kullemâ | : her zaman, her defa |
ruddû | : döndürülürdüler, çağırılırdılar |
ilâ | : ...'a |
fitneti | : fitne |
urkisû | : tersine döndüler, geri döndüler |
fî-hâ | : ona |
fe | : bundan sonra, o zaman |
in lem | : eğer ... olmazsa |
ya'tezilû-kum | : sizden uzak dururlar |
ve yulkû | : ve ilka ederler, önerirler, teklif ederler |
ileykum | : size |
es seleme | : teslim, sulh, barış |
ve yekuffû | : ve çekerler |
eydiye-hum | : onların elleri, ellerini |
fe | : o zaman, o taktirde |
huzû-hum | : onları alın, yakalayın |
ve ıktulû-hum | : ve onları öldürün |
haysu | : yerde, nerede |
sekıftumû-hum | : onları buldunuz, yakaladınız |
ve ulâi-kum | : ve işte size |
cealnâ | : kıldık, yaptık |
lekum | : size, sizin için |
aleyhim | : onlara, onların üzerine |
sultânen | : sultan, güç, delil, yetki |
mubînen | : açık, apaçık, açıkça |