ve yekûlu | : ve derler |
ellezîne | : onlar |
âmenû | : Allah'a ulaşmayı dilediler, âmenû oldular |
lev lâ | : (öyle) değil mi |
nuzzilet | : indirildi |
sûretun | : bir sure |
fe | : o zaman, sonra da |
izâ unzilet | : indirildiği zaman |
sûretun | : bir sure |
muhkemetun | : muhkem, hükmü açık olan, tevîle ihtiyaç olmayan |
ve zukire | : ve zikredildi |
fî hâ | : onun içinde, onda |
el kıtâlu | : savaş |
raeyte | : sen gördün (görürsün) |
ellezîne | : onları |
fî kulûbi-him | : kalplerinin içinde, kalplerinde vardır |
maradun | : hastalık |
yanzurûne | : bakarlar |
ileyke | : sana |
nazara | : bakış |
el magsiyyi aleyhi | : üzerine baygınlık çökmüş |
min el mevti | : ölümden, ölüm halinden |
fe | : o zaman, o taktirde, oysa |
evlâ | : evlâ, en iyi, en yakın, en uygun |
lehum | : onlar için |