vahtâra (ve ahtâra) | : ve seçti |
mûsâ | : Musa (as) |
kavme-hu | : onun kavmi |
seb'îne | : 70 |
raculen | : adam |
li mîkâti-nâ | : belirlediğimiz vakit için (buluşma zamanımız) |
fe lemmâ | : fakat ... olunca |
ehazet-hum er recfetu | : onları şiddetli bir sarsıntı aldı, yakaladı |
kâle | : dedi |
rabbi | : Rabbim |
lev şi'te | : eğer, şayet sen dileseydin, isteseydin |
ehlekte-hum | : onları helâk ettin |
min kablu | : önceden, daha önce |
ve iyyâye | : ve beni |
e tuhliku-nâ | : bizi helâk mı edeceksin (biz senin tarafından helâk mı edileceğiz) |
bi-mâ | : sebebiyle, dolayısıyla, dolayı |
feala es sufehâu | : sefihlerin, akılsızların yaptıkları |
min-nâ | : bizden, içimizden |
in hiye illâ | : o sadece, ancak |
fitnetu-ke | : senin imtihanın |
tudıllu | : dalâlette bırakırsın |
bi-hâ | : onun ile |
men teşâu | : dilediğin kimse, dilediğini |
ve tehdî | : ve hidayete erdirirsin |
men teşâu | : dilediğin kimse, dilediğini |
ente | : sen |
veliyyu-nâ | : bizim velîmizsin, dostumuzsun |
fagfir lenâ (fe ıgfir lenâ) | : artık bize mağfiret et |
verhamnâ (ve ırham-nâ) | : ve bize merhamet et |
ve ente | : ve sen |
hayru el gâfirîne | : mağfiret edenlerin en hayırlısısın |