ve nâdâ | : ve seslendiler |
ashâbu el cenneti | : cennet ehli, halkı |
ashâbe en nâri | : ateş ehli, halkı |
en kad veced-nâ | : biz bulduk |
mâ vâade-nâ | : biz vaadettiği şeyi |
rabbu-nâ | : Rabbimiz |
hakkan | : hak olarak |
fe | : o zaman, böylece, artık, ... de |
hel | : mı, mu? |
vecedtum | : siz buldunuz |
mâ vaade | : vaad ettiği şey |
rabbu-kum | : Rabbiniz |
hakkan | : hak olarak |
kâlû | : dediler |
neam | : evet |
fe ezzene | : o zaman açıkça bildirdi, ilân etti, seslendi |
muezzinun | : müezzin, ilân eden, seslenmekle görevli kişi |
beyne-hum | : onların arasında |
en lâ'netu allâhi | : Allah'ın lâneti olsun |
alâ ez zâlimîne | : zalimlerin üzerine |