mâ kâne | : olmaz, olmadı |
li ehli el medîneti | : Medine halkı için, şehir halkı için |
ve men | : ve kimse (ler) |
havle-hum | : onların etraflarında, çevresinde |
min el a'râbi | : bedevî Araplar'dan |
en yetehallefû | : geri kalmaları |
an resûli allâhi | : Allah'ın resûlünden |
ve lâ | : olmaz |
yergabû | : rağbet eder, tercih eder, üstün tutar |
bi enfusi-him | : kendi nefslerini |
an nefsi-hi | : onun nefsinden |
zâlike | : böylece |
bi enne-hum | : onların olması sebebiyle, çünkü onlara |
lâ yusîbu-hum | : onlara isabet etmesi yoktur (ki) |
zameun | : aşırı susuzluk |
ve lâ nasabun | : ve bir yorgunluk, bitkinlik olması yoktur (ki) |
ve lâ mahmesatun | : ve şiddetli açlık isabet etmesi yoktur (ki) |
fî sebîli allâhi | : Allah'ın yolunda, Allah yolunda |
ve lâ yetaûne | : ve ayak basmaları, işgal etmeleri yoktur (ki) |
mevtıan | : (ayak basılan) yer |
yagîzu el kuffâra \n(gayz) | : kâfirleri öfkelendirir \n: (öfke) |
ve lâ yenâlûne | : ve zafere nail olmaları, zafer kazanmaları, yoktur (ki) |
min aduvvin | : düşmandan, düşmana karşı |
neylen | : bir zafer (nail olunan) |
illâ | : ancak, ...den başka, değil, ... olmasın |
kutibe | : yazıldı |
lehum | : onlara |
bi-hi | : onunla |
amelun sâlihun | : salih amel (sevabı), nefsi tezkiye edici amel |
inne allâhe | : muhakkak ki Allah |
lâ yudîu | : zayi etmez, kaybetmez, yok etmez |
ecre el muhsinîne | : muhsinlerin ecrini, ücretini, mükâfatını |