enzele | : indirdi |
min es semâi | : gökten |
mâen | : su |
fe sâlet | : böylece akar |
evdiyetun | : vadiler |
bi kaderi-hâ | : miktarınca, ona takdir edilen miktar kadar |
fahtemele (fe ihtemele) | : böylece yüklendi, götürdü, taşıdı |
es seylu | : sel |
zebeden | : köpük |
râbiyen | : üste çıkan, kabaran |
ve mim-mâ | : ve şeyden |
yûkıdûne | : ateşe tutulurlar, yakılırlar |
aleyhi | : ona, üzerinde |
fî en nâri | : ateş içinde, ateşte |
ibtigâe | : istedi |
hılyetin | : süs eşyası |
ev | : veya |
metâın | : meta, eşya |
zebedun | : köpük |
mislu-hu | : onun misali, onun gibi |
kezâlike | : işte böyle |
yadribu allâhu | : Allah örnek verir |
el hakka | : hak |
ve el bâtıle | : ve bâtıl |
fe emme | : ama, fakat |
ez zebedu | : köpük |
fe yezhebu | : fakat, sonra gider |
cufâen | : çözülüp dağılarak |
ve emmâ | : ve ama, fakat |
mâ | : şey |
yenfau en nâse | : insanlara yarar sağlar, faydası olur |
fe yemkusu | : böylece durur, kalır |
fî el ardı | : yeryüzünde |
kezâlike | : böylece |
yadrıbu allâhu | : Allah örnek verir |
el emsâle | : örnekler, misaller |