kâle | : dedi |
inne-hu | : muhakkak ki o, hiç şüphesiz o |
yekûlu innehâ | : diyor |
bakaratun | : bir inek |
lâ zelûlun | : zelil değil, boyunduruk altına |
tusîru | : toprağı sürer |
el arda | : arazi, yer, toprak |
ve lâ teskî | : ve sulamaz |
el harse | : ekin (tarla) |
musellemetun | : salınmış, serbest bırakılmış |
lâ şiyete | : leke yoktur |
fî-hâ | : onda |
kâlû | : dediler |
el'âne | : şimdi |
ci'te | : geldin |
bi el hakkı | : hak ile, gerçekle |
fe | : böylece, bunun üzerine |
zebehû-hâ | : onu boğazladılar, kestiler |
ve mâ kâdû yef'alûne | : ve neredeyse yapmayacaklardı |