innemâ | : ancak, sadece, fakat |
el mu'minûne | : mü'minler |
ellezîne âmenû | : Allah'a ulaşmayı dileyen, îmân eden kimseler |
billâhi (bi allâhi) | : Allah'a |
ve resûli-hi | : ve onun resûlü |
ve izâ | : ve olduğu zaman |
kânû | : oldular, idiler |
mea-hu | : onunla birlikte, beraber |
alâ emrin | : bir iş üzerine, bir iş için |
câmiın | : toplu olarak, toplanmış olarak |
lem yezhebû | : gitmezler |
hattâ | : oluncaya kadar, olmadıkça |
yeste'zinû-hu | : ondan izin isterler |
inne ellezîne | : muhakkak o kimseler, onlar |
yeste'zinûne-ke | : senden izin isterler |
ulâike | : işte onlar |
ellezîne yu'minûne | : îmân edenler |
billâhi (bi allâhi) | : Allah'a |
ve resûli-hi | : ve onun resûlüne |
fe | : öyleyse |
izeste'zenû-ke (iza iste'zenû-ke) | : senden izin istedikleri zaman |
li ba'dı | : bazısı için |
şe'ni-him | : onların işleri, halleri, durumları |
fe'zen (fe izen) | : o zaman izin ver |
li men | : o kimseye |
şi'te | : sen diledin |
min-hum | : onlardan |
vestagfir (ve istagfir) | : ve mağfiret dile |
lehum | : onlar için |
allâhe | : Allah |
inne allâhe | : muhakkak Allah |
gafûrun | : gafurdur, mağfiret edendir |
rahîmun | : rahîmdir, rahmet nuru gönderendir |