yâ eyyuhâ | : ey |
ellezîne âmenû | : âmenû olanlar, îmân edenler |
lâ tekûnû | : siz ... olmayın |
ke | : gibi |
ellezîne keferû | : inkâr edenler, kâfirler |
ve kâlû | : ve dediler |
li ıhvâni-him | : kendi kardeşleri için |
izâ darabû | : sefere çıktıkları zaman |
fî el ardı | : yeryüzünde |
ev kânû | : veya ... oldular |
guzzen | : gâzi olanlar (savaşa katılanlar) |
lev kânû | : eğer olsaydı |
inde-nâ | : bizim yanımızda |
mâ mâtû | : ölmezler |
ve mâ kutilû | : ve öldürülmezlerdi |
li yec'ale allâhu | : Allah, ... kılmak için |
zâlike | : bunu |
hasreten | : hasret, pişmanlık |
fî kulûbi-him | : kalpleri içinde, kalplerinde |
ve allâhu | : ve Allah |
yuhyî | : diriltir, yaşatır, hayat verir |
ve yumîtu | : ve öldürür |
ve allâhu | : ve Allah |
bi mâ ta'melûne | : yaptığınız şeyleri |
basîrun | : en iyi gören |