yâ eyyuhâ | : ey |
ellezîne | : onlar, o kimseler |
âmenû | : âmenû oldular (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dilediler) |
lâ tedhulû | : siz girmeyin |
buyûte | : evler |
en nebiyyi | : nebî, peygamber |
illâ | : ancak, başka, hariç, olmadıkça |
en yu'zene | : izin verilmek |
lekum | : sizin için, size |
ilâ | : e, a |
taâmin | : yemek |
gayre | : gayri, başka, dışında |
nâzırîne | : bekleyenler, gözleyenler |
inâ-hu | : onun vakti geldi |
ve lâkin | : ve ancak, lâkin, fakat |
izâ duîtum | : çağrıldığınız zaman, davet edildiğiniz zaman |
fedhulû (fe udhulû) | : o zaman girin |
fe | : artık, o zaman |
izâ taimtum | : yemeği yediğiniz zaman, yemeği yeyince |
fenteşirû (fe inteşirû) | : hemen dağılın |
ve lâ muste'nisîne | : ve sohbet etmek istemeyin |
li hadîsin | : söze |
inne | : muhakkak |
zâlikum | : işte bu |
kâne | : oldu |
yu'zî | : eziyet verir, veriyor |
en nebiyyi | : nebî, peygamber |
fe | : artık, fakat |
yestahyî | : haya duyuyor, çekiniyor, utanıyor |
min-kum | : sizden |
vallâhu | : ve Allah |
lâ yestahyî | : haya duymaz, çekinmez |
min el hakkı | : haktan |
ve izâ seeltumû-hunne | : ve onlardan istediğiniz zaman, sorduğunuz zaman |
metâan | : bir meta, bir şey |
fes'elûhunne (fe es'elû-hunne) | : o zaman, o taktirde onlardan isteyin, onlara sorun |
min verâi | : arkasından |
hıcâbin | : perde, örtü |
zâlikum | : işte bu |
atharu | : en temiz, daha temiz |
li | : için |
kulûbi-kum | : sizin kalpleriniz |
ve kulûbi-hinne | : ve onların kalpleri |
ve mâ kâne | : ve olmaz |
lekum | : sizin için |
en tu'zû | : eziyet vermeniz |
resûle | : resûl, elçi |
allâhi | : Allah |
ve lâ | : ve olmaz |
en tenkihû | : sizin nikâh etmeniz |
ezvâce-hu | : onun eşleri |
min ba'di-hî | : ondan sonra |
ebeden | : ebediyyen |
inne | : muhakkak |
zâlikum | : bu |
kâne | : oldu |
indallâhi (inde allâhi) | : Allah'ın katında |
azîmen | : büyük |