eyne mâ | : nerede |
tekûnû | : olursunuz |
yudrik-kum | : size yetişir, erişir |
el mevtu | : ölüm |
ve lev | : ve eğer ... olsa |
kuntum | : siz oldunuz |
fî burûcin | : kalelerde, burçlarda |
muşeyyedetin | : sağlam, muhkem, yüksek |
ve in | : ve eğer, olsa |
tusıb-hum | : onlara isabet etti |
hasenetun | : hayır, iyilik |
yekûlû | : derler |
hâzihî | : bu |
min indi | : katından |
allâhi | : Allah |
ve in | : ve eğer, olsa |
tusıb-hum | : onlara isabet etti |
seyyietun | : kötülük |
yekûlû | : derler |
hâzihî | : bu |
min indi-ke | : senin katından, senin tarafından, senden |
kul | : de, söyle |
kullun | : hepsi |
min indi | : katından |
allâhi | : Allah |
fe | : artık |
mâ li hâulâi | : bunlara ne oluyor |
el kavmi | : kavim, topluluk |
lâ yekâdûne | : neredeyse olmayacak, olmuyor |
yefkahûne | : fıkıh ediyorlar, anlıyorlar |
hadîsen | : söz, konuşulan kelâm |