se yekûlule-ke | : sana diyecekler |
muhallefûne | : arkada kalmış olanlar, geride kalmış olanlar |
min el a'râbi | : bedevilerden, göçebe yaşayan Araplar'dan |
şegalet-nâ | : bizi meşgul etti |
emvâlu-nâ | : bizim mallarımız |
ve ehlû-nâ | : ve ehlimiz, ailelerimiz |
fe istagfir lenâ | : artık bizim için istiğfar et, mağfiret dile |
yekûlûne | : söylüyorlar |
bi elsineti-him | : dilleriyle |
mâ | : şey |
leyse | : değil, olmayan |
fî | : içinde, de |
kulûbi-him | : onların kalpleri |
kul | : de, söyle |
fe | : o zaman, o taktirde |
men | : kim |
yemliku | : sahip olur, güce malik olur (mani olur, önler) |
lekum | : sizin için, size |
min allâhi | : Allah'tan |
şey'en | : bir şey |
in | : eğer |
erâde | : irade etti, diledi |
bi-kum | : size |
darren | : bir darlık, zarar |
ev | : veya |
erâde | : irade etti, diledi |
bi-kum | : size |
nef'en | : bir menfaat, yarar |
bel | : hayır, bilâkis (öyle değil) |
kâne | : oldu, idi, ...dir |
allâhu | : Allah |
bimâ | : şeyler |
ta'melûne | : amel ediyorsunuz, yapıyorsunuz |
habîren | : haberdar (haberi olma) |