ve lemmâ | : ve olduğu zaman, olunca |
câe mûsâ | : Musa (as) geldi |
li mîkâti-nâ | : mikâtımıza, belirlediğimiz zamanda |
ve kelleme-hu | : ve onunla konuştu |
rabbu-hu | : onun Rabbi |
kâle | : dedi |
rabbi | : Rabbim |
eri-nî | : bana göster |
enzur | : bakayım |
ileyke | : sana |
kâle | : dedi |
len terâ-nî | : beni asla göremezsin |
ve lâkin unzur | : ve fakat bak |
ilâ el cebeli | : dağa |
fe in istekarre | : o zaman eğer kararlı tutabilirse |
mekâne-hu | : mekânını, yerini |
fe | : o taktirde |
sevfe terâ-nî | : sen beni göreceksin |
fe lemmâ tecellâ | : fakat tecelli ettiği zaman |
rabbu-hu | : onun Rabbi |
li el cebeli | : dağa |
ceale-hu | : onu kıldı, yaptı |
dekkan | : paramparça, dümdüz |
ve harra mûsâ | : ve Musa (as) düştü |
saikân | : baygın |
fe lemmâ efaka | : sonra ayıldığı zaman |
kâle | : dedi |
subhâne-ke | : Sen Sübhan'sın, Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim |
tubtu | : tövbe ettim |
ve ene | : ve ben |
evvelu el mu'minîne | : mü'minlerin ilkiyim |