بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ |
الٓـرٰ۠ كِتَابٌ اُحْكِمَتْ اٰيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِنْ لَدُنْ حَك۪يمٍ خَب۪يرٍۙElif, Lam, Ra, (Bu, bütün) ayetleri muhkem kılınmış (muhkemleştirilmiş) sonra da Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) ve Habir (her şeyden haberdar) olan tarafından (ayrıntılı olarak) açıklanmış bir Kitab'tır. |
-1 |
|
اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّا اللّٰهَۜ اِنَّن۪ي لَكُمْ مِنْهُ نَذ۪يرٌ وَبَش۪يرٌۙ(De ki) "Allah'tan başkasına ibadet etmeyin. Gerçekten ben, size O'nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim." |
-2 |
|
وَاَنِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِ يُمَتِّعْكُمْ مَتَاعاً حَسَناً اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى وَيُؤْتِ كُلَّ ذ۪ي فَضْلٍ فَضْلَهُۜ وَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ كَب۪يرٍVe Rabbinizden mağfiret (bağışlanma) dileyin sonra O'na tevbe edin ki sizi adı konulmuş bir vakte kadar güzel bir meta (geçimlik) ile yararlandırsın ve her ihsan sahibine Kendi ihsanını versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin için büyük bir günün azabından korkarım. |
-3 |
|
اِلَى اللّٰهِ مَرْجِعُكُمْۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌSizin dönüşünüz Allah'adır. O her şeye kadirdir (güç yetirendir). |
-4 |
|
اَلَٓا اِنَّهُمْ يَثْنُونَ صُدُورَهُمْ لِيَسْتَخْفُوا مِنْهُۜ اَلَا ح۪ينَ يَسْتَغْشُونَ ثِيَابَهُمْۙ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَۚ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِHaberiniz olsun ki onlar, O'ndan gizlemek için göğüslerini (başka düşüncelere) çevirirler. Oysa onlar (gizlilik) örtülerine bürünürlerken Allah gizli tuttuklarını da, açığa vurduklarını da bilmektedir. Çünkü O, göğüslerin özünde saklı olanı bilendir. |
-5 |
|
وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِي الْاَرْضِ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَاۜ كُلٌّ ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍYeryüzünde debelenen ne kadar canlı varsa, hepsinin rızkı ancak Allah'a aittir. (Allah) onun karar (yerleşik) yerini de, geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) hepsi mübin (apaçık) bir Kitab'tadır. |
-6 |
|
وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَٓاءِ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلاًۜ وَلَئِنْ قُلْتَ اِنَّكُمْ مَبْعُوثُونَ مِنْ بَعْدِ الْمَوْتِ لَيَقُولَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌO'nun arşı su üzerinde iken amel bakımından hanginizin daha iyi-daha güzel olduğunu denemek (ortaya çıkarmak) için gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur. Andolsun ki onlara "Siz ölümden sonra yeniden diriltileceksiniz" dersen, küfre sapanlar mutlaka "Bu açıkça bir sihirden-büyüden (kendin gibi bizi de büyülemek istemenden) başka bir şey değildir" derler. |
-7 |
|
وَلَئِنْ اَخَّرْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ اِلٰٓى اُمَّةٍ مَعْدُودَةٍ لَيَقُولُنَّ مَا يَحْبِسُهُۜ اَلَا يَوْمَ يَأْت۪يهِمْ لَيْسَ مَصْرُوفاً عَنْهُمْ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟Andolsun ki onlardan azabı sayılı (belirli) bir süreye kadar ertelersek mutlaka "Onun gelmesini engelleyen (bizden çeviren şey) nedir?" derler. Haberiniz olsun ki onlara bunun (azabın) geleceği gün, onlardan asla geri çevrilecek değildir ve alaya almakta oldukları şey kendilerini çepeçevre kuşatacaktır. |
-8 |
|
وَلَئِنْ اَذَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنَّا رَحْمَةً ثُمَّ نَزَعْنَاهَا مِنْهُۚ اِنَّهُ لَيَؤُ۫سٌ كَفُورٌAndolsun ki Biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırıp sonra bunu kendisinden çekip-alsak, o umudunu kesmiş bir nankör olur. |
-9 |
|
وَلَئِنْ اَذَقْنَاهُ نَعْمَٓاءَ بَعْدَ ضَرَّٓاءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ ذَهَبَ السَّيِّـَٔاتُ عَنّ۪يۜ اِنَّهُ لَفَرِحٌ فَخُورٌۙEğer kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra ona bir nimet taddırırsak "Kötülükler benden (giderildi değil) gitti" der. Çünkü o kibirli (kendini beğenmiş) bir şımarıktır. |
-10 |
|
اِلَّا الَّذ۪ينَ صَبَرُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَاَجْرٌ كَب۪يرٌSabredenler ve salih amellerde bulunanlar müstesnadır (böyle değildir). İşte mağfiret (bağışlanma) ve büyük ecir-mükafat bunlarındır. |
-11 |
|
فَلَعَلَّكَ تَارِكٌ بَعْضَ مَا يُوحٰٓى اِلَيْكَ وَضَٓائِقٌ بِه۪ صَدْرُكَ اَنْ يَقُولُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ كَنْزٌ اَوْ جَٓاءَ مَعَهُ مَلَكٌۜ اِنَّـمَٓا اَنْتَ نَذ۪يرٌۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَك۪يلٌۜŞimdi onların "Ona bir hazine indirilmeli veya onunla birlikte bir melek gelmeli değil miydi?" demeleri dolayısıyla sana vahyolunanlardan bir kısmını (onlara duyurmak istemeyip) terkedecek (gibi) olursun ve bundan da göğsün daralır. Sen yalnızca bir uyarıp-korkutucusun. Allah her şeye Vekil'dir. |
-12 |
|
اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۜ قُلْ فَأْتُوا بِعَشْرِ سُوَرٍ مِثْلِه۪ مُفْتَرَيَاتٍ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَYoksa "Onu kendisi uydurdu" mu diyorlar? De ki "Eğer doğru söylüyorsanız, haydi siz de uydurulmuş olarak onun benzeri on sure getirin. Allah'tan başka güç yetirip-çağırabileceğiniz (şeytan da dahil) herkesi de (yardıma) çağırın." |
-13 |
|
فَاِلَّمْ يَسْتَج۪يبُوا لَكُمْ فَاعْلَمُٓوا اَنَّـمَٓا اُنْزِلَ بِعِلْمِ اللّٰهِ وَاَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ فَهَلْ اَنْتُمْ مُسْلِمُونَEğer bunun üzerine size cevab veremezlerse bilin ki o (Kitab) ancak Allah'ın ilmiyle indirilmiştir ve O'ndan başka ilah yoktur. Artık (hakka teslim oldunuz mu) müslüman mısınız? |
-14 |
|
مَنْ كَانَ يُر۪يدُ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا وَز۪ينَتَهَا نُوَفِّ اِلَيْهِمْ اَعْمَالَهُمْ ف۪يهَا وَهُمْ ف۪يهَا لَا يُبْخَسُونَKim (çalışmalarına karşılık) dünya hayatını ve onun zinetini isterse, onlara orada (dünyada) amellerinin karşılığını tastamam öderiz ve onlar bunda hiçbir zarara da uğratılmazlar. |
-15 |
|
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ لَيْسَ لَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا النَّارُۘ وَحَبِطَ مَا صَنَعُوا ف۪يهَا وَبَاطِلٌ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَFakat onlar öyle kimselerdir ki, ahirette kendileri için ateşten başka bir şey yoktur. Onların onda (dünyada) bütün işledikleri (ahirette) boşa çıkmıştır ve (sadece dünyayı isteyerek) yaptıkları şeyler zaten batıldır. |
-16 |
|
اَفَمَنْ كَانَ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّه۪ وَيَتْلُوهُ شَاهِدٌ مِنْهُ وَمِنْ قَبْلِه۪ كِتَابُ مُوسٰٓى اِمَاماً وَرَحْمَةًۜ اُو۬لٰٓئِكَ يُؤْمِنُونَ بِه۪ۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِه۪ مِنَ الْاَحْزَابِ فَالنَّارُ مَوْعِدُهُۚ فَلَا تَكُ ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْهُ اِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ(Sadece dünyayı isteyenler) Rabbinden apaçık bir delil üzerinde bulunup da yine O'ndan gelen bir şahidin izlediği ve ondan önce de bir önder ve rahmet olarak Musa'nın kitabı bulunan kimse gibi midir? İşte bunlar ona (Kur'an'a) inanırlar. Hangi hizipten-zümreden (olursa olsun) kim onu inkar ederse, ona vaadedilen yer ateştir. Bundan şüphen olmasın. Çünkü bu Rabbinden olan bir haktır. Ancak insanların çoğu iman etmezler. |
-17 |
|
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباًۜ اُو۬لٰٓئِكَ يُعْرَضُونَ عَلٰى رَبِّهِمْ وَيَقُولُ الْاَشْهَادُ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ الَّذ۪ينَ كَذَبُوا عَلٰى رَبِّهِمْۚ اَلَا لَعْنَةُ اللّٰهِ عَلَى الظَّالِم۪ينَۙAllah'a karşı yalan yere iftira uydurandan daha zalim kimdir? İşte bunlar Rablerine sunulacaklar ve şahidler "Rablerine karşı yalan söyleyenler bunlardır" diyecekler. İyi bilin ki Allah'ın laneti zalimlerin üzerinedir. |
-18 |
|
اَلَّذ۪ينَ يَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجاًۜ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَOnlar (insanları ve cinleri) Allah'ın yolundan engelleyenler ve onu eğri göstermek isteyenlerdir. Ahireti inkar edenler de onlardır. |
-19 |
|
اُو۬لٰٓئِكَ لَمْ يَكُونُوا مُعْجِز۪ينَ فِي الْاَرْضِ وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ اَوْلِيَٓاءَۢ يُضَاعَفُ لَهُمُ الْعَذَابُۜ مَا كَانُوا يَسْتَط۪يعُونَ السَّمْعَ وَمَا كَانُوا يُبْصِرُونَOnlar arzda-yerde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir ve bunların Allah'tan başka velileri de yoktur. Onların azabı kat kat artırılır. Çünkü onlar (hakkı) işitmeye tahammül edemezler ve görmezlerdi. |
-20 |
|
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَOnlar kendi nefislerini hüsrana uğratanlardır ve (Allah'a şirk koşarak) uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden uzaklaşıp-kaybolmuşlardır. |
-21 |
|
لَا جَرَمَ اَنَّهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ هُمُ الْاَخْسَرُونَKesinlikle onlar, ahirette en çok hüsrana (ebedi ziyana) uğrayanlardır. |
-22 |
|
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَاَخْبَتُٓوا اِلٰى رَبِّهِمْۙ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَİman edip salih amellerde bulunanlar ve Rablerine kalpleri mutmain (tatmin bulmuş) olarak bağlananlar, işte onlar da cennet ashabıdır-halkıdır. Orada ebedi olarak kalacaklardır. |
-23 |
|
مَثَلُ الْفَر۪يقَيْنِ كَالْاَعْمٰى وَالْاَصَمِّ وَالْبَص۪يرِ وَالسَّم۪يعِۜ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلاًۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ۟Bu iki zümrenin misali, kör ve sağır ile gören ve işiten gibidir. Bunlar hiç eşit olur mu? Yine de düşünüp-öğüt almayacak mısınız? |
-24 |
|
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ۘ اِنّ۪ي لَكُمْ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۙAndolsun ki Biz Nuh'u kavmine gönderdik. (Onlara dedi ki) "Ben sizin için apaçık bir uyarıp-korkutucuyum." |
-25 |
|
اَنْ لَا تَعْبُدُٓوا اِلَّا اللّٰهَۜ اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ اَل۪يمٍ"Allah'tan başkasına ibadet etmeyin. Ben sizin için elem-acı verici bir günün azabından korkuyorum." |
-26 |
|
فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا نَرٰيكَ اِلَّا بَشَراً مِثْلَنَا وَمَا نَرٰيكَ اتَّبَعَكَ اِلَّا الَّذ۪ينَ هُمْ اَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِۚ وَمَا نَرٰى لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِب۪ينَKavminden küfre sapanların önde gelenleri (elebaşları) "Biz seni sadece bizim gibi bir beşer olarak görüyoruz. Sana basit-sığ görüşlü olan ayak takımından başkasının uyduğunu görmüyoruz ve sizin bize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine biz sizi yalancılar sanıyoruz" dediler. |
-27 |
|
قَالَ يَا قَوْمِ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كُنْتُ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبّ۪ي وَاٰتٰين۪ي رَحْمَةً مِنْ عِنْدِه۪ فَعُمِّيَتْ عَلَيْكُمْۜ اَنُلْزِمُكُمُوهَا وَاَنْتُمْ لَهَا كَارِهُونَ(Nuh) dedi ki "Ey Kavmim. Eğer ben Rabbimden apaçık bir belge-delil üzerinde isem ve Rabbim bana Kendi katından bir rahmet vermiş de bu size gizli tutulmuşsa, buna ne dersiniz? Siz onu kerih-çirkin görüp istemiyorken biz sizi ona zorlayacak mıyız?" |
-28 |
|
وَيَا قَوْمِ لَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مَالاًۜ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ وَمَٓا اَنَا۬ بِطَارِدِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ اِنَّهُمْ مُلَاقُوا رَبِّهِمْ وَلٰكِنّ۪ٓي اَرٰيكُمْ قَوْماً تَجْهَلُونَEy kavmim, ben sizden buna karşılık bir mal istemiyorum. Benim ecrim-mükafatım yalnızca Allah'a aittir. Ben iman edenleri (yanımdan da) kovacak değilim. Onlar gerçekten Rablerine kavuşacaklar. Ancak ben sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum. |
-29 |
|
وَيَا قَوْمِ مَنْ يَنْصُرُن۪ي مِنَ اللّٰهِ اِنْ طَرَدْتُهُمْۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَEy kavmim ben onları (sizin hor gördüklerinizi yanımdan) kovarsam, Allah'tan (gelecek azaba karşı) beni kim koruyup-kurtarabilir? Hiç düşünmez misiniz? |
-30 |
|
وَلَٓا اَقُولُ لَكُمْ عِنْد۪ي خَزَٓائِنُ اللّٰهِ وَلَٓا اَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَٓا اَقُولُ اِنّ۪ي مَلَكٌ وَلَٓا اَقُولُ لِلَّذ۪ينَ تَزْدَر۪ٓي اَعْيُنُكُمْ لَنْ يُؤْتِيَهُمُ اللّٰهُ خَيْراًۜ اَللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْۚ اِنّ۪ٓي اِذاً لَمِنَ الظَّالِم۪ينَBen size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum. Melek olduğumu söylemiyorum ve sizin (kendi ölçünüze göre) hor gördükleriniz hakkında Allah kesin olarak onlara bir hayır vermez" de demiyorum. (Onların) nefislerinde olanı Allah daha iyi bilir. Bu durumda (onları kovarsam) ben de zalimlerden olurum." |
-31 |
|
قَالُوا يَا نُوحُ قَدْ جَادَلْتَنَا فَاَكْثَرْتَ جِدَالَنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَٓا اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَDediler ki "Ey Nuh, bizimle çekişip-durdun, bu çekişmede ileri de gittin (tartışmayı çok uzattın). Eğer doğru söylüyorsan (tartışmayı bırakarak) bize vadettiğini (bizi tehdit ettiğin azabı) getir." |
-32 |
|
قَالَ اِنَّمَا يَأْت۪يكُمْ بِهِ اللّٰهُ اِنْ شَٓاءَ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ(Nuh) dedi ki "Onu size dilediği takdirde ancak Allah getirir. Ve siz (O'nu) asla aciz bırakacak değilsiniz." |
-33 |
|
وَلَا يَنْفَعُكُمْ نُصْح۪ٓي اِنْ اَرَدْتُ اَنْ اَنْصَحَ لَكُمْ اِنْ كَانَ اللّٰهُ يُر۪يدُ اَنْ يُغْوِيَكُمْۜ هُوَ رَبُّكُمْ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَۜEğer Allah sizi (hidayete layık görmeyip şeytanla) azdırmayı dilemişse, ben size öğüt vermek istesem de (öğüdümün) size yararı olmaz. O sizin Rabbinizdir ve O'na döndürüleceksiniz. |
-34 |
|
اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۜ قُلْ اِنِ افْتَرَيْتُهُ فَعَلَيَّ اِجْرَام۪ي وَاَنَا۬ بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُجْرِمُونَ۟Onlar "Bunu uydurdu" mu diyorlar? De ki "Eğer onu ben uydurduysam, günahım bana aittir. Ben sizin (bu iftirayla) işlediğiniz günahtan uzağım." |
-35 |
|
وَاُو۫حِيَ اِلٰى نُوحٍ اَنَّهُ لَنْ يُؤْمِنَ مِنْ قَوْمِكَ اِلَّا مَنْ قَدْ اٰمَنَ فَلَا تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَۚNuh'a vahyolundu ki "Kavminden (şimdiye kadar) iman edenlerden başka hiç kimse (artık) kesinlikle inanmayacak. Şu halde onların işlemekte olduklarından dolayı üzülme." |
-36 |
|
وَاصْنَعِ الْفُلْكَ بِاَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا وَلَا تُخَاطِبْن۪ي فِي الَّذ۪ينَ ظَلَمُواۚ اِنَّهُمْ مُغْرَقُونَBizim gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi yap. Zulmedenler hakkında da bana hitapta bulunma. Onlar mutlaka (suda) boğulacaklardır. |
-37 |
|
وَيَصْنَعُ الْفُلْكَ وَكُلَّمَا مَرَّ عَلَيْهِ مَلَاٌ مِنْ قَوْمِه۪ سَخِرُوا مِنْهُۜ قَالَ اِنْ تَسْخَرُوا مِنَّا فَاِنَّا نَسْخَرُ مِنْكُمْ كَمَا تَسْخَرُونَۜGemiyi yapmaktaydı. Kavminin 'önde gelen çevresi' kendisine her uğradığında onunla alay ediyordu. O da "Bizimle alay ediyorsunuz, (şimdi bizimle) alay ettiğiniz gibi biz de (yakında) sizinle alay edeceğiz" dedi. |
-38 |
|
فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ يَأْت۪يهِ عَذَابٌ يُخْز۪يهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُق۪يمٌAşağılatıcı-perişan edici azabın kime geleceğini ve sürekli azabın kimin üstüne çökeceğini yakında görüp-bileceksiniz. |
-39 |
|
حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ قُلْنَا احْمِلْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ اٰمَنَۜ وَمَٓا اٰمَنَ مَعَهُٓ اِلَّا قَل۪يلٌSonunda emrimiz geldiği ve tandır kaynayıp-fevaran ettiği (jeoterm derecesi hızla yükseldiği) zaman (Nuh'a) dedik ki "Herbirinden ikişer eş (birer çift hayvan) ile aleyhlerinde söz geçmiş olanlar dışında aileni ve iman edenleri ona (gemiye) yükle." Zaten onunla beraber pek az kimse iman etmişti. |
-40 |
|
وَقَالَ ارْكَبُوا ف۪يهَا بِسْمِ اللّٰهِ مَجْرٰۭۙيهَا وَمُرْسٰيهَاۜ اِنَّ رَبّ۪ي لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ(Nuh) dedi ki "Ona binin. Onun yüzmesi de, durması da Allah'ın adıyladır. Şüphe yok ki benim Rabbim Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir)." |
-41 |
|
وَهِيَ تَجْر۪ي بِهِمْ ف۪ي مَوْجٍ كَالْجِبَالِ وَنَادٰى نُوحٌۨ ابْنَهُ وَكَانَ ف۪ي مَعْزِلٍ يَا بُنَيَّ ارْكَبْۭۗ مَعَنَا وَلَا تَكُنْ مَعَ الْكَافِر۪ينَ(Gemi) içindekilerle birlikte dağlar gibi dalga(lar) arasında akıp-gitmekteyken, Nuh bir kenara çekilmiş olan oğluna "Ey oğlum (yavrucuğum) bizimle birlikte bin ve kafirlerle beraber olma" diye seslendi. |
-42 |
|
قَالَ سَاٰو۪ٓي اِلٰى جَبَلٍ يَعْصِمُن۪ي مِنَ الْمَٓاءِۜ قَالَ لَا عَاصِمَ الْيَوْمَ مِنْ اَمْرِ اللّٰهِ اِلَّا مَنْ رَحِمَۚ وَحَالَ بَيْنَهُمَا الْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ الْمُغْرَق۪ينَ(Oğlu) "Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım" deyince (Nuh) dedi ki "Bugün Allah'ın emrinden, Allah'ın rahmetiyle esirgediğinden başkası için (sığınılacak) hiçbir koruyucu yoktur." Ve aralarına dalga girdi böylece o da boğulanlardan oldu. |
-43 |
|
وَق۪يلَ يَٓا اَرْضُ ابْلَع۪ي مَٓاءَكِ وَيَا سَمَٓاءُ اَقْلِع۪ي وَغ۪يضَ الْمَٓاءُ وَقُضِيَ الْاَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ وَق۪يلَ بُعْداً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَVe denildi ki "Ey yer suyunu yut ve ey gök sen de (suyunu) tut." Su çekildi, iş bitirildi, (gemi de) Cudi (dağı) üstüne oturdu ve zalimler topluluğuna "(Yer üstünden) uzak olsunlar" denildi. |
-44 |
|
وَنَادٰى نُوحٌ رَبَّهُ فَقَالَ رَبِّ اِنَّ ابْن۪ي مِنْ اَهْل۪ي وَاِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ وَاَنْتَ اَحْكَمُ الْحَاكِم۪ينَNuh Rabbine niyaz edip-seslenerek "Rabbim, şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve Sen'in vaadin de elbette haktır. Sen hakimlerin hakimisin" dedi. |
-45 |
|
قَالَ يَا نُوحُ اِنَّهُ لَيْسَ مِنْ اَهْلِكَۚ اِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍۗ فَلَا تَسْـَٔلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌۜ اِنّ۪ٓي اَعِظُكَ اَنْ تَكُونَ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ(Allah) buyurdu ki "Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildir. Çünkü (onun yaptığı) salih olmayan (kötü) bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan şeyi Benden isteme. Ben sana cahillerden olmamanı (öğütler) tavsiye ederim." |
-46 |
|
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ٓي اَعُوذُ بِكَ اَنْ اَسْـَٔلَكَ مَا لَيْسَ ل۪ي بِه۪ عِلْمٌۜ وَاِلَّا تَغْفِرْ ل۪ي وَتَرْحَمْن۪ٓي اَكُنْ مِنَ الْخَاسِر۪ينَDedi ki "Rabbim, bilgim olmayan şeyi Sen'den istemekten Sana sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz ve beni esirgemezsen, hüsrana uğrayanlardan olurum." |
-47 |
|
ق۪يلَ يَا نُوحُ اهْبِطْ بِسَلَامٍ مِنَّا وَبَرَكَاتٍ عَلَيْكَ وَعَلٰٓى اُمَمٍ مِمَّنْ مَعَكَۜ وَاُمَمٌ سَنُمَتِّعُهُمْ ثُمَّ يَمَسُّهُمْ مِنَّا عَذَابٌ اَل۪يمٌEy Nuh denildi. "Sana ve seninle birlikte olan (gelecek) ümmetler üzerine Bizden selam ve bereketlerle (gemiden) in. (Bu gemi nimetimizden gelecek) ümmetleri de yararlandıracağız sonra onlara Biz'den acıklı bir azab dokunacaktır." |
-48 |
|
تِلْكَ مِنْ اَنْـبَٓاءِ الْغَيْبِ نُوح۪يهَٓا اِلَيْكَۚ مَا كُنْتَ تَعْلَمُهَٓا اَنْتَ وَلَا قَوْمُكَ مِنْ قَبْلِ هٰذَاۜۛ فَاصْبِرْۜۛ اِنَّ الْعَاقِبَةَ لِلْمُتَّق۪ينَ۟İşte bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce bunları sen ve kavmin bilmiyordunuz. Şu halde sabret, (en güzel) akibet muttakilerindir (takva sahiblerinindir). |
-49 |
|
وَاِلٰى عَادٍ اَخَاهُمْ هُوداًۜ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُفْتَرُونَAd kavmine de kardeşleri Hud'u (gönderdik). Dedi ki "Ey kavmim Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Siz sadece yalan uydurup-duruyorsunuz." |
-50 |
|
يَا قَوْمِ لَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْراًۜ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلَى الَّذ۪ي فَطَرَن۪يۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَEy kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Artık akıl erdirmeyecek misiniz? |
-51 |
|
وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِ يُرْسِلِ السَّمَٓاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَاراً وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً اِلٰى قُوَّتِكُمْ وَلَا تَتَوَلَّوْا مُجْرِم۪ينَ"Ey kavmim, Rabbinizden mağfiret (bağışlanma) dileyin sonra O'na tevbe edin. Üstünüze gökten sağanak (bereketli yağmurlar) yağdırsın ve gücünüze güç katsın. Mücrimler (suçlu-günahkarlar) olarak yüz çevirmeyin." |
-52 |
|
قَالُوا يَا هُودُ مَا جِئْتَنَا بِبَيِّنَةٍ وَمَا نَحْنُ بِتَارِك۪ٓي اٰلِهَتِنَا عَنْ قَوْلِكَ وَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِن۪ينَDediler ki "Ey Hud. Sen bize apaçık bir belge (mucize) ile gelmiş değilsin, biz de senin sözünle ilahlarımızı terketmeyiz ve sana iman edecek de değiliz." |
-53 |
|
اِنْ نَقُولُ اِلَّا اعْتَرٰيكَ بَعْضُ اٰلِهَتِنَا بِسُٓوءٍۜ قَالَ اِنّ۪ٓي اُشْهِدُ اللّٰهَ وَاشْهَدُٓوا اَنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۙBiz 'Bazı ilahlarımız seni çok kötü çarpmıştır' demekten başka bir şey söylemeyiz. (Hud) dedi ki "Allah'ı şahid tutuyorum, siz de şahid olun ki ben sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım." |
-54 |
|
مِنْ دُونِه۪ فَك۪يدُون۪ي جَم۪يعاً ثُمَّ لَا تُنْظِرُونِO'ndan başka (taptıklarınızdan uzağım). Artık hepiniz birlikte bana dilediğiniz tuzağı kurun sonra bana süre de tanımayın. |
-55 |
|
اِنّ۪ي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ رَبّ۪ي وَرَبِّكُمْۜ مَا مِنْ دَٓابَّةٍ اِلَّا هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَاۜ اِنَّ رَبّ۪ي عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍBen sadece benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir dabbe (debelenen hiçbir canlı) yoktur. Muhakkak ki benim Rabbim, dosdoğru bir yoldadır (değişmez sünneti hak ve dosdoğrudur). |
-56 |
|
فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقَدْ اَبْلَغْتُكُمْ مَٓا اُرْسِلْتُ بِه۪ٓ اِلَيْكُمْۜ وَيَسْتَخْلِفُ رَبّ۪ي قَوْماً غَيْرَكُمْۚ وَلَا تَضُرُّونَهُ شَيْـٔاًۜ اِنَّ رَبّ۪ي عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ حَف۪يظٌYine de yüz çevirirseniz artık size kendisiyle gönderildiğim şeyi tebliğ ettim. Rabbim (dilerse) sizin yerinize başka bir kavmi getirir. Siz O'na hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Doğrusu benim Rabbim Hafız'dır (her şeyi gözetleyip-koruyandır). |
-57 |
|
وَلَمَّا جَٓاءَ اَمْرُنَا نَجَّيْنَا هُوداً وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّاۚ وَنَجَّيْنَاهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَل۪يظٍEmrimiz geldiği zaman tarafımızdan bir rahmet ile Hud'u ve onunla birlikte iman edenleri kurtardık. Onları çok şiddetli-ağır bir azabdan kurtardık. |
-58 |
|
وَتِلْكَ عَادٌ جَحَدُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَعَصَوْا رُسُلَهُ وَاتَّبَعُٓوا اَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَن۪يدٍİşte Ad (kavminin akibeti), (onlar) Rablerinin ayetlerini (bile bile) inkar ettiler, resullerine isyan ettiler ve (küfürde) inatçı her zorbanın emrine uyup-peşinden gittiler. |
-59 |
|
وَاُتْبِعُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اَلَٓا اِنَّ عَاداً كَفَرُوا رَبَّهُمْۜ اَلَا بُعْداً لِعَادٍ قَوْمِ هُودٍ۟Ve bu dünyada da, kıyamet gününde de lanete tabi tutuldular. Bilin ki Ad (kavmi) Rablerini inkar ettiler. Yine bilin ki Hud'un kavmi Ad'a (yeryüzünden) uzaklık (verildi). |
-60 |
|
وَاِلٰى ثَمُودَ اَخَاهُمْ صَالِحاًۢ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ هُوَ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ ف۪يهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِۜ اِنَّ رَبّ۪ي قَر۪يبٌ مُج۪يبٌSemud'a da kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki "Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı ve sizi orada ömür geçirenler kıldı. Öyleyse O'ndan mağfiret (bağışlanma) dileyin sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz ki Rabbim (kullarına) yakın olandır, (tevbe ve duaları) kabul edendir." |
-61 |
|
قَالُوا يَا صَالِحُ قَدْ كُنْتَ ف۪ينَا مَرْجُواًّ قَبْلَ هٰذَٓا اَتَنْهٰينَٓا اَنْ نَعْبُدَ مَا يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬نَا وَاِنَّنَا لَف۪ي شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَٓا اِلَيْهِ مُر۪يبٍDediler ki "Ey Salih, bundan önce sen içimizde kendisinden (fayda) umulan biriydin. Şimdi sen bizi atalarımızın taptığı şeylere tapmaktan engelliyor musun? Doğrusu biz, senin bizi davet ettiğin şeyden kuşkulandırıcı bir şüphe içindeyiz." |
-62 |
|
قَالَ يَا قَوْمِ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كُنْتُ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبّ۪ي وَاٰتٰين۪ي مِنْهُ رَحْمَةً فَمَنْ يَنْصُرُن۪ي مِنَ اللّٰهِ اِنْ عَصَيْتُهُ فَمَا تَز۪يدُونَن۪ي غَيْرَ تَخْس۪يرٍ(Salih) dedi ki Ey kavmim, bana (görüşünüzü) söyler misiniz? Eğer ben Rabbimden apaçık bir belge üzerindeysem, bana tarafından bir rahmet vermişse ve ben bu durumda O'na isyan edecek olursam, Allah'a karşı beni kim savunup-koruyabilecektir? Bana hüsrandan (kaybımı artırmaktan) başka bir şey kazandırmayacaksınız." |
-63 |
|
وَيَا قَوْمِ هٰذِه۪ نَاقَةُ اللّٰهِ لَكُمْ اٰيَةً فَذَرُوهَا تَأْكُلْ ف۪ٓي اَرْضِ اللّٰهِ وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُٓوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌ قَر۪يبٌEy kavmim, işte size bir ayet (mucize) olarak Allah'ın devesi. Onu serbest bırakın, Allah'ın arzında yesin. Ona kötülükle dokunmayın. Yoksa sizi yakın bir azab yakalar. |
-64 |
|
فَعَقَرُوهَا فَقَالَ تَمَتَّعُوا ف۪ي دَارِكُمْ ثَلٰثَةَ اَيَّامٍۜ ذٰلِكَ وَعْدٌ غَيْرُ مَكْذُوبٍFakat onu kesip-öldürdüler. (Salih) dedi ki "Yurdunuzda üç gün daha yararlanın. Bu, yalanlanmayacak bir vaaddir." |
-65 |
|
فَلَمَّا جَٓاءَ اَمْرُنَا نَجَّيْنَا صَالِحاً وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا وَمِنْ خِزْيِ يَوْمِئِذٍۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْقَوِيُّ الْعَز۪يزُEmrimiz geldiği zaman tarafımızdan bir rahmetle Salih'i ve onunla birlikte iman edenleri o günün zilletinden (aşağılatıcı azabından) kurtardık. Doğrusu senin Rabbin Kavi'dir (her kuvvetin gerçek Sahibidir), Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır). |
-66 |
|
وَاَخَذَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ فَاَصْبَحُوا ف۪ي دِيَارِهِمْ جَاثِم۪ينَۙO zulmedenleri dayanılmaz bir sayha-ses yakalayıverdi ve kendi yurtlarında dizüstü çökekaldılar. |
-67 |
|
كَاَنْ لَمْ يَغْنَوْا ف۪يهَاۜ اَلَٓا اِنَّ ثَمُودَا۬ كَفَرُوا رَبَّهُمْۜ اَلَا بُعْداً لِثَمُودَ۟Sanki orada (refah içinde) hiç yaşamamışlardı. Bilin ki Semud (kavmi) Rablerini inkar etmişlerdi. Ve yine bilin ki Semud'a (yeryüzünden) uzaklık (verildi). |
-68 |
|
وَلَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُنَٓا اِبْرٰه۪يمَ بِالْبُشْرٰى قَالُوا سَلَاماًۜ قَالَ سَلَامٌۚ فَمَا لَبِثَ اَنْ جَٓاءَ بِعِجْلٍ حَن۪يذٍAndolsun ki elçilerimiz İbrahim'e müjde ile geldikleri zaman "Selam" dediler. O da "Selam" dedi ve hemen (hiç gecikmeden onlara) kızartılmış bir buzağı getirdi. |
-69 |
|
فَلَمَّا رَآٰ اَيْدِيَهُمْ لَا تَصِلُ اِلَيْهِ نَكِرَهُمْ وَاَوْجَسَ مِنْهُمْ خ۪يفَةًۜ قَالُوا لَا تَخَفْ اِنَّٓا اُرْسِلْـنَٓا اِلٰى قَوْمِ لُوطٍۜEllerinin ona uzanmadığını görünce (İbrahim bu durumdan) hoşlanmadı ve içine bir tür korku düştü. (Elçiler) "Korkma. Biz Lut kavmine gönderildik" dediler (ve ona bilgin bir erkek çocuk müjdesi verdiler). |
-70 |
|
وَامْرَاَتُهُ قَٓائِمَةٌ فَضَحِكَتْ فَبَشَّرْنَاهَا بِاِسْحٰقَۙ وَمِنْ وَرَٓاءِ اِسْحٰقَ يَعْقُوبَKarısı da ayaktaydı, bunun (müjdenin) üzerine güldü. Biz ona da İshak'ı, İshak'ın arkasından da Yakub'u müjdeledik. |
-71 |
|
قَالَتْ يَا وَيْلَتٰٓى ءَاَلِدُ وَاَنَا۬ عَجُوزٌ وَهٰذَا بَعْل۪ي شَيْخاًۜ اِنَّ هٰذَا لَشَيْءٌ عَج۪يبٌ(İbrahim'in hanımı) "Vay başıma gelenler. Ben kocamış bir kadın ve şu kocam da bir ihtiyar iken doğuracak mıyım? Bu gerçekten şaşılacak bir şey" dedi. |
-72 |
|
قَالُٓوا اَتَعْجَب۪ينَ مِنْ اَمْرِ اللّٰهِ رَحْمَتُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ اَهْلَ الْبَيْتِۜ اِنَّهُ حَم۪يدٌ مَج۪يدٌDediler ki "Allah'ın emrine mi şaşırıyorsun? Ey ev halkı, şüphesiz ki Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir. O Hamid'dir (en çok övülen ve övülmeye en layık olandır), Mecid'dir (şanı yücedir ve iyiliği boldur)." |
-73 |
|
فَلَمَّا ذَهَبَ عَنْ اِبْرٰه۪يمَ الرَّوْعُ وَجَٓاءَتْهُ الْبُشْرٰى يُجَادِلُنَا ف۪ي قَوْمِ لُوطٍۜİbrahim'den korku gittiği ve ona müjde geldiği zaman Lut kavmi hakkında bizimle mücadeleye (elçilerimizle tartışmaya) girişti. |
-74 |
|
اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ لَحَل۪يمٌ اَوَّاهٌ مُن۪يبٌİbrahim gerçekten yumuşak huylu, çok içli-duyarlı ve (Allah'a) gönülden yönelen biriydi. |
-75 |
|
يَٓا اِبْرٰه۪يمُ اَعْرِضْ عَنْ هٰذَاۚ اِنَّهُ قَدْ جَٓاءَ اَمْرُ رَبِّكَۚ وَاِنَّهُمْ اٰت۪يهِمْ عَذَابٌ غَيْرُ مَرْدُودٍ(Elçiler dediler ki) "Ey İbrahim bundan vazgeç. Çünkü Rabbinin emri gelmiştir ve onlara geri çevrilmeyecek bir azab mutlaka gelecektir." |
-76 |
|
وَلَمَّا جَٓاءَتْ رُسُلُنَا لُوطاً س۪ٓيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعاً وَقَالَ هٰذَا يَوْمٌ عَص۪يبٌElçilerimiz Lut'a geldiği zaman onlardan dolayı kaygılandı, göğsünü bir sıkıntı bastı ve "Bu oldukça çetin-zorlu bir gün" dedi. |
-77 |
|
وَجَٓاءَهُ قَوْمُهُ يُهْرَعُونَ اِلَيْهِ وَمِنْ قَبْلُ كَانُوا يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِۜ قَالَ يَا قَوْمِ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ بَنَات۪ي هُنَّ اَطْهَرُ لَكُمْ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَلَا تُخْزُونِ ف۪ي ضَيْف۪يۜ اَلَيْسَ مِنْكُمْ رَجُلٌ رَش۪يدٌKavmi koşarak onun yanına geldi, (çünkü onlar) daha önce de o kötü-çirkin işleri yapmaktaydılar. (Lut onlara) "Ey kavmim. İşte benim (daha önce nikahlamak istediğiniz) kızlarım, bunlar sizin için daha temizdir. Allah'tan korkun ve beni misafirlerim önünde rezil etmeyin. İçinizde reşid (aklı başında) bir adam yok mu?" dedi. |
-78 |
|
قَالُوا لَقَدْ عَلِمْتَ مَا لَنَا ف۪ي بَنَاتِكَ مِنْ حَقٍّۚ وَاِنَّكَ لَتَعْلَمُ مَا نُر۪يدُDediler ki "Andolsun ki (sana iman etmediğimiz için) senin kızlarında bizim bir (nikah) hakkımız olmadığını (söylemiştin, bunu) biliyorsun. Sen bizim (şimdi) ne istediğimizi de biliyorsun." |
-79 |
|
قَالَ لَوْ اَنَّ ل۪ي بِكُمْ قُوَّةً اَوْ اٰو۪ٓي اِلٰى رُكْنٍ شَد۪يدٍDedi ki "(Ah keşke) size yetecek gücüm olsaydı veya sağlam bir yere sığınabilseydim." |
-80 |
|
قَالُوا يَا لُوطُ اِنَّا رُسُلُ رَبِّكَ لَنْ يَصِلُٓوا اِلَيْكَ فَاَسْرِ بِاَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ اَحَدٌ اِلَّا امْرَاَتَكَۜ اِنَّهُ مُص۪يبُهَا مَٓا اَصَابَهُمْۜ اِنَّ مَوْعِدَهُمُ الصُّبْحُۜ اَلَيْسَ الصُّبْحُ بِقَر۪يبٍ(Elçiler) dediler ki "Ey Lut, biz Rabbinin elçileriyiz. (Hiç endişelenme) onlar sana asla dokunamazlar. Gecenin bir kısmında ailenle birlikte yürü (yola çık). İçinizden hiç kimse (arkasına bakıp) geri kalmasın fakat karın hariç. Çünkü onlara isabet edecek olan, ona da isabet edecektir. Onlara vadolunan (azab) sabah vaktidir. Sabah yakın değil mi?" |
-81 |
|
فَلَمَّا جَٓاءَ اَمْرُنَا جَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهَا حِجَارَةً مِنْ سِجّ۪يلٍۙ مَنْضُودٍۙEmrimiz gelince oranın altını üstüne getirdik ve üzerlerine (balçıktan) pişirilip istif edilmiş taşlar yağdırdık. |
-82 |
|
مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَۜ وَمَا هِيَ مِنَ الظَّالِم۪ينَ بِبَع۪يدٍ۟(Bu taşlar) Rabbinin katında damgalanıp-işaretlenmişti. Bunlar (her zalim için ayrı ayrı işaretlenen bu taşlar) zalimlerden uzak değildir. |
-83 |
|
وَاِلٰى مَدْيَنَ اَخَاهُمْ شُعَيْباًۜ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ وَلَا تَنْقُصُوا الْمِكْيَالَ وَالْم۪يزَانَ اِنّ۪ٓي اَرٰيكُمْ بِخَيْرٍ وَاِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ مُح۪يطٍMedyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın. (Zaten) ben sizi bolluk (ve refah) içinde görüyorum. Ve sizi çepeçevre kuşatacak olan bir günün azabından korkuyorum." |
-84 |
|
وَيَا قَوْمِ اَوْفُوا الْمِكْيَالَ وَالْم۪يزَانَ بِالْقِسْطِ وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَEy kavmim, ölçüyü ve tartıyı -adaleti gözeterek- tam tutun ve insanların eşyasını değerinden düşürüp-eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın. |
-85 |
|
بَقِيَّتُ اللّٰهِ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ وَمَٓا اَنَا۬ عَلَيْكُمْ بِحَف۪يظٍEğer mü'minseniz, Allah'ın (helalinden) bıraktığı (kazanç, az da olsa) sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin üzerinize bir bekçi (gözetip-koruyucu) değilim. |
-86 |
|
قَالُوا يَا شُعَيْبُ اَصَلٰوتُكَ تَأْمُرُكَ اَنْ نَتْرُكَ مَا يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬نَٓا اَوْ اَنْ نَفْعَلَ ف۪ٓي اَمْوَالِنَا مَا نَشٰٓؤُ۬اۜ اِنَّكَ لَاَنْتَ الْحَل۪يمُ الرَّش۪يدُDediler ki "Ey Şuayb, atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa sen gerçekten yumuşak huylu ve reşid (aklı başında) bir adamsın." |
-87 |
|
قَالَ يَا قَوْمِ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كُنْتُ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبّ۪ي وَرَزَقَن۪ي مِنْهُ رِزْقاً حَسَناًۜ وَمَٓا اُر۪يدُ اَنْ اُخَالِفَكُمْ اِلٰى مَٓا اَنْهٰيكُمْ عَنْهُۜ اِنْ اُر۪يدُ اِلَّا الْاِصْلَاحَ مَا اسْتَطَعْتُۜ وَمَا تَوْف۪يق۪ٓي اِلَّا بِاللّٰهِۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَاِلَيْهِ اُن۪يبُDedi ki "Ey kavmim. Ben Rabbimden apaçık bir belge-delil üzerinde isem ve O da bana Kendi katından güzel bir rızık ihsan etmişse, (bu durumuma) ne dersiniz? Ben size yasakladığım şeylerde (aksini yaparak) size aykırı düşmek istemiyorum. Ben gücüm oranında yalnızca ıslah etmek istiyorum. Benim başarım ancak Allah iledir. Sadece O'na tevekkül ettim ve sadece O'na yönelirim." |
-88 |
|
وَيَا قَوْمِ لَا يَجْرِمَنَّكُمْ شِقَاق۪ٓي اَنْ يُص۪يبَكُمْ مِثْلُ مَٓا اَصَابَ قَوْمَ نُوحٍ اَوْ قَوْمَ هُودٍ اَوْ قَوْمَ صَالِحٍۜ وَمَا قَوْمُ لُوطٍ مِنْكُمْ بِبَع۪يدٍEy kavmim bana karşı gelişiniz, sakın Nuh kavminin ya da Hud kavminin veya Salih kavminin başlarına gelenlerin bir benzerini size de getirmesin. Üstelik Lut kavmi size pek uzak da değil. |
-89 |
|
وَاسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِۜ اِنَّ رَبّ۪ي رَح۪يمٌ وَدُودٌRabbinizden mağfiret (bağışlanma) dileyin sonra O'na tevbe edin. Gerçekten benim Rabbim Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir), Vedud'dur (çok seven ve çok sevilendir). |
-90 |
|
قَالُوا يَا شُعَيْبُ مَا نَفْقَهُ۬ كَث۪يراً مِمَّا تَقُولُ وَاِنَّا لَنَرٰيكَ ف۪ينَا ضَع۪يفاًۚ وَلَوْلَا رَهْطُكَ لَرَجَمْنَاكَۘ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْنَا بِعَز۪يزٍDediler ki "Ey Şuayb. Biz senin söylediklerinin çoğundan bir şey anlamıyoruz ve biz seni içimizde cidden zayıf (aciz) görüyoruz. Eğer yakın-çevren olmasaydı, gerçekten biz seni recmederdik (taşa tutar-öldürürdük). Senin bize hiçbir üstünlüğün yoktur." |
-91 |
|
قَالَ يَا قَوْمِ اَرَهْط۪ٓي اَعَزُّ عَلَيْكُمْ مِنَ اللّٰهِۜ وَاتَّخَذْتُمُوهُ وَرَٓاءَكُمْ ظِهْرِياًّۜ اِنَّ رَبّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ مُح۪يطٌ(Şuayb) dedi ki "Ey kavmim. Benim yakın-çevrem size göre Allah'tan daha mı üstündür ki, O'nu arkanıza atıp unutuverdiniz. Şüphesiz ki Rabbim yaptıklarınızı çepeçevre sarıp-kuşatandır." |
-92 |
|
وَيَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْ اِنّ۪ي عَامِلٌۜ سَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ يَأْت۪يهِ عَذَابٌ يُخْز۪يهِ وَمَنْ هُوَ كَاذِبٌۜ وَارْتَقِبُٓوا اِنّ۪ي مَعَكُمْ رَق۪يبٌEy kavmim, (bütün gücünüzle) elinizden geleni yapın. Ben de yapacağım. Kime rezil-rüsvay edici azab gelecek ve yalancı kimdir, yakında bileceksiniz. Siz bekleyip-gözetleyin, ben de sizlerle birlikte bekleyip-gözetlemekteyim. |
-93 |
|
وَلَمَّا جَٓاءَ اَمْرُنَا نَجَّيْنَا شُعَيْباً وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا وَاَخَذَتِ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ فَاَصْبَحُوا ف۪ي دِيَارِهِمْ جَاثِم۪ينَۙEmrimiz geldiği zaman tarafımızdan bir rahmetle Şuayb'ı ve onunla birlikte iman edenleri kurtardık. Zulmedenleri ise dayanılmaz bir sayha-ses sarıverdi de, kendi yurtlarında dizüstü çökekaldılar. |
-94 |
|
كَاَنْ لَمْ يَغْنَوْا ف۪يهَاۜ اَلَا بُعْداً لِمَدْيَنَ كَمَا بَعِدَتْ ثَمُودُ۟Sanki orada hiç (refah içinde) yaşamamışlardı. Bilin ki Semud'a nasıl uzaklık verildiyse, Medyen'e de (yeryüzünden) uzaklık (verildi). |
-95 |
|
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۙAndolsun ki Musa'yı ayetlerimizle ve sultan-ı mübin ile (apaçık hüccet ve kudretle) gönderdik. |
-96 |
|
اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَاتَّـبَعُٓوا اَمْرَ فِرْعَوْنَۚ وَمَٓا اَمْرُ فِرْعَوْنَ بِرَش۪يدٍFiravun'a ve onun önde gelen çevresine. Onlar Firavun'un emrine uymuşlardı. Oysa Firavun'un emri irşad edici (doğruya-götürücü) değildi. |
-97 |
|
يَقْدُمُ قَوْمَهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ فَاَوْرَدَهُمُ النَّارَۜ وَبِئْسَ الْوِرْدُ الْمَوْرُودُO, kıyamet günü kavminin önünde gidecek ve onları ateşe götürecektir. O vardıkları yer, ne kötü bir yerdir. |
-98 |
|
وَاُتْبِعُوا ف۪ي هٰذِه۪ لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ بِئْسَ الرِّفْدُ الْمَرْفُودُOnlar burada da (dünyada da), kıyamet gününde de lanete uğratıldılar. (Onlara) verilen bağış (hakettikleri armağan), ne kötü bir bağıştır. |
-99 |
|
ذٰلِكَ مِنْ اَنْـبَٓاءِ الْقُرٰى نَقُصُّهُ عَلَيْكَ مِنْهَا قَٓائِمٌ وَحَص۪يدٌİşte sana bu anlattıklarımız (halkı helak olmuş) memleketlerin haberlerindendir. Onlardan (ayakta kalıp) yerinde duranlar da var, biçilmiş ekin gibi (silinip giden, yok) olanlar da. |
-100 |
|
وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلٰكِنْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ فَـمَٓا اَغْنَتْ عَنْهُمْ اٰلِهَتُهُمُ الَّت۪ي يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍ لَمَّا جَٓاءَ اَمْرُ رَبِّكَۜ وَمَا زَادُوهُمْ غَيْرَ تَتْب۪يبٍBiz onlara zulmetmedik fakat onlar kendi nefislerine zulmettiler. Rabbinin emri geldiği zaman Allah'ı bırakıp da taptıkları ilahlar onlara hiçbir şey sağlayamadı, 'helak ve kayıplarını' arttırmaktan başka bir işe yaramadı. |
-101 |
|
وَكَذٰلِكَ اَخْذُ رَبِّكَ اِذَٓا اَخَذَ الْقُرٰى وَهِيَ ظَالِمَةٌۜ اِنَّ اَخْذَهُٓ اَل۪يمٌ شَد۪يدٌİşte (halkı) zulmeden memleketleri yakaladığında, Rabbinin yakalayışı böyledir. Muhakkak ki O'nun yakalaması pek elem-acı verici, pek şiddetlidir. |
-102 |
|
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِمَنْ خَافَ عَذَابَ الْاٰخِرَةِۜ ذٰلِكَ يَوْمٌ مَجْمُوعٌۙ لَهُ النَّاسُ وَذٰلِكَ يَوْمٌ مَشْهُودٌAhiret azabından korkan kimseler için bunda kesin ayet-ibret vardır. O gün, bütün insanların toplanacağı bir gündür ve o (herkesin) şahit olacağı-apaçık göreceği bir gündür. |
-103 |
|
وَمَا نُؤَخِّرُهُٓ اِلَّا لِاَجَلٍ مَعْدُودٍۜBiz onu ancak sayılı-belli bir süreye kadar bekletip-erteleriz. |
-104 |
|
يَوْمَ يَأْتِ لَا تَكَلَّمُ نَفْسٌ اِلَّا بِـاِذْنِه۪ۚ فَمِنْهُمْ شَقِيٌّ وَسَع۪يدٌO gün geldiğinde Allah'ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz-söz söyleyemez. Onlardan kimi bedbaht-mutsuz, kimi de mutlu-bahtiyardır. |
-105 |
|
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ شَقُوا فَفِي النَّارِ لَهُمْ ف۪يهَا زَف۪يرٌ وَشَه۪يقٌۙBedbaht-mutsuz olanlar ateştedirler, onlar için orada bir başka (kahırla ağlayışlı-acıyla inleyişli) nefes alıp vermeler vardır. |
-106 |
|
خَالِد۪ينَ ف۪يهَا مَا دَامَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اِلَّا مَا شَٓاءَ رَبُّكَۜ اِنَّ رَبَّكَ فَعَّالٌ لِمَا يُر۪يدُOnlar Rabbinin dilemesi dışında, (yeniden yaratılan) gökler ve yer durdukça orada ebedi kalacaklardır. Rabbin dilediğini yapandır. |
-107 |
|
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ سُعِدُوا فَفِي الْجَنَّةِ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا مَا دَامَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اِلَّا مَا شَٓاءَ رَبُّكَۜ عَطَٓاءً غَيْرَ مَجْذُوذٍMutlu-bahtiyar olanlar da cennettedirler. Rabbinin dilemesi dışında (yeniden yaratılan) gökler ve yer durdukça orada ebedi kalacaklardır. (Bu sürekli) kesintisi olmayan bir ihsandır. |
-108 |
|
فَلَا تَكُ ف۪ي مِرْيَةٍ مِمَّا يَعْبُدُ هٰٓؤُ۬لَٓاءِۜ مَا يَعْبُدُونَ اِلَّا كَمَا يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ مِنْ قَبْلُۜ وَاِنَّا لَمُوَفُّوهُمْ نَص۪يبَهُمْ غَيْرَ مَنْقُوصٍ۟Artık onların tapmakta oldukları şeyler konusunda şüpheye (gerçekten nasıl taparlar kuşkusuna) düşme. Daha önceleri ataları nasıl tapıyorlarsa, bunlar da öyle tapıyorlar. Biz onların nasiblerini (azabdan paylarını) hiç eksiksiz ödeyeceğiz. |
-109 |
|
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ ف۪يهِۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ وَاِنَّهُمْ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُ مُر۪يبٍAndolsun ki Biz Musa'ya kitabı verdik de onda ihtilafa-anlaşmazlığa düşüldü. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş (verilmiş) olmasaydı, mutlaka aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş) olacaktı. Doğrusu onlar bundan yana şiddetli bir tereddüd ve şüphe içindedirler. |
-110 |
|
وَاِنَّ كُلاًّ لَمَّا لَيُوَفِّيَنَّهُمْ رَبُّكَ اَعْمَالَهُمْۜ اِنَّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ خَب۪يرٌŞüphesiz ki Rabbin, onların her birine amellerinin (yapıp-ettiklerinin) karşılığını tam olarak ödeyecektir. Çünkü O, onların yapıp-ettiklerinden hakkıyle haberdar olandır. |
-111 |
|
فَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَ وَمَنْ تَابَ مَعَكَ وَلَا تَطْغَوْاۜ اِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌSen emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tevbe edenler de (doğru olsunlar). Ve aşırı gitmeyin. Çünkü O, yaptıklarınızı hakkıyle görendir. |
-112 |
|
وَلَا تَرْكَـنُٓوا اِلَى الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُۙ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ اَوْلِيَٓاءَ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَZulmedenlere eğilim göstermeyin yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka velileriniz (dost ve yardımcılarınız) yoktur sonra (O'ndan da) yardım göremezsiniz. |
-113 |
|
وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفاً مِنَ الَّيْلِۜ اِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّـَٔاتِۜ ذٰلِكَ ذِكْرٰى لِلذَّاكِر۪ينَۚGündüzün iki tarafında ve gecenin de (gündüze) yakın saatlerinde namaz kıl. Şüphesiz iyilikler kötülükleri giderir. Bu, hatırlayıp-öğüt alanlara bir öğüttür. |
-114 |
|
وَاصْبِرْ فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَVe sabret. Çünkü Allah muhsinlerin (iyilik yapıp-güzel davrananların) ecrini-mükafatını zayi etmez. |
-115 |
|
فَلَوْلَا كَانَ مِنَ الْقُرُونِ مِنْ قَبْلِكُمْ اُو۬لُوا بَقِيَّةٍ يَنْهَوْنَ عَنِ الْفَسَادِ فِي الْاَرْضِ اِلَّا قَل۪يلاً مِمَّنْ اَنْجَيْنَا مِنْهُمْۚ وَاتَّبَعَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَٓا اُتْرِفُوا ف۪يهِ وَكَانُوا مُجْرِم۪ينَSizden önceki nesillerden (insanları) yeryüzünde bozgunculuktan engelleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi? Ancak onlardan kurtuluşa erdirdiğimiz az bir kısmı (uyardıkları için bundan) müstesnadır. Zulmedenler ise kendilerine verilen refahın peşine düştüler. Onlar mücrim (suçlu-günahkar) idiler. |
-116 |
|
وَمَا كَانَ رَبُّكَ لِيُهْلِكَ الْقُرٰى بِظُلْمٍ وَاَهْلُهَا مُصْلِحُونَHalkı (birbirini uyarıp) ıslah eden kimseler iken senin Rabbin o memleketleri zulüm ile (haksız yere) helak edecek değildir. |
-117 |
|
وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ اُمَّةً وَاحِدَةً وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِف۪ينَۙEğer Rabbin dileseydi bütün insanları tek bir ümmet kılardı. (Rabbin bunu dilemediği için) onlar ihtilafı-anlaşmazlığı sürdürmektedirler. |
-118 |
|
اِلَّا مَنْ رَحِمَ رَبُّكَۜ وَلِذٰلِكَ خَلَقَهُمْۜ وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ اَجْمَع۪ينَZaten -Rabbinin rahmet ettikleri müstesna- (Rabbin) onları bunun için yarattı. Böylece Rabbinin "Andolsun ki cehennemi tamamen insanlar ve cinlerle dolduracağım" sözü kesinleşip-gerçekleşmiştir. |
-119 |
|
وَكُلاًّ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ اَنْبَٓاءِ الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِه۪ فُؤٰادَكَۚ وَجَٓاءَكَ ف۪ي هٰذِهِ الْحَقُّ وَمَوْعِظَةٌ وَذِكْرٰى لِلْمُؤْمِن۪ينَSana resullerin haberlerinden kalbini mutmainleştirecek (teskin edip-sağlamlaştıracak) doğru haberler aktarıyoruz. Bunda sana hak ve mü'minlere de zikir (hatırlatma ve öğüt) gelmiştir. |
-120 |
|
وَقُلْ لِلَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْۜ اِنَّا عَامِلُونَۙİman etmeyenlere de ki "(Gücünüz yettiğince) elinizden geleni yapın, biz de yapacağız." |
-121 |
|
وَانْتَظِرُواۚ اِنَّا مُنْتَظِرُونَVe gözleyip-bekleyin, biz de gözleyip-beklemekteyiz. |
-122 |
|
وَلِلّٰهِ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاِلَيْهِ يُرْجَعُ الْاَمْرُ كُلُّهُ فَاعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِۜ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَGöklerin ve yerin gaybı Allah'ındır. Bütün işler O'na döndürülür. Öyleyse O'na kulluk et ve sadece O'na (dayanıp-güven) tevekkül et. Rabbin yapmakta olduklarınızdan gafil (habersiz) değildir. |
-123 |
|