Eski Masaüstü Görünüm

Ayet altı "Oku" ikonu bazı kullanıcılarda çalışmamaktadır. Sorun ile ilgili çalışmalarımız devam etmektedir.
Fâtiha Suresi1Bakara Suresi2Âl-i İmrân Suresi3Nisâ Suresi4Mâide Suresi5En'âm Suresi6A'râf Suresi7Enfâl Suresi8Tevbe Suresi9Yunus Suresi10Hûd Suresi11Yusuf Suresi12Ra'd Suresi13İbrahim Suresi14Hicr Suresi15Nahl Suresi16İsrâ Suresi17Kehf Suresi18Meryem Suresi19Tâ-Hâ Suresi20Enbiyâ Suresi21Hac Suresi22Mü'minûn Suresi23Nûr Suresi24Furkan Suresi25Şuarâ Suresi26Neml Suresi27Kasas Suresi28Ankebût Suresi29Rûm Suresi30Lokman Suresi31Secde Suresi32Ahzâb Suresi33Sebe Suresi34Fâtır Suresi35Yâsin Suresi36Sâffât Suresi37Sâd Suresi38Zümer Suresi39Mü'min Suresi40Fussilet Suresi41Şûrâ Suresi42Zuhruf Suresi43Duhân Suresi44Câsiye Suresi45Ahkaf Suresi46Muhammed Suresi47Fetih Suresi48Hucurât Suresi49Kaf Suresi50Zâriyât Suresi51Tûr Suresi52Necm Suresi53Kamer Suresi54Rahmân Suresi55Vâkıa Suresi56Hadid Suresi57Mücâdele Suresi58Haşr Suresi59Mümtehine Suresi60Saf Suresi61Cum'a Suresi62Münâfikûn Suresi63Teğabün Suresi64Talâk Suresi65Tahrim Suresi66Mülk Suresi67Kalem Suresi68Hâkka Suresi69Meâric Suresi70Nuh Suresi71Cin Suresi72Müzzemmil Suresi73Müddessir Suresi74Kıyamet Suresi75İnsan Suresi76Mürselât Suresi77Nebe Suresi78Nâziât Suresi79Abese Suresi80Tekvir Suresi81İnfitâr Suresi82Mutaffifin Suresi83İnşikak Suresi84Bürûc Suresi85Târık Suresi86A'lâ Suresi87Ğâşiye Suresi88Fecr Suresi89Beled Suresi90Şems Suresi91Leyl Suresi92Duhâ Suresi93İnşirâh Suresi94Tin Suresi95Alak Suresi96Kadir Suresi97Beyyine Suresi98Zilzâl Suresi99Âdiyât Suresi100Kâria Suresi101Tekâsür Suresi102Asr Suresi103Hümeze Suresi104Fil Suresi105Kureyş Suresi106Mâ'ûn Suresi107Kevser Suresi108Kâfirûn Suresi109Nasr Suresi110Tebbet Suresi111İhlâs Suresi112Felâk Suresi113Nâs Suresi114
A'lâ Suresi87A'râf Suresi7Abese Suresi80Âdiyât Suresi100Ahkaf Suresi46Ahzâb Suresi33Âl-i İmrân Suresi3Alak Suresi96Ankebût Suresi29Asr Suresi103Bakara Suresi2Beled Suresi90Beyyine Suresi98Bürûc Suresi85Câsiye Suresi45Cin Suresi72Cum'a Suresi62Duhâ Suresi93Duhân Suresi44En'âm Suresi6Enbiyâ Suresi21Enfâl Suresi8Fâtiha Suresi1Fâtır Suresi35Fecr Suresi89Felâk Suresi113Fetih Suresi48Fil Suresi105Furkan Suresi25Fussilet Suresi41Ğâşiye Suresi88Hac Suresi22Hadid Suresi57Hâkka Suresi69Haşr Suresi59Hicr Suresi15Hucurât Suresi49Hûd Suresi11Hümeze Suresi104İbrahim Suresi14İhlâs Suresi112İnfitâr Suresi82İnsan Suresi76İnşikak Suresi84İnşirâh Suresi94İsrâ Suresi17Kadir Suresi97Kaf Suresi50Kâfirûn Suresi109Kalem Suresi68Kamer Suresi54Kâria Suresi101Kasas Suresi28Kehf Suresi18Kevser Suresi108Kıyamet Suresi75Kureyş Suresi106Leyl Suresi92Lokman Suresi31Mâ'ûn Suresi107Mâide Suresi5Meâric Suresi70Meryem Suresi19Mü'min Suresi40Mü'minûn Suresi23Mücâdele Suresi58Müddessir Suresi74Muhammed Suresi47Mülk Suresi67Mümtehine Suresi60Münâfikûn Suresi63Mürselât Suresi77Mutaffifin Suresi83Müzzemmil Suresi73Nahl Suresi16Nâs Suresi114Nasr Suresi110Nâziât Suresi79Nebe Suresi78Necm Suresi53Neml Suresi27Nisâ Suresi4Nuh Suresi71Nûr Suresi24Ra'd Suresi13Rahmân Suresi55Rûm Suresi30Sâd Suresi38Saf Suresi61Sâffât Suresi37Sebe Suresi34Secde Suresi32Şems Suresi91Şuarâ Suresi26Şûrâ Suresi42Tâ-Hâ Suresi20Tahrim Suresi66Talâk Suresi65Târık Suresi86Tebbet Suresi111Teğabün Suresi64Tekâsür Suresi102Tekvir Suresi81Tevbe Suresi9Tin Suresi95Tûr Suresi52Vâkıa Suresi56Yâsin Suresi36Yunus Suresi10Yusuf Suresi12Zâriyât Suresi51Zilzâl Suresi99Zuhruf Suresi43Zümer Suresi39
Alak Suresi96Kalem Suresi68Müzzemmil Suresi73Müddessir Suresi74Fâtiha Suresi1Tebbet Suresi111Tekvir Suresi81A'lâ Suresi87Leyl Suresi92Fecr Suresi89Duhâ Suresi93İnşirâh Suresi94Asr Suresi103Âdiyât Suresi100Kevser Suresi108Tekâsür Suresi102Mâ'ûn Suresi107Kâfirûn Suresi109Fil Suresi105Felâk Suresi113Nâs Suresi114İhlâs Suresi112Necm Suresi53Abese Suresi80Kadir Suresi97Şems Suresi91Bürûc Suresi85Tin Suresi95Kureyş Suresi106Kâria Suresi101Kıyamet Suresi75Hümeze Suresi104Mürselât Suresi77Kaf Suresi50Beled Suresi90Târık Suresi86Kamer Suresi54Sâd Suresi38A'râf Suresi7Cin Suresi72Yâsin Suresi36Furkan Suresi25Fâtır Suresi35Meryem Suresi19Tâ-Hâ Suresi20Vâkıa Suresi56Şuarâ Suresi26Neml Suresi27Kasas Suresi28İsrâ Suresi17Yunus Suresi10Hûd Suresi11Yusuf Suresi12Hicr Suresi15En'âm Suresi6Sâffât Suresi37Lokman Suresi31Sebe Suresi34Zümer Suresi39Mü'min Suresi40Fussilet Suresi41Şûrâ Suresi42Zuhruf Suresi43Duhân Suresi44Câsiye Suresi45Ahkaf Suresi46Zâriyât Suresi51Ğâşiye Suresi88Kehf Suresi18Nahl Suresi16Nuh Suresi71İbrahim Suresi14Enbiyâ Suresi21Mü'minûn Suresi23Secde Suresi32Tûr Suresi52Mülk Suresi67Hâkka Suresi69Meâric Suresi70Nebe Suresi78Nâziât Suresi79İnfitâr Suresi82İnşikak Suresi84Rûm Suresi30Ankebût Suresi29Mutaffifin Suresi83Bakara Suresi2Enfâl Suresi8Âl-i İmrân Suresi3Ahzâb Suresi33Mümtehine Suresi60Nisâ Suresi4Zilzâl Suresi99Hadid Suresi57Muhammed Suresi47Ra'd Suresi13Rahmân Suresi55İnsan Suresi76Talâk Suresi65Beyyine Suresi98Haşr Suresi59Nûr Suresi24Hac Suresi22Münâfikûn Suresi63Mücâdele Suresi58Hucurât Suresi49Tahrim Suresi66Teğabün Suresi64Saf Suresi61Cum'a Suresi62Fetih Suresi48Mâide Suresi5Tevbe Suresi9Nasr Suresi110

Hûd Suresi


Hûd Suresi 123 ayettir. Nüzulü Mekke'de olup 52. sure olarak inmiştir.
Kur'an-ı Kerim'de 220 sayfa numarasında yer almaktadır.

Hata! Lütfen tarayıcınızın ayarlarını kontrol edip daha sonra tekrar deneyin.

. ayet ile . ayet arasını

بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

الٓـرٰ۠ كِتَابٌ اُحْكِمَتْ اٰيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِنْ لَدُنْ حَك۪يمٍ خَب۪يرٍۙ



Elif, Lam, Ra, (Bu, bütün) ayetleri muhkem kılınmış (muhkemleştirilmiş) sonra da Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) ve Habir (her şeyden haberdar) olan tarafından (ayrıntılı olarak) açıklanmış bir Kitab'tır.
-1

اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّا اللّٰهَۜ اِنَّن۪ي لَكُمْ مِنْهُ نَذ۪يرٌ وَبَش۪يرٌۙ



(De ki) "Allah'tan başkasına ibadet etmeyin. Gerçekten ben, size O'nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim."
-2

وَاَنِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِ يُمَتِّعْكُمْ مَتَاعاً حَسَناً اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى وَيُؤْتِ كُلَّ ذ۪ي فَضْلٍ فَضْلَهُۜ وَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ كَب۪يرٍ



Ve Rabbinizden mağfiret (bağışlanma) dileyin sonra O'na tevbe edin ki sizi adı konulmuş bir vakte kadar güzel bir meta (geçimlik) ile yararlandırsın ve her ihsan sahibine Kendi ihsanını versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin için büyük bir günün azabından korkarım.
-3

اِلَى اللّٰهِ مَرْجِعُكُمْۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ



Sizin dönüşünüz Allah'adır. O her şeye kadirdir (güç yetirendir).
-4

اَلَٓا اِنَّهُمْ يَثْنُونَ صُدُورَهُمْ لِيَسْتَخْفُوا مِنْهُۜ اَلَا ح۪ينَ يَسْتَغْشُونَ ثِيَابَهُمْۙ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَۚ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ



Haberiniz olsun ki onlar, O'ndan gizlemek için göğüslerini (başka düşüncelere) çevirirler. Oysa onlar (gizlilik) örtülerine bürünürlerken Allah gizli tuttuklarını da, açığa vurduklarını da bilmektedir. Çünkü O, göğüslerin özünde saklı olanı bilendir.
-5

وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِي الْاَرْضِ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَاۜ كُلٌّ ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ



Yeryüzünde debelenen ne kadar canlı varsa, hepsinin rızkı ancak Allah'a aittir. (Allah) onun karar (yerleşik) yerini de, geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) hepsi mübin (apaçık) bir Kitab'tadır.
-6

وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَٓاءِ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلاًۜ وَلَئِنْ قُلْتَ اِنَّكُمْ مَبْعُوثُونَ مِنْ بَعْدِ الْمَوْتِ لَيَقُولَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌ



O'nun arşı su üzerinde iken amel bakımından hanginizin daha iyi-daha güzel olduğunu denemek (ortaya çıkarmak) için gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur. Andolsun ki onlara "Siz ölümden sonra yeniden diriltileceksiniz" dersen, küfre sapanlar mutlaka "Bu açıkça bir sihirden-büyüden (kendin gibi bizi de büyülemek istemenden) başka bir şey değildir" derler.
-7

وَلَئِنْ اَخَّرْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ اِلٰٓى اُمَّةٍ مَعْدُودَةٍ لَيَقُولُنَّ مَا يَحْبِسُهُۜ اَلَا يَوْمَ يَأْت۪يهِمْ لَيْسَ مَصْرُوفاً عَنْهُمْ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟



Andolsun ki onlardan azabı sayılı (belirli) bir süreye kadar ertelersek mutlaka "Onun gelmesini engelleyen (bizden çeviren şey) nedir?" derler. Haberiniz olsun ki onlara bunun (azabın) geleceği gün, onlardan asla geri çevrilecek değildir ve alaya almakta oldukları şey kendilerini çepeçevre kuşatacaktır.
-8

وَلَئِنْ اَذَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنَّا رَحْمَةً ثُمَّ نَزَعْنَاهَا مِنْهُۚ اِنَّهُ لَيَؤُ۫سٌ كَفُورٌ



Andolsun ki Biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırıp sonra bunu kendisinden çekip-alsak, o umudunu kesmiş bir nankör olur.
-9

وَلَئِنْ اَذَقْنَاهُ نَعْمَٓاءَ بَعْدَ ضَرَّٓاءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ ذَهَبَ السَّيِّـَٔاتُ عَنّ۪يۜ اِنَّهُ لَفَرِحٌ فَخُورٌۙ



Eğer kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra ona bir nimet taddırırsak "Kötülükler benden (giderildi değil) gitti" der. Çünkü o kibirli (kendini beğenmiş) bir şımarıktır.
-10

اِلَّا الَّذ۪ينَ صَبَرُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَاَجْرٌ كَب۪يرٌ



Sabredenler ve salih amellerde bulunanlar müstesnadır (böyle değildir). İşte mağfiret (bağışlanma) ve büyük ecir-mükafat bunlarındır.
-11

فَلَعَلَّكَ تَارِكٌ بَعْضَ مَا يُوحٰٓى اِلَيْكَ وَضَٓائِقٌ بِه۪ صَدْرُكَ اَنْ يَقُولُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ كَنْزٌ اَوْ جَٓاءَ مَعَهُ مَلَكٌۜ اِنَّـمَٓا اَنْتَ نَذ۪يرٌۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَك۪يلٌۜ



Şimdi onların "Ona bir hazine indirilmeli veya onunla birlikte bir melek gelmeli değil miydi?" demeleri dolayısıyla sana vahyolunanlardan bir kısmını (onlara duyurmak istemeyip) terkedecek (gibi) olursun ve bundan da göğsün daralır. Sen yalnızca bir uyarıp-korkutucusun. Allah her şeye Vekil'dir.
-12

اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۜ قُلْ فَأْتُوا بِعَشْرِ سُوَرٍ مِثْلِه۪ مُفْتَرَيَاتٍ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ



Yoksa "Onu kendisi uydurdu" mu diyorlar? De ki "Eğer doğru söylüyorsanız, haydi siz de uydurulmuş olarak onun benzeri on sure getirin. Allah'tan başka güç yetirip-çağırabileceğiniz (şeytan da dahil) herkesi de (yardıma) çağırın."
-13

فَاِلَّمْ يَسْتَج۪يبُوا لَكُمْ فَاعْلَمُٓوا اَنَّـمَٓا اُنْزِلَ بِعِلْمِ اللّٰهِ وَاَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ فَهَلْ اَنْتُمْ مُسْلِمُونَ



Eğer bunun üzerine size cevab veremezlerse bilin ki o (Kitab) ancak Allah'ın ilmiyle indirilmiştir ve O'ndan başka ilah yoktur. Artık (hakka teslim oldunuz mu) müslüman mısınız?
-14

مَنْ كَانَ يُر۪يدُ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا وَز۪ينَتَهَا نُوَفِّ اِلَيْهِمْ اَعْمَالَهُمْ ف۪يهَا وَهُمْ ف۪يهَا لَا يُبْخَسُونَ



Kim (çalışmalarına karşılık) dünya hayatını ve onun zinetini isterse, onlara orada (dünyada) amellerinin karşılığını tastamam öderiz ve onlar bunda hiçbir zarara da uğratılmazlar.
-15

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ لَيْسَ لَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا النَّارُۘ وَحَبِطَ مَا صَنَعُوا ف۪يهَا وَبَاطِلٌ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ



Fakat onlar öyle kimselerdir ki, ahirette kendileri için ateşten başka bir şey yoktur. Onların onda (dünyada) bütün işledikleri (ahirette) boşa çıkmıştır ve (sadece dünyayı isteyerek) yaptıkları şeyler zaten batıldır.
-16

اَفَمَنْ كَانَ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّه۪ وَيَتْلُوهُ شَاهِدٌ مِنْهُ وَمِنْ قَبْلِه۪ كِتَابُ مُوسٰٓى اِمَاماً وَرَحْمَةًۜ اُو۬لٰٓئِكَ يُؤْمِنُونَ بِه۪ۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِه۪ مِنَ الْاَحْزَابِ فَالنَّارُ مَوْعِدُهُۚ فَلَا تَكُ ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْهُ اِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ



(Sadece dünyayı isteyenler) Rabbinden apaçık bir delil üzerinde bulunup da yine O'ndan gelen bir şahidin izlediği ve ondan önce de bir önder ve rahmet olarak Musa'nın kitabı bulunan kimse gibi midir? İşte bunlar ona (Kur'an'a) inanırlar. Hangi hizipten-zümreden (olursa olsun) kim onu inkar ederse, ona vaadedilen yer ateştir. Bundan şüphen olmasın. Çünkü bu Rabbinden olan bir haktır. Ancak insanların çoğu iman etmezler.
-17

اَلَّذ۪ينَ يَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجاًۜ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ



Onlar (insanları ve cinleri) Allah'ın yolundan engelleyenler ve onu eğri göstermek isteyenlerdir. Ahireti inkar edenler de onlardır.
-19

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ



Onlar kendi nefislerini hüsrana uğratanlardır ve (Allah'a şirk koşarak) uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden uzaklaşıp-kaybolmuşlardır.
-21

لَا جَرَمَ اَنَّهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ هُمُ الْاَخْسَرُونَ



Kesinlikle onlar, ahirette en çok hüsrana (ebedi ziyana) uğrayanlardır.
-22

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَاَخْبَتُٓوا اِلٰى رَبِّهِمْۙ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ



İman edip salih amellerde bulunanlar ve Rablerine kalpleri mutmain (tatmin bulmuş) olarak bağlananlar, işte onlar da cennet ashabıdır-halkıdır. Orada ebedi olarak kalacaklardır.
-23

وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحاً اِلٰى قَوْمِه۪ۘ اِنّ۪ي لَكُمْ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۙ



Andolsun ki Biz Nuh'u kavmine gönderdik. (Onlara dedi ki) "Ben sizin için apaçık bir uyarıp-korkutucuyum."
-25

اَنْ لَا تَعْبُدُٓوا اِلَّا اللّٰهَۜ اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ اَل۪يمٍ



"Allah'tan başkasına ibadet etmeyin. Ben sizin için elem-acı verici bir günün azabından korkuyorum."
-26

فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا نَرٰيكَ اِلَّا بَشَراً مِثْلَنَا وَمَا نَرٰيكَ اتَّبَعَكَ اِلَّا الَّذ۪ينَ هُمْ اَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِۚ وَمَا نَرٰى لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِب۪ينَ



Kavminden küfre sapanların önde gelenleri (elebaşları) "Biz seni sadece bizim gibi bir beşer olarak görüyoruz. Sana basit-sığ görüşlü olan ayak takımından başkasının uyduğunu görmüyoruz ve sizin bize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine biz sizi yalancılar sanıyoruz" dediler.
-27

قَالَ يَا قَوْمِ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كُنْتُ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبّ۪ي وَاٰتٰين۪ي رَحْمَةً مِنْ عِنْدِه۪ فَعُمِّيَتْ عَلَيْكُمْۜ اَنُلْزِمُكُمُوهَا وَاَنْتُمْ لَهَا كَارِهُونَ



(Nuh) dedi ki "Ey Kavmim. Eğer ben Rabbimden apaçık bir belge-delil üzerinde isem ve Rabbim bana Kendi katından bir rahmet vermiş de bu size gizli tutulmuşsa, buna ne dersiniz? Siz onu kerih-çirkin görüp istemiyorken biz sizi ona zorlayacak mıyız?"
-28

وَيَا قَوْمِ لَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مَالاًۜ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ وَمَٓا اَنَا۬ بِطَارِدِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ اِنَّهُمْ مُلَاقُوا رَبِّهِمْ وَلٰكِنّ۪ٓي اَرٰيكُمْ قَوْماً تَجْهَلُونَ



Ey kavmim, ben sizden buna karşılık bir mal istemiyorum. Benim ecrim-mükafatım yalnızca Allah'a aittir. Ben iman edenleri (yanımdan da) kovacak değilim. Onlar gerçekten Rablerine kavuşacaklar. Ancak ben sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.
-29

وَيَا قَوْمِ مَنْ يَنْصُرُن۪ي مِنَ اللّٰهِ اِنْ طَرَدْتُهُمْۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ



Ey kavmim ben onları (sizin hor gördüklerinizi yanımdan) kovarsam, Allah'tan (gelecek azaba karşı) beni kim koruyup-kurtarabilir? Hiç düşünmez misiniz?
-30

وَلَٓا اَقُولُ لَكُمْ عِنْد۪ي خَزَٓائِنُ اللّٰهِ وَلَٓا اَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَٓا اَقُولُ اِنّ۪ي مَلَكٌ وَلَٓا اَقُولُ لِلَّذ۪ينَ تَزْدَر۪ٓي اَعْيُنُكُمْ لَنْ يُؤْتِيَهُمُ اللّٰهُ خَيْراًۜ اَللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْۚ اِنّ۪ٓي اِذاً لَمِنَ الظَّالِم۪ينَ



Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum. Melek olduğumu söylemiyorum ve sizin (kendi ölçünüze göre) hor gördükleriniz hakkında Allah kesin olarak onlara bir hayır vermez" de demiyorum. (Onların) nefislerinde olanı Allah daha iyi bilir. Bu durumda (onları kovarsam) ben de zalimlerden olurum."
-31

قَالُوا يَا نُوحُ قَدْ جَادَلْتَنَا فَاَكْثَرْتَ جِدَالَنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَٓا اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ



Dediler ki "Ey Nuh, bizimle çekişip-durdun, bu çekişmede ileri de gittin (tartışmayı çok uzattın). Eğer doğru söylüyorsan (tartışmayı bırakarak) bize vadettiğini (bizi tehdit ettiğin azabı) getir."
-32

قَالَ اِنَّمَا يَأْت۪يكُمْ بِهِ اللّٰهُ اِنْ شَٓاءَ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ



(Nuh) dedi ki "Onu size dilediği takdirde ancak Allah getirir. Ve siz (O'nu) asla aciz bırakacak değilsiniz."
-33

وَلَا يَنْفَعُكُمْ نُصْح۪ٓي اِنْ اَرَدْتُ اَنْ اَنْصَحَ لَكُمْ اِنْ كَانَ اللّٰهُ يُر۪يدُ اَنْ يُغْوِيَكُمْۜ هُوَ رَبُّكُمْ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَۜ



Eğer Allah sizi (hidayete layık görmeyip şeytanla) azdırmayı dilemişse, ben size öğüt vermek istesem de (öğüdümün) size yararı olmaz. O sizin Rabbinizdir ve O'na döndürüleceksiniz.
-34

اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۜ قُلْ اِنِ افْتَرَيْتُهُ فَعَلَيَّ اِجْرَام۪ي وَاَنَا۬ بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُجْرِمُونَ۟



Onlar "Bunu uydurdu" mu diyorlar? De ki "Eğer onu ben uydurduysam, günahım bana aittir. Ben sizin (bu iftirayla) işlediğiniz günahtan uzağım."
-35

وَاُو۫حِيَ اِلٰى نُوحٍ اَنَّهُ لَنْ يُؤْمِنَ مِنْ قَوْمِكَ اِلَّا مَنْ قَدْ اٰمَنَ فَلَا تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَۚ



Nuh'a vahyolundu ki "Kavminden (şimdiye kadar) iman edenlerden başka hiç kimse (artık) kesinlikle inanmayacak. Şu halde onların işlemekte olduklarından dolayı üzülme."
-36

وَاصْنَعِ الْفُلْكَ بِاَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا وَلَا تُخَاطِبْن۪ي فِي الَّذ۪ينَ ظَلَمُواۚ اِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ



Bizim gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi yap. Zulmedenler hakkında da bana hitapta bulunma. Onlar mutlaka (suda) boğulacaklardır.
-37

وَيَصْنَعُ الْفُلْكَ وَكُلَّمَا مَرَّ عَلَيْهِ مَلَاٌ مِنْ قَوْمِه۪ سَخِرُوا مِنْهُۜ قَالَ اِنْ تَسْخَرُوا مِنَّا فَاِنَّا نَسْخَرُ مِنْكُمْ كَمَا تَسْخَرُونَۜ



Gemiyi yapmaktaydı. Kavminin 'önde gelen çevresi' kendisine her uğradığında onunla alay ediyordu. O da "Bizimle alay ediyorsunuz, (şimdi bizimle) alay ettiğiniz gibi biz de (yakında) sizinle alay edeceğiz" dedi.
-38

فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ يَأْت۪يهِ عَذَابٌ يُخْز۪يهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُق۪يمٌ



Aşağılatıcı-perişan edici azabın kime geleceğini ve sürekli azabın kimin üstüne çökeceğini yakında görüp-bileceksiniz.
-39

حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ قُلْنَا احْمِلْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ اٰمَنَۜ وَمَٓا اٰمَنَ مَعَهُٓ اِلَّا قَل۪يلٌ



Sonunda emrimiz geldiği ve tandır kaynayıp-fevaran ettiği (jeoterm derecesi hızla yükseldiği) zaman (Nuh'a) dedik ki "Herbirinden ikişer eş (birer çift hayvan) ile aleyhlerinde söz geçmiş olanlar dışında aileni ve iman edenleri ona (gemiye) yükle." Zaten onunla beraber pek az kimse iman etmişti.
-40

وَقَالَ ارْكَبُوا ف۪يهَا بِسْمِ اللّٰهِ مَجْرٰۭۙيهَا وَمُرْسٰيهَاۜ اِنَّ رَبّ۪ي لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ



(Nuh) dedi ki "Ona binin. Onun yüzmesi de, durması da Allah'ın adıyladır. Şüphe yok ki benim Rabbim Gafur'dur (çok bağışlayandır), Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir)."
-41

وَهِيَ تَجْر۪ي بِهِمْ ف۪ي مَوْجٍ كَالْجِبَالِ وَنَادٰى نُوحٌۨ ابْنَهُ وَكَانَ ف۪ي مَعْزِلٍ يَا بُنَيَّ ارْكَبْۭۗ مَعَنَا وَلَا تَكُنْ مَعَ الْكَافِر۪ينَ



(Gemi) içindekilerle birlikte dağlar gibi dalga(lar) arasında akıp-gitmekteyken, Nuh bir kenara çekilmiş olan oğluna "Ey oğlum (yavrucuğum) bizimle birlikte bin ve kafirlerle beraber olma" diye seslendi.
-42

قَالَ سَاٰو۪ٓي اِلٰى جَبَلٍ يَعْصِمُن۪ي مِنَ الْمَٓاءِۜ قَالَ لَا عَاصِمَ الْيَوْمَ مِنْ اَمْرِ اللّٰهِ اِلَّا مَنْ رَحِمَۚ وَحَالَ بَيْنَهُمَا الْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ الْمُغْرَق۪ينَ



(Oğlu) "Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım" deyince (Nuh) dedi ki "Bugün Allah'ın emrinden, Allah'ın rahmetiyle esirgediğinden başkası için (sığınılacak) hiçbir koruyucu yoktur." Ve aralarına dalga girdi böylece o da boğulanlardan oldu.
-43

وَنَادٰى نُوحٌ رَبَّهُ فَقَالَ رَبِّ اِنَّ ابْن۪ي مِنْ اَهْل۪ي وَاِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ وَاَنْتَ اَحْكَمُ الْحَاكِم۪ينَ



Nuh Rabbine niyaz edip-seslenerek "Rabbim, şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve Sen'in vaadin de elbette haktır. Sen hakimlerin hakimisin" dedi.
-45

قَالَ يَا نُوحُ اِنَّهُ لَيْسَ مِنْ اَهْلِكَۚ اِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍۗ فَلَا تَسْـَٔلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌۜ اِنّ۪ٓي اَعِظُكَ اَنْ تَكُونَ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ



(Allah) buyurdu ki "Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildir. Çünkü (onun yaptığı) salih olmayan (kötü) bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan şeyi Benden isteme. Ben sana cahillerden olmamanı (öğütler) tavsiye ederim."
-46

ق۪يلَ يَا نُوحُ اهْبِطْ بِسَلَامٍ مِنَّا وَبَرَكَاتٍ عَلَيْكَ وَعَلٰٓى اُمَمٍ مِمَّنْ مَعَكَۜ وَاُمَمٌ سَنُمَتِّعُهُمْ ثُمَّ يَمَسُّهُمْ مِنَّا عَذَابٌ اَل۪يمٌ



Ey Nuh denildi. "Sana ve seninle birlikte olan (gelecek) ümmetler üzerine Bizden selam ve bereketlerle (gemiden) in. (Bu gemi nimetimizden gelecek) ümmetleri de yararlandıracağız sonra onlara Biz'den acıklı bir azab dokunacaktır."
-48

وَاِلٰى عَادٍ اَخَاهُمْ هُوداًۜ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُفْتَرُونَ



Ad kavmine de kardeşleri Hud'u (gönderdik). Dedi ki "Ey kavmim Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Siz sadece yalan uydurup-duruyorsunuz."
-50

يَا قَوْمِ لَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْراًۜ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلَى الَّذ۪ي فَطَرَن۪يۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ



Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Artık akıl erdirmeyecek misiniz?
-51

وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِ يُرْسِلِ السَّمَٓاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَاراً وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً اِلٰى قُوَّتِكُمْ وَلَا تَتَوَلَّوْا مُجْرِم۪ينَ



"Ey kavmim, Rabbinizden mağfiret (bağışlanma) dileyin sonra O'na tevbe edin. Üstünüze gökten sağanak (bereketli yağmurlar) yağdırsın ve gücünüze güç katsın. Mücrimler (suçlu-günahkarlar) olarak yüz çevirmeyin."
-52

قَالُوا يَا هُودُ مَا جِئْتَنَا بِبَيِّنَةٍ وَمَا نَحْنُ بِتَارِك۪ٓي اٰلِهَتِنَا عَنْ قَوْلِكَ وَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِن۪ينَ



Dediler ki "Ey Hud. Sen bize apaçık bir belge (mucize) ile gelmiş değilsin, biz de senin sözünle ilahlarımızı terketmeyiz ve sana iman edecek de değiliz."
-53

اِنْ نَقُولُ اِلَّا اعْتَرٰيكَ بَعْضُ اٰلِهَتِنَا بِسُٓوءٍۜ قَالَ اِنّ۪ٓي اُشْهِدُ اللّٰهَ وَاشْهَدُٓوا اَنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۙ



Biz 'Bazı ilahlarımız seni çok kötü çarpmıştır' demekten başka bir şey söylemeyiz. (Hud) dedi ki "Allah'ı şahid tutuyorum, siz de şahid olun ki ben sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım."
-54

مِنْ دُونِه۪ فَك۪يدُون۪ي جَم۪يعاً ثُمَّ لَا تُنْظِرُونِ



O'ndan başka (taptıklarınızdan uzağım). Artık hepiniz birlikte bana dilediğiniz tuzağı kurun sonra bana süre de tanımayın.
-55

اِنّ۪ي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ رَبّ۪ي وَرَبِّكُمْۜ مَا مِنْ دَٓابَّةٍ اِلَّا هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَاۜ اِنَّ رَبّ۪ي عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ



Ben sadece benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir dabbe (debelenen hiçbir canlı) yoktur. Muhakkak ki benim Rabbim, dosdoğru bir yoldadır (değişmez sünneti hak ve dosdoğrudur).
-56

فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقَدْ اَبْلَغْتُكُمْ مَٓا اُرْسِلْتُ بِه۪ٓ اِلَيْكُمْۜ وَيَسْتَخْلِفُ رَبّ۪ي قَوْماً غَيْرَكُمْۚ وَلَا تَضُرُّونَهُ شَيْـٔاًۜ اِنَّ رَبّ۪ي عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ حَف۪يظٌ



Yine de yüz çevirirseniz artık size kendisiyle gönderildiğim şeyi tebliğ ettim. Rabbim (dilerse) sizin yerinize başka bir kavmi getirir. Siz O'na hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Doğrusu benim Rabbim Hafız'dır (her şeyi gözetleyip-koruyandır).
-57

وَلَمَّا جَٓاءَ اَمْرُنَا نَجَّيْنَا هُوداً وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّاۚ وَنَجَّيْنَاهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَل۪يظٍ



Emrimiz geldiği zaman tarafımızdan bir rahmet ile Hud'u ve onunla birlikte iman edenleri kurtardık. Onları çok şiddetli-ağır bir azabdan kurtardık.
-58

وَتِلْكَ عَادٌ جَحَدُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَعَصَوْا رُسُلَهُ وَاتَّبَعُٓوا اَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَن۪يدٍ



İşte Ad (kavminin akibeti), (onlar) Rablerinin ayetlerini (bile bile) inkar ettiler, resullerine isyan ettiler ve (küfürde) inatçı her zorbanın emrine uyup-peşinden gittiler.
-59

وَاُتْبِعُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اَلَٓا اِنَّ عَاداً كَفَرُوا رَبَّهُمْۜ اَلَا بُعْداً لِعَادٍ قَوْمِ هُودٍ۟



Ve bu dünyada da, kıyamet gününde de lanete tabi tutuldular. Bilin ki Ad (kavmi) Rablerini inkar ettiler. Yine bilin ki Hud'un kavmi Ad'a (yeryüzünden) uzaklık (verildi).
-60

وَاِلٰى ثَمُودَ اَخَاهُمْ صَالِحاًۢ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ هُوَ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ ف۪يهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِۜ اِنَّ رَبّ۪ي قَر۪يبٌ مُج۪يبٌ



Semud'a da kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki "Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı ve sizi orada ömür geçirenler kıldı. Öyleyse O'ndan mağfiret (bağışlanma) dileyin sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz ki Rabbim (kullarına) yakın olandır, (tevbe ve duaları) kabul edendir."
-61

قَالُوا يَا صَالِحُ قَدْ كُنْتَ ف۪ينَا مَرْجُواًّ قَبْلَ هٰذَٓا اَتَنْهٰينَٓا اَنْ نَعْبُدَ مَا يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬نَا وَاِنَّنَا لَف۪ي شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَٓا اِلَيْهِ مُر۪يبٍ



Dediler ki "Ey Salih, bundan önce sen içimizde kendisinden (fayda) umulan biriydin. Şimdi sen bizi atalarımızın taptığı şeylere tapmaktan engelliyor musun? Doğrusu biz, senin bizi davet ettiğin şeyden kuşkulandırıcı bir şüphe içindeyiz."
-62

قَالَ يَا قَوْمِ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كُنْتُ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبّ۪ي وَاٰتٰين۪ي مِنْهُ رَحْمَةً فَمَنْ يَنْصُرُن۪ي مِنَ اللّٰهِ اِنْ عَصَيْتُهُ فَمَا تَز۪يدُونَن۪ي غَيْرَ تَخْس۪يرٍ



(Salih) dedi ki Ey kavmim, bana (görüşünüzü) söyler misiniz? Eğer ben Rabbimden apaçık bir belge üzerindeysem, bana tarafından bir rahmet vermişse ve ben bu durumda O'na isyan edecek olursam, Allah'a karşı beni kim savunup-koruyabilecektir? Bana hüsrandan (kaybımı artırmaktan) başka bir şey kazandırmayacaksınız."
-63

وَيَا قَوْمِ هٰذِه۪ نَاقَةُ اللّٰهِ لَكُمْ اٰيَةً فَذَرُوهَا تَأْكُلْ ف۪ٓي اَرْضِ اللّٰهِ وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُٓوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌ قَر۪يبٌ



Ey kavmim, işte size bir ayet (mucize) olarak Allah'ın devesi. Onu serbest bırakın, Allah'ın arzında yesin. Ona kötülükle dokunmayın. Yoksa sizi yakın bir azab yakalar.
-64

فَعَقَرُوهَا فَقَالَ تَمَتَّعُوا ف۪ي دَارِكُمْ ثَلٰثَةَ اَيَّامٍۜ ذٰلِكَ وَعْدٌ غَيْرُ مَكْذُوبٍ



Fakat onu kesip-öldürdüler. (Salih) dedi ki "Yurdunuzda üç gün daha yararlanın. Bu, yalanlanmayacak bir vaaddir."
-65

فَلَمَّا جَٓاءَ اَمْرُنَا نَجَّيْنَا صَالِحاً وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا وَمِنْ خِزْيِ يَوْمِئِذٍۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْقَوِيُّ الْعَز۪يزُ



Emrimiz geldiği zaman tarafımızdan bir rahmetle Salih'i ve onunla birlikte iman edenleri o günün zilletinden (aşağılatıcı azabından) kurtardık. Doğrusu senin Rabbin Kavi'dir (her kuvvetin gerçek Sahibidir), Aziz'dir (üstün ve güçlü olandır).
-66

وَاَخَذَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ فَاَصْبَحُوا ف۪ي دِيَارِهِمْ جَاثِم۪ينَۙ



O zulmedenleri dayanılmaz bir sayha-ses yakalayıverdi ve kendi yurtlarında dizüstü çökekaldılar.
-67

كَاَنْ لَمْ يَغْنَوْا ف۪يهَاۜ اَلَٓا اِنَّ ثَمُودَا۬ كَفَرُوا رَبَّهُمْۜ اَلَا بُعْداً لِثَمُودَ۟



Sanki orada (refah içinde) hiç yaşamamışlardı. Bilin ki Semud (kavmi) Rablerini inkar etmişlerdi. Ve yine bilin ki Semud'a (yeryüzünden) uzaklık (verildi).
-68

وَلَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُنَٓا اِبْرٰه۪يمَ بِالْبُشْرٰى قَالُوا سَلَاماًۜ قَالَ سَلَامٌۚ فَمَا لَبِثَ اَنْ جَٓاءَ بِعِجْلٍ حَن۪يذٍ



Andolsun ki elçilerimiz İbrahim'e müjde ile geldikleri zaman "Selam" dediler. O da "Selam" dedi ve hemen (hiç gecikmeden onlara) kızartılmış bir buzağı getirdi.
-69

فَلَمَّا رَآٰ اَيْدِيَهُمْ لَا تَصِلُ اِلَيْهِ نَكِرَهُمْ وَاَوْجَسَ مِنْهُمْ خ۪يفَةًۜ قَالُوا لَا تَخَفْ اِنَّٓا اُرْسِلْـنَٓا اِلٰى قَوْمِ لُوطٍۜ



Ellerinin ona uzanmadığını görünce (İbrahim bu durumdan) hoşlanmadı ve içine bir tür korku düştü. (Elçiler) "Korkma. Biz Lut kavmine gönderildik" dediler (ve ona bilgin bir erkek çocuk müjdesi verdiler).
-70

وَامْرَاَتُهُ قَٓائِمَةٌ فَضَحِكَتْ فَبَشَّرْنَاهَا بِاِسْحٰقَۙ وَمِنْ وَرَٓاءِ اِسْحٰقَ يَعْقُوبَ



Karısı da ayaktaydı, bunun (müjdenin) üzerine güldü. Biz ona da İshak'ı, İshak'ın arkasından da Yakub'u müjdeledik.
-71

قَالَتْ يَا وَيْلَتٰٓى ءَاَلِدُ وَاَنَا۬ عَجُوزٌ وَهٰذَا بَعْل۪ي شَيْخاًۜ اِنَّ هٰذَا لَشَيْءٌ عَج۪يبٌ



(İbrahim'in hanımı) "Vay başıma gelenler. Ben kocamış bir kadın ve şu kocam da bir ihtiyar iken doğuracak mıyım? Bu gerçekten şaşılacak bir şey" dedi.
-72

قَالُٓوا اَتَعْجَب۪ينَ مِنْ اَمْرِ اللّٰهِ رَحْمَتُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ اَهْلَ الْبَيْتِۜ اِنَّهُ حَم۪يدٌ مَج۪يدٌ



Dediler ki "Allah'ın emrine mi şaşırıyorsun? Ey ev halkı, şüphesiz ki Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir. O Hamid'dir (en çok övülen ve övülmeye en layık olandır), Mecid'dir (şanı yücedir ve iyiliği boldur)."
-73

فَلَمَّا ذَهَبَ عَنْ اِبْرٰه۪يمَ الرَّوْعُ وَجَٓاءَتْهُ الْبُشْرٰى يُجَادِلُنَا ف۪ي قَوْمِ لُوطٍۜ



İbrahim'den korku gittiği ve ona müjde geldiği zaman Lut kavmi hakkında bizimle mücadeleye (elçilerimizle tartışmaya) girişti.
-74

اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ لَحَل۪يمٌ اَوَّاهٌ مُن۪يبٌ



İbrahim gerçekten yumuşak huylu, çok içli-duyarlı ve (Allah'a) gönülden yönelen biriydi.
-75

يَٓا اِبْرٰه۪يمُ اَعْرِضْ عَنْ هٰذَاۚ اِنَّهُ قَدْ جَٓاءَ اَمْرُ رَبِّكَۚ وَاِنَّهُمْ اٰت۪يهِمْ عَذَابٌ غَيْرُ مَرْدُودٍ



(Elçiler dediler ki) "Ey İbrahim bundan vazgeç. Çünkü Rabbinin emri gelmiştir ve onlara geri çevrilmeyecek bir azab mutlaka gelecektir."
-76

وَلَمَّا جَٓاءَتْ رُسُلُنَا لُوطاً س۪ٓيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعاً وَقَالَ هٰذَا يَوْمٌ عَص۪يبٌ



Elçilerimiz Lut'a geldiği zaman onlardan dolayı kaygılandı, göğsünü bir sıkıntı bastı ve "Bu oldukça çetin-zorlu bir gün" dedi.
-77

وَجَٓاءَهُ قَوْمُهُ يُهْرَعُونَ اِلَيْهِ وَمِنْ قَبْلُ كَانُوا يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِۜ قَالَ يَا قَوْمِ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ بَنَات۪ي هُنَّ اَطْهَرُ لَكُمْ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَلَا تُخْزُونِ ف۪ي ضَيْف۪يۜ اَلَيْسَ مِنْكُمْ رَجُلٌ رَش۪يدٌ



Kavmi koşarak onun yanına geldi, (çünkü onlar) daha önce de o kötü-çirkin işleri yapmaktaydılar. (Lut onlara) "Ey kavmim. İşte benim (daha önce nikahlamak istediğiniz) kızlarım, bunlar sizin için daha temizdir. Allah'tan korkun ve beni misafirlerim önünde rezil etmeyin. İçinizde reşid (aklı başında) bir adam yok mu?" dedi.
-78

قَالُوا لَقَدْ عَلِمْتَ مَا لَنَا ف۪ي بَنَاتِكَ مِنْ حَقٍّۚ وَاِنَّكَ لَتَعْلَمُ مَا نُر۪يدُ



Dediler ki "Andolsun ki (sana iman etmediğimiz için) senin kızlarında bizim bir (nikah) hakkımız olmadığını (söylemiştin, bunu) biliyorsun. Sen bizim (şimdi) ne istediğimizi de biliyorsun."
-79

قَالَ لَوْ اَنَّ ل۪ي بِكُمْ قُوَّةً اَوْ اٰو۪ٓي اِلٰى رُكْنٍ شَد۪يدٍ



Dedi ki "(Ah keşke) size yetecek gücüm olsaydı veya sağlam bir yere sığınabilseydim."
-80

قَالُوا يَا لُوطُ اِنَّا رُسُلُ رَبِّكَ لَنْ يَصِلُٓوا اِلَيْكَ فَاَسْرِ بِاَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ اَحَدٌ اِلَّا امْرَاَتَكَۜ اِنَّهُ مُص۪يبُهَا مَٓا اَصَابَهُمْۜ اِنَّ مَوْعِدَهُمُ الصُّبْحُۜ اَلَيْسَ الصُّبْحُ بِقَر۪يبٍ



(Elçiler) dediler ki "Ey Lut, biz Rabbinin elçileriyiz. (Hiç endişelenme) onlar sana asla dokunamazlar. Gecenin bir kısmında ailenle birlikte yürü (yola çık). İçinizden hiç kimse (arkasına bakıp) geri kalmasın fakat karın hariç. Çünkü onlara isabet edecek olan, ona da isabet edecektir. Onlara vadolunan (azab) sabah vaktidir. Sabah yakın değil mi?"
-81

مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَۜ وَمَا هِيَ مِنَ الظَّالِم۪ينَ بِبَع۪يدٍ۟



(Bu taşlar) Rabbinin katında damgalanıp-işaretlenmişti. Bunlar (her zalim için ayrı ayrı işaretlenen bu taşlar) zalimlerden uzak değildir.
-83

وَاِلٰى مَدْيَنَ اَخَاهُمْ شُعَيْباًۜ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ وَلَا تَنْقُصُوا الْمِكْيَالَ وَالْم۪يزَانَ اِنّ۪ٓي اَرٰيكُمْ بِخَيْرٍ وَاِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ مُح۪يطٍ



Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın. (Zaten) ben sizi bolluk (ve refah) içinde görüyorum. Ve sizi çepeçevre kuşatacak olan bir günün azabından korkuyorum."
-84

وَيَا قَوْمِ اَوْفُوا الْمِكْيَالَ وَالْم۪يزَانَ بِالْقِسْطِ وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَ



Ey kavmim, ölçüyü ve tartıyı -adaleti gözeterek- tam tutun ve insanların eşyasını değerinden düşürüp-eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.
-85

بَقِيَّتُ اللّٰهِ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ وَمَٓا اَنَا۬ عَلَيْكُمْ بِحَف۪يظٍ



Eğer mü'minseniz, Allah'ın (helalinden) bıraktığı (kazanç, az da olsa) sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin üzerinize bir bekçi (gözetip-koruyucu) değilim.
-86

قَالُوا يَا شُعَيْبُ اَصَلٰوتُكَ تَأْمُرُكَ اَنْ نَتْرُكَ مَا يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬نَٓا اَوْ اَنْ نَفْعَلَ ف۪ٓي اَمْوَالِنَا مَا نَشٰٓؤُ۬اۜ اِنَّكَ لَاَنْتَ الْحَل۪يمُ الرَّش۪يدُ



Dediler ki "Ey Şuayb, atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa sen gerçekten yumuşak huylu ve reşid (aklı başında) bir adamsın."
-87

قَالَ يَا قَوْمِ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كُنْتُ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبّ۪ي وَرَزَقَن۪ي مِنْهُ رِزْقاً حَسَناًۜ وَمَٓا اُر۪يدُ اَنْ اُخَالِفَكُمْ اِلٰى مَٓا اَنْهٰيكُمْ عَنْهُۜ اِنْ اُر۪يدُ اِلَّا الْاِصْلَاحَ مَا اسْتَطَعْتُۜ وَمَا تَوْف۪يق۪ٓي اِلَّا بِاللّٰهِۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَاِلَيْهِ اُن۪يبُ



Dedi ki "Ey kavmim. Ben Rabbimden apaçık bir belge-delil üzerinde isem ve O da bana Kendi katından güzel bir rızık ihsan etmişse, (bu durumuma) ne dersiniz? Ben size yasakladığım şeylerde (aksini yaparak) size aykırı düşmek istemiyorum. Ben gücüm oranında yalnızca ıslah etmek istiyorum. Benim başarım ancak Allah iledir. Sadece O'na tevekkül ettim ve sadece O'na yönelirim."
-88

وَاسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِۜ اِنَّ رَبّ۪ي رَح۪يمٌ وَدُودٌ



Rabbinizden mağfiret (bağışlanma) dileyin sonra O'na tevbe edin. Gerçekten benim Rabbim Rahim'dir (rahmetiyle çok esirgeyendir), Vedud'dur (çok seven ve çok sevilendir).
-90

قَالُوا يَا شُعَيْبُ مَا نَفْقَهُ۬ كَث۪يراً مِمَّا تَقُولُ وَاِنَّا لَنَرٰيكَ ف۪ينَا ضَع۪يفاًۚ وَلَوْلَا رَهْطُكَ لَرَجَمْنَاكَۘ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْنَا بِعَز۪يزٍ



Dediler ki "Ey Şuayb. Biz senin söylediklerinin çoğundan bir şey anlamıyoruz ve biz seni içimizde cidden zayıf (aciz) görüyoruz. Eğer yakın-çevren olmasaydı, gerçekten biz seni recmederdik (taşa tutar-öldürürdük). Senin bize hiçbir üstünlüğün yoktur."
-91

قَالَ يَا قَوْمِ اَرَهْط۪ٓي اَعَزُّ عَلَيْكُمْ مِنَ اللّٰهِۜ وَاتَّخَذْتُمُوهُ وَرَٓاءَكُمْ ظِهْرِياًّۜ اِنَّ رَبّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ مُح۪يطٌ



(Şuayb) dedi ki "Ey kavmim. Benim yakın-çevrem size göre Allah'tan daha mı üstündür ki, O'nu arkanıza atıp unutuverdiniz. Şüphesiz ki Rabbim yaptıklarınızı çepeçevre sarıp-kuşatandır."
-92

وَيَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْ اِنّ۪ي عَامِلٌۜ سَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ يَأْت۪يهِ عَذَابٌ يُخْز۪يهِ وَمَنْ هُوَ كَاذِبٌۜ وَارْتَقِبُٓوا اِنّ۪ي مَعَكُمْ رَق۪يبٌ



Ey kavmim, (bütün gücünüzle) elinizden geleni yapın. Ben de yapacağım. Kime rezil-rüsvay edici azab gelecek ve yalancı kimdir, yakında bileceksiniz. Siz bekleyip-gözetleyin, ben de sizlerle birlikte bekleyip-gözetlemekteyim.
-93

كَاَنْ لَمْ يَغْنَوْا ف۪يهَاۜ اَلَا بُعْداً لِمَدْيَنَ كَمَا بَعِدَتْ ثَمُودُ۟



Sanki orada hiç (refah içinde) yaşamamışlardı. Bilin ki Semud'a nasıl uzaklık verildiyse, Medyen'e de (yeryüzünden) uzaklık (verildi).
-95

وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۙ



Andolsun ki Musa'yı ayetlerimizle ve sultan-ı mübin ile (apaçık hüccet ve kudretle) gönderdik.
-96

اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَاتَّـبَعُٓوا اَمْرَ فِرْعَوْنَۚ وَمَٓا اَمْرُ فِرْعَوْنَ بِرَش۪يدٍ



Firavun'a ve onun önde gelen çevresine. Onlar Firavun'un emrine uymuşlardı. Oysa Firavun'un emri irşad edici (doğruya-götürücü) değildi.
-97

يَقْدُمُ قَوْمَهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ فَاَوْرَدَهُمُ النَّارَۜ وَبِئْسَ الْوِرْدُ الْمَوْرُودُ



O, kıyamet günü kavminin önünde gidecek ve onları ateşe götürecektir. O vardıkları yer, ne kötü bir yerdir.
-98

وَاُتْبِعُوا ف۪ي هٰذِه۪ لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ بِئْسَ الرِّفْدُ الْمَرْفُودُ



Onlar burada da (dünyada da), kıyamet gününde de lanete uğratıldılar. (Onlara) verilen bağış (hakettikleri armağan), ne kötü bir bağıştır.
-99

ذٰلِكَ مِنْ اَنْـبَٓاءِ الْقُرٰى نَقُصُّهُ عَلَيْكَ مِنْهَا قَٓائِمٌ وَحَص۪يدٌ



İşte sana bu anlattıklarımız (halkı helak olmuş) memleketlerin haberlerindendir. Onlardan (ayakta kalıp) yerinde duranlar da var, biçilmiş ekin gibi (silinip giden, yok) olanlar da.
-100

وَكَذٰلِكَ اَخْذُ رَبِّكَ اِذَٓا اَخَذَ الْقُرٰى وَهِيَ ظَالِمَةٌۜ اِنَّ اَخْذَهُٓ اَل۪يمٌ شَد۪يدٌ



İşte (halkı) zulmeden memleketleri yakaladığında, Rabbinin yakalayışı böyledir. Muhakkak ki O'nun yakalaması pek elem-acı verici, pek şiddetlidir.
-102

اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِمَنْ خَافَ عَذَابَ الْاٰخِرَةِۜ ذٰلِكَ يَوْمٌ مَجْمُوعٌۙ لَهُ النَّاسُ وَذٰلِكَ يَوْمٌ مَشْهُودٌ



Ahiret azabından korkan kimseler için bunda kesin ayet-ibret vardır. O gün, bütün insanların toplanacağı bir gündür ve o (herkesin) şahit olacağı-apaçık göreceği bir gündür.
-103

وَمَا نُؤَخِّرُهُٓ اِلَّا لِاَجَلٍ مَعْدُودٍۜ



Biz onu ancak sayılı-belli bir süreye kadar bekletip-erteleriz.
-104

يَوْمَ يَأْتِ لَا تَكَلَّمُ نَفْسٌ اِلَّا بِـاِذْنِه۪ۚ فَمِنْهُمْ شَقِيٌّ وَسَع۪يدٌ



O gün geldiğinde Allah'ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz-söz söyleyemez. Onlardan kimi bedbaht-mutsuz, kimi de mutlu-bahtiyardır.
-105

فَاَمَّا الَّذ۪ينَ شَقُوا فَفِي النَّارِ لَهُمْ ف۪يهَا زَف۪يرٌ وَشَه۪يقٌۙ



Bedbaht-mutsuz olanlar ateştedirler, onlar için orada bir başka (kahırla ağlayışlı-acıyla inleyişli) nefes alıp vermeler vardır.
-106

وَاَمَّا الَّذ۪ينَ سُعِدُوا فَفِي الْجَنَّةِ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا مَا دَامَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اِلَّا مَا شَٓاءَ رَبُّكَۜ عَطَٓاءً غَيْرَ مَجْذُوذٍ



Mutlu-bahtiyar olanlar da cennettedirler. Rabbinin dilemesi dışında (yeniden yaratılan) gökler ve yer durdukça orada ebedi kalacaklardır. (Bu sürekli) kesintisi olmayan bir ihsandır.
-108

فَلَا تَكُ ف۪ي مِرْيَةٍ مِمَّا يَعْبُدُ هٰٓؤُ۬لَٓاءِۜ مَا يَعْبُدُونَ اِلَّا كَمَا يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ مِنْ قَبْلُۜ وَاِنَّا لَمُوَفُّوهُمْ نَص۪يبَهُمْ غَيْرَ مَنْقُوصٍ۟



Artık onların tapmakta oldukları şeyler konusunda şüpheye (gerçekten nasıl taparlar kuşkusuna) düşme. Daha önceleri ataları nasıl tapıyorlarsa, bunlar da öyle tapıyorlar. Biz onların nasiblerini (azabdan paylarını) hiç eksiksiz ödeyeceğiz.
-109

وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ ف۪يهِۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ وَاِنَّهُمْ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُ مُر۪يبٍ



Andolsun ki Biz Musa'ya kitabı verdik de onda ihtilafa-anlaşmazlığa düşüldü. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş (verilmiş) olmasaydı, mutlaka aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş) olacaktı. Doğrusu onlar bundan yana şiddetli bir tereddüd ve şüphe içindedirler.
-110

وَاِنَّ كُلاًّ لَمَّا لَيُوَفِّيَنَّهُمْ رَبُّكَ اَعْمَالَهُمْۜ اِنَّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ



Şüphesiz ki Rabbin, onların her birine amellerinin (yapıp-ettiklerinin) karşılığını tam olarak ödeyecektir. Çünkü O, onların yapıp-ettiklerinden hakkıyle haberdar olandır.
-111

فَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَ وَمَنْ تَابَ مَعَكَ وَلَا تَطْغَوْاۜ اِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ



Sen emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tevbe edenler de (doğru olsunlar). Ve aşırı gitmeyin. Çünkü O, yaptıklarınızı hakkıyle görendir.
-112

وَلَا تَرْكَـنُٓوا اِلَى الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُۙ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ اَوْلِيَٓاءَ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ



Zulmedenlere eğilim göstermeyin yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka velileriniz (dost ve yardımcılarınız) yoktur sonra (O'ndan da) yardım göremezsiniz.
-113

وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفاً مِنَ الَّيْلِۜ اِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّـَٔاتِۜ ذٰلِكَ ذِكْرٰى لِلذَّاكِر۪ينَۚ



Gündüzün iki tarafında ve gecenin de (gündüze) yakın saatlerinde namaz kıl. Şüphesiz iyilikler kötülükleri giderir. Bu, hatırlayıp-öğüt alanlara bir öğüttür.
-114

وَاصْبِرْ فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَ



Ve sabret. Çünkü Allah muhsinlerin (iyilik yapıp-güzel davrananların) ecrini-mükafatını zayi etmez.
-115

فَلَوْلَا كَانَ مِنَ الْقُرُونِ مِنْ قَبْلِكُمْ اُو۬لُوا بَقِيَّةٍ يَنْهَوْنَ عَنِ الْفَسَادِ فِي الْاَرْضِ اِلَّا قَل۪يلاً مِمَّنْ اَنْجَيْنَا مِنْهُمْۚ وَاتَّبَعَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَٓا اُتْرِفُوا ف۪يهِ وَكَانُوا مُجْرِم۪ينَ



Sizden önceki nesillerden (insanları) yeryüzünde bozgunculuktan engelleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi? Ancak onlardan kurtuluşa erdirdiğimiz az bir kısmı (uyardıkları için bundan) müstesnadır. Zulmedenler ise kendilerine verilen refahın peşine düştüler. Onlar mücrim (suçlu-günahkar) idiler.
-116

وَمَا كَانَ رَبُّكَ لِيُهْلِكَ الْقُرٰى بِظُلْمٍ وَاَهْلُهَا مُصْلِحُونَ



Halkı (birbirini uyarıp) ıslah eden kimseler iken senin Rabbin o memleketleri zulüm ile (haksız yere) helak edecek değildir.
-117

وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ اُمَّةً وَاحِدَةً وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِف۪ينَۙ



Eğer Rabbin dileseydi bütün insanları tek bir ümmet kılardı. (Rabbin bunu dilemediği için) onlar ihtilafı-anlaşmazlığı sürdürmektedirler.
-118

اِلَّا مَنْ رَحِمَ رَبُّكَۜ وَلِذٰلِكَ خَلَقَهُمْۜ وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ اَجْمَع۪ينَ



Zaten -Rabbinin rahmet ettikleri müstesna- (Rabbin) onları bunun için yarattı. Böylece Rabbinin "Andolsun ki cehennemi tamamen insanlar ve cinlerle dolduracağım" sözü kesinleşip-gerçekleşmiştir.
-119

وَكُلاًّ نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ اَنْبَٓاءِ الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِه۪ فُؤٰادَكَۚ وَجَٓاءَكَ ف۪ي هٰذِهِ الْحَقُّ وَمَوْعِظَةٌ وَذِكْرٰى لِلْمُؤْمِن۪ينَ



Sana resullerin haberlerinden kalbini mutmainleştirecek (teskin edip-sağlamlaştıracak) doğru haberler aktarıyoruz. Bunda sana hak ve mü'minlere de zikir (hatırlatma ve öğüt) gelmiştir.
-120

وَانْتَظِرُواۚ اِنَّا مُنْتَظِرُونَ



Ve gözleyip-bekleyin, biz de gözleyip-beklemekteyiz.
-122

وَلِلّٰهِ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاِلَيْهِ يُرْجَعُ الْاَمْرُ كُلُّهُ فَاعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِۜ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ



Göklerin ve yerin gaybı Allah'ındır. Bütün işler O'na döndürülür. Öyleyse O'na kulluk et ve sadece O'na (dayanıp-güven) tevekkül et. Rabbin yapmakta olduklarınızdan gafil (habersiz) değildir.
-123