Kur'an İçerisinde Arama
Sayfayı Yenile
Arapça Metin Arama (Harekeli)
Aranan Kelime : an
Aranan Yer : Arapça Kelime Meali (Latin Harfleriyle)
Bulunan Sonuç : 2991
-
1-Fâtiha 1
er rahmân er rahîm : Rahmân ve Rahîm Rahîm esması ile tecelli eden, rahmet nuru gönderen.
-
1-Fâtiha 3
er rahmâni : Rahman esması ile tecelli eden
-
10-Yunus 2
kâne : oldu
-
10-Yunus 4
cemîan : hepsi, topluca, toptan
-
10-Yunus 4
hakkan : haktır, gerçektir
-
10-Yunus 4
kânû yekfurûne : inkâr etmiş oldular, küfretmiş oldular
-
10-Yunus 7
an âyâti-nâ : âyetlerimizden
-
10-Yunus 8
kânû yeksibûne : kazanmış oldukları
-
10-Yunus 9
bi îmâni-him : îmânları ile, dolayısıyla
-
10-Yunus 10
subhâne-ke allâhumme : Allah'ım Seni tenzih ederim
-
10-Yunus 11
fî tugyâni-him : isyanları içinde
-
10-Yunus 12
el insâne : insana
-
10-Yunus 12
an-hu : ondan
-
10-Yunus 12
mâ kânû : oldukları şey(ler)
-
10-Yunus 13
ve mâ kânû : ve olmadılar
-
10-Yunus 14
li nanzure : bakmamız için
-
10-Yunus 15
e'ti bi kur'ânin : bir Kur'ân getir
-
10-Yunus 18
subhâne-hu : o sübhandır, o münezzehtir
-
10-Yunus 18
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
10-Yunus 19
ve mâ kâne en nâsu : ve insanlar olmadı
-
10-Yunus 22
min kulli mekânin : her taraftan, her mekândan
-
10-Yunus 22
ve zannû : ve zannettiler
-
10-Yunus 24
ve zanne : ve zannederler
-
10-Yunus 27
kita'an : parça(lar)
-
10-Yunus 28
cemîan : topluca, hepsi, bütünü
-
10-Yunus 28
mekâne-kum : sizin yeriniz
-
10-Yunus 29
an ibâdeti-kum : sizin ibadetinizden
-
10-Yunus 30
an-hum : onlardan
-
10-Yunus 30
mâ kânû : oldukları şeyler
-
10-Yunus 36
zannen : zanna
-
10-Yunus 36
inne ez zanne : şüphesiz zan
-
10-Yunus 37
ve mâ kâne : ve değildir
-
10-Yunus 37
el kur'ânu : Kur'ân
-
10-Yunus 39
fanzur (fe unzur) : artık bak
-
10-Yunus 39
kâne : oldu
-
10-Yunus 42
kânû : oldular
-
10-Yunus 43
men yanzuru : bakan kimseler
-
10-Yunus 43
kânû : oldular
-
10-Yunus 45
ve mâ kânû : ve olmadılar
-
10-Yunus 49
darran : bir zarar, bir darlık
-
10-Yunus 49
ve lâ nef'an : ve ne de fayda
-
10-Yunus 51
âl'âne : şimdi
-
10-Yunus 60
ve mâ zannu : ve zannı nedir
-
10-Yunus 61
min kur'ânin : Kur'ân'dan
-
10-Yunus 61
an rabbi-ke : Rabbinden
-
10-Yunus 63
ve kânû : ve oldular
-
10-Yunus 65
cemîan : bütünü, hepsi
-
10-Yunus 66
illâ ez zanne : ancak, yalnız, sadece zan
-
10-Yunus 68
subhâne-hu : o münezzehtir, ondan münezzehtir
-
10-Yunus 68
huve el ganiyyu : o ganidir (zengindir, ihtiyacı yoktur)
-
10-Yunus 68
min sultânin : bir delil
-
10-Yunus 70
kânû : oldular
-
10-Yunus 71
in kâne : eğer ise
-
10-Yunus 73
fanzur (fe unzur) : artık bak
-
10-Yunus 73
kâne : oldu
-
10-Yunus 74
fe mâ kânû li yu'minû : ama inanmadılar, mü'min olmadılar
-
10-Yunus 75
ve kânû : ve oldular
-
10-Yunus 78
ammâ (an mâ) : şeyden
-
10-Yunus 88
an sebîli-ke : senin yolundan
-
10-Yunus 89
ânni : benden (uzaklaşan)
-
10-Yunus 91
âl'âne : şimdi
-
10-Yunus 92
an âyâti-nâ : âyetlerimizden
-
10-Yunus 93
kânû : oldular
-
10-Yunus 98
kânet : oldu
-
10-Yunus 98
îmânu-hâ : onun îmânı
-
10-Yunus 98
an hum : onlardan
-
10-Yunus 99
cemîân : topluca
-
10-Yunus 100
ve mâ kâne : ve olmadı, olmaz, olamaz
-
10-Yunus 101
an kavmin : kavminden, kavme
-
10-Yunus 103
hakkan : bir haktır, borçtur
-
10-Yunus 105
hanîfâ : hanif olarak
-
100-Âdiyât 1
dabhan : nefes nefese
-
100-Âdiyât 2
kadhan : hızla çarparak
-
100-Âdiyât 3
subhan : sabah vakti
-
100-Âdiyât 4
nak'an : toz
-
100-Âdiyât 5
cem'an : topluluk
-
100-Âdiyât 6
el insâne : insan
-
102-Tekâsür 8
an(i) en naîmi : ni'metlerden
-
103-Asr 2
el insâne : insan
-
107-Mâ'ûn 5
an salâti-him : namazlarından
-
108-Kevser 3
şânie-ke : sana buğzetti
-
11-Hûd 3
metâan : bir meta, bir fayda
-
11-Hûd 7
ve kâne : ve idi
-
11-Hûd 8
an-hum el azâbe : onlardan azabı
-
11-Hûd 8
an-hum : onlardan
-
11-Hûd 8
mâ kânû : oldukları şey
-
11-Hûd 9
ezaknâ el insâne : insana tattırdık
-
11-Hûd 10
an-nî : benden
-
11-Hûd 15
kâne : idi
-
11-Hûd 16
mâ sanaû : yaptıkları şeyler
-
11-Hûd 16
mâ kânû : oldukları şeyler
-
11-Hûd 17
kâne : oldu
-
11-Hûd 19
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
11-Hûd 20
ve mâ kâne : ve yoktur, olmaz
-
11-Hûd 20
mâ kânû : olmadılar
-
11-Hûd 20
ve mâ kânû : ve olmadılar
-
11-Hûd 21
ve dalle an-hum : ve onlardan saptı, uzaklaştı (gitti)
-
11-Hûd 21
mâ kânû : oldukları şeyler
-
11-Hûd 24
hel yesteviyâni : ikisi eşit (müsavi) mi
-
11-Hûd 25
nûhan : Nuh'u
-
11-Hûd 25
mubînun \n(ebâne) : ifadesi açık ve kesin olan, fasih konuşan, açıklayan, açıkça ifade eden kişi \n: (açık konuştu, kesin ifade etti)
-
11-Hûd 30
yansuru-nî : bana yardım eder
-
11-Hûd 34
kâne allâhu : Allah oldu
-
11-Hûd 36
kânû : oldular
-
11-Hûd 42
ve kâne : oldu, idi
-
11-Hûd 43
kâne : oldu
-
11-Hûd 52
midrâran : bol yağmur (bol rahmet)
-
11-Hûd 53
an kavli-ke : senin sözünden (dolayı)
-
11-Hûd 55
cemîan : hepiniz, hepsi
-
11-Hûd 59
anîdin : inatçı, bile bile haktan yüz çeviren, muhalefet eden, azgın
-
11-Hûd 61
sâlihan : Salih
-
11-Hûd 63
yansuru-nî : bana yardım eder
-
11-Hûd 66
sâlihan : Salih
-
11-Hûd 69
iclin hanîzin : kızarmış buzağı
-
11-Hûd 72
şeyhan : ihtiyar, şeyh
-
11-Hûd 74
an ibrâhîme : İbrâhîm'den
-
11-Hûd 76
an hâzâ : bundan
-
11-Hûd 77
lûtan : Lut
-
11-Hûd 77
ve dâka bi-him zer'an : ve onlardan dolayı içi daralıp, telâşlandı
-
11-Hûd 78
kânû : idiler
-
11-Hûd 84
ve el mîzâne : ve tartı, mizan
-
11-Hûd 85
ve el mîzâne : ve tartı, mizan
-
11-Hûd 88
rızkan : bir rızık
-
11-Hûd 88
an-hu : ondan
-
11-Hûd 93
alâ mekânetikum) : siz yapacağınız şeyi
-
11-Hûd 96
ve sultânin : ve bir sultan
-
11-Hûd 101
an-hum : onlardan, onlara
-
11-Hûd 116
lev lâ kâne : olmaz mıydı, olmasaydı
-
11-Hûd 116
an el fesâdi : fesat(lar)dan
-
11-Hûd 116
ve kânû : ve oldular
-
11-Hûd 117
ve mâ kâne : ve olmadı
-
11-Hûd 121
alâ mekâneti-kum : yapmakta olduğunuz şeyler
-
11-Hûd 123
ammâ (an mâ) ta'melûne : yaptıklarınızdan
-
110-Nasr 3
kâne : oldu, idi, dır
-
111-Tebbet 2
mâ agnâ an-hu : ona fayda vermedi, zenginlik sağlamadı
-
114-Nâs 4
el hannâsi : gizlice vesvese veren
-
12-Yusuf 2
kur'ânen : Kur'ân
-
12-Yusuf 3
hâze el kur'âne : bu Kur'ân'ı
-
12-Yusuf 5
inne eş şeytâne : muhakkak ki şeytan
-
12-Yusuf 5
li el insâni : insan için
-
12-Yusuf 7
kâne : oldu, idi
-
12-Yusuf 9
ardan : bir yer, arazi
-
12-Yusuf 13
an-hu : ondan
-
12-Yusuf 18
el musteânu : yardım (istiane) istenecek olan
-
12-Yusuf 20
ve kânû : ve oldular, idiler
-
12-Yusuf 23
an nefsi-hî : onun nefsinden
-
12-Yusuf 24
burhâne : delilini
-
12-Yusuf 24
anhu es sûe : onu kötülükten
-
12-Yusuf 26
an nefsî : nefsimden
-
12-Yusuf 26
in kâne : eğer olduysa, ise
-
12-Yusuf 27
ve in kâne : ve eğer olduysa, ise
-
12-Yusuf 29
an hâzâ : bundan
-
12-Yusuf 30
an nefsi-hî : onun nefsinden
-
12-Yusuf 32
an nefsi-hi : onun nefsinden
-
12-Yusuf 33
an-nî : benden
-
12-Yusuf 34
anhu : ondan
-
12-Yusuf 36
feteyâni : iki genç erkek
-
12-Yusuf 37
turzekâni-hi : onunla rızıklandırılacağınız
-
12-Yusuf 38
mâ kâne : olmadı, olmaz
-
12-Yusuf 40
min sultânin : (delilden) bir delil
-
12-Yusuf 41
testeftiyâni : ikinizin tabirini, fetvasını, açıklamasını istediğiniz
-
12-Yusuf 42
zanne : zannetti, bildi
-
12-Yusuf 42
eş şeytânu : şeytan
-
12-Yusuf 43
simânin : semiz, besili
-
12-Yusuf 46
simânin : semiz, besili (olanlar)
-
12-Yusuf 50
ellâtî kattane : kesenler (kadınlar)
-
12-Yusuf 51
an nefsi-hi : onun nefsinden
-
12-Yusuf 51
el'âne : şimdi
-
12-Yusuf 51
an nefsi-hi : onun nefsinden
-
12-Yusuf 57
ve kânû : ve oldular
-
12-Yusuf 61
an-hu ebâ-hu : onu babasından
-
12-Yusuf 62
li fityâni-hi : adamlarına (yardımcı gençlere)
-
12-Yusuf 66
mevsikan : sağlam söz (misak)
-
12-Yusuf 67
ankum : sizden, size
-
12-Yusuf 68
mâ kâne : olmadı, olmazdı
-
12-Yusuf 68
an-hum : onlardan
-
12-Yusuf 69
kânû : oldular
-
12-Yusuf 76
mâ kâne : olmadı, olmazdı
-
12-Yusuf 77
mekânen : konum, yer
-
12-Yusuf 78
şeyhan : ihtiyar
-
12-Yusuf 78
mekâne-hu : onun yerine
-
12-Yusuf 80
neciyyan : fısıldaşarak, gizli konuşarak
-
12-Yusuf 80
mevsikan : misak
-
12-Yusuf 83
cemî'an : hepsini
-
12-Yusuf 84
an-hum : onlardan
-
12-Yusuf 85
haradan : ölüme götüren hastalık
-
12-Yusuf 93
basîran : basiret, gözün görme hassası
-
12-Yusuf 97
yâ ebânestagfir : ey babamız mağfiret dile
-
12-Yusuf 100
hakkan : hak, gerçek
-
12-Yusuf 100
eş şeytânu : şeytan
-
12-Yusuf 105
ve hum an-hâ : ve onlar, ondan
-
12-Yusuf 108
ve subhânallâhi : ve Allah'ı tenzih ederim
-
12-Yusuf 109
fe yanzurû : artık baksınlar
-
12-Yusuf 109
kâne : oldu
-
12-Yusuf 110
ve zannû : ve zannettiler
-
12-Yusuf 110
an : ...den
-
12-Yusuf 111
kâne : oldu
-
12-Yusuf 111
mâ kâne : değildir, olmadı
-
13-Ra'd 4
sınvânun : budaklı
-
13-Ra'd 4
ve gayru sınvânin : ve budaklı olmayan
-
13-Ra'd 12
ve tamaan : ve ümit, umut
-
13-Ra'd 15
tav'an : isteyerek
-
13-Ra'd 16
nef'an : bir yarar, fayda, menfaat
-
13-Ra'd 18
cemîan : tümü, hepsi
-
13-Ra'd 22
ve alâniyeten : ve açık olarak
-
13-Ra'd 25
yankudûne : bozarlar
-
13-Ra'd 30
bir rahmâni : Rahmân'ı
-
13-Ra'd 31
kur'ânen : Kur'ân
-
13-Ra'd 31
cemîan : bütün, hepsi
-
13-Ra'd 31
cemîan : tümünü, hepsini
-
13-Ra'd 31
sanaû : yaptılar
-
13-Ra'd 32
kâne : oldu
-
13-Ra'd 33
an es sebîli : yoldan
-
13-Ra'd 38
ve mâ kâne : ve değildir, olmaz
-
13-Ra'd 42
cemîan : tümü, hepsi
-
14-İbrahim 3
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
14-İbrahim 4
bi lisâni : lisanı ile
-
14-İbrahim 8
cemî'an : tümü, hepsi
-
14-İbrahim 8
le ganiyyun : ganidir, ihtiyacı yoktur, muhtaç değildir
-
14-İbrahim 10
ammâ (an mâ) : şey(ler)den
-
14-İbrahim 10
kâne : oldu, idi
-
14-İbrahim 10
bi sultânin : bir delil, bir sultan, bir mucize
-
14-İbrahim 11
ve mâ kâne : ve olmaz
-
14-İbrahim 11
bi sultânin : bir delil, bir mucize
-
14-İbrahim 15
anîdin : inatçı, bile bile haktan yüz çeviren
-
14-İbrahim 17
min kulli mekânin : heryerden, her mekândan
-
14-İbrahim 21
cemîan : hepsi
-
14-İbrahim 21
tebean : tâbî
-
14-İbrahim 21
annâ : bizden
-
14-İbrahim 22
ve kâle eş şeytânu : ve şeytan dedi
-
14-İbrahim 22
ve mâ kâne : ve olmadı, yoktu
-
14-İbrahim 22
min sultânin : yaptırım gücü, bir sultan, bir kuvvet, bir güç
-
14-İbrahim 30
an sebîli-hi : onun yolundan
-
14-İbrahim 31
ve alâniyeten : ve açık olarak
-
14-İbrahim 32
rızkan : rızık olarak
-
14-İbrahim 34
inne el insâne : muhakkak insan
-
14-İbrahim 42
ammâ (an mâ) : şeyden
-
14-İbrahim 46
ve in kâne : ve olsa bile
-
14-İbrahim 50
min katırânin : katrandan
-
15-Hicr 1
ve kur'ânin : ve Kur'ân
-
15-Hicr 2
kânû : oldular
-
15-Hicr 8
ve mâ kânû : ve olmadılar (olmazlar)
-
15-Hicr 11
kânû : oldular
-
15-Hicr 17
şeytânin : şeytan
-
15-Hicr 26
el insâne : insan
-
15-Hicr 27
ve el cânne : cânn (cinlerin babası)
-
15-Hicr 42
sultânun : bir güç, bir sultan
-
15-Hicr 47
ıhvânen : kardeşler olarak
-
15-Hicr 51
an dayfi : misafirlerden
-
15-Hicr 55
min el kânıtîne : ümidi kesenlerden
-
15-Hicr 63
kânû : oldular
-
15-Hicr 70
an el âlemîne : el âlemden, başkalarından
-
15-Hicr 78
ve in kâne : ve oldu
-
15-Hicr 81
kânû : oldular
-
15-Hicr 81
an-hâ : ondan
-
15-Hicr 82
ve kânû : ve oldular
-
15-Hicr 82
yanhıtûne : oyuyorlar, yontuyorlar
-
15-Hicr 84
an-hum : onlardan, onlara
-
15-Hicr 84
mâ kânû : oldukları şey(ler)
-
15-Hicr 87
seb'an : yedi, yedili
-
15-Hicr 87
min el mesânî : mesâniden (ikinciden)
-
15-Hicr 87
ve el kur'âne : ve Kur'ân'ı
-
15-Hicr 91
el kur'âne : Kur'ân'ı
-
15-Hicr 93
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
15-Hicr 93
kânû : oldular
-
15-Hicr 94
an el muşrikîne : müşriklerden
-
16-Nahl 1
subhâne-hu \n(sebbehu subhane-hu) : onu tenzih edin \n: (onu şanına yakışır şekilde tesbih edin)
-
16-Nahl 1
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
16-Nahl 3
âmmâ (an mâ) : şeylerden
-
16-Nahl 4
halaka el insâne : insanı yarattı
-
16-Nahl 13
elvânu-hu : onun renkleri
-
16-Nahl 21
eyyâne : ne zaman
-
16-Nahl 26
bunyâne-hum : onların binaları
-
16-Nahl 33
yanzurûne : bakıyorlar, bekliyorlar
-
16-Nahl 33
kânû : oldular
-
16-Nahl 34
mâ kânû : oldukları şey
-
16-Nahl 36
fanzurû (fe unzurû) : böylece bakın
-
16-Nahl 36
kâne : oldu
-
16-Nahl 38
eymâni-him : yeminleri
-
16-Nahl 38
hakkan : hak olarak
-
16-Nahl 39
kânû : oldular
-
16-Nahl 41
kânû : oldular
-
16-Nahl 48
an el yemîni : sağdan
-
16-Nahl 54
an-kum : sizden
-
16-Nahl 56
ammâ (an-mâ) : şeylerden
-
16-Nahl 57
subhâne-hu : o sübhandır, münezzehtir
-
16-Nahl 63
eş şeytânu : şeytan
-
16-Nahl 66
sâigan : içimi kolay, boğazdan kolay geçen
-
16-Nahl 67
ve rızkan : ve bir rızık
-
16-Nahl 69
elvânu-hu \n(levn) : onun renkleri \n: (renk)
-
16-Nahl 71
alâ mâ meleket eymâne-hum \n(meleke) : onların ellerinin altında olanlara \n: (sahip oldu)
-
16-Nahl 71
eymâne-hum : onların elleri
-
16-Nahl 73
rızkan : bir rızık
-
16-Nahl 75
rızkan : bir rızık
-
16-Nahl 80
ve metâan : ve meta, geçim vasıtası
-
16-Nahl 81
eknânen \n\n(kenn) : barınılacak yerler \n(yağmur, rüzgâr, vs.'den koruyan şeyler, sığınaklar, siperler) \n: (barınılan yer, sığınak)
-
16-Nahl 85
an-hum : onlardan
-
16-Nahl 87
an-hum : onlardan (uzaklaşarak)
-
16-Nahl 87
kânû : oldular
-
16-Nahl 88
an sebîlillâhi (sebîli allâhi) : Allah'ın yolundan
-
16-Nahl 88
kânû : oldular
-
16-Nahl 89
tibyânen : beyan eden (açıklayan)
-
16-Nahl 90
ve el ihsâni : ve ihsan
-
16-Nahl 90
an el fahşâi : fuhuş (yalan, iftira, zina)dan, kötülüklerden
-
16-Nahl 91
eymâne : yeminler
-
16-Nahl 92
eymâne-kum : sizin yeminleriniz
-
16-Nahl 93
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
16-Nahl 94
eymâne-kum : yeminlerinizi
-
16-Nahl 94
an sebîlillâhi : Allah'ın yolundan
-
16-Nahl 96
mâ kânû ya'melûne : yapmış oldukları ameller (şeyler)
-
16-Nahl 97
amile sâlihan : salih amel (nefsi tezkiye edici amel)
-
16-Nahl 97
mâ kânû ya'melûne : yapmış oldukları ameller (şeyler)
-
16-Nahl 98
el kur'âne : Kur'ân
-
16-Nahl 98
min eş şeytâni er racîmi : taşlanmış, kovulmuş şeytandan
-
16-Nahl 99
sultânun : sultanlık, yaptırım gücü
-
16-Nahl 100
sultânu-hu : onun sultanlığı, yaptırım gücü
-
16-Nahl 101
mekâne : yer, mekân
-
16-Nahl 103
lisânu : lisan (konuşma dili)
-
16-Nahl 103
lisânun : lisan (konuşma dili)
-
16-Nahl 106
îmâni-hî : kendi îmânı, onun îmânı
-
16-Nahl 106
bi el îmâni : îmân ile
-
16-Nahl 106
sadran : göğüs
-
16-Nahl 111
an nefsi-hâ : kendi nefsinden
-
16-Nahl 112
kânet : oldu
-
16-Nahl 112
min kulli mekânin : her yerden
-
16-Nahl 112
kânû : oldular
-
16-Nahl 112
yasnaûne \n(sanaa) : yapıyorlar \n: (yaptı, meydana getirdi)
-
16-Nahl 118
kânû : oldular
-
16-Nahl 120
kâne : oldu, idi
-
16-Nahl 120
kâniten : kanitin olan, yönelen
-
16-Nahl 120
hanîfen : hanif olarak (bir tek Allah'a inanan)
-
16-Nahl 123
hanîfen : hanif olarak (tek Allah'a inanan, yönelen)
-
16-Nahl 123
ve mâ kâne : ve o olmadı
-
16-Nahl 124
kânû : oldular
-
16-Nahl 125
an sebîli-hî : onun yolundan
-
17-İsrâ 1
subhâne : o sübhandır, bütün noksanlıklardan münezzehtir
-
17-İsrâ 3
kâne : oldu, idi
-
17-İsrâ 5
ve kâne : ve oldu
-
17-İsrâ 9
hâzâ el kur'âne : bu Kur'ân
-
17-İsrâ 11
el insânu : insan
-
17-İsrâ 11
ve kâne : ve oldu
-
17-İsrâ 11
el insânu : insan
-
17-İsrâ 13
insânin : insan
-
17-İsrâ 18
kâne : oldu
-
17-İsrâ 19
kâne : oldu
-
17-İsrâ 20
ve mâ kâne : ve değildir, olmadı
-
17-İsrâ 23
ihsânen : ihsanla davranma
-
17-İsrâ 23
yebluganne : ulaşır, erişir
-
17-İsrâ 24
rabbeyânî : (ikisi) beni yetiştirdi, terbiye etti
-
17-İsrâ 25
kâne : oldu
-
17-İsrâ 27
kânû : oldular
-
17-İsrâ 27
ihvâne eş şeyâtîni : şeytanların kardeşleri
-
17-İsrâ 27
ve kâne eş şeytânu : ve şeytan oldu
-
17-İsrâ 28
tu'ridanne : sen yüz çevirirsin
-
17-İsrâ 28
an-hum : onlardan
-
17-İsrâ 30
kâne : oldu
-
17-İsrâ 30
habîran : haberdar olan
-
17-İsrâ 30
basîran : gören
-
17-İsrâ 31
kâne : oldu
-
17-İsrâ 32
kâne : oldu
-
17-İsrâ 33
sultânen : sultan (hak sahibi)
-
17-İsrâ 33
kâne : oldu
-
17-İsrâ 34
kâne : oldu
-
17-İsrâ 36
kâne : oldu
-
17-İsrâ 36
an-hu : ondan
-
17-İsrâ 37
merehan (merah) : gururlanarak, azametle (aşırı sevinç, gurur)
-
17-İsrâ 38
kâne : oldu
-
17-İsrâ 41
el kur'âni : Kur'ân
-
17-İsrâ 42
kâne : oldu
-
17-İsrâ 43
subhânehu : Allah münezzehtir
-
17-İsrâ 44
kâne : oldu
-
17-İsrâ 45
el kur'âne : Kur'ân
-
17-İsrâ 46
ve fî âzâni-him : ve onların kulaklarında vardır
-
17-İsrâ 46
vakran : vakra, işitme engeli
-
17-İsrâ 46
fî el kur'âni : Kur'ân'da
-
17-İsrâ 47
meshûran : büyülenmiş
-
17-İsrâ 49
halkan : yaratılış
-
17-İsrâ 51
halkan : yaratılış
-
17-İsrâ 51
fe se yungıdûne \n(angada) : o zaman sallayacaklar \n: (salladı)
-
17-İsrâ 53
inne eş şeytâne : muhakkak şeytan
-
17-İsrâ 53
inne eş şeytâne : muhakkak şeytan
-
17-İsrâ 53
kâne : oldu
-
17-İsrâ 53
li el insâni : insan için, insana
-
17-İsrâ 55
ba'dan : bir kısmını, bazısını
-
17-İsrâ 56
an-kum : sizden
-
17-İsrâ 57
kâne : oldu
-
17-İsrâ 58
kâne : oldu
-
17-İsrâ 60
fî el kur'âni : Kur'ân-ı Kerim'de
-
17-İsrâ 60
tugyânen : azgınlık, şaşkınlık
-
17-İsrâ 64
eş şeytânu : şeytan
-
17-İsrâ 65
sultânûn : sultanlık, yaptırım gücü
-
17-İsrâ 66
kâne : oldu
-
17-İsrâ 67
ve kâne : ve oldu
-
17-İsrâ 67
el insânu : insan
-
17-İsrâ 68
cânibe : taraf
-
17-İsrâ 69
tebîan : yardımcı olan, destek olan
-
17-İsrâ 72
kâne : oldu
-
17-İsrâ 73
anillezî (an ellezî) : ondan
-
17-İsrâ 75
nasîran : bir yardımcı
-
17-İsrâ 78
ve kur'âne : ve Kur'ân-ı Kerim
-
17-İsrâ 78
kur'âne : Kur'ân-ı Kerim
-
17-İsrâ 78
kâne : dir, idi, oldu
-
17-İsrâ 80
sultânen : bir sultan, bir güç
-
17-İsrâ 81
kâne : oldu
-
17-İsrâ 81
zehûkan : yok olan, ortadan kalkan
-
17-İsrâ 82
min el kur'ani : Kur'ân'dan
-
17-İsrâ 82
hasâran : ziyan, hüsran, derece kaybı
-
17-İsrâ 83
alâ el insâni : insana
-
17-İsrâ 83
bi cânibi-hi : yanına (yan çizerek)
-
17-İsrâ 83
kâne : oldu
-
17-İsrâ 85
anir rûhı (an er rûhi) : ruhtan
-
17-İsrâ 87
kâne : oldu
-
17-İsrâ 88
hâzâ el kur'âni : bu Kur'ân
-
17-İsrâ 88
ve lev kâne : ve eğer olsa, olsaydı, olsa bile
-
17-İsrâ 89
el kur'âni : Kur'ân-ı Kerim
-
17-İsrâ 89
kufûran : inkâr ederek
-
17-İsrâ 90
yenbûan : pınar, menba, su kaynağı
-
17-İsrâ 93
subhâne : o sübhandır, o noksan sıfatlardan münezzehtir
-
17-İsrâ 95
kâne : oldu
-
17-İsrâ 96
kâne : olandır
-
17-İsrâ 98
halkan : yaratılış
-
17-İsrâ 100
ve kâne : ve oldu, ...dir
-
17-İsrâ 100
el insânu : insan
-
17-İsrâ 103
cemîan : topluca, hepsi
-
17-İsrâ 106
ve kur'ânen : ve Kur'ân-ı Kerim
-
17-İsrâ 107
li el ezkâni : çenelerine (çeneleri üstüne)
-
17-İsrâ 108
subhâne : yücedir, sübhandır, herşeyden münezzehtir
-
17-İsrâ 108
in kâne : olursa
-
17-İsrâ 109
li el ezkâni : çenelerine (çeneleri üstüne)
-
17-İsrâ 109
huşûan : huşû
-
17-İsrâ 110
er rahmâne : rahmân
-
18-Kehf 9
kânû : oldular
-
18-Kehf 11
âzâni-him : onların kulakları
-
18-Kehf 15
bi sultânin : bir delil, bir sultan
-
18-Kehf 16
mirfekan : yardımcı olarak, arkadaş, destek olarak
-
18-Kehf 17
an kehfi-him : onların mağarasından (mağarasına)
-
18-Kehf 18
eykâzan : uyanık
-
18-Kehf 19
fe li yanzur : böylece baksın
-
18-Kehf 21
bunyânen : binalar
-
18-Kehf 25
tis'an : dokuz
-
18-Kehf 28
an-hum : onlardan
-
18-Kehf 28
an zikri-nâ : zikrimizden
-
18-Kehf 28
ve kâne : ve oldu
-
18-Kehf 28
furutan : haddi aşarak
-
18-Kehf 29
murtefekan : arkadaş, dost, destek, yardım
-
18-Kehf 31
murtefekan : arkadaş, dost, yardımcı, destek
-
18-Kehf 32
zer'an : ekinler
-
18-Kehf 34
ve kâne : ve oldu
-
18-Kehf 40
hayran : daha hayırlısı
-
18-Kehf 40
husbânen : yıldırımlar, semadan inen felâketler
-
18-Kehf 40
zelekan : kaygan olan
-
18-Kehf 43
yansurûne-hu : ona yardım ederler
-
18-Kehf 43
ve mâ kâne : ve olmadı
-
18-Kehf 45
ve kânallâhu (kâne allâhu) : ve (Allah ..... oldu) Allah ...'tır
-
18-Kehf 50
kâne : oldu, idi
-
18-Kehf 50
an emri : emrinden
-
18-Kehf 52
mevbikan \n(evbeka) : helâk olma yeri, helâk edici (engel) \n: (helâk etti)
-
18-Kehf 53
zannû : zannettiler, idrak ettiler
-
18-Kehf 53
an-hâ : ondan
-
18-Kehf 54
el kur'âni : Kur'ân-ı Kerim
-
18-Kehf 54
ve kâne : ve oldu
-
18-Kehf 54
el insânu : insan
-
18-Kehf 57
an-hâ : ondan
-
18-Kehf 57
âzâni-him : onların kulakları
-
18-Kehf 63
illeş şeytânu (illâ eş şeytânu) : şeytandan başkası
-
18-Kehf 64
kasasan : takip ederek
-
18-Kehf 70
an şey'in : bir şeyden
-
18-Kehf 76
an şey'in : bir şey
-
18-Kehf 79
fe kânet : o zaman oldu, idi
-
18-Kehf 79
ve kâne : ve oldu, idi, vardı
-
18-Kehf 80
kâne : oldu, idi
-
18-Kehf 80
tugyânen : azgınlık
-
18-Kehf 82
fe kâne : böylece idi
-
18-Kehf 82
ve kâne : ve idi, vardı
-
18-Kehf 82
ve kâne : ve idi
-
18-Kehf 82
sâlihan : salih (kimse)
-
18-Kehf 82
an emrî : kendi emrimden, kendi isteğimle
-
18-Kehf 83
an zi el karneyni : Zülkarneyn'den (iki karn sahibi)
-
18-Kehf 88
ve amile sâlihan : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptı, amel etti
-
18-Kehf 98
ve kâne : ve oldu
-
18-Kehf 98
hakkan : hak
-
18-Kehf 99
cem'an : hepsini
-
18-Kehf 100
ardan : arz ederek
-
18-Kehf 101
kânet : idi, oldu
-
18-Kehf 101
an zikrî : benim zikrimden, beni zikretmekten
-
18-Kehf 101
ve kânû : ve oldular
-
18-Kehf 101
sem'an : işitmeye
-
18-Kehf 104
sun'an : işleyerek, yaparak
-
18-Kehf 107
kânet : idi, oldu
-
18-Kehf 108
an-hâ : ondan
-
18-Kehf 109
kâne el bahru : deniz(ler) oldu
-
18-Kehf 110
kâne yercû : dilerse
-
18-Kehf 110
amelen sâlihan : salih amel (nefs tezkiyesi)
-
19-Meryem 5
ve kânet : ve oldu
-
19-Meryem 5
âkıran \n(akere) : akir oldu, yaşlandı (yaşlılık sebebiyle çocuğu olma özelliği kesildi) \n: (kesti, sonuna geldi)
-
19-Meryem 8
ve kânet : ve oldu
-
19-Meryem 8
âkıran : yaşlılık sebebiyle çocuğu olmayan (çocuğu olma özelliğinden kesilen)
-
19-Meryem 13
ve hanânen : ve sevgi
-
19-Meryem 13
ve kâne : ve oldu, idi
-
19-Meryem 16
mekânen : bir yer, bir mekân
-
19-Meryem 18
bir rahmâni (bi er rahmâni) : Rahmân'a
-
19-Meryem 21
ve kâne : ve oldu
-
19-Meryem 22
mekânen : mekân, yer
-
19-Meryem 26
li er rahmâni : Rahmân'a
-
19-Meryem 28
mâ kâne : olmadı, değildi
-
19-Meryem 28
ve mâ kânet : ve değildi
-
19-Meryem 29
men kâne : olan kimse
-
19-Meryem 30
âtâniye : bana verdi
-
19-Meryem 35
mâ kâne : olmadı, olmaz
-
19-Meryem 35
subhâne-hu : o sübhandır, herşeyden münezzehtir
-
19-Meryem 41
kâne : oldu, idi
-
19-Meryem 41
sıddîkan : sadık, çok doğru, çok sadaka veren, doğruyu söyleyen
-
19-Meryem 42
ve lâ yugnî an-ke : ve sana faydası olmayan
-
19-Meryem 43
sırâtan : sırat, yol
-
19-Meryem 44
lâ ta'budi eş şeytâne : şeytana kul olma
-
19-Meryem 44
inne eş şeytâne : muhakkak şeytan
-
19-Meryem 44
kâne : oldu
-
19-Meryem 44
li er rahmâni : Rahmân'a
-
19-Meryem 45
min er rahmâni : Rahmân'dan
-
19-Meryem 45
li eş şeytâni : şeytan için
-
19-Meryem 46
e râgıbun ... (... an) : rağbet etmiyor musun (kıymet vermiyor musun)
-
19-Meryem 46
an âlihetî : ilâhlarımdan
-
19-Meryem 47
kâne : oldu, dır
-
19-Meryem 50
lisâne : lisan, dil
-
19-Meryem 51
kâne : oldu, idi
-
19-Meryem 51
muhlesan : muhlis (nefsini Allah'a teslim etmiş)
-
19-Meryem 51
ve kâne : ve oldu
-
19-Meryem 52
min cânibi et tûri : Tur'un yanından
-
19-Meryem 54
kâne : oldu, idi
-
19-Meryem 54
ve kâne : ve oldu, idi
-
19-Meryem 55
ve kâne : ve oldu, idi
-
19-Meryem 55
ve kâne : ve oldu, idi
-
19-Meryem 56
kâne : oldu, idi
-
19-Meryem 56
sıddîkan : sıddık, çok sadık, çok dürüst, doğru
-
19-Meryem 57
mekânen : mekân, makam
-
19-Meryem 58
âyâtu er rahmâni : Rahmân'ın âyetleri
-
19-Meryem 60
ve amile sâlihan : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptı
-
19-Meryem 61
er rahmânu : Rahmân
-
19-Meryem 61
kâne : oldu, idi
-
19-Meryem 63
men kâne : olan kimse
-
19-Meryem 64
ve mâ kâne : ve olmadı, değildir
-
19-Meryem 66
el insânu : insan
-
19-Meryem 67
el insânu : insan
-
19-Meryem 68
le nuhdıranne-hum : onları hazır bulunduracağız, hazır kılacağız
-
19-Meryem 69
le nenzianne : elbette, mutlaka alacağız, ayıracağız
-
19-Meryem 69
alâ er rahmâni : Rahmân'a karşı
-
19-Meryem 71
kâne : oldu
-
19-Meryem 75
kâne : oldu
-
19-Meryem 75
er rahmânu : Rahmân
-
19-Meryem 75
mekânen : mekân olarak
-
19-Meryem 78
inde er rahmâni : Rahmân'ın katında
-
19-Meryem 85
ilâ er rahmâni : Rahmân'a
-
19-Meryem 87
inde er rahmâni : Rahmân'ın indinde (katında)
-
19-Meryem 88
er rahmânu : Rahmân
-
19-Meryem 91
li er rahmâni : Rahmân'a
-
19-Meryem 92
li er rahmâni : Rahmân'a
-
19-Meryem 93
âti er rahmâni : Rahmân'a gelecek
-
19-Meryem 96
lehum er rahmânu : Rahmân onlar için
-
19-Meryem 97
bi lisâni-ke : senin lisanınla
-
2-Bakara 10
maradan : maraz, hastalık
-
2-Bakara 10
kânû : oldular
-
2-Bakara 15
tugyâni-him : onların azgınlıkları
-
2-Bakara 16
mâ kânû : değillerdi, olmadılar
-
2-Bakara 19
fî âzâni-him : kulaklarının içine, kulaklarına
-
2-Bakara 22
rızkan : rızık
-
2-Bakara 25
rızkan : rızık olarak
-
2-Bakara 25
bi-hi muteşâbihan : ona benziyen, ona benzer
-
2-Bakara 26
bi-hi kesîran : onunla çoğunu
-
2-Bakara 26
bi-hi kesîran : onunla çoğunu
-
2-Bakara 29
cemîan : hepsi
-
2-Bakara 32
subhâne-ke : sen sübhansın, seni tenzih ederiz
-
2-Bakara 34
ve kâne : ve oldu
-
2-Bakara 36
eş şeytânu : şeytan
-
2-Bakara 36
an-hâ : ondan, oradan
-
2-Bakara 36
kânâ : ikisi oldular
-
2-Bakara 38
cemîan : topluca, hepiniz
-
2-Bakara 41
musaddikan : tasdik eden, doğrulayan
-
2-Bakara 48
an nefsin : nefsten, bir kimseden
-
2-Bakara 52
an-kum : sizden
-
2-Bakara 53
el furkâne : furkan, hakkı bâtıldan ayırma, idrak
-
2-Bakara 57
kânû : oldular
-
2-Bakara 59
kânû : oldular
-
2-Bakara 61
mısran : büyük bir şehir veya Mısır ülkesi
-
2-Bakara 61
kânû : oldular
-
2-Bakara 61
ve kânû : ve oldular
-
2-Bakara 62
ve amile sâlihan : ve salih amel, ıslâh edici (nefsi tezkiye edici) amel yaptı
-
2-Bakara 68
avânun : orta yaşta
-
2-Bakara 71
el'âne : şimdi
-
2-Bakara 74
ammâ (an mâ) : onlardan (o şeylerden)
-
2-Bakara 75
ve kad kâne : ve olmuştu
-
2-Bakara 78
emâniyye : emaniyye, kişilerin kendilerinin yazdığı kitaplar, zan, temenni
-
2-Bakara 83
ihsânen : ihsanda bulunmak, iyi davranmak
-
2-Bakara 85
ferîkan min-kum : sizden bir grup
-
2-Bakara 85
ve el udvâni : ve düşmanlık
-
2-Bakara 85
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
2-Bakara 86
an-hum : onlardan
-
2-Bakara 87
fe ferîkan : böylece bir grup, bir kısmı
-
2-Bakara 87
ve ferikan : ve bir grup, bazıları
-
2-Bakara 88
leane-hum allâhu : Allah onları lânetledi
-
2-Bakara 89
ve kânû : ve oldular, idiler
-
2-Bakara 91
musaddikan : tasdik edici, tasdik eden
-
2-Bakara 93
bi-hi îmânu-kum : onunla sizin îmânınız
-
2-Bakara 94
in kânet : eğer ise
-
2-Bakara 97
kâne : oldu
-
2-Bakara 97
musaddikan : tasdik eden
-
2-Bakara 98
kâne : oldu, idi
-
2-Bakara 102
suleymâne : Süleyman
-
2-Bakara 102
suleymânu : Süleyman
-
2-Bakara 102
ve mâ yuallimâni : ve o ikisi öğretmiyorlar
-
2-Bakara 102
lev kânû : şâyet, keşke ..... olsalardı
-
2-Bakara 103
lev kânû : eğer olsalardı
-
2-Bakara 108
bi el îmâni : îmân ile
-
2-Bakara 109
îmâni-kum : sizin îmânınız
-
2-Bakara 109
kuffâran : küfür
-
2-Bakara 111
kâne : oldu
-
2-Bakara 111
emâniyyu-hum : onların emaniyyesi, zan ve kuruntusu
-
2-Bakara 111
burhâne-kum : sizin delilinizi, kanıtınızı
-
2-Bakara 113
kânû : oldular, idiler
-
2-Bakara 114
mâ kâne : olmadı
-
2-Bakara 116
subhâne-hu : o sübhandır, münezzehtir
-
2-Bakara 116
kânitûne : kanitun olanlar, saygı ile huzurda
-
2-Bakara 119
an ashâbi el cahîmi : cehennem ehlinden, cehennem halkından
-
2-Bakara 120
an-ke : senden
-
2-Bakara 123
nefsun an nefsin : bir kimseden bir kimseye
-
2-Bakara 130
an milleti ibrâhîme : İbrâhîm'in dîni
-
2-Bakara 134
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
2-Bakara 134
kânû : onlar oldular
-
2-Bakara 135
hanîfen : hanîf olarak, tek Allah'a inanarak
-
2-Bakara 135
ve mâ kâne : ve olmadı
-
2-Bakara 140
kânû : oldular, idiler
-
2-Bakara 140
ammâ (an mâ) : şey(ler)den
-
2-Bakara 141
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
2-Bakara 141
kânû : oldular
-
2-Bakara 142
an kıbleti-him : kıblelerinden
-
2-Bakara 142
kânû : oldular
-
2-Bakara 143
vasatan : vasat, ortada, ifrat ve tefritten uzak
-
2-Bakara 143
ve in kânet : ve eğer olursa, olsa bile
-
2-Bakara 143
ve mâ kâne : ve olmadı, değildir
-
2-Bakara 143
îmâne-kum : sizin îmânınız
-
2-Bakara 144
ammâ (an mâ) : şey(ler)den
-
2-Bakara 146
ferîkan : bir fırka, bir grup
-
2-Bakara 148
cemîan : hepsi, topluca, biraraya
-
2-Bakara 149
ammâ (an mâ) : şey(ler)den
-
2-Bakara 158
hayran : bir hayır
-
2-Bakara 159
yel'anu-humu allâhu : Allah onlara lânet eder
-
2-Bakara 159
ve yel'anu-humu : ve onlara lânet eder
-
2-Bakara 162
an-hum : onlardan
-
2-Bakara 163
er rahmân : Rahmân olan, Rahmân esmasının
-
2-Bakara 165
cemîan : hepsi, bütün, tamamı, tamamen
-
2-Bakara 168
eş şeytâni : şeytan
-
2-Bakara 170
kâne : oldu, idi
-
2-Bakara 178
bi ihsânin : ihsan ile
-
2-Bakara 180
hayran : bir hayır (mal v.s)
-
2-Bakara 180
hakkan : bir hakk olarak
-
2-Bakara 184
kâne : oldu, idi
-
2-Bakara 184
marîdan : hasta
-
2-Bakara 184
hayran : bir hayır
-
2-Bakara 185
ramadân : ramazan
-
2-Bakara 185
el kur'ânu : Kur'ân-ı Kerim
-
2-Bakara 185
ve el furkâni : ve furkan, hakkı bâtıldan ayıran
-
2-Bakara 185
kâne : oldu
-
2-Bakara 185
marîdan : hasta
-
2-Bakara 186
an-nî : benden
-
2-Bakara 187
tahtânûne : ihanet ediyorsunuz
-
2-Bakara 187
an-kum : sizden, sizi
-
2-Bakara 187
elâne : şimdi
-
2-Bakara 188
ferîkan : bir kısım
-
2-Bakara 189
an : den
-
2-Bakara 193
lâ udvâne : düşmanlık yoktur
-
2-Bakara 196
kâne : oldu
-
2-Bakara 196
marîdan : hasta
-
2-Bakara 198
fadlan : lütuf, kerem, fazl, Allah'tan gelen nur
-
2-Bakara 208
eş şeytâni : şeytan
-
2-Bakara 213
kâne : oldu, idi
-
2-Bakara 217
an(i) eş şehri el harâmi : haram aydan
-
2-Bakara 217
an sebîlillâhi (sebîli allâhi) : Allah'ın yolundan
-
2-Bakara 217
an dîni-kum : dîninizden
-
2-Bakara 217
an dîni-hi : dîninden
-
2-Bakara 219
an el hamri : şaraptan
-
2-Bakara 220
an el yetâmâ : yetimlerden
-
2-Bakara 220
ıhvânu-kum : sizin kardeşleriniz
-
2-Bakara 222
anil mahîdi (an el mahîdi) : (kadınların) hayz (ay) hallerinden
-
2-Bakara 224
li eymâni-kum : yeminlerinize, yeminleriniz için
-
2-Bakara 225
fî eymâni-kum : yeminleriniz konusunda, hakkında
-
2-Bakara 228
ıslâhan : ıslâh etmek, düzeltmek
-
2-Bakara 229
merratâni : iki kere
-
2-Bakara 229
bi ihsânin : ihsan ile
-
2-Bakara 230
in zannâ : eğer zannettiler ise, inanırlarsa
-
2-Bakara 231
dırâran : zararla, zarar vererek
-
2-Bakara 232
kâne : oldu, idi
-
2-Bakara 233
fısâlen an : sütten kesme
-
2-Bakara 234
ve aşran : ve on (gün)
-
2-Bakara 235
sirran : sır olarak, gizlice
-
2-Bakara 236
metâan : meta, mal, fayda
-
2-Bakara 236
hakkan : bir hakk olarak
-
2-Bakara 238
kânitîne : Allah'ın huzurunda huşû içinde ve
-
2-Bakara 239
rukbânen : binekte iken
-
2-Bakara 240
metâan : metalandırma (geçimini sağlama)
-
2-Bakara 241
hakkan : hak
-
2-Bakara 245
kardan : kredi, borç
-
2-Bakara 263
ganiyyun : gani, zengin, muhtaç olmayan
-
2-Bakara 264
safvânin : sert kaya
-
2-Bakara 267
ganiyyun : gani, zengin, hiçbir şeye muhtaç olma-
-
2-Bakara 268
eş şeytânu : şeytan
-
2-Bakara 268
ve fadlan : ve fazl
-
2-Bakara 269
hayran : bir hayır
-
2-Bakara 271
an-kum : sizden
-
2-Bakara 274
sirran : sır olarak, gizli olarak
-
2-Bakara 274
ve alâniyeten : ve alenî olarak, açıkça
-
2-Bakara 275
eş şeytânu : şeytan
-
2-Bakara 280
kâne : oldu
-
2-Bakara 282
in kâne : eğer, olursa
-
2-Bakara 282
sefîhan : sefil, akılsız, akıl edemeyen
-
2-Bakara 282
ve imraetâni : ve iki kadın
-
2-Bakara 282
sagîran : küçük
-
2-Bakara 282
kebîran : büyük
-
2-Bakara 283
fe rihânun : o zaman, o taktirde rehinler
-
2-Bakara 283
ba'dan : bir kısmına
-
2-Bakara 283
emânete-hu : onun emanetini
-
2-Bakara 285
gufrâne-ke : senin mağfiret etmen
-
2-Bakara 286
ısran : zorluk, güçlük
-
2-Bakara 286
ve a'fu an-nâ : ve (bizden günahlarımızı) affet
-
20-Tâ-Hâ 2
el kur'âne : Kur'ân
-
20-Tâ-Hâ 5
er rahmânu : Rahmân
-
20-Tâ-Hâ 10
ânestu : gördüm, farkettim
-
20-Tâ-Hâ 16
an-hâ : ondan
-
20-Tâ-Hâ 18
alâ ganemî : koyunlarım üzerine
-
20-Tâ-Hâ 27
min lisânî : dilimden
-
20-Tâ-Hâ 41
vastana'tu-ke (ve astana'tu-ke) \n(sanaa) \n(astanaa) : ve ben seni (seçip) yetiştirdim \n: (yetiştirdi) \n: (seçip ayırıp yetiştirdi)
-
20-Tâ-Hâ 58
mekânen : mekân, yer
-
20-Tâ-Hâ 59
duhan : duhan, kuşluk vakti
-
20-Tâ-Hâ 63
in hâzâni : bu ikisi (... ise)
-
20-Tâ-Hâ 63
le sâhirâni : elbette iki sihirbaz
-
20-Tâ-Hâ 63
yurîdâni : ikisi istiyor
-
20-Tâ-Hâ 69
mâ sanaû : onların yaptıkları şeyler
-
20-Tâ-Hâ 69
sanaû : onların yaptığı
-
20-Tâ-Hâ 71
le ukattıanne : mutlaka keseceğim
-
20-Tâ-Hâ 77
tarîkan : tarîk, bir yol
-
20-Tâ-Hâ 80
cânibe : yan tarafında
-
20-Tâ-Hâ 82
ve amile sâlihan : ve salih ameller (nefsi ıslâh edici ameller) yaptı
-
20-Tâ-Hâ 83
an kavmi-ke : seni kavminden
-
20-Tâ-Hâ 86
gadbâne : öfkeli olarak, öfkeyle
-
20-Tâ-Hâ 89
ve lâ nef'an : ve faydası yoktur
-
20-Tâ-Hâ 90
er rahmânu : Rahmân
-
20-Tâ-Hâ 97
vanzur (ve unzur) : ve bak
-
20-Tâ-Hâ 97
le nuharrikanne-hu \n(nuharrike enne-hu) : onu biz mutlaka, elbette yakacağız
-
20-Tâ-Hâ 100
an-hu : ondan
-
20-Tâ-Hâ 102
zurkan : morarmış olarak
-
20-Tâ-Hâ 105
an el cibâli : dağlar hakkında, dağ(lar)dan
-
20-Tâ-Hâ 106
kâan : düz arazi
-
20-Tâ-Hâ 108
li er rahmâni : Rahmân için, Rahmân'a karşı
-
20-Tâ-Hâ 109
er rahmânu : Rahmân (Allah)
-
20-Tâ-Hâ 111
ve aneti : ve boyun eğdi
-
20-Tâ-Hâ 113
kur'ânen : Kur'ân
-
20-Tâ-Hâ 114
bi el kur'âni : Kur'ân'a, Kur'ân için
-
20-Tâ-Hâ 120
eş şeytânu : şeytan
-
20-Tâ-Hâ 121
yahsıfâni : ikisi örtüyor
-
20-Tâ-Hâ 123
cemîan : hepiniz
-
20-Tâ-Hâ 124
an zikrî : benim zikrimden
-
20-Tâ-Hâ 124
danken : dar, sıkıntılı
-
20-Tâ-Hâ 125
basîran : gören
-
20-Tâ-Hâ 129
kâne : oldu
-
20-Tâ-Hâ 130
ve min ânâi : ve vakitlerden, saatlerden
-
20-Tâ-Hâ 132
rızkan : bir rızık
-
21-Enbiyâ 8
ve mâ kânû : ve olmadılar, değildirler
-
21-Enbiyâ 11
kânet : oldu
-
21-Enbiyâ 19
an ıbâdeti-hî : onun ibadetlerinden, ona ibadet etmekten
-
21-Enbiyâ 22
kâne : oldu
-
21-Enbiyâ 22
subhânallâhi (subhâne allâhi) : Allah
-
21-Enbiyâ 22
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
21-Enbiyâ 23
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
21-Enbiyâ 24
burhâne-kum : burhanınız, kesin deliliniz
-
21-Enbiyâ 26
er rahmânu : Rahmân
-
21-Enbiyâ 26
subhâne-hu : o münezzehtir, sübhandır
-
21-Enbiyâ 30
kânetâ : idi, olmuştu
-
21-Enbiyâ 30
retkan : bitişik
-
21-Enbiyâ 32
an âyâti-hâ : âyetlerinden, delillerinden
-
21-Enbiyâ 36
bi zikri er rahmâni : Rahmân'ın zikrini
-
21-Enbiyâ 37
hulika el insânu : insan yaratıldı
-
21-Enbiyâ 39
an vucûhi-him : onların yüzlerinden
-
21-Enbiyâ 39
ve lâ an zuhûri-him : ve onların sırtlarından olmaz
-
21-Enbiyâ 41
mâ kânû : oldukları şey
-
21-Enbiyâ 42
min er rahmâni : Rahmân'dan
-
21-Enbiyâ 42
an zikri : zikirden
-
21-Enbiyâ 47
ve in kâne : ve eğer, olsa, olsa bile
-
21-Enbiyâ 48
el furkâne : furkan (hak ile bâtılı birbirinden ayıran), Tevrat
-
21-Enbiyâ 63
kânû : oldular
-
21-Enbiyâ 68
vansurû (ve unsurû) : ve yardım edin
-
21-Enbiyâ 71
ve lûtan : ve Lut
-
21-Enbiyâ 73
ve kânû : ve oldular
-
21-Enbiyâ 74
ve lûtan : ve Lut
-
21-Enbiyâ 74
kânet ta'melu : yapıyorlardı
-
21-Enbiyâ 74
kânû : oldular
-
21-Enbiyâ 76
ve nûhan : ve Nuh
-
21-Enbiyâ 77
kânû : oldular
-
21-Enbiyâ 78
ve suleymâne : ve Süleyman
-
21-Enbiyâ 78
iz yahkumâni : ikisi hüküm veriyordu
-
21-Enbiyâ 78
ganemu : koyunlar
-
21-Enbiyâ 79
suleymâne : Süleyman
-
21-Enbiyâ 80
san'ate : sanat, yapmak
-
21-Enbiyâ 81
li suleymâne : Süleyman için
-
21-Enbiyâ 87
zanne : zannetti
-
21-Enbiyâ 87
subhâne-ke : sen sübhansın, münezzehsin
-
21-Enbiyâ 90
kânû : onlar oldular
-
21-Enbiyâ 90
ve kânû : ve onlar oldular
-
21-Enbiyâ 91
ahsanet : korudu
-
21-Enbiyâ 94
fe lâ kufrâne : bundan sonra örtülmez, yok olmaz
-
21-Enbiyâ 99
kâne : oldu
-
21-Enbiyâ 101
an-hâ : ondan
-
21-Enbiyâ 106
belâgan : tebliğ, bildiri, açıklama
-
21-Enbiyâ 112
er rahmânu : Rahmân'dır
-
21-Enbiyâ 112
el musteânu \n(istiâne) : yardım istenen, istenilen \n: (yardım istedi)
-
22-Hac 2
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
22-Hac 3
şeytânin : şeytan
-
22-Hac 5
şey'an : bir şey
-
22-Hac 9
sâniye ıtfi-hî : ona yan çizer, kibirlenip onu eğip büker
-
22-Hac 9
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
22-Hac 11
el husrânu : hüsran
-
22-Hac 15
kâne : oldu
-
22-Hac 19
hâzâni : bu ikisi
-
22-Hac 19
hasmâni : iki hasımdır
-
22-Hac 25
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
22-Hac 26
mekâne el beyti : evin mekânı, Kâbe'nin yeri
-
22-Hac 30
min el evsâni : putlardan
-
22-Hac 31
mekânin : mekân, yer
-
22-Hac 36
el kânia : kanaatkâr olan, istemeyen
-
22-Hac 38
an ellezîne : kimselerden, onlardan
-
22-Hac 38
havvânin : hain olanlar
-
22-Hac 40
kesîran : çok
-
22-Hac 40
yansurennallâhu : Allah yardım eder
-
22-Hac 40
yansuru-hu : ona yardım etti
-
22-Hac 41
an el munkeri : münkerden, inkârdan, kötülükten
-
22-Hac 44
keyfe kane : nasıl oldu
-
22-Hac 46
âzânun : kulaklar
-
22-Hac 52
elka eş şeytânu : şeytan ilka eder, ulaştırır
-
22-Hac 52
eş şeytânu : şeytan
-
22-Hac 53
eş şeytânu : şeytan
-
22-Hac 58
le yerzukanne-hum : mutlaka onları rızıklandıracaktır
-
22-Hac 58
rızkan hasenen : güzel bir rızık
-
22-Hac 60
le yansuru enne-hu allâhu : mutlaka Allah ona yardım eder
-
22-Hac 64
el ganiyyu : gani, mustağni, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan
-
22-Hac 66
el insâne : insan
-
22-Hac 71
bihî sultânen : ona bir sultan, bir delil
-
23-Mü'minûn 3
anil lagvi (an el lagvi) : boş şeylerden, boş sözlerden
-
23-Mü'minûn 6
eymânu-hum : onların elleri
-
23-Mü'minûn 8
li emânâti-him : emanetlerine
-
23-Mü'minûn 12
el insâne : insan
-
23-Mü'minûn 14
halkan : bir yaratılış
-
23-Mü'minûn 17
anil halkı (an el halkı) : yaratmaktan
-
23-Mü'minûn 23
nûhan : Nuh
-
23-Mü'minûn 40
ammâ (an mâ) kalîlin : az (kısa zamanda)
-
23-Mü'minûn 44
ba'dahum ba'dan : onların bir kısmını bir kısmına, birbirine
-
23-Mü'minûn 45
ve sultânin : ve bir delil
-
23-Mü'minûn 46
ve kânû : ve oldular
-
23-Mü'minûn 48
kânû : oldular
-
23-Mü'minûn 51
sâlihan : salih amel, nefsi tezkiye edici amel
-
23-Mü'minûn 53
zuburan : parçalar halinde, kısımlar halinde
-
23-Mü'minûn 62
yantıku : söyleyen, konuşan
-
23-Mü'minûn 66
kânet : idi, oldu
-
23-Mü'minûn 67
sâmiran : gece toplanıp görüşenler
-
23-Mü'minûn 71
an zikri-him : zikirlerinden
-
23-Mü'minûn 74
ani es sırâtı : yoldan
-
23-Mü'minûn 75
tugyâni-him : onların azgınlıkları
-
23-Mü'minûn 76
mestekânû (mâ istekânû) : boyun eğmediler
-
23-Mü'minûn 91
ve mâ kâne : ve olmamıştır, yoktur
-
23-Mü'minûn 91
subhâne allâhi : Allah Sübhan'dır, münezzehtir
-
23-Mü'minûn 91
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
23-Mü'minûn 92
ammâ (an mâ) : şeyden
-
23-Mü'minûn 100
a'melu sâlihan : salih amel (nefsi tezkiye edici amel) yaparım
-
23-Mü'minûn 109
kâne : oldu
-
23-Mü'minûn 117
burhâne : kanıt, delil
-
24-Nûr 2
ez zâniyetu : zina yapan kadın
-
24-Nûr 2
ve ez zânî : ve zina yapan erkek
-
24-Nûr 3
ez zânî : zina yapan erkek
-
24-Nûr 3
zâniyeten : zina yapan kadın
-
24-Nûr 3
ve ez zâniyetu : ve zina yapan kadın
-
24-Nûr 3
zânin : zina yapan erkek
-
24-Nûr 4
el muhsanâti : iffetli, namuslu kadınlar
-
24-Nûr 4
semânîne : seksen (80)
-
24-Nûr 7
kâne : oldu
-
24-Nûr 8
an-hâ : ondan (kadından)
-
24-Nûr 9
kâne : oldu
-
24-Nûr 12
zanne : zanda bulundu
-
24-Nûr 12
hayran : hayırlı
-
24-Nûr 16
subhâne-ke : sen sübhansın
-
24-Nûr 16
buhtânun : uydurulmuş iftira
-
24-Nûr 21
hutuvâti eş şeytâni : şeytanın adımları
-
24-Nûr 21
hutuvâti eş şeytâni : şeytanın adımları
-
24-Nûr 23
el muhsanâti : muhsin, iffetli, evli kadınlar
-
24-Nûr 24
kânû : oldular
-
24-Nûr 31
ıhvâni-hinne : (onların) erkek kardeşleri
-
24-Nûr 31
benî ıhvâni-hinne : (onların) erkek kardeşlerinin oğulları
-
24-Nûr 31
mâ meleket eymânu-hunne : (onların) ellerinin altında sahip oldukları, (cariyeler)
-
24-Nûr 31
cemîan : topluca (hepiniz)
-
24-Nûr 33
nikâhan : nikâh
-
24-Nûr 33
meleket eymânu-kum : ellerinizin altında sahip olduğunuz
-
24-Nûr 37
an zikrillâhi : Allah'ın zikrinden
-
24-Nûr 39
ez zam'ânu : susuz kalan, susamış olan
-
24-Nûr 43
an men : o kimseden
-
24-Nûr 51
kâne : oldu
-
24-Nûr 53
eymâni-him : yeminleri
-
24-Nûr 58
ellezîne meleket eymânu-kum : ellerinizin altında sahip olduklarınız (köleleriniz, cariyeleriniz)
-
24-Nûr 60
nikâhan : bir nikâh, evlilik
-
24-Nûr 61
ihvâni-kum : erkek kardeşleriniz
-
24-Nûr 61
cemîan : topluca
-
24-Nûr 62
kânû : oldular, idiler
-
24-Nûr 63
an emri-hi : onun emrinden
-
25-Furkan 1
furkâne : furkan
-
25-Furkan 3
darran : zarar vermek
-
25-Furkan 3
nef'an : fayda sağlamak, fayda vermek
-
25-Furkan 4
ve eâne-hu : ve ona yardım etti
-
25-Furkan 4
ve zûran : ve bâtıl olarak, bâtılla
-
25-Furkan 6
kâne : oldu
-
25-Furkan 6
gafûran : gafur olan, mağfiret eden
-
25-Furkan 12
min mekânin : bir mekândan, bir yerden
-
25-Furkan 12
tegayyuzan : öfkeli (olan)
-
25-Furkan 12
ve zefîran : ve uğultulu (olan)
-
25-Furkan 13
mekânen : bir mekân, bir yer
-
25-Furkan 13
dayyıkan : dar, sıkışık
-
25-Furkan 13
subûran : helâk olmak, yok olmak
-
25-Furkan 14
subûran : helâk olmak, yok olmak
-
25-Furkan 14
subûran : helâk olmak, yok olmak
-
25-Furkan 15
kânet : oldu, ...dır
-
25-Furkan 16
kâne : olan
-
25-Furkan 18
subhâne-ke : sen sübhansın, münezzehsin
-
25-Furkan 18
mâ kâne : olmadı, olmaz
-
25-Furkan 18
ve kânû : ve oldular
-
25-Furkan 19
sarfan : uzaklaştırmak
-
25-Furkan 19
ve lâ nasran : ve yardım olmaz
-
25-Furkan 20
ve kâne : ve oldu, ...dır
-
25-Furkan 22
hicran : yasak, haram
-
25-Furkan 23
mensûran : savrulmuş, dağınık
-
25-Furkan 24
mustekarran : karar kılınan yer, kalınacak yer
-
25-Furkan 26
li er rahmâni : rahman için
-
25-Furkan 26
ve kâne : ve oldu, ...dır
-
25-Furkan 26
asîran : zor, güç, sıkıntılı
-
25-Furkan 28
fulânen : filân kişi, o kişi
-
25-Furkan 29
an ez zikri : zikirden
-
25-Furkan 29
ve kâne : ve oldu, ...dır
-
25-Furkan 29
eş şeytânu : şeytan
-
25-Furkan 29
li el insâni : insana
-
25-Furkan 30
el kur'âne : Kur'ân
-
25-Furkan 30
mehcûran : ayrılmış, uzaklaşılmış, terkedilmiş olan
-
25-Furkan 31
ve nasîran : ve yardımcı olan
-
25-Furkan 32
el kur'ânu : Kur'ân
-
25-Furkan 34
mekânen : mekân, yer
-
25-Furkan 40
kânû : oldular, idiler
-
25-Furkan 42
an âliheti-nâ : ilâhlarımızdan
-
25-Furkan 46
kabdan : çekerek, kısaltarak
-
25-Furkan 48
tahûran : tertemiz
-
25-Furkan 50
kufûran : inkâr ederek
-
25-Furkan 53
berzehan : berzah, engel
-
25-Furkan 53
ve hıcran : ve engelleyerek, mani olarak
-
25-Furkan 54
ve sıhran : ve sıhriyyet, (birbirine) karışma, hısımlık
-
25-Furkan 54
ve kâne : ve oldu
-
25-Furkan 55
ve kâne : ve oldu
-
25-Furkan 55
zahîran : zahir olma, arka çıkma
-
25-Furkan 59
er rahmânu : Rahmân
-
25-Furkan 60
li er rahmâni : Rahmân'a
-
25-Furkan 60
ve mâ er rahmânu : ve Rahmân nedir
-
25-Furkan 63
er rahmâni : Rahmân
-
25-Furkan 65
asrif an-nâ : bizden çevir, uzaklaştır
-
25-Furkan 65
kâne : oldu, ...dır
-
25-Furkan 67
ve kâne : ve oldu, idi
-
25-Furkan 69
muhânen : alçaltılmış olarak
-
25-Furkan 70
amelen sâlihan : salih amel, nefs tezkiyesi
-
25-Furkan 70
ve kâne : ve oldu
-
25-Furkan 71
ve amile sâlihan : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptı
-
25-Furkan 73
ve umyânen : ve kör (âmâ)
-
26-Şuarâ 5
min er rahmâni : Rahmân'dan
-
26-Şuarâ 5
kânû : oldular
-
26-Şuarâ 5
an-hu : ondan
-
26-Şuarâ 6
kânû : oldular
-
26-Şuarâ 8
ve mâ kâne : ve olmadı
-
26-Şuarâ 13
lisân-î : benim dilim
-
26-Şuarâ 32
su'bânun : yılan, ejderha
-
26-Şuarâ 40
kânû : oldular
-
26-Şuarâ 41
ecran : ecir, mükâfat
-
26-Şuarâ 49
ukattıanne : kestireceğim
-
26-Şuarâ 61
el cem'âni : iki topluluk
-
26-Şuarâ 63
kâne : oldu
-
26-Şuarâ 67
ve mâ kâne : ve olmadı, değiller
-
26-Şuarâ 84
lisâne : konuşulan, lisan
-
26-Şuarâ 86
kâne : oldu
-
26-Şuarâ 103
ve mâ kâne : ve olmadı, değil
-
26-Şuarâ 112
kânû ya'melûne : yapmış oldukları
-
26-Şuarâ 118
fethan : fethederek, açarak
-
26-Şuarâ 121
ve mâ kâne : ve olmadı
-
26-Şuarâ 129
mesânia : sanat eserleri, yapıtlar
-
26-Şuarâ 139
ve mâ kâne : ve olmadı
-
26-Şuarâ 158
ve mâ kâne : ve olmadı
-
26-Şuarâ 165
ez zukrâne : erkekler
-
26-Şuarâ 173
mataran : yağmur
-
26-Şuarâ 174
ve mâ kâne : ve olmadı
-
26-Şuarâ 189
kâne : oldu
-
26-Şuarâ 190
ve mâ kâne : ve olmadı
-
26-Şuarâ 195
lisânin : dil, lisan
-
26-Şuarâ 199
mâ kânû : olmadılar
-
26-Şuarâ 206
kânû : oldular
-
26-Şuarâ 207
mâ agnâ an-hum : onlara fayda vermez
-
26-Şuarâ 207
kânû : oldular
-
26-Şuarâ 212
anis sem'i (an es sem'i) : işitmekten
-
26-Şuarâ 227
kesîran : çok
-
27-Neml 1
el kur'âni : Kur'ân-ı Kerim
-
27-Neml 6
el kur'âne : Kur'ân
-
27-Neml 7
ânestu : farkettim (gördüm)
-
27-Neml 8
ve subhâne allâhi : ve Allah
-
27-Neml 10
cânnun : yılan
-
27-Neml 12
kânû : oldular
-
27-Neml 14
vesteykanethâ : ve onu yakîn olarak bildiler (inandılar)
-
27-Neml 14
kâne : oldu
-
27-Neml 15
ve suleymâne : ve Süleyman
-
27-Neml 16
suleymânu : Süleyman
-
27-Neml 17
li suleymâne : Süleyman için
-
27-Neml 18
suleymânu : Süleyman
-
27-Neml 19
ve en a'mele salihan : ve benim salih amel yapmam
-
27-Neml 20
kâne : oldu
-
27-Neml 21
ezbehanne-hu : onu boğazlayacağım, keseceğim
-
27-Neml 21
sultânin : delil
-
27-Neml 24
eş şeytânu : şeytan
-
27-Neml 24
an es sebîli : yoldan
-
27-Neml 28
an-hum : onlardan
-
27-Neml 30
min suleymâne : Süleyman'dan
-
27-Neml 30
er rahmâni : rahman olan
-
27-Neml 36
suleymâne : Süleyman
-
27-Neml 36
âtâniyallâhu : Allah bana verdi
-
27-Neml 40
mustekırran : durur vaziyette, dururken
-
27-Neml 40
ganiyyun : ganidir
-
27-Neml 43
kânet : oldu
-
27-Neml 43
kânet : oldu, idi
-
27-Neml 44
ve keşefet an : ve açtı
-
27-Neml 44
suleymâne : Süleyman
-
27-Neml 45
sâlihan : Salih
-
27-Neml 45
ferîkâni : iki fırka, iki grup
-
27-Neml 48
kâne : oldu
-
27-Neml 50
mekran : hile, tuzak
-
27-Neml 50
mekran : hile, tuzak
-
27-Neml 51
kâne : oldu
-
27-Neml 53
ve kânû : ve oldular
-
27-Neml 54
ve lûtan : ve Lut
-
27-Neml 56
mâ kâne : olmadı
-
27-Neml 58
mataran : yağmur
-
27-Neml 60
mâ kâne : olmadı
-
27-Neml 64
burhâne-kum : burhanınızı, delillerinizi
-
27-Neml 65
eyyâne : ne zaman
-
27-Neml 69
kâne : oldu
-
27-Neml 76
el kur'âne : Kur'ân
-
27-Neml 81
an dalâleti-him : onları dalâletlerinden
-
27-Neml 82
kânû : oldular
-
27-Neml 88
etkane : sağlam yaptı
-
27-Neml 92
el kur'âne : Kur'ân
-
28-Kasas 4
şiyean : grup, sınıf
-
28-Kasas 4
kâne : oldu
-
28-Kasas 6
ve hâmâne : ve Haman (firavunun veziri)
-
28-Kasas 6
mâ kânû : oldukları şeyi
-
28-Kasas 8
ve hâmâne : ve Haman (firavunun veziri)
-
28-Kasas 8
kânû : oldular
-
28-Kasas 10
fârigan : boş
-
28-Kasas 11
an cunubin : uzaktan
-
28-Kasas 15
yaktetilâni : kavga eden iki kişi
-
28-Kasas 15
min ameli eş şeytâni : şeytanın amelinden, şeytanın işinden
-
28-Kasas 23
tezûdâni : (ikisi) engelliyor
-
28-Kasas 27
semâniye : sekiz (8)
-
28-Kasas 27
aşran : on (10)
-
28-Kasas 28
udvâne : düşmanlık
-
28-Kasas 29
ânese : gözüne çarptı, farketti, farkına vardı
-
28-Kasas 29
cânibi : yan, taraf
-
28-Kasas 29
ânestu : gözüne çarptı, farketti
-
28-Kasas 31
cânnun : cinler
-
28-Kasas 32
fe zânike : işte bu ikisi
-
28-Kasas 32
burhânâni : iki burhan, iki mucize, iki delil
-
28-Kasas 32
kânû : oldular
-
28-Kasas 34
lisânen : dil, lisan bakımından
-
28-Kasas 35
sultânen : sultan, güç, hakimiyet
-
28-Kasas 38
yâ hâmânu : ey Haman (firavunun veziri)
-
28-Kasas 38
sarhan : bir kule
-
28-Kasas 39
ve zannû : ve zannettiler
-
28-Kasas 40
fanzur (fe unzur) : o zaman, bunun üzerine, sonra da bak
-
28-Kasas 40
kâne : oldu
-
28-Kasas 44
bi cânibi : tarafta, tarafında
-
28-Kasas 46
bi cânibi : yanı, tarafı
-
28-Kasas 48
sihrâni : iki büyü, iki sihir
-
28-Kasas 55
an-hu : ondan
-
28-Kasas 57
rızkan : rızık olarak
-
28-Kasas 59
ve mâ kâne : ve olmadı
-
28-Kasas 63
mâ kânû : değillerdi, olmadılar
-
28-Kasas 64
kânû : oldular
-
28-Kasas 67
ve amile sâlihân : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptı
-
28-Kasas 68
mâ kâne : olmadı, değildir
-
28-Kasas 68
subhâne : sübhan, münezzeh
-
28-Kasas 68
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
28-Kasas 75
burhâne-kum : sizin burhanlarınız, sizin delilleriniz
-
28-Kasas 75
an-hum : onlardan
-
28-Kasas 75
kânû : oldular
-
28-Kasas 76
kâne : oldu, idi
-
28-Kasas 78
cem'an : toplayarak
-
28-Kasas 78
an : dan
-
28-Kasas 80
ve amile sâlihan : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptı
-
28-Kasas 81
mâ kâne : olmadı
-
28-Kasas 81
ve mâ kâne : ve olmadı, değildi
-
28-Kasas 82
mekâne-hu : onun yeri
-
28-Kasas 84
mâ kânû : olmadılar
-
28-Kasas 85
el kur'âne : Kur'ân'ı
-
28-Kasas 87
an âyâtillâhi (âyâti allâhi) : Allah'ın âyetlerinden
-
29-Ankebût 5
kâne : oldu
-
29-Ankebût 6
ganiyyun : ganîdir, hiçbir şeye ihtiyacı yoktur
-
29-Ankebût 6
anil âlemîne (an el âlemîne) : âlemlerden
-
29-Ankebût 7
nukeffiranne : mutlaka örteceğiz
-
29-Ankebût 7
an-hum : onlardan
-
29-Ankebût 7
kânû : oldular
-
29-Ankebût 8
el insâne : insan
-
29-Ankebût 13
kânû : oldular
-
29-Ankebût 14
nûhan : Nuh
-
29-Ankebût 14
et tûfânu : tufan
-
29-Ankebût 17
evsânen : putlar
-
29-Ankebût 17
rızkân : rızık
-
29-Ankebût 20
fanzurû (fe unzurû) : o zaman, böylece bakın
-
29-Ankebût 24
mâ kâne : olmadı
-
29-Ankebût 25
evsânen : putlar
-
29-Ankebût 25
yel'anu : lânet edecek
-
29-Ankebût 25
ba'dan : bir kısmı, bazısı
-
29-Ankebût 28
lûtan : Lut
-
29-Ankebût 29
mâ kâne : olmadı
-
29-Ankebût 31
kânû : oldular
-
29-Ankebût 32
kânet : oldu
-
29-Ankebût 33
lûtan : Lut
-
29-Ankebût 33
zer'ân : telâşlandı
-
29-Ankebût 33
kânet : oldu
-
29-Ankebût 34
kânû : oldular
-
29-Ankebût 38
eş şeytânu : şeytan
-
29-Ankebût 38
anis sebîli (an es sebîli) : yoldan
-
29-Ankebût 38
ve kânû : ve oldular, idiler
-
29-Ankebût 39
ve hâmâne : ve Haman
-
29-Ankebût 39
ve mâ kânû : ve olmadılar
-
29-Ankebût 40
mâ kânâllâhu : Allah değildi, olmadı
-
29-Ankebût 40
kânû : oldular
-
29-Ankebût 41
el ankebûti : örümcek
-
29-Ankebût 41
el ankebûti : örümcek
-
29-Ankebût 41
kânû : oldular
-
29-Ankebût 45
anil fahşâi (an el fahşâi) : fuhuştan, kötülükten
-
29-Ankebût 58
gurafan : yüksek yerler, köşkler
-
29-Ankebût 64
el hayevânu : (gerçek) hayat
-
29-Ankebût 64
kânû : oldular
-
3-Âl-i İmrân 3
musaddikan : tastik eden
-
3-Âl-i İmrân 4
el furkâne : furkan, hakkı batıldan ayıran, Furkan (Kur'ân'ın diğer ismi)
-
3-Âl-i İmrân 10
an-hum : onlardan
-
3-Âl-i İmrân 13
kad kâne : olmuştu
-
3-Âl-i İmrân 14
ve el kanâtîri : ve kantarlarca, kantar kantar
-
3-Âl-i İmrân 14
el mukantarati : biriktirilmiş
-
3-Âl-i İmrân 15
ve rıdvânun : ve rıza, razı olma
-
3-Âl-i İmrân 17
ve el kânitîne : ve kânitin olanlar (Allah'ın huzurunda saygı ile duranlar)
-
3-Âl-i İmrân 24
mâ kânû yefterûne : iftira etmiş oldukları şeyler
-
3-Âl-i İmrân 30
muhdaran : hazırlanmış, hazır olarak
-
3-Âl-i İmrân 33
âdeme ve nûhan : Hazreti Âdem ve Hazreti Nuh
-
3-Âl-i İmrân 33
ve âle imrâne : ve İmrân ailesini
-
3-Âl-i İmrân 35
imraetu ımrâne : İmrân'ın kadını
-
3-Âl-i İmrân 35
muharraran : hür olarak
-
3-Âl-i İmrân 36
min eş şeytâni er racîmi : kovulmuş şeytandan
-
3-Âl-i İmrân 37
rızkan : rızık
-
3-Âl-i İmrân 39
musaddikan : tastik edici olan, tastik edici olarak
-
3-Âl-i İmrân 39
ve hasûran : ve son derece nefsine hakim
-
3-Âl-i İmrân 40
ve kad beleganiye : ve bana erişmiştir
-
3-Âl-i İmrân 41
illâ remzan : rumuzdan (işaretten) başka
-
3-Âl-i İmrân 41
kesîran : çok
-
3-Âl-i İmrân 45
vecîhan : şerefli, itibarlı
-
3-Âl-i İmrân 49
tayran : bir kuş
-
3-Âl-i İmrân 50
ve musaddikan : ve tastik edici olan, tastik eden
-
3-Âl-i İmrân 67
mâ kâne : olmadı
-
3-Âl-i İmrân 67
ve lâ nasrâniyyen : ve hristiyan olmadı
-
3-Âl-i İmrân 67
ve lâkin kâne : ve lâkin, fakat ... oldu
-
3-Âl-i İmrân 67
hanîfen : Allah'ın tek oluşuna, ölmeden önce ruhun O'na ulaşmasının ve Allah'a teslim olmanın farz olduğuna inanan
-
3-Âl-i İmrân 67
ve mâ kâne : ve olmadı
-
3-Âl-i İmrân 77
ve eymâni-him : ve yeminlerini
-
3-Âl-i İmrân 78
le ferîkan : bir grup mutlaka
-
3-Âl-i İmrân 79
mâ kâne : olmadı, olmaz, olamaz
-
3-Âl-i İmrân 79
rabbâniyyîne : kendini Rabb'e adamış
-
3-Âl-i İmrân 81
mîsâkan : misak
-
3-Âl-i İmrân 83
tav'an : isteyerek
-
3-Âl-i İmrân 86
ba'de îmâni-him : îmânlarından sonra
-
3-Âl-i İmrân 88
an-hum : onlardan
-
3-Âl-i İmrân 90
ba'de îmâni-him : îmânlarından sonra
-
3-Âl-i İmrân 90
kufran : küfürlerini
-
3-Âl-i İmrân 93
kâne hillen : helâl idi
-
3-Âl-i İmrân 95
hanîfen : hanif olarak (tek Allah'a inanarak teslim olmak)
-
3-Âl-i İmrân 95
ve mâ kâne : ve o olmadı
-
3-Âl-i İmrân 97
kâne : oldu (olur)
-
3-Âl-i İmrân 97
ganiyyun : ganidir, hiçbir şeye muhtaç değil
-
3-Âl-i İmrân 97
an el âlemîne : âlemlerden
-
3-Âl-i İmrân 99
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
3-Âl-i İmrân 99
ammâ (an mâ) ta'melûne : yaptığınız şeylerden, yaptıklarınızdan
-
3-Âl-i İmrân 100
ferîkan : fırka, grup, topluluk
-
3-Âl-i İmrân 100
ba'de îmâni-kum : îmânınızdan sonra
-
3-Âl-i İmrân 103
cemîân : topluca, hepiniz
-
3-Âl-i İmrân 103
ihvânen : kardeşler
-
3-Âl-i İmrân 104
an el munkeri : münkerden, kötülükten
-
3-Âl-i İmrân 106
îmâni-kum : sizin îmânınız, îmânınız
-
3-Âl-i İmrân 110
an-il munkeri : münkerden, kötülükten
-
3-Âl-i İmrân 110
le kâne : elbette olurdu
-
3-Âl-i İmrân 110
hayran : hayırlı
-
3-Âl-i İmrân 112
kânû : oldular
-
3-Âl-i İmrân 112
ve kânû : ve oldular
-
3-Âl-i İmrân 113
ânâ el leyli : gece saatleri, gece vakti
-
3-Âl-i İmrân 114
an el munkeri : münkerden, kötülükten
-
3-Âl-i İmrân 116
len tugniye an : asla fayda vermez
-
3-Âl-i İmrân 118
bitâneten : sırdaş
-
3-Âl-i İmrân 118
mâ anittum : size sıkıntı verecek şeyler
-
3-Âl-i İmrân 122
tâifetâni : iki taife, iki grup
-
3-Âl-i İmrân 134
ve el âfîne an : ve affedenler
-
3-Âl-i İmrân 137
kâne : oldu
-
3-Âl-i İmrân 138
beyânun : bir beyan, açıklama
-
3-Âl-i İmrân 145
ve mâ kâne : ve olmadı
-
3-Âl-i İmrân 146
ve mestekânû : ve boyun eğmediler
-
3-Âl-i İmrân 147
ve mâ kâne : ve olmadı
-
3-Âl-i İmrân 151
sultânen : sultân, delil
-
3-Âl-i İmrân 152
anhum : onlardan
-
3-Âl-i İmrân 152
afâ ankum : sizi affetti
-
3-Âl-i İmrân 154
zanne el câhiliyyeti : cahiliye zannı ile
-
3-Âl-i İmrân 154
lev kâne lenâ : bizim için olsaydı
-
3-Âl-i İmrân 155
el cem'âni : iki cemaat, iki topluluk
-
3-Âl-i İmrân 155
eş şeytânu : şeytan
-
3-Âl-i İmrân 155
an-hum : onları
-
3-Âl-i İmrân 156
li ıhvâni-him : kendi kardeşleri için
-
3-Âl-i İmrân 156
ev kânû : veya ... oldular
-
3-Âl-i İmrân 156
lev kânû : eğer olsaydı
-
3-Âl-i İmrân 159
fazzan : kaba
-
3-Âl-i İmrân 159
an-hum : onları
-
3-Âl-i İmrân 160
in yansur-kumu allâhu : eğer Allah size yardım ederse
-
3-Âl-i İmrân 160
yansuru-kum : size yardım eder
-
3-Âl-i İmrân 161
ve mâ kâne : ve olmadı, olamaz
-
3-Âl-i İmrân 162
rıdvâne allâhi : Allah'ın rızası
-
3-Âl-i İmrân 164
ve in kânû : ve '... ise, ... idi' ler
-
3-Âl-i İmrân 166
el cem'âni : iki grup, iki topluluk
-
3-Âl-i İmrân 167
li el îmâni : îmâna
-
3-Âl-i İmrân 168
li ihvâni-him : kardeşleri için
-
3-Âl-i İmrân 168
an enfusi-kum : kendinizden
-
3-Âl-i İmrân 173
îmânen : îmân
-
3-Âl-i İmrân 174
rıdvâne allâhi : Allah'ın rızası
-
3-Âl-i İmrân 175
eş şeytânu : şeytan
-
3-Âl-i İmrân 176
şey'an : bir şey
-
3-Âl-i İmrân 176
hazzan : bir haz, bir nasip
-
3-Âl-i İmrân 177
bi el îmâni : îmân ile
-
3-Âl-i İmrân 179
mâ kâne : olmadı, değildir
-
3-Âl-i İmrân 179
ve mâ kâne : ve olmadı, değildir
-
3-Âl-i İmrân 180
hayran : hayırdır
-
3-Âl-i İmrân 183
kurbânin : bir kurban
-
3-Âl-i İmrân 185
an en nâri : ateşten
-
3-Âl-i İmrân 186
kesîran : çok
-
3-Âl-i İmrân 191
bâtılân : batıl olarak, faydasız, boşuna
-
3-Âl-i İmrân 191
subhâne-ke : Sen Subhan'sın (Seni tesbih ve tenzih ederiz)
-
3-Âl-i İmrân 193
li el îmâni : îmâna
-
3-Âl-i İmrân 193
ve keffir annâ : ve bizden ört
-
3-Âl-i İmrân 195
an-hum : onlardan
-
3-Âl-i İmrân 196
lâ yegurranne-ke : sakın seni aldatmasın
-
30-Rûm 5
yansuru : yardım eder
-
30-Rûm 7
anil âhıreti (an el âhireti) : ahiretten
-
30-Rûm 8
kesîran : çok
-
30-Rûm 9
kâne : oldu
-
30-Rûm 9
kânû : oldular
-
30-Rûm 9
mâ kâne : olmadı
-
30-Rûm 9
kânû : oldular
-
30-Rûm 10
kâne : oldu
-
30-Rûm 10
kânû : oldular
-
30-Rûm 13
ve kânû : ve oldular
-
30-Rûm 17
subhâne : tenzih et, münezzeh kıl (o sübhandır de), tesbih et
-
30-Rûm 22
ve elvâni-kum : ve sizin renkleriniz
-
30-Rûm 24
ve tamaan : ve umut olarak
-
30-Rûm 26
kânitûne : saygı ile duranlar
-
30-Rûm 28
eymânu-kum : sağ el, elleriniz
-
30-Rûm 30
hanîfen : hanif olarak
-
30-Rûm 32
ve kânû : ve oldular
-
30-Rûm 32
şiyean : grup, fırka
-
30-Rûm 35
sultânen : sultan, delil, kitap
-
30-Rûm 35
kânû : oldular
-
30-Rûm 40
subhâne-hu : o sübhandır, münezzehtir
-
30-Rûm 42
kâne : oldu
-
30-Rûm 42
kâne : oldu
-
30-Rûm 44
amile sâlihan : salih amel (nefs tezkiyesi) yaptı
-
30-Rûm 47
ve kâne : ve oldu
-
30-Rûm 47
hakkan : hak
-
30-Rûm 49
kânû : oldular
-
30-Rûm 51
rîhan : rüzgâr
-
30-Rûm 53
an dalâleti-him : onların dalâletlerinden
-
30-Rûm 55
kânû : oldular
-
30-Rûm 56
ve el îmâne : ve îmân
-
30-Rûm 58
el kur'âni : Kur'ân
-
31-Lokman 6
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
31-Lokman 7
vakran : vakra, işitme engel
-
31-Lokman 9
hakkan : hak
-
31-Lokman 12
lukmân : Lokman
-
31-Lokman 12
ganiyyun : gani, muhtaç olmayan
-
31-Lokman 13
lukmânu : Lokman
-
31-Lokman 14
el insâne : insan
-
31-Lokman 17
an el munkeri : münkerden, kötülükten
-
31-Lokman 18
merahan : böbürlenerek
-
31-Lokman 21
ve lev kâne : ve olsa bile, olsa da
-
31-Lokman 21
eş şeytânu : şeytan
-
31-Lokman 26
el ganiyyu : gani (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)
-
31-Lokman 33
an veledi-hi : onun çocuğundan
-
31-Lokman 33
an vâlidi-hi : onun babasından
-
32-Secde 5
kâne : oldu
-
32-Secde 7
el insâni : insan
-
32-Secde 12
sâlihan : salih amel
-
32-Secde 16
ani el medâcıi : yataklarından
-
32-Secde 16
ve tamaan : ve umut ederek, ümitle
-
32-Secde 17
kânû : oldular
-
32-Secde 18
kâne : oldu
-
32-Secde 18
kâne : oldu
-
32-Secde 18
fâsikan : fasık olan,
-
32-Secde 19
kânû : oldular
-
32-Secde 21
nuzîkanne-hum : onlara tattıracağız
-
32-Secde 22
an-hâ : ondan
-
32-Secde 24
ve kânû : ve oldular
-
32-Secde 25
kânû : oldular
-
32-Secde 27
zar'an : ekin
-
32-Secde 29
îmânu-hum : onların îmânları
-
32-Secde 30
anhum : onlardan
-
33-Ahzâb 1
kâne : oldu, dır
-
33-Ahzâb 2
kâne : oldu, dır
-
33-Ahzâb 5
ıhvânu-kum : sizin kardeşlerinizdir
-
33-Ahzâb 5
ve kânallâhu (kâne allâhu) : ve Allah ... oldu, Allah ...dır
-
33-Ahzâb 6
kâne : oldu, idi
-
33-Ahzâb 7
mîsâkan : misak
-
33-Ahzâb 8
an : den
-
33-Ahzâb 9
rîhan : rüzgâr
-
33-Ahzâb 9
ve kânallâhu (kâne allâhu) : ve Allah oldu
-
33-Ahzâb 10
el hanâcire : hançereler, boğazlar, gırtlaklar
-
33-Ahzâb 15
kânû : oldular
-
33-Ahzâb 15
ve kâne : ve oldu
-
33-Ahzâb 18
ıhvâni-him : onların kardeşi, onların kardeşleri
-
33-Ahzâb 19
ve kâne : ve oldu
-
33-Ahzâb 20
an enbâi-kum : sizin haberlerinizden (sizin haberlerinizi)
-
33-Ahzâb 20
ve lev kânû : ve eğer, şâyet olsalardı
-
33-Ahzâb 21
kâne : oldu (vardır)
-
33-Ahzâb 21
kâne : oldu
-
33-Ahzâb 22
îmânen : îmânları
-
33-Ahzâb 24
kâne : oldu
-
33-Ahzâb 25
ve kânallâhu (kâne allâhu) : ve Allah ..... oldu
-
33-Ahzâb 26
ferîkan : topluluk, bir kısım
-
33-Ahzâb 27
ve ardan : ve arz, arazi
-
33-Ahzâb 27
kâne : oldu
-
33-Ahzâb 28
serâhan : bırakma
-
33-Ahzâb 30
ve kâne : ve oldu
-
33-Ahzâb 31
ve ta'mel sâlihan : ve salih amel, nefs tezkiyesi yaparız
-
33-Ahzâb 31
rızkan : bir rızık
-
33-Ahzâb 33
an-kum : sizden
-
33-Ahzâb 34
kâne : oldu
-
33-Ahzâb 35
ve el kânitîne : ve kanitin olan, huşû ile bağlanan erkekler
-
33-Ahzâb 35
ve el kânitâti : ve kanitin olan, huşû ile bağlanan kadınlar
-
33-Ahzâb 36
kâne : oldu
-
33-Ahzâb 37
ve kâne : ve oldu
-
33-Ahzâb 38
mâ kâne : yoktur, olmadı
-
33-Ahzâb 38
ve kâne : ve oldu
-
33-Ahzâb 38
makdûran : takdir edilmiş
-
33-Ahzâb 40
mâ kâne : olmadı
-
33-Ahzâb 40
ve kâne allâhu : ve Allah oldu
-
33-Ahzâb 43
ve kâne : ve oldu
-
33-Ahzâb 49
serâhan : bırakarak, bırakış
-
33-Ahzâb 50
ve mâ meleket eymânu-hum : ve onların elleri altında olan
-
33-Ahzâb 50
ve kânallâhu (ve kâne allâhu) : ve Allah oldu (dır)
-
33-Ahzâb 50
gafûran : gafur, mağfiret eden
-
33-Ahzâb 51
ve kânallâhu (ve kâne allâhu) : ve Allah oldu, Allah (dır)
-
33-Ahzâb 52
ve kânallâhu (ve kâne allâhu) : ve Allah ..... oldu, Allah (dır)
-
33-Ahzâb 53
kâne : oldu
-
33-Ahzâb 53
metâan : bir meta, bir şey
-
33-Ahzâb 53
ve mâ kâne : ve olmaz
-
33-Ahzâb 53
kâne : oldu
-
33-Ahzâb 54
kâne : oldu, dır
-
33-Ahzâb 55
ihvâni-hinne : onların kardeşleri
-
33-Ahzâb 55
ihvâni-hinne : onların erkek kardeşleri
-
33-Ahzâb 55
eymânu-hunne : onların elleri
-
33-Ahzâb 55
kâne : olandır
-
33-Ahzâb 57
leane-hum allâhu : Allah onlara lânet etti
-
33-Ahzâb 58
buhtânen : buhtan, iftira
-
33-Ahzâb 59
ve kânallâhu (kâne allâhu) : ve Allah ..... oldu, olandır
-
33-Ahzâb 63
anis sâati (an es sâati) : o saatten (kıyâmetten)
-
33-Ahzâb 64
leane : lânetledi
-
33-Ahzâb 68
ve el'an-hum : ve onlara lânet et
-
33-Ahzâb 69
ve kâne : ve oldu
-
33-Ahzâb 72
el emânete : emanet
-
33-Ahzâb 72
el insânu : insan
-
33-Ahzâb 72
kâne : oldu, idi
-
33-Ahzâb 73
ve kâne allâhu : ve Allah olur, ...dır
-
34-Sebe 3
anhu : ondan
-
34-Sebe 11
va'melû sâlihan : ve salih amel (zikirle nefs tezkiyesi) yapın
-
34-Sebe 12
suleymâne : Süleyman
-
34-Sebe 12
an emri-nâ : emrimizden
-
34-Sebe 13
ve cifânin : ve büyük çanaklar
-
34-Sebe 14
en lev kânû : eğer olsaydılar
-
34-Sebe 15
kâne : oldu
-
34-Sebe 15
cennetâni : iki bahçe
-
34-Sebe 15
an yemînin : sağdan
-
34-Sebe 20
zanne-hu : onun zannı, hedefi
-
34-Sebe 20
ferîkan : bir fırka, topluluk, zümre
-
34-Sebe 21
ve mâ kâne : ve yoktu, olmadı
-
34-Sebe 21
min sultânin : bir sultanlığı, zorlayıcı gücü, nüfuzu, tesiri
-
34-Sebe 23
an kulûbi-him : onların kalplerinden
-
34-Sebe 25
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
34-Sebe 25
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
34-Sebe 30
an-hu : ondan
-
34-Sebe 31
el kur'âni : Kur'ân
-
34-Sebe 32
an el hudâ : hidayetten
-
34-Sebe 33
kânû : oldular
-
34-Sebe 37
ve amile sâlihan : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptı
-
34-Sebe 40
cemîan : hepsini, tümünü
-
34-Sebe 40
kânû : oldular
-
34-Sebe 41
subhâne-ke : sen münezzehsin, sen Sübhan'sın
-
34-Sebe 41
kânû : oldular
-
34-Sebe 42
nef'an : fayda
-
34-Sebe 43
amma (an-mâ) : şeylerden
-
34-Sebe 43
kâne : oldu, idi
-
34-Sebe 45
kâne : oldu
-
34-Sebe 51
min mekânin : mekândan, yerden
-
34-Sebe 52
min mekânin : bir mekândan, yerden
-
34-Sebe 53
min mekânin : bir mekândan, yerden
-
34-Sebe 54
kânû : oldular, idiler
-
35-Fâtır 6
eş şeytâne : şeytan
-
35-Fâtır 10
kâne : oldu
-
35-Fâtır 10
cemîan : hepsi, bütün, tamamen
-
35-Fâtır 12
el bahrâni : iki deniz
-
35-Fâtır 15
el ganiyyu : gani, zengin, ihtiyacı olmayan
-
35-Fâtır 18
ve lev kâne : ve olsa bile
-
35-Fâtır 26
kâne : oldu
-
35-Fâtır 27
elvânu-hâ : onun renkleri
-
35-Fâtır 27
elvânu-hâ : onun renkleri
-
35-Fâtır 28
elvânu-hu : onun renkleri
-
35-Fâtır 29
ve alâniyeten : ve alenî, açık olarak
-
35-Fâtır 31
musaddikan : tasdik eden
-
35-Fâtır 34
an-nâ : bizden
-
35-Fâtır 36
an-hum : onlardan
-
35-Fâtır 37
na'mel el sâlihan : biz salih amel yapalım
-
35-Fâtır 40
ba'du-hum ba'dan : onların bir kısmı bir kısmına, birbirlerine
-
35-Fâtır 40
gurûran : aldatma, aldatıcı şeyler
-
35-Fâtır 41
kâne : idi, oldu
-
35-Fâtır 41
gafûran : gafur, mağfiret eden, günahları sevaba çeviren
-
35-Fâtır 42
eymâni-him : oların yeminleri
-
35-Fâtır 42
nufûran : nefret
-
35-Fâtır 44
kâne : oldu
-
35-Fâtır 44
ve kânû : ve oldular, idiler
-
35-Fâtır 44
ve mâ kâne : ve olmadı
-
35-Fâtır 44
kâne : oldu
-
35-Fâtır 45
kâne : odu, idi
-
36-Yâsin 2
el kur'âni : Kur'ân'a
-
36-Yâsin 8
ilel ezkâni (ilâ el ezkâni) : çenelere kadar
-
36-Yâsin 11
er rahmâne : Rahmân
-
36-Yâsin 15
er rahmânu : Rahmân
-
36-Yâsin 23
er rahmânu : Rahmân
-
36-Yâsin 23
an-nî : benden (bana)
-
36-Yâsin 29
kânet : oldu
-
36-Yâsin 30
illâ kânû : olmuş olmadılar (ancak)
-
36-Yâsin 36
subhânellezî (subhâne ellezî) : o sübhandır, herşeyden münezzehtir
-
36-Yâsin 44
ve metâan : ve metalanma, faydalanma
-
36-Yâsin 46
kânû : oldular
-
36-Yâsin 46
an-hâ : ondan
-
36-Yâsin 52
er rahmânu : Rahmân'ın
-
36-Yâsin 53
kânet : oldu
-
36-Yâsin 60
eş şeytâne : şeytan
-
36-Yâsin 62
kesîran : çok, çoğu
-
36-Yâsin 65
kânû : oldular
-
36-Yâsin 67
alâ mekâneti-him : mekânlarında, onların bulunduğu yerde
-
36-Yâsin 69
ve kur'ânun : ve Kur'ân
-
36-Yâsin 70
kâne : oldu
-
36-Yâsin 77
el insânu : insan
-
36-Yâsin 83
subhâne : (o) sübhandır, herşeyden münezzehtir
-
37-Sâffât 2
zecran : toplayarak, sevkederek, koruyarak
-
37-Sâffât 3
zikran : zikrederek
-
37-Sâffât 7
ve hıfzan : ve koruyarak
-
37-Sâffât 7
şeytânin : şeytan
-
37-Sâffât 8
cânibin : yanlar, taraflar
-
37-Sâffât 9
duhûran : kovularak, kovulmuş olarak
-
37-Sâffât 11
halkan : halkoluş, yaratılış bakımından
-
37-Sâffât 22
kânû : onlar oldular
-
37-Sâffât 28
an el yemîni : sağ taraftan
-
37-Sâffât 30
ve mâ kâne : ve olmadı
-
37-Sâffât 30
min sultânin : bir sultanlık, zorlayıcı güç, kuvvet
-
37-Sâffât 35
kânû : oldular
-
37-Sâffât 47
an-hâ : ondan
-
37-Sâffât 51
kâne : oldu, idi
-
37-Sâffât 73
fanzur (fe unzur) : o zaman, artık, bak
-
37-Sâffât 73
kâne : oldu
-
37-Sâffât 87
zannu-kum : sizin zannınız
-
37-Sâffât 90
an-hu : ondan
-
37-Sâffât 97
bunyânen : binalar, üst üste inşa edilen şeyler, mancınık
-
37-Sâffât 102
fanzur (fe unzur) : haydi bak
-
37-Sâffât 116
kânû : oldular
-
37-Sâffât 133
lûtan : Lut
-
37-Sâffât 141
kâne : oldu
-
37-Sâffât 143
kâne : oldu
-
37-Sâffât 156
sultânun : sultan, delil
-
37-Sâffât 159
subhâne : sübhan, münezzeh
-
37-Sâffât 159
ammâ (an mâ) : şey(ler)den
-
37-Sâffât 167
kânû : oldular
-
37-Sâffât 174
an-hum : onlardan
-
37-Sâffât 178
an-hum : onlardan
-
37-Sâffât 180
subhâne : sübhan, münezzehtir
-
37-Sâffât 180
ammâ (an mâ) : şey(ler)den
-
38-Sâd 1
el kur'âni : Kur'ân
-
38-Sâd 22
hasmâni : iki hasım, iki davacı
-
38-Sâd 24
ve zanne : ve zannetti
-
38-Sâd 24
râkian : rükû ederek, huşû ile eğilerek
-
38-Sâd 26
an : dan
-
38-Sâd 26
an : dan
-
38-Sâd 27
zannu : zan
-
38-Sâd 30
suleymâne : Süleyman
-
38-Sâd 32
an : den, dan
-
38-Sâd 33
meshan : meshederek, okşayarak
-
38-Sâd 34
suleymâne : Süleyman
-
38-Sâd 41
eş şeytânu : şeytan
-
38-Sâd 63
an-hum : onlardan
-
38-Sâd 68
an-hu : ondan
-
38-Sâd 69
mâ kâne : yoktu, olmadı
-
38-Sâd 74
ve kâne : ve oldu
-
39-Zümer 2
muhlisan : muhlis olarak, halis kılarak
-
39-Zümer 4
subhâne-hu : o sübhandır (herşeyden münezzehtir)
-
39-Zümer 6
semâniyete : sekiz
-
39-Zümer 6
halkan : yaratma, yaratış, yaratılış
-
39-Zümer 7
ganiyyun : gani, zengin, ihtiyacı olmayan
-
39-Zümer 7
an-kum : sizden
-
39-Zümer 8
el insâne : insan
-
39-Zümer 8
mâ kâne : olmadı
-
39-Zümer 8
an : dan
-
39-Zümer 9
kânitun : kanitun olan (saygıyla Allah'ın huzurunda duran)
-
39-Zümer 9
ânâe : vakit, saat
-
39-Zümer 11
muhlisan : muhlis olarak, halis kılarak
-
39-Zümer 14
muhlisan : muhlis olarak, halis kılarak
-
39-Zümer 15
el husrânu : hüsran
-
39-Zümer 21
zer'an : ekin
-
39-Zümer 21
elvânu-hu : onun renkleri
-
39-Zümer 23
mesâniye : ikinci, ikişer ikişer
-
39-Zümer 26
kânû : oldular
-
39-Zümer 27
el kur'âni : Kur'ân
-
39-Zümer 28
kur'ânen : Kur'ân
-
39-Zümer 29
yesteviyâni : ikisi eşit olur
-
39-Zümer 35
an-hum : onlardan
-
39-Zümer 35
kânû : oldular
-
39-Zümer 39
mekâneti-kum : bulunduğunuz mekân
-
39-Zümer 43
kânû : idiler, oldular
-
39-Zümer 44
cemîân : tümü, hepsi
-
39-Zümer 46
kânû : idiler, oldular
-
39-Zümer 47
cemîan : hepsi, tümü
-
39-Zümer 48
kânû : idiler, oldular
-
39-Zümer 49
el insâne : insan
-
39-Zümer 50
an-hum : onlardan, onlara
-
39-Zümer 50
kânû : idiler, oldular
-
39-Zümer 53
cemîan : hepsi, tümü
-
39-Zümer 65
yahbetanne : heba olur
-
39-Zümer 67
cemîan : hepsi, bütün, tamamı
-
39-Zümer 67
subhâne-hu : o sübhandır (herşeyden münezzehtir)
-
39-Zümer 67
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
39-Zümer 68
yanzurûne : bakarlar, bakınırlar
-
39-Zümer 71
zumeran : zümre zümre
-
39-Zümer 73
zumeran : zümre, zümre
-
4-Nisâ 1
kesîran : birçok, çok sayıda
-
4-Nisâ 1
kâne : oldu, ... idi, ...dır
-
4-Nisâ 2
kâne : oldu, ... idi, ...dır
-
4-Nisâ 2
kebîran : büyük
-
4-Nisâ 3
eymânu-kum : (sizin) elinizin altındaki
-
4-Nisâ 4
an şey'in : bir şeyi
-
4-Nisâ 4
merîan : boğazdan kolayca geçen, afiyetle, rahatça
-
4-Nisâ 6
fe in ânestum : bundan sonra eğer hissederseniz (anlarsanız)
-
4-Nisâ 6
ve men kâne : ve kim ... oldu, ...ise
-
4-Nisâ 6
ganiyyen : zengin
-
4-Nisâ 6
ve men kâne : ve kim ... oldu, ...ise
-
4-Nisâ 6
fakîran : fakir
-
4-Nisâ 7
el vâlidâni : ebeveyn, ana baba
-
4-Nisâ 7
el vâlidâni : ebeveyn, ana baba
-
4-Nisâ 7
mefrûdan : farz kılınmış olan
-
4-Nisâ 9
sedîdan : doğru, dürüst, adaletli
-
4-Nisâ 10
nâran : ateş
-
4-Nisâ 10
seîran : alevli ateş
-
4-Nisâ 11
ve in kânet : ve eğer, ... oldu ise, ... ise (varsa)
-
4-Nisâ 11
in kâne : ve eğer, ... oldu ise, ... ise (varsa)
-
4-Nisâ 11
in kâne : ve eğer, ... oldu ise, ... ise (varsa)
-
4-Nisâ 11
kâne : oldu, ...dır
-
4-Nisâ 12
in kâne : eğer, ... oldu ise, ... ise (varsa)
-
4-Nisâ 12
in kâne : eğer, ... oldu ise, ... ise (varsa)
-
4-Nisâ 12
ve in kâne : ve eğer, ... oldu ise, ... ise (varsa)
-
4-Nisâ 12
in kânû : eğer, ... oldu ise, ... ise (varsa)
-
4-Nisâ 14
nâran : ateş
-
4-Nisâ 16
vellezâni (ve ellezâni) : ve o ikisi
-
4-Nisâ 16
ye'tiyâni-hâ : onu yaparlar (fuhuş, zina yaparlar)
-
4-Nisâ 16
an-humâ : ikisinden
-
4-Nisâ 16
kâne : oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 17
ve kâne : ve oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 18
el'âne : şimdi
-
4-Nisâ 19
hayran : hayır
-
4-Nisâ 19
kesîran : çok
-
4-Nisâ 20
mekâne : yerine
-
4-Nisâ 20
kıntâran : yüklerle, kantar kantar, çok fazla
-
4-Nisâ 20
buhtânen : iftira ederek
-
4-Nisâ 21
mîsâkan : misak, kuvvetli söz
-
4-Nisâ 21
galîzan : çok kuvvetli, kesin
-
4-Nisâ 22
kâne : oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 22
ve maktan : iğrenç, kızdırıcı husus
-
4-Nisâ 23
kâne : oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 23
gafûran : gafur, bağışlayan, mağfiret eden
-
4-Nisâ 24
ve el muhsanâtu : ve evli kadınlar
-
4-Nisâ 24
eymânu-kum : elinizin altında bulunan (cariyeler)
-
4-Nisâ 24
kâne : oldu, ... idi, ...dır
-
4-Nisâ 25
el muhsanâti : iffetli, namuslu, hür kadınlar
-
4-Nisâ 25
eymânu-kum : elinizin altında olan (cariyeleriniz)
-
4-Nisâ 25
bi îmâni-kum : sizin imânınızı
-
4-Nisâ 25
muhsanâtin : iffetliler, namuslu kadınlar
-
4-Nisâ 25
ahdânin : gizli dostlar, metresler
-
4-Nisâ 25
el muhsanâti : evli kadınlar
-
4-Nisâ 25
el anete : sıkıntı, fücur, günah
-
4-Nisâ 28
an-kum : sizden
-
4-Nisâ 28
el insânu : insan
-
4-Nisâ 29
an terâdın : rızanız, razı olmanız
-
4-Nisâ 29
kâne : oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 30
udvânen : düşmanlık
-
4-Nisâ 30
nâran : ateş
-
4-Nisâ 30
ve kâne : ve oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 30
yesîran : kolay
-
4-Nisâ 31
an-hu : ondan
-
4-Nisâ 31
an-kum : sizden
-
4-Nisâ 32
kâne : oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 33
el vâlidâni : ana-baba
-
4-Nisâ 33
eymânu-kum : sizin yeminleriniz
-
4-Nisâ 33
kâne : oldu, ... idi, ...dır
-
4-Nisâ 34
kânitâtun : kanitindir, saygılı ve itaatkârdır
-
4-Nisâ 34
kâne : oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 34
kebîran : büyük
-
4-Nisâ 35
ıslâhan : ıslâh etme, düzelme
-
4-Nisâ 35
kâne : oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 35
habîran : haberdar olan
-
4-Nisâ 36
ihsânen : ihsanla davranma, iyilik etme
-
4-Nisâ 36
eymânu-kum : ellerinizin altında
-
4-Nisâ 36
kâne : oldu, ... idi, ...dır
-
4-Nisâ 36
fehûran : övünen (kendinle iftihar eden)
-
4-Nisâ 38
eş şeytânu : şeytan
-
4-Nisâ 39
ve kâne : ve oldu, ... idi, ...dır
-
4-Nisâ 40
ecran : ecir, karşılık, mükâfat
-
4-Nisâ 43
kâne : oldu, ... idi, ...dır
-
4-Nisâ 43
gafûran : mağfiret eden
-
4-Nisâ 45
nasîran : yardımcı olarak
-
4-Nisâ 46
an mevâdıı-hi : onun konulduğu yerden
-
4-Nisâ 46
ve ta'nan : ve yererek
-
4-Nisâ 46
le kâne : elbette olurdu
-
4-Nisâ 46
hayran : daha hayırlı
-
4-Nisâ 46
leane-hum(u) : onları lânetledi
-
4-Nisâ 47
musaddikan : tasdik edici olarak
-
4-Nisâ 47
nel'ane-hum : onlara lânet ederiz
-
4-Nisâ 47
leannâ : lânet ettik
-
4-Nisâ 47
ve kâne : ve oldu, ... idi, ...dır
-
4-Nisâ 52
leane-hum(u) : onlara lânet etti
-
4-Nisâ 52
yel'ani : lânet eder
-
4-Nisâ 52
nasîran : bir yardımcı
-
4-Nisâ 53
nakîran : çekirdek, hurma çekirdeği (hurma çekirdeği üzerindeki yarık), hurma çekirdeğinin lifi, kıl kadar, zerre kadar
-
4-Nisâ 55
an-hu : ondan
-
4-Nisâ 55
saîran : alevli ateş
-
4-Nisâ 56
nâran : ateş
-
4-Nisâ 56
kâne : oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 58
el emânâti : emanetler
-
4-Nisâ 58
kâne : oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 58
semîan : en iyi işiten
-
4-Nisâ 58
basîran : en iyi gören
-
4-Nisâ 60
eş şeytânu : şeytan
-
4-Nisâ 61
an-ke : senden
-
4-Nisâ 62
ihsânen : ihsan, iyilik
-
4-Nisâ 62
ve tevfîkan : ve birlik, arayı bulma, birleştirme
-
4-Nisâ 63
an-hum : onlardan
-
4-Nisâ 63
belîgan : beliğ, açık, tesirli, güzel
-
4-Nisâ 66
kâne : oldu, ... idi, ...dır
-
4-Nisâ 66
hayran : hayırlı, daha hayırlı
-
4-Nisâ 67
ecran : ecir, karşılık, mükâfat
-
4-Nisâ 68
sırâtan mustekîmen : Sıratı Mustakîm, Allah'a ulaştıran yola
-
4-Nisâ 69
rafîkan : arkadaş olarak, arkadaş
-
4-Nisâ 71
cemîan : topluca, toplu olarak
-
4-Nisâ 75
ve el vildâni : ve evlatlar, çocuklar
-
4-Nisâ 75
nasîran : bir yardımcı
-
4-Nisâ 76
eş şeytâni : şeytan
-
4-Nisâ 76
eş şeytâni : şeytan
-
4-Nisâ 76
kâne : oldu, ... idi , ...dır
-
4-Nisâ 81
an-hum : onlardan
-
4-Nisâ 82
el kur'âne : Kur'ân
-
4-Nisâ 82
kâne : oldu, ... idi, ...dır
-
4-Nisâ 82
kesîran : çok, birçok, pekçok
-
4-Nisâ 83
eş şeytâne : şeytan
-
4-Nisâ 85
ve kâne : ve oldu, ... idi, ...dır
-
4-Nisâ 86
kâne : oldu, , ... idi, ...dır
-
4-Nisâ 87
le yecmeanne-kum : sizi mutlaka toplayacak
-
4-Nisâ 89
nasîran : yardımcı
-
4-Nisâ 91
sultânen : sultan, güç, delil, yetki
-
4-Nisâ 92
kâne : oldu, ...idi, ...dır
-
4-Nisâ 92
in kâne : eğer ... oldu ise
-
4-Nisâ 92
kâne : oldu, ... idi, ...dır
-
4-Nisâ 92
ve kâne : ve oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 93
ve leane-hu : ve ona lanet etti
-
4-Nisâ 94
megânimu : ganimetler
-
4-Nisâ 94
kâne : oldu, ...idi, ...dır
-
4-Nisâ 94
habîran : haberdar olan, haberdar
-
4-Nisâ 95
ecran : ecir, karşılık, mükâfat
-
4-Nisâ 96
ve kâne : ve oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 96
gafûran : mağfiret eden
-
4-Nisâ 97
masîran : gidilen yer, varış yeri
-
4-Nisâ 98
ve el vildâni : ve çocuklar
-
4-Nisâ 99
en ya'fuve an : affetmesi
-
4-Nisâ 99
ve kâne : ve oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 99
gafûran : gafur olan, mağfiret eden
-
4-Nisâ 100
kesîran : bir çok
-
4-Nisâ 100
muhâciran : muhacir , hicret eden, göç eden
-
4-Nisâ 100
ve kâne : ve oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 100
gafûran : gafur olan, mağfiret eden
-
4-Nisâ 101
kânû : oldular, ...dırlar
-
4-Nisâ 102
an eslihati-kum : kendi silâhlarınızdan
-
4-Nisâ 102
kâne : oldu, ...dır
-
4-Nisâ 103
kânet : oldu, olmuştur
-
4-Nisâ 104
ve kâne : ve oldu, ...dır
-
4-Nisâ 106
kâne : oldu, ...dır
-
4-Nisâ 106
gafûran : mağfiret eden
-
4-Nisâ 107
lâ tucâdil an : mücadele etme
-
4-Nisâ 107
yahtânûne : açıkça ihanet ederler
-
4-Nisâ 107
kâne : oldu, ...dır
-
4-Nisâ 107
havvânen : ihanette israr eden
-
4-Nisâ 108
ve kâne : ve oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 108
muhîtan : kuşatan
-
4-Nisâ 109
câdeltum an : siz mücadele ettiniz
-
4-Nisâ 110
gafûran : mağfiret eden
-
4-Nisâ 111
ve kâne : oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 112
buhtânen : iftira
-
4-Nisâ 113
kâne : oldu, ...dır
-
4-Nisâ 114
ecran : ecir, karşılık, mükâfat
-
4-Nisâ 115
masîran : gidilecek, varılacak yer
-
4-Nisâ 116
baîdan : uzak
-
4-Nisâ 117
şeytânen : şeytan
-
4-Nisâ 118
leane-hu : ona lânet etti
-
4-Nisâ 118
mefrûdan : tayin edilmiş, takdir edilmiş, belirlenmiş
-
4-Nisâ 119
ve le âmuranne-hum : ve mutlaka onlara emredeceğim
-
4-Nisâ 119
âzâne : kulaklar
-
4-Nisâ 119
ve le âmuranne-hum : ve mutlaka onlara emredeceğim
-
4-Nisâ 119
eş şeytâne : şeytan
-
4-Nisâ 119
husrânen : hüsranla
-
4-Nisâ 120
eş şeytânu : şeytan
-
4-Nisâ 120
gurûran : gurur, aldatma
-
4-Nisâ 121
an-hâ : ondan
-
4-Nisâ 121
mahîsan : kaçış, kaçamak, kaçış yeri
-
4-Nisâ 122
hakkan : hak, gerçek
-
4-Nisâ 123
bi emâniyyi-kum : sizin emaniyyeniz ile (kuruntularınızla)
-
4-Nisâ 123
ve lâ emâniyyi : ve emaniyye değil
-
4-Nisâ 123
nasîran : yardımcı
-
4-Nisâ 124
nakîran : çekirdek, hurma çekirdeği (hurma çekirdeği üzerindeki yarık), hurma çekirdeğinin lifi , kıl kadar, zerre kadar
-
4-Nisâ 125
hanîfen : hanif olarak, tek Allah'a inanarak
-
4-Nisâ 126
ve kâne : ve oldu, ...dır
-
4-Nisâ 126
muhîtan : kuşatan
-
4-Nisâ 127
min el vildâni : çocuklardan
-
4-Nisâ 127
kâne : oldu, ...dır
-
4-Nisâ 128
ı'râdan : yüz çevirme
-
4-Nisâ 128
sulhan : sulh yapılarak, anlaşma yapılarak
-
4-Nisâ 128
kâne : oldu, ...dır
-
4-Nisâ 128
habîran : en iyi haberdar olan, haberdar olan
-
4-Nisâ 129
kâne : oldu, ...dır
-
4-Nisâ 129
gafûran : Gafur, mağfiret eden
-
4-Nisâ 130
ve kâne : ve oldu, ...dır
-
4-Nisâ 130
vâsian : vâsi, varlığı rahmeti, keremi geniş olan
-
4-Nisâ 131
ve kâne : ve oldu, ...dır
-
4-Nisâ 131
ganiyyen : gani, zengin (hiç bir şeye muhtaç olmayan, her şeye sahip olan)
-
4-Nisâ 133
ve kâne : ve oldu, ...dır
-
4-Nisâ 133
kadîran : kaadir, kudret sahibi, gücü yeten
-
4-Nisâ 134
kâne : oldu, ... dır
-
4-Nisâ 134
ve kâne : oldu, ...dır
-
4-Nisâ 134
semîan : semî, en iyi işiten
-
4-Nisâ 134
basîran : basîr, en iyi gören
-
4-Nisâ 135
ganiyyen : zengin
-
4-Nisâ 135
fakîran : fakir
-
4-Nisâ 135
kâne : oldu, ...dır
-
4-Nisâ 135
habîran : haberdar olan
-
4-Nisâ 137
kufran : inkârlar, küfürler
-
4-Nisâ 139
cemîan : hepsi, tamamı
-
4-Nisâ 140
cemîan : hepsi
-
4-Nisâ 141
in kâne : şayet, eğer oldu ise
-
4-Nisâ 141
in kâne : şayet, eğer oldu ise
-
4-Nisâ 144
sultânen : hüccet, delil
-
4-Nisâ 145
nasîran : yardımcı
-
4-Nisâ 146
ecran : ecr, karşılık, mükâfat
-
4-Nisâ 147
ve kâne : ve oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 147
şâkiran : şükredilen, şükrün karşılığını veren
-
4-Nisâ 148
ve kâne : ve oldu, ...dır
-
4-Nisâ 148
semîan : en iyi işiten
-
4-Nisâ 149
hayran : hayır
-
4-Nisâ 149
ta'fû an : siz affedersiniz
-
4-Nisâ 149
kâne : oldu, ...dır
-
4-Nisâ 149
kadîran : kaadir, kudret sahibi, gücü yeten
-
4-Nisâ 151
hakkan : hak olan, gerçek olan
-
4-Nisâ 152
ve kâne : ve oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 152
gafûran : gafur olan, mağfiret eden
-
4-Nisâ 153
an zâlike : bundan
-
4-Nisâ 153
sultânen : sultan, yetki, güç, delil
-
4-Nisâ 154
mîsâkan : misak, kesin söz
-
4-Nisâ 154
galîzan : sağlam, çok kuvvetli
-
4-Nisâ 156
buhtânen : yalan söz, iftira
-
4-Nisâ 156
azîman : azîm, büyük, çok büyük
-
4-Nisâ 157
ez zanni : zan
-
4-Nisâ 158
ve kâne : ve oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 160
an sebîli : yoldan
-
4-Nisâ 160
kesîran : çok , bir çok
-
4-Nisâ 161
an-hu : ondan
-
4-Nisâ 162
ecran : ecir, mükâfat
-
4-Nisâ 163
ve suleymâne : ve Hz. Süleyman
-
4-Nisâ 163
zebûran : Zebur
-
4-Nisâ 165
ve kâne : ve oldu, ...dır
-
4-Nisâ 167
ve saddû an : ve alıkoydular, engellediler, saptırdılar
-
4-Nisâ 168
tarîkan : tarik, yol
-
4-Nisâ 169
ve kâne : ve oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 169
yesîran : kolay
-
4-Nisâ 170
hayran : hayırlı
-
4-Nisâ 170
ve kâne : ve oldu, idi, ...dır
-
4-Nisâ 171
hayran : hayırlı
-
4-Nisâ 171
subhâne-hû : Onu tenzih edin
-
4-Nisâ 172
an ibâdeti-hî : ona kul olmaktan
-
4-Nisâ 172
cemîan : hepsi
-
4-Nisâ 173
nasîran : yardımcı
-
4-Nisâ 174
burhânun : kesin delil
-
4-Nisâ 174
nûran : bir nur
-
4-Nisâ 175
sırâtan mustekîmen : Sıratı Mustakîm, Allah'a ulaştıran yol
-
4-Nisâ 176
in kânete : eğer iki (kadın) olursa
-
4-Nisâ 176
es sulusâni : üçte ikisi
-
4-Nisâ 176
kânû : oldular
-
40-Mü'min 5
kâne : oldu
-
40-Mü'min 10
ilâ el îmâni : îmâna
-
40-Mü'min 13
rızkan : rızık
-
40-Mü'min 18
el hanâciri : hançereler (boğaz, gırtlak)
-
40-Mü'min 21
kâne : oldu
-
40-Mü'min 21
kânû : oldular
-
40-Mü'min 21
kânû-hum : onlar idiler
-
40-Mü'min 21
ve âsâran : ve eserler
-
40-Mü'min 21
ve mâ kâne lehum : ve onlar için olmadı
-
40-Mü'min 22
kânet : oldu
-
40-Mü'min 23
sultânin : sultan, delil, mucize
-
40-Mü'min 24
ve hâmâne : ve Haman
-
40-Mü'min 28
îmâne-hu : onun îmânı
-
40-Mü'min 28
sâdikan : sadık, doğru söyleyen
-
40-Mü'min 35
sultânin : sultan, güç, delil
-
40-Mü'min 36
hâmânubni (hâmânu ibni) : Haman inşa et, bina yap
-
40-Mü'min 36
sarhan : kule, yüksek kule
-
40-Mü'min 37
an es sebîli : yoldan
-
40-Mü'min 40
sâlihan : nefsi ıslâh edici ameller, nefs tezkiyesi
-
40-Mü'min 47
tebean : tâbî
-
40-Mü'min 47
an-nâ : bizden
-
40-Mü'min 49
an-nâ : bizden
-
40-Mü'min 56
sultânin : bir sultan
-
40-Mü'min 60
an ibâdetî : bana kul olmaktan
-
40-Mü'min 63
kânû : oldular
-
40-Mü'min 67
şuyûhan : şeyhler, yaşlılar, ihtiyarlar
-
40-Mü'min 74
annâ : bizden
-
40-Mü'min 78
ve mâ kâne : ve değildir
-
40-Mü'min 82
kâne : idi, oldu
-
40-Mü'min 82
kânû : idiler, oldular
-
40-Mü'min 82
an-hum : onlardan
-
40-Mü'min 82
kânû : idiler, oldular
-
40-Mü'min 83
kânû : idiler, oldular
-
40-Mü'min 85
îmânu-hum : onların îmânı
-
41-Fussilet 2
er rahmân : Rahmân
-
41-Fussilet 3
kur'ânen : Kur'ân
-
41-Fussilet 5
âzâni-nâ : bizim kulaklarımız
-
41-Fussilet 11
duhânun : duman, buhar halinde
-
41-Fussilet 11
tav'an : isteyerek
-
41-Fussilet 15
ve kânû : ve oldular, idiler
-
41-Fussilet 16
rîhan : rüzgâr
-
41-Fussilet 16
sarsaran : şiddetli sesle gelen soğuk fırtına
-
41-Fussilet 17
kânû : oldular
-
41-Fussilet 18
ve kânû : ve oldular, idiler
-
41-Fussilet 20
kânû : oldular
-
41-Fussilet 22
zanentum : siz zannettiniz, sandınız
-
41-Fussilet 23
zannu-kum : sizin zannınız
-
41-Fussilet 23
zanentum : zannettiniz
-
41-Fussilet 25
kânû : oldular
-
41-Fussilet 26
el kur'âni : Kur'ân
-
41-Fussilet 27
nuzîkanne : tattıracağız
-
41-Fussilet 27
kânû : oldular
-
41-Fussilet 28
kânû : oldular
-
41-Fussilet 33
sâlihan : salih amel, nefsi ıslâh edici amel
-
41-Fussilet 36
yenzeganne-ke : sana mutlaka vesvese verecek
-
41-Fussilet 36
eş şeytâni : şeytan
-
41-Fussilet 44
kur'ânen : Kur'ân
-
41-Fussilet 44
âzâni-him : onların kulakları
-
41-Fussilet 44
mekânin : yer, mekân
-
41-Fussilet 46
sâlihan : salih amel, nefs tezkiyesi
-
41-Fussilet 48
an-hum : onlardan
-
41-Fussilet 48
kânû : oldular
-
41-Fussilet 48
ve zannû : ve kuvvetle zannettiler (anladılar)
-
41-Fussilet 49
el insânu : insan
-
41-Fussilet 49
kanûtun : ümitsiz olur
-
41-Fussilet 50
nuzîkanne-hum : onlara mutlaka tattıracağız
-
41-Fussilet 51
el insâni : insan
-
41-Fussilet 51
ve neâ bi cânibi-hi \n(ve neâ) \n(bi cânibi-hi) : ve yan çizdi \n: (ve uzaklaştı) \n: (yanına)
-
41-Fussilet 52
kâne : oldu
-
42-Şûrâ 7
kur'ânen : Kur'ân
-
42-Şûrâ 13
nûhan : Nuh
-
42-Şûrâ 17
ve el mîzâne : ve mizan
-
42-Şûrâ 20
kâne : oldu
-
42-Şûrâ 20
kâne : oldu
-
42-Şûrâ 25
an ibâdi-hi : kullarından
-
42-Şûrâ 25
ve ya'fû an : ve affeder
-
42-Şûrâ 28
mâ kanetû : ümit kestikleri şey
-
42-Şûrâ 30
an kesîrin : çoğundan
-
42-Şûrâ 34
ve ya'fu an : ve affeder
-
42-Şûrâ 46
ve mâ kâne : ve olmadı, yoktur
-
42-Şûrâ 48
hafîzan : muhafız olarak
-
42-Şûrâ 48
el insâne : insan
-
42-Şûrâ 48
el insâne : insan
-
42-Şûrâ 50
zukrânen : erkekler olarak
-
42-Şûrâ 51
ve mâ kâne : ve yoktur, olmamıştır
-
42-Şûrâ 52
rûhan : ruh
-
42-Şûrâ 52
îmânu : îmân
-
43-Zuhruf 3
kur'ânen : bir Kur'ân
-
43-Zuhruf 5
nadribu ... (safhan) : vazgeçip bırakalım
-
43-Zuhruf 5
an-kum : sizden
-
43-Zuhruf 5
(nadribu) ... safhan : vazgeçip bırakalım
-
43-Zuhruf 7
kânû : oldular
-
43-Zuhruf 13
subhâne : sübhan, herşeyden münezzeh
-
43-Zuhruf 15
el insâne : insan
-
43-Zuhruf 17
li er rahmâni : Rahmân'a
-
43-Zuhruf 19
er rahmâni : Rahmân
-
43-Zuhruf 20
er rahmânu : Rahmân
-
43-Zuhruf 25
fanzur (fe unzur) : işte bak
-
43-Zuhruf 25
kâne : oldu
-
43-Zuhruf 31
el kur'ânu : Kur'ân
-
43-Zuhruf 32
ba'dan : bir kısmı
-
43-Zuhruf 33
bi er rahmâni : Rahmân'ı
-
43-Zuhruf 36
an zikri : zikirden
-
43-Zuhruf 36
er rahmâni : Rahmân
-
43-Zuhruf 36
şeytânen : şeytan
-
43-Zuhruf 37
ani es sebîli : yoldan
-
43-Zuhruf 40
kâne : oldu
-
43-Zuhruf 45
er rahmâni : Rahmân
-
43-Zuhruf 50
an hum(u) : onlardan
-
43-Zuhruf 54
kânû : oldular
-
43-Zuhruf 62
eş şeytânu : şeytan
-
43-Zuhruf 69
ve kânû : ve oldular
-
43-Zuhruf 75
an-hum : onlardan
-
43-Zuhruf 76
kânû : oldular
-
43-Zuhruf 81
kâne : oldu
-
43-Zuhruf 81
li er rahmâni : Rahmân için, Rahmân'ın
-
43-Zuhruf 82
subhâne : sübhan, münezzeh, yüce
-
43-Zuhruf 89
an-hum : onlardan
-
44-Duhân 10
bi duhânin : duhanı, dumanı
-
44-Duhân 12
an-nâ : bizden
-
44-Duhân 14
an-hu : ondan
-
44-Duhân 19
bi sultânin : bir sultan ile, delil ile
-
44-Duhân 27
kânû : oldular
-
44-Duhân 29
ve mâ kânû : ve olmadılar
-
44-Duhân 31
kâne : oldu, idi
-
44-Duhân 37
kânû : oldular
-
44-Duhân 41
an mevlen : dosttan
-
44-Duhân 58
bi lisâni-ke : senin lisanın ile
-
45-Câsiye 10
an-hum : onlardan, onlara
-
45-Câsiye 13
cemîan : hepsi
-
45-Câsiye 14
kânû : oldular
-
45-Câsiye 15
amile sâlihan : salih ameller (nefs tezkiyesi) yaptı
-
45-Câsiye 17
kânû : oldular
-
45-Câsiye 19
len yugnû an-ke : asla sana fayda vermez
-
45-Câsiye 25
mâ kâne : olmadı
-
45-Câsiye 32
zannen : bir zan
-
45-Câsiye 33
kânû : oldular
-
46-Ahkaf 3
ammâ (an mâ) : şeyden
-
46-Ahkaf 5
an duâi-him : onların dualarından, tapmalarından
-
46-Ahkaf 6
kânû : oldular
-
46-Ahkaf 6
ve kânû : ve oldular
-
46-Ahkaf 9
bid'an : kendinden katan, farklı bir şey ortaya çıkaran
-
46-Ahkaf 10
kâne : ise
-
46-Ahkaf 11
kâne : oldu
-
46-Ahkaf 11
hayran : hayırlı
-
46-Ahkaf 12
lisânen : lisanı
-
46-Ahkaf 14
kânû : oldular
-
46-Ahkaf 15
el insâne : insan
-
46-Ahkaf 15
ihsânen : ihsanla davranma
-
46-Ahkaf 15
sâlihan : salih, ıslâh edici
-
46-Ahkaf 16
an hum : onlardan
-
46-Ahkaf 16
an seyyiâti-him : günahlarından
-
46-Ahkaf 16
kânû : oldular
-
46-Ahkaf 17
e teidâni-nî : bana vaad mı ediyorsunuz
-
46-Ahkaf 17
yestegîsânillâhe : ikisi Allah'tan yardım istediler
-
46-Ahkaf 18
kânû : oldu
-
46-Ahkaf 22
an âliheti-nâ : ilâhlarımızdan
-
46-Ahkaf 24
âridan : bir bulut olarak
-
46-Ahkaf 26
sem'an : işitme hassası
-
46-Ahkaf 26
an-hum : onlardan
-
46-Ahkaf 26
iz kânû : oldukları zaman
-
46-Ahkaf 26
kânû : oldular
-
46-Ahkaf 28
kurbânen : rıza kazanmak, yakınlık sağlamak (için)
-
46-Ahkaf 28
an hum : onlardan
-
46-Ahkaf 28
ve mâ kânû : ve oldukları şey
-
46-Ahkaf 29
el kur'âne : Kur'ân'ı
-
46-Ahkaf 30
musaddikan : doğrulayan, tasdik eden
-
47-Muhammed 1
an sebîlillâhi (sebîli allâhi) : Allah'ın yolundan
-
47-Muhammed 2
an-hum : onlardan
-
47-Muhammed 4
eshantumû-hum : onları güçsüz, zayıf bıraktınız
-
47-Muhammed 10
kâne : oldu
-
47-Muhammed 14
kâne : oldu
-
47-Muhammed 16
ânifen : az önce
-
47-Muhammed 20
yanzurûne : bakarlar
-
47-Muhammed 21
kâne : oldu
-
47-Muhammed 21
hayran : daha hayırlı
-
47-Muhammed 23
leane-hum allâhu : Allah onları (kendilerini) lânetledi
-
47-Muhammed 24
el kur'âne : Kur'ân
-
47-Muhammed 25
eş şeytânu : şeytan
-
47-Muhammed 28
rıdvâne-hu : onun rızası
-
47-Muhammed 29
adgâne-hum : onların gizli kinleri
-
47-Muhammed 32
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
47-Muhammed 34
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
47-Muhammed 37
adgâne-kum : sizin hasetiniz
-
47-Muhammed 38
an nefsi-hî : kendi nefsinden, kendi nefsine
-
47-Muhammed 38
el ganiyyu : gani, zengin, müstağni
-
48-Fetih 1
fethan : fetih
-
48-Fetih 2
sirâtan mustekîmen : Sıratı Mustakîm, Allah'a götüren yol
-
48-Fetih 3
yansure-ke : sana yardım etsin
-
48-Fetih 3
nasran : yardım, zafer
-
48-Fetih 4
îmânen : îmân
-
48-Fetih 4
îmâni-him : onların îmânları
-
48-Fetih 4
kâne : oldu ...dır
-
48-Fetih 4
ve kânallâhu : ve Allah oldu ...dır
-
48-Fetih 5
an-hum : onlardan
-
48-Fetih 5
kâne : oldu ...dır
-
48-Fetih 6
ez zânnîne : zanda bulunanlar
-
48-Fetih 6
zanne es sev'i : kötü zan
-
48-Fetih 6
leane-hum : onları lânetledi
-
48-Fetih 7
kâne : oldu ...dır
-
48-Fetih 11
kâne : oldu, idi, ...dir
-
48-Fetih 12
zanen-tum : siz zannettiniz
-
48-Fetih 12
ve zanen-tum : ve siz zannettiniz
-
48-Fetih 12
zanne es sevi : kötü bir zanla
-
48-Fetih 14
ve kâne : ve oldu, idi, ...dır
-
48-Fetih 15
ilâ megânime : ganimetlere
-
48-Fetih 15
kânû : oldular, idiler, ...dir
-
48-Fetih 18
an el mû'minîne : mü'minlerden
-
48-Fetih 18
fethan : fetih, zafer
-
48-Fetih 19
megânime : ganimetler
-
48-Fetih 19
kâne : oldu, ...dır
-
48-Fetih 20
megânime : ganimetler
-
48-Fetih 20
an-kum : sizden
-
48-Fetih 20
sırâtan mustekîmen : Sıratı Müstakîm (Allah'a ulaştıran yol)
-
48-Fetih 21
kâne : oldu, ...dır
-
48-Fetih 24
an-kum : sizden
-
48-Fetih 24
an-hum : onlardan
-
48-Fetih 24
ve kâne : ve oldu, ...dır
-
48-Fetih 25
anil mescidil harâmi : Mescid-i Haram'dan
-
48-Fetih 26
ve kânû : ve oldular
-
48-Fetih 26
ve kâne : ve oldu
-
48-Fetih 27
fethan : fetih
-
48-Fetih 29
rukkean : rükû halinde, rükû ederlerken
-
48-Fetih 29
rıdvânen : rıza
-
49-Hucurât 3
imtehane : imtihan etti
-
49-Hucurât 5
le kâne : mutlaka olurdu
-
49-Hucurât 5
hayran : daha hayırlı
-
49-Hucurât 7
anittum : siz sıkıntıya düşerdiniz
-
49-Hucurât 7
el îmâne : îmân
-
49-Hucurât 7
ve el isyâne : ve isyan
-
49-Hucurât 9
in tâifetâni : eğer iki topluluk
-
49-Hucurât 11
el îmâni : îmân
-
49-Hucurât 12
min ez zann(zanni) : zandan
-
49-Hucurât 12
ez zanni : zan
-
49-Hucurât 14
el îmânu : îmân
-
49-Hucurât 17
li el îmâni : îmâna
-
5-Mâide 2
fadlan : fazıl
-
5-Mâide 2
ve rıdvânen : ve rıza
-
5-Mâide 2
şeneânu : kin
-
5-Mâide 2
an(i) el mescidi el harâmi : Mescidi Haram'dan
-
5-Mâide 2
ve el udvâni : ve düşmanlık
-
5-Mâide 3
ve el munhanikatu : ve boğmak suretiyle öldürülen veya boğularak ölen hayvan
-
5-Mâide 3
gayra mutecânifin : meyledici olmadan, meyletmeden
-
5-Mâide 5
ve el muhsanâtu : ve iffetli - namuslu kadınlar
-
5-Mâide 5
ve el muhsanâtu : ve iffetli , namuslu kadınlar
-
5-Mâide 5
ehdânin : gizli dostlar
-
5-Mâide 5
bi el îmâni : imanı
-
5-Mâide 8
şeneânu : kin
-
5-Mâide 11
an-kum : sizden
-
5-Mâide 12
kardan hasenen : güzel borç
-
5-Mâide 12
an-kum : sizden
-
5-Mâide 13
leannâ-hum : onları lanetledik
-
5-Mâide 13
an mevâdıı-hi : onu yerlerinden
-
5-Mâide 13
hazzan : bir pay, bir hisse (bir öğüt)
-
5-Mâide 13
fa'fu an-hum : yine de onları affet
-
5-Mâide 14
hazzan : bir pay, hisse
-
5-Mâide 14
bimâ kânû : ... oldukları şeyleri
-
5-Mâide 15
kesîran : çoğunu
-
5-Mâide 15
an kesîrin : çoğundan
-
5-Mâide 16
rıdvâne-hu : onun rızasına
-
5-Mâide 17
cemîan : topluca, hepsini
-
5-Mâide 23
kâle raculâni : iki adam dedi
-
5-Mâide 27
iz karrebâ kurbânen : ikisini Allâh'a yaklaştıracak birer kurban sundukları zaman
-
5-Mâide 32
cemîan : topluca, bütün hepsini
-
5-Mâide 32
cemîan : topluca, bütün hepsini
-
5-Mâide 32
inne kesîran : hiç şüphesiz çoğu
-
5-Mâide 36
mâ fî el ardı cemîan : yeryüzünde bulunanların hepsi
-
5-Mâide 42
ev a'rıd an-hum : veya onlardan yüz çevir
-
5-Mâide 42
ve in tu'rıd an-hum : ve eğer onlardan yüz çevirirsen
-
5-Mâide 44
ve er rabbâniyyûne : ve Rabbaniler, kendilerini Rabblerine adamış olanlar
-
5-Mâide 44
ve kânû aleyhi : ve onun üzerine oldular
-
5-Mâide 46
musaddıkan : tasdik edici olarak, doğrulayıcı olarak
-
5-Mâide 46
ve musaddıkan : ve tasdik edici olarak, doğrulayıcı olarak
-
5-Mâide 48
musaddıkan : tasdik edici olarak, doğrulayıcı olarak
-
5-Mâide 48
ammâ (an mâ) câe-ke : sana gelenden
-
5-Mâide 48
cemîan : topluca, hep birlikte (hepinizin)
-
5-Mâide 49
an ba'dı : bazısından, bir kısmından
-
5-Mâide 49
ve inne kesîran : ve muhakkak ki çoğu
-
5-Mâide 53
cehde eymâni-him : yeminlerinde cehd ettiler var gücüyle yemin ettiler
-
5-Mâide 54
an dîni-hi : dininden
-
5-Mâide 60
men leane-hu allâhu : Allâh'ın (cc.) onu lanetlediği kimse
-
5-Mâide 60
ve el hanâzîre : ve domuzlar
-
5-Mâide 60
şerrun mekânen : en şerli, en kötü olan mekan, yer
-
5-Mâide 60
an : ...'den
-
5-Mâide 61
bimâ kânû : oldukları şeyi
-
5-Mâide 62
ve terâ kesîran : ve çoğunu görürsün
-
5-Mâide 62
ve el udvâni : ve düşmanlık
-
5-Mâide 62
lebi'se mâ kânû : oldukları şey ne kötü
-
5-Mâide 63
er rabbâniyyûne : Rabbanîler, din âlimleri
-
5-Mâide 63
an kavli-him(u) : sözlerinden
-
5-Mâide 63
lebi'se mâ kânû : oldukları şey ne kötü
-
5-Mâide 64
mebsûtatâni : ikisi de açık, (bol ihsanda bulunur)
-
5-Mâide 64
kesîran min-hum : onlardan bir çoğu
-
5-Mâide 64
tugyanen ve kufren : azgınlık ve küfrü
-
5-Mâide 64
nâran li el harbi : harb için, savaş için ateş
-
5-Mâide 65
an-hum seyyiâti-him : onlardan günahlarını
-
5-Mâide 68
tugyanen ve kufran : azgınlık ve küfür
-
5-Mâide 69
ve amile sâlihan : ve nefsi tezkiye edici, ıslah edici amel yaptı
-
5-Mâide 70
ferîkan : bir kısmı
-
5-Mâide 70
ve ferîkan : ve bir kısmını
-
5-Mâide 73
ammâ (an mâ) yekûlûne : söylediklerinden, söyledikleri sözlerden
-
5-Mâide 75
kânâ ye'kulâni : (ikisi de) yerlerdi
-
5-Mâide 76
darran : bir zarar
-
5-Mâide 76
ve lâ nef'an : ve bir fayda vermeyen
-
5-Mâide 77
kesîran : çoğu
-
5-Mâide 77
an sevâi es sebîli : sevvâ edilmiş, Allâh'a ulaştırmak üzere dizayn edilmiş yoldan
-
5-Mâide 78
alâ lisâni dâvûde : Hz. Dâvud'un lisanı ile, diliyle
-
5-Mâide 78
ve kânû : ve oldular
-
5-Mâide 79
kânû : oldular, idiler
-
5-Mâide 79
an munkerin : kötülüklerden
-
5-Mâide 79
kânû : oldular
-
5-Mâide 80
kesîran min-hum : onlardan bir çoğunu
-
5-Mâide 81
ve lev kânû : ve eğer olsalardı
-
5-Mâide 82
ve ruhbânen : ve ruhbanlar, rahipler
-
5-Mâide 89
fî eymâni-kum : yeminlerinizdeki
-
5-Mâide 89
el eymâne : yeminler
-
5-Mâide 89
eymâni-kum : sizin yeminleriniz
-
5-Mâide 89
eymâne-kum : yeminlerinizi
-
5-Mâide 90
min ameli eş şeytâni : şeytanın işlerinden
-
5-Mâide 91
yurîdu eş şeytânu : şeytan ister
-
5-Mâide 91
an zikri allâhi : Allâh'ın (cc.) zikrinden
-
5-Mâide 91
ve an(i) es salâti : ve namazdan
-
5-Mâide 95
ammâ (an mâ) selefe : geçmişten olan şeyi, geçmişi
-
5-Mâide 96
metâan lekum : sizin için bir meta olarak, fayda sağlamak üzere
-
5-Mâide 101
an eşyâe : şeylerden
-
5-Mâide 101
ve in tes'elû an-hâ : ve eğer ondan sorarsanız
-
5-Mâide 101
el kur'ânu : Kur'ân
-
5-Mâide 101
afâ allâhu an-hâ : Allâh (cc.) ondan (bu hatadan dolayı) affetti
-
5-Mâide 104
e ve lev kâne : ve olsa da mı?
-
5-Mâide 105
cemîân : topluca, hepiniz
-
5-Mâide 106
isnâni zevâ adlin : adâlet sahibi iki kişi
-
5-Mâide 106
ev âharâni : veya diğer iki
-
5-Mâide 106
yuksimâni : yemin etsinler (iki kişi)
-
5-Mâide 106
ve lev kâne : ve şayet olsa bile
-
5-Mâide 107
fe âharâni : o takdirde diğer iki kişi
-
5-Mâide 107
yekûmâni : ikisi ... olur
-
5-Mâide 107
el evleyâni : daha yakın iki kişi
-
5-Mâide 107
fe yuksimâni : böylece, sonra iki kişi yemin ederler
-
5-Mâide 108
eymânun : yeminler
-
5-Mâide 108
ba'de eymâni-him : onların yeminlerinden sonra
-
5-Mâide 110
fe tekûnu tayran : böylece kuş oluyordu
-
5-Mâide 110
benî isrâîle an-ke : İsrail oğullarını senden
-
5-Mâide 116
kâle subhâne-ke : seni noksan sıfatlardan arındırırım, tenzih ederim dedi
-
5-Mâide 119
an-hum : onlardan
-
5-Mâide 119
ve radû an-hu : ve onlar ondan razılar
-
50-Kaf 1
el kur'ân : Kur'ân
-
50-Kaf 6
lem yanzurû : bakmıyorlar
-
50-Kaf 11
rızkan : bir rızık olmak üzere
-
50-Kaf 13
ve ihvânu : ve kardeşler
-
50-Kaf 16
el insâne : insan
-
50-Kaf 17
el mutelakkîyâni : iki telâkki edici, iki yazıcı, iki tespit edici
-
50-Kaf 17
an el yemîni : sağından
-
50-Kaf 17
ve an eş şimâli : ve solundan
-
50-Kaf 22
an-ke : senden
-
50-Kaf 24
anîdin : inatçı
-
50-Kaf 27
kâne : o idi, o oldu
-
50-Kaf 33
er rahmâne : Rahmân
-
50-Kaf 37
kâne : oldu, idi
-
50-Kaf 41
min mekânin : bir yerden
-
50-Kaf 44
an-hum : onlardan
-
50-Kaf 44
sirâan : hızla (süratle) ayrılır
-
50-Kaf 45
bi el kur'âni : Kur'ân ile
-
51-Zâriyât 9
an-hu : ondan
-
51-Zâriyât 12
eyyâne : ne zaman
-
51-Zâriyât 16
kânû : onlar idi, oldular
-
51-Zâriyât 17
kânû : onlar idi, oldular
-
51-Zâriyât 35
men kâne : kim varsa
-
51-Zâriyât 38
bi sultânin : bir sultanla, güçle, mucize ile, delille
-
51-Zâriyât 44
an emri : emrinden
-
51-Zâriyât 44
ve hum yanzurûne : ve onlar bakıyorlar
-
51-Zâriyât 45
ve mâ kânû : ve olmadılar
-
51-Zâriyât 46
kânû : idi
-
51-Zâriyât 54
anhum : onlardan
-
52-Tûr 13
de'an : sürüklenerek
-
52-Tûr 21
bi îmânin : îmân ile
-
52-Tûr 24
gılmânun : gılmanlar (genç delikanlılar)
-
52-Tûr 34
in kânû : eğer onlar ... oldu iseler
-
52-Tûr 38
bi sultânin : güç, delil
-
52-Tûr 43
subhâne allâhi : Allah Sübhan'dır, münezzehtir
-
52-Tûr 43
ammâ (an mâ) : şeyden, şeylerden
-
52-Tûr 44
sâkıtan : düşen
-
52-Tûr 46
lâ yugnî an : fayda vermez
-
53-Necm 3
an(i) el hevâ : hevadan, heves ile, kendiliğinden
-
53-Necm 9
fe kâne : böylece oldu
-
53-Necm 23
min sultânin : sultan, bir delil
-
53-Necm 23
zanne : zan
-
53-Necm 24
li el insâni : insan için
-
53-Necm 28
ez zanne : zanna
-
53-Necm 28
ez zanne : zan
-
53-Necm 29
an men : kimseden
-
53-Necm 29
an zikrinâ : zikrimizden
-
53-Necm 30
an sebîlihî : yolundan
-
53-Necm 39
lil insâni : insan için
-
53-Necm 52
kânû : idiler, oldular
-
54-Kamer 6
an-hum : onlardan
-
54-Kamer 7
huşşean : korkarak, dehşete düşerek
-
54-Kamer 14
kâne : oldu, idi
-
54-Kamer 16
kâne : oldu
-
54-Kamer 17
el kur'âne : Kur'ân'ı
-
54-Kamer 18
kâne : oldu
-
54-Kamer 19
rîhan : rüzgâr (kasırga)
-
54-Kamer 21
keyfe kâne : nasıl oldu
-
54-Kamer 22
el kur'âne : Kur'ân
-
54-Kamer 30
keyfe kâne : nasılmış
-
54-Kamer 31
kânû : onlar oldular
-
54-Kamer 32
el kur'âne : Kur'ân'ı
-
54-Kamer 37
râvedû-hu an : göz koydular, kötü amelleri için ısrarla istediler
-
54-Kamer 40
el kur'âne : Kur'ân
-
55-Rahmân 1
er rahmânu : Rahman; Allahû Teâlâ'nın isimlerindendir, O'nun kudretini, sevgisini, bütün yarattıklarına karşı merhametli, lütuf ve ihsan sahibi olması gibi sıfatlarını ifade eder. Tüm yarattıklarına 'Rahman' sıfatı ile tecelli eder.
-
55-Rahmân 2
el kur'âne : Kur'ân
-
55-Rahmân 3
el insâne : insan
-
55-Rahmân 4
el beyâne : beyan etme, açıklama, ifade edebilme
-
55-Rahmân 5
husbânin : hesaplar
-
55-Rahmân 6
yescudâni : ikisi secde eder
-
55-Rahmân 7
el mîzâne : mizan, ölçü
-
55-Rahmân 8
el mîzâni : mizan
-
55-Rahmân 9
el mîzâne : mizan, ölçme
-
55-Rahmân 12
ve er reyhânu : ve güzel kokulu bitkiler
-
55-Rahmân 13
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 14
el insâne : insan
-
55-Rahmân 15
el cânne : cinler
-
55-Rahmân 16
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 18
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 19
yeltekıyâni : ikisi karşılaşacak, birbirine kavuşacak
-
55-Rahmân 20
lâ yebgiyâni : ikisi birbirlerinin sınırını geçemez
-
55-Rahmân 21
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 22
ve el mercânu : ve mercan
-
55-Rahmân 23
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 25
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 26
aleyhâ fânin : fanilik üzeredir, yok olucudur
-
55-Rahmân 28
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 30
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 31
es sekalâni : ağırlık sahibi olan iki toplum kendi âlemlerinde fizik ağırlığı ve bilinçli varlıklar olmaları sebebiyle, ağır sorumluluğu olan insanlar ve cinler
-
55-Rahmân 32
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 33
bi sultânin : bir sultan, bir güç
-
55-Rahmân 34
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 35
lâ tentesirâni : ikiniz (iki toplum) yardımlaşamazsınız (kurtulamazsınız)
-
55-Rahmân 36
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 37
fe kânet : işte o zaman ..... oldu
-
55-Rahmân 37
ke ed dihâni : erimiş yağ gibi
-
55-Rahmân 38
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 39
an zenbi-hî : günahından
-
55-Rahmân 39
cânnun : cinler
-
55-Rahmân 40
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 42
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 44
ânin : çok sıcak, kızgın
-
55-Rahmân 45
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 46
cennetâni : iki cennet
-
55-Rahmân 47
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 48
efnânin : fenler, çeşitli bilimsel (sanatsal) güzellikler, çeşitli ağaçlar
-
55-Rahmân 49
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 50
aynâni : iki pınar
-
55-Rahmân 50
tecriyâni : ikisi akar
-
55-Rahmân 51
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 52
zevcâni : iki çift
-
55-Rahmân 53
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 54
dânin : yakın
-
55-Rahmân 55
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 56
cânnun : cinler
-
55-Rahmân 57
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 58
ve el mercânu : ve mercan
-
55-Rahmân 59
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 60
el ihsâni : ihsan
-
55-Rahmân 60
el ihsânu : ihsan
-
55-Rahmân 61
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 62
cennetâni : iki cennet
-
55-Rahmân 63
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 64
mudhâmmetâni : ikisi de yemyeşil
-
55-Rahmân 65
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 66
aynâni : iki pınar
-
55-Rahmân 66
naddâhatân : devamlı fışkırıp gürül gürül akan
-
55-Rahmân 67
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 68
ve rummânun : ve nar(lar)
-
55-Rahmân 69
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 70
hisânun : güzel olanlar, güzeller, güzel kadınlar
-
55-Rahmân 71
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 73
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 74
cânnun : cinler
-
55-Rahmân 75
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
55-Rahmân 76
hisânin : güzel olanlar
-
55-Rahmân 77
tukezzibâni : ikiniz yalanlıyorsunuz
-
56-Vâkıa 6
kânet : oldu
-
56-Vâkıa 17
vildânun : genç çocuklar, gençler
-
56-Vâkıa 19
an-hâ : ondan
-
56-Vâkıa 24
kânû : oldular
-
56-Vâkıa 45
kânû : oldular
-
56-Vâkıa 46
ve kânû : ve oldular
-
56-Vâkıa 47
ve kânû : ve oldular
-
56-Vâkıa 73
ve metâan : ve bir meta, faydalanma, yararlanma
-
56-Vâkıa 77
kur'ânun kerîmun : Kur'ân-ı Kerim'dir
-
56-Vâkıa 88
in kâne : eğer oldu ise
-
56-Vâkıa 89
ve reyhânun : rızık ve güzel kokulu bitkiler
-
56-Vâkıa 90
in kâne : eğer oldu ise
-
56-Vâkıa 92
in kâne : eğer oldu ise
-
57-Hadid 11
kardan : kredi, borç
-
57-Hadid 12
eymâni-him : onların sağları
-
57-Hadid 14
el emâniyyu : emaniyye, gerçek olmayan, bâtıl şeyler
-
57-Hadid 18
kardan : kredi, borç
-
57-Hadid 20
ve ridvânun : ve rıza, razı olma, hoşnutluk
-
57-Hadid 24
el ganiyyu : gani olan, zengin olan, hiçbir şeye muhtaç olmayan
-
57-Hadid 25
ve el mîzâne : ve mizan
-
57-Hadid 25
yansuru-hu : ona (kendisine) yardım edecek
-
57-Hadid 26
nûhan : Hz. Nûh
-
57-Hadid 27
ve rahbânîyyeten : ve ruhbanlık
-
57-Hadid 27
rıdvane : rıza
-
58-Mücâdele 6
cemîan : topluca, hepsi
-
58-Mücâdele 7
kânû : oldular
-
58-Mücâdele 8
nuhû an : nehyedildiler, men edildiler, yasaklandılar
-
58-Mücâdele 8
anhu : ondan
-
58-Mücâdele 8
ve el udvâni : ve düşmanlık
-
58-Mücâdele 9
ve el udvâni : ve düşmanlık
-
58-Mücâdele 10
min eş şeytâni : şeytandan
-
58-Mücâdele 15
kânû : oldular
-
58-Mücâdele 16
eymâne-hum : kendi yeminlerini
-
58-Mücâdele 16
saddû an : men ettiler
-
58-Mücâdele 17
len tugniye an : asla fayda vermez
-
58-Mücâdele 18
cemîan : onların hepsi
-
58-Mücâdele 19
eş şeytânu : şeytan
-
58-Mücâdele 19
eş şeytâni : şeytan
-
58-Mücâdele 19
eş şeytâni : şeytan
-
58-Mücâdele 22
kânû : oldular
-
58-Mücâdele 22
ihvâne-hum : onların kardeşleri
-
58-Mücâdele 22
el îmâne : îmân
-
58-Mücâdele 22
an-hum : onlardan
-
58-Mücâdele 22
an-hu : ondan
-
59-Haşr 2
mâ zanentum : siz zannetmediniz
-
59-Haşr 2
ve zannû : ve zannettiler, sandılar
-
59-Haşr 2
mâniatu-hum : onların manisi, engeli, koruyucusu
-
59-Haşr 7
an-hu : ondan
-
59-Haşr 8
ve ridvânen : ve rıza, gönül hoşluğu
-
59-Haşr 8
ve yansurûne : ve yardım ederler
-
59-Haşr 9
ve el îmâne : ve îmân
-
59-Haşr 9
ve lev kâne : ve olsa bile
-
59-Haşr 10
li ihvâni-nâ : kardeşlerimizi
-
59-Haşr 10
bi el îmâni : îmân ile
-
59-Haşr 11
li ihvâni-him(u) : kardeşleri için, kardeşlerine
-
59-Haşr 12
lâ yansurûne-hum : onlara yardım etmezler
-
59-Haşr 14
cemîan : toplu halde, toplu olarak
-
59-Haşr 14
muhassanetin : sağlamlaştırılmış, muhafaza altına alınmış, korunmuş
-
59-Haşr 14
cemîan : toplu halde
-
59-Haşr 16
eş şeytâni : şeytan
-
59-Haşr 16
li el insâni : insana
-
59-Haşr 17
fe kâne : böylece oldu
-
59-Haşr 21
el kur'âne : Kur'ân
-
59-Haşr 21
hâşian : huşû ile boynunu bükmüş olarak
-
59-Haşr 21
mutesaddian : parçalanmış, parça parça olmuş
-
59-Haşr 22
er rahmânu : rahmân, rahmân olan
-
59-Haşr 23
subhâne allâhi : Allah Sübhan'dır, noksan sıfatlardan münezzehtir (uzaktır)
-
59-Haşr 23
ammâ (an-mâ) : şeylerden
-
6-En'âm 4
illâ kânû : ...'den başka olmadılar (...olmasınlar)
-
6-En'âm 4
an-hâ : ondan
-
6-En'âm 5
kânû : oldular
-
6-En'âm 10
mâ kânû : oldukları şey
-
6-En'âm 11
keyfe kâne : nasıl oldu
-
6-En'âm 16
yusraf anhu : ondan uzaklaştırılır, çevrilir
-
6-En'âm 19
hâzâ el kur'ânu : bu Kur'ân
-
6-En'âm 22
cemîan : hepsini
-
6-En'âm 24
an-hum : onlardan
-
6-En'âm 24
mâ kânû : oldukları şey(ler)
-
6-En'âm 25
ve fî âzâni-him : ve onların kulaklarında vardır
-
6-En'âm 25
vakran : vakra, işitmeyi engelleyen bir sistem, ağırlık
-
6-En'âm 26
an-hu : ondan
-
6-En'âm 26
an-hu : ondan
-
6-En'âm 28
mâ kânû : oldukları şey
-
6-En'âm 28
an-hu : ondan
-
6-En'âm 35
ve in kâne : ve eğer oldu ise
-
6-En'âm 35
nefekan : bir tünel
-
6-En'âm 43
eş şeytânu : şeytan
-
6-En'âm 43
mâ kânû : oldukları şey
-
6-En'âm 49
bi mâ kânû : olmaları sebebiyle, dolayısıyla
-
6-En'âm 63
tedarruan : yalvararak
-
6-En'âm 65
şiyean : kısım kısım, bölük bölük
-
6-En'âm 68
an-hum : onlardan
-
6-En'âm 68
eş şeytânu : şeytan
-
6-En'âm 70
kânû : oldular
-
6-En'âm 71
hayrâne : şaşkın
-
6-En'âm 77
bâzigan : doğarken
-
6-En'âm 79
hanîfen : hanif olarak (tek Allah'a inanan olarak)
-
6-En'âm 81
sultânen : bir delil, sultan
-
6-En'âm 82
îmane-hum : îmânlarını
-
6-En'âm 84
ve nûhan : ve Nuh (A.S)
-
6-En'âm 84
ve suleymâne : ve Süleyman (A.S)
-
6-En'âm 86
ve lûtan : ve Lut (A.S)
-
6-En'âm 87
ve ihvâni-him : ve onların kardeşlerinden
-
6-En'âm 88
an-hum : onlardan
-
6-En'âm 88
mâ kânû : oldukları şey(ler)
-
6-En'âm 91
kesîran : çoğunu
-
6-En'âm 93
an âyâti-hi : O'nun âyetlerinden, âyetlerine
-
6-En'âm 94
an-kum : sizlerden
-
6-En'âm 96
husbânen : bir ölçü olarak, hesaplama ünitesi, hesap vasıtası
-
6-En'âm 99
hadıran : bir yeşillik
-
6-En'âm 99
kınvânun : hurma salkımları
-
6-En'âm 99
dâniyetun : sarkıtılmış
-
6-En'âm 99
ve er rummâne : ve nar(lar)
-
6-En'âm 100
subhâne-hu : o tenzih edilendir, o sübhandır, o herşeyden münezzehtir
-
6-En'âm 100
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
6-En'âm 106
an el muşrikîne : müşriklerden
-
6-En'âm 107
hafîzan : gözetleyici, muhafız
-
6-En'âm 108
kânû : oldular
-
6-En'âm 109
eymâni-him : (onların) yeminleri
-
6-En'âm 110
tugyâni-him : tuğyanları, taşkınlıkları
-
6-En'âm 111
mâ kânû li yu'minû : inanacak değillerdi (olmadılar)
-
6-En'âm 112
gurûran : aldatarak
-
6-En'âm 114
mufassalan : açıklanmış olarak
-
6-En'âm 115
sıdkan : doğru olarak, sadakatle
-
6-En'âm 116
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
6-En'âm 116
illâ ez zanne : ancak zan
-
6-En'âm 117
an sebîli-hi : onun yolundan, kendi yolundan
-
6-En'âm 120
kânû yakterifûne : kazanmış oldular
-
6-En'âm 122
kâne meyten : ölmüş olan, ölü iken
-
6-En'âm 122
mâ kânû ya'melûne : yapmış oldukları şeyler
-
6-En'âm 124
kânû yemkurûne : hile, sahtekârlık yapmış oldular
-
6-En'âm 125
dayyikan : dar, daralmış
-
6-En'âm 127
kânû ya'melûne : yapmış oldular
-
6-En'âm 129
ba'dan : bir kısmına
-
6-En'âm 129
kânû yeksibûne : kazanmış oldular
-
6-En'âm 130
kânû : oldular
-
6-En'âm 132
ammâ (an-mâ) ya'melûne : yaptıkları şeylerden
-
6-En'âm 133
el ganiyyu : gani, zengin, ihtiyacı olmayan
-
6-En'âm 135
alâ mâ kâneti-kum : siz yapacağınız şeyi
-
6-En'âm 136
fe mâ kâne : fakat o ...olmadı
-
6-En'âm 136
ve mâ kâne : ve o ...olmadı
-
6-En'âm 138
kânû yefterûne : iftira etmiş oldular
-
6-En'âm 140
sefehan : sefih olarak, akılsızca, aptalca
-
6-En'âm 140
ve mâ kânû : ve olmadılar
-
6-En'âm 141
ve er rummâne : ve nar(lar)
-
6-En'âm 142
ve ferşan : kesim hayvanı olan
-
6-En'âm 142
hutuvâti eş şeytâni : şeytanın adımları
-
6-En'âm 143
semâniyete : sekiz adet
-
6-En'âm 145
mesfûhan : dökülen, akıtılmış
-
6-En'âm 145
fıskan : fısk olan
-
6-En'âm 146
ve el ganemi : ve koyunlar
-
6-En'âm 147
an el kavmi : kavminden
-
6-En'âm 148
illâ ez zanne : ancak zanna
-
6-En'âm 151
ihsânen : ihsanla davranma
-
6-En'âm 151
ve mâ batane : ve gizli olan
-
6-En'âm 152
ve el mîzâne : ve tartı, terazi, mizan
-
6-En'âm 152
ve lev kâne : ve olsa bile
-
6-En'âm 153
an sebîli-hi : onun yolundan
-
6-En'âm 156
an dirâseti-him : onların derslerinden (okuduklarından)
-
6-En'âm 157
an-hâ : ondan
-
6-En'âm 157
an âyâti-nâ : âyetlerimizden
-
6-En'âm 157
kânû : oldular
-
6-En'âm 158
yanzurûne : bakıyorlar, bekliyorlar
-
6-En'âm 158
îmânu-hâ : onun îmânı
-
6-En'âm 158
fî îmâni-hâ : îmânında, îmânıyla
-
6-En'âm 158
hayran : bir hayır
-
6-En'âm 159
kânû şiyean : grup grup oldular
-
6-En'âm 159
kânû yef'alûne : yapmış oldukları
-
6-En'âm 161
hanîfen : hanif olarak, hanif olan (tek Allah'a inanan)
-
6-En'âm 161
ve mâ kâne : ve olmadı
-
60-Mümtehine 4
kânet : idi, oldu
-
60-Mümtehine 6
kâne : idi, oldu
-
60-Mümtehine 6
kâne : idi, oldu
-
60-Mümtehine 6
el ganiyyu : gani, zengin, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan
-
60-Mümtehine 8
an ellezîne : o kimselerden, onlardan
-
60-Mümtehine 9
ani ellezîne : onlardan, o kimselerden
-
60-Mümtehine 10
bi îmânihinne : onların (kadınların) îmânlarını
-
60-Mümtehine 12
bi buhtânin : bühtan ile, çirkin bir yalanla
-
61-Saf 4
bunyânun : binalar
-
61-Saf 6
musaddikan : tasdik eden
-
61-Saf 6
ve mubeşşiran bi : ve .... ile müjdeleyen
-
62-Cum'a 2
ve in kânû : ve eğer onlar ..... iseler, sadece ..... idiler
-
62-Cum'a 5
esfâran : ciltlerle kitap
-
62-Cum'a 10
kesîran : çok
-
63-Münâfikûn 2
eymâne-hum : kendi yeminleri
-
63-Münâfikûn 2
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
63-Münâfikûn 2
kânû : idiler, oldular
-
63-Münâfikûn 9
an zikri allâhi : Allah'ı zikretmekten
-
64-Teğabün 6
kânet : oldu
-
64-Teğabün 6
ganiyyun : ganidir, zengindir, hiçbir şeye ihtiyacı yoktur
-
64-Teğabün 9
ve ya'mel sâlihan : ve salih amel işler, nefs tezkiyesi yapar
-
64-Teğabün 9
an-hu : ondan
-
64-Teğabün 16
hayran : hayır olarak
-
64-Teğabün 17
kardan : borç
-
65-Talâk 2
kâne : oldu
-
65-Talâk 5
an-hu : ondan
-
65-Talâk 8
an emri : emrinden
-
65-Talâk 9
ve kâne : ve oldu
-
65-Talâk 11
sâlihan : salih
-
65-Talâk 11
rızkan : rızık olarak
-
66-Tahrim 2
eymâni-kum : yeminleriniz
-
66-Tahrim 3
an ba'din : bazısından
-
66-Tahrim 5
kânitâtin : kanitin olan kadınlar (Allah'ın huzurunda saygı ile duranlar)
-
66-Tahrim 8
tevbeten nasûhan : nasuh tövbesi
-
66-Tahrim 8
an-kum : sizden
-
66-Tahrim 8
ve bi eymâni-him : ve onların sağlarında
-
66-Tahrim 10
kânetâ : ikisi idi
-
66-Tahrim 10
hânetâ humâ : ikisi hainlik etti, ihanet etti
-
66-Tahrim 10
an-humâ : onlardan (ikisinden)
-
66-Tahrim 12
imrâne : imran
-
66-Tahrim 12
ahsanet : ahsen, en güzel idi
-
66-Tahrim 12
ve kânet : ve idi, oldu
-
66-Tahrim 12
min el kânitîne : kanitin olanlardan
-
67-Mülk 3
tibâkan : tabakalar halinde, kat kat
-
67-Mülk 3
er rahmâni : rahmân
-
67-Mülk 7
şehîkan : uğultusu, gürlemesi
-
67-Mülk 11
suhkan : uzaklaşsın, uzak olsun
-
67-Mülk 17
hâsıban : (taş yağdıran) fırtına, kasırga
-
67-Mülk 18
kâne : oldu, idi
-
67-Mülk 19
illâ er rahmânu : Rahmân'dan başkası
-
67-Mülk 20
yansuru-kum : size yardım edecek
-
67-Mülk 20
min dûni er rahmâni : Rahmân'dan başka
-
67-Mülk 29
er rahmânu : rahmân olan
-
68-Kalem 7
an sebîli-hî : onun yolundan, kendi yolundan
-
68-Kalem 14
en kâne : olması
-
68-Kalem 29
subhâne : sübhan, yüce, mutlak kaadir, herşeyden münezzeh
-
68-Kalem 33
kânû : oldular, idiler
-
68-Kalem 39
eymânun : yeminler
-
68-Kalem 41
kânû : oldular, idiler
-
68-Kalem 42
an sâkın : perde, sırlar, gerçekler
-
68-Kalem 43
kânû : oldular, idiler
-
69-Hâkka 7
ve semâniyete : ve sekiz
-
69-Hâkka 17
semâniyetun : sekiz
-
69-Hâkka 20
zanentu : zannettim, inandığım için biliyordum
-
69-Hâkka 23
dâniyetun : aşağı sarkmış, yakınlaşmış durumda
-
69-Hâkka 27
kâneti : oldu, idi
-
69-Hâkka 28
annî : benden, bana
-
69-Hâkka 29
an-nî : benden
-
69-Hâkka 29
sultâni-yeh : hakimiyetim, benim saltanatım (mal gücüm)
-
69-Hâkka 32
zirâan : arşın
-
69-Hâkka 33
kâne : oldu, idi
-
69-Hâkka 47
an-hu : ondan
-
7-A'râf 5
mâ kâne : olmadı
-
7-A'râf 9
bimâ kânû : olduklarından dolayı
-
7-A'râf 17
an : ...den
-
7-A'râf 17
eymâni-him : onların sağları
-
7-A'râf 20
lehum eş şeytânu : şeytan onlara
-
7-A'râf 20
an-humâ : o ikisinden, (kendilerinden)
-
7-A'râf 20
an : ...den
-
7-A'râf 22
yahsıfâni : yapıştırıyorlar (ikisi)
-
7-A'râf 22
an tilkum eş şecereti : bu ağaçtan
-
7-A'râf 22
inne eş şeytâne : muhakkak ki şeytan
-
7-A'râf 27
eş şeytânu : şeytan
-
7-A'râf 27
an-humâ : ikisinden, onlardan
-
7-A'râf 30
ferîkan : bir grup, bir kısım
-
7-A'râf 30
ferîkan : bir grup, bir kısmı
-
7-A'râf 33
mâ batane : gizli olan şey
-
7-A'râf 33
sultânen : bir sultan, huccet, bir delil
-
7-A'râf 35
artık, bundan sonra : o zaman
-
7-A'râf 36
an-hâ : ondan, ona karşı
-
7-A'râf 37
an-nâ : bizden
-
7-A'râf 37
kânû kâfirîne : kâfirler oldular
-
7-A'râf 38
leanet : lânetledi
-
7-A'râf 38
cemîan : hepsi
-
7-A'râf 39
mâ kâne lekum : sizin yoktur
-
7-A'râf 40
an-hâ : ona (onlara)
-
7-A'râf 44
hakkan : hak olarak
-
7-A'râf 44
hakkan : hak olarak
-
7-A'râf 45
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
7-A'râf 48
an-kum : sizden, size
-
7-A'râf 51
kânû : oldular
-
7-A'râf 53
hel yanzurûne : mı bakıyorlar, bekliyorlar?
-
7-A'râf 53
an-hum : onlardan
-
7-A'râf 53
mâ kânû yefterûn : uydurmuş oldukları şey(ler)
-
7-A'râf 55
tedarruan : yalvarıp yakararak
-
7-A'râf 56
ve tamaan : ve ümit ederek
-
7-A'râf 57
buşran : müjdeleyici olarak
-
7-A'râf 59
nûhan : Nuh (as)
-
7-A'râf 64
kânû : oldular
-
7-A'râf 70
mâ kâne : geçmişte olan, olmuş olan
-
7-A'râf 71
min sultânin : hüccetten, burhandan, delilden (bir şey), bir delil
-
7-A'râf 72
ve mâ kânû mu'minîne : ve mü'min olmadılar
-
7-A'râf 73
sâlihan : Salih
-
7-A'râf 75
sâlihan : Salih
-
7-A'râf 77
an emri : emrinden, emrine
-
7-A'râf 79
an-hum : onlardan
-
7-A'râf 80
ve lûtan : ve Lut (as)
-
7-A'râf 82
ve mâ kâne : ve olmadı
-
7-A'râf 83
kânet min el gâbirîne : geride kalanlardan oldu
-
7-A'râf 84
kâne : oldu
-
7-A'râf 85
ve el mîzâne : ve mizan, tartı
-
7-A'râf 86
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
7-A'râf 86
kâne : oldu
-
7-A'râf 87
ve in kâne : ve eğer olursa, ... ise
-
7-A'râf 92
kânû hum : onlar oldular
-
7-A'râf 93
an-hum : onlardan
-
7-A'râf 95
mekâne es seyyieti : kötülüğün yerini
-
7-A'râf 96
kânû yeksibûne : kazanmış oldukları
-
7-A'râf 98
duhan : kuşluk vakti
-
7-A'râf 101
fe mâ kânû : fakat ... olmadılar
-
7-A'râf 103
kâne : oldu
-
7-A'râf 107
su'bânun : yılan, ejderha
-
7-A'râf 118
mâ kânû : oldukları şeyler
-
7-A'râf 124
le ukattıanne : mutlaka keseceğim (parçalayacağım)
-
7-A'râf 126
sabran : sabır
-
7-A'râf 129
fe yanzure : böylece bakar
-
7-A'râf 133
aleyhim et tûfâne : üzerlerine tufan (yok eden, telef eden yağmur ve sel)
-
7-A'râf 133
ve kânû : ve oldular
-
7-A'râf 134
an-nâ er ricze : bizden azabı
-
7-A'râf 135
an-hum er ricze : onlardan azabı
-
7-A'râf 136
ve kânû : ve oldular
-
7-A'râf 136
an-hâ : ondan
-
7-A'râf 137
ellezîne kânû : ki onlar oldular
-
7-A'râf 137
mâ kâne yasnau : yapmış olduğu şeyler
-
7-A'râf 137
kânû : oldular
-
7-A'râf 139
kânû : oldukları
-
7-A'râf 143
mekâne-hu : mekânını, yerini
-
7-A'râf 143
dekkan : paramparça, dümdüz
-
7-A'râf 143
saikân : baygın
-
7-A'râf 143
subhâne-ke : Sen Sübhan'sın, Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim
-
7-A'râf 146
an âyâtî : âyetlerimden
-
7-A'râf 146
ve kânû : ve oldular
-
7-A'râf 146
an-hâ : ondan
-
7-A'râf 147
mâ kânû : oldukları şey
-
7-A'râf 148
ve kânû : ve oldular
-
7-A'râf 150
gadbâne : öfkeli, kızgın
-
7-A'râf 154
sekete an : sakinleşti, sukûn buldu, yatıştı
-
7-A'râf 157
an el munkeri : münkerden, kötülükten
-
7-A'râf 157
an-hum : onlardan
-
7-A'râf 157
kânet : oldu, olmuş olan (olan)
-
7-A'râf 158
cemîan ellezî : hepinize ki o
-
7-A'râf 160
esbâtan : sıbtlar, sıbt nesil, kol, grup
-
7-A'râf 160
kânû : oldular, ... idi
-
7-A'râf 162
kânû : oldular
-
7-A'râf 163
an el karyeti elletî : beldeden ki; o
-
7-A'râf 163
kânet : idi, oldu
-
7-A'râf 163
hîtânu-hum : balıkları
-
7-A'râf 163
şurraan : akın akın
-
7-A'râf 163
kânû : oldular
-
7-A'râf 165
an es sûi : kötülüklerden
-
7-A'râf 165
kânû : oldular
-
7-A'râf 166
an mâ : şeyden
-
7-A'râf 166
an-hu : ondan
-
7-A'râf 171
ve zannû : ve zannettiler
-
7-A'râf 172
an hâzâ : bundan
-
7-A'râf 175
fe etbea-hu eş şeytânu : şeytan onu kendine tâbi kıldı
-
7-A'râf 175
fe kâne : böylece oldu
-
7-A'râf 177
kânû : oldular
-
7-A'râf 179
kesîran : çok
-
7-A'râf 179
âzânun : kulaklar
-
7-A'râf 180
kânû : oldular
-
7-A'râf 185
e ve lem yanzurû : bakmıyorlar mı, bakmazlar mı
-
7-A'râf 186
tugyâni-him : azgınlıkları, isyanları
-
7-A'râf 187
an es sâati : o saatten, o saat hakkında, saatini, vaktini
-
7-A'râf 187
eyyâne : ne zaman
-
7-A'râf 187
an-hâ : ondan, onu
-
7-A'râf 188
nef'an : bir fayda vermek
-
7-A'râf 188
ve lâ darran : ve darlık, zarar vermemek
-
7-A'râf 189
sâlihan : salih olan, salih (bir evlât)
-
7-A'râf 190
sâlihan : salih olan, salih (bir evlât)
-
7-A'râf 190
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
7-A'râf 192
nasran : bir yardım
-
7-A'râf 192
yansurûne : yardım ederler
-
7-A'râf 195
âzânun : kulaklar
-
7-A'râf 199
anil câhilîne (an el câhilîne) : cahillerden
-
7-A'râf 200
yenzeganne-ke : sana bir vesvese gelir
-
7-A'râf 200
min eş şeytâni : şeytandan
-
7-A'râf 201
min eş şeytâni : şeytandan
-
7-A'râf 202
ve ihvânu-hum : ve onların kardeşleri
-
7-A'râf 204
ve izâ kurie el kur'ânu : ve Kur'ân okunduğu zaman
-
7-A'râf 205
tedarruan : yalvararak
-
7-A'râf 206
an ibadeti-hi : ona kul olmaktan (ona ibadet etmekten)
-
70-Meâric 4
kâne : oldu
-
70-Meâric 14
cemîan : tümünü, hepsini
-
70-Meâric 19
el insâne : insan
-
70-Meâric 19
helûan : hırslı, sabırsız ve tamahkâr
-
70-Meâric 20
cezûan : feryat edici
-
70-Meâric 21
menûan : hayırdan men eden, cimrilik eden
-
70-Meâric 30
eymânu-hum : onların elleri
-
70-Meâric 32
emânâti-him : emanetleri
-
70-Meâric 37
an(i) el yemîni : sağ yandan
-
70-Meâric 37
ve an(i) eş şimâli : ve sol yandan
-
70-Meâric 43
sirâan : süratle, hızlı
-
70-Meâric 44
kânû : oldular
-
71-Nuh 1
nûhan : Nuh
-
71-Nuh 5
ve nehâran : ve gündüz
-
71-Nuh 6
firâran : firar, kaçış, uzaklaşma
-
71-Nuh 7
âzâni-him : kulakları
-
71-Nuh 7
istikbâran : kibirlenerek
-
71-Nuh 8
cihâran : cehren, açıkça
-
71-Nuh 9
isrâran : gizli olarak, gizli gizli
-
71-Nuh 10
kâne : oldu, idi, ...dır
-
71-Nuh 10
gaffâran : gaffar, mağfiret eden
-
71-Nuh 11
midrâran : bol bol yağmur, bol yağmurlu olarak
-
71-Nuh 12
enhâran : nehirler
-
71-Nuh 13
vakâran : vakar, azamet, izzet ve kudret
-
71-Nuh 14
etvâran : tavırlar, haller, halden hale geçişler
-
71-Nuh 15
tıbâkan : tabakalar, katlar
-
71-Nuh 16
nûran : bir nur
-
71-Nuh 19
bisâtan : yaygı, döşek, geniş (mekân)
-
71-Nuh 22
kubbâran : büyük
-
71-Nuh 23
suvâan : Suvâa
-
71-Nuh 23
ve nesran : ve Nesra
-
71-Nuh 24
kesîran : çoğu
-
71-Nuh 25
nâran : ateş
-
71-Nuh 25
ensâran : yardımcı
-
71-Nuh 26
deyyâran : dolaşan
-
71-Nuh 27
keffâran : kâfir
-
71-Nuh 28
tebâran : helâk olmak
-
72-Cin 1
kur'ânen : Kur'ân
-
72-Cin 4
kâne : oldu
-
72-Cin 4
şetatan : asılsız, saçmasapan şeyler
-
72-Cin 5
zanennâ : zannettik
-
72-Cin 6
ve enne-hu kâne : ve onun ..... olduğu oluyordu, oluyordu
-
72-Cin 6
rehekan : azgınlık
-
72-Cin 7
zannû : zannettiler
-
72-Cin 7
zanentum : siz zannettiniz
-
72-Cin 9
elâne : şimdi
-
72-Cin 12
zanennâ : anladık
-
72-Cin 13
rehekan : zilletin sarması, zulme uğraması
-
72-Cin 15
kânû : oldular
-
72-Cin 16
gadekan : bol bol
-
72-Cin 17
an zikri : zikirden
-
72-Cin 23
belâgan : tebliğ
-
72-Cin 24
nâsiran : yardımcı olarak, yardımcısı olarak
-
72-Cin 25
emedan : uzatılmış bir süre, uzun bir müddet
-
72-Cin 27
rasadan : gözleyen, gözeten
-
73-Müzzemmil 4
el kur'âne : Kur'ân'ı
-
73-Müzzemmil 7
sebhan : (geçim) meşguliyeti, önemli işler
-
73-Müzzemmil 10
hecran : bir ayrılış ile
-
73-Müzzemmil 14
ve kâneti : ve oldu, olmuştur
-
73-Müzzemmil 17
el vildâne : çocuklar
-
73-Müzzemmil 18
kâne : olmuştur
-
73-Müzzemmil 20
min el kur'ânî : Kur'ân'dan
-
73-Müzzemmil 20
kardan : kredi, borç
-
74-Müddessir 16
kâne : oldu
-
74-Müddessir 16
anîden : inatçı
-
74-Müddessir 31
îmânen : îmân
-
74-Müddessir 41
an(i) : den
-
74-Müddessir 49
an(i) et tezkireti : zikirden, öğütten
-
75-Kıyamet 3
el insânu : insan
-
75-Kıyamet 4
benâne-hu : onun parmakları, parmak uçları
-
75-Kıyamet 5
el insânu : insan
-
75-Kıyamet 6
eyyâne : ne zaman
-
75-Kıyamet 10
el insânu : insan
-
75-Kıyamet 13
el insânu : insan
-
75-Kıyamet 14
el insânu : insan
-
75-Kıyamet 16
lisâne-ke : dilini
-
75-Kıyamet 17
ve kur'âne-hu : ve onun okunması
-
75-Kıyamet 18
kur'âne-hu : onun okunuşu
-
75-Kıyamet 19
beyâne-hu : onun beyanı, açıklanması
-
75-Kıyamet 28
ve zanne : ve anladı
-
75-Kıyamet 36
el insânu : insan
-
75-Kıyamet 38
kâne : oldu
-
76-İnsan 1
el insâni : insan
-
76-İnsan 2
el insâne : insanı
-
76-İnsan 2
semîan : işiten
-
76-İnsan 2
basîran : gören
-
76-İnsan 4
ve saîran : ve çılgınca yanan ateş, alevli ateş
-
76-İnsan 5
kâne : oldu
-
76-İnsan 5
kâfûran : kâfur olan
-
76-İnsan 7
kâne : oldu
-
76-İnsan 7
mustetîran : yayılan
-
76-İnsan 8
ve esîran : ve esir olanlar
-
76-İnsan 10
kamtarîran : belâlı, zor
-
76-İnsan 11
ve surûran : ve sürur, sevinç
-
76-İnsan 12
ve harîran : ve ipek (elbise)
-
76-İnsan 14
ve dâniyeten : ve yakın
-
76-İnsan 15
âniyetin : kap, kâse
-
76-İnsan 15
kânet : oldu
-
76-İnsan 17
kâne : oldu
-
76-İnsan 19
vildânun : genç delikanlılar
-
76-İnsan 21
tahûran : çok temiz (lezzetli)
-
76-İnsan 22
kâne : oldu
-
76-İnsan 22
ve kâne : ve oldu
-
76-İnsan 22
meşkûran : şükre değer, teşekküre lâyık
-
76-İnsan 23
el kur'âne : Kur'ân
-
76-İnsan 24
kefûran : kâfir olanlar
-
76-İnsan 30
kâne : oldu, idi
-
77-Mürselât 4
ferkan : ayırarak
-
77-Mürselât 39
kâne : oldu, var
-
78-Nebe 2
an(i) en nebei : haberden
-
78-Nebe 12
seb'an : yedi (7)
-
78-Nebe 17
kâne : oldu
-
78-Nebe 19
fe kânet : böylece olmuştur, oluşmuştur
-
78-Nebe 20
fe kânet : böylece oldu
-
78-Nebe 21
kânet mirsâden : mirsad oldu, görünür oldu, rasad edilen yer, gözleme yeri oldu
-
78-Nebe 25
ve gassâkan : ve irinli ve cerahatli sıvı
-
78-Nebe 26
vifâkan : münasip, uygun
-
78-Nebe 27
kânû : oldular
-
78-Nebe 34
dihâkan : dolu
-
78-Nebe 37
er rahmâni : Rahmân Olan (Allah)
-
78-Nebe 38
saffan : saf saf olarak
-
78-Nebe 38
er rahmânu : Rahmân Olan (Allah)
-
79-Nâziât 1
garkan : dalarak
-
79-Nâziât 2
neştan : yumuşaklıkla, incitmeden
-
79-Nâziât 3
sebhan : yüzerek, akarak giden
-
79-Nâziât 4
sebkan : yarışarak
-
79-Nâziât 27
halkan : yaratma bakımından
-
79-Nâziât 33
metâan : bir yarar, meta olarak
-
79-Nâziât 35
el insânu : insan
-
79-Nâziât 40
an(i) el hevâ : hevadan, heveslerinden, istek ve tutkulardan
-
79-Nâziât 42
an(i) es sâati : (kıyâmet) saatinden
-
79-Nâziât 42
eyyâne : ne zaman
-
8-Enfâl 1
an el enfâli : ganimetlerden
-
8-Enfâl 2
îmânen : îmân
-
8-Enfâl 5
ferîkan : bir grup, bir kısım
-
8-Enfâl 6
yanzurûne : bakıyorlar (göz göre göre)
-
8-Enfâl 11
an-kum : sizden
-
8-Enfâl 11
ricze eş şeytâni : şeytanın murdarlığı, vesvesesi
-
8-Enfâl 12
benânin : parmaklar, parmak uçları
-
8-Enfâl 19
an-kum : sizden, size
-
8-Enfâl 20
an-hu : ondan
-
8-Enfâl 23
hayran : bir hayır
-
8-Enfâl 27
emânâti-kum : emanetlerinize
-
8-Enfâl 29
furkânen : bir furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği)
-
8-Enfâl 29
an-kum : sizden
-
8-Enfâl 32
kâne : idi, oldu
-
8-Enfâl 33
mâ kâne allâhu : Allah olmadı, değildir
-
8-Enfâl 33
mâ kâne allâhu : Allah olmadı, değildir
-
8-Enfâl 34
an el mescidi el harâmi : Mescid-i Haram'dan
-
8-Enfâl 34
mâ kânû : olmadı, değil
-
8-Enfâl 35
ve mâ kâne : ve olmadı
-
8-Enfâl 36
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan (Sıratı Mustakîm'den)
-
8-Enfâl 37
cemîan : hepsi, tamamı
-
8-Enfâl 41
ganimtum : ganimet aldınız
-
8-Enfâl 41
yevme el furkâni : furkan günü (hak ve bâtılın ayrıldığı gün), ayrılma günü
-
8-Enfâl 41
el cem'âni : iki toplum, iki ordu
-
8-Enfâl 42
kâne mef'ûlen : yapılması gerekli oldu, yapılacak olan
-
8-Enfâl 42
an beyyinetin : bir beyyineden, delilden
-
8-Enfâl 42
an beyyinetin : bir beyyineden, delilden
-
8-Enfâl 43
kesîran : çok
-
8-Enfâl 44
kâne mef'ûlen : yapılması gerekli oldu, yapılacak olan
-
8-Enfâl 45
kesîran : çok
-
8-Enfâl 47
bataran : haddi aşarak, kibirli olarak çalım yaparak
-
8-Enfâl 47
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
8-Enfâl 48
lehum eş şeytânu : onlara şeytan
-
8-Enfâl 48
terâet el fietâni : iki topluluk (birbirini) gördü
-
8-Enfâl 54
kânû : oldular, idiler
-
8-Enfâl 58
hiyâneten : ihanet etmek
-
8-Enfâl 63
cemîan : hepsini
-
8-Enfâl 66
el'âne : şimdi
-
8-Enfâl 66
an-kum : sizden
-
8-Enfâl 67
mâ kâne : olmadı, olmaz
-
8-Enfâl 67
yushıne \n(ıshan) : ağır basar, düşmanı kesin yener, kesin zafer kazanır \n: (sahenat, kalınlaşmak, kuvvetlenmek)
-
8-Enfâl 69
ganimtum : ganimet aldınız
-
8-Enfâl 70
hayran : hayır
-
8-Enfâl 70
hayran : hayır
-
8-Enfâl 71
hiyânete-ke : sana ihanet etmek
-
8-Enfâl 71
hânu allâhe : Allah'a ihanet ettiler
-
8-Enfâl 74
hakkân : hak olan, gerçek olan
-
80-Abese 10
an-hu : ondan (onunla)
-
80-Abese 17
el insânu : insan
-
80-Abese 24
fe li yanzuri : işte baksın
-
80-Abese 24
el insânu : insan
-
80-Abese 26
şakkan : yararak, yarışla, öyle bir yarışla
-
80-Abese 32
metâan : bir yarar, meta olarak
-
81-Tekvir 24
bi danînin : cimri, saklayan, saklayıcı
-
81-Tekvir 25
şeytânin : şeytan
-
82-İnfitâr 6
el insânu : insan
-
82-İnfitâr 16
an-hâ : ondan
-
83-Mutaffifin 14
râne : kapladı, örttü.
-
83-Mutaffifin 14
kânû : oldular
-
83-Mutaffifin 15
an rabbi-him : Rab'lerinden
-
83-Mutaffifin 23
yanzurûne : bakarlar, seyrederler
-
83-Mutaffifin 29
kânû : oldular
-
83-Mutaffifin 35
yanzurûne : bakıplar, seyrederler
-
83-Mutaffifin 36
kânû : oldular
-
84-İnşikak 6
el insânu : insan
-
84-İnşikak 6
kedhan : cehd ile cihad ederek, gayret edip çabalayarak
-
84-İnşikak 8
yesîran : kolay
-
84-İnşikak 9
mesrûran : surur içinde sevinçle
-
84-İnşikak 11
subûran : helâk olma, mahvolma, yok olma, ölüm
-
84-İnşikak 12
saîran : alevli ateş, cehennem
-
84-İnşikak 13
kâne : oldu
-
84-İnşikak 13
mesrûran : surur içinde sevinçli
-
84-İnşikak 14
zanne : zannetti, sandı
-
84-İnşikak 15
kâne : idi, oldu
-
84-İnşikak 15
basîran : en iyi gören
-
84-İnşikak 19
tabekan : tabaka, kat
-
84-İnşikak 19
an tabakın : tabakadan, kattan
-
84-İnşikak 21
el kur'ânu : Kur'ân
-
85-Bürûc 21
kur'ânun : Kur'ân
-
86-Târık 5
el insânu : insan
-
88-Ğâşiye 5
âniyetin : kaynar su
-
88-Ğâşiye 17
lâ yanzurûne : bakmıyorlar, bakmazlar
-
89-Fecr 15
el insânu : insan
-
89-Fecr 16
ehâne-ni : bana ihanet etti
-
89-Fecr 23
el insânu : insan
-
9-Tevbe 3
ve ezanun : ve ilândır, açıkça bildirmektir, bir bildiridir
-
9-Tevbe 4
lem yankusû-kum : sizden naksetmez, sizden eksiltmez, size haksızlık etmez
-
9-Tevbe 5
fe izânseleha (fe izâ inseleha) : artık, sona erdiği, geçtiği zaman
-
9-Tevbe 9
an sebîli-hi : onun yolundan
-
9-Tevbe 9
kânû : oldular
-
9-Tevbe 11
fe ıhvânu-kum : artık sizin kardeşlerinizdir
-
9-Tevbe 12
eymâne-hum : yeminlerini
-
9-Tevbe 12
ve taanû : ve ayıpladılar, yerdiler, dil uzattılar
-
9-Tevbe 12
lâ eymâne : yeminleri yoktur
-
9-Tevbe 13
eymâne-hum : yeminlerini
-
9-Tevbe 14
ve yansur-kum : ve yardım eder size
-
9-Tevbe 17
mâ kâne : olmaz, olmadı
-
9-Tevbe 21
ve rıdvân : ve bir rıza
-
9-Tevbe 23
ve ıhvâne-kum : ve sizin kardeşlerinizi
-
9-Tevbe 23
alâ el îmâni : îmâna karşı
-
9-Tevbe 24
in kâne : eğer oldu ise
-
9-Tevbe 24
ve ıhvânu-kum : ve kardeşleriniz
-
9-Tevbe 25
an-kum : sizden
-
9-Tevbe 29
an yedin : ellerinden
-
9-Tevbe 31
ve ruhbâne-hum : ve onların rahipleri
-
9-Tevbe 31
subhâne-hu : o noksan sıfatlardan münezzehtir
-
9-Tevbe 31
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
9-Tevbe 34
kesîran : çoğu
-
9-Tevbe 34
ve er ruhbâni : ve hrıstiyan rahipler
-
9-Tevbe 34
an sebîli allâhi : Allah'ın yolundan
-
9-Tevbe 40
sâniye isneyni : iki (kişi)nin ikincisi
-
9-Tevbe 42
lev kâne : eğer olsaydı
-
9-Tevbe 42
aradan : dünya malı, yarar, ganimet
-
9-Tevbe 43
anke : seni
-
9-Tevbe 53
tav'an : isteyerek
-
9-Tevbe 62
in kânû : eğer iseler
-
9-Tevbe 66
îmâni-kum : sizin îmânınız
-
9-Tevbe 66
na'fu an : affederiz
-
9-Tevbe 66
kânû mucrimîne : suçlu, günahkâr oldular
-
9-Tevbe 67
an el ma'rûfi : iyilikten, irfandan
-
9-Tevbe 68
ve leane-hum allâhu : ve Allah onları lânetledi, onlara lanet etti
-
9-Tevbe 69
kânû eşedde : daha şiddetli, kuvvetli idiler
-
9-Tevbe 70
fe mâ kâne allâhu : o zaman, öyleyse ... Allah olmadı
-
9-Tevbe 70
kânû : oldular
-
9-Tevbe 71
an el munkeri : kötülükten
-
9-Tevbe 72
ve rıdvânun : ve bir rıza
-
9-Tevbe 74
en agnâ-hum allâhu \n(gâni) : Allah'ın onları zenginleştirmesi \n: (zengin)
-
9-Tevbe 74
yeku hayran : hayırlı olur
-
9-Tevbe 77
nifâkan : nifak, nifak olarak, nifak duygusu
-
9-Tevbe 77
kânû yekzibûne : yalan söylemiş oldular, yalanladılar
-
9-Tevbe 81
harran : sıcak
-
9-Tevbe 81
kânû : oldular
-
9-Tevbe 82
kesîran : çok
-
9-Tevbe 82
kânû yeksibûne : kazanmış oldukları
-
9-Tevbe 95
an-hum : onlardan
-
9-Tevbe 95
an-hum : onlardan
-
9-Tevbe 95
bi mâ kânû : oldukları şeyler sebebiyle
-
9-Tevbe 96
an-hum : onlardan
-
9-Tevbe 96
an-hum : onlardan
-
9-Tevbe 96
an el kavmi el fâsikîne : fasıklar kavminden, fasık kavimden
-
9-Tevbe 97
kufran : küfür, inkâr bakımından
-
9-Tevbe 97
ve nifâkan : ve nifak bakımından
-
9-Tevbe 100
bi ıhsânin : ihsan ile
-
9-Tevbe 100
an-hum : onlardan
-
9-Tevbe 100
ve radû an-hu : ve ondan razı oldular
-
9-Tevbe 102
amelen sâlihan : salih amel (nefsi ıslâh edici amel)
-
9-Tevbe 104
an ibâdi-hi : kullarından
-
9-Tevbe 107
dırâran : zarar vermek için
-
9-Tevbe 107
ve kufran : ve küfür için, küfrü kuvvetlendirmek için
-
9-Tevbe 107
ve tefrîkan : ve tefrika yapmak, ayırmak, insanları gruplara bölmek için
-
9-Tevbe 109
bunyâne-hu : binasının temelini kuran
-
9-Tevbe 109
ve rıdvânin : ve rıza
-
9-Tevbe 109
bunyâne-hu : binasının temelini kuran
-
9-Tevbe 110
bunyânu-hum ellezî : onların binası ki onu
-
9-Tevbe 111
hakkan : hak olan
-
9-Tevbe 111
ve el kur'âni : ve Kur'ân
-
9-Tevbe 112
an el munkeri : münkerden, kötülükten
-
9-Tevbe 113
mâ kâne : olmadı, olmaz, olamaz
-
9-Tevbe 113
ve lev kânû : olsalar bile
-
9-Tevbe 114
ve mâ kâne istigfâru : ve bağışlanma, mağfiret dilemesi olmaz, olamaz
-
9-Tevbe 114
an mev'ıdetin : vaadden, vaadedilenden dolayı
-
9-Tevbe 115
ve mâ kâne allâhu : ve Allah olmadı, değildir
-
9-Tevbe 118
ve zannû : ve anladılar
-
9-Tevbe 120
mâ kâne : olmaz, olmadı
-
9-Tevbe 120
an resûli allâhi : Allah'ın resûlünden
-
9-Tevbe 120
an nefsi-hi : onun nefsinden
-
9-Tevbe 120
mevtıan : (ayak basılan) yer
-
9-Tevbe 121
mâ kânû : oldukları şeyi
-
9-Tevbe 122
ve mâ kâne : ve olmaz (uygun olmaz), gerekmez
-
9-Tevbe 124
îmânen : îmân, îmânını
-
9-Tevbe 124
îmânen : îmân, îmânını
-
9-Tevbe 128
mâ anittum : sizin üzüldüğünüz şey
-
90-Beled 4
el insâne : insan
-
90-Beled 9
lisânen : dil
-
90-Beled 17
kâne : oldu
-
92-Leyl 11
ve mâ yugnî an-hu : ve ona fayda vermez
-
94-İnşirâh 2
anke : senden
-
94-İnşirâh 5
yusran : kolaylık
-
94-İnşirâh 6
yusran : kolaylık
-
95-Tin 4
el insâne : insanı (insanın nefsini)
-
96-Alak 2
el insâne : insan
-
96-Alak 5
el insâne : insan
-
96-Alak 6
el insâne : insan
-
96-Alak 11
kâne : oldu, idi
-
96-Alak 15
le nesfean : mutlaka yakalarız, sürükleriz
-
96-Alak 18
ez zebâniyete : zebanileri
-
98-Beyyine 8
an-hum : onlardan
-
98-Beyyine 8
an-hu : ondan
-
99-Zilzâl 3
el insânu : insan