Kur'an İçerisinde Arama
Sayfayı Yenile
Arapça Metin Arama (Harekeli)
Aranan Kelime : em
Aranan Yer : Arapça Kelime Meali (Latin Harfleriyle)
Bulunan Sonuç : 3199
-
1-Fâtiha 2
el âlemîne : âlemler.
-
10-Yunus 2
kademe : ileri derecede mertebe
-
10-Yunus 3
es semâvâti : gökler
-
10-Yunus 3
yudebbiru el emre : işleri takdir eder, tedbir eder
-
10-Yunus 4
cemîan : hepsi, topluca, toptan
-
10-Yunus 5
eş şemse : güneş
-
10-Yunus 5
li ta'lemû : bilmeniz için
-
10-Yunus 5
ya'lemûne : biliyorlar
-
10-Yunus 6
fî es semâvâti : göklerde, semalarda
-
10-Yunus 10
rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbine
-
10-Yunus 12
fe lemmâ : fakat ..... olduğu zaman
-
10-Yunus 12
en lem yed'u-nâ : bize dua etmedi (dua etmemek)
-
10-Yunus 13
lemmâ zalemû : zulmettikleri zaman
-
10-Yunus 17
azlemu : daha zalim
-
10-Yunus 18
lâ ya'lemu : bilmiyor
-
10-Yunus 18
fî es semâvâti : göklerde bulunan
-
10-Yunus 20
innemâ el gaybu : sadece, yalnız gayb
-
10-Yunus 21
temkurûne : tuzaklar (düzenler) kuruyorsunuz
-
10-Yunus 23
fe lemmâ : ama, olunca, olduğu zaman
-
10-Yunus 23
innemâ : sadece, yalnız, ancak
-
10-Yunus 24
innemâ : sadece, yalnız, ancak
-
10-Yunus 24
min es semâi : gökten, semadan
-
10-Yunus 24
emru-nâ : emrimiz
-
10-Yunus 24
lem tagne : olmamış (zenginleşmemiş)
-
10-Yunus 24
bi el emsi : dün
-
10-Yunus 27
ke ennemâ : ancak sanki, gibi
-
10-Yunus 28
cemîan : topluca, hepsi, bütünü
-
10-Yunus 31
min es semâi : göklerden, semadan
-
10-Yunus 31
emmen (em men) : veya kim
-
10-Yunus 31
yemliku : gücü yeter, sahip olur, melik olur
-
10-Yunus 31
es sem'a : işitme (duyusu)
-
10-Yunus 31
yudebbiru el emre : işleri düzenleyip, idare eder, yürütür
-
10-Yunus 35
em men : yoksa kim, kimse, kişi
-
10-Yunus 37
el âlemîne : âlemler
-
10-Yunus 38
em : yoksa, veya, öyle mi
-
10-Yunus 39
lem yuhîtû : ihata edemediler, kavrayamadılar
-
10-Yunus 39
ve lemmâ : ve olmadıkça
-
10-Yunus 40
a'lemu : iyi bilir
-
10-Yunus 42
yestemiûne : seni dinlerler
-
10-Yunus 45
lem : olmadı
-
10-Yunus 49
lâ emliku : malik değilim
-
10-Yunus 52
li ellezîne zalemû : zulmedenlere
-
10-Yunus 54
zalemet : zulmetti
-
10-Yunus 54
lemmâ : olduğu zaman
-
10-Yunus 54
lâ yuzlemûne : zulmedilmezler (haksızlığa uğratılmazlar)
-
10-Yunus 55
mâ fî es semâvâti : göklerde olan şeyler, olanlar
-
10-Yunus 55
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
10-Yunus 59
em alâ allâhi : yoksa Allah'a
-
10-Yunus 61
fî es semâi : gökte, semada
-
10-Yunus 65
cemîan : bütünü, hepsi
-
10-Yunus 65
huve es semîu : o işitendir
-
10-Yunus 66
fî es semâvâti : göklerde, semalarda
-
10-Yunus 68
fî es semâvâti : göklerde var olan
-
10-Yunus 68
mâ lâ ta'lemûne : bilmediğiniz şey
-
10-Yunus 71
emre-kum : işinizi
-
10-Yunus 71
emru-kum : işiniz
-
10-Yunus 76
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman
-
10-Yunus 77
lemmâ câe-kum : size geldiği zaman
-
10-Yunus 80
lemmâ : olduğu zaman
-
10-Yunus 81
fe lemmâ : artık, olduğu zaman
-
10-Yunus 88
ve emvâlen : ve mallar
-
10-Yunus 88
emvâli-him : onların mallarını
-
10-Yunus 89
ellezîne lâ ya'lemûne : bilmeyen kimseler
-
10-Yunus 93
femahtelefû (fe mâ ihtelefû) : bundan sonra ihtilâfa düşmediler
-
10-Yunus 98
lemmâ : olduğu zaman, olunca
-
10-Yunus 99
cemîân : topluca
-
10-Yunus 101
fî es semâvâti : göklerde
-
10-Yunus 107
ve in yemseske allâhu : ve Allah eğer dokundurursa (isabet ettirirse)
-
10-Yunus 108
fe innemâ : o ancak
-
10-Yunus 108
fe innemâ : o ancak
-
100-Âdiyât 5
cem'an : topluluk
-
100-Âdiyât 9
lâ ya'lemu : bilmeyecek
-
101-Kâria 6
emmâ : fakat
-
101-Kâria 8
ve emmâ : ve amma, fakat
-
102-Tekâsür 3
ta'lemûne : siz bileceksiniz
-
102-Tekâsür 4
ta'lemûne : siz bileceksiniz
-
102-Tekâsür 5
lev ta'lemûne : keşke siz bilseydiniz
-
104-Hümeze 2
cemea : topladı
-
105-Fil 1
e lem tere : görmedin mi
-
105-Fil 2
e lem yec'al : ve kılmadı mı, yapmadı mı
-
107-Mâ'ûn 7
ve yemneûne : ve mani olurlar, engel olurlar
-
11-Hûd 3
musemmen : belirlenmiş
-
11-Hûd 5
ya'lemu : bilir
-
11-Hûd 6
ve ya'lemu : ve bilir
-
11-Hûd 7
halaka es semâvâti : semaları yarattı
-
11-Hûd 12
innemâ : ancak, sadece, yalnız
-
11-Hûd 13
em : yoksa, veya, mı
-
11-Hûd 14
illem (in lem) yestecîbû : eğer icabet etmezlerse, edemezlerse
-
11-Hûd 14
fa'lemû : o zaman bilin ki
-
11-Hûd 14
ennemâ : ancak, ..... olduğunu
-
11-Hûd 18
ezlemu : daha zalim
-
11-Hûd 20
lem yekûnû : değildir, olmazlar, olamazlar
-
11-Hûd 20
yestetîûnes sem'a : işitmeye güç yetirirler (sem'î hassaları çalışır)
-
11-Hûd 22
lâ cereme : bedeli yok, kurtuluşu yok, mecburi, kesinlikle
-
11-Hûd 24
ve es semîı : ve işiten (sem'î hassası çalışan)
-
11-Hûd 31
ve lâ a'lemu el gaybe : ve gaybı bilmiyorum
-
11-Hûd 31
a'lemu : bilir
-
11-Hûd 33
innemâ : ancak, sadece, yalnız
-
11-Hûd 35
em : veya, yoksa ..... mu
-
11-Hûd 37
zalemû : zulmederler
-
11-Hûd 38
ve kullemâ : ve her defa
-
11-Hûd 38
kemâ : gibi
-
11-Hûd 39
ta'lemûne : bileceksiniz
-
11-Hûd 40
emru-nâ : emrimiz
-
11-Hûd 43
min emri allâhi : Allah'ın emrinden
-
11-Hûd 44
yâ semâu : ey sema
-
11-Hûd 44
el emru : emir
-
11-Hûd 45
ahkem : en iyi hüküm veren
-
11-Hûd 48
ve alâ umemin : ve ümmetler, toplumlar üzerine
-
11-Hûd 48
ve umemun : ve ümmetler
-
11-Hûd 48
yemessu-hum : onlara dokunacak
-
11-Hûd 49
ta'lemu-hâ : onu biliyorsun
-
11-Hûd 52
yursil es semâe : sema(dan) göndersin
-
11-Hûd 55
cemîan : hepiniz, hepsi
-
11-Hûd 58
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
11-Hûd 58
câe emru-nâ : emrimiz geldi
-
11-Hûd 59
emre : emir
-
11-Hûd 61
ve ilâ semûde : ve Semud kavmine
-
11-Hûd 64
ve lâ temessû-hâ : ve ona dokunmayın
-
11-Hûd 65
temetteû : faydalanın, metalanın (yaşayın)
-
11-Hûd 66
fe lemmâ : bundan sonra böylece, olduğu zaman
-
11-Hûd 66
emru-nâ : emrimiz
-
11-Hûd 67
ellezîne zalemû : zulmeden kimseleri
-
11-Hûd 68
en lem yagnev : yaşamadılar, var olmadılar
-
11-Hûd 68
semûde : Semud kavmi
-
11-Hûd 68
li semûde : Semud kavmi
-
11-Hûd 70
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman
-
11-Hûd 71
ve emre'etu-hu : ve onun eşi, hanımı (kadını)
-
11-Hûd 73
min emri allâhi : Allah'ın emrinden (dolayı), Allah'ın emrine
-
11-Hûd 74
fe lemmâ : artık, olunca, olduğu zaman
-
11-Hûd 76
emru rabbi-ke : Rabbinin emri
-
11-Hûd 77
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
11-Hûd 79
le ta'lemu : elbette biliyorsun
-
11-Hûd 81
illâ emreete-ke : senin hanımın (kadının) hariç
-
11-Hûd 82
fe lemmâ : artık olduğu zaman
-
11-Hûd 82
emru-nâ : emrimiz
-
11-Hûd 82
ve emtar-nâ : ve yağdırdık
-
11-Hûd 83
musevvemeten : damgalanmış, işaretlenmiş
-
11-Hûd 87
fî emvâli-nâ : mallarımız hakkında, konusunda, mallarımıza
-
11-Hûd 91
le recemnâ-ke : mutlaka seni taşlardık (taşlayarak öldürürdük)
-
11-Hûd 93
sevfe ta'lemûne : yakında bileceksiniz
-
11-Hûd 94
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
11-Hûd 94
emru-nâ : emrimiz
-
11-Hûd 94
ellezîne zalemû : zulmeden kimseleri
-
11-Hûd 95
en lem yagnev : yaşamadılar, var olmadılar
-
11-Hûd 95
kemâ : gibi
-
11-Hûd 95
semûdu : Semud kavmi
-
11-Hûd 97
emre fir'avne : firavunun emri
-
11-Hûd 97
emru fir'avne : firavunun emri
-
11-Hûd 101
ve mâ zalemnâ-hum : ve biz onlara zulmetmedik
-
11-Hûd 101
zalemû : zulmettiler
-
11-Hûd 101
lemmâ câe emru : emir geldiği zaman
-
11-Hûd 105
lâ tekellemu : konuşmaz (konuşamaz)
-
11-Hûd 106
fe emmâ : ama, artık
-
11-Hûd 107
es semâvâtu : gökler, semalar
-
11-Hûd 108
ve emmâ : ve fakat
-
11-Hûd 108
es semâvâtu : gökler, semalar
-
11-Hûd 109
kemâ : gibi, nasıl ki
-
11-Hûd 111
lemmâ : olduğu zaman
-
11-Hûd 112
kemâ : gibi
-
11-Hûd 113
ilâ ellezîne zalemû : zulmeden (zalim olan) kimselere
-
11-Hûd 113
fe temesse-kum : o zaman size dokunur
-
11-Hûd 116
ellezîne zalemû : zulmeden kimseler
-
11-Hûd 119
ve temmet : ve tamamlandı
-
11-Hûd 119
le emleenne : muhakkak dolduracağım
-
11-Hûd 119
cehenneme : cehennem
-
11-Hûd 123
gaybu es semâvâti : semaların (göklerin) gaybı
-
11-Hûd 123
el emru : emir, iş
-
112-İhlâs 3
lem yelid : o doğurmadı
-
112-İhlâs 3
ve lem yûled : ve doğurulmadı
-
112-İhlâs 4
ve lem yekun : ve olmadı
-
12-Yusuf 4
ve eş şemse : ve güneş
-
12-Yusuf 6
kemâ : gibi
-
12-Yusuf 6
etemme-hâ : onu tamamladı
-
12-Yusuf 15
fe lemmâ : böylece, bundan sonra, olduğu zaman
-
12-Yusuf 15
bi emri-him : onların yaptıklarını, onların işini
-
12-Yusuf 18
bi demin kezibin : yalancı kan ile
-
12-Yusuf 18
emren : bir iş
-
12-Yusuf 18
sabrun cemîlun : güzel (bir) sabırdır
-
12-Yusuf 20
bi semenin : bir fiyat ile
-
12-Yusuf 21
alâ emri-hî : emri üzerine, emrinde
-
12-Yusuf 21
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
12-Yusuf 22
ve lemma : ve olduğu zaman
-
12-Yusuf 24
hemmet : arzuladı
-
12-Yusuf 24
ve hemme : ve arzuladı
-
12-Yusuf 28
fe lemmâ : olduğu zaman
-
12-Yusuf 30
emre'etu el azîzi : azîzin (vezirin) hanımı
-
12-Yusuf 31
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman
-
12-Yusuf 31
semiat : işitti (kadın)
-
12-Yusuf 31
fe lemmâ : o zaman, ..... olunca
-
12-Yusuf 32
lem yef'al : yapmazsa
-
12-Yusuf 34
huve es semîu : o en iyi işitendir
-
12-Yusuf 37
alleme-ni : bana öğretti
-
12-Yusuf 39
emillâhu (emi allâhu) : yoksa, Allah mı
-
12-Yusuf 40
semmeytumû-hâ : onu isimlendirdiniz
-
12-Yusuf 40
emere : emretti
-
12-Yusuf 40
lâ ya'lemûne : bilmezler, bilmiyorlar
-
12-Yusuf 41
emmâ ehadu-kumâ : ama, fakat, sizin ikinizden biri
-
12-Yusuf 41
ve emmâ el âharu : ve (ama) fakat diğeri, diğerine gelince
-
12-Yusuf 41
el emru : emir, iş, hüküm
-
12-Yusuf 46
ya'lemûne : bilirler, öğrenirler
-
12-Yusuf 48
mâ kaddemtum : önceden sakladığınız, takdim ettiğiniz, hazırladığınız şeyler
-
12-Yusuf 50
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman
-
12-Yusuf 52
li ya'leme : bilmesi içindir
-
12-Yusuf 52
lem ehun-hu : ona ihanet etmedim
-
12-Yusuf 53
le emmâretun : mutlaka emreder
-
12-Yusuf 54
fe lemmâ : olduğu zaman
-
12-Yusuf 54
kelleme-hu : onunla konuştu
-
12-Yusuf 54
emînun : güvenilir, emin
-
12-Yusuf 59
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
12-Yusuf 60
in lem te'tû-nî : eğer bana getirmezseniz
-
12-Yusuf 63
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman
-
12-Yusuf 64
kemâ : gibi
-
12-Yusuf 64
emintu-kum : sizden emin oldum
-
12-Yusuf 65
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
12-Yusuf 65
ve nemîru : ve erzak, yiyecek getiririz
-
12-Yusuf 66
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman
-
12-Yusuf 68
ve lemmâ : ve olduğu zaman, böylece
-
12-Yusuf 68
emere-hum : onlara emretti
-
12-Yusuf 68
allemnâ-hu : ona öğrettik
-
12-Yusuf 68
lâ ya'lemûne : bilmezler, bilmiyorlar
-
12-Yusuf 69
ve lemmâ : olduğu zaman
-
12-Yusuf 70
fe lemmâ : artık, böylece, olduğu zaman
-
12-Yusuf 77
ve lem yubdi-hâ : ve onu açıklamadı
-
12-Yusuf 77
a'lemu : daha iyi bilir
-
12-Yusuf 80
fe lemmestey'esû : artık umutlarını kestikleri zaman
-
12-Yusuf 80
e lem ta'lemû : bilmiyor musunuz
-
12-Yusuf 83
emren : bir iş, bir durum
-
12-Yusuf 83
cemîlun : güzel
-
12-Yusuf 83
cemî'an : hepsini
-
12-Yusuf 86
innemâ : sadece
-
12-Yusuf 86
ve a'lemu : ve biliyorum
-
12-Yusuf 86
mâ lâ ta'lemûne : bilmediğiniz şey(ler)i
-
12-Yusuf 88
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman
-
12-Yusuf 94
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
12-Yusuf 96
lemmâ : olduğu zaman
-
12-Yusuf 96
e lem : olmadı mı
-
12-Yusuf 96
a'lemu : biliyorum, bilirim
-
12-Yusuf 96
mâ lâ ta'lemûne : sizin bilmediğiniz şeyleri
-
12-Yusuf 99
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman
-
12-Yusuf 101
ve allemte-nî : ve bana öğrettin
-
12-Yusuf 101
fâtıra es semâvâti : semaları yaratan
-
12-Yusuf 102
emre-hum : onların işleri
-
12-Yusuf 102
yemkurûne : hile yapıyorlar, tuzak hazırlıyorlar
-
12-Yusuf 104
li el âlemîne : âlemler için, âlemlere
-
12-Yusuf 105
fî es semâvâti : göklerde
-
12-Yusuf 105
yemurrûne : yanından geçerler
-
12-Yusuf 107
eminû : emin oldular
-
12-Yusuf 109
e fe lem yesîrû : dolaşmıyorlar mı, dolaşmazlar mı (dolaşmadılar mı)
-
13-Ra'd 2
refea es semavâti : gökleri yükseltti
-
13-Ra'd 2
eş şemse : güneş
-
13-Ra'd 2
musemmen : belirlenmiş (isimlendirilmiş)
-
13-Ra'd 2
yudebbiru el emre : işleri düzenleyip dizayn eder, idare eder
-
13-Ra'd 3
es semerâti : ürünler, meyveler
-
13-Ra'd 7
innemâ : sadece, yalnız
-
13-Ra'd 8
ya'lemu : bilir
-
13-Ra'd 11
min emri allâhi : Allah'ın emrinden
-
13-Ra'd 15
men fî es semâvâti : semalarda olanlar
-
13-Ra'd 16
rabbu es semâvâti : semaların (göklerin) Rabbi
-
13-Ra'd 16
lâ yemlikûne : yapamaz, gücü yetmez, malik değil
-
13-Ra'd 16
em : yoksa, veya
-
13-Ra'd 16
em : yoksa, veya
-
13-Ra'd 17
min es semâi : gökten
-
13-Ra'd 17
fahtemele (fe ihtemele) : böylece yüklendi, götürdü, taşıdı
-
13-Ra'd 17
fe emme : ama, fakat
-
13-Ra'd 17
ve emmâ : ve ama, fakat
-
13-Ra'd 17
fe yemkusu : böylece durur, kalır
-
13-Ra'd 17
el emsâle : örnekler, misaller
-
13-Ra'd 18
lem yestecibû : icabet etmezler
-
13-Ra'd 18
cemîan : tümü, hepsi
-
13-Ra'd 18
cehennemu : cehennemdir
-
13-Ra'd 19
ya'lemu : bilir
-
13-Ra'd 19
ennemâ : olduğunu
-
13-Ra'd 19
innemâ : sadece, ancak, fakat
-
13-Ra'd 21
mâ emerallâhu (emre allâhu) : Allah'ın emrettiği şeyi
-
13-Ra'd 25
mâ emere allâhu : Allah'ın emrettiği şeyi
-
13-Ra'd 30
umemun : ümmetler
-
13-Ra'd 31
el emru : emir, işler
-
13-Ra'd 31
cemîan : bütün, hepsi
-
13-Ra'd 31
e fe lem : hâlâ olmadı mı
-
13-Ra'd 31
cemîan : tümünü, hepsini
-
13-Ra'd 32
emleytu : ben mühlet (süre) verdim
-
13-Ra'd 33
semmû-hum : onları isimlendirin (onları isimleri ile davet edin)
-
13-Ra'd 33
em tunebbiûne-hu : yoksa ona haber mi veriyorsunuz
-
13-Ra'd 33
lâ ya'lemu : bilmiyor
-
13-Ra'd 33
em : yoksa, veya
-
13-Ra'd 36
innemâ : sadece, yalnız
-
13-Ra'd 39
yemhû : siler (mahveder, yok eder), imha eder
-
13-Ra'd 40
fe innemâ : sadece
-
13-Ra'd 41
e ve lem yerev : görmüyorlar mı
-
13-Ra'd 42
cemîan : tümü, hepsi
-
13-Ra'd 42
ya'lemu : bilir
-
13-Ra'd 42
ve se ya'lemu : ve yakında bilecek
-
14-İbrahim 2
fî es semâvâti : göklerde, semalarda
-
14-İbrahim 8
cemî'an : tümü, hepsi
-
14-İbrahim 9
e lem ye'ti-kum : size gelmedi mi
-
14-İbrahim 9
ve semûde : ve
-
14-İbrahim 9
lâ ya'lemu-hum : onları bilmez
-
14-İbrahim 10
fâtırı es semâvâti : semaları yaratan
-
14-İbrahim 10
musemmen : belirli
-
14-İbrahim 11
yemunnu : lütufta bulunur, ni'metlendirir
-
14-İbrahim 16
cehennemu : cehennem
-
14-İbrahim 18
ke remâdin : kül gibi
-
14-İbrahim 19
e lem tere : görmüyor musun
-
14-İbrahim 19
es semâvâti : gökleri, semaları
-
14-İbrahim 21
cemîan : hepsi
-
14-İbrahim 21
em sabernâ : yoksa sabır mı ettik
-
14-İbrahim 22
lemmâ : olduğu zaman
-
14-İbrahim 22
kudıye el emru : emir yerine getirildi, tamamlandı
-
14-İbrahim 24
e lem tere : görmedin mi
-
14-İbrahim 24
fî es semâi : semada
-
14-İbrahim 25
ve yadrıbu allâhu el emsâle : ve Allah misal verir
-
14-İbrahim 28
e lem tere : görmedin mi
-
14-İbrahim 29
cehenneme : cehennem
-
14-İbrahim 30
temetteû : metalanın, faydalanın, refah içinde olun
-
14-İbrahim 32
halaka es semâvâti : semaları yarattı
-
14-İbrahim 32
min es semâi : semadan, gökyüzünden
-
14-İbrahim 32
min es semerâti : ürünlerden
-
14-İbrahim 32
bi emri-hi : onun emri ile
-
14-İbrahim 33
eş şemse : güneş
-
14-İbrahim 37
beyti-ke el muharremi : senin Beyt-i Haram'ın
-
14-İbrahim 37
min es semerâti : ürünlerden
-
14-İbrahim 38
ta'lemu : bilirsin
-
14-İbrahim 38
fî es semâi : semada
-
14-İbrahim 39
le semîu ed duâi : duayı mutlaka işitendir
-
14-İbrahim 42
innemâ : sadece, yalnız
-
14-İbrahim 44
ellezîne zalemû : zulmeden kimseler
-
14-İbrahim 44
e ve lem tekûnû : ve, siz olmadınız mı, siz değil misiniz
-
14-İbrahim 44
aksemtum : yemin ettiniz (kasem ettiniz)
-
14-İbrahim 45
ellezîne zalemû enfuse-hum : nefslerine zulmeden kimseler
-
14-İbrahim 45
el emsâle : misaller, örnekler
-
14-İbrahim 48
ve es semâvâtu : ve semalar
-
14-İbrahim 52
ve li ya'lemû : ve bilsinler diye
-
14-İbrahim 52
ennemâ : sadece, yalnız, ancak
-
15-Hicr 2
rubemâ : ihtimal ki
-
15-Hicr 3
ve yetemetteû : ve metalansınlar, refah içerisinde yaşasınlar, faydalansınlar
-
15-Hicr 3
el emelu : emel, ümit
-
15-Hicr 3
ya'lemûne : bilirler, bilecekler
-
15-Hicr 14
min es semâi : semadan
-
15-Hicr 15
innemâ : sadece, ancak, fakat
-
15-Hicr 16
fî es semâi : semada
-
15-Hicr 18
es sem'a : duyma, işitme
-
15-Hicr 22
min es semâi : semadan
-
15-Hicr 27
min nâri es semûmi \n(semûm) : semûmun ateşinden \n: (çölde esen, hücrelerin içine nüfuz eden yakıcı kavuran (sıcak) rüzgâr)
-
15-Hicr 33
lem ekun : ben olmam
-
15-Hicr 43
cehenneme : cehennem
-
15-Hicr 48
lâ yemessu-hum : onlara dokunmaz
-
15-Hicr 60
illemre'ete-hu : onun hanımı (kadını) hariç
-
15-Hicr 61
lemmâ : olduğu zaman
-
15-Hicr 63
yemterûne : şüphe ediyorlar
-
15-Hicr 66
zâlike el emre : işte bu emir
-
15-Hicr 70
ve lem : ve olmadı
-
15-Hicr 70
an el âlemîne : el âlemden, başkalarından
-
15-Hicr 74
ve emternâ : ve yağmur yağdırdık
-
15-Hicr 85
es semâvâti : semalar (gökler)
-
15-Hicr 85
es safha el cemîle : güzel (bir) şekilde yüz çevirmek
-
15-Hicr 88
lâ temuddenne : uzatma (dikme, uzun uzun bakma)
-
15-Hicr 96
ya'lemûne : biliyorlar, bilirler
-
15-Hicr 97
na'lemu : biz biliyoruz
-
16-Nahl 1
emru allâhi : Allah'ın emri
-
16-Nahl 2
min emri-hi : onun emrinden
-
16-Nahl 3
halaka es semâvâti : semaları yarattı
-
16-Nahl 6
cemâlun : güzellik
-
16-Nahl 7
lem tekûnû : siz olmazsınız
-
16-Nahl 8
mâ lâ ta'lemûne : bilmediğiniz şeyler
-
16-Nahl 10
min es semâi : semadan
-
16-Nahl 11
ve min kulli es semerâti : ve meyvelerin (ürünlerin) her türlüsünden
-
16-Nahl 12
ve eş şemse : ve güneş
-
16-Nahl 12
bi emri-hi : onun emriyle
-
16-Nahl 15
en temîde : sarsılması
-
16-Nahl 19
ya'lemu : bilir
-
16-Nahl 21
emvâtun : cansızdır, ölüdürler
-
16-Nahl 23
lâ cereme : şüphe yok, şüphesiz
-
16-Nahl 23
ya'lemu : bilir
-
16-Nahl 28
es seleme : teslim olmak
-
16-Nahl 29
cehenneme : cehennem
-
16-Nahl 33
emru : emir
-
16-Nahl 33
ve mâ zaleme-hum allâhu : ve Allah onlara zulmetmedi
-
16-Nahl 35
ve lâ harremnâ : ve biz haram kılmayız
-
16-Nahl 38
ve aksemû : ve yemin ettiler, kasem ettiler
-
16-Nahl 38
men yemûtu : ölen kimseyi
-
16-Nahl 38
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
16-Nahl 39
ve li ya'leme : ve bilmesi için
-
16-Nahl 40
innemâ : ancak, sadece, yalnız
-
16-Nahl 41
ya'lemûne : biliyorlar
-
16-Nahl 43
lâ ta'lemûne : bilmiyorsunuz
-
16-Nahl 45
e fe emin : artık emin mi oldular
-
16-Nahl 48
e ve lem yerev : ve onlar görmüyorlar mı (görmediler mi)
-
16-Nahl 48
an el yemîni : sağdan
-
16-Nahl 48
ve eş şemâili : ve sol
-
16-Nahl 49
mâ fî es semâvâti : semalarda olanlar
-
16-Nahl 51
innemâ : sadece, yalnız
-
16-Nahl 52
mâ fî es semâvâti : semalarda olan şeyler
-
16-Nahl 55
temetteû : faydalanın (metalanın)
-
16-Nahl 55
ta'lemûne : bilecekler
-
16-Nahl 56
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar
-
16-Nahl 59
e yumsiku-hu (emseke) : onu tutsun mu (tuttu)
-
16-Nahl 59
em yedussu-hu (desse) : yoksa onu gömsün mü (gömdü)
-
16-Nahl 61
musemmen : belirlenmiş (isimlendirilmiş)
-
16-Nahl 62
lâ cereme : şüphesiz, şüphe yok
-
16-Nahl 63
ilâ umemin : ümmetlere
-
16-Nahl 65
min es semâi : semadan
-
16-Nahl 66
ve demin : ve kan
-
16-Nahl 67
ve min semerâtin : ve meyvelerden
-
16-Nahl 69
min kulli es semerâti : meyvelerin, ürünlerin, çiçeklerin hepsinden
-
16-Nahl 70
ya'leme : bilir
-
16-Nahl 71
femellezîne (fe mâ ellezîne) : o kimseler değiller
-
16-Nahl 73
lâ yemliku : malik değil, gücü yetmez
-
16-Nahl 73
min es semâvâti : semalardan
-
16-Nahl 74
el emsâle \n(darabe meselen) : benzer, misal, emsal \n: (örnek vermek, eş, benzer kılmak)
-
16-Nahl 74
ya'lemu : bilir
-
16-Nahl 74
lâ ta'lemûne : bilmezsiniz
-
16-Nahl 75
memlûken : sahip olunan, köle olan, memluk
-
16-Nahl 75
lâ ya'lemûne : bilmezler, bilmiyorlar
-
16-Nahl 76
ebkemu : dilsiz
-
16-Nahl 76
eynemâ : her nereye
-
16-Nahl 77
gaybu es semâvâti : semaların gaybı (görünmeyen, bilinmeyen ilim)
-
16-Nahl 77
emru es sâati : o saatin emri
-
16-Nahl 77
lemhi : bir an, en kısa zaman aralığı
-
16-Nahl 77
el basari (lemhi el basri) : göz, bakış (göz kırpması, bir anlık bakış)
-
16-Nahl 78
lâ ta'lemune : bilmiyorsunuz
-
16-Nahl 78
es sem'a : işitme hassası
-
16-Nahl 79
e lem yerev : görmüyorlar mı, görmediler mi
-
16-Nahl 79
fî cevvi es semâi : semanın hava boşluğunda, havada
-
16-Nahl 82
innemâ : yalnızca, sadece
-
16-Nahl 85
zalemû : zulmettiler
-
16-Nahl 87
es seleme : teslimiyet
-
16-Nahl 91
ya'lemu : bilir
-
16-Nahl 92
innemâ : ancak, oysa
-
16-Nahl 94
kademun : ayak
-
16-Nahl 95
semenen : bir bedel, değer
-
16-Nahl 95
innemâ : ancak, fakat, oysa
-
16-Nahl 95
ta'lemûne : biliyorsunuz
-
16-Nahl 100
innemâ : fakat, sadece
-
16-Nahl 101
vallâhu a'lemu : ve Allah bilir
-
16-Nahl 101
a'lemu : bilir
-
16-Nahl 101
innemâ : sadece, ancak
-
16-Nahl 101
lâ ya'lemûne : bilmezler, bilmiyorlar
-
16-Nahl 103
na'lemu : biz biliyoruz, biliriz
-
16-Nahl 103
innemâ : sadece, yalnız, fakat
-
16-Nahl 103
a'cemiyyun : yabancı, acemi, Arapça olmayan
-
16-Nahl 105
innemâ : sadece, yalnız, fakat
-
16-Nahl 108
ve sem'ı-him : ve onların işitme hassaları
-
16-Nahl 109
lâ cereme : şüphesiz, şüphe yok
-
16-Nahl 111
lâ yuzlemûne : zulmedilmezler, haksızlığa uğratılmazlar
-
16-Nahl 115
innemâ : sadece, yalnız, fakat
-
16-Nahl 115
harreme : haram kıldı
-
16-Nahl 115
veddeme (ve ed deme) : ve kan
-
16-Nahl 118
harremnâ : biz haram kıldık
-
16-Nahl 118
ve mâ zalemnâ-hum : ve biz onlara zulmetmedik
-
16-Nahl 120
ve lem yeku : ve olmadı
-
16-Nahl 124
innemâ : sadece, fakat, oysa
-
16-Nahl 125
a'lemu : bilir
-
16-Nahl 125
a'lemu : bilir
-
16-Nahl 127
yemkurûne : hile yapıyorlar, tuzak kuruyorlar
-
17-İsrâ 1
huve es semîu el basîru : o en iyi işitendir, en iyi görendir
-
17-İsrâ 6
ve emdednâ-kum : ve destekledik, yardım (medet) ettik
-
17-İsrâ 6
bi emvâlin : mal ile
-
17-İsrâ 7
kemâ : gibi
-
17-İsrâ 8
cehenneme : cehennemi
-
17-İsrâ 9
akvemu : en kuvvetli, en kavi, en sağlam
-
17-İsrâ 12
ve li ta'lemû : ve bilmeniz (öğrenmeniz) için
-
17-İsrâ 13
elzemnâ-hu : onu bağladık, astık
-
17-İsrâ 15
innemâ : sadece
-
17-İsrâ 15
innemâ : sadece
-
17-İsrâ 16
emernâ : emrettik
-
17-İsrâ 16
demmernâ-hâ : onu dumura uğrattık, helâk ettik
-
17-İsrâ 17
ve kem : ve kaç, kaç tane, nice
-
17-İsrâ 18
cehenneme : cehennem
-
17-İsrâ 24
kemâ : gibi, nasıl
-
17-İsrâ 25
a'lemu : en iyi bilir, daha iyi bilir
-
17-İsrâ 33
harremallâhu : Allah haram kıldı
-
17-İsrâ 36
es sem'a : işitme
-
17-İsrâ 37
ve lâ temşi : ve yürüme
-
17-İsrâ 39
fî cehenneme : cehenneme
-
17-İsrâ 42
kemâ : gibi
-
17-İsrâ 44
es semâvâtu : semalar
-
17-İsrâ 47
a'lemu : çok iyi biliriz
-
17-İsrâ 47
yestemiûne : seni dinlerler
-
17-İsrâ 47
iz yestemiûne : dinliyorlarken
-
17-İsrâ 48
el emsâle : örnekler, misaller, benzetmeler
-
17-İsrâ 54
a'lemu : iyi bilir
-
17-İsrâ 55
a'lemu : iyi bilir
-
17-İsrâ 55
fî es semâvâti : semalarda (7 kat göklerde)
-
17-İsrâ 56
lâ yemlikûne : güçleri yetmez, güce malik (sahip) değiller
-
17-İsrâ 59
semûden : Semud kavmine
-
17-İsrâ 59
fe zalemû : sonra zulmettiler
-
17-İsrâ 61
li âdeme : Âdem'e
-
17-İsrâ 62
kerremte : sen yücelttin, kerim kıldın, üstün kıldın, şerefli kıldın
-
17-İsrâ 63
cehenneme : cehennem
-
17-İsrâ 64
fî el emvâli : mallarda
-
17-İsrâ 67
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman, olunca
-
17-İsrâ 68
e fe emintum : bundan sonra emin mi oldunuz
-
17-İsrâ 69
em emintum : emin mi oldunuz
-
17-İsrâ 70
kerremnâ : biz yücelttik, şereflendirdik, kerim kıldık
-
17-İsrâ 70
benî âdeme : Âdemoğlu
-
17-İsrâ 71
bi yemîni-hi : onun sağında
-
17-İsrâ 71
ve lâ yuzlemûne : ve zulmedilmezler
-
17-İsrâ 75
ve di'fa el memâti \n(di'fa) : ve ölümün zayıflığı (sıkıntısı) \n: (kat kat, iki kat), (zayıflık, güçsüzlük, sıkıntı)
-
17-İsrâ 78
eş şemsi : güneş
-
17-İsrâ 84
a'lemu : en iyi bilir
-
17-İsrâ 85
min emri rabbî : Rabbimin emrinden
-
17-İsrâ 88
le in ictemeâti (le in ictemeâti) : eğer toplansalar
-
17-İsrâ 92
tuskıta es semâe \n(sakata) : semayı düşürürsün \n: (düştü)
-
17-İsrâ 92
kemâ : gibi
-
17-İsrâ 93
fî es semâi : gökyüzünde, semada
-
17-İsrâ 95
yemşûne : yürürler
-
17-İsrâ 95
min es semâi : semadan
-
17-İsrâ 97
cehennemu : cehennem
-
17-İsrâ 97
kullemâ : her seferinde, her defasında
-
17-İsrâ 99
e ve lem yerev : ve onlar görmüyorlar mı
-
17-İsrâ 99
halaka es semâvâti : semaları yarattı
-
17-İsrâ 100
temlikûne : siz maliksiniz, sahipsiniz
-
17-İsrâ 100
le emsektum : mutlaka siz tuttunuz (tutardınız)
-
17-İsrâ 102
es semâvâti : semalar
-
17-İsrâ 103
cemîan : topluca, hepsi
-
17-İsrâ 111
lem yettehız : edinmedi, edinmez
-
17-İsrâ 111
ve lem yekun : ve olmamıştır, olmaz
-
17-İsrâ 111
ve lem yekun : ve olmamıştır, olmaz
-
18-Kehf 1
ve lem yec'al : ve kılmadı, olmadı
-
18-Kehf 6
lem yu'minû : inanmazlar
-
18-Kehf 9
em : yoksa, veya
-
18-Kehf 10
min emri-nâ : emrimizden, içimizden
-
18-Kehf 12
li na'leme : bilmemiz için, belirtmemiz için
-
18-Kehf 12
emeden : uzun zaman, uzun süre, müddet
-
18-Kehf 14
rabbu es semâvâti : semaların Rabbi
-
18-Kehf 15
azlemu : daha zalim
-
18-Kehf 16
min emri-kum : sizin emrinizden, sizin işinizden (işinizi)
-
18-Kehf 17
eş şemse : güneş
-
18-Kehf 17
zâte el yemîni : sağ taraf
-
18-Kehf 18
zâte el yemîni : sağ taraf
-
18-Kehf 19
kem lebistum : ne kadar kaldınız
-
18-Kehf 19
a'lemu : en iyi bilir
-
18-Kehf 21
li ya'lemû : bilmeleri için, bilsinler diye
-
18-Kehf 21
emre-hum : onların işleri, durumu
-
18-Kehf 21
a'lemu : en iyi bilir
-
18-Kehf 21
alâ emri-him : onların işleri üzerine, onların işlerine
-
18-Kehf 22
a'lemu : en iyi bilir
-
18-Kehf 22
mâ ya'lemu-hum : onları bilmezler
-
18-Kehf 26
a'lemu : en iyi bilir
-
18-Kehf 26
gaybu es semâvâti : semaların gaybı
-
18-Kehf 28
emru-hu : onun işi, kendi işi
-
18-Kehf 33
ve lem tazlim : ve eksik bırakmadı
-
18-Kehf 34
semerun : ürün, servet
-
18-Kehf 40
min es semâi : semadan
-
18-Kehf 42
bi semeri-hi : onun ürünleri
-
18-Kehf 42
lem uşrik : şirk koşmam
-
18-Kehf 43
ve lem tekun : ve olmadı, olmaz
-
18-Kehf 45
min es semâi : semadan
-
18-Kehf 46
emelen : ümit olarak, emel olarak
-
18-Kehf 47
fe lem nugâdir : böylece bırakmayız
-
18-Kehf 48
kemâ : gibi
-
18-Kehf 50
li âdeme : Âdem'e
-
18-Kehf 50
an emri : emrinden
-
18-Kehf 51
halka es semâvâti : semaların yaratılışı
-
18-Kehf 52
lem yestecibû : icabet etmezler, etmediler
-
18-Kehf 53
ve lem yecidû : ve bulamazlar, bulamadılar
-
18-Kehf 57
ve men azlemu : ve daha zalim kimdir
-
18-Kehf 57
mâ kaddemet : takdim ettiği şey(ler)
-
18-Kehf 59
lemmâ zalemû : zulmettikleri zaman
-
18-Kehf 60
emdıye : geçip gideceğim
-
18-Kehf 61
fe lemmâ : böylece olduğu zaman
-
18-Kehf 62
lemmâ : olduğu zaman
-
18-Kehf 65
ve allemnâ-hu : ve biz ona öğrettik
-
18-Kehf 68
lem tuhıt : ihata edemedin, kavrayamadın
-
18-Kehf 69
emren : emir
-
18-Kehf 72
e lem ekul : ben söylemedim mi, ben demedim mi
-
18-Kehf 73
min emrî : benim emirlerimden (bana verilen emirlerde)
-
18-Kehf 75
e lem ekul : ben demedim mi
-
18-Kehf 78
mâ lem testetı' : güç yetiremediğin şey
-
18-Kehf 79
emme : fakat, lâkin, amma
-
18-Kehf 80
ve emmâ el gulâmu : ve fakat çocuğa (gelince)
-
18-Kehf 82
ve emmâ el cidâru : ve duvar meselesine gelince, duvar ise
-
18-Kehf 82
an emrî : kendi emrimden, kendi isteğimle
-
18-Kehf 82
lem testı' : sen güç yetiremedin
-
18-Kehf 86
magribe eş şemsi : güneşin battığı yer
-
18-Kehf 87
emmâ : amma, lâkin, fakat
-
18-Kehf 87
men zaleme : kim zulmederse
-
18-Kehf 88
ve emmâ : ve amma, fakat
-
18-Kehf 88
min emri-nâ : emrimizden
-
18-Kehf 90
matlıa eş şemsi \n(talaa) : güneşin (tulû ettiği) doğduğu yer \n: (doğdu)
-
18-Kehf 90
lem nec'al : kılmadık, yapmadık
-
18-Kehf 97
femestâû (fe ma istetaû) : böylece, artık güçleri yetmez
-
18-Kehf 99
yemûcu : (birbirlerine) karışır
-
18-Kehf 99
cema'nâ-hum : onları topladık
-
18-Kehf 99
cem'an : hepsini
-
18-Kehf 100
cehenneme : cehennemi
-
18-Kehf 101
sem'an : işitmeye
-
18-Kehf 102
cehenneme : cehennemi
-
18-Kehf 106
cehennemu : cehennem
-
18-Kehf 110
innemâ : ancak, sadece, yalnız
-
18-Kehf 110
ennemâ : olduğu
-
19-Meryem 4
ve lem ekun : ve ben olmadım
-
19-Meryem 7
lem nec'al : kılmadık, yapmadık
-
19-Meryem 7
semiyyen : isimlendirerek (isimlendirme)
-
19-Meryem 9
ve lem teku : ve sen değildin
-
19-Meryem 14
ve lem yekun : ve olmadı, değildi
-
19-Meryem 15
ve yevme yemûtu : ve öleceği gün
-
19-Meryem 16
meryeme : Meryem'i
-
19-Meryem 17
temessele : temessül etti, suretinde göründü
-
19-Meryem 19
innemâ : sadece, yalnız
-
19-Meryem 20
ve lem yemses-nî : ve bana dokunmadı
-
19-Meryem 20
ve lem eku : ve ben olmadım
-
19-Meryem 21
emren : emir
-
19-Meryem 27
yâ meryemu : ey Meryem
-
19-Meryem 32
ve lem yec'al-nî : ve beni kılmadı
-
19-Meryem 33
ve yevme emûtu : ve benim öleceğim gün
-
19-Meryem 34
isebnu meryeme : Meryemoğlu İsa
-
19-Meryem 34
yemterûne : şüphe ediyorlar
-
19-Meryem 35
emren : bir emir, bir iş
-
19-Meryem 35
fe innemâ : o taktirde sadece
-
19-Meryem 39
iz kudıye el emru : emir yerine getirildiği zaman
-
19-Meryem 43
mâ lem ye'ti-ke : sana gelmeyen
-
19-Meryem 45
en yemesse-ke : sana dokunması
-
19-Meryem 46
lem tentehi : sen vazgeçmezsin
-
19-Meryem 49
lemmâ'tezelehum : onlardan ayrıldığı zaman
-
19-Meryem 58
âdeme : Âdem
-
19-Meryem 60
ve lâ yuzlemûne : ve zulmedilmezler
-
19-Meryem 64
bi emri : emriyle
-
19-Meryem 65
es semâvâti : semalar
-
19-Meryem 65
hel ta'lemu : sen biliyor musun
-
19-Meryem 65
semiyyen : bir isimle isimlendirme
-
19-Meryem 67
ve lem yeku : ve değildi, değil
-
19-Meryem 68
cehenneme : cehennem
-
19-Meryem 70
a'lemu : en iyi bilir
-
19-Meryem 74
ve kem : ve nice, ne kadar, ne çok
-
19-Meryem 75
fe el yemdud : böylece mühlet verir, (zamanı) uzatır
-
19-Meryem 75
se ya'lemûne : yakında bilecekler
-
19-Meryem 78
emittehaze (em ittehaze) : veya, yoksa ..... mı edindi (yaptı)
-
19-Meryem 79
ve nemuddu : ve biz uzatacağız
-
19-Meryem 83
e lem tere : görmedin mi
-
19-Meryem 84
innemâ : ancak, yalnız, sadece
-
19-Meryem 86
ilâ cehenneme : cehenneme
-
19-Meryem 87
lâ yemlikûne : malik olmayacaklar, güçleri yetmeyecek
-
19-Meryem 90
es semâvâtu : semalar
-
19-Meryem 93
fî es semâvâti : semalarda
-
19-Meryem 97
innemâ : ancak, sadece,
-
19-Meryem 98
ve kem : ve kaç, nice
-
2-Bakara 6
em : yoksa, veya
-
2-Bakara 6
lem tunzir-hum : onları uyarmadın
-
2-Bakara 7
hateme : mühürledi
-
2-Bakara 7
sem'ı-him : onların işitme hassası
-
2-Bakara 11
innemâ : ancak, sadece
-
2-Bakara 13
kemâ : gibi
-
2-Bakara 13
kemâ : gibi
-
2-Bakara 13
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar, bilmezler
-
2-Bakara 14
innemâ : sadece, ancak
-
2-Bakara 15
yemuddu-hum : onlara mühlet verir
-
2-Bakara 17
lemmâ : olduğu zaman
-
2-Bakara 19
min es semâi : semadan, gökyüzünden
-
2-Bakara 20
kullemâ : her zaman, her defa
-
2-Bakara 20
azleme : karanlık çöktü
-
2-Bakara 20
bi sem'i-him : onların işitmesi
-
2-Bakara 22
ves semâe (ve es semâe) : ve sema, gökyüzü
-
2-Bakara 22
es semâi : sema, gökyüzü
-
2-Bakara 22
es semarâti : ürünler, meyveler, mahsuller
-
2-Bakara 22
tâ'lemune : (siz) biliyorsunuz
-
2-Bakara 24
in lem tef'alû : eğer yapamazsanız
-
2-Bakara 25
kullemâ : her seferinde, her defasında
-
2-Bakara 25
min semeretin : ürünlerden, mahsullerden, meyvelerden
-
2-Bakara 26
fe emmâ : fakat, ama, ise
-
2-Bakara 26
ya'lemûne : bilirler
-
2-Bakara 26
ve emmâ : ve fakat, ama
-
2-Bakara 27
emera : emretti
-
2-Bakara 28
emvâten : ölüler
-
2-Bakara 29
cemîan : hepsi
-
2-Bakara 29
es semâi : sema, gökyüzü
-
2-Bakara 29
semâvâtin : semalar, gökler (gök katları)
-
2-Bakara 30
innî a'lemu : muhakkak ki ben bilirim
-
2-Bakara 30
mâ lâ tâ'lemûne : sizin bilmediğiniz şeyleri
-
2-Bakara 31
alleme : öğretti
-
2-Bakara 31
âdeme : Âdem
-
2-Bakara 32
allemte-nâ : sen bize öğrettin
-
2-Bakara 33
yâ âdemu : ey Âdem
-
2-Bakara 33
fe lemmâ : olunca, olduğu zaman
-
2-Bakara 33
e lem : olmaz mı, olmadı mı
-
2-Bakara 33
in-nî a'lemu : muhakkak ki ben bilirim
-
2-Bakara 33
es semâvâti : semalar, gökler
-
2-Bakara 33
ve a'lemu : ve ben bilirim
-
2-Bakara 34
li âdeme : Âdem'e
-
2-Bakara 35
âdemu : Âdem
-
2-Bakara 37
âdemu : Âdem
-
2-Bakara 38
cemîan : topluca, hepiniz
-
2-Bakara 41
semenen : bedel, ücret
-
2-Bakara 42
ta'lemûne : biliyorsunuz
-
2-Bakara 47
alâ el âlemîne : âlemlere
-
2-Bakara 54
zalemtum : zulmettiniz
-
2-Bakara 57
mâ zalemû-nâ : bize zulmetmediler
-
2-Bakara 59
zalemû : zulmettiler
-
2-Bakara 59
zalemû : zulmettiler
-
2-Bakara 59
es semâi : sema, gök
-
2-Bakara 71
musellemetun : salınmış, serbest bırakılmış
-
2-Bakara 74
lemâ : olduğu zaman, öyle ki, fakat (hatta)
-
2-Bakara 74
lemâ : olduğu zaman, öyle ki, fakat (hatta)
-
2-Bakara 74
lemâ : olduğu zaman, öyle ki, fakat (hatta)
-
2-Bakara 75
ya'lemûne : biliyorlar
-
2-Bakara 77
e ve lâ ya'lemûne : ve bilmiyorlar mı
-
2-Bakara 77
ya'lemu : bilir
-
2-Bakara 78
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
2-Bakara 78
emâniyye : emaniyye, kişilerin kendilerinin yazdığı kitaplar, zan, temenni
-
2-Bakara 79
semenen : bedel, ücret
-
2-Bakara 80
len temesse-nâ : bize dokunmaz
-
2-Bakara 80
em : veya, yoksa
-
2-Bakara 80
mâ lâ ta'lemûne : bilmediğiniz bir şey
-
2-Bakara 85
muharremun : haram kılınan, haram olan
-
2-Bakara 87
îsâ ibne meryeme : Meryem oğlu İsa
-
2-Bakara 87
kullemâ : her sefer, her defa
-
2-Bakara 89
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
2-Bakara 89
lemmâ : olduğu zaman
-
2-Bakara 93
semi'nâ : işittik
-
2-Bakara 94
fe temennevû : o zaman temenni edin
-
2-Bakara 95
yetemennev-hu : onu temenni etmezler
-
2-Bakara 95
kaddemet : takdim etti
-
2-Bakara 100
ve kullemâ : ve her defa, her sefer, her zaman
-
2-Bakara 101
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
2-Bakara 101
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar
-
2-Bakara 102
innemâ : ama, fakat, sadece
-
2-Bakara 102
yeteallemûne : öğreniyorlar
-
2-Bakara 102
ve yeteallemûne : ve öğreniyorlar
-
2-Bakara 102
ya'lemûne : bilirler, biliyorlar
-
2-Bakara 103
ya'lemûne : biliyorlar
-
2-Bakara 106
e lem ta'lem : bilmiyor musun
-
2-Bakara 107
lem ta'lem : bilmiyorsun
-
2-Bakara 107
es semâvâti : semalar, gökler
-
2-Bakara 108
em : veya, yoksa
-
2-Bakara 108
kemâ : gibi
-
2-Bakara 109
bi emri-hî : onun emri
-
2-Bakara 111
emâniyyu-hum : onların emaniyyesi, zan ve kuruntusu
-
2-Bakara 112
esleme : teslim etti
-
2-Bakara 113
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar
-
2-Bakara 114
azlemu : daha zalim
-
2-Bakara 115
eynemâ : hangi, herhangi, taraf
-
2-Bakara 115
semme : orada
-
2-Bakara 116
mâ fî es semâvâti : semalardaki, göklerdeki şeyler
-
2-Bakara 117
es semâvâti : semalar, gökler
-
2-Bakara 117
emren : emir, iş
-
2-Bakara 117
innemâ : sadece
-
2-Bakara 118
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar
-
2-Bakara 122
alâ el âlemîne : âlemler üzerine
-
2-Bakara 124
etemme-hunne : onları tamamladı
-
2-Bakara 125
ve emnen : ve emniyetli
-
2-Bakara 126
min es semerâti : meyvelerden
-
2-Bakara 127
es semîu : hakkıyla işiten
-
2-Bakara 131
eslemtu : ben teslim oldum
-
2-Bakara 131
li rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbine
-
2-Bakara 132
lâ temûtunne : ölmeyiniz
-
2-Bakara 133
em : yoksa, veya
-
2-Bakara 137
innemâ : sadece
-
2-Bakara 137
ve huve es semîu : ve o hakkıyla işiten
-
2-Bakara 140
em : yoksa, veya
-
2-Bakara 140
a'lemu : daha iyi bilir
-
2-Bakara 140
em(i) : yoksa, veya
-
2-Bakara 140
ve men azlemu : ve kim daha zalim
-
2-Bakara 140
keteme : ketmetti, gizledi, sakladı
-
2-Bakara 143
li na'leme : bilmemiz için
-
2-Bakara 144
fî es semâi : semaya
-
2-Bakara 144
le ya'lemûne : elbette biliyorlar, bilirler
-
2-Bakara 146
kemâ : gibi
-
2-Bakara 146
ya'lemûne : biliyorlar
-
2-Bakara 148
cemîan : hepsi, topluca, biraraya
-
2-Bakara 150
zalemû : zulmettiler
-
2-Bakara 151
kemâ : gibi, olduğu gibi, öyle ki, nitekim
-
2-Bakara 151
lem tekûnû ta'lemûne : sizin bilmediğiniz
-
2-Bakara 154
emvâtun : ölüler
-
2-Bakara 155
min el emvâli : mallardan
-
2-Bakara 155
ve es semerâti : ve semereler, ürünler
-
2-Bakara 158
ı'temera : ziyaret yaptı, umre yaptı, Beytullah'ı ziyaret etti
-
2-Bakara 164
es semâvâti : semalar, gökler
-
2-Bakara 164
min es semâi : semadan, gökten
-
2-Bakara 164
es semâi : sema, gökyüzü
-
2-Bakara 165
ellezîne zalemû : zulmedenler
-
2-Bakara 165
cemîan : hepsi, bütün, tamamı, tamamen
-
2-Bakara 167
kemâ : gibi
-
2-Bakara 169
innemâ : ancak, sadece
-
2-Bakara 169
mâ lâ ta'lemûne : sizin bilmediğiniz şeyler
-
2-Bakara 173
innemâ : ancak, sadece, fakat
-
2-Bakara 173
ve ed deme : ve kan
-
2-Bakara 174
semenen : bedel, ücret, değer
-
2-Bakara 181
semia-hu : onu işitti
-
2-Bakara 181
innemâ : sadece, fakat, ama
-
2-Bakara 181
semîun : hakkıyla işiten, en iyi işiten
-
2-Bakara 183
kemâ : gibi
-
2-Bakara 184
ta'lemûne : biliyorsunuz, bilirsiniz
-
2-Bakara 188
emvâle-kum : mallarınız
-
2-Bakara 188
min emvâli : mallardan
-
2-Bakara 188
ve entum ta'lemûne : ve siz biliyorsunuz
-
2-Bakara 194
ve i'lemû : ve bilin
-
2-Bakara 196
fe izâ emin-tum : artık emin olduğunuz zaman
-
2-Bakara 196
temettea : faydalanır, yararlanır
-
2-Bakara 196
lem yecid : bulamadı
-
2-Bakara 196
lem yekun : olmayan
-
2-Bakara 196
ve i'lemû : ve bilin
-
2-Bakara 197
ya'lem-hu : onu bilir
-
2-Bakara 198
kemâ : gibi, şeklinde, şekilde
-
2-Bakara 203
ve a'lemû : ve bilin
-
2-Bakara 206
cehennemu : cehennem
-
2-Bakara 209
a'lemû : biliniz, bilin
-
2-Bakara 210
el emru : emir, iş
-
2-Bakara 211
kem : kaç tane, nice
-
2-Bakara 214
em hasibtum : yoksa zan mı ettiniz
-
2-Bakara 214
ve lemmâ : ve olmadıkça
-
2-Bakara 216
ya'lemu : bilir
-
2-Bakara 216
lâ ta'lemûne : siz bilmezsiniz
-
2-Bakara 217
fe yemut : o zaman, o taktirde ölür
-
2-Bakara 220
ya'lemu : bilir
-
2-Bakara 221
ve le emetun : ve elbette bir cariye
-
2-Bakara 222
emere-kum(u) allâhu : Allah size emretti
-
2-Bakara 223
va'lemû (ve ı'lemû) : ve bilin
-
2-Bakara 224
semîun : en iyi işiten
-
2-Bakara 227
ve in azemû : ve eğer azmederlerse
-
2-Bakara 227
semîun : en iyi işiten
-
2-Bakara 230
ya'lemûne : biliyorlar, bilirler
-
2-Bakara 231
fe emsikû-hunne : artık onları tutun, alıkoyun
-
2-Bakara 231
zaleme : zulmetti, haksızlık yaptı
-
2-Bakara 231
va'lemû : ve bilin, biliniz
-
2-Bakara 232
ya'lemu : bilir
-
2-Bakara 232
lâ ta'lemûne : bilmezsiniz
-
2-Bakara 233
izâ sellemtum : teslim ettiğiniz zaman
-
2-Bakara 233
va'lemû : ve bilin
-
2-Bakara 235
va'lemû : ve biliniz
-
2-Bakara 235
ya'lemu : bilir
-
2-Bakara 235
va'lemû : ve biliniz
-
2-Bakara 236
mâ lem temessû-hunne : henüz kendilerine dokunmadınız
-
2-Bakara 237
en temessû-hunne : onlara dokunmanız
-
2-Bakara 239
fe izâ emintum : artık, nihayet emniyette olduğunuz
-
2-Bakara 239
kemâ : gibi, o şekilde
-
2-Bakara 239
alleme-kum : size öğretti
-
2-Bakara 239
lem tekûnû : olmadınız
-
2-Bakara 239
ta'lemûne : biliyorsunuz
-
2-Bakara 243
e lem tera : görmedin mi
-
2-Bakara 244
ve a'lemû : ve bilin
-
2-Bakara 244
semîun : en iyiişiten
-
2-Bakara 246
e lem tera ilâ : görmedin mi
-
2-Bakara 246
fe lemmâ : artık, fakat ..... olduğu zaman
-
2-Bakara 247
ve lem yu'te : ve verilmedi
-
2-Bakara 249
fe lemmâ : böylece olduğu zaman
-
2-Bakara 249
lem yat'am-hu : ona doymaz
-
2-Bakara 249
lemmâ : olunca
-
2-Bakara 249
kem : kaç tane, nice
-
2-Bakara 250
ve lemmâ berazû : ve karşısına çıktıkları zaman
-
2-Bakara 251
hezemû-hum : onları hezimete, yenilgiye uğrattılar
-
2-Bakara 251
ve alleme-hu : ve ona öğretti
-
2-Bakara 251
alâ el âlemîne : âlemlerin üzerine
-
2-Bakara 253
kelleme allâhu : Allah konuştu
-
2-Bakara 253
îsâ ibne meryeme : Meryem(in) oğlu İsa
-
2-Bakara 255
mâ fî es semâvâti : göklerde olan şeyler
-
2-Bakara 255
ya'lemu : bilir
-
2-Bakara 255
es semâvâti : semalar, gökler
-
2-Bakara 256
kad istemseke : tutunmuştur
-
2-Bakara 256
semîun : en iyi işiten
-
2-Bakara 258
e lem tera ilâ : ... a bakmadın mı, görmedin mi
-
2-Bakara 258
bi eş şemsi : güneşi
-
2-Bakara 259
fe emâte-hu allâhu : bunun üzerine Allah onu öldürdü
-
2-Bakara 259
kem : kaç, nice, ne kadar
-
2-Bakara 259
lem yetesenneh : bozulmadı, kokuşmadı
-
2-Bakara 259
fe lemmâ : artık, böylece, olunca
-
2-Bakara 259
a'lemu : ben biliyorum
-
2-Bakara 260
e ve lem tu'min : ve inanmıyor musun
-
2-Bakara 260
va'lem : ve bil
-
2-Bakara 261
emvâle-hum : kendi mallarını
-
2-Bakara 262
emvâle-hum : kendi mallarını
-
2-Bakara 265
emvâle-hum : kendi malları
-
2-Bakara 265
in lem yusıb-hâ : eğer ona isabet etmezse
-
2-Bakara 266
es-semarâti : ürünler, meyveler
-
2-Bakara 267
ve lâ teyemmemû : ve yönelmeyin, kalkışmayın
-
2-Bakara 267
ve a'lemû : ve bilin
-
2-Bakara 270
ya'lemu-hu : onu bilir
-
2-Bakara 272
lâ tuzlemûne : zulmedilmezsiniz, size haksızlık yapılmaz
-
2-Bakara 274
emvâle-hum : kendi mallarını
-
2-Bakara 275
kemâ : gibi
-
2-Bakara 275
innemâ : ama, fakat, ancak
-
2-Bakara 275
ve emru-hu : ve onun emri, onun işi, onun hakkındaki hüküm
-
2-Bakara 276
yemhaku : azaltır, eksiltir
-
2-Bakara 279
in lem tef'alû : eğer yapmazsanız
-
2-Bakara 279
emvâli-kum : sizin mallarınız
-
2-Bakara 279
ve lâ tuzlemûne : ve zulmedilmezsiniz, haksızlığa uğramazsınız
-
2-Bakara 280
ta'lemûne : biliyorsunuz
-
2-Bakara 281
lâ yuzlemûne : zulmedilmezler, haksızlığa uğramazlar
-
2-Bakara 282
musemmen : isimlendirilmiş, belirlenmiş
-
2-Bakara 282
kemâ : gibi
-
2-Bakara 282
alleme-hu : ona öğretti
-
2-Bakara 282
fe in lem yekûnâ : fakat bulunmuyorsa, bulunamıyorsa
-
2-Bakara 282
ve lâ tes'emû : ve usanmayın, üşenmeyin
-
2-Bakara 282
ve akvemu : ve en sağlam
-
2-Bakara 283
ve lem tecidû : ve bulamadınız
-
2-Bakara 283
fe in emine : emin olduğunuz taktirde
-
2-Bakara 283
emânete-hu : onun emanetini
-
2-Bakara 284
mâ fî es semâvâti : göklerde bulunan şeyler
-
2-Bakara 285
semi'nâ : biz işittik
-
2-Bakara 286
kemâ : gibi
-
20-Tâ-Hâ 4
ve es semâvâti : ve semalar
-
20-Tâ-Hâ 6
mâ fî es semâvâti : semalar da olan şeyler
-
20-Tâ-Hâ 7
ya'lemu : bilir
-
20-Tâ-Hâ 11
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman
-
20-Tâ-Hâ 13
festemi' (fe istemi') : öyleyse dinle
-
20-Tâ-Hâ 17
bi yemîni-ke : sağ elindeki
-
20-Tâ-Hâ 18
alâ ganemî : koyunlarım üzerine
-
20-Tâ-Hâ 26
lî emrî : işimi
-
20-Tâ-Hâ 32
fî emrî : işimde
-
20-Tâ-Hâ 39
fî el yemmi : denize
-
20-Tâ-Hâ 39
el yemmu : deniz
-
20-Tâ-Hâ 40
iz temşî : yürümüştü
-
20-Tâ-Hâ 53
min es semâi : semadan
-
20-Tâ-Hâ 60
cemea : biraraya getirdi, topladı
-
20-Tâ-Hâ 62
emre-hum : işlerini
-
20-Tâ-Hâ 69
mâ fî yemîni-ke : sağ elindeki şeyi
-
20-Tâ-Hâ 69
innemâ : sadece
-
20-Tâ-Hâ 71
alleme-kum : size öğretti
-
20-Tâ-Hâ 71
ve le ta'lemunne : ve mutlaka öğreneceksiniz
-
20-Tâ-Hâ 72
innemâ : ancak, sadece
-
20-Tâ-Hâ 74
cehenneme : cehennem
-
20-Tâ-Hâ 74
lâ yemûtu : ölmez
-
20-Tâ-Hâ 78
min el yemmi : denizden, deniz
-
20-Tâ-Hâ 86
e lem : olmadı mı
-
20-Tâ-Hâ 86
em eredtum : yoksa siz istediniz mi
-
20-Tâ-Hâ 89
ve lâ yemliku : ve gücü yetmez, malik değil
-
20-Tâ-Hâ 90
innemâ : sadece, yalnız
-
20-Tâ-Hâ 90
emrî : emrime
-
20-Tâ-Hâ 93
emrî : emrime
-
20-Tâ-Hâ 94
ve lem terkub : ve murakabe etmedin, gözetmedin
-
20-Tâ-Hâ 96
lem yabsurû : göremediler
-
20-Tâ-Hâ 97
fî el yemmi : denizde, denize
-
20-Tâ-Hâ 98
innemâ : sadece, yalnız
-
20-Tâ-Hâ 104
nahnu a'lemu : biz daha iyi biliriz, biliyoruz
-
20-Tâ-Hâ 104
emselu-hum : onlara emsal olan (en iyi örnek olan, üstün olan)
-
20-Tâ-Hâ 107
ve lâ emten : yükseklik, alçaklık, iniş-çıkış
-
20-Tâ-Hâ 108
hemsen : bir fısıltı (çok hafif ses)
-
20-Tâ-Hâ 110
ya'lemu : o bilir
-
20-Tâ-Hâ 115
ilâ âdeme : Âdem'e
-
20-Tâ-Hâ 115
ve lem necid : ve bulmadık
-
20-Tâ-Hâ 116
li âdeme : Âdem'e
-
20-Tâ-Hâ 117
yâ âdemu : ey Âdem
-
20-Tâ-Hâ 120
yâ âdemu : ey Âdem
-
20-Tâ-Hâ 121
ademu : Âdem
-
20-Tâ-Hâ 123
cemîan : hepiniz
-
20-Tâ-Hâ 127
ve lem yu'min : ve inanmaz
-
20-Tâ-Hâ 128
e fe lem yehdi : hâlâ hidayete ermedi mi
-
20-Tâ-Hâ 128
kem : kaç, nice
-
20-Tâ-Hâ 128
yemşûne : yürürler, yürüyorlar, dolaşıyorlar
-
20-Tâ-Hâ 129
musemmen : isimlendirilmiş, belirlenmiş
-
20-Tâ-Hâ 130
tulûı eş şemsi : güneşin tulû edişi, doğuşu
-
20-Tâ-Hâ 131
ve lâ temuddenne : ve sakın uzatma
-
20-Tâ-Hâ 133
e ve lem te'ti-him : onlara gelmedi mi
-
20-Tâ-Hâ 135
se ta'lemûne : yakında bileceksiniz, öğreneceksiniz
-
21-Enbiyâ 2
illestemeûhu (illâ istemeû-hu) : den başka, ancak, sadece onu dinlediler
-
21-Enbiyâ 3
zalemû : zulmeden
-
21-Enbiyâ 4
ya'lemu : bilir
-
21-Enbiyâ 4
fî es semâi : semada
-
21-Enbiyâ 4
es semîu : (en iyi) işitendir
-
21-Enbiyâ 5
kemâ : gibi
-
21-Enbiyâ 7
lâ ta'lemûne : siz bilmiyorsunuz
-
21-Enbiyâ 11
ve kem : ve nice, kaç tane
-
21-Enbiyâ 12
fe lemmâ : olduğu zaman
-
21-Enbiyâ 16
es semâe : sema
-
21-Enbiyâ 19
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
21-Enbiyâ 21
emittehazû (em ittehazû) : yoksa edindiler mi
-
21-Enbiyâ 24
emittehazû (em ittehazû) : yoksa edindiler mi
-
21-Enbiyâ 24
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar, bilmezler
-
21-Enbiyâ 26
mukremûne : ikram edilmiş olanlar
-
21-Enbiyâ 27
bi emri-hî : onun emri ile
-
21-Enbiyâ 28
ya'lemu : bilir
-
21-Enbiyâ 29
cehenneme : cehennem
-
21-Enbiyâ 30
e ve lem yere : ve görmüyorlar mı (görmediler mi)
-
21-Enbiyâ 30
enne es semâvâti : semaların olduğu
-
21-Enbiyâ 31
en temîde bi : sarsması
-
21-Enbiyâ 32
es semâe : sema
-
21-Enbiyâ 33
ve eş şemse : ve güneş
-
21-Enbiyâ 39
ya'lemu ellezîne : o kimseler bilselerdi
-
21-Enbiyâ 43
em : mı, mu
-
21-Enbiyâ 43
temneu-hum : onları men eden
-
21-Enbiyâ 45
innemâ : sadece
-
21-Enbiyâ 47
lâ tuzlemu : zulmedilmez, haksızlığa uğratılmaz
-
21-Enbiyâ 52
et temâsîlu : heykeller
-
21-Enbiyâ 55
em : yoksa, veya
-
21-Enbiyâ 56
rabbu es semâvâti : semaların Rabbidir
-
21-Enbiyâ 60
semi'nâ : biz işittik
-
21-Enbiyâ 71
li el âlemîne : âlemler için, âlemlere
-
21-Enbiyâ 73
bi emri-nâ : bizim emrimizle
-
21-Enbiyâ 78
ganemu : koyunlar
-
21-Enbiyâ 79
fehhemnâ-hâ \n(fehime) : biz bunu, ona anlattık, öğrettik (anlamasını sağladık) \n: (anladı)
-
21-Enbiyâ 80
ve allemnâ-hu : ve biz ona öğrettik
-
21-Enbiyâ 81
bi emri-hî : onun emriyle
-
21-Enbiyâ 91
li el âlemîne : âlemlere, âlemler için
-
21-Enbiyâ 93
emre-hum : onların emirleri
-
21-Enbiyâ 98
cehenneme : cehennem
-
21-Enbiyâ 104
natvi es semâe : semayı düreceğiz
-
21-Enbiyâ 104
kemâ : gibi
-
21-Enbiyâ 107
li el âlemîne : âlemlere, âlemler için
-
21-Enbiyâ 108
innemâ : sadece, yalnız, ancak
-
21-Enbiyâ 108
ennemâ : olduğu
-
21-Enbiyâ 109
em : yoksa, veya
-
21-Enbiyâ 110
ya'lemu : bilir
-
21-Enbiyâ 110
ve ya'lemu : ve o bilir
-
22-Hac 5
musemmen : belirlenmiş (isimlendirilmiş)
-
22-Hac 5
li keylâ ya'leme : bilmemesi için
-
22-Hac 10
kaddemet : takdim etti
-
22-Hac 15
felyemdud (fe li yemdud) : böylece, o zaman uzatsın
-
22-Hac 15
ilâ es semâi : semaya
-
22-Hac 18
e lem tera : görmedin mi (görmüyor musun)
-
22-Hac 18
fî es semâvâti : semalarda
-
22-Hac 18
ve eş şemsu : ve güneş
-
22-Hac 22
kullemâ : her sefer
-
22-Hac 31
ke ennemâ : sanki, gibi
-
22-Hac 31
min es semâi : semadan
-
22-Hac 33
musemmen : belirlenmiş, belirli
-
22-Hac 37
ve lâ dimâu-hâ (dem) : ve kanları olmaz (kan)
-
22-Hac 41
ve emerû : ve emrettiler (emrederler)
-
22-Hac 42
ve semûdun : ve Semud (kavmi)
-
22-Hac 44
fe emleytu : o zaman mühlet verdim
-
22-Hac 46
e fe lem yesîrû : dolaşmadılar mı (dolaşmıyorlar mı, gezmiyorlar mı)
-
22-Hac 48
emleytu : mühlet verdim
-
22-Hac 49
innemâ : ancak, yalnız, sadece
-
22-Hac 52
izâ temennâ : temenni ettiği zaman, dilediği zaman
-
22-Hac 54
ve li ya'leme : ve bilmeleri için
-
22-Hac 61
semîun : en iyi işitendir
-
22-Hac 63
e lem tere : görmedin mi
-
22-Hac 63
min es semâi : semadan
-
22-Hac 64
fî es semâvâti : semalarda
-
22-Hac 65
e lem tere : görmedin mi
-
22-Hac 65
bi emri-hi : onun emriyle
-
22-Hac 65
ve yumsiku \n(emseke) : ve tutar \n: (tuttu)
-
22-Hac 65
es semâe : sema
-
22-Hac 67
fî el emri : emirde (emrimde)
-
22-Hac 68
a'lemu : en iyi bilir
-
22-Hac 70
e lem ta'lem : bilmiyor musun
-
22-Hac 70
ya'lemu : bilir
-
22-Hac 70
fî es semâi : semalarda
-
22-Hac 71
lem yunezzil : indirmedi (indirilmedi)
-
22-Hac 73
festemiû (fe istemiû) : haydi, öyleyse dinleyin (işitin)
-
22-Hac 73
ve lev ictemeû : ve biraraya gelseler, toplansalar bile
-
22-Hac 75
semîun : (en iyi) işitendir
-
22-Hac 76
ya'lemu : bilir
-
22-Hac 78
semma-kum : sizi isimlendirdi
-
23-Mü'minûn 8
li emânâti-him : emanetlerine
-
23-Mü'minûn 18
min es semâi : semadan
-
23-Mü'minûn 24
mâ semi'nâ : işitmedik
-
23-Mü'minûn 27
emru-nâ : bizim emrimiz
-
23-Mü'minûn 27
ellezîne zalemû : zulmeden kimseler
-
23-Mü'minûn 37
nemûtu : ölürüz
-
23-Mü'minûn 44
kullemâ : her defasında
-
23-Mü'minûn 50
meryeme : Meryem
-
23-Mü'minûn 53
emre-hum : onların emirleri, emirlerini
-
23-Mü'minûn 55
ennemâ : ancak, sadece, olduğunu
-
23-Mü'minûn 62
lâ yuzlemûne : zulmedilmez
-
23-Mü'minûn 68
e fe lem yeddebberû : hâlâ düşünmüyorlar mı, düşünmediler mi
-
23-Mü'minûn 68
em : yoksa, veya
-
23-Mü'minûn 68
lem ye'ti : gelmeyen
-
23-Mü'minûn 69
em : yoksa, veya
-
23-Mü'minûn 69
lem ya'rifû : tanımıyorlar, tanımadılar
-
23-Mü'minûn 70
em : yoksa, veya
-
23-Mü'minûn 71
es semâvâtu : semalar
-
23-Mü'minûn 72
em : yoksa, veya
-
23-Mü'minûn 78
es sem'a : işitme hassası
-
23-Mü'minûn 84
ta'lemûne : siz biliyorsunuz
-
23-Mü'minûn 86
es semâvâti : semalar
-
23-Mü'minûn 88
ta'lemûne : siz biliyorsunuz
-
23-Mü'minûn 96
a'lemu : en iyi bilen
-
23-Mü'minûn 97
min hemezâti : kışkırtmalarından (vesveselerinden)
-
23-Mü'minûn 103
fî cehenneme : cehennemin içinde, cehennemde
-
23-Mü'minûn 105
lem tekun : olmadı
-
23-Mü'minûn 112
kem : kaç
-
23-Mü'minûn 114
ta'lemûne : siz biliyorsunuz
-
23-Mü'minûn 115
ennemâ : olduğunu
-
23-Mü'minûn 117
innemâ : ancak, sadece
-
24-Nûr 4
lem ye'tû bi : getirmezler
-
24-Nûr 4
semânîne : seksen (80)
-
24-Nûr 6
ve lem yekun : ve olmadı, yoktur
-
24-Nûr 12
semi'tumû-hu : onu işittiniz
-
24-Nûr 13
lem ye'tû : getirmediler
-
24-Nûr 16
semi'tumû-hu : onu işittiğiniz
-
24-Nûr 16
en netekelleme : bizim söylememiz
-
24-Nûr 19
ya'lemu : o bilir
-
24-Nûr 19
lâ ta'lemûne : bilmiyorsunuz, bilmezsiniz
-
24-Nûr 21
semî'un : en iyi işiten
-
24-Nûr 25
ve ya'lemûne : ve bilecekler
-
24-Nûr 28
lem tecidû : bulamazsınız
-
24-Nûr 29
ya'lemu : bilir
-
24-Nûr 31
lem yazharû : zahir olmaz, farkına varmaz
-
24-Nûr 31
li yu'leme : bilinsin diye
-
24-Nûr 31
cemîan : topluca (hepiniz)
-
24-Nûr 35
es semâvâti : semalar
-
24-Nûr 35
lem temses-hu : ona değmez
-
24-Nûr 35
ve yadribullâhul emsâle : ve Allah örnekler, misaller verir
-
24-Nûr 39
lem yecid-hu : onu bulamadı
-
24-Nûr 40
lem yeked yerâ-hâ : neredeyse onu göremez
-
24-Nûr 40
lem yec'alillâhu (yec'ali allâhu) : Allah kılmazsa
-
24-Nûr 41
e lem tera : görmüyor musun, görmedin mi
-
24-Nûr 41
fî es semâvâti : semalarda
-
24-Nûr 42
es semâvâti : semalar
-
24-Nûr 43
e lem tera : görmüyor musun, görmedin mi
-
24-Nûr 43
min es semâi : semadan
-
24-Nûr 45
men yemşî : kimi yürür
-
24-Nûr 45
men yemşî : kimi yürür
-
24-Nûr 45
men yemşî : kimi yürür
-
24-Nûr 50
emirtâbû (em irtâbu) : veya, yoksa şüphe ettiler
-
24-Nûr 50
em yehâfûne : veya, yoksa korkuyorlar
-
24-Nûr 51
innemâ : ancak, sadece
-
24-Nûr 51
semi'nâ : işittik
-
24-Nûr 53
ve aksemû : ve yemin ettiler
-
24-Nûr 53
emerte-hum : sen onlara emrettin
-
24-Nûr 54
fe innemâ : o zaman sadece, yalnız
-
24-Nûr 55
kemestahlefellezîne (kemâ istahlefe ellezîne) : halife tayin ettiğimiz kimseler gibi
-
24-Nûr 55
emnen : emniyet, güven
-
24-Nûr 58
lem yeblugû : erişmemiş, ulaşmamış
-
24-Nûr 60
semîun : en iyi işiten
-
24-Nûr 61
cemîan : topluca
-
24-Nûr 62
innemâ : ancak, sadece, fakat
-
24-Nûr 62
alâ emrin : bir iş üzerine, bir iş için
-
24-Nûr 62
lem yezhebû : gitmezler
-
24-Nûr 63
kad ya'lemu : biliyordu
-
24-Nûr 63
an emri-hi : onun emrinden
-
24-Nûr 64
fî es semâvâti : göklerdeki
-
24-Nûr 64
kad ya'lemu : biliyordu
-
25-Furkan 1
li el âlemîne : âlemlere
-
25-Furkan 2
es semâvâti : semalar, gökler
-
25-Furkan 2
ve lem yettehız : ve edinmedi
-
25-Furkan 2
ve lem yekûn : ve olmadı
-
25-Furkan 3
ve lâ yemlikûne : ve malik değiller
-
25-Furkan 3
ve lâ yemlikûne : ve malik değiller
-
25-Furkan 6
ya'lemu : bilir
-
25-Furkan 6
fî es semâvâti : göklerde
-
25-Furkan 7
ve yemşî : ve yürür
-
25-Furkan 9
el emsâle : misaller, örnekler
-
25-Furkan 12
semiû : işittiler
-
25-Furkan 15
em : yoksa
-
25-Furkan 17
em : veya, yoksa
-
25-Furkan 20
ve yemşûne : ve yürürler
-
25-Furkan 25
es semâu : sema, gök
-
25-Furkan 28
lem ettehız : edinmeseydim
-
25-Furkan 34
ilâ cehenneme : cehenneme
-
25-Furkan 36
demmernâ-hum : onları helâk ettik, yok ettik
-
25-Furkan 37
lemmâ : olduğu zaman
-
25-Furkan 38
ve semûdâ : ve Semud (kavmi)
-
25-Furkan 39
el emsâle : misaller, örnekler
-
25-Furkan 40
e fe lem yekûnû : öyle olmadı mı, hâlâ olmadı mı
-
25-Furkan 42
ve sevfe ya'lemûne : ve bilecekler
-
25-Furkan 44
em : yoksa
-
25-Furkan 45
e lem tere : görmedin mi
-
25-Furkan 45
eş şemse : güneş
-
25-Furkan 48
mines semâi : semadan, gökten
-
25-Furkan 58
lâ yemûtu : ölmez (ölümsüz olan)
-
25-Furkan 59
es semâvâti : semalar, gökler
-
25-Furkan 61
fî es semâi : semada, gökte
-
25-Furkan 63
yemşûne : yürürler
-
25-Furkan 65
cehenneme : cehennem
-
25-Furkan 67
lem yusrifû : israf etmezler
-
25-Furkan 67
ve lem yakturû : ve kısmazlar, cimrilik etmezler
-
25-Furkan 68
harreme : haram kıldı
-
25-Furkan 73
lem yahırrû : kapanmazlar, olmazlar
-
26-Şuarâ 4
min es semâi : semadan, gökten
-
26-Şuarâ 7
e ve lem yerev ilâ : ve görmüyorlar mı, görmediler mi
-
26-Şuarâ 7
kem : kaç, nice
-
26-Şuarâ 15
mustemiûne : işitenler
-
26-Şuarâ 16
rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbi
-
26-Şuarâ 18
lem nurabbi-ke : senin Rabbin (himaye edip yetiştiren) olmadık
-
26-Şuarâ 21
lemmâ : olduğu zaman, olduğundan dolayı
-
26-Şuarâ 22
temunnu-hâ : onu lütfettin, onunla lütufta bulundun
-
26-Şuarâ 23
el âlemîne : âlemler
-
26-Şuarâ 24
es semâvâti : semalar, gökler
-
26-Şuarâ 25
lâ testemiûne : işitmiyorsunuz
-
26-Şuarâ 39
muctemiûne : toplananlar
-
26-Şuarâ 41
lemmâ : olduğu zaman
-
26-Şuarâ 47
el âlemîne : âlemler
-
26-Şuarâ 49
alleme-kum : size öğretti (öğreten)
-
26-Şuarâ 49
ta'lemûne : bileceksiniz
-
26-Şuarâ 56
cemîun : toplum, topluluk
-
26-Şuarâ 61
fe lemmâ : olduğu zaman
-
26-Şuarâ 61
el cem'âni : iki topluluk
-
26-Şuarâ 64
semme : oraya
-
26-Şuarâ 76
el akdemûne : kadim, eski, geçmiş
-
26-Şuarâ 77
el âlemîne : âlemler
-
26-Şuarâ 98
el âlemîne : âlemler
-
26-Şuarâ 107
emînun : emin, güvenilir
-
26-Şuarâ 109
el âlemîne : âlemler
-
26-Şuarâ 116
lem tentehi : vazgeçmezsen
-
26-Şuarâ 125
emînun : emin, güvenilir
-
26-Şuarâ 127
rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbi
-
26-Şuarâ 132
emedde-kum : size yardım etti
-
26-Şuarâ 132
ta'lemûne : siz biliyorsunuz
-
26-Şuarâ 133
emedde-kum : size yardım etti
-
26-Şuarâ 136
em : veya
-
26-Şuarâ 136
lem tekun : sen olmazsın
-
26-Şuarâ 141
semûdu : Semud kavmi
-
26-Şuarâ 143
emînun : emin, güvenilir
-
26-Şuarâ 145
rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbi
-
26-Şuarâ 151
emra : emre
-
26-Şuarâ 153
innemâ : ancak, sadece
-
26-Şuarâ 156
ve lâ temessû-hâ : ve ona dokunmayın
-
26-Şuarâ 162
emînun : emin, güvenilir
-
26-Şuarâ 164
rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbi
-
26-Şuarâ 165
min el âlemîne : âlemlerden (insanlardan)
-
26-Şuarâ 167
lem tentehi : sen vazgeçmezsen
-
26-Şuarâ 172
demmernâ : dumura uğrattık, nesillerini sona erdirdik
-
26-Şuarâ 173
ve emtarnâ : ve (yağmur) yağdırdık
-
26-Şuarâ 178
emînun : emin, güvenilir
-
26-Şuarâ 180
rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbi
-
26-Şuarâ 185
innemâ : ancak, sadece
-
26-Şuarâ 187
min es semâi : gökyüzünden
-
26-Şuarâ 188
a'lemu : daha iyi bilir, çok iyi bilir
-
26-Şuarâ 192
el âlemîne : âlemler
-
26-Şuarâ 193
er rûhu el emînu : Ruh'ûl Emin, Cebrail (A.S)
-
26-Şuarâ 197
ve lem yekun : ve olmadı
-
26-Şuarâ 197
en ya'leme-hu : onu bilmesi
-
26-Şuarâ 197
ulemâu : ulemalar, âlimler
-
26-Şuarâ 198
el a'cemîne : Arap olmayanlar
-
26-Şuarâ 212
anis sem'i (an es sem'i) : işitmekten
-
26-Şuarâ 220
es semîu : sem'îdir, en iyi işitendir
-
26-Şuarâ 223
yulkûnes sem'a : kulak verirler, dinlerler
-
26-Şuarâ 225
e lem tera : görmüyor musun, görmedin mi
-
26-Şuarâ 227
ve se ya'lemu : ve bilecekler
-
26-Şuarâ 227
zalemû : zulmettiler
-
27-Neml 8
lemmâ : olduğu zaman
-
27-Neml 8
rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbi
-
27-Neml 10
lemmâ : olduğu zaman, olunca
-
27-Neml 10
ve lem yuakkıb : ve arkasına bakmadı
-
27-Neml 11
zaleme : zulmetti
-
27-Neml 13
lemmâ : olduğu zaman
-
27-Neml 18
alâ vâdin nemli : karınca vadisine
-
27-Neml 18
nemletun : bir karınca
-
27-Neml 18
en nemlu : karıncalar (topluluğu)
-
27-Neml 19
tebesseme : tebessüm etti
-
27-Neml 20
em : veya, yoksa ... mı
-
27-Neml 22
lem tuhıt : sen ihata etmedin
-
27-Neml 23
temliku-hum : onlara melik olan, hükümdarlık yapan
-
27-Neml 24
li eş şemsi : güneşe
-
27-Neml 25
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
27-Neml 25
ve ya'lemu : ve bilir
-
27-Neml 27
em : yoksa
-
27-Neml 32
fî emrî : işimde
-
27-Neml 32
emren : emir, iş
-
27-Neml 33
ve el emru : ve emir, iş
-
27-Neml 36
lemmâ : olduğu zaman
-
27-Neml 39
emînun : emin
-
27-Neml 40
lemmâ : olduğu zaman
-
27-Neml 40
em : yoksa
-
27-Neml 40
innemâ : sadece, yalnız
-
27-Neml 41
em : veya, yoksa
-
27-Neml 42
lemmâ : olduğu zaman
-
27-Neml 44
lemmâ : olduğu zaman
-
27-Neml 44
zalemtu : zulmettim
-
27-Neml 44
ve eslemtu : ve teslim oldum
-
27-Neml 44
el âlemîne : âlemler
-
27-Neml 45
semûde : Semud kavmi
-
27-Neml 49
tekâsemû : (karşılıklı) kasem ediyorlar, yemin ediyorlar
-
27-Neml 51
demmernâ-hum : onları yok ettik
-
27-Neml 52
zalemû : zulmettiler
-
27-Neml 52
ya'lemûne : biliyorlar
-
27-Neml 57
illemreetehu (illâ emreete-hu) : onun hanımı hariç
-
27-Neml 58
ve emtarnâ : ve yağmur yağdırdık
-
27-Neml 59
em : yoksa, veya
-
27-Neml 60
em : yoksa, veya
-
27-Neml 60
es semâvâti : semalar, gökler
-
27-Neml 60
min es semâi : semadan, gökten
-
27-Neml 61
em : yoksa, veya
-
27-Neml 61
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar
-
27-Neml 62
em : yoksa, veya
-
27-Neml 63
em : yoksa, veya
-
27-Neml 64
em : yoksa, veya
-
27-Neml 64
min es semâi : semadan, göklerden
-
27-Neml 65
lâ ya'lemu : bilmez (bilemez)
-
27-Neml 65
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
27-Neml 70
yemkurûne : hile yapıyorlar, tuzak kuruyorlar
-
27-Neml 74
ya'lemu : bilir
-
27-Neml 75
fî es semâi : semada, gökte
-
27-Neml 84
ve lem tuhîtû : ve siz ihata edemediniz
-
27-Neml 84
em : yoksa, veya
-
27-Neml 85
zalemû : zulmettiler
-
27-Neml 86
lem yerev : görmediler
-
27-Neml 87
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
27-Neml 88
temurru : hareket eder
-
27-Neml 91
innemâ : ancak, sadece
-
27-Neml 91
harreme-hâ : onu hürmete lâyık kıldı
-
27-Neml 92
innemâ : ancak, sadece
-
27-Neml 92
innemâ : sadece
-
28-Kasas 5
en nemunne : ni'metlendirmek
-
28-Kasas 7
fî el yemmi : denize, nehire
-
28-Kasas 12
ve harremnâ : ve haram ettik, yasakladık
-
28-Kasas 13
ve li ta'leme : ve bilmesi için
-
28-Kasas 13
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
28-Kasas 14
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
28-Kasas 16
zalemtu : zulmettim
-
28-Kasas 18
bi el emsi : dün
-
28-Kasas 19
lemmâ : olduğu zaman
-
28-Kasas 19
kemâ : gibi
-
28-Kasas 19
bi el emsi : dün
-
28-Kasas 20
ye'temirûne : emir vermek için görüşüyorlar
-
28-Kasas 22
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
28-Kasas 23
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
28-Kasas 23
emreeteyni : iki kadın
-
28-Kasas 25
temşî : yürüyor
-
28-Kasas 25
fe lemmâ : olduğu zaman
-
28-Kasas 26
el emînu : emin, güvenilir
-
28-Kasas 27
semâniye : sekiz (8)
-
28-Kasas 27
in etmemte : eğer tamamlarsan
-
28-Kasas 28
eyyemâ : hangisi
-
28-Kasas 29
lemmâ : olduğu zaman
-
28-Kasas 30
lemmâ : olduğu zaman
-
28-Kasas 30
el âlemîne : âlemler
-
28-Kasas 31
lemmâ : olduğu zaman
-
28-Kasas 31
ve lem yuakkıb : ve (geri) dönmedi, arkasına bakmadı
-
28-Kasas 36
lemmâ : olduğu zaman
-
28-Kasas 36
ve mâ semi'nâ : ve biz işitmedik
-
28-Kasas 37
a'lemu : daha iyi bilir
-
28-Kasas 40
el yemmi : deniz
-
28-Kasas 44
el emre : emir
-
28-Kasas 47
bimâ kaddemet : takdim ettikleri şey, yaptıkları şey
-
28-Kasas 48
lemmâ : olduğu zaman
-
28-Kasas 48
ve lem : ve değil, olmadı
-
28-Kasas 50
lem yestecîbû : icabet etmezler
-
28-Kasas 50
fa'lem (fe ı'lem) : bil ki
-
28-Kasas 50
ennemâ : sadece, yalnız
-
28-Kasas 55
ve izâ semiû : ve işittikleri zaman
-
28-Kasas 56
a'lemu : en iyi bilendir
-
28-Kasas 57
ve lem numekkin : ve yerleşik kılmadık, sabit kılmadık
-
28-Kasas 57
haremen : harem olan, hürmet edilen
-
28-Kasas 57
semerâtu : ürünler
-
28-Kasas 57
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar, bilmezler
-
28-Kasas 58
ve kem : ve kaç adet, nice
-
28-Kasas 58
lem tusken : iskân edilmedi (oturulmadı)
-
28-Kasas 63
kemâ : gibi
-
28-Kasas 64
lem yestecîbû : icabet etmezler
-
28-Kasas 67
emmâ : fakat
-
28-Kasas 69
ya'lemu : bilir
-
28-Kasas 77
kemâ : gibi
-
28-Kasas 78
innemâ : sadece, ancak
-
28-Kasas 78
ve lem ya'lem : ve bilmez
-
28-Kasas 78
cem'an : toplayarak
-
28-Kasas 82
temennev : temenni ettiler, dilediler
-
28-Kasas 82
bi el emsi : dün
-
28-Kasas 85
a'lemu : en iyi bilir
-
29-Ankebût 3
ya'leme : bilir
-
29-Ankebût 3
ya'lemene : ve muhakkak ki bilmektedir
-
29-Ankebût 4
em : yoksa, veya
-
29-Ankebût 5
es semîu : en iyi işiten
-
29-Ankebût 6
innemâ : sadece
-
29-Ankebût 6
anil âlemîne (an el âlemîne) : âlemlerden
-
29-Ankebût 10
bi a'leme : çok iyi bilen
-
29-Ankebût 10
el âlemîne : âlemler
-
29-Ankebût 11
ya'lemenne : muhakkak bilir
-
29-Ankebût 11
ya'lemenne : muhakkak bilir
-
29-Ankebût 15
li el âlemîne : âlemler için, âlemlere
-
29-Ankebût 16
ta'lemûne : biliyorsunuz
-
29-Ankebût 17
innemâ : sadece, fakat
-
29-Ankebût 17
lâ yemlikûne : malik değiller
-
29-Ankebût 18
umemun : ümmetler
-
29-Ankebût 19
lem yerev : görmediler
-
29-Ankebût 22
fî es semâi : semada, gökte
-
29-Ankebût 28
el âlemîne : âlemler
-
29-Ankebût 31
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
29-Ankebût 32
a'lemu : daha iyi biliriz
-
29-Ankebût 32
illemreetehu (illâ emreete-hu) : onun hanımı hariç
-
29-Ankebût 33
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
29-Ankebût 33
illemreeteke (illâ emreete-ke) : senin hanımın hariç
-
29-Ankebût 34
min es semâi : semadan
-
29-Ankebût 38
ve semûde : ve Semud (kavmi)
-
29-Ankebût 41
ya'lemûne : biliyorlar
-
29-Ankebût 42
ya'lemu : bilir
-
29-Ankebût 43
el emsâlu : misaller, örnekler
-
29-Ankebût 44
es semâvâti : semalar, gökler
-
29-Ankebût 45
ya'lemu : bilir
-
29-Ankebût 46
zalemû : zulmettiler
-
29-Ankebût 48
bi yemîni-ke : sağ elinle
-
29-Ankebût 50
innema : sadece, ancak
-
29-Ankebût 50
ve innemâ : ve sadece, ancak
-
29-Ankebût 51
ve lem yekfi-him : ve onlara kâfi gelmiyor, yetmiyor
-
29-Ankebût 52
ya'lemu : bilir
-
29-Ankebût 52
mâ fî es semâvâti : göklerde olanı
-
29-Ankebût 53
musemmen : belirlenmiş
-
29-Ankebût 54
cehenneme : cehennem
-
29-Ankebût 60
es semîu : en iyi işiten
-
29-Ankebût 61
es semâvâti : semalar, gökler
-
29-Ankebût 61
eş şemse : güneş
-
29-Ankebût 63
es semai (mines semai) : sema, gök (semadan, gökten)
-
29-Ankebût 64
ya'lemûne : bilirler
-
29-Ankebût 65
lemmâ : olduğu zaman
-
29-Ankebût 66
ve li yetemettaû : ve metalansınlar, faydalansınlar
-
29-Ankebût 66
ya'lemûne : bilecekler
-
29-Ankebût 67
ve lem yerev : ve görmediler
-
29-Ankebût 68
azlemu : daha zalim
-
29-Ankebût 68
lemmâ : olduğu zaman
-
29-Ankebût 68
cehenneme : cehennem
-
3-Âl-i İmrân 5
ve lâ fî es semâi : ve semâda, gökte
-
3-Âl-i İmrân 7
muhkemâtun : muhkem, hüküm ihtiva eden, mânâsı açık olan, kesin hükmedilmiş olan
-
3-Âl-i İmrân 7
fe emmâ ellezîne : fakat onlar
-
3-Âl-i İmrân 7
ve mâ ya'lemu : ve bilmez
-
3-Âl-i İmrân 10
emvâlu-hum : onların malları
-
3-Âl-i İmrân 12
ilâ cehenneme : cehenneme (cehennemde)
-
3-Âl-i İmrân 14
el musevvemeti : salma atlar
-
3-Âl-i İmrân 20
eslemtu : ben teslim ettim
-
3-Âl-i İmrân 20
e eslemtum : siz teslim oldunuz mu
-
3-Âl-i İmrân 20
fe in eslemû : o zaman eğer teslim etilerse
-
3-Âl-i İmrân 20
innemâ : sadece
-
3-Âl-i İmrân 23
e lem tera : görmedin mi
-
3-Âl-i İmrân 24
temesse-nâ : bize dokunmaz
-
3-Âl-i İmrân 25
izâ cema'nâ-hum : onları topladığımız zaman
-
3-Âl-i İmrân 25
lâ yuzlemûne : zulm olunmazlar, haksızlığa uğramazlar
-
3-Âl-i İmrân 29
ya'lem-hu allâhu : Allah onu bilir
-
3-Âl-i İmrân 29
ve ya'lemu : ve bilir
-
3-Âl-i İmrân 29
mâ fî es semâvâti : göklerde olan şeyleri
-
3-Âl-i İmrân 30
emeden baîden : uzak bir mesafe
-
3-Âl-i İmrân 33
âdeme ve nûhan : Hazreti Âdem ve Hazreti Nuh
-
3-Âl-i İmrân 33
alâ el âlemîne : âlemlerin üstüne
-
3-Âl-i İmrân 34
ve allâhu semîun : ve Allah en iyi işiten
-
3-Âl-i İmrân 35
ente es semîu el alîmu : sen en iyi işiten, en iyi bilensin
-
3-Âl-i İmrân 36
fe lemmâ : fakat .... olunca
-
3-Âl-i İmrân 36
ve allâhu a'lemu : ve Allah bildi, biliyordu
-
3-Âl-i İmrân 36
semmeytu-hâ : onu isimlendirdim, adını koydum
-
3-Âl-i İmrân 36
meryeme : meryem
-
3-Âl-i İmrân 37
kullemâ dehale : her girişinde
-
3-Âl-i İmrân 37
kâle yâ meryemu : ey Meryem dedi
-
3-Âl-i İmrân 38
semîu ed duâi : duayı işitensin
-
3-Âl-i İmrân 41
illâ remzan : rumuzdan (işaretten) başka
-
3-Âl-i İmrân 42
yâ meryemu : ey Meryem
-
3-Âl-i İmrân 42
alâ nisâi el âlemîne : âlemlerin kadınları üzerin
-
3-Âl-i İmrân 43
yâ meryemu : ey Meryem
-
3-Âl-i İmrân 44
yekfulu meryeme : Meryem'e kefil olacak, bakımını üstlenecek
-
3-Âl-i İmrân 45
yâ meryemu : ey Meryem
-
3-Âl-i İmrân 45
el mesîhu îsebnu meryeme : Mesih Meryemoğlu İsa
-
3-Âl-i İmrân 47
ve lem yemses-nî : ve bana dokunmadı
-
3-Âl-i İmrân 47
izâ kadâ emren : bir emrin (işin) olmasını takdir ettiği zaman
-
3-Âl-i İmrân 47
fe innemâ : sadece
-
3-Âl-i İmrân 52
fe lemmâ : fakat, ... olunca
-
3-Âl-i İmrân 56
fe emma : artık, fakat öyle ise
-
3-Âl-i İmrân 57
ve emmâ : ve lakin, fakat
-
3-Âl-i İmrân 59
âdeme : Hz. Âdem
-
3-Âl-i İmrân 66
vallâhu ya'lemu : ve Allah bilir
-
3-Âl-i İmrân 66
lâ ta'lemûne : bilmiyorsunuz, bilmezsiniz
-
3-Âl-i İmrân 71
ta'lemûne : biliyorsunuz
-
3-Âl-i İmrân 75
ya'lemûne : biliyorlar
-
3-Âl-i İmrân 77
semenen kalîlen : az bir değer
-
3-Âl-i İmrân 78
ya'lemûne : biliyorlar, bilirler
-
3-Âl-i İmrân 81
lemâ : olduğu zaman
-
3-Âl-i İmrân 83
esleme : teslim oldu
-
3-Âl-i İmrân 83
fî es semâvâti : semâlarda, göklerde
-
3-Âl-i İmrân 96
li el âlemîne : âlemler için
-
3-Âl-i İmrân 97
an el âlemîne : âlemlerden
-
3-Âl-i İmrân 102
ve lâ temûtunne (temûtu enne) : ve sakın siz ölmeyin
-
3-Âl-i İmrân 103
cemîân : topluca, hepiniz
-
3-Âl-i İmrân 106
fe emmâ : o zaman
-
3-Âl-i İmrân 107
ve emmâ : ve amma, amma ...ise
-
3-Âl-i İmrân 108
li el âlemîne : âlemler için, âlemlere
-
3-Âl-i İmrân 109
mâ fî es semâvâti : göklerdeki şeyler, ne varsa
-
3-Âl-i İmrân 116
emvâlu-hum : onların malları
-
3-Âl-i İmrân 117
zalemû : zulmettiler
-
3-Âl-i İmrân 117
ve mâ zaleme-hum : ve onlara zulmetmedi
-
3-Âl-i İmrân 120
in temses-kum : eğer size değerse, dokunursa
-
3-Âl-i İmrân 121
semîun : en iyi işiten
-
3-Âl-i İmrân 122
iz hemmet : hamletti, meyletti
-
3-Âl-i İmrân 128
min el emri : emirden, işten
-
3-Âl-i İmrân 129
mâ fî es semâvâti : göklerde ne varsa
-
3-Âl-i İmrân 133
es semâvâtu : semâlar, gökler
-
3-Âl-i İmrân 135
ev zalemû : veya zulmettiler
-
3-Âl-i İmrân 135
ve lem yusırrû : ve ısrar etmezler
-
3-Âl-i İmrân 135
ya'lemûne : biliyorlar, bilirler
-
3-Âl-i İmrân 140
in yemses-kum : eğer size dokunursa
-
3-Âl-i İmrân 140
ve li ya'leme allâhu : ve Allah bilmesi, belli etmesi için
-
3-Âl-i İmrân 141
ve yemhaka : ve yavaş yavaş helâk etmesi
-
3-Âl-i İmrân 142
em hasibtum : yoksa siz zannediyor musunuz
-
3-Âl-i İmrân 142
ve lemmâ : ve ancak, dışında, ...olmadıkça
-
3-Âl-i İmrân 142
ya'lemi allâhu : Allah'ın bilmesi, belli etmesi
-
3-Âl-i İmrân 142
ve ya'leme : ve bilir, belli eder
-
3-Âl-i İmrân 143
temennevne : siz temenni ediyorsunuz
-
3-Âl-i İmrân 145
en temûte : ölmek, ölmesi
-
3-Âl-i İmrân 147
fî emri-nâ : işimizde
-
3-Âl-i İmrân 151
mâ lem yunezzil bi-hî : indirmediği bir şey
-
3-Âl-i İmrân 152
fî el emri : emir hakkında
-
3-Âl-i İmrân 154
emeneten : emniyet, güvenmek
-
3-Âl-i İmrân 154
kad ehemmet-hum : onlar kendilerine ehemmiyet vermişlerdi, önemsemişti
-
3-Âl-i İmrân 154
minel emri : işten, emirden
-
3-Âl-i İmrân 154
inne el emre : muhakkak ki emir, iş
-
3-Âl-i İmrân 154
minel emri : emirden, işten
-
3-Âl-i İmrân 155
el cem'âni : iki cemaat, iki topluluk
-
3-Âl-i İmrân 155
innemâ : fakat, ancak, oysa
-
3-Âl-i İmrân 159
fî el emri : işler konusunda
-
3-Âl-i İmrân 161
lâ yuzlemûne : zulmedilmezler, haksızlık yapılmaz
-
3-Âl-i İmrân 162
cehennemu : cehennem
-
3-Âl-i İmrân 165
e ve lemmâ : ve ... olduğu zaman
-
3-Âl-i İmrân 166
el cem'âni : iki grup, iki topluluk
-
3-Âl-i İmrân 166
ve li ya'leme : ve bilmesi için
-
3-Âl-i İmrân 167
ve li ya'leme : ve bilmesi, belirlenmesi için
-
3-Âl-i İmrân 167
lev na'lemu : şayet biz bilseydik
-
3-Âl-i İmrân 167
a'lemu : daha iyi, en iyi bilir
-
3-Âl-i İmrân 169
emvâten : ölüler
-
3-Âl-i İmrân 170
lem yelhakû : henüz katılmayanlar
-
3-Âl-i İmrân 173
kad cemeû : toplanmışlardı
-
3-Âl-i İmrân 174
lem yemses-hum : onlara dokunmadı
-
3-Âl-i İmrân 175
innemâ : ancak, sadece, fakat
-
3-Âl-i İmrân 178
ennemâ : ... olduğu, ... olması
-
3-Âl-i İmrân 178
innemâ : ancak, sadece
-
3-Âl-i İmrân 179
yemîze : ayırt eder, ayırır
-
3-Âl-i İmrân 180
mîrâsu es semâvâti : semâların, göklerin mirası
-
3-Âl-i İmrân 181
semia allâhu : Allah işitti
-
3-Âl-i İmrân 182
kaddemet : takdim ettiğiniz (yaptığınız)
-
3-Âl-i İmrân 185
ve innemâ : ve lakin, fakat, amma
-
3-Âl-i İmrân 186
fî emvâli-kum : kendi mallarınız konusunda, hususunda
-
3-Âl-i İmrân 187
semenen kalîlen : az bir değere
-
3-Âl-i İmrân 188
bi mâ lem yef'alû : yapmadıkları şey ile
-
3-Âl-i İmrân 189
mulku es semâvâti : semâların, göklerin mülkü
-
3-Âl-i İmrân 190
es semâvâti : semâlar, gökler
-
3-Âl-i İmrân 191
fî halkı es semâvâti : göklerin yaratılışı hakkında
-
3-Âl-i İmrân 193
semi'nâ : işittik
-
3-Âl-i İmrân 197
cehennemu : cehennem
-
3-Âl-i İmrân 199
semenen kalîlen : az bir pahaya, değere, bedele
-
30-Rûm 4
emru : emir
-
30-Rûm 6
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
30-Rûm 7
ya'lemûne : biliyorlar, bilirler
-
30-Rûm 8
e ve lem yetefekkerû : ve tefekkür etmiyorlar mı, düşünmüyorlar mı
-
30-Rûm 8
es semâvâti : semalar, gökler
-
30-Rûm 8
musemmen : isimlendirilmiş, belirlenmiş
-
30-Rûm 9
lem yesîrû : dolaşmıyorlar
-
30-Rûm 13
lem yekun : olmaz
-
30-Rûm 15
emme : ama, fakat
-
30-Rûm 16
emmâ : ama, fakat
-
30-Rûm 18
es semâvâti : semalar, gökler
-
30-Rûm 22
es semâvâti : semalar, gökler
-
30-Rûm 24
min es semâi : semadan, gökten
-
30-Rûm 25
es semâu : sema, gökyüzü
-
30-Rûm 25
emiri-hi : onun emri
-
30-Rûm 26
es semâvâti : semalar, gökler
-
30-Rûm 27
es semâvâti : semalar, gökler
-
30-Rûm 29
zalemû : zulmettiler
-
30-Rûm 30
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
30-Rûm 34
temetteû : metalansınlar
-
30-Rûm 34
ta'lemûne : bileceksiniz
-
30-Rûm 35
em : yoksa
-
30-Rûm 35
yetekellemu : söylüyor, söyler
-
30-Rûm 36
kaddemet : takdim etti
-
30-Rûm 37
e ve lem yerev : ve görmüyorlar mı
-
30-Rûm 39
emvâli : mallar
-
30-Rûm 44
yemhedûne : hazırlık yaparlar, hazırlık yapıyorlar
-
30-Rûm 46
bi emri-hi : onun emri ile
-
30-Rûm 48
fî es semâi : semada, gökte
-
30-Rûm 56
lâ ta'lemûne : siz bilmiyorsunuz
-
30-Rûm 57
zalemû : zulmedenler
-
30-Rûm 59
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
31-Lokman 7
lem yesma'-hâ : onu işitmedi (işitmiyor)
-
31-Lokman 10
es semâvâti : semalar, gökler
-
31-Lokman 10
en temîde : sarsar diye (sarsmasın diye)
-
31-Lokman 10
min es semâi : semadan, göklerden
-
31-Lokman 12
innemâ : sadece
-
31-Lokman 16
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
31-Lokman 18
ve lâ temşi : ve yürüme
-
31-Lokman 20
lem terev : görmediniz
-
31-Lokman 20
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
31-Lokman 22
istemseke : tutundu
-
31-Lokman 25
es semâvâti : semalar, gökler
-
31-Lokman 25
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar, bilmezler
-
31-Lokman 26
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
31-Lokman 27
yemuddu-hu : ona ekler
-
31-Lokman 28
semîun : en iyi işiten
-
31-Lokman 29
lem tere : görmedin
-
31-Lokman 29
eş şemse : güneş
-
31-Lokman 29
musemmen : belirli
-
31-Lokman 31
e lem tere : görmedin mi
-
31-Lokman 32
lemmâ : olduğu zaman
-
31-Lokman 34
ve ya'lemu : ve bilir
-
31-Lokman 34
temûtu : ölür
-
32-Secde 2
el âlemîne : âlemler
-
32-Secde 3
em : yoksa, veya
-
32-Secde 4
es semâvâti : semalar, gökler
-
32-Secde 5
el emre : emir, Allah'tan gelen ve Allah'a dönen herşey
-
32-Secde 5
min es semâi : göklerden
-
32-Secde 9
es sem'a : işitme hassası
-
32-Secde 12
ve semi'nâ : ve biz işittik
-
32-Secde 13
emleenne : mutlaka dolduracağım
-
32-Secde 13
cehenneme : cehennem
-
32-Secde 15
innemâ : fakat, sadece, ancak
-
32-Secde 17
fe lâ ta'lemu : bilmez
-
32-Secde 19
emmâ : ama, fakat
-
32-Secde 20
emmellezîne (emmâ ellezîne) : fakat onlar
-
32-Secde 22
azlemu : daha zalim
-
32-Secde 24
bi emrinâ : bizim emrimizle
-
32-Secde 24
lemmâ : ancak, olunca, oldukları için
-
32-Secde 26
ve lem yehdi : ve hidayete erdirmedi
-
32-Secde 26
kem : kaç, nice
-
32-Secde 26
yemşûne : yürürler, dolaşırlar
-
32-Secde 27
e ve lem yerev : ve görmüyorlar mı, görmediler mi
-
33-Ahzâb 5
lem ta'lemû : bilmiyorsunuz
-
33-Ahzâb 7
ve îsebni meryeme : ve Meryemoğlu İsa
-
33-Ahzâb 9
lem terev-hâ : siz onu görmediniz (göremediniz)
-
33-Ahzâb 18
ya'lemu allâhu : Allah bilir
-
33-Ahzâb 19
lem yu'minû : mü'min değiller, inanmazlar
-
33-Ahzâb 20
lem yezhebû : gitmedi
-
33-Ahzâb 22
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
33-Ahzâb 25
lem yenâlû : nail olmadılar, isteklerine ulaşamadılar
-
33-Ahzâb 27
ve emvâle-hum : ve onların malları
-
33-Ahzâb 27
lem tetau-hâ : ve ona ayak basmadınız
-
33-Ahzâb 28
cemîlen : güzel
-
33-Ahzâb 33
innemâ : sadece, yalnız
-
33-Ahzâb 36
emren : emir, durum, hal
-
33-Ahzâb 36
min emri-him : onların emrinden, onların işlerinden
-
33-Ahzâb 37
emsik : tut
-
33-Ahzâb 37
lemmâ : olduğu zaman
-
33-Ahzâb 37
emrullâhi (emru allâhi) : Allah'ın emri
-
33-Ahzâb 38
emru allâhi : Allah'ın emri
-
33-Ahzâb 40
ve hâtemen : ve sonuncu
-
33-Ahzâb 49
en temessû-hunne : sizin dokunmanız, temas etmeniz
-
33-Ahzâb 49
cemîlen : güzel
-
33-Ahzâb 50
yemînu-ke \n(mâ meleket yemînu-ke) : senin elin \n: (elinin altında sahip olduğun)
-
33-Ahzâb 50
vemreeten (ve imreeten) : ve kadın, hanım
-
33-Ahzâb 51
ya'lemu : o bilir
-
33-Ahzâb 52
yemînu-ke : senin ellerin
-
33-Ahzâb 52
mâ meleket yemînu-ke : elinin altında olan şey
-
33-Ahzâb 58
ihtemelû : yüklendiler
-
33-Ahzâb 60
lem yentehi : vazgeçmezler, son vermezler
-
33-Ahzâb 63
innemâ : sadece, yalnız
-
33-Ahzâb 72
el emânete : emanet
-
33-Ahzâb 72
alâ es semâvâti : göklere
-
34-Sebe 1
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
34-Sebe 2
ya'lemu : bilir
-
34-Sebe 2
min es semâi : semadan, gökten
-
34-Sebe 3
fî es semâvâti : semalarda
-
34-Sebe 8
em : veya, yoksa
-
34-Sebe 9
lem yerev : görmüyorlar, görmediler
-
34-Sebe 9
min es semâi : göklerden
-
34-Sebe 9
min es semâi : semadan, göklerden
-
34-Sebe 12
an emri-nâ : emrimizden
-
34-Sebe 13
ve temâsîle : ve timsaller
-
34-Sebe 14
lemmâ : olduğu zaman
-
34-Sebe 14
lemmâ : olduğu zaman
-
34-Sebe 14
ya'lemûne : bilirler
-
34-Sebe 15
an yemînin : sağdan
-
34-Sebe 19
ve zalemû : ve zulmettiler
-
34-Sebe 21
li na'leme : bilmemiz için
-
34-Sebe 22
lâ yemlikûne : malik değiller, güçleri yetmez
-
34-Sebe 22
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
34-Sebe 24
min es semâvâti : semalardan, göklerden
-
34-Sebe 25
ecremnâ : biz cürüm yaptık, suç işledik
-
34-Sebe 28
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar
-
34-Sebe 33
lemmâ : olduğu zaman
-
34-Sebe 35
emvâlen : mallar (mal olarak)
-
34-Sebe 36
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar, bilmezler
-
34-Sebe 37
emvâlu-kum : sizin mallarınız
-
34-Sebe 40
cemîan : hepsini, tümünü
-
34-Sebe 42
lâ yemliku : malik olmaz, olamaz, gücü yetmez
-
34-Sebe 42
zalemû : zalimler, zulmedenler
-
34-Sebe 43
lemmâ : olduğu zaman
-
34-Sebe 46
innemâ : ancak, sadece
-
34-Sebe 50
innemâ : ancak, sadece
-
34-Sebe 50
semîun : en iyi işitendir
-
34-Sebe 54
kemâ : gibi
-
35-Fâtır 1
es semâvâti : semalar, gökler
-
35-Fâtır 3
min es semâi : semadan, gökten
-
35-Fâtır 6
innemâ : ancak, sadece
-
35-Fâtır 10
cemîan : hepsi, bütün, tamamen
-
35-Fâtır 10
yemkurûne : hile yaparlar, tuzak kurarlar
-
35-Fâtır 13
eş şemse : güneş
-
35-Fâtır 13
musemmen : belirli, belirlenmiş
-
35-Fâtır 13
mâ yemlikûne : sahip olamazlar, malik olamazlar
-
35-Fâtır 14
semiû : işittiler
-
35-Fâtır 18
innemâ : ancak, sadece
-
35-Fâtır 18
innemâ : ancak, sadece
-
35-Fâtır 22
el emvâtu : ölüler
-
35-Fâtır 27
e lem tere : görmedin mi
-
35-Fâtır 27
min es semâi : semadan, gökten
-
35-Fâtır 27
semerâtin : ürünler, meyveler
-
35-Fâtır 28
innemâ : sadece, ancak
-
35-Fâtır 28
el ulemâu : âlimler
-
35-Fâtır 35
lâ yemessu-nâ : bize dokunmaz
-
35-Fâtır 35
ve lâ yemessu-nâ : ve bize dokunmaz
-
35-Fâtır 36
cehenneme : cehennem
-
35-Fâtır 36
yemûtû : ölsünler
-
35-Fâtır 37
ve lem nuammir-kum : ve size ömür vermedik
-
35-Fâtır 38
es semâvâti : semalar, gökler
-
35-Fâtır 40
em : yoksa, veya (öyle) mi
-
35-Fâtır 40
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
35-Fâtır 40
em : yoksa, veya
-
35-Fâtır 41
es semâvâti : samalar, gökler
-
35-Fâtır 41
emseke-humâ : o ikisini tutar
-
35-Fâtır 42
ve aksemû : ve kasem ettiler
-
35-Fâtır 42
el umemi : ümmetler
-
35-Fâtır 42
lemmâ : olduğu zaman
-
35-Fâtır 44
ve lem yesîrû \n(e lem yenzurû) : ve gezmediler \n: (bakmadılar mı)
-
35-Fâtır 44
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
35-Fâtır 45
musemmen : isimlendirilmiş, belirlenmiş
-
36-Yâsin 10
em : veya, mı
-
36-Yâsin 10
lem tunzir-hum : onları uyarmadın
-
36-Yâsin 11
innemâ : fakat, ancak, sadece
-
36-Yâsin 12
mâ kaddemû : takdim ettikleri şeyleri
-
36-Yâsin 16
ya'lemu : bilir
-
36-Yâsin 18
in lem tentehû : eğer vazgeçmezseniz
-
36-Yâsin 18
nercume- enne-kum \n(receme) : biz sizi mutlaka taşlarız \n: (taşladı)
-
36-Yâsin 18
yemesse- enne-kum \n(messe) : size mutlaka dokunacak \n: (dokundu)
-
36-Yâsin 26
ya'lemûne : bilirler
-
36-Yâsin 27
min el mukremîne : ikram edilenlerden
-
36-Yâsin 28
min es semâi : semadan, gökten
-
36-Yâsin 31
e lem yerev : görmediler mi
-
36-Yâsin 31
kem : nice, kaç
-
36-Yâsin 32
lemmâ : olduğu zaman
-
36-Yâsin 32
cemîun : toplanma
-
36-Yâsin 35
min semeri-hi : onun ürününden, meyvesinden
-
36-Yâsin 36
lâ ya'lemûne : bilmezler, bilmiyorlar
-
36-Yâsin 38
ve eş şemsu : ve güneş
-
36-Yâsin 40
leş şemsu (lâ eş şemsu) : güneş olmaz (olamaz)
-
36-Yâsin 53
cemîun : toplu olarak, hepsi
-
36-Yâsin 54
lâ tuzlemu : zulmedilmez
-
36-Yâsin 60
e lem a'had : ahd almadım mı
-
36-Yâsin 60
yâ benî âdeme : ey Âdemoğulları
-
36-Yâsin 62
lem tekûnû : olmuyorsunuz, olmazsınız
-
36-Yâsin 63
cehennem : cehennem
-
36-Yâsin 69
ve mâ allemnâ-hu : ve biz ona öğretmedik
-
36-Yâsin 71
ve lem yerev : ve görmüyorlar, görmediler
-
36-Yâsin 76
na'lemu : biliriz
-
36-Yâsin 77
ve lem yera : ve görmüyorlar, görmediler
-
36-Yâsin 78
remîmun : çürüyüp dağılmış
-
36-Yâsin 81
es semâvâti : semalar, gökler
-
36-Yâsin 82
innemâ : sadece
-
36-Yâsin 82
emru-hu : onun emri
-
37-Sâffât 5
es semâvâti : semalar, gökler
-
37-Sâffât 6
es semâe : sema, gökyüzü
-
37-Sâffât 8
lâ yessemmeûne ilâ : kulak veremezler, dinleyemezler
-
37-Sâffât 11
em : yoksa, veya
-
37-Sâffât 19
innemâ : yalnızca, sadece
-
37-Sâffât 22
ellezîne zalemû : ki onlar zulmettiler, zulmedenler
-
37-Sâffât 28
an el yemîni : sağ taraftan
-
37-Sâffât 29
lem tekûnû : siz olmadınız
-
37-Sâffât 42
mukremûne : ikram olunanlar
-
37-Sâffât 62
em : yoksa, veya
-
37-Sâffât 79
fî el âlemîne : âlemler içinde
-
37-Sâffât 87
el âlemîne : âlemler
-
37-Sâffât 93
bi el yemîni : sağ eli ile
-
37-Sâffât 102
lemmâ : olduğu zaman, olunca
-
37-Sâffât 103
lemmâ : olduğu zaman, olunca
-
37-Sâffât 103
eslemâ : ikisi teslim oldu
-
37-Sâffât 136
demmernâ : dumura uğrattık, kökünü kazıdık, yok ettik
-
37-Sâffât 137
temurrûne : geçip gidiyorsunuz, uğruyorsunuz
-
37-Sâffât 141
sâheme : kur'aya katıldı, kur'a çekti.
-
37-Sâffât 150
em : veya, yoksa
-
37-Sâffât 156
em : yoksa, veya
-
37-Sâffât 170
ya'lemûne : bilecekler
-
37-Sâffât 182
el âlemîne : âlemler
-
38-Sâd 3
kem : kaç, nice
-
38-Sâd 7
mâ semi'nâ : biz işitmedik
-
38-Sâd 8
lemmâ yezûkû : henüz tatmadılar
-
38-Sâd 9
em : yoksa, yahut ..... mı
-
38-Sâd 10
em : yoksa, veya, ya da
-
38-Sâd 10
es semâvâti : semalar, gökler
-
38-Sâd 13
ve semûdu : ve Semud
-
38-Sâd 24
ennemâ : olduğunu
-
38-Sâd 27
es semâe : sema, gökyüzü
-
38-Sâd 28
em : yoksa, veya, hem de, ya da, hiç
-
38-Sâd 28
em : yoksa, veya, hem de, ya da
-
38-Sâd 36
bi emri-hi : onun emriyle
-
38-Sâd 39
femnun : artık ni'metlendir, ver, lütufta bulun
-
38-Sâd 39
emsik : tut
-
38-Sâd 56
cehenneme : cehennem
-
38-Sâd 60
kaddemtumû-hu : onu siz takdim ettiniz
-
38-Sâd 61
kaddeme : takdim etti, sebep oldu
-
38-Sâd 63
em : veya, yoksa
-
38-Sâd 65
innemâ : sadece
-
38-Sâd 66
es semâvâti : semalar, gökler
-
38-Sâd 70
ennemâ : olduğu
-
38-Sâd 75
em : yoksa
-
38-Sâd 85
emleenne : dolduracağım
-
38-Sâd 85
cehenneme : cehennem
-
38-Sâd 87
li el âlemîne : âlemler için, âlemlere
-
38-Sâd 88
talemunne : bileceksiniz, öğreneceksiniz
-
39-Zümer 5
es semâvâti : semalar, gökler
-
39-Zümer 5
eş şemse : güneş
-
39-Zümer 5
musemmen : belirlenmiş
-
39-Zümer 6
semâniyete : sekiz
-
39-Zümer 8
temetta : metalan, faydalan
-
39-Zümer 9
em : yoksa, veya
-
39-Zümer 9
ya'lemûne : biliyorlar, bilirler
-
39-Zümer 9
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar, bilmezler
-
39-Zümer 9
innemâ : ancak, sadece, ama
-
39-Zümer 10
innemâ : ancak, sadece, ama
-
39-Zümer 18
yestemiûne : işitirler
-
39-Zümer 21
lem tere : sen görmedin
-
39-Zümer 21
es semâi : sema, gökyüzü, gök
-
39-Zümer 26
ya'lemûne : biliyorlar
-
39-Zümer 29
selemen : teslim olan, bağlı olan
-
39-Zümer 29
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
39-Zümer 32
azlemu : daha zalim
-
39-Zümer 32
cehenneme : cehennem
-
39-Zümer 38
es semâvâti : semalar, gökler
-
39-Zümer 39
ta'lemûne : bileceksiniz
-
39-Zümer 41
innemâ : ancak, yalnız, sadece
-
39-Zümer 42
lem temut : ölmedi
-
39-Zümer 42
musemmen : belirlenmiş, tayin edilmiş
-
39-Zümer 43
em : veya, yoksa
-
39-Zümer 43
lâ yemlikûne : malik olmazlar, güçleri yetmez
-
39-Zümer 44
cemîân : tümü, hepsi
-
39-Zümer 44
es semâvâti : semalar, gökler
-
39-Zümer 46
es semâvâti : semalar, gökler
-
39-Zümer 47
zalemû : zulmettiler
-
39-Zümer 47
cemîan : hepsi, tümü
-
39-Zümer 47
lem yekûnû yahtesibûne : hesap etmiyorlar, hesap etmediler hesaba katmıyorlar, hesaba katmadılar
-
39-Zümer 49
innemâ : ancak, yalnız, sadece
-
39-Zümer 49
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
39-Zümer 51
zalemû : zulmettiler
-
39-Zümer 52
ve lem ya'lemû : ve bilmiyorlar, bilmediler
-
39-Zümer 53
cemîan : hepsi, tümü
-
39-Zümer 60
cehenneme : cehennem
-
39-Zümer 61
lâ yemessu-hum : onlara dokunmaz
-
39-Zümer 63
es semâvâti : semalar, gökler
-
39-Zümer 67
cemîan : hepsi, bütün, tamamı
-
39-Zümer 67
ve es semâvâtu : ve semalar
-
39-Zümer 67
bi yemîni-hi : onun eliyle, kudretiyle
-
39-Zümer 68
es semâvâti : semalar, gökler
-
39-Zümer 69
lâ yuzlemûne : zulmedilmez
-
39-Zümer 70
a'lemu : çok iyi bilir, en iyi bilir
-
39-Zümer 71
ilâ cehenneme : cehenneme
-
39-Zümer 71
lem ye'ti-kum : gelmedi
-
39-Zümer 72
cehenneme : cehennem
-
39-Zümer 75
rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbi
-
4-Nisâ 2
emvâle-hum : onların mallarını
-
4-Nisâ 2
emvâle-hum : onların mallarını
-
4-Nisâ 2
ilâ emvâli-kum : kendi mallarınıza, sizin mallarınıza
-
4-Nisâ 5
emvâle-kum(u) : sizin mallarınızı
-
4-Nisâ 6
emvâle-hum : onların mallarını
-
4-Nisâ 6
ileyhim emvâle-hum : onlara mallarını
-
4-Nisâ 10
emvâle : mallar
-
4-Nisâ 10
innemâ : sadece
-
4-Nisâ 11
lem yekun : olmamış, olmaz (yoksa)
-
4-Nisâ 12
lem yekun : olmadı (yok)
-
4-Nisâ 12
lem yekun : olmadı (yok)
-
4-Nisâ 15
fe emsikû-hunne : artık onları tutun
-
4-Nisâ 17
innemâ : fakat, ancak, sadece
-
4-Nisâ 18
yemûtûne : ölürler
-
4-Nisâ 23
lem tekûnû dehaltum : gerdeğe girmediniz (birleşmediniz)
-
4-Nisâ 24
bi emvâli-kum : mallarınız ile
-
4-Nisâ 24
fe mâstemta'tum : artık faydalanmak istediniz şey
-
4-Nisâ 25
lem yestetı' : gücü yetmez
-
4-Nisâ 25
a'lemu : en iyi bilen
-
4-Nisâ 27
en temîlû : meyletmeniz, yönelmeniz
-
4-Nisâ 29
emvâle-kum : mallarınızı
-
4-Nisâ 32
ve lâ tetemennev : ve temenni etmeyin
-
4-Nisâ 34
min emvâli-him : mallarından, kendi mallarından
-
4-Nisâ 35
hakemen : bir hakem
-
4-Nisâ 35
ve hakemen : ve bir hakem
-
4-Nisâ 38
emvâle-hum : onların malları, kendi malları, malları
-
4-Nisâ 43
ta'lemû : siz biliyorsunuz
-
4-Nisâ 43
lem tecidû : bulamadınız
-
4-Nisâ 43
fe teyemmemû : o taktirde teyemmüm edin
-
4-Nisâ 44
lem tere : görmedin
-
4-Nisâ 45
a'lemu : en iyi bilir
-
4-Nisâ 46
semi'nâ : biz işittik
-
4-Nisâ 46
semi'nâ : biz işittik
-
4-Nisâ 46
ve akveme : ve kavî, daha kuvvetli, daha sağlam, daha iyi, daha doğru
-
4-Nisâ 47
kemâ : gibi
-
4-Nisâ 47
emru : emir, iş
-
4-Nisâ 49
e lem tera : görmedin mi?
-
4-Nisâ 49
ve lâ yuzlemûne : ve zulmedilmez, zulüm olunmazlar
-
4-Nisâ 51
e lem tera : görmedin mi?
-
4-Nisâ 53
em : yoksa
-
4-Nisâ 54
em : yoksa ...mı
-
4-Nisâ 55
bi cehenneme : cehennem
-
4-Nisâ 56
kullemâ : her defasında
-
4-Nisâ 58
el emânâti : emanetler
-
4-Nisâ 58
hakemtum : siz hakemlik yaptınız, hüküm verdiniz
-
4-Nisâ 58
semîan : en iyi işiten
-
4-Nisâ 59
ve ulî el emri : ve idareciler, komutanlar
-
4-Nisâ 60
lem tera : sen görmedin
-
4-Nisâ 60
en yetehâkemû : muhakeme olmak
-
4-Nisâ 62
kaddemet : takdim etti, yaptı, işledi
-
4-Nisâ 63
ya'lemu : biliyor, bilir
-
4-Nisâ 64
zalemû : zulmettiler
-
4-Nisâ 71
cemîan : topluca, toplu olarak
-
4-Nisâ 72
lem ekun : ben olmadım
-
4-Nisâ 73
en lem tekun : olmadı, olmamış
-
4-Nisâ 77
lem tera : görmedin
-
4-Nisâ 77
fe lemmâ : halbuki, ... olduğu zaman
-
4-Nisâ 77
ve lâ tuzlemûne : ve zulmedilmezsiniz, size haksızlık yapılmaz
-
4-Nisâ 83
emrun : bir emir, iş, durum, haber
-
4-Nisâ 83
el emni : eminlik, güvenlik
-
4-Nisâ 83
uli el emri : emir sahipleri, Allah'tan emir alanlar
-
4-Nisâ 89
kemâ : gibi
-
4-Nisâ 90
lem yukâtilû-kum : sizinle savaşmadılar
-
4-Nisâ 90
es seleme : teslim, sulh, barış
-
4-Nisâ 91
kullemâ : her zaman, her defa
-
4-Nisâ 91
in lem : eğer ... olmazsa
-
4-Nisâ 91
es seleme : teslim, sulh, barış
-
4-Nisâ 92
musellemetun : teslim edilmiş olan, teslim edilen
-
4-Nisâ 92
musellemetun : teslim edilmiş olan, teslim edilen
-
4-Nisâ 92
lem yecid : bulamadı
-
4-Nisâ 93
cehennemu : cehennem
-
4-Nisâ 95
bi emvâli-him : kendi malları ile
-
4-Nisâ 95
bi emvâli-him : kendi malları ile
-
4-Nisâ 97
lem tekun : olmadı, değil
-
4-Nisâ 97
cehennemu : cehennem
-
4-Nisâ 102
lem yusallû : namaz kılmadılar
-
4-Nisâ 102
ve emtiati-kum : ve kendi emtianız, mühimmatlarınız, teczihatlarınız
-
4-Nisâ 102
fe yemîlûne : böylece hamle yaparlar, baskın yaparlar, hücuma geçerler
-
4-Nisâ 104
te'lemûne : acı çekersiniz, acı duyarsınız
-
4-Nisâ 104
ye'lemûne : acı çekiyorlar
-
4-Nisâ 104
kemâ : gibi
-
4-Nisâ 104
te'lemûne : siz acı çekiyorsunuz
-
4-Nisâ 109
em : yoksa, veya
-
4-Nisâ 111
fe innemâ : o taktirde sadece
-
4-Nisâ 112
ihtemele : yüklenir
-
4-Nisâ 113
hemmet : hamle yaptı, yeltendi, kastetti
-
4-Nisâ 113
ve alleme-ke : ve sana öğretti
-
4-Nisâ 113
lem tekun : sen ... olmadın
-
4-Nisâ 113
ta'lemu : sen biliyorsun
-
4-Nisâ 114
emera : emretti
-
4-Nisâ 115
cehenneme : cehennem
-
4-Nisâ 121
cehennemu : cehennem
-
4-Nisâ 123
bi emâniyyi-kum : sizin emaniyyeniz ile (kuruntularınızla)
-
4-Nisâ 123
ve lâ emâniyyi : ve emaniyye değil
-
4-Nisâ 124
lâ yuzlemûne : zulmedilmez, haksızlık yapılmaz
-
4-Nisâ 125
esleme : teslim etti
-
4-Nisâ 126
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
4-Nisâ 129
lâ temîlû : meyletmeyin
-
4-Nisâ 131
fî es semâvâti : semâlarda, göklerde
-
4-Nisâ 131
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
4-Nisâ 132
fî es semâvâti : semâlarda, göklerde
-
4-Nisâ 134
semîan : semî, en iyi işiten
-
4-Nisâ 137
lem yekun : olmadı, değil
-
4-Nisâ 139
cemîan : hepsi, tamamı
-
4-Nisâ 140
semi'tum : siz işittiniz
-
4-Nisâ 140
cehenneme : cehennem
-
4-Nisâ 140
cemîan : hepsi
-
4-Nisâ 141
lem nekun : biz olmadık
-
4-Nisâ 141
lem nestahviz : biz kaplamadık, siper olmadık
-
4-Nisâ 141
ve nemna'-kum : ve size ... olmasına mani olduk
-
4-Nisâ 148
semîan : en iyi işiten
-
4-Nisâ 152
lem yuferrikû : ayırmazlar, ayırım yapmazlar
-
4-Nisâ 153
min es semâi : semâdan , gökten
-
4-Nisâ 156
alâ meryeme : Hz.Meryem'e
-
4-Nisâ 157
îsâ ibne meryeme : Meryem'in oğlu İsa
-
4-Nisâ 160
harremnâ : haram kıldık, yasakladık
-
4-Nisâ 161
emvâle : mallar
-
4-Nisâ 163
kemâ : gibi
-
4-Nisâ 164
lem naksus-hum : onları kıssa etmedik, anlatmadık
-
4-Nisâ 164
ve kelleme : ve konuştu
-
4-Nisâ 168
ve zalemû : ve zulmettiler, haksızlık ettiler
-
4-Nisâ 168
lem yekun : olmaz, değil
-
4-Nisâ 169
cehenneme : cehennem
-
4-Nisâ 170
fî es semâvâti : semâlarda, göklerde
-
4-Nisâ 171
innemâ : ancak, sadece
-
4-Nisâ 171
îsâ ibnu meryeme : Meryem'in oğlu İsa
-
4-Nisâ 171
ilâ meryeme : Hz. Meryem'e
-
4-Nisâ 171
innemâ : ancak, sadece
-
4-Nisâ 171
fî es semâvâti : semâlarda, göklerde
-
4-Nisâ 172
cemîan : hepsi
-
4-Nisâ 173
emmâ : ama, ...ise
-
4-Nisâ 173
emmâ : ama, ...ise
-
4-Nisâ 175
emmâ : ama, ise
-
4-Nisâ 176
lem yekun : olmamış, yok
-
40-Mü'min 5
ve hemmet : ve hamle yaptı, hücum etti
-
40-Mü'min 11
emette-nâ : bizi öldürdün
-
40-Mü'min 13
min es semâi : semadan, gökten
-
40-Mü'min 15
emri-hi : onun emri
-
40-Mü'min 19
ya'lemu : bilir
-
40-Mü'min 20
es semîu : (en iyi) işiten
-
40-Mü'min 21
ve lem yesîrû : ve dolaşmıyorlar, dolaşmadılar
-
40-Mü'min 25
lemmâ : olduğu zaman
-
40-Mü'min 31
ve semûde : ve Semud kavmi
-
40-Mü'min 37
es semâvâti : semalar, gökyüzü
-
40-Mü'min 39
innemâ : ama, fakat, sadece, ancak
-
40-Mü'min 43
lâ cereme : hükmü yok, yetkisi yok
-
40-Mü'min 43
ennemâ : fakat, olan şey
-
40-Mü'min 44
emrî : işimi
-
40-Mü'min 48
hakeme : hüküm verdi
-
40-Mü'min 49
cehenneme : cehennem
-
40-Mü'min 50
e ve lem teku : ve olmadı mı
-
40-Mü'min 56
es semîu : en iyi işiten
-
40-Mü'min 57
es semâvâti : semalar, gökler
-
40-Mü'min 57
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
40-Mü'min 60
cehenneme : cehennem
-
40-Mü'min 64
ve es semâe : ve sema, gökyüzü
-
40-Mü'min 64
rabbu el âlemîne : âlemlerin rabbi
-
40-Mü'min 65
el âlemîne : âlemler
-
40-Mü'min 66
lemmâ : olduğu zaman
-
40-Mü'min 66
li rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbine
-
40-Mü'min 67
musemmen : isimlendirilmiş, belirlenmiş
-
40-Mü'min 68
emren : bir iş
-
40-Mü'min 68
fe innemâ : o zaman sadece
-
40-Mü'min 69
lem tere : görmedin
-
40-Mü'min 70
ya'lemûne : bilecekler
-
40-Mü'min 74
lem nekun : biz olmadık, biz değildik
-
40-Mü'min 75
temrehûne : böbürleniyorsunuz, azıyorsunuz
-
40-Mü'min 76
cehenneme : cehennem
-
40-Mü'min 78
lem naksus : (kıssa etmedik) anlatmadık
-
40-Mü'min 78
emru allâhi : Allah'ın emri
-
40-Mü'min 82
lem yesîrû : dolaşmadılar
-
40-Mü'min 83
lemmâ : olduğu zaman
-
40-Mü'min 84
lemmâ : olduğu zaman
-
40-Mü'min 85
lem yeku : olmadı
-
40-Mü'min 85
lemmâ : olduğu zaman
-
41-Fussilet 3
ya'lemûne : bilirler, bilen
-
41-Fussilet 6
innemâ : ancak, sadece
-
41-Fussilet 6
ennemâ : olduğu
-
41-Fussilet 8
gayru memnûnin : kesintisiz (kesinti olmaksızın)
-
41-Fussilet 9
el âlemîne : âlemler
-
41-Fussilet 11
iles semâi (ilâ es semâi) : semaya
-
41-Fussilet 12
semâvâtin : semalar, gök katları
-
41-Fussilet 12
semâin : sema, gök
-
41-Fussilet 12
emre-hâ : onun emri
-
41-Fussilet 12
es semâe : sema, gök
-
41-Fussilet 13
ve semûde : ve Semud (kavmi)
-
41-Fussilet 15
emmâ : fakat, ise
-
41-Fussilet 15
ve lem yerev : ve görmediler
-
41-Fussilet 17
ve emmâ : ve fakat, ise
-
41-Fussilet 17
semûdu : Semud (kavmi)
-
41-Fussilet 20
sem'u-hum : onların işitmeleri, kulakları
-
41-Fussilet 22
sem'u-kum : kulaklarınız
-
41-Fussilet 22
lâ ya'lemu : bilmez, bilmiyor
-
41-Fussilet 25
fî umemin : ümmetlerde
-
41-Fussilet 36
es semîu : en iyi işiten
-
41-Fussilet 37
ve eş şemsu : ve güneş
-
41-Fussilet 37
li eş şemsi : güneşe
-
41-Fussilet 38
lâ yes'emûne : bıkmazlar, usanmazlar
-
41-Fussilet 40
em : veya, yoksa
-
41-Fussilet 41
lemmâ : olduğu zaman
-
41-Fussilet 44
a'cemiyyen : yabancı dil, Arapça olmayan
-
41-Fussilet 44
a'cemiyyun : yabancı dil, Arapça olmayan
-
41-Fussilet 47
semerâtin : ürünler, meyveler
-
41-Fussilet 49
lâ yes'emu : bıkmaz, usanmaz
-
41-Fussilet 53
e ve lem yekfi : ve kâfi değil mi
-
42-Şûrâ 4
es semâvâti : semalar, gökler
-
42-Şûrâ 5
es semâvâtu : semalar, gökler
-
42-Şûrâ 7
yevme el cem'i : toplanma günü
-
42-Şûrâ 9
em : yoksa
-
42-Şûrâ 11
es semâvâti : semalar, gökler
-
42-Şûrâ 11
es semîu : en iyi işiten
-
42-Şûrâ 12
es semâvâti : semalar, gökler
-
42-Şûrâ 14
musemmen : belirlenmiş
-
42-Şûrâ 15
kemâ : gibi
-
42-Şûrâ 18
ve ya'lemûne : ve bilirler
-
42-Şûrâ 21
em : yoksa
-
42-Şûrâ 21
lem ye'zen : izin vermedi
-
42-Şûrâ 24
em : yoksa
-
42-Şûrâ 24
ve yemhu : ve siler, mahveder, yok eder
-
42-Şûrâ 25
ve ya'lemu : ve bilir
-
42-Şûrâ 29
es semâvâti : semalar, gökler
-
42-Şûrâ 29
alâ cem'i-him : onların hepsi üzerine
-
42-Şûrâ 35
ve ya'leme (ya'lem) : ve bilsinler
-
42-Şûrâ 38
ve emru-hum : ve onların işleri
-
42-Şûrâ 42
innemâ : fakat
-
42-Şûrâ 44
lemmâ : olduğu zaman
-
42-Şûrâ 48
kaddemet : takdim etti, yaptı
-
42-Şûrâ 49
es semâvâti : semalar, gökler
-
42-Şûrâ 52
emri-nâ : bizim emrimiz
-
42-Şûrâ 53
es semâvâti : semalar, gökler
-
43-Zuhruf 6
ve kem : ve nice, ne kadar
-
43-Zuhruf 9
es semâvâti : semalar, gökler
-
43-Zuhruf 11
min es semâi : semadan, gökten
-
43-Zuhruf 16
em : yoksa, veya
-
43-Zuhruf 21
em : yoksa, veya
-
43-Zuhruf 21
mustemsikûne : tutunanlar, sarılanlar
-
43-Zuhruf 30
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
43-Zuhruf 32
kasemnâ : kısımlara ayırdık, paylaştırdık
-
43-Zuhruf 35
lemmâ : yalnız, sadece
-
43-Zuhruf 39
zalemtum : zulmettiniz
-
43-Zuhruf 43
istemsike : sarıl, tut
-
43-Zuhruf 46
el âlemîne : âlemler
-
43-Zuhruf 47
lemmâ : olduğu zaman
-
43-Zuhruf 50
lemmâ : olduğu zaman
-
43-Zuhruf 52
em : yoksa
-
43-Zuhruf 55
lemmâ : olduğu zaman
-
43-Zuhruf 57
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
43-Zuhruf 57
ibnu meryeme : Meryem'in oğlu
-
43-Zuhruf 58
em : yoksa
-
43-Zuhruf 61
lâ temterunne (lâ temteru-enne) : sakın şüphe etmeyin
-
43-Zuhruf 63
ve lemmâ câe : ve geldiği zaman
-
43-Zuhruf 65
zalemû : zulmettiler
-
43-Zuhruf 74
cehenneme : cehennem
-
43-Zuhruf 76
ve mâ zalemnâ-hum : ve biz onlara zulmetmedik
-
43-Zuhruf 79
em : yoksa mı
-
43-Zuhruf 79
ebremû : sağlam tuttular
-
43-Zuhruf 79
emren : iş
-
43-Zuhruf 80
em : yoksa mı
-
43-Zuhruf 82
es semâvâti : semalar, gökler
-
43-Zuhruf 84
fî es semâi : semada, gökte
-
43-Zuhruf 85
es semâvâti : semalar, gökler
-
43-Zuhruf 86
ve lâ yemliku : ve malik değildir, gücü yetmez
-
43-Zuhruf 86
ya'lemune : bilirler
-
43-Zuhruf 89
ya'lemûne : bilecekler
-
44-Duhân 4
emrin : iş, emir
-
44-Duhân 5
emren : emir
-
44-Duhân 6
es semîu : en iyi işiten
-
44-Duhân 7
es semâvâti : semalar, gökler
-
44-Duhân 10
es semâu : sema, gök
-
44-Duhân 14
muallemun : ögretilmiş
-
44-Duhân 18
emînun : emin, güvenilir
-
44-Duhân 21
lem tû'minû : siz inanmıyorsunuz
-
44-Duhân 25
kem : kaç tane, pekçok, nice
-
44-Duhân 29
es semâu : sema, gök
-
44-Duhân 32
alâ el âlemîne : âlemlerin üzerine, âlemlere
-
44-Duhân 37
em : yoksa, veya
-
44-Duhân 38
es semâvâti : semalar, gökler
-
44-Duhân 39
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
44-Duhân 50
temterûne : siz şüphe ediyorsunuz
-
44-Duhân 51
emînin : emin, güvenli
-
44-Duhân 58
fe innemâ : ancak, işte böylece
-
45-Câsiye 3
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
45-Câsiye 5
min es semâi : semadan, gökten
-
45-Câsiye 8
en lem yesma'-hâ : onu işitmedi
-
45-Câsiye 10
cehennemu : cehennem
-
45-Câsiye 12
bi emri-hi : onun emri ile
-
45-Câsiye 13
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
45-Câsiye 13
cemîan : hepsi
-
45-Câsiye 16
alâ el âlemîne : âlemlere
-
45-Câsiye 17
min el emri : emirden
-
45-Câsiye 18
min el emri : emirden
-
45-Câsiye 18
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
45-Câsiye 21
em : veya, yoksa
-
45-Câsiye 21
ve memâtu-hum, : ve onların ölümleri
-
45-Câsiye 22
es semâvâti : semalar, gökler
-
45-Câsiye 22
lâ yuzlemûne : zulmedilmezler
-
45-Câsiye 23
ve hateme : ve mühürledi
-
45-Câsiye 23
sem'i-hi : onun işitme hassası
-
45-Câsiye 24
nemûtu : ölürüz
-
45-Câsiye 26
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar
-
45-Câsiye 27
es semâvâti : semalar, gökler
-
45-Câsiye 30
fe emmâ : fakat
-
45-Câsiye 31
ve emmâ : ve fakat
-
45-Câsiye 31
lem tekun : siz değildiniz
-
45-Câsiye 34
kemâ : gibi
-
45-Câsiye 36
es semâvâti : semalar, gökler
-
45-Câsiye 36
el âlemîne : âlemler
-
45-Câsiye 37
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
46-Ahkaf 3
es semâvâti : semalar, gökler
-
46-Ahkaf 3
musemmen : belirlenmiş, tespit edilmiş, bilinen
-
46-Ahkaf 4
em : yoksa mı
-
46-Ahkaf 4
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
46-Ahkaf 7
lemmâ câe-hum : onlara geldiği zaman
-
46-Ahkaf 8
em : mi, yoksa, veya
-
46-Ahkaf 8
lâ temlikûne : siz tutamazsınız, mani olamazsınız
-
46-Ahkaf 8
a'lemu : daha iyi bilir, en iyi bilir
-
46-Ahkaf 11
lem yehtedû : hidayete ermezler
-
46-Ahkaf 12
zalemû : zulmettiler
-
46-Ahkaf 18
fî umemin : ümmetler içinde
-
46-Ahkaf 19
lâ yuzlemûne : zulme uğratılmazlar
-
46-Ahkaf 20
vestemta'tum : ve metalandınız, faydalandınız, safa sürdünüz
-
46-Ahkaf 23
inneme : ancak, sadece, yalnız
-
46-Ahkaf 24
fe lemmâ reev-hu : onu gördükleri zaman
-
46-Ahkaf 25
tudemmiru : dumura uğratır, yerle bir eder
-
46-Ahkaf 25
bi emri : emri ile
-
46-Ahkaf 26
sem'an : işitme hassası
-
46-Ahkaf 26
sem'u-hum : onların işitme hassası
-
46-Ahkaf 29
yestemiûne : dinlemeleri, işitmeleri
-
46-Ahkaf 29
fe lemmâ : ... e zaman
-
46-Ahkaf 29
fe lemmâ kudıye : bitirildiği, yerine getirildiği zaman
-
46-Ahkaf 30
semî'nâ : işittik
-
46-Ahkaf 33
e ve lem yerev : görmüyorlar mı
-
46-Ahkaf 33
es semâvâti : gökleri
-
46-Ahkaf 33
ve lem ya'ye : ve yorulmaz
-
46-Ahkaf 35
kemâ : gibi
-
46-Ahkaf 35
lem yelbesû : kalmamışlar, ikamet etmemişler
-
47-Muhammed 3
emsâle-hum : onların misâlleri, kendi durumları
-
47-Muhammed 10
e fe lem yesîrû : dolaşmıyorlar mı
-
47-Muhammed 10
demmerallâhu : Allah'ın dumura uğrattığı, helâk ettiği
-
47-Muhammed 10
emsâlu-hâ : onun benzeri
-
47-Muhammed 12
yetemetteûne : metalanırlar, faydalanırlar
-
47-Muhammed 12
kemâ te'kulu : gibi yer
-
47-Muhammed 15
lem yetegayyer : kokuşmayan, bozulmayan
-
47-Muhammed 15
es semerâti : ürünler, meyveler
-
47-Muhammed 15
em'âe-hum : onların bağırsakları
-
47-Muhammed 16
yestemiu : işitir, dinler
-
47-Muhammed 19
fa'lem (fe i'lem) : o zaman, bu durumda bil
-
47-Muhammed 19
ya'lemu : bilir
-
47-Muhammed 20
muhkemetun : muhkem, hükmü açık olan, tevîle ihtiyaç olmayan
-
47-Muhammed 21
azeme : azmedildi, kesinleşti
-
47-Muhammed 21
el emru : bir iş
-
47-Muhammed 24
em : yoksa
-
47-Muhammed 25
ve emlâ : ve uzun (kötü) emellere yöneltti
-
47-Muhammed 26
ba'di el emri : bazı işler
-
47-Muhammed 26
ya'lemu : bilir
-
47-Muhammed 29
em : yoksa ... mı
-
47-Muhammed 30
ya'lemu : bilir
-
47-Muhammed 31
hattâ na'leme : biz bilinceye kadar, bize belli oluncaya kadar
-
47-Muhammed 36
innemâ : sadece, yalnız
-
47-Muhammed 36
emvâle-kum : sizin mallarınız
-
47-Muhammed 38
innemâ : ancak, sadece
-
47-Muhammed 38
emsâle-kum : sizin gibi
-
48-Fetih 2
tekaddeme : takdim ettin, yaptın (geçmişte olan)
-
48-Fetih 4
semâvâti : semalar, gökler
-
48-Fetih 6
cehenneme : cehennem
-
48-Fetih 7
es semâvâti : semalar, gökler
-
48-Fetih 10
innemâ : sadece, oysa, olunca
-
48-Fetih 10
innemâ : sadece, oysa, olunca
-
48-Fetih 11
emvâlu-nâ : bizim mallarımız
-
48-Fetih 11
yemliku : sahip olur, güce malik olur (mani olur, önler)
-
48-Fetih 13
lem yû'min : îmân etmez
-
48-Fetih 14
es semâvâti : semalar, gökler
-
48-Fetih 16
kemâ : gibi
-
48-Fetih 21
lem takdirû : takdir etmediniz, henüz ulaşmadınız
-
48-Fetih 25
lem ta'lemû-hum : onları henüz bilmiyorsunuz
-
48-Fetih 26
ve elzeme-hum : ve onlara elzem oldu
-
48-Fetih 27
lem ta'lemû : siz bilmiyorsunuz, sizin bilmediğiniz
-
49-Hucurât 1
semîun : en iyi işiten
-
49-Hucurât 7
va'lemû : ve bilin
-
49-Hucurât 7
min el emri : işlerden
-
49-Hucurât 9
ilâ emri allâhi : Allah'ın emrine
-
49-Hucurât 10
innemâ : sadece, ancak, oysa
-
49-Hucurât 11
lem yetub : tövbe etmez
-
49-Hucurât 13
ekreme-kum : sizin en çok kerim olanınız
-
49-Hucurât 14
lem tû'minû : âmenû olmadınız, Allah'a ulaşmayı dilemediniz
-
49-Hucurât 14
eslem-nâ : İslâm olduk, teslim olduk
-
49-Hucurât 14
ve lemmâ yedhuli : ve henüz dahil olmadı, girmedi
-
49-Hucurât 15
innemâ : fakat, ancak, sadece
-
49-Hucurât 15
lem yertâbû : şüphe etmediler
-
49-Hucurât 15
bi emvâli-him : mallarıyla
-
49-Hucurât 16
ya'lemu : en iyi bilir
-
49-Hucurât 16
mâ fî es semâvâti : göklerdeki şeyleri, göklerde olanları
-
49-Hucurât 17
yemunnûne : minnet ediyorlar, başa kakıyorlar
-
49-Hucurât 17
en eslemû : İslâm'a girmeyi
-
49-Hucurât 17
lâ temunnû : minnet (konusu) etmeyin
-
49-Hucurât 17
allâhu yemunnu : Allah minnet ettirir (siz Allah'a minnettar olun)
-
49-Hucurât 18
ya'lemu : bilendir
-
49-Hucurât 18
es semâvâti : göklerin
-
5-Mâide 3
ve ed demu : ve kan
-
5-Mâide 3
ve etmemtu : ve tamamladım
-
5-Mâide 4
ve mâ allemtum : ve öğrettiğiniz şey
-
5-Mâide 4
mimmâ (min mâ) alleme-kum(u) : size öğrettiği şeyden
-
5-Mâide 4
mimmâ (min mâ) emsekne : tutuğu şeylerden
-
5-Mâide 6
fe lem tecidû : artık bulamazsanız
-
5-Mâide 6
fe teyemmemû : o halde, o zaman teyemmum edin!
-
5-Mâide 7
semi'nâ : işittik
-
5-Mâide 11
iz hemme : yeltendiği zaman, hamlettiği zaman
-
5-Mâide 17
ibnu meryeme : Meryem oğlu
-
5-Mâide 17
fe men yemliku : o halde, öyleyse kim maliktir, kimin gücü yeter, kim mani olur?
-
5-Mâide 17
ibne meryeme : Meryem oğlu
-
5-Mâide 17
cemîan : topluca, hepsini
-
5-Mâide 17
mulku es semâvâti : göklerin mülkü, idaresi
-
5-Mâide 18
mulku es semâvâti : göklerin mülkü ve idaresi,
-
5-Mâide 20
mâ lem yu'ti : vermediği şeyi
-
5-Mâide 20
min el âlemîne : âlemlerden
-
5-Mâide 25
innî lâ emliku : muhakkak ki ben malik değilim, sahip olamıyorum
-
5-Mâide 26
muharremetun : haram kılınmış
-
5-Mâide 27
nebee ibney âdeme : Hz. Adem'in iki oğlunun haberini, kıssasını
-
5-Mâide 27
ve lem yutekabbel : ve kabul edilmez
-
5-Mâide 27
innemâ : sadece
-
5-Mâide 28
rabbe el âlemîne : âlemlerin Rabb'i
-
5-Mâide 32
fe keennemâ : artık ... gibidir
-
5-Mâide 32
cemîan : topluca, bütün hepsini
-
5-Mâide 32
fe keennemâ : artık ... gibidir
-
5-Mâide 32
cemîan : topluca, bütün hepsini
-
5-Mâide 33
innemâ : ancak
-
5-Mâide 34
fa'lemû (fe ı'lemû) : artık biliniz
-
5-Mâide 36
mâ fî el ardı cemîan : yeryüzünde bulunanların hepsi
-
5-Mâide 40
e lem ta'lem : biimiyor musun?
-
5-Mâide 40
es semâvâti : semâlar, gökler
-
5-Mâide 41
ve lem tu'min : ve îmân etmedi
-
5-Mâide 41
semmâûne : kulak verenler, çok iyi dinleyenler
-
5-Mâide 41
semmâûne : kulak verenler, çok iyi dinleyenler
-
5-Mâide 41
lem ye'tu-ke : sana gelmez
-
5-Mâide 41
ve in lem tu'tev-hu : ve eğer o verilmezse
-
5-Mâide 41
fe len temlike lehu : artık sen onun için asla birşeye mani olmaya malik (sahip) değilsin, mani olacak (olabilecek) değilsin
-
5-Mâide 41
lem yuridi Allâhu : Allâh (c.c.) dilemedi
-
5-Mâide 42
semmâûne : kulak verenler, çok iyi dinleyenler
-
5-Mâide 42
ve in hakemte : ve eğer hükmedersen
-
5-Mâide 44
ellezîne eslemû : teslim olmuş olanlar
-
5-Mâide 44
semenen kalîlen : az bir pahaya, değere
-
5-Mâide 44
lem yahkum : hükmetmez
-
5-Mâide 45
ve men lem yahkum : ve kim hükmetmezse
-
5-Mâide 46
bi îsâ ibni meryeme : Hz. Meryem'in oğlu İsa'yı (a.s.)
-
5-Mâide 47
ve men lem yahkum : ve kim hükmetmezse
-
5-Mâide 48
cemîan : topluca, hep birlikte (hepinizin)
-
5-Mâide 49
fa'lem (fe ı'lem) : o taktirde bil ki
-
5-Mâide 49
ennemâ : artık, ama, zaten
-
5-Mâide 52
ev emrin min indi-hi : veya katından bir emr
-
5-Mâide 53
aksemû bi allâhi : Allâh'a (cc.) yemin ettiler (kasem edenler)
-
5-Mâide 55
innemâ : sadece, ancak
-
5-Mâide 61
ve allâhu a'lemu : ve Allâh (cc.) daha iyi bilir, çok iyi bilir
-
5-Mâide 64
kullemâ : her defasında, her ne zaman ...olsa
-
5-Mâide 67
ve in lem tef'al : ve eğer yapmazsan
-
5-Mâide 70
kullemâ câe-hum : onlara her gelişinde
-
5-Mâide 72
ibnu meryeme : Meryem'in oğlu
-
5-Mâide 72
kad harreme : haram etmiştir, haram kılmıştır
-
5-Mâide 73
ve in lem yentehû : ve eğer son vermezlerse, vazgeçmezlerse
-
5-Mâide 73
le yemessenne : mutlaka dokunacak
-
5-Mâide 75
ibnu meryeme : Hz. Meryem'in oğlu
-
5-Mâide 76
mâ lâ yemliku : birşeye malik olmayan
-
5-Mâide 76
es semî'u : en iyi işiten
-
5-Mâide 78
ve îsâ ibni meryeme : ve Meryem oğlu Hz. Îsâ
-
5-Mâide 80
kaddemet lehum : onlar için, kendileri için taktim etti
-
5-Mâide 83
ve izâ semiû : ve işittikleri zaman
-
5-Mâide 83
min ed dem'ı : göz yaşından
-
5-Mâide 89
lem yecid : bulamadı
-
5-Mâide 90
innemâ : ancak, sadece, oysa, halbuki
-
5-Mâide 91
innemâ : ancak, sadece, oysa, halbuki
-
5-Mâide 92
fa'lemû (fe ı'lemû) : o halde bilin
-
5-Mâide 92
ennemâ : sadece
-
5-Mâide 94
li ya'leme : bilmesi için, bilinip belli olması için
-
5-Mâide 95
vebâle emri-hi : işinin vebâli, cezası
-
5-Mâide 97
li ta'lemû : sizin bilmeniz için
-
5-Mâide 97
ya'lemu : bilir
-
5-Mâide 97
mâ fî es semâvâti : göklerdeki şeyler, göklerde olan (gökyüzünde ne varsa)
-
5-Mâide 98
ı'lemû : biliniz!
-
5-Mâide 99
ve allâhu ya'lemu : ve Allâh (cc.) bilir
-
5-Mâide 104
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar
-
5-Mâide 105
cemîân : topluca, hepiniz
-
5-Mâide 106
semenen : baha, bedel
-
5-Mâide 110
yâ îsâ ibne meryeme : ey Meryem oğlu İsâ (as.)
-
5-Mâide 110
ve iz allemtu-ke : ve sana öğretmiştim
-
5-Mâide 112
yâ îsâ ibne meryeme : ey Meryem oğlu Îsâ (as.)
-
5-Mâide 112
min es semâi : semâdan, gökten
-
5-Mâide 113
ve na'leme : ve bilmemiz
-
5-Mâide 114
Îsâ ibnu meryeme : Meryem oğlu Îsâ (as.)
-
5-Mâide 114
min es semâi : semâdan, gökten
-
5-Mâide 115
min el âlemîne : âlemlerden
-
5-Mâide 116
yâ îsâ ibne meryeme : ey Meryem oğlu Îsâ
-
5-Mâide 116
ta'lemu : sen bilirsin
-
5-Mâide 116
ve lâ a'lemu : ve ben bilmem
-
5-Mâide 117
illâ mâ emerte-nî : bana emrettiğinden başka bir şey
-
5-Mâide 117
lemmâ : olunca, olduğu zaman
-
5-Mâide 120
mulku es semâvâti : semaların, göklerin mülkü
-
50-Kaf 5
lemmâ : olduğu zaman, olunca
-
50-Kaf 5
fî emrin : iş içinde
-
50-Kaf 6
lem yanzurû : bakmıyorlar
-
50-Kaf 6
ilâ es semâi : semaya, göğe
-
50-Kaf 9
min es semâi : semadan, gökten
-
50-Kaf 12
ve semûdu : ve Semud (halkı)
-
50-Kaf 16
ve na'lemu : ve biz biliriz
-
50-Kaf 17
an el yemîni : sağından
-
50-Kaf 24
fî cehenneme : cehennemin içine, cehenneme
-
50-Kaf 28
ve kad kaddemtu : ve önceden takdim etmiştim, bildirmiştim
-
50-Kaf 30
li cehenneme : cehenneme
-
50-Kaf 36
ve kem : ve kaç tane, nice
-
50-Kaf 37
es sem'a : kulak verdi, dinledi, işitti
-
50-Kaf 38
es semâvâti : gökler
-
50-Kaf 39
eş şemsi : güneş
-
50-Kaf 41
vestemi' (ve istemi') : ve kulak ver
-
50-Kaf 45
a'lemu : en iyi bilir
-
51-Zâriyât 4
emren : işleri
-
51-Zâriyât 7
es semâi : sema, gökyüzü
-
51-Zâriyât 19
ve fî emvâli-him : ve onların mallarında vardır
-
51-Zâriyât 22
fî es semâi : semada, gökyüzünde vardır
-
51-Zâriyât 23
es semâi : sema, gök
-
51-Zâriyât 24
el mukremîne : ikram edilen
-
51-Zâriyât 26
semînin : semiz
-
51-Zâriyât 34
musevvemeten : işaretlenmiş, damgalanmış olan
-
51-Zâriyât 40
fî el yemmi : denize, denizin içine
-
51-Zâriyât 42
er remîmi : çürümüş, ufalanmış, kül gibi toz halinde
-
51-Zâriyât 43
ve fî semûde : ve Semud kavminde (vardır)
-
51-Zâriyât 43
temetteû : metalanın, yararlanın, refah içinde yaşayın
-
51-Zâriyât 44
an emri : emrinden
-
51-Zâriyât 47
ve es semâe : ve sema, gökyüzü
-
51-Zâriyât 59
zalemû : zulmettiler
-
52-Tûr 9
temûru : sallanır
-
52-Tûr 9
es semâu : sema, gökyüzü
-
52-Tûr 13
cehenneme : cehennem
-
52-Tûr 15
em : veya, yoksa, acaba
-
52-Tûr 16
innemâ : sadece, yalnız
-
52-Tûr 22
ve emdednâ-hum : ve onlara imdat ettik, uzattık, sunduk, verdik
-
52-Tûr 27
es semûmi : hücrelere işleyen kavurucu ateş
-
52-Tûr 30
em : yoksa, veya ... mı
-
52-Tûr 32
em : veya, yoksa
-
52-Tûr 32
em : veya, yoksa
-
52-Tûr 33
em : veya, yoksa, yahut
-
52-Tûr 35
em : veya, yoksa ... mı
-
52-Tûr 35
em : veya, yoksa, ... mı
-
52-Tûr 36
em : veya, yoksa ... mı
-
52-Tûr 36
es semâvâti : semalar, gökler
-
52-Tûr 37
em : veya, yoksa ... mı
-
52-Tûr 37
em : veya, yoksa ... mı
-
52-Tûr 38
em : veya, yoksa ... mı
-
52-Tûr 38
sullemun : merdiven
-
52-Tûr 38
yestemiûne : dinliyorlar
-
52-Tûr 38
mustemiu-hum : onları dinleyenler
-
52-Tûr 39
em : veya, yoksa ... mı
-
52-Tûr 40
em : veya, yoksa ... mı
-
52-Tûr 40
min magremin : borçtan
-
52-Tûr 41
em : veya, yoksa, yahut ... mı
-
52-Tûr 42
em : veya, yoksa, yahut
-
52-Tûr 43
em : veya, yoksa, yahut
-
52-Tûr 44
min es semâi : gökten
-
52-Tûr 47
li ellezîne zalemû : zalimlere, zulmedenlere
-
52-Tûr 47
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar, bilmezler
-
53-Necm 5
alleme-hu : ona öğretti
-
53-Necm 23
semmeytumû-hâ : onu siz isimlendirdiniz
-
53-Necm 24
em : veya, yoksa mı
-
53-Necm 24
temennâ : dilekte bulundu
-
53-Necm 26
ve kem : ve nice
-
53-Necm 26
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
53-Necm 27
le yusemmûne : isimlendiriyorlar
-
53-Necm 29
ve lem yurid : ve istemeyen
-
53-Necm 30
a'lemu : bilir
-
53-Necm 30
a'lemu : bilir
-
53-Necm 31
fîs semâvâti : göklerde
-
53-Necm 32
el lememe : küçük günahlar
-
53-Necm 32
a'lemu : daha iyi bilendir
-
53-Necm 32
a'lemu : iyi bilendir
-
53-Necm 36
em : yoksa
-
53-Necm 36
lem yunebbe : kendisine haber verilmedi mi
-
53-Necm 44
emâte : öldüren
-
53-Necm 51
ve semûde : ve Semud
-
53-Necm 52
azleme : daha zalim
-
53-Necm 55
tetemârâ : şüphe ediyorsun
-
54-Kamer 2
mustemirrun : sürekli, devamlı
-
54-Kamer 3
ve kullu emrin : ve bütün işler
-
54-Kamer 11
es semâi : sema, gökyüzü
-
54-Kamer 11
munhemirin : gürül gürül akan
-
54-Kamer 12
alâ emrin : emir üzerine
-
54-Kamer 19
mustemirrin : devam eden
-
54-Kamer 23
semûdu : Semud (kavmi)
-
54-Kamer 26
se ya'lemûne : yakında bilecekler, öğrenecekler
-
54-Kamer 36
temârev : şüphe ettiler, inkâr ettiler
-
54-Kamer 43
em : veya, yoksa
-
54-Kamer 44
em : yoksa ... mı
-
54-Kamer 44
cemîun : birlik, topluluk, toplum
-
54-Kamer 45
se yuhzemu : hezimete uğratılacak
-
54-Kamer 45
el cem'u : hepsi
-
54-Kamer 46
ve emerru : ve daha dehşetlidir
-
54-Kamer 50
ve mâ emru-nâ : ve bizim emrimiz ..... değildir
-
54-Kamer 50
ke lemhin : bir anlık gibi
-
55-Rahmân 2
alleme : öğretti
-
55-Rahmân 4
alleme-hu : ona öğretti
-
55-Rahmân 5
eş şemsu : güneş
-
55-Rahmân 7
ve es semâe : ve sema, gökyüzü
-
55-Rahmân 29
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
55-Rahmân 33
es semâvâti : semalar, gökler
-
55-Rahmân 37
es semâu : sema, gökyüzü
-
55-Rahmân 43
cehennemu : cehennem
-
55-Rahmân 56
lem yatmis-hunne : onlara, kendilerine temas etmemiştir, dokunmamıştır
-
55-Rahmân 74
lem yatmishunne : ne onlara temas etmemiştir, dokunmamıştır
-
56-Vâkıa 9
el meş'emeti : meş'emet, hayırsız, uğursuz
-
56-Vâkıa 9
el meş'emeti : meş'emet, hayırsız, uğursuz
-
56-Vâkıa 23
ke emsâli : sanki gibi
-
56-Vâkıa 27
ve ashâbu el yemîni : ve yemin sahipleri, yeminlerini yerine getirenler
-
56-Vâkıa 27
ashâbu el yemîni : yemin sahipleri, yeminlerini yerine getirenler
-
56-Vâkıa 30
memdûdin : uzamış, uzun uzun, uzayan
-
56-Vâkıa 33
ve lâ memnûatin : ve memnu olmayan, yasaklanmayan
-
56-Vâkıa 38
ashâbi el yemîni : yemin sahipleri, yeminlerini yerine getirenler
-
56-Vâkıa 42
semûmin : kavurucu, deriden nüfuz edip, iliklere işleyen bir sıcaklık
-
56-Vâkıa 59
em : yoksa, veya
-
56-Vâkıa 61
emsâle-kum : sizin emsalleriniz, suretleriniz
-
56-Vâkıa 61
lâ ta'lemûne : bilmiyorsunuz, bilmediğiniz
-
56-Vâkıa 64
em : yoksa
-
56-Vâkıa 66
mugremûne : ziyana uğrayanlar
-
56-Vâkıa 69
em : yoksa
-
56-Vâkıa 72
em : yoksa
-
56-Vâkıa 76
kasemun : yemin
-
56-Vâkıa 76
lev ta'lemûne : keşke bilseniz
-
56-Vâkıa 79
lâ yemessu-hû : ona dokunmaz, dokunamaz
-
56-Vâkıa 80
el âlemîne : alemler
-
56-Vâkıa 88
fe emmâ : fakat, amma, lâkin
-
56-Vâkıa 90
emmâ : amma, fakat
-
56-Vâkıa 90
min ashâbi el yemîni : yemin sahiplerinden, yeminlerini yerine getirenlerden
-
56-Vâkıa 91
min ashâbi el yemîne : yemin sahiplerinden, yeminlerini yerine getirenlerden
-
56-Vâkıa 92
ve emmâ : amma, fakat
-
57-Hadid 1
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
57-Hadid 2
es semâvâti : semalar, gökler
-
57-Hadid 4
es semâvâti : semalar, gökler
-
57-Hadid 4
ya'lemu : bilir
-
57-Hadid 4
min es semâi : semadan, gökten
-
57-Hadid 5
es semâvâti : semalar, gökler
-
57-Hadid 10
es semâvâti : semalar, gökler
-
57-Hadid 13
iltemisû : arayın
-
57-Hadid 14
lem nekun : biz olmadık
-
57-Hadid 14
el emâniyyu : emaniyye, gerçek olmayan, bâtıl şeyler
-
57-Hadid 14
emru allahi : Allah'ın emri
-
57-Hadid 16
e lem ye'ni : gelmedi mi
-
57-Hadid 16
el emedu : uzun zaman
-
57-Hadid 17
i'lemû : bilin
-
57-Hadid 20
i'lemû : biliniz
-
57-Hadid 20
ennemâ : sadece
-
57-Hadid 20
fî el emvâli : malda, mal konusunda
-
57-Hadid 21
es semâi : sema, gökyüzü
-
57-Hadid 25
ve li ya'leme : ve bilsin, belirtsin, belli etsin
-
57-Hadid 27
bi îsebni meryeme : Meryemoğlu İsa
-
57-Hadid 28
temşûne : yürürsünüz
-
57-Hadid 29
li ellâ ya'leme : bilmedikleri için
-
58-Mücâdele 1
semia : işitti
-
58-Mücâdele 1
semîun : en iyi işitendir
-
58-Mücâdele 3
en yetemâssâ : temas etmek, temas etmesi
-
58-Mücâdele 4
lem yecid : bulamaz
-
58-Mücâdele 4
en yetemâssâ : temas etmek, temas etmesi
-
58-Mücâdele 4
lem yestetı' : gücü yetmez, yapamaz
-
58-Mücâdele 5
kemâ : olduğu gibi
-
58-Mücâdele 6
cemîan : topluca, hepsi
-
58-Mücâdele 7
e lem tere : görmüyor musun, görmedin mi
-
58-Mücâdele 7
ya'lemu : bilir
-
58-Mücâdele 7
fî es semâvâti : göklerde var olan
-
58-Mücâdele 8
e lem tere ilâ : görmüyor musun, görmedin mi, bakmadın mı
-
58-Mücâdele 8
lem yuhayyi-ke : seni selâmlamadı
-
58-Mücâdele 8
cehennemu : cehennem
-
58-Mücâdele 10
innemâ : fakat, ama, oysa, muhakkak ki
-
58-Mücâdele 12
lem tecidû : bulamadınız
-
58-Mücâdele 13
iz lem tef'alû : yapmadığınız zaman, yapamadığınız zaman
-
58-Mücâdele 14
lem tere ilâ : görmedin, bakmadın
-
58-Mücâdele 14
ya'lemûne : biliyorlar
-
58-Mücâdele 17
emvâlu-hum : onların malları
-
58-Mücâdele 18
cemîan : onların hepsi
-
58-Mücâdele 18
kemâ : gibi
-
59-Haşr 1
es semâvâti : semalarda, göklerde vardır
-
59-Haşr 2
lem yahtesibû : hesaba katmadılar
-
59-Haşr 8
ve emvâli-him : ve mallarından
-
59-Haşr 11
e lem tere ilâ : (görmüyor musun) görmedin mi (bakmadın mı)
-
59-Haşr 14
cemîan : toplu halde, toplu olarak
-
59-Haşr 14
cemîan : toplu halde
-
59-Haşr 15
emri-him : onların işleri
-
59-Haşr 16
fe lemmâ : fakat olduğu zaman
-
59-Haşr 16
el âlemîne : âlemlerin
-
59-Haşr 18
kaddemet : takdim etti
-
59-Haşr 21
el emsâlu : misaller, örnekler
-
59-Haşr 24
fî es semâvâti : semalarda, göklerde var olan, bulunan
-
6-En'âm 1
es semâvâti : semâlar, gökler
-
6-En'âm 2
musemmen : isimlendirilmiş, belirlenmiş
-
6-En'âm 2
temterûne : şüphe ediyorsunuz
-
6-En'âm 3
fî es semâvâti : göklerde
-
6-En'âm 3
ya'lemu : bilir
-
6-En'âm 3
ve ya'lemu : ve bilir
-
6-En'âm 5
lemmâ câe-hum : onlara geldiği zaman
-
6-En'âm 6
e lem yerev : görmüyorlar mı
-
6-En'âm 6
kem ehleknâ : nice, kaç tane helâk ettik
-
6-En'âm 6
mâ lem numekkin : yerleştirmediğimiz bir şekilde
-
6-En'âm 6
es semâe : semâ, gökyüzü
-
6-En'âm 8
el emru : emir, iş
-
6-En'âm 12
mâ fî es semâvâti : semâlarda, göklerde, olan şey(ler)
-
6-En'âm 13
es semîu : en iyi işiten
-
6-En'âm 14
es semâvâti : semâlar, gök katları
-
6-En'âm 14
men esleme : teslim olan kimse
-
6-En'âm 17
yemses-ke : sana dokundurur
-
6-En'âm 17
yemses-ke : sana dokundurur
-
6-En'âm 19
kul innemâ : de, söyle sadece
-
6-En'âm 20
kemâ ya'rifûne : ...gibi tanırlar
-
6-En'âm 21
azlemu : daha zalim
-
6-En'âm 22
cemîan : hepsini
-
6-En'âm 23
lem tekun : olmadı, olmayacak
-
6-En'âm 25
yestemiu : dînler, işitir
-
6-En'âm 33
kad na'lemu : biliyorduk
-
6-En'âm 35
ev sullemen : veya bir merdiven
-
6-En'âm 35
fî es semâi : semâya, gökyüzüne
-
6-En'âm 35
le cemea-hum : elbette onları toplar
-
6-En'âm 36
innemâ : ancak, sadece
-
6-En'âm 37
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar, bilmezler
-
6-En'âm 38
illâ umemun : ümmet olmasın
-
6-En'âm 38
emsâlu-kum : sizin gibi
-
6-En'âm 42
ilâ umemin : ümmetlere
-
6-En'âm 44
fe lemmâ : fakat ..... olduğu zaman
-
6-En'âm 45
zalemû : zulmettiler
-
6-En'âm 45
el âlemîne : âlemler
-
6-En'âm 46
sem'a-kum : sizin işitme hassanızı
-
6-En'âm 46
ve hateme : ve mühürledi
-
6-En'âm 49
yemessu-hum : onlara dokunacak
-
6-En'âm 50
ve lâ a'lemu : ve ben bilmiyorum
-
6-En'âm 53
bi a'leme : en iyi bilir
-
6-En'âm 58
el emru : emir, iş
-
6-En'âm 58
a'lemu : en iyi bilir
-
6-En'âm 59
lâ ya'lemu-hâ : onu bilmez
-
6-En'âm 59
ve ya'lemu : ve o bilir
-
6-En'âm 59
ya'lemu-hâ : onu bilir
-
6-En'âm 60
ve ya'lemu : ve bilir
-
6-En'âm 60
musemmâ : isimlendirilmiş, belirlenmiş
-
6-En'âm 67
ta'lemûne : bileceksiniz
-
6-En'âm 71
rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbine
-
6-En'âm 73
es semâvâti : semâlar, gökler
-
6-En'âm 75
es semâvâti : semâlar, gökler
-
6-En'âm 76
fe lemmâ : olduğu zaman
-
6-En'âm 76
fe lemmâ : fakat olduğu zaman
-
6-En'âm 77
fe lemmâ : olduğu zaman, olunca
-
6-En'âm 77
fe lemmâ : fakat olduğu zaman, olunca
-
6-En'âm 77
lem yehdi-nî : beni hidayete erdirmez
-
6-En'âm 78
fe lemmâ : sonra olduğu zaman, olunca
-
6-En'âm 78
rae eş şemse : güneşi gördü
-
6-En'âm 78
fe lemmâ : fakat olduğu zaman, olunca
-
6-En'âm 79
fatare es semâvâti : semâları (gökleri) yarattı
-
6-En'âm 81
mâ lem yunezzil : bir şey indirmedi
-
6-En'âm 81
bi el emni : emin olma, güvenilir olma
-
6-En'âm 81
ta'lemûne : biliyorsunuz
-
6-En'âm 82
ve lem yelbisû : ve karıştırmazlar
-
6-En'âm 82
lehum el emnu : onlar emindirler
-
6-En'âm 86
alâ el âlemîne : âlemlere
-
6-En'âm 90
li el âlemîne : âlemlere, âlemler için
-
6-En'âm 91
lem ta'lemû : siz bilmiyorsunuz
-
6-En'âm 93
azlemu : daha zalim
-
6-En'âm 93
ve lem yûha : ve vahyolunmadı
-
6-En'âm 94
kemâ : gibi
-
6-En'âm 96
ve eş şemse : ve güneş
-
6-En'âm 97
ya'lemûne : biliyorlar
-
6-En'âm 99
min es semâi mâen : semâdan su
-
6-En'âm 99
ilâ semeri-hî : onun meyvesine
-
6-En'âm 101
es semâvâti : semâlar, gökler
-
6-En'âm 101
ve lem tekun : ve olmamıştır
-
6-En'âm 105
ya'lemûne : biliyorlar
-
6-En'âm 109
ve aksemû : ve yemin ettiler
-
6-En'âm 109
innemâ el ayâtu : âyetler ancak
-
6-En'âm 110
kemâ : gibi
-
6-En'âm 110
lem yu'minû : îmân etmediler (mü'min olmadılar)
-
6-En'âm 111
ve kelleme-hum : ve onlarla konuştu
-
6-En'âm 114
hakemen : bir hakem, hüküm veren
-
6-En'âm 114
ya'lemûne : biliyorlar
-
6-En'âm 115
ve temmet : ve tamamlandı
-
6-En'âm 115
ve huve es semîu el alîmu : ve O, en iyi işiten, en iyi bilendir
-
6-En'âm 117
a'lemu : en iyi bilir
-
6-En'âm 117
a'lemu : en iyi bilen
-
6-En'âm 119
mâ harreme : haram kıldığı şey(ler)
-
6-En'âm 119
a'lemu : en iyi bilir
-
6-En'âm 121
lem yuzkeri ismu allâhi : Allah'ın İsmi anılmayan
-
6-En'âm 122
yemşî : yürür
-
6-En'âm 123
li yemkurû : hile yapsınlar diye (yapmaları için)
-
6-En'âm 123
ve mâ yemkurûne : ve hile yapamazlar, aldatamazlar
-
6-En'âm 124
a'lemu : en iyi (çok iyi) bilir
-
6-En'âm 124
ecremû : cürüm işlediler, günah işlediler
-
6-En'âm 124
kânû yemkurûne : hile, sahtekârlık yapmış oldular
-
6-En'âm 125
ke ennemâ : sanki, gibi
-
6-En'âm 125
fî es semâi : semâda
-
6-En'âm 128
cemîa : hepsini
-
6-En'âm 128
istemtea ba'du-nâ bi ba'din : bazımız bazısından (birbirimizden) metalandı, faydalandı
-
6-En'âm 130
e lem : olmadı mı?
-
6-En'âm 131
en lem yekun : olmaması
-
6-En'âm 133
kemâ : gibi
-
6-En'âm 135
ta'lemûne : bileceksiniz
-
6-En'âm 139
ve muharremun : ve haramdır
-
6-En'âm 140
ve harremû : ve haram kıldılar
-
6-En'âm 141
min semeri-hî : onun ürününden
-
6-En'âm 143
semâniyete : sekiz adet
-
6-En'âm 143
harreme : haram kıldı
-
6-En'âm 143
em el unseyeyni : yoksa iki dişi mi
-
6-En'âm 143
emmeştemelet \n(emmâ iştemelet) \n(e...em...emmâ) : ya da (veya) ihata etti, içine aldı \n\n: veya- yoksa, ya da ...mı?
-
6-En'âm 144
harreme : haram kıldı
-
6-En'âm 144
em el unseyeyni : veya iki dişi mi
-
6-En'âm 144
emmâ iştemelet : veya (ya da) ihata ettiği mi
-
6-En'âm 144
em kuntum : yoksa siz oldunuz mu
-
6-En'âm 144
azlemu : daha zalim
-
6-En'âm 145
muharremen : haram kılınmış
-
6-En'âm 145
demen : kan
-
6-En'âm 146
harremnâ : haram kıldık
-
6-En'âm 146
ve el ganemi : ve koyunlar
-
6-En'âm 146
harremnâ : haram kıldık
-
6-En'âm 148
ve lâ harremnâ : ve haram kılmazdık
-
6-En'âm 150
harreme : haram kıldı
-
6-En'âm 151
harreme : haram kıldı
-
6-En'âm 151
elletî harreme allâhu : ki onu Allah haram kıldı
-
6-En'âm 156
innemâ : yalnızca, sadece
-
6-En'âm 157
azlemu : daha zalim
-
6-En'âm 158
lem tekun : olmaz
-
6-En'âm 159
innemâ : fakat
-
6-En'âm 159
emru-hum : onların işi
-
6-En'âm 160
emsâli-hâ : onun katı, misli
-
6-En'âm 160
lâ yuzlemûne : zulmolunmazlar
-
6-En'âm 162
ve memâtî : ve benim ölümüm
-
6-En'âm 162
rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbi
-
60-Mümtehine 1
a'lemu : bilirim
-
60-Mümtehine 4
ve mâ emliku : ve ben malik değilim, benim gücüm yetmez
-
60-Mümtehine 8
lem yukâtilû-kum : sizinle savaşmadılar
-
60-Mümtehine 8
ve lem yuhricû-kum : ve sizi çıkarmadılar
-
60-Mümtehine 9
innemâ : fakat
-
60-Mümtehine 10
a'lemu : çok iyi bilir
-
60-Mümtehine 13
kemâ : gibi
-
61-Saf 1
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
61-Saf 5
ta'lemûne : biliyorsunuz
-
61-Saf 5
lemmâ : olunca
-
61-Saf 6
îsâ ibnu meryeme : Meryemoğlu İsa
-
61-Saf 6
fe lemmâ : fakat olduğu zaman
-
61-Saf 7
azlemu : daha zalim
-
61-Saf 11
emvâli-kum : sizin mallarınız
-
61-Saf 11
ta'lemûne : biliyorsunuz
-
61-Saf 14
kemâ : gibi
-
61-Saf 14
îsâ ibnu meryeme : Meryemoğlu İsa
-
62-Cum'a 1
fî es semâvâti : göklerde
-
62-Cum'a 3
lem mâ yelhakû : henüz ilhak olmadılar, dahil olmadılar, katılmadılar
-
62-Cum'a 5
lem yahmilû-hâ : onu yüklenmez, onu taşımaz
-
62-Cum'a 6
temennevû : temenni edin
-
62-Cum'a 7
ve lâ yetemennevne-hû : ve onu temenni edemezler
-
62-Cum'a 7
kaddemet : takdim ettiler
-
62-Cum'a 9
ta'lemûne : biliyorsunuz, bilirsiniz
-
63-Münâfikûn 1
ya'lemu : bilir
-
63-Münâfikûn 6
em : veya (olsa da olmasa da)
-
63-Münâfikûn 6
lem testagfir : sen dilemedin
-
63-Münâfikûn 7
es semâvâti : semalar, gökler
-
63-Münâfikûn 9
emvâlu-kum : sizin mallarınız
-
64-Teğabün 1
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
64-Teğabün 3
es semâvâti : semalar, gökler
-
64-Teğabün 4
ya'lemu : bilir
-
64-Teğabün 4
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
64-Teğabün 4
ve ya'lemu : ve bilir
-
64-Teğabün 5
lem ye'ti-kum : size gelmedi
-
64-Teğabün 5
emri-him : onların işleri, işleri
-
64-Teğabün 9
el cem'i : toplanma
-
64-Teğabün 12
innemâ : sadece
-
64-Teğabün 15
innemâ : ancak, fakat, oysa
-
64-Teğabün 15
emvalu-kum : sizin mallarınız
-
65-Talâk 1
zaleme : zulmetti
-
65-Talâk 1
emren : emir, iş, durum
-
65-Talâk 2
fe emsikû-hunne : bundan sonra onları tutun
-
65-Talâk 3
emri-hî : kendi emrini
-
65-Talâk 4
lem yahıdne : hayız görmeyen
-
65-Talâk 4
min emri-hî : onun işinden, onun işinde
-
65-Talâk 5
emru : emir
-
65-Talâk 6
ve i'temirû : ve görüşün
-
65-Talâk 8
an emri : emrinden
-
65-Talâk 9
emri-hâ : onun işi, işi
-
65-Talâk 9
emri-hâ : onun işi, işi
-
65-Talâk 12
semâvâtin : semalar, gökler, gök katları
-
65-Talâk 12
el emru : emir, iş
-
65-Talâk 12
li ta'lemû : sizin bilmeniz için
-
66-Tahrim 3
fe lemmâ : olunca
-
66-Tahrim 3
fe lemmâ : olunca, olduğu zaman
-
66-Tahrim 6
emere-hum : onlara emretti
-
66-Tahrim 7
innemâ : sadece, yalnız
-
66-Tahrim 9
cehennemu : cehennem
-
66-Tahrim 10
fe lem yugnîyâ : bu yüzden ikisine bir fayda (yarar) olmadı
-
66-Tahrim 11
emreete : hanımı
-
66-Tahrim 12
ve meryem(e) : Meryem
-
67-Mülk 3
semâvâtin : semalar, gök katları
-
67-Mülk 5
es semâe : sema, gökyüzü
-
67-Mülk 6
cehenneme : cehennem
-
67-Mülk 7
semiû : işittiler
-
67-Mülk 8
temeyyezu : çatlayacak, parçalanacak
-
67-Mülk 8
kullemâ : her defasında
-
67-Mülk 8
lem ye'ti-kum : size gelmedi
-
67-Mülk 14
e lâ ya'lemu : bilmez mi
-
67-Mülk 15
femşû : artık yürüyün
-
67-Mülk 16
e emintum : emin mi oldunuz
-
67-Mülk 16
fî es semâi : semada, gökyüzünde
-
67-Mülk 16
temûru : sarsılır, sallanır
-
67-Mülk 17
em : yoksa
-
67-Mülk 17
emintum : siz emin mi oldunuz
-
67-Mülk 17
fî es semâi : semada, gökyüzünde
-
67-Mülk 17
se-ta'lemûne : yakında öğreneceksiniz, bileceksiniz
-
67-Mülk 19
e ve lem yerev ilâ : ve görmüyorlar mı (...a bakmıyorlar mı)
-
67-Mülk 20
em : yoksa, yahut, veya
-
67-Mülk 21
em : yoksa, veya, ya da
-
67-Mülk 21
emseke : tuttu, vermedi
-
67-Mülk 22
yemşî : yürür
-
67-Mülk 22
em men : yoksa kim
-
67-Mülk 22
yemşî : yürür
-
67-Mülk 23
es sem'a : işitme hassası
-
67-Mülk 26
innemâ : ancak, sadece
-
67-Mülk 26
ve innemâ : ve ancak, sadece
-
67-Mülk 27
lemmâ : olduğu zaman
-
67-Mülk 29
se-ta'lemûne : yakında bileceksiniz
-
68-Kalem 1
el kalemi : ve kaleme
-
68-Kalem 3
memnûnin : kesilen, devam etmeyen
-
68-Kalem 7
a'lemu : çok iyi bilir
-
68-Kalem 7
a'lemu : çok iyi bilir
-
68-Kalem 11
hemmâzin : çok ayıplayan, çok çekiştiren, devamlı kusur arayan
-
68-Kalem 11
bi nemîmin : (arada götürülüp getirilen) söz, lâf
-
68-Kalem 17
kemâ : gibi
-
68-Kalem 17
aksemû : kasem ettiler, yeminleştiler
-
68-Kalem 26
fe lemmâ : fakat olduğu zaman
-
68-Kalem 28
e lem ekul : ben demedim mi
-
68-Kalem 30
yetelâvemûne : karşılıklı levmediyorlar, kınıyorlar
-
68-Kalem 33
ya'lemûne : biliyorlar
-
68-Kalem 37
em : yoksa
-
68-Kalem 39
em : yoksa
-
68-Kalem 41
em : yoksa, veya
-
68-Kalem 44
lâ ya'lemûne : bilmiyorlar
-
68-Kalem 46
em : veya, yoksa mı
-
68-Kalem 46
min magremin : maddî bir borçtan
-
68-Kalem 47
em : veya, yoksa mı
-
68-Kalem 51
lemmâ : olduğu zaman
-
68-Kalem 51
semiû : duydular
-
68-Kalem 52
el âlemîne : âlemler
-
69-Hâkka 4
semûdu : Semud
-
69-Hâkka 5
fe emmâ : fakat
-
69-Hâkka 5
semûdu : Semud
-
69-Hâkka 6
ve emmâ : ve amma, ise
-
69-Hâkka 7
ve semâniyete : ve sekiz
-
69-Hâkka 11
lemmâ : olduğu zaman
-
69-Hâkka 16
es semâu : sema, gökyüzü, gök
-
69-Hâkka 17
semâniyetun : sekiz
-
69-Hâkka 19
fe emmâ : fakat, ise, o zaman
-
69-Hâkka 19
bi yemîni-hî : onun sağından
-
69-Hâkka 25
ve emmâ : ve, ama, ise
-
69-Hâkka 25
lem ûte : verilmez
-
69-Hâkka 26
ve lem edri : ve bilmeseydim
-
69-Hâkka 43
el âlemîne : âlemlerin
-
69-Hâkka 45
bi el yemîni : sağı
-
69-Hâkka 49
le na'lemu : elbette biliyoruz
-
7-A'râf 4
kem : kaç tane, nice
-
7-A'râf 11
li âdeme : Âdem'e
-
7-A'râf 11
lem yekun : olmadı
-
7-A'râf 12
emertu-ke : sana emrettim
-
7-A'râf 17
şemâili-him : onların solları
-
7-A'râf 18
le emle enne : mutlaka, elbette dolduracağım
-
7-A'râf 19
ve yâ âdemu : ve ey Âdem
-
7-A'râf 21
kâseme-humâ : ikisine yemin etti
-
7-A'râf 22
fe lemmâ : fakat ... olunca
-
7-A'râf 22
e lem enhe-kumâ : ikinizi nehyetmedim mi, yasaklamadım mı?
-
7-A'râf 23
zalem-nâ : zulmettik
-
7-A'râf 23
lem tagfir-lenâ : bize mağfiret etmezsin
-
7-A'râf 25
temûtûne : ölürsünüz
-
7-A'râf 26
yâ benî âdeme : ey Âdemoğulları
-
7-A'râf 27
yâ benî âdeme : ey Âdemoğulları
-
7-A'râf 27
kemâ ahrace : çıkardığı gibi
-
7-A'râf 28
emere-nâ : bize emretti
-
7-A'râf 28
lâ ta'lemûne : bilmiyorsunuz (bilmediğiniz)
-
7-A'râf 29
emere : emretti
-
7-A'râf 29
kemâ bedee-kum : sizi yarattığı gibi
-
7-A'râf 31
yâ benî âdeme : ey Âdemoğulları
-
7-A'râf 32
ya'lemûne : biliyorlar
-
7-A'râf 33
innemâ : sadece
-
7-A'râf 33
mâ lem yunezzil : indirmediği şey
-
7-A'râf 33
mâ lâ ta'lemûne : bilmediğiniz bir şeyi
-
7-A'râf 35
yâ benî âdeme : ey Âdemoğulları
-
7-A'râf 37
men azlemu : kim daha zalim
-
7-A'râf 38
umemin : ümmetler, topluluklar
-
7-A'râf 38
kullemâ : her defasında
-
7-A'râf 38
cemîan : hepsi
-
7-A'râf 38
lâ ta'lemûne : siz bilmezsiniz
-
7-A'râf 40
ebvâbu es semâi : semanın kapıları
-
7-A'râf 40
el cemelu : deve
-
7-A'râf 40
fî semmi el hiyâtı : iğne deliğinin içine, iğne deliğine
-
7-A'râf 41
min cehenneme : cehennemden
-
7-A'râf 46
lem yedhulû-hâ : henüz oraya dahil olmadılar, girmediler
-
7-A'râf 48
cem'u-kum : sizin topladıklarınız
-
7-A'râf 49
aksemtum : siz yemin ettiniz
-
7-A'râf 51
kemâ : gibi, nasıl
-
7-A'râf 54
es semâvâti : semalar, gök katları
-
7-A'râf 54
ve eş şemse : ve güneş
-
7-A'râf 54
bi emri-hi : onun emrine
-
7-A'râf 54
vel emru : ve emir
-
7-A'râf 54
rabbu el âlemîne : âlemlerin Rabbi
-
7-A'râf 57
min kulli es semerâti : bütün ürünlerden
-
7-A'râf 61
min rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbinden
-
7-A'râf 62
a'lemu : biliyorum (öğreniyorum)
-
7-A'râf 62
mâ lâ ta'lemûne : sizin bilmediğiniz şeyleri
-
7-A'râf 67
min rabbi el âlemîne : âlemlerin Rabbinden
-
7-A'râf 68
emînun : emin, güvenilir, inanılır
-
7-A'râf 71
semmeytumû-hâ : onu isimlendirdiniz
-
7-A'râf 73
ve ilâ semûde : ve Semud'a
-
7-A'râf 73
ve lâ temessû-hâ : ve ona dokunmayın
-
7-A'râf 75
e ta'lemûne : biliyor musunuz
-
7-A'râf 77
an emri : emrinden, emrine
-
7-A'râf 80
min el âlemîn : âlemlerden
-
7-A'râf 84
ve emtar-nâ : ve yağmur yağdırdık
-
7-A'râf 87
lem yu'minû : inanmazlar
-
7-A'râf 92
en lem yagnev : var olmamış, yaşamamış
-
7-A'râf 96
min es semâi : semadan
-
7-A'râf 97
e fe emine : yoksa emin mi oldu(lar)
-
7-A'râf 98
e ve emine : ve emin mi oldu(lar)
-
7-A'râf 99
e fe eminû : yoksa emin mi oldular?
-
7-A'râf 100
e ve lem yehdi : ve hidayete erdirmez mi
-
7-A'râf 103
fe zalemû : fakat zulmettiler
-
7-A'râf 104
min rabbi el âlemîn : âlemlerin Rabbinden
-
7-A'râf 116
fe lemmâ : o zaman, ... olduğu zaman
-
7-A'râf 121
bi rabbi el âlemîn : âlemlerin Rabbine
-
7-A'râf 123
ta'lemûne : bileceksiniz
-
7-A'râf 126
lemmâ : olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 130
min es semerâti : ürünlerden
-
7-A'râf 131
innemâ : fakat, ama
-
7-A'râf 131
lâ ya'lemûne : bilmezler, bilmiyorlar
-
7-A'râf 133
ve ed deme : ve kan
-
7-A'râf 134
ve lemmâ : ve ... olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 135
lemma : olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 136
fî el yemmi : denizin içinde, denizde
-
7-A'râf 137
ve temmet : ve yerine geldi, tamamlandı
-
7-A'râf 137
ve demmer-nâ : ve helâk ettik
-
7-A'râf 138
kemâ lehum : onlarda olduğu gibi
-
7-A'râf 140
alâ el âlemîne : âlemlerin üstüne, âlemlere
-
7-A'râf 142
ve etmem-nâ-hâ : ve onu biz tamamladık
-
7-A'râf 142
fe temme : böylece tamamlandı
-
7-A'râf 143
ve lemmâ : ve olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 143
ve kelleme-hu : ve onunla konuştu
-
7-A'râf 143
fe lemmâ tecellâ : fakat tecelli ettiği zaman
-
7-A'râf 143
fe lemmâ efaka : sonra ayıldığı zaman
-
7-A'râf 148
e lem yerev : görmüyorlar mı?
-
7-A'râf 149
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
7-A'râf 149
lem yerham-nâ : bize merhamet etmezse
-
7-A'râf 150
ve lemmâ : ve olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 150
emre rabbi-kum : Rabbinizin emri
-
7-A'râf 154
ve lemmâ : olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 155
fe lemmâ : fakat ... olunca
-
7-A'râf 158
cemîan ellezî : hepinize ki o
-
7-A'râf 158
mulku es semâvâti : semaların mülkü
-
7-A'râf 160
umemen : topluluk, ümmet
-
7-A'râf 160
ve mâ zâlemû-nâ : ve bize zulmetmediler
-
7-A'râf 162
ellezîne zalemû : onlar ki zulmettiler, zulmedenler
-
7-A'râf 162
min es semâi : semadan
-
7-A'râf 165
fe lemmâ : artık, böylece ... olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 165
zalemû : zulmettiler
-
7-A'râf 166
fe lemmâ : artık,böylece ... olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 168
umemâ : ümmetler, topluluklar
-
7-A'râf 169
e lem yu'haz : alınmadı mı
-
7-A'râf 172
min benî âdeme : Âdemoğullarından
-
7-A'râf 173
innemâ : fakat
-
7-A'râf 179
li cehenneme : cehennemi
-
7-A'râf 182
lâ ya'lemûne : bilmezler (bilemezler)
-
7-A'râf 184
lem yetefekkerû : tefekkür etmezler
-
7-A'râf 185
e ve lem yanzurû : bakmıyorlar mı, bakmazlar mı
-
7-A'râf 185
es semâvâti : gökler, semalar
-
7-A'râf 187
innemâ : sadece, yalnızca
-
7-A'râf 187
fî es semâvâti : göklerde
-
7-A'râf 187
innemâ : sadece, yanlızca
-
7-A'râf 187
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
7-A'râf 188
lâ emliku : ben malik değilim (güce sahip değilim)
-
7-A'râf 188
a'lemu el gaybe : gaybı biliyorum
-
7-A'râf 189
fe lemmâ : böylece, ... olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 189
fe lemmâ : böylece, ... olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 190
fe lemmâ : böylece ... olduğu zaman
-
7-A'râf 193
em : veya, yoksa ... mı
-
7-A'râf 194
emsâlu-kum : sizin gibi
-
7-A'râf 195
yemşûne : yürürler
-
7-A'râf 195
em lehum : veya, ya da, yoksa onların var mı
-
7-A'râf 195
em lehum : veya, ya da, yoksa onların var mı
-
7-A'râf 195
em lehum : veya, ya da, yoksa onların var mı
-
7-A'râf 200
semîun : en iyi işiten
-
7-A'râf 202
yemuddûne-hum : onları sürüklerler (uzatırlar, çekerler)
-
7-A'râf 203
ve izâ lem te'ti-him : ve onlara getirmediğin zaman
-
7-A'râf 203
innemâ : ancak, sadece
-
7-A'râf 204
festemiû (fe istemiû) : artık dinleyin
-
70-Meâric 5
cemîlen : güzel
-
70-Meâric 8
es semâu : sema, gökyüzü
-
70-Meâric 14
cemîan : tümünü, hepsini
-
70-Meâric 18
ve cemea : ve topladı
-
70-Meâric 24
emvâli-him : onların malları, malları
-
70-Meâric 32
emânâti-him : emanetleri
-
70-Meâric 35
mukremûne : ikram olunan kimseler
-
70-Meâric 37
an(i) el yemîni : sağ yandan
-
70-Meâric 39
ya'lemûne : biliyorlar
-
71-Nuh 4
musemmen : muayyen, belirli
-
71-Nuh 4
ta'lemûne : siz biliyorsunuz
-
71-Nuh 6
lem yezid-hum : onlara arttırmadı
-
71-Nuh 7
kullemâ : her seferinde
-
71-Nuh 11
es semâe : sema, gökyüzü, gök
-
71-Nuh 12
bi emvâlin : mallarla
-
71-Nuh 15
e lem terav : görmüyor musunuz
-
71-Nuh 15
semâvâtin : semalar, gök katları
-
71-Nuh 16
eş şemse : güneş
-
71-Nuh 21
lem yezid-hu : ona arttırmaz
-
71-Nuh 25
lem yecidû : bulamazlar
-
72-Cin 1
istemea : kulak verdi, dinledi
-
72-Cin 1
semi'nâ : biz işittik
-
72-Cin 7
kemâ : gibi
-
72-Cin 8
es semâe : sema, gökyüzü
-
72-Cin 9
es sem'i : dinlemek
-
72-Cin 9
yestemiı : dinlemek ister
-
72-Cin 10
em : yoksa mı
-
72-Cin 13
lemmâ : olduğu zaman
-
72-Cin 13
semi'nâ : işittik
-
72-Cin 14
esleme : teslim oldu
-
72-Cin 15
ve emmâ : ve lâkin
-
72-Cin 15
li cehenneme : cehenneme
-
72-Cin 19
lemmâ : olduğu zaman
-
72-Cin 20
innemâ : yalnızca, sadece
-
72-Cin 21
lâ emliku : ben malik (sahip) değilim
-
72-Cin 23
cehenneme : cehennem
-
72-Cin 24
se-ya'lemûne : yakında bilecekler
-
72-Cin 25
em : yoksa mı
-
72-Cin 25
emedan : uzatılmış bir süre, uzun bir müddet
-
72-Cin 28
li ya'leme : bilsin
-
73-Müzzemmil 1
el muzzemmilu \n(zemmele) : örtünen, örtünüp gizlenen \n: (gizlendi)
-
73-Müzzemmil 6
ve akvemu : ve daha kavî, daha kuvvetli, daha sağlam
-
73-Müzzemmil 10
cemîlen : güzel
-
73-Müzzemmil 15
kemâ : gibi
-
73-Müzzemmil 18
es semâu : gök
-
73-Müzzemmil 20
ya'lemu : bilir
-
74-Müddessir 6
ve lâ temnun : ve iyilik yapma, lütufta bulunma
-
74-Müddessir 12
memdûden : uzatılmış, çoğaltılmış
-
74-Müddessir 14
temhîden : bol bol vererek
-
74-Müddessir 31
ve mâ ya'lemu : ve bilmez
-
74-Müddessir 37
en yetekaddeme : öne geçmek
-
74-Müddessir 39
el yemîni : yemin
-
74-Müddessir 43
lem neku : biz olmadık
-
74-Müddessir 44
ve lem neku : ve biz olmadık
-
75-Kıyamet 5
emâme-hu : onun önünde
-
75-Kıyamet 9
eş şemsu : güneş
-
75-Kıyamet 13
kaddeme : takdim etti, yaptı
-
75-Kıyamet 17
cem'a-hu : onun toplanması
-
75-Kıyamet 33
yetemettâ : gururlanarak, böbürlenerek
-
75-Kıyamet 37
e lem yeku : olmadı mı, değil mi
-
76-İnsan 1
lem yekun : henüz olmadı, değil
-
76-İnsan 2
emşâcin : karışık, (iki hücrenin) karışımı, birleşimi
-
76-İnsan 2
semîan : işiten
-
76-İnsan 9
innemâ : ancak, sadece
-
76-İnsan 13
şemsen : güneş
-
76-İnsan 13
zemherîren : şiddetli dondurucu soğuk
-
76-İnsan 18
tusemmâ : isimlendirilen
-
76-İnsan 20
semme : orada
-
76-İnsan 28
emsâle-hum : onların emsalleri, benzerleri
-
77-Mürselât 9
es semâu : gök
-
77-Mürselât 16
lem nuhliki : biz helâk etmedik
-
77-Mürselât 20
e lem nahluk-kum : sizi biz yaratmadık mı
-
77-Mürselât 25
e lem nec'al(i) : kılmadık mı
-
77-Mürselât 26
ve emvâten : ve ölülere
-
77-Mürselât 38
cema'nâ-kum : sizi birarada topladık
-
77-Mürselât 46
ve temetteû : ve metalanın, faydalanın, yararlanmak
-
78-Nebe 4
se- ya'lemûne : yakında bilecekler
-
78-Nebe 5
se- ya'lemûne : yakında bilecekler
-
78-Nebe 6
lem nec'al(i) : kılmadık
-
78-Nebe 19
es semâu : sema, gökyüzü
-
78-Nebe 21
cehenneme : cehennem
-
78-Nebe 37
es semâvâti : semalar, gökler
-
78-Nebe 37
lâ yemlikûne : malik değildir
-
78-Nebe 38
lâ yetekellemûne : konuşamaz
-
78-Nebe 40
kaddemet : takdim etti
-
79-Nâziât 5
emren : emir, iş
-
79-Nâziât 13
innemâ : sadece
-
79-Nâziât 27
em(i) : yoksa
-
79-Nâziât 27
es semâu : sema, gökyüzü
-
79-Nâziât 28
semke-hâ : onun boyu, tavanı, yüksekliği
-
79-Nâziât 37
emmâ : fakat, ama, ise
-
79-Nâziât 40
ve emmâ : ve fakat, ama, ise
-
79-Nâziât 45
innemâ : sadece
-
79-Nâziât 46
lem yelbesû : kalmadılar, kalmamışlar
-
8-Enfâl 2
innemâ : amma, lâkin, gerçekten
-
8-Enfâl 5
kemâ : durum, ..... gibi
-
8-Enfâl 6
ke ennemâ : sanki, tıpkı, gibi
-
8-Enfâl 11
emeneten : emin olarak
-
8-Enfâl 11
min es semâi : semadan
-
8-Enfâl 16
cehennemu : cehennem
-
8-Enfâl 17
fe lem taktulû-hum : oysa, halbuki onları siz öldürmediniz
-
8-Enfâl 17
semî'un : en iyi işiten
-
8-Enfâl 21
semi'nâ : biz işittik
-
8-Enfâl 24
ve ı'lemû : ve bilin
-
8-Enfâl 25
ellezîne zalemû : zulmeden kimseler
-
8-Enfâl 25
ve a'lemû : ve biliniz
-
8-Enfâl 27
emânâti-kum : emanetlerinize
-
8-Enfâl 27
ta'lemûne : biliyorsunuz
-
8-Enfâl 28
ve ı'lemû : ve biliniz
-
8-Enfâl 28
ennemâ : ancak, sadece
-
8-Enfâl 28
emvâlu-kum : mallarınız
-
8-Enfâl 30
ve iz yemkuru : ve tuzak (pusu) kuruyorlardı
-
8-Enfâl 30
ve yemkurûne : ve hile, tuzak kuruyorlar
-
8-Enfâl 30
ve yemkuru allâhu : ve Allah tuzak kurar
-
8-Enfâl 31
semi'nâ : biz işittik
-
8-Enfâl 32
fe emtir : o zaman yağdır
-
8-Enfâl 32
min es semâi : gökten, semadan
-
8-Enfâl 34
lâ ya'lemûne : bilmezler
-
8-Enfâl 36
emvâle-hum : mallarını
-
8-Enfâl 36
ilâ cehenneme : cehenneme
-
8-Enfâl 37
li yemîze allâhu el habîse : Allah'ın murdarı, pisi ayırt etmesi için
-
8-Enfâl 37
cemîan : hepsi, tamamı
-
8-Enfâl 37
fî cehenneme : cehennemde
-
8-Enfâl 40
fa'lemû (fe i'lemû) : artık bilin
-
8-Enfâl 41
va'lemû (ve ı'lemû) : ve biliniz
-
8-Enfâl 41
ennemâ : ... olduğunu
-
8-Enfâl 41
el cem'âni : iki toplum, iki ordu
-
8-Enfâl 42
emren : emir, iş
-
8-Enfâl 42
le semîun : mutlaka en iyi işiten
-
8-Enfâl 43
fîl emri : emir hakkında
-
8-Enfâl 43
selleme : salim kıldı, selâmete çıkardı
-
8-Enfâl 44
emren : emir, iş
-
8-Enfâl 48
fe lemmâ : fakat, ..... olunca
-
8-Enfâl 51
kaddemet : takdim etti (önceden yaptı)
-
8-Enfâl 53
lem yeku : değildir, olmaz
-
8-Enfâl 53
semîun : en iyi işiten
-
8-Enfâl 60
lâ ta'lemûne-hum : siz onları bilmezsiniz
-
8-Enfâl 60
ya'lemu-hum : onları bilir
-
8-Enfâl 60
lâ tuzlemûne : zulmedilmezsiniz, haksızlığa uğratılmazsınız
-
8-Enfâl 61
huve es semîu : O en iyi işiten
-
8-Enfâl 63
cemîan : hepsini
-
8-Enfâl 70
ya'lemi allâhu : Allah bilir
-
8-Enfâl 71
fe emkene : o zaman imkân verdi
-
8-Enfâl 72
bi emvâli-him : mallarıyla
-
8-Enfâl 72
ve lem yuhâcirû : ve hicret etmeyen
-
80-Abese 5
emmâ : fakat
-
80-Abese 8
ve emmâ : halbuki
-
80-Abese 21
emâte-hu : onu öldürdü
-
80-Abese 23
lemmâ yakdı : kada etmedi, yerine getirmedi
-
80-Abese 23
emera-hu : ona emretti
-
81-Tekvir 1
eş şemsu : güneş
-
81-Tekvir 11
es semâu : sema, gök
-
81-Tekvir 21
semme : orada
-
81-Tekvir 21
emînin : emin, güvenilir
-
81-Tekvir 27
el âlemîne : âlemler
-
81-Tekvir 29
rabbu el âlemîne : âlemlerin rabbi
-
82-İnfitâr 1
es semâu : sema, gökyüzü
-
82-İnfitâr 5
kaddemet : takdim etti, yaptı
-
82-İnfitâr 12
ya'lemûne : bilirler
-
82-İnfitâr 19
lâ temliku : güç yetirmeye malik değildir
-
82-İnfitâr 19
ve el emru : ve emir
-
83-Mutaffifin 6
el âlemîne : âlemlerin
-
83-Mutaffifin 29
ecremû : suç ve günah işlediler
-
84-İnşikak 1
es semâu : sema, gökyüzü
-
84-İnşikak 7
fe emmâ : fakat, ise
-
84-İnşikak 7
bi yemîni-hî : onun sağından
-
84-İnşikak 10
ve emmâ : ve ise
-
84-İnşikak 23
a'lemu : en iyi bilir, çok iyi bilir
-
84-İnşikak 25
gayru memnûnin : kesintisiz
-
85-Bürûc 1
es semâi : sema, gökyüzü
-
85-Bürûc 9
es semâvâti : semalar, gökler
-
85-Bürûc 10
lem yetûbû : tövbe etmediler
-
85-Bürûc 10
cehenneme : cehennem
-
85-Bürûc 18
semûde : Semud kavmi
-
86-Târık 1
es semâi : sema, gökyüzü
-
86-Târık 4
in ... (lemma) : eğer ..... olmazsa olmaz, mutlaka vardır
-
86-Târık 4
(in) ... lemmâ : eğer ..... olmazsa olmaz, mutlaka vardır
-
86-Târık 11
es semâi : sema, gökyüzü
-
86-Târık 17
emhil-hum : onlara süre tanı (kendi hallerine bırak)
-
87-A'lâ 7
ya'lemu : bilir
-
87-A'lâ 13
lâ yemûtu : ölmez
-
88-Ğâşiye 15
nemârıku : yastıklar
-
88-Ğâşiye 18
es semâi : sema, gökyüzü
-
88-Ğâşiye 21
innemâ : ancak, sadece
-
89-Fecr 5
kasemun : kasem, yemin
-
89-Fecr 6
e lem tere : görmedin mi
-
89-Fecr 7
ireme : İrem Şehri
-
89-Fecr 8
lem yuhlak : yaratılmadı
-
89-Fecr 9
semûde : Semud kavmi
-
89-Fecr 15
fe emmâ : fakat
-
89-Fecr 15
ekreme-hu : ona ikram etti, şereflendirdi
-
89-Fecr 15
ekreme-ni : bana ikram etti, şereflendirdi
-
89-Fecr 16
ve emmâ : ve fakat
-
89-Fecr 19
lemmen : şiddetle, hırsla
-
89-Fecr 20
cemmen : pekçok, aşırı
-
89-Fecr 23
bi cehenneme : cehenneme
-
89-Fecr 24
kaddemtu : takdim ettim
-
9-Tevbe 2
va'lemû (ve ı'lemu) : ve biliniz
-
9-Tevbe 3
fa'lemu (fe ı'lemû) : o zaman, artık, bundan sonra, o taktirde biliniz
-
9-Tevbe 4
lem yankusû-kum : sizden naksetmez, sizden eksiltmez, size haksızlık etmez
-
9-Tevbe 4
ve lem yuzâhirû : ve yardımlaşmazlar, arka çıkmazlar
-
9-Tevbe 6
me'mene-hu (mâ emene-hu) : onu, emin olduğu yere (şeye)
-
9-Tevbe 6
lâ ya'lemûne : bilmeyen
-
9-Tevbe 9
semenen : bedel
-
9-Tevbe 11
ya'lemûne : bilirler
-
9-Tevbe 13
ve hemmû : ve hamle ettiler, yeltendiler, kalkıştılar
-
9-Tevbe 16
em : yoksa
-
9-Tevbe 16
ve lemmâ : ve başka dışında, buna rağmen
-
9-Tevbe 16
ya'lemi allâhu : Allah bilir
-
9-Tevbe 16
ve lem yettehızû : ve ittihaz etmezler (edinmezler)
-
9-Tevbe 18
innemâ : ama, ancak, sadece
-
9-Tevbe 18
ve lem yahşe : ve korkmaz
-
9-Tevbe 20
bi emvâli-him : (onların) malları ile
-
9-Tevbe 24
ve emvâlun ıktereftumû-hâ : ve kazandığınız, biriktirdiğiniz mallar
-
9-Tevbe 24
bi emri-hi : onun emri, emrini
-
9-Tevbe 25
fe lem tugni : sonra kâfi gelmedi
-
9-Tevbe 26
lem terev-hâ : onu göremediğiniz
-
9-Tevbe 28
innemâ : sadece
-
9-Tevbe 31
ve el mesîha ibne meryeme : ve Meryem oğlu Mesih'i
-
9-Tevbe 34
emvâle en nâsi : insanların malları
-
9-Tevbe 35
fî nâri cehenneme : cehennem ateşi içinde
-
9-Tevbe 36
halaka es semâvâti : semaları yarattı
-
9-Tevbe 36
kemâ : olduğu gibi, nasıl ki
-
9-Tevbe 36
va'lemû (ve ı'lemû) : ve bilin ki
-
9-Tevbe 37
innemâ : ancak, sadece
-
9-Tevbe 40
lem terev-hâ : onu görmediniz, göremediniz
-
9-Tevbe 41
bi emvâli-kum : mallarınız ile
-
9-Tevbe 41
kuntum ta'lemûne : bilmiş olursunuz
-
9-Tevbe 42
ya'lemu : bilir, biliyor
-
9-Tevbe 43
ve ta'leme el kâzibîne : ve yalancıları (bilirsin) öğrenirsin
-
9-Tevbe 44
bi emvâli-him : malları ile
-
9-Tevbe 45
innemâ : ancak, sadece, yalnız
-
9-Tevbe 47
semmâûne : dinleyenler
-
9-Tevbe 48
emru allâhi : Allah'ın emri
-
9-Tevbe 49
cehenneme : cehennem
-
9-Tevbe 50
emre-nâ : işimiz (tedbirimiz)
-
9-Tevbe 55
emvâlu-hum : onların malları
-
9-Tevbe 55
innemâ : ancak, sadece, yalnız
-
9-Tevbe 58
lem yu'tav : verilmez
-
9-Tevbe 60
innemâ es sadakâtu : muhakkak ki sadakalar
-
9-Tevbe 63
e lem ya'lemû : bilmiyorlar mı
-
9-Tevbe 63
nâre cehenneme : cehennem ateşi
-
9-Tevbe 65
innemâ : sadece, ancak, yalnız
-
9-Tevbe 68
nâre cehenneme : cehennem ateşi
-
9-Tevbe 69
emvâlen : mal olarak
-
9-Tevbe 69
fe istemteû : böylece metalandılar, faydalandılar
-
9-Tevbe 69
fe istemta'tum : siz de metalandınız, faydalandınız
-
9-Tevbe 69
kemâ estemtea : faydalandıkları gibi
-
9-Tevbe 70
e lem ye'ti-him : onlara gelmedi mi
-
9-Tevbe 70
ve semûde : ve Semud (kavmi)
-
9-Tevbe 73
cehennemu : cehennem
-
9-Tevbe 74
ve hemmû : ve yapmak istediler, kalkıştılar, hamle yaptılar
-
9-Tevbe 74
lem yenâlû : muvaffak olamadılar, nail olamadılar
-
9-Tevbe 76
lemmâ : olunca, olduğu zaman
-
9-Tevbe 78
e lem ya'lemû : bilmiyorlar mı
-
9-Tevbe 78
ya'lemu : biliyor
-
9-Tevbe 81
bi emvâli-him : malları ile
-
9-Tevbe 81
nâru cehenneme : cehennem ateşi
-
9-Tevbe 85
emvâlu-hum : onların malları
-
9-Tevbe 85
innemâ : sadece, yalnız, ancak
-
9-Tevbe 88
bi emvâli-him : kendi malları ile
-
9-Tevbe 92
min ed dem'i : kandan
-
9-Tevbe 92
tefîdu min ed dem'i : kanlı gözyaşı (çok üzüntü ile akan yaşlar)
-
9-Tevbe 93
innemâ : ancak, sadece, fakat
-
9-Tevbe 93
lâ ya'lemûne : bilmezler, bilemezler
-
9-Tevbe 95
cehennemu : cehennem
-
9-Tevbe 97
ellâ (en lâ)ya'lemû : bilmemeleri, bilmemeye
-
9-Tevbe 98
semîun : en iyi işiten
-
9-Tevbe 101
lâ ta'lemu-hum : onları sen bilmezsin
-
9-Tevbe 101
na'lemu-hum : onları biz biliriz
-
9-Tevbe 103
min emvâli-him : onların mallarından
-
9-Tevbe 103
semîun : en iyi işiten
-
9-Tevbe 104
e lem ya'lemû : bilmiyorlar mı
-
9-Tevbe 106
li emri allâhi : Allah'ın emri için
-
9-Tevbe 109
em men : veya, yoksa o kimse (mi)
-
9-Tevbe 109
fî nâri cehenneme : cehennem ateşinin içine
-
9-Tevbe 111
ve emvâle-hum : ve onların mallarını
-
9-Tevbe 114
fe lemmâ : artık, olunca
-
9-Tevbe 116
mulku es semâvâti : semaların (göklerin) mülkü, idaresi, saltanatı
-
9-Tevbe 123
va'lemû (ve ı'lemu) : biliniz, bilin
-
9-Tevbe 124
fe emmâ : o zaman, fakat, böylece
-
9-Tevbe 125
ve emmâ : ve fakat, ama
-
90-Beled 7
en lem yera-hû : onu görmeyeceğini, görmediğini
-
90-Beled 8
lem nec'al : kılmadık, yapmadık (vermedik)
-
90-Beled 19
el meş'emeti : uğursuzluk, amel defteri (hayat filmi) solundan verilenler
-
91-Şems 1
eş şemsi : güneş
-
91-Şems 5
ve es semâi : ve sema, gökyüzü
-
91-Şems 8
elheme-hâ : ona ilham etti
-
91-Şems 11
semûdu : Semud (kavmi)
-
91-Şems 14
demdeme : üzerini kapladı
-
92-Leyl 5
fe emmâ : fakat
-
92-Leyl 8
ve emmâ : ve fakat
-
93-Duhâ 6
lem yecid-ke : seni bulmadı
-
93-Duhâ 9
emmâ : amma, fakat
-
93-Duhâ 10
ve emmâ : ve amma, fakat
-
93-Duhâ 11
emmâ : amma, fakat
-
94-İnşirâh 1
lem neşrah : biz açıp genişletmedik
-
95-Tin 3
el emîni : emin, güvenilir
-
95-Tin 6
memnûnin : kesilen, kesinti yapılan, devamlı olmayan
-
95-Tin 8
bi ahkemi : en âlimi, en adili, en güzeli, en iyi hüküm vereni
-
96-Alak 3
el ekremu : en çok kerem sahibi, sonsuz kerem sahibi
-
96-Alak 4
alleme : öğretti
-
96-Alak 4
el kalemi : kalem
-
96-Alak 5
alleme : öğretti
-
96-Alak 5
lem ya'lem : bilmiyor
-
96-Alak 12
emera : emretti
-
96-Alak 14
lem ya'lem : bilmiyor
-
96-Alak 15
lem yentehi : vazgeçmezse
-
97-Kadir 4
emrin : emir, iş
-
98-Beyyine 1
lem yekuni : değiller, olmadılar
-
98-Beyyine 6
cehenneme : cehennem