Kur'an İçerisinde Arama
Sayfayı Yenile
Arapça Metin Arama (Harekeli)
Aranan Kelime : mâ
Aranan Yer : Arapça Kelime Meali (Latin Harfleriyle)
Bulunan Sonuç : 4210
-
1-Fâtiha 1
er rahmân er rahîm : Rahmân ve Rahîm Rahîm esması ile tecelli eden, rahmet nuru gönderen.
-
1-Fâtiha 3
er rahmâni : Rahman esması ile tecelli eden
-
1-Fâtiha 4
mâliki : malik, sahip
-
1-Fâtiha 7
el magdûbi : gadap, öfke duyulanlar
-
10-Yunus 3
es semâvâti : gökler
-
10-Yunus 3
mâ : yoktur, değildir, olamaz
-
10-Yunus 4
bimâ : şey sebebiyle, dolayısıyla
-
10-Yunus 5
mâ halaka allâhu : Allah'ın yarattığı şeyler (Allah ne yarattı ise)
-
10-Yunus 6
ve mâ halaka allâhu : ve Allah'ın yarattığı şeyler
-
10-Yunus 6
fî es semâvâti : göklerde, semalarda
-
10-Yunus 8
bimâ : dolayısıyla, gereğince
-
10-Yunus 9
bi îmâni-him : îmânları ile, dolayısıyla
-
10-Yunus 12
fe lemmâ : fakat ..... olduğu zaman
-
10-Yunus 12
mâ kânû : oldukları şey(ler)
-
10-Yunus 13
lemmâ zalemû : zulmettikleri zaman
-
10-Yunus 13
ve mâ kânû : ve olmadılar
-
10-Yunus 15
mâ yekûnu : olamaz
-
10-Yunus 15
mâ yûhâ : vahyolunan şey
-
10-Yunus 16
mâ televtu-hu : onu okumazdım
-
10-Yunus 18
mâ lâ yedurru-hum : onlara zarar vermeyen şey
-
10-Yunus 18
bi mâ : şey(ler)i
-
10-Yunus 18
fî es semâvâti : göklerde bulunan
-
10-Yunus 18
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
10-Yunus 19
ve mâ kâne en nâsu : ve insanlar olmadı
-
10-Yunus 19
fî-mâ : o şeyde
-
10-Yunus 20
innemâ el gaybu : sadece, yalnız gayb
-
10-Yunus 21
mâ : şey(ler)i
-
10-Yunus 23
fe lemmâ : ama, olunca, olduğu zaman
-
10-Yunus 23
innemâ : sadece, yalnız, ancak
-
10-Yunus 23
bi-mâ : şeyleri
-
10-Yunus 24
innemâ : sadece, yalnız, ancak
-
10-Yunus 24
ke mâin : su gibidir
-
10-Yunus 24
min es semâi : gökten, semadan
-
10-Yunus 24
mimmâ (min mâ) : şey(ler)den
-
10-Yunus 27
mâ lehum : onlar için (onların) yoktur
-
10-Yunus 27
ke ennemâ : ancak sanki, gibi
-
10-Yunus 28
mâ kuntum : siz olmadınız
-
10-Yunus 30
mâ eslefet : geçmişte yaptıklarıyla (selef olan şeyler)
-
10-Yunus 30
mâ kânû : oldukları şeyler
-
10-Yunus 31
min es semâi : göklerden, semadan
-
10-Yunus 32
fe mâzâ : o halde nedir
-
10-Yunus 35
fe mâ lekum : artık size ne oluyor
-
10-Yunus 36
ve mâ : ve değil
-
10-Yunus 36
bi-mâ : şeyleri
-
10-Yunus 37
ve mâ kâne : ve değildir
-
10-Yunus 39
bi-mâ : şeyi
-
10-Yunus 39
ve lemmâ : ve olmadıkça
-
10-Yunus 41
mim mâ : o şeyden
-
10-Yunus 41
mim mâ : o şeyden
-
10-Yunus 45
ve mâ kânû : ve olmadılar
-
10-Yunus 46
ve immâ : ve ama, eğer
-
10-Yunus 46
alâ mâ yef'alûn : yaptıkları şeye
-
10-Yunus 49
mâ şâallâh(şâe allâhu) : Allah'ın dilediği şey
-
10-Yunus 50
mâzâ : ne, nedir
-
10-Yunus 51
mâ vakaa : o şey vuku buldu, tahakkuk etti (vuku bulan şey)
-
10-Yunus 52
bi-mâ : şey ile
-
10-Yunus 53
ve mâ entum : ve siz değilsiniz
-
10-Yunus 54
mâ fî el ardı : yeryüzünde ne varsa
-
10-Yunus 54
lemmâ : olduğu zaman
-
10-Yunus 55
mâ fî es semâvâti : göklerde olan şeyler, olanlar
-
10-Yunus 57
limâ fî es sudûri : sinelerde olana
-
10-Yunus 58
mimmâ : şeylerden
-
10-Yunus 59
mâ enzele âllâhu : Allah'ın indirdiği şey
-
10-Yunus 60
ve mâ zannu : ve zannı nedir
-
10-Yunus 61
ve mâ tekûnu : ve olmazsınız (olmanız yoktur ki)
-
10-Yunus 61
ve mâ tetlû : ve okumazsınız (okumanız yoktur ki)
-
10-Yunus 61
ve mâ ya'zubu : ve gizli kalmaz
-
10-Yunus 61
fî es semâi : gökte, semada
-
10-Yunus 64
li kelimâti allâhi : Allah'ın sözü, kelimesi
-
10-Yunus 66
fî es semâvâti : göklerde, semalarda
-
10-Yunus 66
ve mâ yettebiu : ve tâbî olmaz
-
10-Yunus 68
mâ : şeyler
-
10-Yunus 68
fî es semâvâti : göklerde var olan
-
10-Yunus 68
ve mâ : ve şeyler
-
10-Yunus 68
mâ lâ ta'lemûne : bilmediğiniz şey
-
10-Yunus 70
bi-mâ : şeyler sebebiyle, dolayısıyla
-
10-Yunus 71
makâmî : makamım, bulunmam, durmam
-
10-Yunus 72
fe mâ se'eltu-kum : o zaman sizden istemem
-
10-Yunus 74
fe mâ kânû li yu'minû : ama inanmadılar, mü'min olmadılar
-
10-Yunus 74
bi mâ kezzebû : yalanladıklarından dolayı
-
10-Yunus 76
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman
-
10-Yunus 77
lemmâ câe-kum : size geldiği zaman
-
10-Yunus 78
ammâ (an mâ) : şeyden
-
10-Yunus 78
ve mâ nahnu : ve biz değiliz
-
10-Yunus 78
lekumâ : siz ikiniz
-
10-Yunus 80
lemmâ : olduğu zaman
-
10-Yunus 80
mâ : şeyleri
-
10-Yunus 81
fe lemmâ : artık, olduğu zaman
-
10-Yunus 81
mâ : şey
-
10-Yunus 82
bi kelimâti-hi : kelimeleri ile, sözleri ile
-
10-Yunus 83
mâ âmene : âmenû olmadı (îmân etmedi, inanmadı)
-
10-Yunus 87
li kavmi-kumâ : ikinizin kavmi için
-
10-Yunus 89
da'vetu-kumâ : ikinizin duası
-
10-Yunus 89
festekîmâ (fe istekîmâ) : artık ikiniz (de) (kendinizi dîne) ikame edin (Allah'a çağırmaya devam edin)
-
10-Yunus 93
femahtelefû (fe mâ ihtelefû) : bundan sonra ihtilâfa düşmediler
-
10-Yunus 93
fî mâ : şeyde
-
10-Yunus 94
mim mâ (min mâ) enzel-nâ : indirdiğimiz şeyden
-
10-Yunus 98
îmânu-hâ : onun îmânı
-
10-Yunus 98
lemmâ : olduğu zaman, olunca
-
10-Yunus 100
ve mâ kâne : ve olmadı, olmaz, olamaz
-
10-Yunus 101
mâ zâ : ne(ler) var
-
10-Yunus 101
fî es semâvâti : göklerde
-
10-Yunus 101
ve mâ tugnî : ve fayda vermez (gani olmaz)
-
10-Yunus 106
mâ lâ yenfeu-ke : sana fayda vermeyen şeyler
-
10-Yunus 108
fe innemâ : o ancak
-
10-Yunus 108
fe innemâ : o ancak
-
10-Yunus 108
ve mâ : ve değil
-
10-Yunus 109
mâ yûhâ : vahyolunan şeye
-
100-Âdiyât 9
mâ : şeyler
-
100-Âdiyât 10
mâ : şey, şeyler
-
101-Kâria 2
mâ : nedir
-
101-Kâria 3
ve mâ : ve nedir
-
101-Kâria 3
mâ : ne olduğunu
-
101-Kâria 6
emmâ : fakat
-
101-Kâria 8
ve emmâ : ve amma, fakat
-
101-Kâria 10
ve mâ edrâ-ke : ve sana bildiren nedir
-
101-Kâria 10
mâ hiyeh : onun ne olduğu
-
104-Hümeze 2
mâlen : mal
-
104-Hümeze 3
mâle-hu : onun malı
-
104-Hümeze 5
ve mâ : ve nedir
-
104-Hümeze 5
mâ : ne olduğunu
-
107-Mâ'ûn 7
el maûne : zekât ve yardımlaşma
-
109-Kâfirûn 2
mâ ta'budûne : sizin kul olduğunuz, taptığınız şeyler
-
109-Kâfirûn 3
mâ a'budu : benim kul olduğuma
-
109-Kâfirûn 4
mâ abedtum : sizin kul olduğunuz, sizin taptığınız şeyler
-
109-Kâfirûn 5
mâ a'budu : benim kul olduğuma
-
11-Hûd 5
mâ yusirrûne : gizledikleri şeyler (sır olanlar)
-
11-Hûd 5
ve mâ yu'linûne : ve açıkladıkları şeyler (aleni olan şeyler)
-
11-Hûd 6
ve mâ : ve yoktur
-
11-Hûd 7
halaka es semâvâti : semaları yarattı
-
11-Hûd 7
alâ el mâi : su üzerinde
-
11-Hûd 8
ma'dûdetin : sayılı (bir zaman), belli bir müddet
-
11-Hûd 8
mâ : nedir
-
11-Hûd 8
masrûfen : çevrilecek, uzaklaştırılacak
-
11-Hûd 8
mâ kânû : oldukları şey
-
11-Hûd 10
na'mâe : bir ni'met
-
11-Hûd 11
magfiretun : mağfiret (günahların sevaba çevrilmesi)
-
11-Hûd 12
mâ yûhâ : vahyolunan şey
-
11-Hûd 12
innemâ : ancak, sadece, yalnız
-
11-Hûd 14
ennemâ : ancak, ..... olduğunu
-
11-Hûd 15
a'mâle-hum : onların amellerini, yaptıklarını
-
11-Hûd 16
mâ sanaû : yaptıkları şeyler
-
11-Hûd 16
mâ kânû : oldukları şeyler
-
11-Hûd 17
imâmen : bir imam, bir rehber (önder) olarak
-
11-Hûd 20
ve mâ kâne : ve yoktur, olmaz
-
11-Hûd 20
mâ kânû : olmadılar
-
11-Hûd 20
ve mâ kânû : ve olmadılar
-
11-Hûd 21
mâ kânû : oldukları şeyler
-
11-Hûd 24
ke el a'mâ : âmâ, kör olan kimse (göremeyen) gibi
-
11-Hûd 27
mâ nerâ-ke : biz, seni görmüyoruz
-
11-Hûd 27
ve mâ nerâ-ke : ve görmüyoruz seni
-
11-Hûd 27
ve mâ nerâ : ve biz görmüyoruz
-
11-Hûd 29
mâlen : mal olarak
-
11-Hûd 29
ve mâ : ve değil
-
11-Hûd 31
bi-mâ : şeyleri
-
11-Hûd 32
bi-mâ : şeyleri
-
11-Hûd 33
innemâ : ancak, sadece, yalnız
-
11-Hûd 33
ve mâ entum : ve siz değilsiniz
-
11-Hûd 35
mimmâ (min mâ) : şeylerden
-
11-Hûd 36
bi-mâ : şeyler sebebiyle
-
11-Hûd 38
ve kullemâ : ve her defa
-
11-Hûd 38
kemâ : gibi
-
11-Hûd 40
ve mâ âmene : ve âmenû olmadı
-
11-Hûd 42
ma'zilin : ayrı yer, kenar
-
11-Hûd 43
min el mâi : sudan
-
11-Hûd 43
ve hâle beyne-humâ : ve ikisinin arasına girdi
-
11-Hûd 44
mâe-ki : (senin) suyunu
-
11-Hûd 44
yâ semâu : ey sema
-
11-Hûd 44
el mâu : su
-
11-Hûd 46
mâ : şeyi
-
11-Hûd 47
mâ leyse : olmayan şey
-
11-Hûd 49
mâ kunte : sen değildin
-
11-Hûd 50
mâ lekum : sizin için yoktur
-
11-Hûd 52
yursil es semâe : sema(dan) göndersin
-
11-Hûd 53
mâ ci'te-nâ bi : bize getirmedin
-
11-Hûd 53
ve mâ nahnu : ve biz değiliz, olmayız
-
11-Hûd 53
ve mâ nahnu : ve biz değiliz, olmayız
-
11-Hûd 54
mimmâ (min mâ) tuşrikûne : şirk koştuğunuz şeylerden
-
11-Hûd 56
mâ min dâbbetin : (hiç)bir dabbe (yürüyen canlı mahlûk) yoktur
-
11-Hûd 57
mâ ursiltu : gönderildiğim şey
-
11-Hûd 58
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
11-Hûd 61
mâ lekum : sizin için yoktur
-
11-Hûd 62
mâ ya'budu : taptığı şeyler
-
11-Hûd 62
mimmâ (min mâ) ted'û-nâ : bizi davet ettiğin (çağırdığın) şeyden
-
11-Hûd 63
mâ : olmaz
-
11-Hûd 66
fe lemmâ : bundan sonra böylece, olduğu zaman
-
11-Hûd 69
fe mâ lebise : bunun üzerine, çok geçmedi (gecikmeden)
-
11-Hûd 70
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman
-
11-Hûd 74
fe lemmâ : artık, olunca, olduğu zaman
-
11-Hûd 77
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
11-Hûd 79
mâ : yok, değil
-
11-Hûd 79
mâ nurîdu : ne istediğimizi (maksadımızı)
-
11-Hûd 81
mâ : şey
-
11-Hûd 82
fe lemmâ : artık olduğu zaman
-
11-Hûd 83
ve mâ : ve değildir
-
11-Hûd 84
mâ : yoktur
-
11-Hûd 86
ve mâ ene : ve ben değilim
-
11-Hûd 87
mâ ya'budu : ibadet ettiği şeyleri
-
11-Hûd 87
mâ neşâu : dilediğimiz şeyi
-
11-Hûd 88
ve mâ urîdu : ve ben istemiyorum
-
11-Hûd 88
ilâ mâ : şeylere
-
11-Hûd 88
mesteta'tu (mâ isteta'tu) : gücümün yettiği (şey) kadar
-
11-Hûd 88
ve mâ tevfîkî : ve benim muvaffak olmam, benim başarım
-
11-Hûd 89
mâ esâbe : isabet eden şey
-
11-Hûd 89
ve mâ : ve değildir
-
11-Hûd 91
mâ nefkahu : fıkıh edemedik, anlayamadık, idrak edemedik
-
11-Hûd 91
mim mâ (min mâ) tekûlu : söylediğin şeyler
-
11-Hûd 91
ve mâ : ve değil
-
11-Hûd 92
bi mâ : şeyleri
-
11-Hûd 94
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
11-Hûd 95
kemâ : gibi
-
11-Hûd 97
ve mâ : ve değildi
-
11-Hûd 101
ve mâ zalemnâ-hum : ve biz onlara zulmetmedik
-
11-Hûd 101
mâ agnet : gani olmadı, fayda vermedi
-
11-Hûd 101
lemmâ câe emru : emir geldiği zaman
-
11-Hûd 101
ve mâ : ve olmadı
-
11-Hûd 104
ve mâ nuahhıru-hû : ve biz onu ertelemeyiz
-
11-Hûd 104
ma'dûdin : sayılı (adetli), belirli
-
11-Hûd 106
fe emmâ : ama, artık
-
11-Hûd 107
mâ dâmeti : devam ettikçe, durduğu müddetçe
-
11-Hûd 107
es semâvâtu : gökler, semalar
-
11-Hûd 107
mâ şâe : dilediği şey
-
11-Hûd 107
li-mâ : şeyi
-
11-Hûd 108
ve emmâ : ve fakat
-
11-Hûd 108
mâ dâmeti : devam ettikçe, durduğu müddetçe
-
11-Hûd 108
es semâvâtu : gökler, semalar
-
11-Hûd 108
mâ şâe : dilediği şey
-
11-Hûd 109
mimmâ (min mâ) : şeyden (dolayı)
-
11-Hûd 109
mâ ya'budûne : onların taptıkları şey, ibadet ettikleri şey
-
11-Hûd 109
kemâ : gibi, nasıl ki
-
11-Hûd 111
lemmâ : olduğu zaman
-
11-Hûd 111
a'mâle-hum : onların amelleri
-
11-Hûd 111
bi-mâ : dolayısıyla
-
11-Hûd 112
kemâ : gibi
-
11-Hûd 112
bi-mâ : şeyleri
-
11-Hûd 113
ve mâ lekum : ve sizin için yoktur
-
11-Hûd 116
mâ utrifû \n(teref) : şımartıldıkları şeyler (mal, mülk) \n: (şımarıklık, ni'met ve bolluk içinde olup şımarmak)
-
11-Hûd 117
ve mâ kâne : ve olmadı
-
11-Hûd 119
ecmaîne : toplu olarak, hepsi, tamamı, tümü
-
11-Hûd 120
mâ : şey
-
11-Hûd 123
gaybu es semâvâti : semaların (göklerin) gaybı
-
11-Hûd 123
ve mâ : ve değil
-
11-Hûd 123
ammâ (an mâ) ta'melûne : yaptıklarınızdan
-
111-Tebbet 2
mâ agnâ an-hu : ona fayda vermedi, zenginlik sağlamadı
-
111-Tebbet 2
mâlu-hu : onun malı
-
111-Tebbet 2
mâ : şey
-
111-Tebbet 4
hammâlete : taşıyan
-
113-Felâk 2
mâ halaka : yarattığı şeyler, yarattıkları
-
12-Yusuf 3
bi-mâ : şey ile
-
12-Yusuf 6
kemâ : gibi
-
12-Yusuf 11
mâ leke : sana ne oluyor, ne oldu
-
12-Yusuf 15
fe lemmâ : böylece, bundan sonra, olduğu zaman
-
12-Yusuf 17
ve mâ ente : ve sen değilsin
-
12-Yusuf 18
mâ : şey
-
12-Yusuf 19
bi mâ : şeyleri
-
12-Yusuf 20
ma'dûdetin : sayılı, birkaç
-
12-Yusuf 22
ve lemma : ve olduğu zaman
-
12-Yusuf 23
maâza allâhi : Allah'a sığınırım
-
12-Yusuf 25
mâ : nedir
-
12-Yusuf 28
fe lemmâ : olduğu zaman
-
12-Yusuf 31
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman
-
12-Yusuf 31
fe lemmâ : o zaman, ..... olunca
-
12-Yusuf 31
mâ : değildir
-
12-Yusuf 32
mâ : şeyi
-
12-Yusuf 33
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
12-Yusuf 35
min ba'di mâ : şey ...den sonra
-
12-Yusuf 36
ehadu-humâ : onlardan biri
-
12-Yusuf 37
lâ ye'tikumâ : size (ikinize) gelmez
-
12-Yusuf 37
nebbe'tu-kumâ : size (ikinize) haber verdim
-
12-Yusuf 37
en ye'tiye-kumâ : size (ikinize) gelmesi
-
12-Yusuf 37
zâlikumâ : işte bu ikisi
-
12-Yusuf 37
mimmâ (min mâ) : şeylerden
-
12-Yusuf 38
mâ kâne : olmadı, olmaz
-
12-Yusuf 40
mâ : değil
-
12-Yusuf 40
esmâen : isimler
-
12-Yusuf 40
mâ enzele allâhu : Allah indirmedi
-
12-Yusuf 41
emmâ ehadu-kumâ : ama, fakat, sizin ikinizden biri
-
12-Yusuf 41
ve emmâ el âharu : ve (ama) fakat diğeri, diğerine gelince
-
12-Yusuf 42
min humâ : ikisinden
-
12-Yusuf 43
simânin : semiz, besili
-
12-Yusuf 44
ve mâ : ve değil
-
12-Yusuf 45
min humâ : ikisinden
-
12-Yusuf 46
simânin : semiz, besili (olanlar)
-
12-Yusuf 47
mâ hasadtum : hasat ettiğiniz, biçtiğiniz şeyleri
-
12-Yusuf 47
mimmâ (min mâ) : şey(ler)den
-
12-Yusuf 47
te'kulûne \n(min mâ te'kulûne) : yiyorsunuz \n: (yediğiniz şeylerden)
-
12-Yusuf 48
mâ kaddemtum : önceden sakladığınız, takdim ettiğiniz, hazırladığınız şeyler
-
12-Yusuf 48
mimmâ (min mâ) : şey(ler)den
-
12-Yusuf 50
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman
-
12-Yusuf 50
mâ : nedir
-
12-Yusuf 51
mâ : nedir
-
12-Yusuf 51
mâ alimnâ : biz bilmedik
-
12-Yusuf 53
ve mâ uberriu : ve temize çıkaramam
-
12-Yusuf 53
le emmâretun : mutlaka emreder
-
12-Yusuf 53
mâ rahime : Rahîm esmasıyla tecelli ettiği kişi
-
12-Yusuf 54
fe lemmâ : olduğu zaman
-
12-Yusuf 59
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
12-Yusuf 63
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman
-
12-Yusuf 64
kemâ : gibi
-
12-Yusuf 65
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
12-Yusuf 65
mâ nebgî : (daha) ne isteriz
-
12-Yusuf 66
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman
-
12-Yusuf 66
alâ mâ nekûlu : söylediğimiz şeylere
-
12-Yusuf 67
ve mâ ugnî : ve ben kâfi gelemem, fayda veremem, gideremem
-
12-Yusuf 68
ve lemmâ : ve olduğu zaman, böylece
-
12-Yusuf 68
mâ kâne : olmadı, olmazdı
-
12-Yusuf 68
limâ : sebebiyle, için
-
12-Yusuf 69
ve lemmâ : olduğu zaman
-
12-Yusuf 69
bi-mâ : dolayısıyla, sebebiyle
-
12-Yusuf 70
fe lemmâ : artık, böylece, olduğu zaman
-
12-Yusuf 71
mâzâ : ne, nedir
-
12-Yusuf 73
mâ ci'nâ : biz gelmedik
-
12-Yusuf 73
ve mâ kunnâ : ve biz değiliz, biz olmadık
-
12-Yusuf 74
mâ cezâu-hû : onun cezası nedir
-
12-Yusuf 76
mâ kâne : olmadı, olmazdı
-
12-Yusuf 77
bimâ : dolayısıyla, o şey sebebiyle
-
12-Yusuf 79
maâzâ allâhi \n(âze) : Allah'a sığınırım \n: (sığındı)
-
12-Yusuf 80
mâ ferrattum : yaptığınız kusur
-
12-Yusuf 81
ve mâ şehid-nâ : ve biz şahit olmadık (görmedik)
-
12-Yusuf 81
bimâ : şeyi, şeye
-
12-Yusuf 81
ve mâ kunnâ : ve biz değildik, olmadık
-
12-Yusuf 86
innemâ : sadece
-
12-Yusuf 86
mâ lâ ta'lemûne : bilmediğiniz şey(ler)i
-
12-Yusuf 88
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman
-
12-Yusuf 89
mâ : neler, ne
-
12-Yusuf 93
ecma'îne : hepsi, tümü
-
12-Yusuf 94
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
12-Yusuf 96
lemmâ : olduğu zaman
-
12-Yusuf 96
mâ lâ ta'lemûne : sizin bilmediğiniz şeyleri
-
12-Yusuf 99
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman
-
12-Yusuf 100
li mâ yeşâu : dilediğine
-
12-Yusuf 101
fâtıra es semâvâti : semaları yaratan
-
12-Yusuf 102
ve mâ kunte : ve sen olmadın
-
12-Yusuf 102
ecmaû : toplandılar, karar verdiler
-
12-Yusuf 103
ve mâ : ve değil
-
12-Yusuf 104
ve mâ tes'elu-hum : ve onlardan istemiyorsun
-
12-Yusuf 105
fî es semâvâti : göklerde
-
12-Yusuf 106
ve mâ yu'minu : inanmazlar, mü'min olmazlar
-
12-Yusuf 108
ve mâ ene : ve ben değilim
-
12-Yusuf 109
ve mâ erselnâ : ve biz göndermedik
-
12-Yusuf 111
mâ kâne : değildir, olmadı
-
13-Ra'd 2
refea es semavâti : gökleri yükseltti
-
13-Ra'd 4
bi mâin : su ile
-
13-Ra'd 6
magfiretin : mağfiret
-
13-Ra'd 7
innemâ : sadece, yalnız
-
13-Ra'd 8
mâ : ne, neyi
-
13-Ra'd 8
ve mâ : ve ne, neyi
-
13-Ra'd 8
ve mâ : ve ne, neyi
-
13-Ra'd 11
mâ : şey
-
13-Ra'd 11
mâ bi enfusi-him : nefslerinde olan şeyi
-
13-Ra'd 11
ve mâ lehum : ve onlar için yoktur
-
13-Ra'd 12
ve tamaan : ve ümit, umut
-
13-Ra'd 14
ilel mâi (ilâ el mâi) : suya
-
13-Ra'd 14
ve mâ huve : ve o değildir
-
13-Ra'd 14
ve mâ : ve değildir
-
13-Ra'd 15
men fî es semâvâti : semalarda olanlar
-
13-Ra'd 16
rabbu es semâvâti : semaların (göklerin) Rabbi
-
13-Ra'd 16
el a'mâ : âmâ olan, görmeyen
-
13-Ra'd 16
ez zulumâtu : karanlıklar
-
13-Ra'd 17
min es semâi : gökten
-
13-Ra'd 17
mâen : su
-
13-Ra'd 17
ve mim-mâ : ve şeyden
-
13-Ra'd 17
ve emmâ : ve ama, fakat
-
13-Ra'd 17
mâ : şey
-
13-Ra'd 18
mâ fî el ardı : yeryüzünde olan şeyler
-
13-Ra'd 19
ennemâ : olduğunu
-
13-Ra'd 19
a'mâ : görmeyen, kör
-
13-Ra'd 19
innemâ : sadece, ancak, fakat
-
13-Ra'd 21
mâ emerallâhu (emre allâhu) : Allah'ın emrettiği şeyi
-
13-Ra'd 22
mim-mâ : şey(ler)den
-
13-Ra'd 24
bi mâ : sebebiyle, ...den dolayı
-
13-Ra'd 25
mâ emere allâhu : Allah'ın emrettiği şeyi
-
13-Ra'd 26
ve mâ el hayâtu ed dunyâ : ve dünya hayatı değildir
-
13-Ra'd 28
ve tatmainnu : ve mutmain olur, tatmin olur
-
13-Ra'd 28
tatmainnu el kulûbu : kalpler tatmin (mutmain) olur
-
13-Ra'd 30
bir rahmâni : Rahmân'ı
-
13-Ra'd 31
bi-mâ : sebebiyle
-
13-Ra'd 33
bi mâ kesebet : kazandığı şeylere
-
13-Ra'd 33
bi mâ : şeyi
-
13-Ra'd 33
fe mâ lehu : artık onun için yoktur
-
13-Ra'd 34
ve mâ lehum : ve onlar için yoktur
-
13-Ra'd 36
bimâ unzile : indirilen şeye
-
13-Ra'd 36
innemâ : sadece, yalnız
-
13-Ra'd 37
mâ câe-ke : sana gelen şey
-
13-Ra'd 37
mâ leke : senin yoktur
-
13-Ra'd 38
ve mâ kâne : ve değildir, olmaz
-
13-Ra'd 39
mâ yeşâu : dilediği şeyi
-
13-Ra'd 40
ve in mâ : ve eğer, şâyet, ya (veya)
-
13-Ra'd 40
fe innemâ : sadece
-
13-Ra'd 42
mâ teksibu : kazandığı şey
-
14-İbrahim 1
min ez zulûmâti : zulmetten, karanlıklardan
-
14-İbrahim 2
mâ : şeyler
-
14-İbrahim 2
fî es semâvâti : göklerde, semalarda
-
14-İbrahim 2
ve mâ : ve şeyler
-
14-İbrahim 4
ve mâ erselnâ : ve biz göndermedik
-
14-İbrahim 5
min ez zulumâti : karanlıklardan
-
14-İbrahim 9
bi mâ ursiltum : gönderildiğiniz şeyi
-
14-İbrahim 9
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
14-İbrahim 10
fâtırı es semâvâti : semaları yaratan
-
14-İbrahim 10
ammâ (an mâ) : şey(ler)den
-
14-İbrahim 11
ve mâ kâne : ve olmaz
-
14-İbrahim 12
ve mâ lenâ : ve niçin (neden) biz
-
14-İbrahim 12
alâ mâ : şeylere
-
14-İbrahim 14
hâfe makâmî : makamımdan korkan
-
14-İbrahim 16
min mâin : sudan
-
14-İbrahim 17
ve mâ : ve olmaz, olamaz
-
14-İbrahim 18
a'mâlu-hum : onların amelleri, yaptıkları
-
14-İbrahim 18
ke remâdin : kül gibi
-
14-İbrahim 18
mimmâ (min mâ) : şeyler
-
14-İbrahim 19
es semâvâti : gökleri, semaları
-
14-İbrahim 20
ve mâ : ve değildir
-
14-İbrahim 21
mâ lenâ : bize yoktur
-
14-İbrahim 21
min mahîsın : kaçacak yer
-
14-İbrahim 22
lemmâ : olduğu zaman
-
14-İbrahim 22
ve mâ kâne : ve olmadı, yoktu
-
14-İbrahim 22
mâ : değil
-
14-İbrahim 22
ve mâ entum : ve siz değilsiniz
-
14-İbrahim 22
bi mâ : şeyi
-
14-İbrahim 24
fî es semâi : semada
-
14-İbrahim 26
mâ lehâ : onun (için) yoktur
-
14-İbrahim 27
mâ yeşâu : dilediği şeyi
-
14-İbrahim 30
masîre-kum : sizin dönüşünüz
-
14-İbrahim 31
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
14-İbrahim 32
halaka es semâvâti : semaları yarattı
-
14-İbrahim 32
min es semâi : semadan, gökyüzünden
-
14-İbrahim 32
mâen : su
-
14-İbrahim 34
mâ se'eltumû-hu : sizin ondan istediğiniz şey
-
14-İbrahim 38
mâ nuhfî : gizlediğimiz şeyleri
-
14-İbrahim 38
ve mâ nu'linu : ve açıkladığımız (aleni olan) şeyler
-
14-İbrahim 38
ve mâ yahfâ : ve gizli değildir (olmaz)
-
14-İbrahim 38
fî es semâi : semada
-
14-İbrahim 39
ismâîle : İsmail
-
14-İbrahim 42
ammâ (an mâ) : şeyden
-
14-İbrahim 42
innemâ : sadece, yalnız
-
14-İbrahim 44
mâ lekum : sizin için yoktur
-
14-İbrahim 48
ve es semâvâtu : ve semalar
-
14-İbrahim 51
mâ kesebet, : kazandığı şeyler
-
14-İbrahim 52
ennemâ : sadece, yalnız, ancak
-
15-Hicr 2
rubemâ : ihtimal ki
-
15-Hicr 4
ve mâ ehleknâ : ve biz helâk etmedik
-
15-Hicr 4
ma'lûmun : bilinen
-
15-Hicr 5
mâ : olmaz
-
15-Hicr 5
ve mâ : ve olmaz
-
15-Hicr 7
lev mâ : olsa olmaz mı
-
15-Hicr 8
mâ nunezzilu : indirmeyiz
-
15-Hicr 8
ve mâ kânû : ve olmadılar (olmazlar)
-
15-Hicr 11
ve mâ ye'tî-him : ve onlara gelmedi
-
15-Hicr 14
min es semâi : semadan
-
15-Hicr 15
innemâ : sadece, ancak, fakat
-
15-Hicr 16
fî es semâi : semada
-
15-Hicr 21
ve mâ nunezzilu-hû : ve onu indirmeyiz
-
15-Hicr 21
ma'lûmin : malûm, bilinen, belli
-
15-Hicr 22
min es semâi : semadan
-
15-Hicr 22
mâen : su
-
15-Hicr 22
ve mâ : ve değilsiniz
-
15-Hicr 30
ecmaûne : toplu olarak
-
15-Hicr 32
mâ : niçin, niye
-
15-Hicr 38
el vakti el ma'lûmi : malûm olan (bilinen) vakit
-
15-Hicr 39
bi mâ : sebebiyle, dolayısıyla
-
15-Hicr 43
ecmaîne : hepsi
-
15-Hicr 44
maksûmun : ayrılmış, kısımlandırılmış, taksim edilmiş
-
15-Hicr 47
mâ : şey
-
15-Hicr 48
ve mâ : ve değildir
-
15-Hicr 57
fe mâ : bundan sonra nedir
-
15-Hicr 59
ecma'îne : hepsini
-
15-Hicr 61
lemmâ : olduğu zaman
-
15-Hicr 63
bi mâ : şey ile
-
15-Hicr 66
maktûun : helâk olmuş, kesilmiş
-
15-Hicr 79
ve inne-humâ : ve muhakkak her ikisi
-
15-Hicr 79
bi imâmin : önder, rehber
-
15-Hicr 84
mâ agnâ : fayda vermedi
-
15-Hicr 84
mâ kânû : oldukları şey(ler)
-
15-Hicr 85
ve mâ halaknâ : ve biz yaratmadık
-
15-Hicr 85
es semâvâti : semalar (gökler)
-
15-Hicr 85
ve mâ beyne-humâ : ve ikisinin arasında olan şeyler
-
15-Hicr 88
mâ metta'nâ : yararlandırdığımız şeyler
-
15-Hicr 90
mâ enzel-nâ : indirdiğimiz şey
-
15-Hicr 92
ecmaîne : hepsi, hepsine, bütününe
-
15-Hicr 93
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
15-Hicr 94
bi mâ tu'meru : emrolunduğun şeyi
-
15-Hicr 97
bi mâ : sebebiyle, den dolayı
-
16-Nahl 1
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
16-Nahl 3
halaka es semâvâti : semaları yarattı
-
16-Nahl 3
âmmâ (an mâ) : şeylerden
-
16-Nahl 6
cemâlun : güzellik
-
16-Nahl 8
mâ lâ ta'lemûne : bilmediğiniz şeyler
-
16-Nahl 9
ecmaîne : hepsini, tümünü, topluca
-
16-Nahl 10
min es semâi : semadan
-
16-Nahl 10
mâen : su
-
16-Nahl 13
ve mâ : ve şey(ler)
-
16-Nahl 16
ve alâmatin : ve alâmetler, işaretler
-
16-Nahl 19
mâ tusirrûne : gizledikleriniz, sırlarınız, sakladığınız şeyler
-
16-Nahl 19
ve mâ tu'linûne : ve alenî olan, açıkladığınız şeyler
-
16-Nahl 21
ve mâ yeş'urûne : ve şuurunda, bilincinde değillerdir
-
16-Nahl 23
mâ yusirrûne : gizledikleri, sırları, sakladıkları şeyler
-
16-Nahl 23
ve mâ yu'linûne : ve açıkladıkları (alenî olan) şeyler
-
16-Nahl 24
mâzâ : ne
-
16-Nahl 25
mâ yezirûne : yüklendikleri şey
-
16-Nahl 28
mâ kunnâ : biz olmadık
-
16-Nahl 28
bi-mâ : şeyleri
-
16-Nahl 30
mâzâ : ne
-
16-Nahl 31
mâ yeşâûne : onların diledikleri şeyler
-
16-Nahl 32
bi-mâ : şeyler sebebiyle, dolayısıyla
-
16-Nahl 33
ve mâ zaleme-hum allâhu : ve Allah onlara zulmetmedi
-
16-Nahl 34
mâ amilû : yaptıkları, amel ettikleri şeyler
-
16-Nahl 34
mâ kânû : oldukları şey
-
16-Nahl 35
mâ abed-nâ : biz kul olmazdık
-
16-Nahl 37
ve mâ : ve yoktur
-
16-Nahl 38
eymâni-him : yeminleri
-
16-Nahl 40
innemâ : ancak, sadece, yalnız
-
16-Nahl 41
min ba'di mâ : şeyden sonra
-
16-Nahl 43
ve mâ erselnâ : ve biz göndermedik
-
16-Nahl 44
mâ nuzzile : indirilen şey(ler)
-
16-Nahl 46
mâ hum : onlar değillerdir
-
16-Nahl 48
ilâ mâ halaka allâhu : Allah'ın yarattığı şeyi
-
16-Nahl 48
mâ ... min şey'in : herhangibir şey
-
16-Nahl 48
ve eş şemâili : ve sol
-
16-Nahl 49
mâ fî es semâvâti : semalarda olanlar
-
16-Nahl 49
ve mâ fî el ardı : ve yeryüzünde olanlar
-
16-Nahl 50
mâ yu'merûne : emrolundukları şey(ler)i
-
16-Nahl 51
innemâ : sadece, yalnız
-
16-Nahl 52
mâ fî es semâvâti : semalarda olan şeyler
-
16-Nahl 53
ve mâ : ve ne (varsa)
-
16-Nahl 55
bimâ : şeylere
-
16-Nahl 56
li mâ : şeyleri
-
16-Nahl 56
mimmâ (min mâ) : o şeylerden
-
16-Nahl 56
ammâ (an-mâ) : şeylerden
-
16-Nahl 57
mâ yeştehûne : beğendikleri (tercih ettikleri)
-
16-Nahl 59
mâ buşşire : müjdelenen şey
-
16-Nahl 59
mâ yahkumûne : hükmettikleri (karar verdikleri) şey
-
16-Nahl 61
mâ tereke : bırakmadı (bırakmazdı)
-
16-Nahl 62
mâ yekrehûne : beğenmedikleri, hoşlanmadıkları, kerih gördükleri şey(ler)
-
16-Nahl 63
a'mâle-hum : amellerini, yaptıklarını
-
16-Nahl 64
ve mâ enzelnâ : ve biz indirmedik
-
16-Nahl 65
min es semâi : semadan
-
16-Nahl 65
mâen : su
-
16-Nahl 66
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
16-Nahl 68
ve mimmâ (min mâ) : ve şeyden
-
16-Nahl 71
femellezîne (fe mâ ellezîne) : o kimseler değiller
-
16-Nahl 71
alâ mâ meleket eymâne-hum \n(meleke) : onların ellerinin altında olanlara \n: (sahip oldu)
-
16-Nahl 71
eymâne-hum : onların elleri
-
16-Nahl 73
mâ : şeye
-
16-Nahl 73
min es semâvâti : semalardan
-
16-Nahl 76
ehadu-humâ : ikisinden biri
-
16-Nahl 76
eynemâ : her nereye
-
16-Nahl 77
gaybu es semâvâti : semaların gaybı (görünmeyen, bilinmeyen ilim)
-
16-Nahl 77
ve mâ : ve değildir
-
16-Nahl 79
fî cevvi es semâi : semanın hava boşluğunda, havada
-
16-Nahl 79
mâ yumsikuhunne : onları tutmaz (havada durduramaz)
-
16-Nahl 81
mimmâ (min mâ) : şeylerden
-
16-Nahl 82
innemâ : yalnızca, sadece
-
16-Nahl 87
mâ : şey
-
16-Nahl 88
bi-mâ : şeyden dolayı
-
16-Nahl 91
eymâne : yeminler
-
16-Nahl 91
mâ tef'alûne : yaptığınız şeyleri, ne yaptığınızı
-
16-Nahl 92
eymâne-kum : sizin yeminleriniz
-
16-Nahl 92
innemâ : ancak, oysa
-
16-Nahl 92
mâ kuntum : olduğunuz şeyi
-
16-Nahl 93
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
16-Nahl 94
eymâne-kum : yeminlerinizi
-
16-Nahl 94
bimâ : den dolayı, sebebiyle
-
16-Nahl 95
innemâ : ancak, fakat, oysa
-
16-Nahl 96
mâ ınde-kum : sizin yanınızda olan şey(ler)
-
16-Nahl 96
ve mâ ındallâhi (inde allâhi) : ve Allah'ın indinde, katında olan şey(ler)
-
16-Nahl 96
mâ kânû ya'melûne : yapmış oldukları ameller (şeyler)
-
16-Nahl 97
mâ kânû ya'melûne : yapmış oldukları ameller (şeyler)
-
16-Nahl 100
innemâ : fakat, sadece
-
16-Nahl 101
bimâ : şeyi
-
16-Nahl 101
innemâ : sadece, ancak
-
16-Nahl 103
innemâ : sadece, yalnız, fakat
-
16-Nahl 105
innemâ : sadece, yalnız, fakat
-
16-Nahl 106
îmâni-hî : kendi îmânı, onun îmânı
-
16-Nahl 106
mutmainnun : tatmin olmuş
-
16-Nahl 106
bi el îmâni : îmân ile
-
16-Nahl 110
min ba'di mâ : den sonra
-
16-Nahl 111
mâ amilet : yaptıkları şeyler
-
16-Nahl 112
mutmainneten : tatmin olmuş
-
16-Nahl 112
bi-mâ : dolayısıyla, sebebiyle
-
16-Nahl 114
mimmâ (min mâ) : şeylerden
-
16-Nahl 115
innemâ : sadece, yalnız, fakat
-
16-Nahl 115
ve mâ : ve şeyi
-
16-Nahl 116
limâ : şey sebebiyle, ile
-
16-Nahl 118
mâ kasasnâ : bizim anlattığımız şeyler
-
16-Nahl 118
ve mâ zalemnâ-hum : ve biz onlara zulmetmedik
-
16-Nahl 123
ve mâ kâne : ve o olmadı
-
16-Nahl 124
innemâ : sadece, fakat, oysa
-
16-Nahl 124
fî mâ : o şey hakkında
-
16-Nahl 126
mâ ûkıb-tum : sizin cezalandırıldığınız şey
-
16-Nahl 127
ve mâ : ve değildir
-
16-Nahl 127
mimmâ (min mâ) : şeyden dolayı, sebebiyle
-
17-İsrâ 5
ûlâ-humâ : ikisinden birincisi
-
17-İsrâ 7
kemâ : gibi
-
17-İsrâ 7
mâ alev : ele geçirdikleri, üstün oldukları şeyler, üstünlükleri
-
17-İsrâ 15
innemâ : sadece
-
17-İsrâ 15
innemâ : sadece
-
17-İsrâ 15
ve mâ kunnâ : ve biz olmadık
-
17-İsrâ 18
mâ neşâu : dilediğimiz şeyi
-
17-İsrâ 20
ve mâ kâne : ve değildir, olmadı
-
17-İsrâ 20
mahzûren : mahzur, hazer edilmiş, men edilmiş, sınırlı, kısıtlı
-
17-İsrâ 22
mahzûlen : hor görülmüş olarak
-
17-İsrâ 23
immâ : eğer, şâyet, fakat, olursa
-
17-İsrâ 23
ehadu-humâ : ikisinden birisi
-
17-İsrâ 23
ev kilâ-humâ : veya her ikisi
-
17-İsrâ 23
lehumâ : onlara (ikisine), o ikisine
-
17-İsrâ 23
ve lâ tenher-humâ : ve ikisini azarlama, bağırma, kaba davranma
-
17-İsrâ 23
lehumâ : onlara (ikisine), o ikisine
-
17-İsrâ 24
lehumâ : onlara, o ikisine
-
17-İsrâ 24
rabbirhamhumâ : Rabbim, ikisine de rahmet et
-
17-İsrâ 24
kemâ : gibi, nasıl
-
17-İsrâ 25
bi mâ : o şeyi
-
17-İsrâ 28
ve immâ : ve eğer, şâyet, fakat, ama
-
17-İsrâ 29
yedeke maglûleten : elini bağlamış
-
17-İsrâ 29
mahsûren : malı tükenmiş
-
17-İsrâ 33
harremallâhu : Allah haram kıldı
-
17-İsrâ 33
mazlûmen : mazlum, zulmedilen (haksızlığa uğrayan)
-
17-İsrâ 34
mâle el yetîmi : yetimin malına
-
17-İsrâ 36
mâ : şey
-
17-İsrâ 39
mimmâ : şeylerden
-
17-İsrâ 41
ve mâ yezîdu-hum : ve onlara artırmadı
-
17-İsrâ 42
kemâ : gibi
-
17-İsrâ 43
ammâ : şeyden
-
17-İsrâ 44
es semâvâtu : semalar
-
17-İsrâ 47
bimâ : şeyi
-
17-İsrâ 51
mim mâ (min mâ) : şeyden
-
17-İsrâ 54
ve mâ erselnâ-ke : ve biz seni göndermedik
-
17-İsrâ 55
fî es semâvâti : semalarda (7 kat göklerde)
-
17-İsrâ 57
mahzûren : hazer edilen (çekinilen, korkulan)
-
17-İsrâ 59
ve mâ menea-nâ : ve bizi engellemedi, bize mani olmadı
-
17-İsrâ 59
ve mâ nursilu : ve biz göndermedik
-
17-İsrâ 60
ve mâ cealnâ : ve biz kılmadık, yapmadık
-
17-İsrâ 60
fe mâ yezîdu-hum : artık onların arttırmıyor
-
17-İsrâ 64
ve mâ yaidu-hum : ve onlara vaadettiği şeyler
-
17-İsrâ 67
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman, olunca
-
17-İsrâ 69
bi-mâ kefertum : inkâr etmenizden dolayı
-
17-İsrâ 71
bi imâmi-him : imamları ile
-
17-İsrâ 72
a'mâ : kör
-
17-İsrâ 72
a'mâ : kör
-
17-İsrâ 75
ve di'fa el memâti \n(di'fa) : ve ölümün zayıflığı (sıkıntısı) \n: (kat kat, iki kat), (zayıflık, güçsüzlük, sıkıntı)
-
17-İsrâ 79
makâmen : makam
-
17-İsrâ 79
mahmûden : mahmut, hamdedilen, övülen
-
17-İsrâ 82
mâ : şey
-
17-İsrâ 85
ve mâ ûtîtum : ve size verilmedi
-
17-İsrâ 92
tuskıta es semâe \n(sakata) : semayı düşürürsün \n: (düştü)
-
17-İsrâ 92
kemâ : gibi
-
17-İsrâ 93
fî es semâi : gökyüzünde, semada
-
17-İsrâ 94
ve mâ : ve değildir, olmadı
-
17-İsrâ 95
mutmainnîne : mutmain olanlar (olarak), yerleşip yaşayanlar
-
17-İsrâ 95
min es semâi : semadan
-
17-İsrâ 97
kullemâ : her seferinde, her defasında
-
17-İsrâ 99
halaka es semâvâti : semaları yarattı
-
17-İsrâ 102
mâ enzele : indirmedi
-
17-İsrâ 102
es semâvâti : semalar
-
17-İsrâ 105
ve mâ erselnâ-ke : ve seni göndermedik
-
17-İsrâ 110
er rahmâne : rahmân
-
17-İsrâ 110
mâ ted'û : çağırdığınız şey (isim)
-
17-İsrâ 110
el esmâu el husnâ : esmaül hüsna, en güzel isimler
-
18-Kehf 3
mâkisîne : kalıcıdırlar
-
18-Kehf 5
mâ : yoktur
-
18-Kehf 7
mâ : şeyleri
-
18-Kehf 8
mâ aleyhâ : onun üzerinde olan şeyler
-
18-Kehf 12
limâ : o şeyi
-
18-Kehf 14
rabbu es semâvâti : semaların Rabbi
-
18-Kehf 16
ve mâ ya'budûne : ve kul olduğunuz şeyler
-
18-Kehf 17
zâte eş şimâli : sol taraf
-
18-Kehf 18
ve zâte eş şimâli : ve sol taraf
-
18-Kehf 19
bi mâ lebistum : siz ne kadar kaldınız
-
18-Kehf 22
mâ ya'lemu-hum : onları bilmezler
-
18-Kehf 22
fe lâ tumâri : artık tartışma
-
18-Kehf 26
bimâ : şeyi (ne kadar)
-
18-Kehf 26
gaybu es semâvâti : semaların gaybı
-
18-Kehf 26
mâ : yoktur
-
18-Kehf 27
mâ : şeyi
-
18-Kehf 27
li kelimâti-hi : onun kelimesini
-
18-Kehf 29
bi mâin : su ile, sıvı ile, mai ile
-
18-Kehf 32
li ehadi-himâ : ikisinden birine
-
18-Kehf 32
ve hafefnâ-humâ : ve ikisini kuşattık
-
18-Kehf 32
beyne-humâ : ikisinin arasında
-
18-Kehf 33
hılâle-humâ : ikisinin arasından
-
18-Kehf 34
mâlen : mal bakımından
-
18-Kehf 35
mâ ezunnu : ben sanmıyorum
-
18-Kehf 36
ve mâ ezunnu : ve zannetmiyorum
-
18-Kehf 39
mâ şâe allâhu : maşaallah, Allah'ın dilediği şey
-
18-Kehf 39
mâlen : mal (miktar) bakımından
-
18-Kehf 40
min es semâi : semadan
-
18-Kehf 41
mâu-hâ : onun suyu
-
18-Kehf 42
mâ enfeka : harcadığı, sarfettiği şeyler (emek, para)
-
18-Kehf 43
ve mâ kâne : ve olmadı
-
18-Kehf 45
ke mâin : su gibi
-
18-Kehf 45
min es semâi : semadan
-
18-Kehf 46
el mâlu : mal
-
18-Kehf 48
kemâ : gibi
-
18-Kehf 49
mimmâ (min mâ) : şeylerden
-
18-Kehf 49
mâli : nasıl
-
18-Kehf 49
mâ amilû : yaptıkları, amel ettikleri şeyler
-
18-Kehf 51
mâ eşhedtu-hum : onları şahit tutmadım
-
18-Kehf 51
halka es semâvâti : semaların yaratılışı
-
18-Kehf 51
ve mâ kuntu : ve ben olmadım
-
18-Kehf 53
masrifen \n(serefa) : uzaklaşacak yer, kaçış yolu \n: (çevirdi, uzaklaştı)
-
18-Kehf 55
ve mâ menea : ve men eden şey
-
18-Kehf 56
ve mâ nursilu : ve göndermeyiz
-
18-Kehf 56
ve mâ unzirû : ve uyarıldıkları şeyler
-
18-Kehf 57
mâ kaddemet : takdim ettiği şey(ler)
-
18-Kehf 58
mâ kesebû : kazandıkları şeyler
-
18-Kehf 59
lemmâ zalemû : zulmettikleri zaman
-
18-Kehf 61
fe lemmâ : böylece olduğu zaman
-
18-Kehf 61
beyni-himâ : ikisinin arasında
-
18-Kehf 61
hûte-humâ : ikisinin balığı
-
18-Kehf 62
lemmâ : olduğu zaman
-
18-Kehf 63
ve mâ ensâ-nî-hu : ve onu bana unutturmadı
-
18-Kehf 64
mâ kunnâ : bizim olduğumuz şey
-
18-Kehf 64
alâ âsâri-himâ : (ikisinin) izleri üzerinde
-
18-Kehf 66
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
18-Kehf 67
maiye : benimle beraber, benim maiyetimde
-
18-Kehf 68
mâ : şey
-
18-Kehf 72
maiye : benimle beraber
-
18-Kehf 73
bimâ : den dolayı, sebebiyle
-
18-Kehf 75
maiye : benimle beraber
-
18-Kehf 77
istat'amâ : yemek istediler
-
18-Kehf 77
en yudayyifû humâ : ikisini misafir etmek
-
18-Kehf 78
mâ lem testetı' : güç yetiremediğin şey
-
18-Kehf 80
ve emmâ el gulâmu : ve fakat çocuğa (gelince)
-
18-Kehf 80
en yurhika-humâ : onları (o ikisini küfre ve tuğyana) sürüklemek
-
18-Kehf 81
en yubdile-humâ : onlara (o ikisi için) değiştirmesi
-
18-Kehf 81
rabbu-humâ : onların (o ikisinin) Rab'leri
-
18-Kehf 82
ve emmâ el cidâru : ve duvar meselesine gelince, duvar ise
-
18-Kehf 82
lehumâ : ikisinin, ikisine ait
-
18-Kehf 82
ebû-humâ : ikisinin babası
-
18-Kehf 82
eşudde-humâ : onların en kuvvetli çağı, gençlik çağı
-
18-Kehf 82
kenze-humâ : ikisinin definesi
-
18-Kehf 82
ve mâ fealtu-hu : ve onu ben yapmadım
-
18-Kehf 82
mâ : şey
-
18-Kehf 86
magribe eş şemsi : güneşin battığı yer
-
18-Kehf 86
immâ : ya, veya
-
18-Kehf 86
ve immâ : ve ya, veya
-
18-Kehf 87
emmâ : amma, lâkin, fakat
-
18-Kehf 88
ve emmâ : ve amma, fakat
-
18-Kehf 90
matlıa eş şemsi \n(talaa) : güneşin (tulû ettiği) doğduğu yer \n: (doğdu)
-
18-Kehf 91
bimâ : şeyleri
-
18-Kehf 93
min dûni-himâ : o ikisinden başka
-
18-Kehf 95
mâ mekken-nî : beni kuvvetlendirdiği (desteklediği) şeyler
-
18-Kehf 97
femestâû (fe ma istetaû) : böylece, artık güçleri yetmez
-
18-Kehf 97
ve mestetâû (ma istetaû) : ve muktedir olamazlar, güçleri yetmez
-
18-Kehf 99
cema'nâ-hum : onları topladık
-
18-Kehf 103
a'mâlen : ameller açısından
-
18-Kehf 105
a'mâlu-hum : onların amelleri
-
18-Kehf 106
bimâ : sebebiyle, dolayısıyla
-
18-Kehf 109
li kelimâti : kelimeler, sözler için
-
18-Kehf 109
kelimâtu : sözler, kelimeler
-
18-Kehf 110
innemâ : ancak, sadece, yalnız
-
18-Kehf 110
ennemâ : olduğu
-
19-Meryem 18
bir rahmâni (bi er rahmâni) : Rahmân'a
-
19-Meryem 19
innemâ : sadece, yalnız
-
19-Meryem 21
makdıyyen : kaza edilmiş, yerine getirilmiş
-
19-Meryem 26
fe immâ : fakat, eğer, ama
-
19-Meryem 26
li er rahmâni : Rahmân'a
-
19-Meryem 28
mâ kâne : olmadı, değildi
-
19-Meryem 28
ve mâ kânet : ve değildi
-
19-Meryem 31
eyne mâ kuntu : ben nerede bulunsam, bulunduğum heryerde
-
19-Meryem 31
mâ dumtu hayyen : hayatta kaldığım sürece
-
19-Meryem 35
mâ kâne : olmadı, olmaz
-
19-Meryem 35
fe innemâ : o taktirde sadece
-
19-Meryem 42
mâ lâ yesmau : işitmeyen şey
-
19-Meryem 43
mâ lem ye'ti-ke : sana gelmeyen
-
19-Meryem 44
li er rahmâni : Rahmân'a
-
19-Meryem 45
min er rahmâni : Rahmân'dan
-
19-Meryem 48
ve mâ ted'ûne : ve sizin dua ettiğiniz şeyler
-
19-Meryem 49
lemmâ'tezelehum : onlardan ayrıldığı zaman
-
19-Meryem 49
ve mâ ya'budûne : ve onların kul olduğu şeyler
-
19-Meryem 54
ismâîle : İsmail
-
19-Meryem 55
mardıyyen : kendisinden razı olunan
-
19-Meryem 58
âyâtu er rahmâni : Rahmân'ın âyetleri
-
19-Meryem 61
er rahmânu : Rahmân
-
19-Meryem 64
ve mâ netenezzelu : ve biz inmeyiz
-
19-Meryem 64
mâ beyne eydî-nâ : önümüzdekiler (ellerimizin arasındakiler)
-
19-Meryem 64
ve mâ halfe-nâ : ve arkamızdakiler
-
19-Meryem 64
ve mâ beyne zâlike : ve bunların arasındakiler
-
19-Meryem 64
ve mâ kâne : ve olmadı, değildir
-
19-Meryem 65
es semâvâti : semalar
-
19-Meryem 65
ve mâ beyne-humâ : ve ikisinin arasındakiler
-
19-Meryem 66
e izâ mâ mittu : öldüğüm zaman mı
-
19-Meryem 69
alâ er rahmâni : Rahmân'a karşı
-
19-Meryem 71
makdıyyen : olmasına karar verilmiş, kesinleşmiş olan
-
19-Meryem 73
makâmen : makam
-
19-Meryem 75
er rahmânu : Rahmân
-
19-Meryem 75
mâ yûadûne : vaadedilen şeyi, vaadolundukları şey
-
19-Meryem 75
immâ el azâbe : ya azabı
-
19-Meryem 75
ve immâ es sâate : veya (kıyâmet) saati
-
19-Meryem 77
mâlen : mal
-
19-Meryem 78
inde er rahmâni : Rahmân'ın katında
-
19-Meryem 79
mâ yekûlu : söylediği şeyleri
-
19-Meryem 80
mâ yekûlu : söyledikleri şey(ler)
-
19-Meryem 84
innemâ : ancak, yalnız, sadece
-
19-Meryem 85
ilâ er rahmâni : Rahmân'a
-
19-Meryem 87
inde er rahmâni : Rahmân'ın indinde (katında)
-
19-Meryem 88
er rahmânu : Rahmân
-
19-Meryem 90
es semâvâtu : semalar
-
19-Meryem 91
li er rahmâni : Rahmân'a
-
19-Meryem 92
ve mâ yenbagî : ve caiz olmaz, yakışmaz, olamaz
-
19-Meryem 92
li er rahmâni : Rahmân'a
-
19-Meryem 93
fî es semâvâti : semalarda
-
19-Meryem 93
âti er rahmâni : Rahmân'a gelecek
-
19-Meryem 96
lehum er rahmânu : Rahmân onlar için
-
19-Meryem 97
innemâ : ancak, sadece,
-
2-Bakara 3
ve mimmâ (min mâ) : ve o şeyden, ondan
-
2-Bakara 4
bi mâ : şeye
-
2-Bakara 4
ve mâ : ve şey
-
2-Bakara 8
ve mâ : ve değil
-
2-Bakara 9
mâ yahdeûne : aldatmıyorlar
-
2-Bakara 9
mâ yeş'urûne : farkında olmazlar, farkına varmazlar
-
2-Bakara 10
maradun : maraz, hastalık
-
2-Bakara 10
maradan : maraz, hastalık
-
2-Bakara 10
bi mâ : sebebiyle
-
2-Bakara 11
innemâ : ancak, sadece
-
2-Bakara 13
kemâ : gibi
-
2-Bakara 13
kemâ : gibi
-
2-Bakara 14
innemâ : sadece, ancak
-
2-Bakara 16
mâ : olmadı
-
2-Bakara 16
mâ kânû : değillerdi, olmadılar
-
2-Bakara 17
lemmâ : olduğu zaman
-
2-Bakara 17
mâ : şey(ler)
-
2-Bakara 17
zulumâtin : zulmet, karanlıklar
-
2-Bakara 19
min es semâi : semadan, gökyüzünden
-
2-Bakara 19
zulumâtun : zulmet, karanlıklar
-
2-Bakara 20
kullemâ : her zaman, her defa
-
2-Bakara 22
ves semâe (ve es semâe) : ve sema, gökyüzü
-
2-Bakara 22
es semâi : sema, gökyüzü
-
2-Bakara 22
mâen : su
-
2-Bakara 22
es semarâti : ürünler, meyveler, mahsuller
-
2-Bakara 23
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
2-Bakara 25
kullemâ : her seferinde, her defasında
-
2-Bakara 26
mâ : şey
-
2-Bakara 26
mâ : şey
-
2-Bakara 26
fe emmâ : fakat, ama, ise
-
2-Bakara 26
ve emmâ : ve fakat, ama
-
2-Bakara 26
mâzâ : ne
-
2-Bakara 26
ve mâ yudıllu : ve dalâlette bırakmaz
-
2-Bakara 27
mâ : şey
-
2-Bakara 29
mâ : şey
-
2-Bakara 29
es semâi : sema, gökyüzü
-
2-Bakara 29
semâvâtin : semalar, gökler (gök katları)
-
2-Bakara 30
ed dimâe : kan
-
2-Bakara 30
mâ lâ tâ'lemûne : sizin bilmediğiniz şeyleri
-
2-Bakara 31
el esmâe : isimler
-
2-Bakara 31
bi esmâe : isimleri ile, isimleri
-
2-Bakara 32
mâ : şey
-
2-Bakara 33
bi esmâi-him : O'nun (Allah'ın) isimleri
-
2-Bakara 33
fe lemmâ : olunca, olduğu zaman
-
2-Bakara 33
bi esmâi-him : O'nun (Allah'ın) isimleri
-
2-Bakara 33
es semâvâti : semalar, gökler
-
2-Bakara 33
mâ : şey
-
2-Bakara 33
ve mâ : ve şeyi, şeyleri
-
2-Bakara 35
şi'tumâ : dilediniz (ikiniz)
-
2-Bakara 36
ezelle-humâ : onları (o ikisini) kaydırdı (ayağını
-
2-Bakara 36
ahrece-humâ : onları (ikisini) çıkardı
-
2-Bakara 36
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
2-Bakara 37
kelimâtin : kelimeler
-
2-Bakara 38
immâ : olunca
-
2-Bakara 41
bi mâ : şeye
-
2-Bakara 41
li mâ : o şeyi
-
2-Bakara 57
el gamâme : bulut
-
2-Bakara 57
mâ : şey(ler)
-
2-Bakara 57
mâ zalemû-nâ : bize zulmetmediler
-
2-Bakara 59
es semâi : sema, gök
-
2-Bakara 59
bi- mâ : sebebiyle, dolayısıyla
-
2-Bakara 61
mimmâ (min mâ) : şey(ler)den
-
2-Bakara 61
mâ : şey(ler)
-
2-Bakara 61
zâlike bi mâ : işte bu şey sebebiyle, dolayısıyla
-
2-Bakara 63
mâ ateynâ-kum : size verdiğimiz şeyler
-
2-Bakara 63
mâ : şey(ler)
-
2-Bakara 66
li mâ : şey(ler) için, kimseler için
-
2-Bakara 66
ve mâ : ve şey(ler), kimseler
-
2-Bakara 68
mâ : ne, nasıl
-
2-Bakara 68
mâ : şey
-
2-Bakara 69
mâ : ne, nasıl
-
2-Bakara 70
mâ : ne, nasıl
-
2-Bakara 71
ve mâ kâdû yef'alûne : ve neredeyse yapmayacaklardı
-
2-Bakara 72
mâ kuntum tektumûne : sizin gizlemiş olduğunuz şeyi
-
2-Bakara 74
lemâ : olduğu zaman, öyle ki, fakat (hatta)
-
2-Bakara 74
lemâ : olduğu zaman, öyle ki, fakat (hatta)
-
2-Bakara 74
el mâu : su
-
2-Bakara 74
lemâ : olduğu zaman, öyle ki, fakat (hatta)
-
2-Bakara 74
ve mâ allâhu : ve Allah değildir
-
2-Bakara 74
ammâ (an mâ) : onlardan (o şeylerden)
-
2-Bakara 75
mâ : şey
-
2-Bakara 76
bi mâ : o şeyi, onu
-
2-Bakara 77
mâ yusirrûne : sır olan, saklanan şeyler
-
2-Bakara 77
ve mâ yu'linûne : ve alenî olan, açıklanan şeyler
-
2-Bakara 78
emâniyye : emaniyye, kişilerin kendilerinin yazdığı kitaplar, zan, temenni
-
2-Bakara 79
mimmâ (min mâ) : şey(ler)den
-
2-Bakara 79
mimmâ (min mâ) : şey(ler)den
-
2-Bakara 80
ma'dûdete : ma'dûd, adetli, sayılı
-
2-Bakara 80
mâ lâ ta'lemûne : bilmediğiniz bir şey
-
2-Bakara 83
ve el yetâmâ : ve yetimler
-
2-Bakara 84
dimâe-kum : kanlarınız
-
2-Bakara 85
fe mâ cezâu : artık cezası değil
-
2-Bakara 85
illâ \n(ma ... illa) : ancak, sadece, den başka \n: (den başka değildir)
-
2-Bakara 85
ve mâ : ve değildir
-
2-Bakara 85
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
2-Bakara 87
kullemâ : her sefer, her defa
-
2-Bakara 87
bimâ : şey ile
-
2-Bakara 88
kalîlen mâ : ne kadar az, pek az
-
2-Bakara 89
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
2-Bakara 89
limâ : şeyi
-
2-Bakara 89
lemmâ : olduğu zaman
-
2-Bakara 89
mâ arafû : bildikleri şey
-
2-Bakara 90
bi'se mâ : ne kötü şey
-
2-Bakara 90
bimâ enzele allâhu : Allah'ın indirdiği şeyle
-
2-Bakara 91
bi mâ : şeye
-
2-Bakara 91
bi mâ : şeye
-
2-Bakara 91
bi mâ verâe-hu : onun arkasındaki şeyi
-
2-Bakara 91
limâ : şeyi
-
2-Bakara 93
mâ âteynâ-kum : size verdiğimiz şey
-
2-Bakara 93
bi'se mâ : ne kötü şey
-
2-Bakara 93
bi-hi îmânu-kum : onunla sizin îmânınız
-
2-Bakara 95
bi-mâ : şey ile, sebebiyle
-
2-Bakara 96
ve mâ huve : ve o değildir
-
2-Bakara 96
bi-mâ : şeyi
-
2-Bakara 97
li-mâ : şeyi
-
2-Bakara 99
ve mâ yekfuru : ve inkâr etmezler
-
2-Bakara 100
ve kullemâ : ve her defa, her sefer, her zaman
-
2-Bakara 101
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
2-Bakara 101
limâ : şeyi
-
2-Bakara 102
mâ tetlû : okunan şey
-
2-Bakara 102
suleymâne : Süleyman
-
2-Bakara 102
ve mâ kefere : ve inkâr etmedi, örtmedi, kâfir olmadı
-
2-Bakara 102
suleymânu : Süleyman
-
2-Bakara 102
ve mâ unzile : ve indirilen şey
-
2-Bakara 102
hârûte ve mârûte : Harut ve Marut, iki meleğin isimleri
-
2-Bakara 102
ve mâ yuallimâni : ve o ikisi öğretmiyorlar
-
2-Bakara 102
innemâ : ama, fakat, sadece
-
2-Bakara 102
min-humâ : onlardan (o ikisinden)
-
2-Bakara 102
mâ : şey
-
2-Bakara 102
ve mâ : ve değildir, olmadı
-
2-Bakara 102
mâ yadurru-hum : onlar zarar veren şeyler
-
2-Bakara 102
mâ lehu : onun için yoktur
-
2-Bakara 102
mâ şerev : satın aldıkları şey
-
2-Bakara 105
mâ yeveddu : sevmezler, istemezler
-
2-Bakara 106
mâ : ne, şey, bir şey
-
2-Bakara 107
es semâvâti : semalar, gökler
-
2-Bakara 107
ve mâ : ve yoktur, değildir
-
2-Bakara 108
kemâ : gibi
-
2-Bakara 108
bi el îmâni : îmân ile
-
2-Bakara 109
îmâni-kum : sizin îmânınız
-
2-Bakara 109
mâ : şey
-
2-Bakara 110
ve mâ tukaddimû : ve takdim ettiğiniz, sunduğunuz şey
-
2-Bakara 110
bi mâ : şeyi
-
2-Bakara 111
emâniyyu-hum : onların emaniyyesi, zan ve kuruntusu
-
2-Bakara 113
fî mâ : o şey hakkında
-
2-Bakara 114
mâ kâne : olmadı
-
2-Bakara 115
ve el magribu : ve garb, batı
-
2-Bakara 115
eynemâ : hangi, herhangi, taraf
-
2-Bakara 116
mâ fî es semâvâti : semalardaki, göklerdeki şeyler
-
2-Bakara 117
es semâvâti : semalar, gökler
-
2-Bakara 117
innemâ : sadece
-
2-Bakara 120
mâ leke : senin için yoktur
-
2-Bakara 124
bi kelimâtin : kelimeler ile
-
2-Bakara 124
imâmen : imam, önder
-
2-Bakara 125
min makâmı : (makamdan) bir makam
-
2-Bakara 125
ve ismâîle : ve İsmail'e
-
2-Bakara 126
el masîru : varış yeri
-
2-Bakara 127
ve ismâîlu : ve İsmail
-
2-Bakara 133
mâ ta'budûne : neye kulluk edeceksiniz
-
2-Bakara 133
ve ismâîle : ve İsmail
-
2-Bakara 134
lehâ mâ kesebet : onun kazandığı şeyler
-
2-Bakara 134
mâ kesebtum : kazandığınız şeyler
-
2-Bakara 134
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
2-Bakara 135
ve mâ kâne : ve olmadı
-
2-Bakara 136
ve mâ unzile : ve indirilene (indirilen şeye)
-
2-Bakara 136
ve mâ unzile : ve indirilene (indirilen şeye)
-
2-Bakara 136
ve ismâîle : ve İsmail
-
2-Bakara 136
ve mâ ûtiye : ve verilene (verilen şeye)
-
2-Bakara 136
ve mâ utiye : ve verilene (verilen şeye)
-
2-Bakara 137
mâ âmentum : sizin îmân ettiğiniz şey
-
2-Bakara 137
innemâ : sadece
-
2-Bakara 139
â'mâlu-nâ : bizim amellerimiz
-
2-Bakara 139
a'mâlu-kum : sizin amelleriniz
-
2-Bakara 140
ve ismâîle : ve İsmail
-
2-Bakara 140
ve mâ allâhu : ve Allah değildir
-
2-Bakara 140
ammâ (an mâ) : şey(ler)den
-
2-Bakara 141
lehâ mâ kesebet : onun kazandığı şey(ler)
-
2-Bakara 141
mâ kesebtum : kazandığınız şey(ler)
-
2-Bakara 141
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
2-Bakara 142
mâ vellâ-hum : onları çeviren nedir
-
2-Bakara 142
ve el magrıbu : ve batı
-
2-Bakara 143
ve mâ ceal-nâ : ve biz yapmadık, kılmadık
-
2-Bakara 143
ve mâ kâne : ve olmadı, değildir
-
2-Bakara 143
îmâne-kum : sizin îmânınız
-
2-Bakara 144
fî es semâi : semaya
-
2-Bakara 144
mâ kuntum : siz olursunuz, bulunursunuz
-
2-Bakara 144
ve mâ âllâhu : ve Allah değildir
-
2-Bakara 144
ammâ (an mâ) : şey(ler)den
-
2-Bakara 145
mâ tebiû : tâbî olmazlar
-
2-Bakara 145
ve mâ ente : ve sen değilsin
-
2-Bakara 145
ve mâ : ve değil
-
2-Bakara 145
mâ câe-ke : sana gelen şey
-
2-Bakara 146
kemâ : gibi
-
2-Bakara 148
eyne mâ : her nerede
-
2-Bakara 149
ve mâ : ve değildir
-
2-Bakara 149
ammâ (an mâ) : şey(ler)den
-
2-Bakara 150
mâ kuntum : siz oldunuz (bulundunuz)
-
2-Bakara 151
kemâ : gibi, olduğu gibi, öyle ki, nitekim
-
2-Bakara 151
mâ : şeyler
-
2-Bakara 158
bi-himâ : ikisini
-
2-Bakara 159
mâ : şey
-
2-Bakara 159
mâ : şey(ler)
-
2-Bakara 161
ve mâtû : ve öldüler
-
2-Bakara 161
ecmaîne : hepsi
-
2-Bakara 163
er rahmân : Rahmân olan, Rahmân esmasının
-
2-Bakara 164
es semâvâti : semalar, gökler
-
2-Bakara 164
bimâ : dolayısıyla, sebebiyle, ..... yaparak
-
2-Bakara 164
ve mâ : ve şeyi
-
2-Bakara 164
min es semâi : semadan, gökten
-
2-Bakara 164
min mâin : sudan, suyu
-
2-Bakara 164
es semâi : sema, gökyüzü
-
2-Bakara 167
kemâ : gibi
-
2-Bakara 167
a'mâle-hum : onların amelleri
-
2-Bakara 167
ve mâ : ve değil
-
2-Bakara 168
mimmâ (min mâ) : şey(ler)den
-
2-Bakara 169
innemâ : ancak, sadece
-
2-Bakara 169
mâ lâ ta'lemûne : sizin bilmediğiniz şeyler
-
2-Bakara 170
mâ enzele : indirdiği şey, indirdiğine
-
2-Bakara 170
mâ : şey
-
2-Bakara 171
bi mâ : bu yüzden, bu sebeple
-
2-Bakara 172
mâ razaknâ-kum : sizi rızıklandırdığımız şeyler
-
2-Bakara 173
innemâ : ancak, sadece, fakat
-
2-Bakara 173
ve mâ uhille : ve boğazlanmamış, kesilmemiş
-
2-Bakara 174
mâ : şey(ler)
-
2-Bakara 174
mâ : şey(ler)
-
2-Bakara 175
bi el magfireti : mağfiret ile, günahların sevaba
-
2-Bakara 175
mâ : şey, ne, nedir
-
2-Bakara 177
el maşrıkı : doğu
-
2-Bakara 177
ve el magrıbi : ve batı
-
2-Bakara 177
el mâle : mal
-
2-Bakara 177
ve el yetâmâ : ve yetimler
-
2-Bakara 178
bi el ma'rûfi : iyilikle, bilinen şekilde, örfe tâbî olarak
-
2-Bakara 180
bi el ma'rûfi : marufla, örf ve adete uygun olarak
-
2-Bakara 181
ba'de mâ : sonra
-
2-Bakara 181
innemâ : sadece, fakat, ama
-
2-Bakara 183
kemâ : gibi
-
2-Bakara 184
ma'dûdâtin : adetli, sayılmış, sayılı
-
2-Bakara 184
marîdan : hasta
-
2-Bakara 185
ramadân : ramazan
-
2-Bakara 185
marîdan : hasta
-
2-Bakara 185
alâ mâ : şey üzerine, şeye
-
2-Bakara 187
mâ ketebe : takdir ettiği, yazdığı, farz kıldığı şeyi
-
2-Bakara 194
ve el hurumâtu : ve ihtiram, hürmetler, yasaklar, haram- lar
-
2-Bakara 194
ma i'tedâ : zulmettiler, hakka tecavüz ettikleri şey
-
2-Bakara 196
mâ isteysera : kolay gelen şey 9 - min el hedyi
-
2-Bakara 196
mahille-hu : mahalline, kendi yerine
-
2-Bakara 196
marîdan : hasta
-
2-Bakara 196
mâ : şey
-
2-Bakara 197
ma'lûmâtun : malûm, belirlenmiş, bilinen
-
2-Bakara 197
ve mâ tef'alû : ve ne yaparsanız
-
2-Bakara 198
kemâ : gibi, şeklinde, şekilde
-
2-Bakara 200
mâ : yoktur
-
2-Bakara 202
mimmâ (min mâ) : o şeyden
-
2-Bakara 203
ma'dûdâtin : adetli, sayılmış, sayılı
-
2-Bakara 204
mâ : şey
-
2-Bakara 207
mardâti allâhi : Allah'ın rızasını
-
2-Bakara 209
mâ câet-kum : size gelen şey
-
2-Bakara 210
min el gamâmi : bulutlardan
-
2-Bakara 211
mâ câet-hu : ona gelen şey
-
2-Bakara 213
fî mâ : şey hakkında
-
2-Bakara 213
ve mâ ıhtelefe : ve ihtilâf ettikleri, ayrılığa düştükleri şey
-
2-Bakara 213
mâ câet-hum : onlara gelen şey
-
2-Bakara 213
li mâ ıhtelefû : ihtilâf ettikleri, ayrılığa düştükleri şey için
-
2-Bakara 214
ve lemmâ : ve olmadıkça
-
2-Bakara 215
mâzâ : ne, nasıl
-
2-Bakara 215
mâ enfaktum : Allah için infâk ettiğiniz, verdiğiniz şey
-
2-Bakara 215
ve yetâmâ : ve yetimler
-
2-Bakara 215
ve mâ tef'alû : ve yaptığınız şey, ne yaparsanız
-
2-Bakara 217
a'mâlu-hum : onların amelleri
-
2-Bakara 219
fî-himâ : ikisinde vardır
-
2-Bakara 219
ve ismu-humâ : ve onların (o ikisinin) günahları
-
2-Bakara 219
min nef'i-himâ : onların (o ikisinin) faydalarından
-
2-Bakara 219
mâzâ : ne, nasıl
-
2-Bakara 220
an el yetâmâ : yetimlerden
-
2-Bakara 221
ve el magfireti : ve mağfiret
-
2-Bakara 222
anil mahîdi (an el mahîdi) : (kadınların) hayz (ay) hallerinden
-
2-Bakara 222
fî el mahîdi : hayz (ay) hallerinde, hayz zamanında
-
2-Bakara 224
li eymâni-kum : yeminlerinize, yeminleriniz için
-
2-Bakara 225
fî eymâni-kum : yeminleriniz konusunda, hakkında
-
2-Bakara 225
bi mâ kesebet : kazandığı şeyler ile
-
2-Bakara 228
mâ halaka : yarattığı şey
-
2-Bakara 228
bi el ma'rûfi : iyilik ile, örfe ve adete uygun olarak
-
2-Bakara 229
bi ma'rûfin : iyilik ile, örf ve adete uygun olarak
-
2-Bakara 229
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
2-Bakara 229
ellâ yukîmâ : ikame edememek, ayakta tutamamak, yerine getirememek
-
2-Bakara 229
ellâ yukîmâ : ikame edememek, ayakta tutamamak, yerine getirememek
-
2-Bakara 229
aleyhimâ : onların ikisi üzerine, ikisine
-
2-Bakara 229
mâ : şey
-
2-Bakara 230
aley-himâ : onların ikisi üzerine, ikisine
-
2-Bakara 230
en yukîmâ : ikame etmek, ayakta tutmak, yerine getirmek
-
2-Bakara 231
bi ma'rûfin : marufla, iyilikle, örf ve adete uygun
-
2-Bakara 231
bi ma'rûfin : marufla, iyilikle, örf ve adete uygun
-
2-Bakara 231
ve mâ enzele : ve indirdiği şey
-
2-Bakara 232
bi el ma'rûfi : marufla, iyilikle, örf ve adete uygun
-
2-Bakara 233
bi el ma'rûfi : marufla, iyilikle, örf ve adete uygun
-
2-Bakara 233
min humâ : (onların) ikisinden
-
2-Bakara 233
aleyhimâ : onların ikisi üzerine, ikisine
-
2-Bakara 233
mâ âteytum : (karar )verdiğiniz şey
-
2-Bakara 233
bi el ma'rûfi : marufla, örf ve adete uygun olarak
-
2-Bakara 233
bi mâ ta'melûne : yaptığınız şeyleri, yaptıklarınızı
-
2-Bakara 234
fî mâ : şey(ler)de
-
2-Bakara 234
bi el ma'rûfi : marufla, örf ve adete uygun olarak
-
2-Bakara 234
bi mâ : şeyleri
-
2-Bakara 235
fîmâ : hakkında
-
2-Bakara 235
ma'rûfen : marufla, örf ve adete uygun olarak
-
2-Bakara 235
mâ : şeyi
-
2-Bakara 236
mâ lem temessû-hunne : henüz kendilerine dokunmadınız
-
2-Bakara 236
bi el ma'rûfi : marufla, örf ve adete uygun olarak
-
2-Bakara 237
mâ faradtum : sizin farz kıldığınız miktar, mehir
-
2-Bakara 237
bi mâ ta'melûne : yaptığınız şey(ler)i
-
2-Bakara 239
kemâ : gibi, o şekilde
-
2-Bakara 239
mâ : şeyler
-
2-Bakara 240
fî mâ fealne : yaptıkları şeylerde
-
2-Bakara 241
bi el ma'rûfi : marufla, iyilikle, örf ve adete uygun
-
2-Bakara 246
ve mâ : ve yoktur, olmaz
-
2-Bakara 246
fe lemmâ : artık, fakat ..... olduğu zaman
-
2-Bakara 247
min el mâli : maldan, varlıktan
-
2-Bakara 248
mimmâ (min mâ) : şeylerden
-
2-Bakara 249
fe lemmâ : böylece olduğu zaman
-
2-Bakara 249
lemmâ : olunca
-
2-Bakara 250
ve lemmâ berazû : ve karşısına çıktıkları zaman
-
2-Bakara 251
mimmâ (min mâ) : şeylerden
-
2-Bakara 253
mâ iktetele : öldürmezler (karşılıklı, birbirlerini)
-
2-Bakara 253
mâ câet-hum : onlara gelen şey
-
2-Bakara 253
mâ iktetelû : öldürmezler (karşılıklı, birbirlerini)
-
2-Bakara 253
mâ yurîdu : dilediği şeyi
-
2-Bakara 254
mimmâ (min mâ) : şey(ler)den
-
2-Bakara 255
mâ fî es semâvâti : göklerde olan şeyler
-
2-Bakara 255
ve mâ fi el ardı : ve yeryüzünde olan şeyler
-
2-Bakara 255
mâ beyne eydî-him : onların elleri arasında olan şeyler, onların önlerindeki
-
2-Bakara 255
ve mâ halfe-hum : ve onların arkalarında olan şeyler
-
2-Bakara 255
bi mâ şâe : dilediği şey, dilediği
-
2-Bakara 255
es semâvâti : semalar, gökler
-
2-Bakara 255
hıfzu-humâ : onları (o ikisini) koruma, muhafaza etme
-
2-Bakara 257
min ez zulumâti : zulmetten, karanlıklardan
-
2-Bakara 257
ilâ ez zulumâti : zulmete, karanlıklara
-
2-Bakara 258
min el maşrıkı : şarktan, doğudan
-
2-Bakara 258
min el magribi : garbtan, batıdan
-
2-Bakara 259
fe emâte-hu allâhu : bunun üzerine Allah onu öldürdü
-
2-Bakara 259
ilâ hımâri-ke : merkebine
-
2-Bakara 259
fe lemmâ : artık, böylece, olunca
-
2-Bakara 260
li yatmainne : tatmin olması için
-
2-Bakara 262
mâ enfekû : infâk ettikleri şey, verdikleri şey
-
2-Bakara 263
ma'rûfun : güzel, iyi, örfe uygun
-
2-Bakara 263
ve magfiretun : ve mağfret, bağışlayıp iyi davranma
-
2-Bakara 264
mâle-hu : malını
-
2-Bakara 264
mimmâ (min mâ) : şey(ler)den
-
2-Bakara 265
mardâti allâhi : Allah'ın rızası
-
2-Bakara 265
bi-mâ : şeyi
-
2-Bakara 266
es-semarâti : ürünler, meyveler
-
2-Bakara 267
mâ kesebtum : kazandığınız şeyler
-
2-Bakara 267
ve mimmâ (min mâ) : ve şeylerden
-
2-Bakara 268
magfireten : mağfiret, günahların sevaba çevrilmesi, bağışlanma
-
2-Bakara 269
ve mâ yezzekkeru : ve tezekkür edemez, düşünemez
-
2-Bakara 270
ve mâ enfaktum : ve infâk ettiniz, infâk ettiğiniz şey
-
2-Bakara 270
ve mâ : ve yoktur
-
2-Bakara 271
niimmâ (niim mâ) : ne güzel
-
2-Bakara 271
bi mâ : şeyleri
-
2-Bakara 272
ve mâ tunfikû : ve infâk ettiğiniz şey, ne infâk
-
2-Bakara 272
ve mâ tunfikû : ve infâk ettiğiniz şey, ne infâk
-
2-Bakara 272
ve mâ tunfikû : ve infâk ettiğiniz şey, ne infâk
-
2-Bakara 273
bi sîmâ-hum : onların yüzleri ile, yüzlerinden
-
2-Bakara 273
ve mâ tunfikû : ve ne infâk ederseniz, ne verirseniz
-
2-Bakara 275
kemâ : gibi
-
2-Bakara 275
innemâ : ama, fakat, ancak
-
2-Bakara 275
mâ selefe : geçen şey, geçmişte olan
-
2-Bakara 278
mâ : şey
-
2-Bakara 281
mâ : şeyler
-
2-Bakara 282
kemâ : gibi
-
2-Bakara 282
ıhdâ-humâ : ikisinden birisi, onlardan birisi
-
2-Bakara 282
ıhdâ-huma : ikisinden birisi, onlardan birisi
-
2-Bakara 282
mâ duû : davet edildikleri şey (şahitlik)
-
2-Bakara 283
makbûdatun : kabzedilmiş, tutulmuş, alınmış olan
-
2-Bakara 283
emânete-hu : onun emanetini
-
2-Bakara 283
bi mâ : şeyleri
-
2-Bakara 284
mâ fî es semâvâti : göklerde bulunan şeyler
-
2-Bakara 284
ve mâ fî el ardı : ve yeryüzünde bulunan şeyler
-
2-Bakara 284
mâ fî enfusi-kum : nefslerinizde, içinizde olan
-
2-Bakara 285
bi-mâ : şeye
-
2-Bakara 285
el masîru : masîr, varış, ulaşma, seyr-i sülûk
-
2-Bakara 286
mâ kesebet : kazandığı şeyler
-
2-Bakara 286
mektesebet (mâ iktesebet) : kazandığı neğatif şeyler
-
2-Bakara 286
kemâ : gibi
-
2-Bakara 286
mâ lâ tâkate lenâ : bizim takat, güç yetiremeyeceğimiz şeyi
-
20-Tâ-Hâ 2
mâ enzel-nâ : biz indirmedik
-
20-Tâ-Hâ 4
ve es semâvâti : ve semalar
-
20-Tâ-Hâ 5
er rahmânu : Rahmân
-
20-Tâ-Hâ 6
mâ fî es semâvâti : semalar da olan şeyler
-
20-Tâ-Hâ 6
ve mâ fî el ardı : ve arzda (yeryüzünde) olan şeyler
-
20-Tâ-Hâ 6
ve mâ beyne-humâ : ve ikisinin arasında olan şeyler
-
20-Tâ-Hâ 6
ve mâ tahte es serâ : ve nemli toprağın altında olan şeyler
-
20-Tâ-Hâ 8
el esmâu el husnâ : en güzel isimler
-
20-Tâ-Hâ 11
fe lemmâ : böylece, olduğu zaman
-
20-Tâ-Hâ 13
li mâ yûhâ : vahyolunan şeyi
-
20-Tâ-Hâ 15
bimâ : dolayısıyla, sebebiyle
-
20-Tâ-Hâ 17
ve mâ tilke : ve o nedir
-
20-Tâ-Hâ 38
mâ yûhâ : vahyolunan şeyi
-
20-Tâ-Hâ 46
mea-kumâ : sizinle (ikinizle) beraberim
-
20-Tâ-Hâ 46
esmau : işitirim
-
20-Tâ-Hâ 49
rabbi-kumâ : (siz) ikinizin Rabbi
-
20-Tâ-Hâ 51
mâ bâlu : durumu nedir (ne haldedirler)
-
20-Tâ-Hâ 53
min es semâi : semadan
-
20-Tâ-Hâ 53
mâen : su
-
20-Tâ-Hâ 63
bi sihri-himâ : sihirleri ile (ikisinin sihri)
-
20-Tâ-Hâ 65
immâ (ve immâ) : öyle mi veya böyle mi olsun
-
20-Tâ-Hâ 65
(immâ) ve immâ : öyle mi veya böyle mi olsun
-
20-Tâ-Hâ 69
mâ fî yemîni-ke : sağ elindeki şeyi
-
20-Tâ-Hâ 69
mâ sanaû : onların yaptıkları şeyler
-
20-Tâ-Hâ 69
innemâ : sadece
-
20-Tâ-Hâ 72
alâ mâ câe-nâ : bize gelenlere karşı
-
20-Tâ-Hâ 72
mâ : şey
-
20-Tâ-Hâ 72
innemâ : ancak, sadece
-
20-Tâ-Hâ 73
ve mâ ekrehte-nâ : ve bize yaptırdığın kerih (çirkin) şeyler
-
20-Tâ-Hâ 78
mâ gaşiye-hum : onları (nasıl) kapladı, (öyle bir) kapladı ki
-
20-Tâ-Hâ 79
ve mâ hedâ : ve hidayete mani oldu, hidayetten men etti
-
20-Tâ-Hâ 81
mâ rezaknâ-kum : sizi rızıklandırdığımız şeyler
-
20-Tâ-Hâ 83
ve mâ a'cele-ke : ve sana acele ettiren nedir
-
20-Tâ-Hâ 87
mâ ahlefnâ : biz dönmedik, hilâf etmedik
-
20-Tâ-Hâ 90
innemâ : sadece, yalnız
-
20-Tâ-Hâ 90
er rahmânu : Rahmân
-
20-Tâ-Hâ 92
mâ menea-ke : seni ne men etti, sana mani olan nedir
-
20-Tâ-Hâ 95
mâ hatbu-ke : senin hitabın nedir, ne söyledin
-
20-Tâ-Hâ 96
bi mâ : şeyleri
-
20-Tâ-Hâ 98
innemâ : sadece, yalnız
-
20-Tâ-Hâ 99
mâ : şey
-
20-Tâ-Hâ 104
bimâ : şeyi
-
20-Tâ-Hâ 108
li er rahmâni : Rahmân için, Rahmân'a karşı
-
20-Tâ-Hâ 109
er rahmânu : Rahmân (Allah)
-
20-Tâ-Hâ 110
mâ beyne eydî-him : onların elleri arasındakini, onların önlerindekini
-
20-Tâ-Hâ 110
ve mâ halfe-hum : ve onların arkasındakileri
-
20-Tâ-Hâ 117
lâ yuhricenne-kumâ : sakın sizin ikinizi çıkarmasın
-
20-Tâ-Hâ 121
lehumâ : ikisinin
-
20-Tâ-Hâ 121
sev'âtu-humâ : ikisinin avret yerleri, ayıp yerleri
-
20-Tâ-Hâ 121
aleyhimâ : kendi üzerlerini
-
20-Tâ-Hâ 123
immâ : fakat, olduğu zaman
-
20-Tâ-Hâ 124
maîşeten : maişet temini, geçim
-
20-Tâ-Hâ 124
a'mâ : kör olarak
-
20-Tâ-Hâ 125
a'mâ : kör olarak
-
20-Tâ-Hâ 130
mâ yekûlûne : onların söyledikleri şey(ler)
-
20-Tâ-Hâ 131
ilâ mâ mettâ'nâ : metalandırdığımız, faydalandırdığımız şey(ler)
-
20-Tâ-Hâ 133
mâ fî es suhufi : sahifeler (için)de olan şey(ler)
-
21-Enbiyâ 2
mâ ye'tî-him : onlara gelmedi (ki)
-
21-Enbiyâ 4
fî es semâi : semada
-
21-Enbiyâ 5
kemâ : gibi
-
21-Enbiyâ 6
mâ âmenet : îmân etmedi
-
21-Enbiyâ 7
ve mâ ersel-nâ : ve biz göndermedik
-
21-Enbiyâ 8
ve mâ cealnâ-hum : ve biz onları kılmadık
-
21-Enbiyâ 8
ve mâ kânû : ve olmadılar, değildirler
-
21-Enbiyâ 12
fe lemmâ : olduğu zaman
-
21-Enbiyâ 13
ilâ mâ : şeye
-
21-Enbiyâ 15
fe mâ zâlet : böylece bitmedi (devam etti)
-
21-Enbiyâ 16
ve mâ halakna : ve biz yaratmadık
-
21-Enbiyâ 16
es semâe : sema
-
21-Enbiyâ 16
ve mâ : ve şeyler
-
21-Enbiyâ 16
beyne-humâ : onların ikisinin arasında
-
21-Enbiyâ 18
mimmâ (min mâ) : şeylerden
-
21-Enbiyâ 19
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
21-Enbiyâ 22
fî-himâ : ikisinde
-
21-Enbiyâ 22
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
21-Enbiyâ 23
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
21-Enbiyâ 24
maiye : benimle beraber
-
21-Enbiyâ 25
ve mâ ersel-nâ : ve biz göndermedik
-
21-Enbiyâ 26
er rahmânu : Rahmân
-
21-Enbiyâ 28
mâ : şey
-
21-Enbiyâ 28
ve mâ : ve şey
-
21-Enbiyâ 30
enne es semâvâti : semaların olduğu
-
21-Enbiyâ 30
fe fetaknâ-huma : sonra biz ikisini ayırdık
-
21-Enbiyâ 30
min el mâi : sudan
-
21-Enbiyâ 32
es semâe : sema
-
21-Enbiyâ 32
mahfûzen : korunmuş, muhafaza edilmiş
-
21-Enbiyâ 34
ve mâ ceal-nâ : ve biz kılmadık, vermedik
-
21-Enbiyâ 36
bi zikri er rahmâni : Rahmân'ın zikrini
-
21-Enbiyâ 41
mâ kânû : oldukları şey
-
21-Enbiyâ 42
min er rahmâni : Rahmân'dan
-
21-Enbiyâ 45
innemâ : sadece
-
21-Enbiyâ 45
mâ yunzerûne : uyarıldıkları şey
-
21-Enbiyâ 52
mâ hâzihi : bu nedir
-
21-Enbiyâ 52
et temâsîlu : heykeller
-
21-Enbiyâ 56
rabbu es semâvâti : semaların Rabbidir
-
21-Enbiyâ 65
mâ : olmadı, olmuyor
-
21-Enbiyâ 66
mâ : şeylere
-
21-Enbiyâ 67
ve li mâ ta'budûne : ve taptığınız şeylere
-
21-Enbiyâ 77
ecmaîne : hepsi
-
21-Enbiyâ 78
ve suleymâne : ve Süleyman
-
21-Enbiyâ 78
iz yahkumâni : ikisi hüküm veriyordu
-
21-Enbiyâ 79
suleymâne : Süleyman
-
21-Enbiyâ 81
li suleymâne : Süleyman için
-
21-Enbiyâ 84
mâ : şey
-
21-Enbiyâ 85
ve ismâîle : ve İsmail
-
21-Enbiyâ 87
fî ez zulumâti : karanlıklar içinde
-
21-Enbiyâ 98
ve mâ ta'budûne : ve taptığınız şeyler
-
21-Enbiyâ 99
mâ veradû-hâ : ona girmediler
-
21-Enbiyâ 102
meştehet (mâ iştehet) : istenen (arzu edilen) şey
-
21-Enbiyâ 104
natvi es semâe : semayı düreceğiz
-
21-Enbiyâ 104
kemâ : gibi
-
21-Enbiyâ 107
ve mâ erselnâ-ke : ve seni biz göndermedik
-
21-Enbiyâ 108
innemâ : sadece, yalnız, ancak
-
21-Enbiyâ 108
ennemâ : olduğu
-
21-Enbiyâ 109
mâ : şey
-
21-Enbiyâ 110
mâ : şey
-
21-Enbiyâ 112
er rahmânu : Rahmân'dır
-
21-Enbiyâ 112
mâ : şeyler
-
22-Hac 2
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
22-Hac 2
ve mâ hum bi : ve onlar değiller
-
22-Hac 5
mâ neşâu : dilediğimiz şeyi
-
22-Hac 5
el mâe : su
-
22-Hac 10
bimâ : sebebiyle
-
22-Hac 12
mâ : şey(ler)
-
22-Hac 12
ve mâ : ve şey(ler)
-
22-Hac 14
mâ yurîdu : dilediği şey
-
22-Hac 15
ilâ es semâi : semaya
-
22-Hac 15
mâ yagîzu : öfkelendiği şey
-
22-Hac 18
fî es semâvâti : semalarda
-
22-Hac 18
mâ : yoktur
-
22-Hac 18
mâ yeşâu : dilediği şeyi
-
22-Hac 19
hasmâni : iki hasımdır
-
22-Hac 20
mâ : şey
-
22-Hac 21
makâmıu : kamçılar
-
22-Hac 22
kullemâ : her sefer
-
22-Hac 28
ma'lûmâtin : malûm olan, bilinen, belli
-
22-Hac 28
alâ mâ : şey(ler)e
-
22-Hac 30
hurumâti allâhi : Allah'ın haramları
-
22-Hac 30
mâ yutlâ : okunan şeyler
-
22-Hac 31
ke ennemâ : sanki, gibi
-
22-Hac 31
min es semâi : semadan
-
22-Hac 33
mahıllu-hâ : onun yeri
-
22-Hac 34
mâ razaka-hum : onları rızıklandırdığı şey(ler)
-
22-Hac 35
mâ esâbe-hum : onlara isabet eden şeyler, musîbetler
-
22-Hac 35
ve mimmâ (min mâ) : ve şeylerden
-
22-Hac 36
fezkurûsmallâhi : öyleyse Allah'ın adını zikredin
-
22-Hac 37
ve lâ dimâu-hâ (dem) : ve kanları olmaz (kan)
-
22-Hac 37
mâ hedâ-kum : sizi hidayete erdirdiği şey
-
22-Hac 41
bi el ma'rûfi : irfan ile
-
22-Hac 46
lâ ta'mâ : âmâ (kör) değildir
-
22-Hac 46
ta'mâ : âmâdır (kördür)
-
22-Hac 47
mimmâ (min mâ) : şeylerden
-
22-Hac 48
el masîru : dönüş
-
22-Hac 49
innemâ : ancak, yalnız, sadece
-
22-Hac 50
lehum magfiretun : onlar için mağfiret
-
22-Hac 52
ve mâ erselnâ : ve göndermedik
-
22-Hac 52
mâ : şey
-
22-Hac 53
mâ yulkı : şey(ler) ilka eder, ulaştırır
-
22-Hac 53
maradun : maraz, hastalık
-
22-Hac 58
mâtû : öldüler
-
22-Hac 60
mâ : şey
-
22-Hac 62
mâ : şey(ler)
-
22-Hac 63
min es semâi : semadan
-
22-Hac 63
mâen : su
-
22-Hac 64
mâ : şey(ler)
-
22-Hac 64
fî es semâvâti : semalarda
-
22-Hac 64
ve mâ : ve şey(ler)
-
22-Hac 65
mâ : şeyleri
-
22-Hac 65
es semâe : sema
-
22-Hac 68
bimâ : şeyleri
-
22-Hac 69
fîmâ : şey hakkında
-
22-Hac 70
mâ : şeyleri
-
22-Hac 70
fî es semâi : semalarda
-
22-Hac 71
mâ : şeylere
-
22-Hac 71
ve mâ : ve şeylere
-
22-Hac 71
ve mâ : ve yoktur
-
22-Hac 72
el masîru : dönüş, dönüş yeri
-
22-Hac 73
ve el matlûbu : ve (kendisinden) talep edilen, istenen
-
22-Hac 74
mâ kaderû allâhe : Allah'ı takdir edemediler
-
22-Hac 76
mâ beyne eydî-him : onların önlerindeki şeyi (elleri arasındakini)
-
22-Hac 76
ve mâ halfe-hum : ve onların arkalarındaki şeyi
-
22-Hac 78
ve mâ ceale : ve kılmadı, yapmadı
-
22-Hac 78
semma-kum : sizi isimlendirdi
-
23-Mü'minûn 6
mâ meleket : sahip oldukları şeyler
-
23-Mü'minûn 6
eymânu-hum : onların elleri
-
23-Mü'minûn 8
li emânâti-him : emanetlerine
-
23-Mü'minûn 17
ve mâ kunnâ : ve biz değiliz
-
23-Mü'minûn 18
min es semâi : semadan
-
23-Mü'minûn 18
mâen : su
-
23-Mü'minûn 21
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
23-Mü'minûn 23
mâ lekum : sizin için yoktur
-
23-Mü'minûn 24
mâ : şey
-
23-Mü'minûn 24
mâ semi'nâ : işitmedik
-
23-Mü'minûn 26
bimâ : sebebiyle, olduğu için
-
23-Mü'minûn 32
mâ : yoktur
-
23-Mü'minûn 33
mâ hâzâ : bu değildir
-
23-Mü'minûn 33
mimmâ (min mâ) : şeylerden
-
23-Mü'minûn 33
mimmâ (min mâ) : şeylerden
-
23-Mü'minûn 36
limâ : şeye
-
23-Mü'minûn 37
ve mâ nahnu : ve biz değiliz
-
23-Mü'minûn 38
ve mâ nahnu : ve biz değiliz
-
23-Mü'minûn 39
bimâ : den dolayı, sebebiyle
-
23-Mü'minûn 40
ammâ (an mâ) kalîlin : az (kısa zamanda)
-
23-Mü'minûn 43
mâ tesbiku : öne geçmez, erkene alamaz
-
23-Mü'minûn 43
ve mâ yeste'hırûne : ve ertelemez, erteleyemez, tehir edemez
-
23-Mü'minûn 44
kullemâ : her defasında
-
23-Mü'minûn 47
ve kavmu-humâ : ve ikisinin kavmi
-
23-Mü'minûn 48
kezzebû-humâ : ikisini yalanladılar
-
23-Mü'minûn 50
ve âveynâ-humâ : ve ikisini barındırdık, yerleştirdik
-
23-Mü'minûn 50
ve maînin : ve akan su
-
23-Mü'minûn 51
bimâ : şeyleri
-
23-Mü'minûn 53
bimâ : şeyle, şeyi
-
23-Mü'minûn 55
ennemâ : ancak, sadece, olduğunu
-
23-Mü'minûn 55
min mâlin : maldan
-
23-Mü'minûn 60
mâ âtev : verecekleri şey
-
23-Mü'minûn 63
a'mâlun : ameller
-
23-Mü'minûn 68
mâ : şey
-
23-Mü'minûn 71
es semâvâtu : semalar
-
23-Mü'minûn 75
mâ : şey
-
23-Mü'minûn 76
mestekânû (mâ istekânû) : boyun eğmediler
-
23-Mü'minûn 76
ve mâ yetedarreûne : ve yalvarıp dua etmiyorlar
-
23-Mü'minûn 78
kalîlen mâ : ne kadar az
-
23-Mü'minûn 81
mâ kâle : dedikleri şeyler, söyledikleri
-
23-Mü'minûn 86
es semâvâti : semalar
-
23-Mü'minûn 91
ve mâ kâne : ve olmamıştır, yoktur
-
23-Mü'minûn 91
bimâ halaka : yarattığı şey
-
23-Mü'minûn 91
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
23-Mü'minûn 92
ammâ (an mâ) : şeyden
-
23-Mü'minûn 93
immâ : veya, eğer
-
23-Mü'minûn 93
mâ : şey
-
23-Mü'minûn 95
mâ : şeyi
-
23-Mü'minûn 96
bi mâ : şeyleri
-
23-Mü'minûn 100
fîmâ : içinde, o şeyde, hakkında
-
23-Mü'minûn 111
bimâ : dolayısıyla, sebebiyle
-
23-Mü'minûn 115
ennemâ : olduğunu
-
23-Mü'minûn 117
maallâhi (mae allâhi) : Allah ile beraber
-
23-Mü'minûn 117
innemâ : ancak, sadece
-
24-Nûr 2
min-humâ : ikisinden
-
24-Nûr 2
bi himâ : ikisini, ikisine
-
24-Nûr 2
azâbe-humâ : ikisinin azabı
-
24-Nûr 4
semânîne : seksen (80)
-
24-Nûr 11
mektesebe (ma iktesebe) : kazandığı şey
-
24-Nûr 14
mâ : şey
-
24-Nûr 15
mâ : şeyi
-
24-Nûr 16
mâ yekûnu : olmaz
-
24-Nûr 21
mâ zekâ : tezkiye olmaz
-
24-Nûr 24
bimâ : şeyleri
-
24-Nûr 26
mimmâ : şey(ler)den
-
24-Nûr 26
magfiretun : mağfiret, günahların sevaba çevrilmesi
-
24-Nûr 28
bimâ : şeyleri
-
24-Nûr 29
mâ : şey
-
24-Nûr 29
ve mâ : ve şey
-
24-Nûr 30
bimâ : şeylerden
-
24-Nûr 31
mâ : şey
-
24-Nûr 31
mâ meleket eymânu-hunne : (onların) ellerinin altında sahip oldukları, (cariyeler)
-
24-Nûr 31
mâ yuhfîne : gizlediklerini
-
24-Nûr 32
el eyâmâ : eşi (karısı) olmayan erkekler,
-
24-Nûr 32
ve imâi-kum : ve eşi olmayan kadınlarınız
-
24-Nûr 33
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
24-Nûr 33
meleket eymânu-kum : ellerinizin altında sahip olduğunuz
-
24-Nûr 33
min mâli : maldan
-
24-Nûr 35
es semâvâti : semalar
-
24-Nûr 38
mâ amilû : yaptıkları şeyler
-
24-Nûr 39
a'mâlu-hum : onların amelleri
-
24-Nûr 39
mâen : su
-
24-Nûr 40
ke zulumâtin : karanlıklar gibidir
-
24-Nûr 40
zulumâtun : karanlıklar
-
24-Nûr 40
mâ lehu : onun için yoktur
-
24-Nûr 41
fî es semâvâti : semalarda
-
24-Nûr 41
bimâ : şeyleri
-
24-Nûr 42
es semâvâti : semalar
-
24-Nûr 42
el masîru : dönüş
-
24-Nûr 43
min es semâi : semadan
-
24-Nûr 45
min mâin : sudan
-
24-Nûr 45
mâ yeşâu : dilediğini, dilediği şeyi
-
24-Nûr 47
ve mâ ulâike : ve onlar değiller
-
24-Nûr 50
maradun : hastalık
-
24-Nûr 51
innemâ : ancak, sadece
-
24-Nûr 53
eymâni-him : yeminleri
-
24-Nûr 53
ma'rûfetun : bilinen, taktir edilen
-
24-Nûr 53
bimâ ta'melûne : yaptığınız şeylerden
-
24-Nûr 54
fe innemâ : o zaman sadece, yalnız
-
24-Nûr 54
mâ : şey
-
24-Nûr 54
mâ : şey
-
24-Nûr 54
ve mâ : ve değildir
-
24-Nûr 55
kemestahlefellezîne (kemâ istahlefe ellezîne) : halife tayin ettiğimiz kimseler gibi
-
24-Nûr 57
el masîru : bir dönüş (yeri)
-
24-Nûr 58
ellezîne meleket eymânu-kum : ellerinizin altında sahip olduklarınız (köleleriniz, cariyeleriniz)
-
24-Nûr 61
el a'mâ : âmâ, kör
-
24-Nûr 61
el marîdı : hasta
-
24-Nûr 61
ev buyûti a'mâmi-kum : veya amcalarınızın evleri
-
24-Nûr 61
ev buyûti ammâti-kum : veya halalarınızın evleri
-
24-Nûr 61
mâ melektum : sahip olduğunuz şey
-
24-Nûr 62
innemâ : ancak, sadece, fakat
-
24-Nûr 64
mâ : şeyler
-
24-Nûr 64
fî es semâvâti : göklerdeki
-
24-Nûr 64
mâ : şeyi
-
24-Nûr 64
bi mâ amilû : yaptıkları şeyler
-
25-Furkan 2
es semâvâti : semalar, gökler
-
25-Furkan 6
fî es semâvâti : göklerde
-
25-Furkan 7
mâ li : niçin, nasıl
-
25-Furkan 15
ve masîren : ve dönüş yeri
-
25-Furkan 16
mâ : şeyler
-
25-Furkan 17
ve mâ : ve şeyler
-
25-Furkan 18
mâ kâne : olmadı, olmaz
-
25-Furkan 19
bimâ : den dolayı
-
25-Furkan 19
mâ testetîûne : gücünüz yetmez, muktedir olamazsınız
-
25-Furkan 20
ve mâ erselnâ : ve göndermedik
-
25-Furkan 22
mahcûren : yasak edilmiş, haram edilmiş, men edilmiş
-
25-Furkan 23
ilâ mâ amilû : yaptıkları şeylere
-
25-Furkan 24
makîlen \n(kâilun) : öğle uykusu uyunan yer, dinlenme yeri \n: (öğle uyku vakti, dinlenme zamanı)
-
25-Furkan 25
es semâu : sema, gök
-
25-Furkan 25
bi el gamâmi : bulutlar ile
-
25-Furkan 26
li er rahmâni : rahman için
-
25-Furkan 37
lemmâ : olduğu zaman
-
25-Furkan 40
matara : yağmur
-
25-Furkan 48
mines semâi : semadan, gökten
-
25-Furkan 48
mâen : su
-
25-Furkan 49
mimmâ : şeyden
-
25-Furkan 53
beyne-humâ : ikisinin arası
-
25-Furkan 53
mahcûren : engellenen, mani olunan
-
25-Furkan 54
min el mâi : sudan
-
25-Furkan 55
mâ : şey
-
25-Furkan 56
ve mâ erselnâ-ke : ve biz seni göndermedik
-
25-Furkan 57
mâ es'elu-kum : sizden istemiyorum
-
25-Furkan 59
es semâvâti : semalar, gökler
-
25-Furkan 59
ve mâ beynehumâ : ve ikisi arasındaki şeyler
-
25-Furkan 59
er rahmânu : Rahmân
-
25-Furkan 60
li er rahmâni : Rahmân'a
-
25-Furkan 60
ve mâ er rahmânu : ve Rahmân nedir
-
25-Furkan 60
mâ te'muru-nâ : bize emrettiğin şey
-
25-Furkan 61
fî es semâi : semada, gökte
-
25-Furkan 63
er rahmâni : Rahmân
-
25-Furkan 74
imâmen : imam
-
25-Furkan 75
bi mâ : sebebiyle, dolayısıyla
-
25-Furkan 77
mâ ya'beu : değer vermez
-
26-Şuarâ 4
min es semâi : semadan, gökten
-
26-Şuarâ 5
ve mâ ye'tî-him : ve onlara gelmez
-
26-Şuarâ 5
min er rahmâni : Rahmân'dan
-
26-Şuarâ 6
mâ : şey
-
26-Şuarâ 8
ve mâ kâne : ve olmadı
-
26-Şuarâ 21
lemmâ : olduğu zaman, olduğundan dolayı
-
26-Şuarâ 23
ve mâ : ve nedir
-
26-Şuarâ 24
es semâvâti : semalar, gökler
-
26-Şuarâ 24
ve mâ : ve şeyler
-
26-Şuarâ 24
beyne-humâ : ikisi arasında
-
26-Şuarâ 28
ve el magribi : ve batı
-
26-Şuarâ 28
ve mâ : ve şeyler
-
26-Şuarâ 28
beyne-humâ : ikisi arasında
-
26-Şuarâ 35
mâzâ : ne
-
26-Şuarâ 38
ma'lûmin : bilinen
-
26-Şuarâ 41
lemmâ : olduğu zaman
-
26-Şuarâ 43
mâ : şey
-
26-Şuarâ 45
mâ : şey
-
26-Şuarâ 49
ecmaîne : topluca, hepsi
-
26-Şuarâ 58
ve makâmin : ve makamlar
-
26-Şuarâ 61
fe lemmâ : olduğu zaman
-
26-Şuarâ 62
maiye : benimle beraber
-
26-Şuarâ 65
ecmaîne : topluca, hepsi
-
26-Şuarâ 67
ve mâ kâne : ve olmadı, değiller
-
26-Şuarâ 70
mâ : şey nedir
-
26-Şuarâ 75
mâ : ne, şey
-
26-Şuarâ 80
maridtu : ben hasta oldum
-
26-Şuarâ 88
mâlun : mal
-
26-Şuarâ 92
mâ : şey
-
26-Şuarâ 99
ve mâ : ve olmadı
-
26-Şuarâ 100
mâ : yok
-
26-Şuarâ 103
ve mâ kâne : ve olmadı, değil
-
26-Şuarâ 109
ve mâ es'elu-kum : ve sizden istemiyorum
-
26-Şuarâ 112
ve mâ : ve olmadı, yok
-
26-Şuarâ 112
bimâ : şey hakkında
-
26-Şuarâ 114
ve mâ : ve değil
-
26-Şuarâ 118
maiye : benimle beraber
-
26-Şuarâ 121
ve mâ kâne : ve olmadı
-
26-Şuarâ 127
ve mâ es'elu-kum : ve ben sizden istemiyorum
-
26-Şuarâ 132
bimâ : şeylerle
-
26-Şuarâ 138
ve mâ : ve değil
-
26-Şuarâ 139
ve mâ kâne : ve olmadı
-
26-Şuarâ 145
ve mâ es'elu-kum : ve ben sizden istemiyorum
-
26-Şuarâ 146
mâ : şey
-
26-Şuarâ 153
innemâ : ancak, sadece
-
26-Şuarâ 154
mâ : değil
-
26-Şuarâ 155
ma'lûmin : belirlenen, bilinen
-
26-Şuarâ 158
ve mâ kâne : ve olmadı
-
26-Şuarâ 164
ve mâ es'elu-kum : ve ben sizden istemiyorum
-
26-Şuarâ 166
mâ : şeyi
-
26-Şuarâ 169
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
26-Şuarâ 170
ecmaîne : hepsi
-
26-Şuarâ 173
mataran : yağmur
-
26-Şuarâ 173
mataru : yağmuru
-
26-Şuarâ 174
ve mâ kâne : ve olmadı
-
26-Şuarâ 180
ve mâ es'elu-kum : ve ben sizden istemiyorum
-
26-Şuarâ 185
innemâ : ancak, sadece
-
26-Şuarâ 186
ve mâ : ve değil
-
26-Şuarâ 187
min es semâi : gökyüzünden
-
26-Şuarâ 188
bi mâ : şeyi
-
26-Şuarâ 190
ve mâ kâne : ve olmadı
-
26-Şuarâ 197
ulemâu : ulemalar, âlimler
-
26-Şuarâ 199
mâ kânû : olmadılar
-
26-Şuarâ 206
mâ : şey
-
26-Şuarâ 207
mâ agnâ an-hum : onlara fayda vermez
-
26-Şuarâ 207
mâ : şey
-
26-Şuarâ 208
ve mâ ehleknâ : ve biz helâk etmedik
-
26-Şuarâ 209
ve mâ kunnâ : ve biz olmadık
-
26-Şuarâ 210
ve mâ tenezzelet : ve indirmedi
-
26-Şuarâ 211
ve mâ yenbagî : ve yakışmaz
-
26-Şuarâ 211
ve mâ yestetîûne : ve muktedir olamazlar, güçleri yetmez
-
26-Şuarâ 212
ma'zûlûne : azledilmiş olanlar, uzak tutulmuş, men edilmiş olanlar
-
26-Şuarâ 216
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
26-Şuarâ 226
mâ : şeyler
-
26-Şuarâ 227
mâ zulimû : (kendilerine) zulüm yapıldılar
-
27-Neml 4
a'mâle-hum : onların amelleri, amelleri
-
27-Neml 8
lemmâ : olduğu zaman
-
27-Neml 10
lemmâ : olduğu zaman, olunca
-
27-Neml 13
lemmâ : olduğu zaman
-
27-Neml 15
ve suleymâne : ve Süleyman
-
27-Neml 16
suleymânu : Süleyman
-
27-Neml 17
li suleymâne : Süleyman için
-
27-Neml 18
suleymânu : Süleyman
-
27-Neml 20
mâ-liye : niçin ben
-
27-Neml 22
bi mâ : şeyi
-
27-Neml 24
a'mâle-hum : onların amelleri, yaptıkları
-
27-Neml 25
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
27-Neml 25
mâ tuhfûne : sizin sakladığınız şeyi
-
27-Neml 25
ve mâ tu'linûne : ve açıkladığınız şeyi
-
27-Neml 28
mâzâ : ne, neye
-
27-Neml 30
min suleymâne : Süleyman'dan
-
27-Neml 30
er rahmâni : rahman olan
-
27-Neml 32
mâ kuntu : ben olmadım
-
27-Neml 33
mâzâ : ne, neyi
-
27-Neml 36
lemmâ : olduğu zaman
-
27-Neml 36
suleymâne : Süleyman
-
27-Neml 36
mâlin : mal
-
27-Neml 36
mâ : şey
-
27-Neml 36
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
27-Neml 39
min makâmi-ke : makamından
-
27-Neml 40
lemmâ : olduğu zaman
-
27-Neml 40
innemâ : sadece, yalnız
-
27-Neml 42
lemmâ : olduğu zaman
-
27-Neml 43
mâ : şeyler
-
27-Neml 44
lemmâ : olduğu zaman
-
27-Neml 44
suleymâne : Süleyman
-
27-Neml 49
mâ şehidnâ : biz şahit olmadık
-
27-Neml 52
bimâ : sebebiyle
-
27-Neml 56
mâ kâne : olmadı
-
27-Neml 58
mataran : yağmur
-
27-Neml 58
mataru : yağmur
-
27-Neml 59
mâ : şey
-
27-Neml 60
es semâvâti : semalar, gökler
-
27-Neml 60
min es semâi : semadan, gökten
-
27-Neml 60
mâen : su
-
27-Neml 60
mâ kâne : olmadı
-
27-Neml 62
kalîlen mâ : ne kadar az
-
27-Neml 63
zulumâti : karanlıklar
-
27-Neml 63
ammâ : şeylerden
-
27-Neml 64
min es semâi : semadan, göklerden
-
27-Neml 65
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
27-Neml 65
ve mâ yeş'urûne : ve şuurunda olmazlar, farkına varmazlar, bilincinde
-
27-Neml 70
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
27-Neml 74
mâ tukinnu : gizli tutulan şeyler
-
27-Neml 74
ve mâ yu'linûne : ve açıkladıkları şeyler
-
27-Neml 75
mâ : şey, ne
-
27-Neml 75
fî es semâi : semada, gökte
-
27-Neml 81
ve mâ : ve değil
-
27-Neml 84
mâzâ : ne
-
27-Neml 85
bimâ : sebebiyle
-
27-Neml 87
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
27-Neml 88
bimâ : şeylerden
-
27-Neml 90
mâ : şey
-
27-Neml 91
innemâ : ancak, sadece
-
27-Neml 92
innemâ : ancak, sadece
-
27-Neml 92
innemâ : sadece
-
27-Neml 93
ve mâ : ve değil
-
27-Neml 93
ammâ : şeylerden
-
28-Kasas 6
ve hâmâne : ve Haman (firavunun veziri)
-
28-Kasas 6
ve cunûde-humâ : ve ikisinin ordusu
-
28-Kasas 6
mâ kânû : oldukları şeyi
-
28-Kasas 8
ve hâmâne : ve Haman (firavunun veziri)
-
28-Kasas 8
ve cunûde-humâ : ve ikisinin ordusu
-
28-Kasas 14
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
28-Kasas 17
bimâ : sebebiyle
-
28-Kasas 19
lemmâ : olduğu zaman
-
28-Kasas 19
lehumâ : ikisi
-
28-Kasas 19
kemâ : gibi
-
28-Kasas 19
ve mâ turîdu : ve sen istemiyorsun
-
28-Kasas 22
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
28-Kasas 23
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
28-Kasas 23
mâe : su
-
28-Kasas 23
mâ : nedir
-
28-Kasas 23
hatbu-kumâ : sizin (ikinizin) durumu
-
28-Kasas 24
lehumâ : onların ikisi
-
28-Kasas 24
li mâ : şeye
-
28-Kasas 25
ıhdâ-humâ : (kızların) ikisinden biri
-
28-Kasas 25
mâ : şey
-
28-Kasas 25
fe lemmâ : olduğu zaman
-
28-Kasas 26
ıhdâ-humâ : (kızların) ikisinden biri
-
28-Kasas 27
semâniye : sekiz (8)
-
28-Kasas 27
ve mâ urîdu : ve ben istemiyorum
-
28-Kasas 28
eyyemâ : hangisi
-
28-Kasas 28
mâ : şey(ler)
-
28-Kasas 29
lemmâ : olduğu zaman
-
28-Kasas 30
lemmâ : olduğu zaman
-
28-Kasas 31
lemmâ : olduğu zaman
-
28-Kasas 34
maiye : benimle beraber
-
28-Kasas 35
lekumâ : ikinize
-
28-Kasas 35
ileykumâ : ikinize
-
28-Kasas 35
entumâ : ikiniz
-
28-Kasas 36
lemmâ : olduğu zaman
-
28-Kasas 36
mâ : değildir
-
28-Kasas 36
ve mâ semi'nâ : ve biz işitmedik
-
28-Kasas 38
mâ alimtu : ben bilmiyorum
-
28-Kasas 38
yâ hâmânu : ey Haman (firavunun veziri)
-
28-Kasas 42
min el makbûhîne : çirkinleştirilmiş, uzaklaştırılmış olanlardan
-
28-Kasas 43
min ba'di mâ : sonra
-
28-Kasas 44
ve mâ kunte : ve sen olmadın, sen değildin
-
28-Kasas 44
ve mâ kunte : ve sen olmadın, sen değildin
-
28-Kasas 45
ve mâ kunte : ve sen olmadın, sen değilsin
-
28-Kasas 46
ve mâ kunte : ve sen olmadın, sen değildin
-
28-Kasas 46
mâ etâ-hum : onlara gelmedi
-
28-Kasas 47
bimâ kaddemet : takdim ettikleri şey, yaptıkları şey
-
28-Kasas 48
lemmâ : olduğu zaman
-
28-Kasas 48
mâ ûtıye : verilen şey
-
28-Kasas 48
bi mâ : şeyi
-
28-Kasas 49
min humâ : ikisinden
-
28-Kasas 50
ennemâ : sadece, yalnız
-
28-Kasas 54
bimâ : sebebiyle
-
28-Kasas 54
ve mimmâ (min mâ) : ve şeyden
-
28-Kasas 55
a'mâlu-nâ : bizim amellerimiz
-
28-Kasas 55
a'mâlu-kum : sizin amelleriniz, sizin yaptıklarınız
-
28-Kasas 58
maîşete-hâ : onun geçimi
-
28-Kasas 59
ve mâ kâne : ve olmadı
-
28-Kasas 59
ve mâ kunnâ : ve biz olmadık, ve biz değiliz
-
28-Kasas 60
ve mâ : ve şey
-
28-Kasas 60
ve mâ : ve şey
-
28-Kasas 63
kemâ : gibi
-
28-Kasas 63
mâ kânû : değillerdi, olmadılar
-
28-Kasas 65
mâzâ : ne
-
28-Kasas 67
emmâ : fakat
-
28-Kasas 68
mâ : şey
-
28-Kasas 68
mâ kâne : olmadı, değildir
-
28-Kasas 68
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
28-Kasas 69
mâ : şey
-
28-Kasas 69
ve mâ : ve şeyler
-
28-Kasas 75
mâ : şey
-
28-Kasas 76
mâ : şeyler
-
28-Kasas 77
mâ : şey
-
28-Kasas 77
kemâ : gibi
-
28-Kasas 78
innemâ : sadece, ancak
-
28-Kasas 79
mâ : şey
-
28-Kasas 81
mâ kâne : olmadı
-
28-Kasas 81
ve mâ kâne : ve olmadı, değildi
-
28-Kasas 84
mâ kânû : olmadılar
-
28-Kasas 86
ve mâ kunte tercû : ve sen ümit etmezdin
-
29-Ankebût 4
mâ : şey
-
29-Ankebût 6
innemâ : sadece
-
29-Ankebût 8
bî mâ : şey ile
-
29-Ankebût 8
lâ tutı'humâ : o ikisine itaat etme
-
29-Ankebût 8
bimâ : şeyle, şeyi
-
29-Ankebût 10
bi mâ : şey ile, şeyi
-
29-Ankebût 12
ve mâ hum : ve onlar değil
-
29-Ankebût 13
ammâ : şeylerden
-
29-Ankebût 17
innemâ : sadece, fakat
-
29-Ankebût 18
mâ aler resûli (alâ er resûli) : resûlün üzerine değil
-
29-Ankebût 20
summallâhu (summe allâhu) : sonra Allah
-
29-Ankebût 22
mâ entum : siz değilsiniz
-
29-Ankebût 22
fî es semâi : semada, gökte
-
29-Ankebût 22
mâ lekum : sizin yoktur
-
29-Ankebût 24
mâ kâne : olmadı
-
29-Ankebût 25
mâ : olmadı, değil
-
29-Ankebût 25
ve mâ lekum : ve sizin için yoktur
-
29-Ankebût 28
mâ : olmadı, yapmadı
-
29-Ankebût 29
mâ kâne : olmadı
-
29-Ankebût 31
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
29-Ankebût 33
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
29-Ankebût 34
min es semâi : semadan
-
29-Ankebût 34
bimâ : şey sebebiyle
-
29-Ankebût 38
a'mâle-hum : onların amelleri, yaptıkları
-
29-Ankebût 39
ve hâmâne : ve Haman
-
29-Ankebût 39
ve mâ kânû : ve olmadılar
-
29-Ankebût 40
mâ kânâllâhu : Allah değildi, olmadı
-
29-Ankebût 42
mâ yed'ûne : taptıkları şey(ler)
-
29-Ankebût 43
mâ ya'kılu-hâ : onu akıl edemez
-
29-Ankebût 44
es semâvâti : semalar, gökler
-
29-Ankebût 45
mâ : şey
-
29-Ankebût 45
mâ : şey(ler), ne
-
29-Ankebût 47
mâ yechadu : bile bile inkâr etmez
-
29-Ankebût 48
ve mâ kunte : ve sen olmadın
-
29-Ankebût 49
mâ yechadu : bile bile inkâr etmez
-
29-Ankebût 50
innema : sadece, ancak
-
29-Ankebût 50
ve innemâ : ve sadece, ancak
-
29-Ankebût 52
mâ fî es semâvâti : göklerde olanı
-
29-Ankebût 55
mâ : şey(ler)
-
29-Ankebût 61
es semâvâti : semalar, gökler
-
29-Ankebût 63
es semai (mines semai) : sema, gök (semadan, gökten)
-
29-Ankebût 63
mâen : su
-
29-Ankebût 64
mâ : değil
-
29-Ankebût 65
lemmâ : olduğu zaman
-
29-Ankebût 66
bimâ : şeyleri
-
29-Ankebût 68
lemmâ : olduğu zaman
-
3-Âl-i İmrân 3
li-mâ : şeyi
-
3-Âl-i İmrân 5
ve lâ fî es semâi : ve semâda, gökte
-
3-Âl-i İmrân 7
muhkemâtun : muhkem, hüküm ihtiva eden, mânâsı açık olan, kesin hükmedilmiş olan
-
3-Âl-i İmrân 7
fe emmâ ellezîne : fakat onlar
-
3-Âl-i İmrân 7
mâ teşâbehe : muteşâbih olanlara, yorum gerektirenlere
-
3-Âl-i İmrân 7
ve mâ ya'lemu : ve bilmez
-
3-Âl-i İmrân 7
ve mâ yezzekkeru : ve tezekkür edemezler anlamını çıkartamazlar
-
3-Âl-i İmrân 19
ve ma ihtelefe : ve ihtilâfa düştükleri şey
-
3-Âl-i İmrân 19
mâ câe-hum : onlara gelen şey
-
3-Âl-i İmrân 20
innemâ : sadece
-
3-Âl-i İmrân 22
a'mâlu-hum : onların amelleri
-
3-Âl-i İmrân 22
ve mâ lehum : ve onlar için yoktur
-
3-Âl-i İmrân 24
eyyâmen ma'dûdâtin : sayılı günler
-
3-Âl-i İmrân 24
mâ kânû yefterûne : iftira etmiş oldukları şeyler
-
3-Âl-i İmrân 25
izâ cema'nâ-hum : onları topladığımız zaman
-
3-Âl-i İmrân 25
mâ kesebet : kazandığı şey
-
3-Âl-i İmrân 26
mâlike el mulki : mülkün maliki, sahibi
-
3-Âl-i İmrân 28
ve ilâ allâhi el masîru : ve dönüş Allah'adır
-
3-Âl-i İmrân 29
mâ fî sudûri-kum : sinelerinizde olan
-
3-Âl-i İmrân 29
mâ fî es semâvâti : göklerde olan şeyleri
-
3-Âl-i İmrân 29
ve mâ fî el ardı : ve yerde olan şeyleri
-
3-Âl-i İmrân 30
mâ amilet : ne yaptı ise, yaptığı şeyler,
-
3-Âl-i İmrân 30
ve mâ amilet : ve ne yaptı ise, yaptığı şeyler,
-
3-Âl-i İmrân 35
mâ fî batnî : karnımda olanı
-
3-Âl-i İmrân 36
fe lemmâ : fakat .... olunca
-
3-Âl-i İmrân 36
bi mâ vadaat : neyi doğurduğunu
-
3-Âl-i İmrân 37
kullemâ dehale : her girişinde
-
3-Âl-i İmrân 40
allâhu yef'alu mâ yeşâu : Allah dilediğini yapar
-
3-Âl-i İmrân 44
ve mâ kunte : ve sen ... değildin
-
3-Âl-i İmrân 44
ve mâ kunte : ve sen ... değildin
-
3-Âl-i İmrân 47
mâ yeşâu : dilediği şey
-
3-Âl-i İmrân 47
fe innemâ : sadece
-
3-Âl-i İmrân 49
bi mâ te'kulûne : yediğiniz şeyleri
-
3-Âl-i İmrân 49
ve mâ teddehırûne : ve biriktirdiğiniz şeyleri
-
3-Âl-i İmrân 50
li-mâ : şeyi, şeyleri
-
3-Âl-i İmrân 52
fe lemmâ : fakat, ... olunca
-
3-Âl-i İmrân 53
bi mâ : şeye
-
3-Âl-i İmrân 54
el mâkirîne : hile yapanlar, tuzak kuranlar
-
3-Âl-i İmrân 55
fî-mâ kuntum : sizin ... olduğunuz şeyde
-
3-Âl-i İmrân 56
fe emma : artık, fakat öyle ise
-
3-Âl-i İmrân 56
ve mâ lehum : ve onlar için, onların yoktur
-
3-Âl-i İmrân 57
ve emmâ : ve lakin, fakat
-
3-Âl-i İmrân 61
mâ câe-ke : sana gelen şey
-
3-Âl-i İmrân 62
ve mâ min : ve ...'dan yoktur
-
3-Âl-i İmrân 65
ve mâ unzilet : ve indirilmedi
-
3-Âl-i İmrân 66
fî mâ lekum bihî : onun hakkında sizin ..... yoktur
-
3-Âl-i İmrân 66
fî mâ leyse lekum : onun hakkında sizin ..... yoktur
-
3-Âl-i İmrân 67
mâ kâne : olmadı
-
3-Âl-i İmrân 67
ve mâ kâne : ve olmadı
-
3-Âl-i İmrân 69
ve mâ yudıllûne : ve düşüremezler
-
3-Âl-i İmrân 69
ve mâ yeş'urûne : ve farkında değiller
-
3-Âl-i İmrân 73
mâ ûtîtum : size verilen şey
-
3-Âl-i İmrân 75
illâ mâ dumte : ancak, devamlı olmadıkça
-
3-Âl-i İmrân 77
ve eymâni-him : ve yeminlerini
-
3-Âl-i İmrân 78
ve mâ huve : ve o değildir
-
3-Âl-i İmrân 78
ve mâ huve : ve o değildir
-
3-Âl-i İmrân 79
mâ kâne : olmadı, olmaz, olamaz
-
3-Âl-i İmrân 79
bi mâ : sebebiyle, ...'den dolay?
-
3-Âl-i İmrân 79
ve bimâ : ve sebebiyle, ...'den dolayı
-
3-Âl-i İmrân 81
lemâ : olduğu zaman
-
3-Âl-i İmrân 81
limâ : o şeyi
-
3-Âl-i İmrân 83
fî es semâvâti : semâlarda, göklerde
-
3-Âl-i İmrân 84
ve mâ unzile : ve indirilen şeye
-
3-Âl-i İmrân 84
ve mâ unzile : ve indirilen şeye
-
3-Âl-i İmrân 84
ve ismâîle : ve İsmâil (A.S)'a
-
3-Âl-i İmrân 84
ve mâ ûtiye : ve verilen şeye
-
3-Âl-i İmrân 86
ba'de îmâni-him : îmânlarından sonra
-
3-Âl-i İmrân 87
ecmaîne : topluca, hepsi, bütün
-
3-Âl-i İmrân 90
ba'de îmâni-him : îmânlarından sonra
-
3-Âl-i İmrân 91
ve mâtû : ve öldüler
-
3-Âl-i İmrân 91
ve mâ lehum : ve onlar için yoktur
-
3-Âl-i İmrân 92
mim-mâ tuhibbûne : sevdiğiniz şeylerden
-
3-Âl-i İmrân 92
ve mâ tunfikû : ve infak ettiğiniz şey
-
3-Âl-i İmrân 93
mâ harrame : haram kıldığı şey(ler)
-
3-Âl-i İmrân 95
ve mâ kâne : ve o olmadı
-
3-Âl-i İmrân 97
makâmu ibrâhîme : Hz. İbrâhîm'in makamı
-
3-Âl-i İmrân 98
alâ mâ ta'melûne : yapmakta olduğunuz şeylere
-
3-Âl-i İmrân 99
ve mâ allâhu : ve Allah değildir
-
3-Âl-i İmrân 99
ammâ (an mâ) ta'melûne : yaptığınız şeylerden, yaptıklarınızdan
-
3-Âl-i İmrân 100
ba'de îmâni-kum : îmânınızdan sonra
-
3-Âl-i İmrân 104
bi el ma'rûfi : mâruf ile, irfan ile, iyilikle
-
3-Âl-i İmrân 105
mâ câe-hum : onlara gelen şey
-
3-Âl-i İmrân 106
fe emmâ : o zaman
-
3-Âl-i İmrân 106
îmâni-kum : sizin îmânınız, îmânınız
-
3-Âl-i İmrân 106
bimâ : şey ile, sebebiyle, dolayısıyla
-
3-Âl-i İmrân 107
ve emmâ : ve amma, amma ...ise
-
3-Âl-i İmrân 108
ve mâ allâhu : ve Allah değildir
-
3-Âl-i İmrân 109
mâ fî es semâvâti : göklerdeki şeyler, ne varsa
-
3-Âl-i İmrân 109
ve mâ fî el ardı : ve yeryüzündeki, yerlerde olan ne varsa
-
3-Âl-i İmrân 110
bi el ma'rûfi : irfan ile
-
3-Âl-i İmrân 112
eyne mâ : nerede olursa
-
3-Âl-i İmrân 112
zâlike bimâ : işte bu ... sebebiyle
-
3-Âl-i İmrân 114
bi el ma'rûfi : irfan ile, iyilik ile
-
3-Âl-i İmrân 115
ve mâ yef'alû : ve yaptıkları şey
-
3-Âl-i İmrân 117
mâ yunfikûne : infak edilen şeyler
-
3-Âl-i İmrân 117
ve mâ zaleme-hum : ve onlara zulmetmedi
-
3-Âl-i İmrân 118
mâ anittum : size sıkıntı verecek şeyler
-
3-Âl-i İmrân 118
ve mâ tuhfî : ve gizledikleri şey
-
3-Âl-i İmrân 120
bi- mâ : şeyi
-
3-Âl-i İmrân 121
makâide : durulacak yerler, mevziler (uygun yerler)
-
3-Âl-i İmrân 122
veliyyu-humâ : o ikisinin (onların) dostu
-
3-Âl-i İmrân 126
ve mâ ceale-hu allâhu : ve Allah onu yapmadı
-
3-Âl-i İmrân 126
ve men nasru (mâ en nasru) : ve yardım (başka bir şekilde) olmaz
-
3-Âl-i İmrân 129
mâ fî es semâvâti : göklerde ne varsa
-
3-Âl-i İmrân 129
ve mâ fî el ardı : ve yeryüzünde, yerde ne varsa
-
3-Âl-i İmrân 133
ilâ magfiretin : mağfirete
-
3-Âl-i İmrân 133
es semâvâtu : semâlar, gökler
-
3-Âl-i İmrân 135
alâ mâ fealû : yaptıkları şeyler üzerinde
-
3-Âl-i İmrân 136
magfiretun : bağışlanma, mağfiret (günahların sevaba çevrilmesi)
-
3-Âl-i İmrân 141
ve li yumahhisa : kusursuz kılması, temize çıkarması
-
3-Âl-i İmrân 142
ve lemmâ : ve ancak, dışında, ...olmadıkça
-
3-Âl-i İmrân 144
ve mâ muhammedun : ve Muhammed ... olmadı, değildir
-
3-Âl-i İmrân 144
e fe in mâte : şimdi eğer öldü ise ... mı
-
3-Âl-i İmrân 145
ve mâ kâne : ve olmadı
-
3-Âl-i İmrân 146
fe mâ vehenû : fakat gevşeklik göstermediler
-
3-Âl-i İmrân 146
li mâ : şeyler için, şeyler sebebiyle
-
3-Âl-i İmrân 146
ve mâ daufû : ve zayıflık göstermediler
-
3-Âl-i İmrân 147
ve mâ kâne : ve olmadı
-
3-Âl-i İmrân 151
bi-mâ eşrakû : ortak koşmaları sebebiyle
-
3-Âl-i İmrân 151
mâ lem yunezzil bi-hî : indirmediği bir şey
-
3-Âl-i İmrân 152
mâ erâ-kum : size gösterdiği şey
-
3-Âl-i İmrân 152
mâ tuhıbbûne : sevdiğiniz şey
-
3-Âl-i İmrân 153
alâ mâ fâte-kum : sizin elinizden çıkan şeylere
-
3-Âl-i İmrân 153
ve lâ mâ : ve şeylere değil
-
3-Âl-i İmrân 153
bi-mâ ta'melûne : sizin yaptıklarınız şeylere yaptıklarınıza
-
3-Âl-i İmrân 154
mâ lâ yubdûne leke : sana açıklamadıkları bir şey
-
3-Âl-i İmrân 154
mâ kutilnâ : biz öldürülmezdik
-
3-Âl-i İmrân 154
mâ fî sudûri-kum : sinelerinizde olanı
-
3-Âl-i İmrân 154
ve li yumahhısa : ve temize çıkarmak (fitneden kurtarmak)
-
3-Âl-i İmrân 154
mâ fî kulûbi-kum : kalplerinizde olandan
-
3-Âl-i İmrân 155
innemâ : fakat, ancak, oysa
-
3-Âl-i İmrân 155
bi ba'di mâ : bazı şeylerden dolayı
-
3-Âl-i İmrân 156
mâ mâtû : ölmezler
-
3-Âl-i İmrân 156
ve mâ kutilû : ve öldürülmezlerdi
-
3-Âl-i İmrân 156
bi mâ ta'melûne : yaptığınız şeyleri
-
3-Âl-i İmrân 157
le magfiretun : mutlaka mağfiret vardır (günahlar sevaba çevrilir)
-
3-Âl-i İmrân 157
mimmâ (min mâ) : şeylerden
-
3-Âl-i İmrân 159
fe bi-mâ : o zaman sebebiyle
-
3-Âl-i İmrân 161
ve mâ kâne : ve olmadı, olamaz
-
3-Âl-i İmrân 161
bi-mâ galle : çaldığı şeyle
-
3-Âl-i İmrân 161
mâ kesebet : kazandığı şey
-
3-Âl-i İmrân 162
ve bi'se el masîru : ve kötü varış yeri, dönüş yeri
-
3-Âl-i İmrân 163
bi mâ ya'melûne : yaptıkları şeyleri, yaptıklarını
-
3-Âl-i İmrân 165
e ve lemmâ : ve ... olduğu zaman
-
3-Âl-i İmrân 166
ve mâ asâbe-kum : ve size isabet eden şey
-
3-Âl-i İmrân 167
li el îmâni : îmâna
-
3-Âl-i İmrân 167
mâ leyse : olmayan şey
-
3-Âl-i İmrân 167
bi mâ yektumûne : gizledikleri şeyi
-
3-Âl-i İmrân 168
mâ kutilû : öldürülmezlerdi
-
3-Âl-i İmrân 170
bi mâ : şey ile
-
3-Âl-i İmrân 172
mâ asâbe-hum : onlara isabet eden şey
-
3-Âl-i İmrân 173
îmânen : îmân
-
3-Âl-i İmrân 175
innemâ : ancak, sadece, fakat
-
3-Âl-i İmrân 177
bi el îmâni : îmân ile
-
3-Âl-i İmrân 178
ennemâ : ... olduğu, ... olması
-
3-Âl-i İmrân 178
innemâ : ancak, sadece
-
3-Âl-i İmrân 179
mâ kâne : olmadı, değildir
-
3-Âl-i İmrân 179
alâ mâ : şey (hal) üzere
-
3-Âl-i İmrân 179
ve mâ kâne : ve olmadı, değildir
-
3-Âl-i İmrân 180
bi mâ âtâ-humu allâhu : Allah'ın onlara verdiği şeyler
-
3-Âl-i İmrân 180
mâ bahilû bi-hî : onun ile cimrilik ettikleri şey
-
3-Âl-i İmrân 180
mîrâsu es semâvâti : semâların, göklerin mirası
-
3-Âl-i İmrân 180
bi mâ ta'melûne : yaptığınız şeyleri
-
3-Âl-i İmrân 181
mâ kâlû : dedikleri şeyleri
-
3-Âl-i İmrân 182
bimâ : şeyler sebebiyle
-
3-Âl-i İmrân 185
ve innemâ : ve lakin, fakat, amma
-
3-Âl-i İmrân 185
ve mâ el hayâtu ed dunyâ : ve dünya hayatı değildir
-
3-Âl-i İmrân 187
mâ yeşterûne : yaptıkları alışveriş
-
3-Âl-i İmrân 188
bi mâ etev : getirdikleri şey ile
-
3-Âl-i İmrân 188
bi mâ lem yef'alû : yapmadıkları şey ile
-
3-Âl-i İmrân 189
mulku es semâvâti : semâların, göklerin mülkü
-
3-Âl-i İmrân 190
es semâvâti : semâlar, gökler
-
3-Âl-i İmrân 191
fî halkı es semâvâti : göklerin yaratılışı hakkında
-
3-Âl-i İmrân 191
mâ halakte hâzâ : Sen bunu yaratmadın
-
3-Âl-i İmrân 192
ve mâ li ez zâlimîne : ve zalimler için yoktur
-
3-Âl-i İmrân 193
li el îmâni : îmâna
-
3-Âl-i İmrân 194
mâ vaadte-nâ : bize vaad ettiğin şeyi
-
3-Âl-i İmrân 198
ve mâ inde allâhi : ve Allah'ın katındaki şeyler
-
3-Âl-i İmrân 199
ve mâ unzile : ve indirilen şeye
-
3-Âl-i İmrân 199
ve mâ unzile : ve indirilen şeye
-
30-Rûm 8
mâ halaka : yaratmadı
-
30-Rûm 8
es semâvâti : semalar, gökler
-
30-Rûm 8
ve mâ : ve şeyler
-
30-Rûm 8
beyne-humâ : ikisinin arasında
-
30-Rûm 9
mimmâ (min mâ) : onlardan, şeyden
-
30-Rûm 9
mâ kâne : olmadı
-
30-Rûm 16
emmâ : ama, fakat
-
30-Rûm 18
es semâvâti : semalar, gökler
-
30-Rûm 22
es semâvâti : semalar, gökler
-
30-Rûm 24
ve tamaan : ve umut olarak
-
30-Rûm 24
min es semâi : semadan, gökten
-
30-Rûm 24
mâen : su
-
30-Rûm 25
es semâu : sema, gökyüzü
-
30-Rûm 26
es semâvâti : semalar, gökler
-
30-Rûm 27
es semâvâti : semalar, gökler
-
30-Rûm 28
mâ : şey
-
30-Rûm 28
eymânu-kum : sağ el, elleriniz
-
30-Rûm 28
mâ : şeyler
-
30-Rûm 29
mâ : yoktur
-
30-Rûm 32
bimâ : şeyi
-
30-Rûm 34
bimâ : şeyler
-
30-Rûm 35
bimâ : şey
-
30-Rûm 36
bimâ : şey sebebiyle
-
30-Rûm 39
ve mâ âteytum : ve size verdiğiniz şey
-
30-Rûm 39
ve mâ âteytum : ve sizin verdiğiniz şey
-
30-Rûm 40
ammâ : şeylerden
-
30-Rûm 41
bimâ : şey sebebiyle
-
30-Rûm 48
fî es semâi : semada, gökte
-
30-Rûm 53
ve mâ : ve değil
-
30-Rûm 54
mâ yeşâu : dilediğini
-
30-Rûm 55
mâ lebisû : kalmadılar
-
30-Rûm 56
ve el îmâne : ve îmân
-
30-Rûm 57
ma'ziratu-hum : onların mazeretleri
-
31-Lokman 7
lem yesma'-hâ : onu işitmedi (işitmiyor)
-
31-Lokman 10
es semâvâti : semalar, gökler
-
31-Lokman 10
min es semâi : semadan, göklerden
-
31-Lokman 10
mâen : su
-
31-Lokman 11
mâzâ : ne
-
31-Lokman 12
lukmân : Lokman
-
31-Lokman 12
innemâ : sadece
-
31-Lokman 13
lukmânu : Lokman
-
31-Lokman 14
el masîru : dönüş
-
31-Lokman 15
bî mâ : şey ile
-
31-Lokman 15
lâ tutı'-humâ : onlara (o ikisine) itaat etme
-
31-Lokman 15
ve sâhib-humâ : ve ikisini sahip ol
-
31-Lokman 15
magrûfen : iyilikle, ma'rufla, güzellikle
-
31-Lokman 15
bi mâ : şeyleri
-
31-Lokman 16
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
31-Lokman 17
el ma'rûfi : ma'rûf
-
31-Lokman 17
mâ esâbe-ke : sana isabet eden şey
-
31-Lokman 20
mâ : şey
-
31-Lokman 20
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
31-Lokman 20
ve mâ : ve şey
-
31-Lokman 21
mâ : şey
-
31-Lokman 21
mâ : şey
-
31-Lokman 23
bi mâ : şey(ler)i
-
31-Lokman 25
es semâvâti : semalar, gökler
-
31-Lokman 26
mâ : şey(ler)
-
31-Lokman 26
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
31-Lokman 27
mâ : şey
-
31-Lokman 27
mâ nefidet : bitmez, tükenmez
-
31-Lokman 27
kelimâtullâhi (kelimâtu allâhi) : Allah'ın kelimeleri
-
31-Lokman 28
mâ halku-kum : sizin yaratılmanız değil
-
31-Lokman 29
bi mâ : şeyleri
-
31-Lokman 30
mâ : şey(ler)
-
31-Lokman 32
lemmâ : olduğu zaman
-
31-Lokman 32
ve mâ yechadu : ve bilerek inkâr etmez
-
31-Lokman 34
mâ : şey
-
31-Lokman 34
ve mâ tedrî : ve idrak etmez, idrak edemez, bilmez, bilemez
-
31-Lokman 34
mâzâ : ne(ler)
-
31-Lokman 34
ve mâ tedrî : ve idrak etmez, idrak edemez, bilmez, bilemez
-
32-Secde 3
mâ etâ-hum : onlara gelmedi
-
32-Secde 4
es semâvâti : semalar, gökler
-
32-Secde 4
ve mâ beyne-humâ : ve ikisi arasındaki şeyler
-
32-Secde 4
mâ lekum : sizin için yok
-
32-Secde 5
min es semâi : göklerden
-
32-Secde 5
mimmâ : şeyden
-
32-Secde 8
min mâin : sudan
-
32-Secde 9
mâ teşkurûne : şükrediyorsunuz
-
32-Secde 13
ecmaîne : bütün, hepsi
-
32-Secde 14
bi mâ : sebebiyle, dolayısıyla
-
32-Secde 14
bi mâ : sebebiyle
-
32-Secde 15
innemâ : fakat, sadece, ancak
-
32-Secde 16
ve tamaan : ve umut ederek, ümitle
-
32-Secde 16
ve mimmâ (min mâ) : ve şeylerden
-
32-Secde 17
mâ uhfiye : gizli olanı, saklı olanı, neler saklı
-
32-Secde 17
bi mâ : şeyler sebebiyle
-
32-Secde 19
emmâ : ama, fakat
-
32-Secde 19
bi mâ : sebebiyle, dolayısıyla
-
32-Secde 20
emmellezîne (emmâ ellezîne) : fakat onlar
-
32-Secde 20
kulle mâ : her defa
-
32-Secde 24
lemmâ : ancak, olunca, oldukları için
-
32-Secde 25
fî-mâ : şeylerde
-
32-Secde 27
el mâe : su
-
32-Secde 29
îmânu-hum : onların îmânları
-
33-Ahzâb 2
mâ : şeye
-
33-Ahzâb 2
bi mâ : şeyleri
-
33-Ahzâb 4
mâ ceale allâhu : Allah kılmadı
-
33-Ahzâb 4
ve mâ ceale : ve kılmadı, yapmadı
-
33-Ahzâb 4
ve mâ ceale : ve kılmadı, yapmadı
-
33-Ahzâb 5
fîmâ : o şey hakkında
-
33-Ahzâb 5
mâ : şey
-
33-Ahzâb 6
ma'rûfen : maruf, iyilik olarak
-
33-Ahzâb 9
bimâ : şeyi, şeyleri
-
33-Ahzâb 12
maradun : hastalık, maraz, şüphe
-
33-Ahzâb 12
mâ vaadenallâhu : Allah'ın vaadettiği şey
-
33-Ahzâb 13
ve mâ : ve değil
-
33-Ahzâb 14
ve mâ telebbesû : ve kalmazlar
-
33-Ahzâb 19
a'mâle-hum : onların amellerini
-
33-Ahzâb 20
mâ kâtelû : savaşmazdı
-
33-Ahzâb 22
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
33-Ahzâb 22
mâ vaadenallâhu : Allah'ın vaadettiği şey
-
33-Ahzâb 22
ve mâ zâde-hum : ve onlara artırmadı
-
33-Ahzâb 22
îmânen : îmânları
-
33-Ahzâb 23
mâ âhedûllâhe : Allah ile olan ahdleri
-
33-Ahzâb 23
ve mâ beddelû : ve değiştirmediler
-
33-Ahzâb 32
yatmaallezî : (yatmaa ellezî )
-
33-Ahzâb 32
yatmaa : tamah eder, ümit eder
-
33-Ahzâb 32
maradun : maraz, hastalık
-
33-Ahzâb 32
ma'rûfen : maruf, ciddî
-
33-Ahzâb 33
innemâ : sadece, yalnız
-
33-Ahzâb 34
mâ yutlâ : okunan şey
-
33-Ahzâb 35
ve el muslimâti : ve İslâm olan, Allah'a teslim olan, müslüman kadınlar
-
33-Ahzâb 35
ve es sâimâti : ve oruç tutan kadınlar
-
33-Ahzâb 35
magfireten : mağfiret (günahların sevaba çevrilmesi)
-
33-Ahzâb 36
ve mâ : ve olmadı, olmaz
-
33-Ahzâb 37
mâ : şey
-
33-Ahzâb 37
lemmâ : olduğu zaman
-
33-Ahzâb 38
mâ kâne : yoktur, olmadı
-
33-Ahzâb 38
mâ : şey
-
33-Ahzâb 38
makdûran : takdir edilmiş
-
33-Ahzâb 40
mâ kâne : olmadı
-
33-Ahzâb 43
min ez zulumâti : karanlıklardan
-
33-Ahzâb 49
mâ lekum : sizin için yoktur
-
33-Ahzâb 50
ve mâ : ve şey
-
33-Ahzâb 50
yemînu-ke \n(mâ meleket yemînu-ke) : senin elin \n: (elinin altında sahip olduğun)
-
33-Ahzâb 50
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
33-Ahzâb 50
ammâti-ke : senin halan
-
33-Ahzâb 50
mâ faradnâ : farz kıldığımız şeyi
-
33-Ahzâb 50
ve mâ meleket eymânu-hum : ve onların elleri altında olan
-
33-Ahzâb 51
bimâ : şeyler ile
-
33-Ahzâb 51
mâ : şey
-
33-Ahzâb 52
mâ meleket : malik olduğu şey
-
33-Ahzâb 52
mâ meleket yemînu-ke : elinin altında olan şey
-
33-Ahzâb 53
ve mâ kâne : ve olmaz
-
33-Ahzâb 55
mâ meleket : sahip oldukları şey
-
33-Ahzâb 55
eymânu-hunne : onların elleri
-
33-Ahzâb 58
mektesebû (mâ iktesebû) : kazandıkları şey
-
33-Ahzâb 60
maradun : maraz, hastalık
-
33-Ahzâb 61
eyne mâ : nerede
-
33-Ahzâb 63
innemâ : sadece, yalnız
-
33-Ahzâb 63
ve mâ yudrî-ke : ve sana bildirilmedi, sen bilemezsin
-
33-Ahzâb 69
mim-mâ (min mâ) : şeylerden
-
33-Ahzâb 71
a'mâle-kum : sizin amelleriniz
-
33-Ahzâb 72
el emânete : emanet
-
33-Ahzâb 72
alâ es semâvâti : göklere
-
34-Sebe 1
mâ : şey, şeyler
-
34-Sebe 1
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
34-Sebe 1
ve mâ : ve şey, şeyler
-
34-Sebe 2
mâ yelicu : giren şey
-
34-Sebe 2
ve mâ yahrucu : ve çıkan şey
-
34-Sebe 2
ve mâ yenzilu : ve inen şey
-
34-Sebe 2
min es semâi : semadan, gökten
-
34-Sebe 2
ve mâ ya'rucu : ve yükselen şey
-
34-Sebe 3
fî es semâvâti : semalarda
-
34-Sebe 4
magfiretun : mağfiret
-
34-Sebe 9
mâ beyne eydî-him : ellerinin arasında, önlerinde olan şey
-
34-Sebe 9
ve mâ halfe-hum : ve arkalarında olan şey
-
34-Sebe 9
min es semâi : göklerden
-
34-Sebe 9
min es semâi : semadan, göklerden
-
34-Sebe 11
bimâ : şey(leri)
-
34-Sebe 12
suleymâne : Süleyman
-
34-Sebe 13
mâ yeşâu : dilediği şeyi
-
34-Sebe 13
ve temâsîle : ve timsaller
-
34-Sebe 14
lemmâ : olduğu zaman
-
34-Sebe 14
mâ delle-hum : onlara delâlet (delillik) etmedi, ortaya çıkarmadı
-
34-Sebe 14
lemmâ : olduğu zaman
-
34-Sebe 14
mâ lebisû : kalmazlardı
-
34-Sebe 15
ve şimâlin : ve soldan
-
34-Sebe 17
bimâ : sebebiyle, dolayısıyla
-
34-Sebe 21
ve mâ kâne : ve yoktu, olmadı
-
34-Sebe 22
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
34-Sebe 22
ve mâ : ve yoktur
-
34-Sebe 22
fî-himâ : o ikisinde
-
34-Sebe 22
ve mâ : ve değildir, yoktur
-
34-Sebe 23
mâzâ : ne
-
34-Sebe 24
min es semâvâti : semalardan, göklerden
-
34-Sebe 25
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
34-Sebe 25
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
34-Sebe 28
ve mâ erselnâ-ke : ve seni göndermedik
-
34-Sebe 33
lemmâ : olduğu zaman
-
34-Sebe 33
mâ : şey
-
34-Sebe 34
ve mâ erselnâ : ve biz göndermedik
-
34-Sebe 34
bimâ : şeyi
-
34-Sebe 35
ve mâ nahnu : ve biz değiliz
-
34-Sebe 37
ve mâ : ve değil
-
34-Sebe 37
bimâ : sebebiyle
-
34-Sebe 39
ve mâ : ve ne
-
34-Sebe 43
mâ hâzâ : bu değil
-
34-Sebe 43
amma (an-mâ) : şeylerden
-
34-Sebe 43
mâ : değil
-
34-Sebe 43
lemmâ : olduğu zaman
-
34-Sebe 44
mâ âteynâ-hum : biz onlara vermedik
-
34-Sebe 44
mâ erselnâ : ve biz göndermedik
-
34-Sebe 45
ve mâ belegû : ve erişmediler
-
34-Sebe 45
mâ âteynâ-hum : onlara verdiklerimiz
-
34-Sebe 46
innemâ : ancak, sadece
-
34-Sebe 46
mâ : değil, yoktur
-
34-Sebe 47
mâ seeltu-kum : sizden istemedim
-
34-Sebe 49
ve mâ yubdiû : ve ortaya çıkaramaz, zuhur ettiremez
-
34-Sebe 49
ve mâ yuîdu : ve geri getiremez
-
34-Sebe 50
innemâ : ancak, sadece
-
34-Sebe 50
bimâ : sebebiyle
-
34-Sebe 54
mâ yeştehûne : istek duydukları şeyler
-
34-Sebe 54
kemâ : gibi
-
35-Fâtır 1
es semâvâti : semalar, gökler
-
35-Fâtır 1
mâ : şey
-
35-Fâtır 2
mâ : şey, ne
-
35-Fâtır 2
ve mâ : ve şey, ne
-
35-Fâtır 3
min es semâi : semadan, gökten
-
35-Fâtır 6
innemâ : ancak, sadece
-
35-Fâtır 7
magfiretun : mağfiret (günahlarının sevaba çevrilmesi)
-
35-Fâtır 8
bimâ : şeyleri
-
35-Fâtır 11
ve mâ tahmilu : ve yüklenmez, gebe kalmaz
-
35-Fâtır 11
ve mâ yuammeru : ve ömür verilmez, ömrü uzatılmaz
-
35-Fâtır 12
ve mâ yestevî : ve musavi olmaz, eşit olmaz
-
35-Fâtır 13
mâ yemlikûne : sahip olamazlar, malik olamazlar
-
35-Fâtır 14
mestecâbû (mâ istecâbu) : icabet etmezler
-
35-Fâtır 17
ve mâ : ve değil
-
35-Fâtır 18
innemâ : ancak, sadece
-
35-Fâtır 18
innemâ : ancak, sadece
-
35-Fâtır 18
el masîru : dönüş
-
35-Fâtır 19
ve mâ : ve değil, olmaz
-
35-Fâtır 19
el a'mâ : âmâ, kör, görmeyen
-
35-Fâtır 20
ez zulumâtu : karanlıklar
-
35-Fâtır 22
ve mâ yestevî : ve musavî, eşit değil
-
35-Fâtır 22
ve mâ : ve değil, olmaz
-
35-Fâtır 27
min es semâi : semadan, gökten
-
35-Fâtır 27
mâen : su
-
35-Fâtır 28
innemâ : sadece, ancak
-
35-Fâtır 28
el ulemâu : âlimler
-
35-Fâtır 29
mimmâ (min mâ) : şeylerden
-
35-Fâtır 31
limâ : şeyleri
-
35-Fâtır 37
mâ yetezekkeru : tezekkür edebileceğiniz şey
-
35-Fâtır 37
fe mâ : o zaman, artık yoktur
-
35-Fâtır 38
es semâvâti : semalar, gökler
-
35-Fâtır 39
makten : gazap, kızgınlık, öfke
-
35-Fâtır 40
mâzâ : ne, neyi
-
35-Fâtır 40
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
35-Fâtır 41
es semâvâti : samalar, gökler
-
35-Fâtır 41
emseke-humâ : o ikisini tutar
-
35-Fâtır 42
eymâni-him : oların yeminleri
-
35-Fâtır 42
lemmâ : olduğu zaman
-
35-Fâtır 42
mâ zâde-hum : onlara artırmadı
-
35-Fâtır 44
ve mâ kâne : ve olmadı
-
35-Fâtır 44
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
35-Fâtır 45
bi-mâ : sebebiyle
-
35-Fâtır 45
mâ tereke : terketmedi, bırakmadı
-
36-Yâsin 6
mâ unzire : uyarılmadı
-
36-Yâsin 11
innemâ : fakat, ancak, sadece
-
36-Yâsin 11
er rahmâne : Rahmân
-
36-Yâsin 11
bi magfiretin : bir mağfiret ile
-
36-Yâsin 12
mâ kaddemû : takdim ettikleri şeyleri
-
36-Yâsin 12
imâmin : önder, rehber, imam
-
36-Yâsin 14
kezzebû-humâ : ikisini tekzip ettiler, yalanladılar
-
36-Yâsin 15
mâ entum : siz değilsiniz
-
36-Yâsin 15
ve mâ enzele : ve indirmedi
-
36-Yâsin 15
er rahmânu : Rahmân
-
36-Yâsin 17
ve mâ aleynâ : ve bizim üzerimizde (sorumluluk) yok
-
36-Yâsin 22
ve mâ : ve şey, ne, niçin
-
36-Yâsin 23
er rahmânu : Rahmân
-
36-Yâsin 27
bimâ : sebebiyle, nedeniyle
-
36-Yâsin 28
ve mâ enzelnâ : ve biz indirmedik
-
36-Yâsin 28
min es semâi : semadan, gökten
-
36-Yâsin 28
ve mâ kunnâ : ve biz olmadık
-
36-Yâsin 30
mâ ye'tî-him : onlara gelmedi
-
36-Yâsin 32
lemmâ : olduğu zaman
-
36-Yâsin 35
ve mâ : ve şey
-
36-Yâsin 36
mimmâ (min mâ) : şeylerden
-
36-Yâsin 36
ve mimmâ (min mâ) : ve şeylerden
-
36-Yâsin 42
mâ yerkebûne : bindiğiniz şeyler
-
36-Yâsin 45
mâ beyne eydî-kum : elleriniz arasındaki, önünüzdeki şeyler
-
36-Yâsin 45
ve mâ halfe-kum : ve arkanızdaki şeyler
-
36-Yâsin 46
ve mâ te'tî-him : ve onlara gelmedi
-
36-Yâsin 47
mimmâ (min mâ) : şeylerden
-
36-Yâsin 49
mâ yenzurûne : bakmazlar, gözlemiyorlar
-
36-Yâsin 52
mâ vaade : vaadettiği
-
36-Yâsin 52
er rahmânu : Rahmân'ın
-
36-Yâsin 54
mâ : şey
-
36-Yâsin 57
mâ yeddeûne : istedikleri şeyler
-
36-Yâsin 64
bi mâ : şey sebebiyle
-
36-Yâsin 65
bi-mâ : şeyleri
-
36-Yâsin 67
fe mâstetâû (mâ istetâû) : o zaman güçleri yetmez
-
36-Yâsin 69
ve mâ allemnâ-hu : ve biz ona öğretmedik
-
36-Yâsin 69
ve mâ yenbagî : ve yakışmaz
-
36-Yâsin 71
mimmâ (min mâ) : şeylerden
-
36-Yâsin 71
mâlikûne : malik olanlar
-
36-Yâsin 76
mâ yusirrûne : sır olan şeyler, sakladıkları şeyler
-
36-Yâsin 76
ve mâ yu'linûne : ve aleni olan, açıkladıkları şeyler
-
36-Yâsin 81
es semâvâti : semalar, gökler
-
36-Yâsin 82
innemâ : sadece
-
37-Sâffât 5
es semâvâti : semalar, gökler
-
37-Sâffât 5
ve mâ beyne-humâ : ve ikisi arasındakiler
-
37-Sâffât 6
es semâe : sema, gökyüzü
-
37-Sâffât 7
mâridin : asi ve azgın
-
37-Sâffât 19
innemâ : yalnızca, sadece
-
37-Sâffât 22
ve mâ : ve şeyler
-
37-Sâffât 25
mâ lekum : size ne oldu
-
37-Sâffât 30
ve mâ kâne : ve olmadı
-
37-Sâffât 39
ve mâ tuczevne : ve cezalandırılmazsınız
-
37-Sâffât 39
mâ : şey
-
37-Sâffât 41
ma'lûmun : malûm, bilinen
-
37-Sâffât 45
min maînin : akan sudan, kaynaktan
-
37-Sâffât 58
mâ nahnu : biz değiliz
-
37-Sâffât 59
ve mâ nahnu : ve biz değiliz
-
37-Sâffât 66
mâliûne : dolduranlar, dolduracak olanlar
-
37-Sâffât 85
mâzâ : nedir
-
37-Sâffât 87
mâ : ne, nedir
-
37-Sâffât 92
mâ lekum : size ne oluyor, siz niçin, yoksa siz
-
37-Sâffât 95
mâ : şey(ler)
-
37-Sâffât 96
ve mâ : ve şey(ler)
-
37-Sâffât 102
lemmâ : olduğu zaman, olunca
-
37-Sâffât 102
mâzâ : ne
-
37-Sâffât 102
mâ : şey
-
37-Sâffât 103
lemmâ : olduğu zaman, olunca
-
37-Sâffât 103
eslemâ : ikisi teslim oldu
-
37-Sâffât 113
ve min zurriyyeti-himâ : ve ikisinin zürriyetinden
-
37-Sâffât 115
ve necceynâ-humâ : ve ikisini kurtardık
-
37-Sâffât 115
ve kavme-humâ : ve ikisinin kavmi
-
37-Sâffât 117
ve âteynâ-humâ : ve ikisine verdik
-
37-Sâffât 118
ve hedeynâ-humâ : ve o ikisini hidayet ettik, ulaştırdık
-
37-Sâffât 119
aleyhimâ : ikisine
-
37-Sâffât 122
inne-humâ : muhakkak ki ikisi
-
37-Sâffât 134
ecmaîne : topluca, hepsi
-
37-Sâffât 154
mâ : ne
-
37-Sâffât 159
ammâ (an mâ) : şey(ler)den
-
37-Sâffât 161
ve mâ : ve şeyler
-
37-Sâffât 162
mâ entum : siz değilsiniz
-
37-Sâffât 164
ve mâ : ve yoktur
-
37-Sâffât 164
makâmun : makam, mekân
-
37-Sâffât 164
ma'lûmun : bilinen
-
37-Sâffât 180
ammâ (an mâ) : şey(ler)den
-
38-Sâd 7
mâ semi'nâ : biz işitmedik
-
38-Sâd 8
lemmâ yezûkû : henüz tatmadılar
-
38-Sâd 10
es semâvâti : semalar, gökler
-
38-Sâd 10
ve mâ : ve o şey
-
38-Sâd 10
beyne-humâ : ikisi arasında
-
38-Sâd 11
mâ : olan şey
-
38-Sâd 15
ve mâ yenzuru : ve gözlemiyorlar, beklemiyorlar
-
38-Sâd 15
mâ : yok, olmaz
-
38-Sâd 17
alâ mâ : şeye
-
38-Sâd 19
mahşûreten : birarada toplanmış
-
38-Sâd 22
hasmâni : iki hasım, iki davacı
-
38-Sâd 24
mâ : ne kadar
-
38-Sâd 24
ennemâ : olduğunu
-
38-Sâd 26
bi mâ : sebebiyle
-
38-Sâd 27
ve mâ halaknâ : ve biz yaratmadık
-
38-Sâd 27
es semâe : sema, gökyüzü
-
38-Sâd 27
ve mâ : ve şeyler
-
38-Sâd 27
beyne-humâ : ikisi arasında
-
38-Sâd 30
suleymâne : Süleyman
-
38-Sâd 34
suleymâne : Süleyman
-
38-Sâd 48
ismâîle : İsmail
-
38-Sâd 53
mâ : şey
-
38-Sâd 54
mâ lehu : onun yoktur
-
38-Sâd 62
mâ lenâ : bize ne oluyor, biz niçin
-
38-Sâd 65
innemâ : sadece
-
38-Sâd 65
ve mâ : ve yoktur
-
38-Sâd 66
es semâvâti : semalar, gökler
-
38-Sâd 66
ve mâ beyne-humâ : ve ikisi arasında olanlar
-
38-Sâd 69
mâ kâne : yoktu, olmadı
-
38-Sâd 70
ennemâ : olduğu
-
38-Sâd 73
ecmaûne : topluca, birarada
-
38-Sâd 75
mâ : nedir
-
38-Sâd 75
li mâ : şeye
-
38-Sâd 81
el ma'lûmi : bilinen
-
38-Sâd 82
ecmaîne : hepsi
-
38-Sâd 85
ecmaîne : hepsi
-
38-Sâd 86
mâ es'elu-kum : sizden istemiyorum
-
38-Sâd 86
ve mâ ene : ve ben değilim
-
39-Zümer 3
mâ na'budu-hum : onlara tapmıyoruz, kulluk etmiyoruz
-
39-Zümer 3
mâ : şey
-
39-Zümer 4
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
39-Zümer 4
mâ yeşâu : dilediği şey
-
39-Zümer 5
es semâvâti : semalar, gökler
-
39-Zümer 6
semâniyete : sekiz
-
39-Zümer 6
zulumâtin : karanlıklar
-
39-Zümer 7
bimâ : şeyi
-
39-Zümer 8
mâ kâne : olmadı
-
39-Zümer 9
innemâ : ancak, sadece, ama
-
39-Zümer 10
innemâ : ancak, sadece, ama
-
39-Zümer 15
mâ : şey
-
39-Zümer 21
es semâi : sema, gökyüzü, gök
-
39-Zümer 21
mâen : su
-
39-Zümer 23
mâ : yoktur
-
39-Zümer 24
mâ : şey
-
39-Zümer 34
mâ : şey (ler)
-
39-Zümer 36
mâ lehu : onun için yoktur
-
39-Zümer 37
mâ : yoktur
-
39-Zümer 38
es semâvâti : semalar, gökler
-
39-Zümer 38
mâ : şeyler
-
39-Zümer 41
innemâ : ancak, yalnız, sadece
-
39-Zümer 41
ve mâ ente : ve sen değilsin
-
39-Zümer 44
es semâvâti : semalar, gökler
-
39-Zümer 46
es semâvâti : semalar, gökler
-
39-Zümer 46
fîmâ : o şeyde
-
39-Zümer 47
mâ : o şey
-
39-Zümer 47
mâ : şey
-
39-Zümer 48
mâ : şey
-
39-Zümer 48
mâ : şey
-
39-Zümer 49
innemâ : ancak, yalnız, sadece
-
39-Zümer 50
mâ agnâ : fayda vermedi
-
39-Zümer 50
mâ : şey
-
39-Zümer 51
mâ : şey
-
39-Zümer 51
mâ : şey
-
39-Zümer 51
ve mâ-hum : ve onlar değiller
-
39-Zümer 55
mâ : şey
-
39-Zümer 56
alâ mâ : şeye, şeylere
-
39-Zümer 61
bi mefâzetihim (bi mâ fâzeti-him) : onların feyz sahibi olmaları sebebiyle
-
39-Zümer 63
es semâvâti : semalar, gökler
-
39-Zümer 67
ve mâ kaderû : ve takdir edemediler
-
39-Zümer 67
ve es semâvâtu : ve semalar
-
39-Zümer 67
matviyyâtun : dürülmüş olarak
-
39-Zümer 67
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
39-Zümer 68
es semâvâti : semalar, gökler
-
39-Zümer 70
mâ : şey
-
39-Zümer 70
bi mâ : o şeyi
-
4-Nisâ 1
min-humâ : onlardan
-
4-Nisâ 2
el yetâmâ : yetimlere
-
4-Nisâ 3
el yetâmâ : yetimler
-
4-Nisâ 3
mâ tâbe : helâl olanı, hoşunuza gideni
-
4-Nisâ 3
mâ meleket : sahip olduğu şey
-
4-Nisâ 3
eymânu-kum : (sizin) elinizin altındaki
-
4-Nisâ 5
ma'rûfen : iyilikle, iyi, güzel
-
4-Nisâ 6
el yetâmâ : yetimleri
-
4-Nisâ 6
bi el ma'rûfi : iyilikle, örfe uygun olarak
-
4-Nisâ 7
mimmâ (min mâ) : şeyden (miras, tereke)
-
4-Nisâ 7
mimmâ (min mâ) : şeyden (miras, tereke )
-
4-Nisâ 7
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
4-Nisâ 8
ve el yetâmâ : ve yetimler
-
4-Nisâ 8
ma'rûfen : iyi, güzel
-
4-Nisâ 10
el yetâmâ : yetimler
-
4-Nisâ 10
innemâ : sadece
-
4-Nisâ 11
mâ terake : bırakılan şey, mal, miras
-
4-Nisâ 11
min humâ : ikisinden
-
4-Nisâ 11
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
4-Nisâ 12
mâ terake : bırakılan şeyler
-
4-Nisâ 12
mimmâ (min mâ ) : şeyden, şeylerden
-
4-Nisâ 12
mimmâ (min mâ ) : şeyden, şeylerden
-
4-Nisâ 12
mimmâ (min mâ ) : şeyden, şeylerden
-
4-Nisâ 12
min humâ : ikisinden
-
4-Nisâ 16
fe âzû-humâ : o taktirde artık ikisine eza edin
-
4-Nisâ 16
an-humâ : ikisinden
-
4-Nisâ 17
innemâ : fakat, ancak, sadece
-
4-Nisâ 19
mâ : şey (şeyler)
-
4-Nisâ 19
bi el ma'rûfi : iyilikle
-
4-Nisâ 22
mâ : şey, olan
-
4-Nisâ 22
mâ : şey, olan
-
4-Nisâ 22
ve maktan : iğrenç, kızdırıcı husus
-
4-Nisâ 23
ve ammâtu-kum : ve halalarınız
-
4-Nisâ 23
mâ : şey, olan
-
4-Nisâ 24
mâ meleket : sahip olduğunuz
-
4-Nisâ 24
eymânu-kum : elinizin altında bulunan (cariyeler)
-
4-Nisâ 24
mâ verâe zâlikum : bunların arkasında, dışında olanlar
-
4-Nisâ 24
fe mâstemta'tum : artık faydalanmak istediniz şey
-
4-Nisâ 24
fî-mâ : o şey hakkında
-
4-Nisâ 25
min mâ meleket : sahip olunanlardan
-
4-Nisâ 25
eymânu-kum : elinizin altında olan (cariyeleriniz)
-
4-Nisâ 25
bi îmâni-kum : sizin imânınızı
-
4-Nisâ 25
bi el ma'rûfi : ma'rufla, iyilikle, örf ve adete uygun olarak
-
4-Nisâ 25
mâ alâ : ...'a olan şey
-
4-Nisâ 31
mâ tunhevne : yasaklandığınız şeyler
-
4-Nisâ 32
mâ faddala : üstün kıldığı şeyleri
-
4-Nisâ 32
mim-mâ iktesebû : kazandıkları şeylerden
-
4-Nisâ 32
mimmâ iktesebne : (kadınların) kazandıkları şeylerden
-
4-Nisâ 33
mimmâ (min-mâ ) : şeyden
-
4-Nisâ 33
eymânu-kum : sizin yeminleriniz
-
4-Nisâ 34
bi mâ : sebebiyle, dolayısıyla
-
4-Nisâ 34
ve bi mâ : ve sebebiyle, dolayısıyla
-
4-Nisâ 34
bi mâ : sebebiyle, dolayısıyla
-
4-Nisâ 35
beyni-himâ : onların ikisinin arası
-
4-Nisâ 35
beyne-humâ : onların ikisinin arası
-
4-Nisâ 36
ve el yetâmâ : ve yetimler
-
4-Nisâ 36
mâ meleket : sahip olduklarınız
-
4-Nisâ 36
eymânu-kum : ellerinizin altında
-
4-Nisâ 37
mâ : şey
-
4-Nisâ 39
ve mâzâ : ve ne olur, niçin
-
4-Nisâ 43
mâ : ne
-
4-Nisâ 43
mardâ : hasta
-
4-Nisâ 43
mâen : su
-
4-Nisâ 46
ve isma' : ve işit
-
4-Nisâ 46
ve isma' : ve duy, işit
-
4-Nisâ 47
bi- mâ : şeye
-
4-Nisâ 47
li mâ : şeyi, olanı
-
4-Nisâ 47
kemâ : gibi
-
4-Nisâ 48
mâ : şey
-
4-Nisâ 54
mâ : şey
-
4-Nisâ 56
kullemâ : her defasında
-
4-Nisâ 58
el emânâti : emanetler
-
4-Nisâ 58
niımmâ : ne güzel
-
4-Nisâ 60
bi-mâ : şeye
-
4-Nisâ 60
ve mâ : ve şey
-
4-Nisâ 61
mâ : şey
-
4-Nisâ 62
bi-mâ : sebebiyle, ...'dan dolayı
-
4-Nisâ 63
mâ : şey
-
4-Nisâ 64
mâ erselnâ : göndermedik
-
4-Nisâ 65
fî-mâ : o şey hakkında
-
4-Nisâ 65
mimmâ (min mâ) : şeyden, ...'dan dolayı
-
4-Nisâ 66
mâ fealû-hu : onu yapmadılar
-
4-Nisâ 66
mâ : şey
-
4-Nisâ 75
ve mâ : ve ne, niçin, ne oluyor
-
4-Nisâ 77
fe lemmâ : halbuki, ... olduğu zaman
-
4-Nisâ 78
eyne mâ : nerede
-
4-Nisâ 78
mâ li hâulâi : bunlara ne oluyor
-
4-Nisâ 79
mâ : şey (ne ise)
-
4-Nisâ 79
ve mâ : ve şey (ne ise)
-
4-Nisâ 80
mâ erselnâ-ke : biz seni göndermedik
-
4-Nisâ 81
mâ : şey
-
4-Nisâ 88
mâ : ne, nedir, ne oluyor
-
4-Nisâ 88
bi- mâ : sebebiyle
-
4-Nisâ 89
kemâ : gibi
-
4-Nisâ 90
mâ ceale : olmadı
-
4-Nisâ 91
kullemâ : her zaman, her defa
-
4-Nisâ 92
ve mâ : ve olmaz, olamaz
-
4-Nisâ 94
bi-mâ : şeyleri
-
4-Nisâ 96
ve mağfireten : ve mağfiret
-
4-Nisâ 97
masîran : gidilen yer, varış yeri
-
4-Nisâ 102
min matarin : yağmurdan, yağmur sebebiyle
-
4-Nisâ 102
mardâ : hasta
-
4-Nisâ 103
itma'nentum : tatmin oldunuz, güvenliğe kavuştunuz, emin oldunuz
-
4-Nisâ 104
kemâ : gibi
-
4-Nisâ 104
mâ : şey
-
4-Nisâ 105
bi-mâ : şey ile, o şekilde
-
4-Nisâ 108
mâ : şey
-
4-Nisâ 108
bi mâ : şeyleri
-
4-Nisâ 111
fe innemâ : o taktirde sadece
-
4-Nisâ 113
mâ yudıllûne : saptıramazlar
-
4-Nisâ 113
mâ yadurrûne-ke : sana zarar veremez
-
4-Nisâ 113
mâ : şey
-
4-Nisâ 114
ma'rûfin : irfan, iyilik
-
4-Nisâ 114
mardâti : rıza
-
4-Nisâ 115
mâ : şey
-
4-Nisâ 115
mâ : şey
-
4-Nisâ 115
masîran : gidilecek, varılacak yer
-
4-Nisâ 116
mâ dûne : dışındak şeyler, başka
-
4-Nisâ 120
mâ yeıdu-hum(u) : onlara vaad etmez
-
4-Nisâ 121
mahîsan : kaçış, kaçamak, kaçış yeri
-
4-Nisâ 123
bi emâniyyi-kum : sizin emaniyyeniz ile (kuruntularınızla)
-
4-Nisâ 123
ve lâ emâniyyi : ve emaniyye değil
-
4-Nisâ 126
mâ : şeyler (ne varsa)
-
4-Nisâ 126
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
4-Nisâ 126
ve mâ : ve şeyler (ne varsa)
-
4-Nisâ 127
ve mâ : ve şey
-
4-Nisâ 127
mâ : şey
-
4-Nisâ 127
li el yetâmâ : yetimler için, yetimlere
-
4-Nisâ 127
ve mâ : ve şey, ve ne
-
4-Nisâ 128
aleyhimâ : ikisinin üzerine, ikisine
-
4-Nisâ 128
beyne-humâ : onların ikisinin arası
-
4-Nisâ 128
bi mâ : şeyleri
-
4-Nisâ 131
mâ : şey, şeyler, olanlar
-
4-Nisâ 131
fî es semâvâti : semâlarda, göklerde
-
4-Nisâ 131
ve mâ : ve şey, şeyler, olanlar
-
4-Nisâ 131
mâ : şey, şeyler, olanlar
-
4-Nisâ 131
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
4-Nisâ 131
ve mâ : ve şey, şeyler, olanlar
-
4-Nisâ 132
mâ : şey, şeyler, olanlar
-
4-Nisâ 132
fî es semâvâti : semâlarda, göklerde
-
4-Nisâ 132
ve mâ : ve şey, şeyler, olanlar
-
4-Nisâ 135
bi-himâ : ikisine
-
4-Nisâ 135
bi mâ : şeyi
-
4-Nisâ 147
mâ yef'alu : yapmaz, olmaz
-
4-Nisâ 153
min es semâi : semâdan , gökten
-
4-Nisâ 153
mâ : şey, şeyler
-
4-Nisâ 155
fe -- bi mâ : fakat bu -- sebebiyle
-
4-Nisâ 156
azîman : azîm, büyük, çok büyük
-
4-Nisâ 157
mâ katelû-hu : onu öldürmediler
-
4-Nisâ 157
mâ salebû-hu : onu asmadılar
-
4-Nisâ 157
mâ....(illâ) : ...'den başka olmadı
-
4-Nisâ 157
(mâ)....illâ : ...'den başka olmadı
-
4-Nisâ 157
mâ katelû-hu : onu öldürmediler
-
4-Nisâ 162
bi mâ : şeye
-
4-Nisâ 162
ve mâ : ve şey
-
4-Nisâ 163
kemâ : gibi
-
4-Nisâ 163
ve ismâîle : ve Hz. İsmail
-
4-Nisâ 163
ve suleymâne : ve Hz. Süleyman
-
4-Nisâ 166
bi mâ : şeye
-
4-Nisâ 170
mâ : şey, şeyler
-
4-Nisâ 170
fî es semâvâti : semâlarda, göklerde
-
4-Nisâ 171
innemâ : ancak, sadece
-
4-Nisâ 171
innemâ : ancak, sadece
-
4-Nisâ 171
mâ : şey, şeyler, olanlar
-
4-Nisâ 171
fî es semâvâti : semâlarda, göklerde
-
4-Nisâ 171
mâ : şey, şeyler, olanlar
-
4-Nisâ 173
emmâ : ama, ...ise
-
4-Nisâ 173
emmâ : ama, ...ise
-
4-Nisâ 175
emmâ : ama, ise
-
4-Nisâ 176
mâ : şey
-
4-Nisâ 176
lehumâ : o ikisinindir (iki kadının)
-
4-Nisâ 176
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
40-Mü'min 3
el masîru : dönüş
-
40-Mü'min 4
mâ yucâdilu : mücâdele etmez
-
40-Mü'min 10
maktu allâhi : Allah'ın gadabı, öfkesi
-
40-Mü'min 10
min makti-kum : sizin gadabınızdan
-
40-Mü'min 10
ilâ el îmâni : îmâna
-
40-Mü'min 13
min es semâi : semadan, gökten
-
40-Mü'min 13
ve mâ yetezekkeru : ve tezekkür etmez
-
40-Mü'min 17
bimâ : dolayısıyla, sebebiyle
-
40-Mü'min 18
mâ : yoktur
-
40-Mü'min 19
mâ tuhfî : gizledikleri şeyler
-
40-Mü'min 21
ve mâ kâne lehum : ve onlar için olmadı
-
40-Mü'min 24
ve hâmâne : ve Haman
-
40-Mü'min 25
lemmâ : olduğu zaman
-
40-Mü'min 25
ve mâ : ve değil, olmadı
-
40-Mü'min 28
îmâne-hu : onun îmânı
-
40-Mü'min 29
mâ : şey
-
40-Mü'min 29
mâ erâ : benim gördüğüm şey, benim görüşüm
-
40-Mü'min 29
ve mâ ehdî-kum : ve sizi hidayet etmem, ulaştırmam
-
40-Mü'min 31
ve mâ allâhu yurîdu : ve Allah dilemez
-
40-Mü'min 33
mâ : yoktur
-
40-Mü'min 33
mâ lehu : onun için yoktur, bulunmaz
-
40-Mü'min 34
mâ ziltum : zail olmadı, devam etti
-
40-Mü'min 34
mim-mâ (min mâ) : şeyden
-
40-Mü'min 35
makten : şiddetli kızgınlık, öfke, gadap
-
40-Mü'min 36
hâmânubni (hâmânu ibni) : Haman inşa et, bina yap
-
40-Mü'min 37
es semâvâti : semalar, gökyüzü
-
40-Mü'min 37
ve mâ : ve olmadı
-
40-Mü'min 39
innemâ : ama, fakat, sadece, ancak
-
40-Mü'min 41
mâ lî : benim için nasıl (bir hal ki)
-
40-Mü'min 42
mâ : şey
-
40-Mü'min 43
ennemâ : fakat, olan şey
-
40-Mü'min 44
mâ : şey
-
40-Mü'min 45
mâ mekerû : yaptıkları hileler
-
40-Mü'min 50
ve mâ : ve değil
-
40-Mü'min 52
ma'ziretu-hum : onların mazeretleri, özürleri
-
40-Mü'min 56
mâ hum : onlar değil
-
40-Mü'min 57
es semâvâti : semalar, gökler
-
40-Mü'min 58
mâ : değil
-
40-Mü'min 58
el a'mâ : âmâ, kör
-
40-Mü'min 58
kalîlen mâ : ne kadar az
-
40-Mü'min 64
ve es semâe : ve sema, gökyüzü
-
40-Mü'min 66
lemmâ : olduğu zaman
-
40-Mü'min 68
fe innemâ : o zaman sadece
-
40-Mü'min 70
bimâ : şeyleri
-
40-Mü'min 73
mâ : şey(ler)
-
40-Mü'min 75
bimâ : sebebiyle, nedeniyle
-
40-Mü'min 75
bimâ : sebebiyle, nedeniyle
-
40-Mü'min 77
immâ : amma, ya, veya
-
40-Mü'min 78
ve mâ kâne : ve değildir
-
40-Mü'min 82
mâ agnâ : müstağni kılmadı, fayda vermedi
-
40-Mü'min 82
mâ : şey
-
40-Mü'min 83
lemmâ : olduğu zaman
-
40-Mü'min 83
bimâ : o şeyle
-
40-Mü'min 83
mâ : şey
-
40-Mü'min 84
lemmâ : olduğu zaman
-
40-Mü'min 84
bimâ : o şeyi
-
40-Mü'min 85
îmânu-hum : onların îmânı
-
40-Mü'min 85
lemmâ : olduğu zaman
-
41-Fussilet 2
er rahmân : Rahmân
-
41-Fussilet 5
mimmâ (min mâ) : o şeyden
-
41-Fussilet 6
innemâ : ancak, sadece
-
41-Fussilet 6
ennemâ : olduğu
-
41-Fussilet 11
iles semâi (ilâ es semâi) : semaya
-
41-Fussilet 12
semâvâtin : semalar, gök katları
-
41-Fussilet 12
semâin : sema, gök
-
41-Fussilet 12
es semâe : sema, gök
-
41-Fussilet 14
bimâ : şeyi
-
41-Fussilet 15
emmâ : fakat, ise
-
41-Fussilet 17
ve emmâ : ve fakat, ise
-
41-Fussilet 17
el amâ : âmâ, kör
-
41-Fussilet 17
bimâ : dolayısıyla, sebebiyle
-
41-Fussilet 20
izâ mâ : olduğu zaman
-
41-Fussilet 20
bimâ : o şeye
-
41-Fussilet 22
mâ kuntum : siz olmadınız
-
41-Fussilet 22
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
41-Fussilet 24
mâ-hum : onlar değillerdir
-
41-Fussilet 25
mâ : şey
-
41-Fussilet 25
ve mâ : ve şey
-
41-Fussilet 28
bimâ : sebebiyle şeyle
-
41-Fussilet 29
nec'al-humâ : onları yaparız
-
41-Fussilet 31
mâ : şey(ler)
-
41-Fussilet 31
mâ : şey(ler)
-
41-Fussilet 35
ve mâ yulakkâ-hâ : ve kavuşturulmaz, ulaştırılmaz
-
41-Fussilet 35
ve mâ yulakkâ-hâ : ve kavuşturulmaz, ulaştırılmaz
-
41-Fussilet 36
ve immâ : ve eğer, fakat, amma
-
41-Fussilet 39
el mâe : su
-
41-Fussilet 40
mâ : şey
-
41-Fussilet 40
bi-mâ : şeyle
-
41-Fussilet 41
lemmâ : olduğu zaman
-
41-Fussilet 43
mâ yukâlu : söylenen şey
-
41-Fussilet 43
mâ : şey
-
41-Fussilet 43
magfiretin : mağfiret (günahların sevaba çevrilmesi)
-
41-Fussilet 46
ve mâ : ve değil
-
41-Fussilet 47
ve mâ tahrucu : ve çıkmaz
-
41-Fussilet 47
ekmâmi-hâ : onun tomurcukları
-
41-Fussilet 47
ve mâ tahmilu : ve taşımaz, hamile kalmaz
-
41-Fussilet 47
mâ : yok
-
41-Fussilet 48
mâ : şey
-
41-Fussilet 48
mâ : yok, olmaz
-
41-Fussilet 48
min mahîsın : kaçacak yerden
-
41-Fussilet 50
ve mâ ezunnu : ve ben sanmıyorum
-
41-Fussilet 50
bimâ : şeyi
-
42-Şûrâ 4
mâ : şey
-
42-Şûrâ 4
es semâvâti : semalar, gökler
-
42-Şûrâ 4
ve mâ : ve şey
-
42-Şûrâ 5
es semâvâtu : semalar, gökler
-
42-Şûrâ 6
ve mâ : ve değil
-
42-Şûrâ 8
mâ : yok
-
42-Şûrâ 10
ve ma : ve şey
-
42-Şûrâ 11
es semâvâti : semalar, gökler
-
42-Şûrâ 12
es semâvâti : semalar, gökler
-
42-Şûrâ 13
mâ vassâ : vasiyet ettiği şey, farz kıldığı şey
-
42-Şûrâ 13
ve mâ vassaynâ : ve vasiyet ettiğimiz şey, farz kıldığımız şey
-
42-Şûrâ 13
mâ ted'û-hum : onları davet ettiğin şey
-
42-Şûrâ 14
ve mâ teferrekû : ve ayrılığa düşmediler, fırkalara ayrılmadılar
-
42-Şûrâ 14
mâ câe-hum : onlara gelen şey
-
42-Şûrâ 15
kemâ : gibi
-
42-Şûrâ 15
bi mâ enzele : indirilen şeye
-
42-Şûrâ 15
a'mâlu-nâ : bizim amellerimiz
-
42-Şûrâ 15
a'mâlu-kum : amelleriniz
-
42-Şûrâ 15
el masîru : dönüş
-
42-Şûrâ 16
mestucîbe (mâ istucîbe) : icabet edilen şey
-
42-Şûrâ 17
ve mâ yudrîke \n(edrâ) : ve sana bildirmez, sen idrak edemezsin \n: (bildirdi)
-
42-Şûrâ 18
yumârûne : şüphe ederler, mücâdele ederler
-
42-Şûrâ 20
ve mâ : ve yoktur
-
42-Şûrâ 21
mâ : şey(ler)
-
42-Şûrâ 22
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
42-Şûrâ 22
mâ : şey
-
42-Şûrâ 24
bi kelimâti-hi : onun (kendi) kelimeleriyle, sözleriyle
-
42-Şûrâ 25
mâ : şey(ler)
-
42-Şûrâ 27
mâ yeşâu : dilediği
-
42-Şûrâ 28
mâ kanetû : ümit kestikleri şey
-
42-Şûrâ 29
es semâvâti : semalar, gökler
-
42-Şûrâ 29
ve mâ : ve şey
-
42-Şûrâ 29
fî-himâ : orada, o ikisinde
-
42-Şûrâ 30
ve mâ : ve o şey
-
42-Şûrâ 30
bi mâ : sebebiyle
-
42-Şûrâ 31
ve mâ entum : ve siz değilsiniz
-
42-Şûrâ 31
ve mâ : ve yoktur
-
42-Şûrâ 34
bimâ : şeyle, sebebiyle
-
42-Şûrâ 35
mâ lehum : onlar için yoktur
-
42-Şûrâ 35
mahîsin : kaçacak yer
-
42-Şûrâ 36
mâ : şey
-
42-Şûrâ 36
ve mâ : ve şey
-
42-Şûrâ 37
mâ gadıbû : öfkelendikleri şey
-
42-Şûrâ 38
ve mimmâ (min mâ) : ve o şeyden
-
42-Şûrâ 41
mâ aleyhim : onların üzerine yoktur
-
42-Şûrâ 42
innemâ : fakat
-
42-Şûrâ 44
mâ lehu : onun için yoktur
-
42-Şûrâ 44
lemmâ : olduğu zaman
-
42-Şûrâ 46
ve mâ kâne : ve olmadı, yoktur
-
42-Şûrâ 46
mâ lehu : onun için yoktur
-
42-Şûrâ 47
mâ lekum : sizin için yoktur
-
42-Şûrâ 47
ve mâ lekum : ve sizin için yoktur
-
42-Şûrâ 48
mâ erselnâ-ke : seni göndermedik
-
42-Şûrâ 48
bi-mâ : sebebiyle
-
42-Şûrâ 49
es semâvâti : semalar, gökler
-
42-Şûrâ 49
mâ yeşâu : dilediği şey
-
42-Şûrâ 51
ve mâ kâne : ve yoktur, olmamıştır
-
42-Şûrâ 51
mâ yeşâu : dilediği şey
-
42-Şûrâ 52
mâ kunte tedrî : sen bilmiyordun
-
42-Şûrâ 52
mâ : ne
-
42-Şûrâ 52
îmânu : îmân
-
42-Şûrâ 53
mâ : şey, ne
-
42-Şûrâ 53
es semâvâti : semalar, gökler
-
42-Şûrâ 53
ve mâ : ve şey, ne
-
43-Zuhruf 7
ve mâ ye'tî-him : ve onlara gelmedi
-
43-Zuhruf 9
es semâvâti : semalar, gökler
-
43-Zuhruf 11
min es semâi : semadan, gökten
-
43-Zuhruf 11
mâen : su
-
43-Zuhruf 12
mâ : şey(ler)
-
43-Zuhruf 13
ve mâ kunnâ : ve biz olmazdık
-
43-Zuhruf 16
mimmâ (min mâ) : şey(ler)den
-
43-Zuhruf 17
bi mâ : şey ile
-
43-Zuhruf 17
li er rahmâni : Rahmân'a
-
43-Zuhruf 19
er rahmâni : Rahmân
-
43-Zuhruf 20
er rahmânu : Rahmân
-
43-Zuhruf 20
mâ abednâ-hum : biz onlara tapmazdık
-
43-Zuhruf 20
mâ lehum : onların yoktur
-
43-Zuhruf 23
mâ erselnâ : biz göndermedik
-
43-Zuhruf 24
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
43-Zuhruf 24
bi mâ : şeyi
-
43-Zuhruf 26
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
43-Zuhruf 30
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
43-Zuhruf 32
maîşete-hum : onların maişetleri, geçimleri
-
43-Zuhruf 32
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
43-Zuhruf 33
bi er rahmâni : Rahmân'ı
-
43-Zuhruf 35
lemmâ : yalnız, sadece
-
43-Zuhruf 36
er rahmâni : Rahmân
-
43-Zuhruf 41
fe immâ : fakat, amma
-
43-Zuhruf 45
er rahmâni : Rahmân
-
43-Zuhruf 47
lemmâ : olduğu zaman
-
43-Zuhruf 48
ve mâ nurî-him : ve onlara göstermedik
-
43-Zuhruf 49
bi mâ : sebebiyle
-
43-Zuhruf 50
lemmâ : olduğu zaman
-
43-Zuhruf 55
lemmâ : olduğu zaman
-
43-Zuhruf 55
ecmaîne : topluca, hepsi
-
43-Zuhruf 57
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
43-Zuhruf 58
mâ darebû-hu : onu örnek vermediler
-
43-Zuhruf 63
ve lemmâ câe : ve geldiği zaman
-
43-Zuhruf 71
mâ teştehî-hi : iştahlandığı (canının çektiği) şeyler
-
43-Zuhruf 72
bi mâ : sebebiyle, dolayı
-
43-Zuhruf 76
ve mâ zalemnâ-hum : ve biz onlara zulmetmedik
-
43-Zuhruf 77
yâ mâliku : ey malik
-
43-Zuhruf 77
mâkisûne : duranlar, kalanlar
-
43-Zuhruf 81
li er rahmâni : Rahmân için, Rahmân'ın
-
43-Zuhruf 82
es semâvâti : semalar, gökler
-
43-Zuhruf 82
ammâ : şeyden
-
43-Zuhruf 84
fî es semâi : semada, gökte
-
43-Zuhruf 85
es semâvâti : semalar, gökler
-
43-Zuhruf 85
ve mâ : ve şey(ler)
-
43-Zuhruf 85
beyne-humâ : ikisi arasında
-
44-Duhân 7
es semâvâti : semalar, gökler
-
44-Duhân 7
ve mâ : ve şey(ler)
-
44-Duhân 7
beyne-humâ : ikisi arasında
-
44-Duhân 10
es semâu : sema, gök
-
44-Duhân 26
ve makâmin : ve mekânlar
-
44-Duhân 29
mâ beket : ağlamadı
-
44-Duhân 29
es semâu : sema, gök
-
44-Duhân 29
ve mâ kânû : ve olmadılar
-
44-Duhân 33
mâ : şey
-
44-Duhân 35
ve mâ nahnu : ve biz değiliz
-
44-Duhân 38
ve mâ halaknâ : ve yaratmadık
-
44-Duhân 38
es semâvâti : semalar, gökler
-
44-Duhân 38
ve mâ : ve şey(ler)
-
44-Duhân 38
beyne-humâ : onların arasındakiler
-
44-Duhân 39
mâ halaknâ-humâ : biz o ikisini yaratmadık
-
44-Duhân 40
ecmaîne : hepsi
-
44-Duhân 50
mâ : şey
-
44-Duhân 51
makâmin : makam, oturulan yer
-
44-Duhân 58
fe innemâ : ancak, işte böylece
-
45-Câsiye 3
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
45-Câsiye 4
ve mâ : ve şey
-
45-Câsiye 5
ve mâ enzele : ve indirmedi
-
45-Câsiye 5
min es semâi : semadan, gökten
-
45-Câsiye 8
en lem yesma'-hâ : onu işitmedi
-
45-Câsiye 10
mâ : şey
-
45-Câsiye 10
mattehazû (mâ ittehazû) : edindikleri şey
-
45-Câsiye 13
mâ : şey(ler)
-
45-Câsiye 13
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
45-Câsiye 13
ve mâ : ve şey(ler)
-
45-Câsiye 14
bi mâ : sebebiyle, dolayısıyla
-
45-Câsiye 17
ma ihtelefû illâ : den başka ihtilâfa düşmediler
-
45-Câsiye 17
mâ câe-hum : onlara gelen şey
-
45-Câsiye 17
mâ : şey(ler)
-
45-Câsiye 21
mahyâ-hum : onların hayatları
-
45-Câsiye 21
ve memâtu-hum, : ve onların ölümleri
-
45-Câsiye 21
mâ : ne
-
45-Câsiye 22
es semâvâti : semalar, gökler
-
45-Câsiye 22
bi-mâ : sebebiyle
-
45-Câsiye 24
mâ : değil
-
45-Câsiye 24
ve mâ yuhliku-nâ : ve bizi helâk etmez
-
45-Câsiye 24
ve mâ lehum : ve onların yoktur
-
45-Câsiye 25
mâ kâne : olmadı
-
45-Câsiye 27
es semâvâti : semalar, gökler
-
45-Câsiye 28
mâ : şey(ler)
-
45-Câsiye 29
mâ : şey(ler)
-
45-Câsiye 30
fe emmâ : fakat
-
45-Câsiye 31
ve emmâ : ve fakat
-
45-Câsiye 32
mâ nedrî : biz bilmiyoruz, bilmeyiz
-
45-Câsiye 32
mâ es sâatu : o saat nedir
-
45-Câsiye 32
ve mâ nahnu : ve biz değiliz
-
45-Câsiye 33
mâ : şey(ler)
-
45-Câsiye 33
mâ : şey(ler)
-
45-Câsiye 34
kemâ : gibi
-
45-Câsiye 34
ve mâ : ve yoktur
-
45-Câsiye 36
es semâvâti : semalar, gökler
-
45-Câsiye 37
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
46-Ahkaf 3
mâ halak-nâ : yaratmadık
-
46-Ahkaf 3
es semâvâti : semalar, gökler
-
46-Ahkaf 3
ve mâ : ve şey(ler)
-
46-Ahkaf 3
beyne-humâ : ikisi arasında
-
46-Ahkaf 3
ammâ (an mâ) : şeyden
-
46-Ahkaf 4
mâ : şey(ler)
-
46-Ahkaf 4
mâzâ : ne, neyi
-
46-Ahkaf 4
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
46-Ahkaf 7
lemmâ câe-hum : onlara geldiği zaman
-
46-Ahkaf 8
bi mâ : şeyi, şeyleri
-
46-Ahkaf 9
mâ kuntu : ben değilim
-
46-Ahkaf 9
ve mâ edrî : ve ben bilmiyorum, bilemem
-
46-Ahkaf 9
mâ : ne
-
46-Ahkaf 9
mâ : şey
-
46-Ahkaf 9
ve mâ ene : ve ben değilim
-
46-Ahkaf 11
mâ sebekû-nâ : bizi geçemezlerdi
-
46-Ahkaf 12
imâmen : imam (önder, rehber) olarak
-
46-Ahkaf 14
bi-mâ : şeylere
-
46-Ahkaf 16
mâ amilû : yaptıkları şeyler
-
46-Ahkaf 17
lekumâ : siz ikinize, size
-
46-Ahkaf 17
ve humâ : ve o ikisi
-
46-Ahkaf 17
mâ : değil
-
46-Ahkaf 19
mimmâ : şeyden
-
46-Ahkaf 19
a'mâle-hum : onların amelleri
-
46-Ahkaf 20
bi mâ : şey sebebiyle
-
46-Ahkaf 20
ve bi mâ : ve şey sebebiyle
-
46-Ahkaf 22
bi mâ : şeyi
-
46-Ahkaf 23
mâ : şeyi
-
46-Ahkaf 24
fe lemmâ reev-hu : onu gördükleri zaman
-
46-Ahkaf 26
fî mâ : şeyin içinde
-
46-Ahkaf 26
fe mâ agnâ : kâfi gelmedi, müstağni kılmadı
-
46-Ahkaf 26
mâ : şey
-
46-Ahkaf 27
mâ havle-kum : sizin etrafınızdaki şey
-
46-Ahkaf 28
ve mâ kânû : ve oldukları şey
-
46-Ahkaf 29
fe lemmâ : ... e zaman
-
46-Ahkaf 29
fe lemmâ kudıye : bitirildiği, yerine getirildiği zaman
-
46-Ahkaf 30
li mâ : şeyi
-
46-Ahkaf 33
es semâvâti : gökleri
-
46-Ahkaf 34
bi mâ : şey sebebiyle
-
46-Ahkaf 35
kemâ : gibi
-
46-Ahkaf 35
mâ : şey
-
47-Muhammed 1
a'mâle-hum : onların amelleri
-
47-Muhammed 2
bi mâ nuzzile : indirdiğimiz şeye
-
47-Muhammed 4
immâ : amma, ya veya, ister öyle ister böyle
-
47-Muhammed 4
ve immâ : ve amma, ya veya, ister öyle ister böyle
-
47-Muhammed 4
a'mâle-hum : onların amelleri
-
47-Muhammed 8
a'mâle-hum : onların amelleri
-
47-Muhammed 9
mâ : şeyi
-
47-Muhammed 9
a'mâle-hum : onların amellerini
-
47-Muhammed 12
kemâ te'kulu : gibi yer
-
47-Muhammed 15
min mâin : sudan
-
47-Muhammed 15
ve magfiretun : ve mağfiret vardır
-
47-Muhammed 15
mâen : su
-
47-Muhammed 16
mâzâ : ne
-
47-Muhammed 20
maradun : hastalık
-
47-Muhammed 20
el magsiyyi aleyhi : üzerine baygınlık çökmüş
-
47-Muhammed 21
ma'rûfun : maruf, güzel
-
47-Muhammed 23
ve a'mâ : ve kör yaptı
-
47-Muhammed 25
mâ tebeyyene : beyan olan, açıklanan, açıkça belli olan
-
47-Muhammed 26
mâ : şey
-
47-Muhammed 28
mâ : şeye, şeyler
-
47-Muhammed 28
a'mâle-hum : onların amelleri
-
47-Muhammed 29
maradun : hastalık
-
47-Muhammed 30
bi sîmâ-hum : simalarıyla, simalarından
-
47-Muhammed 30
a'mâle-kum : sizin amelleriniz
-
47-Muhammed 32
mâ tebeyyene : açıkça belli olan şey
-
47-Muhammed 32
a'mâle-hum : onların amelleri
-
47-Muhammed 33
a'mâle-kum : sizin amelleriniz
-
47-Muhammed 34
mâtû : öldüler
-
47-Muhammed 35
a'mâle-kum : sizin amelleriniz
-
47-Muhammed 36
innemâ : sadece, yalnız
-
47-Muhammed 38
innemâ : ancak, sadece
-
48-Fetih 2
mâ : şey
-
48-Fetih 2
mâ : şey
-
48-Fetih 4
îmânen : îmân
-
48-Fetih 4
îmâni-him : onların îmânları
-
48-Fetih 4
semâvâti : semalar, gökler
-
48-Fetih 6
masîren : varış yeri
-
48-Fetih 7
es semâvâti : semalar, gökler
-
48-Fetih 10
innemâ : sadece, oysa, olunca
-
48-Fetih 10
innemâ : sadece, oysa, olunca
-
48-Fetih 10
bi mâ : şeylere
-
48-Fetih 11
mâ : şey
-
48-Fetih 11
bimâ : şeyler
-
48-Fetih 14
es semâvâti : semalar, gökler
-
48-Fetih 15
kelâma allâhi : Allah'ın kelâmı
-
48-Fetih 16
kemâ : gibi
-
48-Fetih 17
el a'mâ : âmâ, kör
-
48-Fetih 17
el marîdı : hasta
-
48-Fetih 18
mâ : şeyi
-
48-Fetih 24
bimâ : şeyleri
-
48-Fetih 25
ma'kûfen : bekletilen
-
48-Fetih 25
mahılle-hu : onun mahalli (kesim yeri)
-
48-Fetih 25
maarratun : muarrat, meşakkat, sıkıntı
-
48-Fetih 27
mâ : şey
-
48-Fetih 29
ruhamâu : çok merhametli
-
48-Fetih 29
sîmâ-hum : onların nişaneleri, alâmetleri
-
48-Fetih 29
magfireten : mağfiret
-
49-Hucurât 2
a'mâlu-kum : amellleriniz
-
49-Hucurât 3
magfiretun : mağfiret
-
49-Hucurât 6
mâ : şey
-
49-Hucurât 7
el îmâne : îmân
-
49-Hucurât 9
beyne-humâ : onların aralarını, o ikisinin arasını
-
49-Hucurât 9
ihdâ-humâ : ikisinden biri
-
49-Hucurât 9
beyne-humâ : onların aralarını, o ikisinin arasını
-
49-Hucurât 10
innemâ : sadece, ancak, oysa
-
49-Hucurât 11
el îmâni : îmân
-
49-Hucurât 14
ve lemmâ yedhuli : ve henüz dahil olmadı, girmedi
-
49-Hucurât 14
el îmânu : îmân
-
49-Hucurât 14
min a'mâli-kum : sizin amellerinizden
-
49-Hucurât 15
innemâ : fakat, ancak, sadece
-
49-Hucurât 16
mâ fî es semâvâti : göklerdeki şeyleri, göklerde olanları
-
49-Hucurât 16
ve mâ fî el ardı : ve yerlerdeki şeyleri, yerlerde olanları
-
49-Hucurât 17
li el îmâni : îmâna
-
49-Hucurât 18
es semâvâti : göklerin
-
49-Hucurât 18
bi mâ : şeyleri
-
5-Mâide 1
illâ mâ yutlâ : okunacak şeyler hariç
-
5-Mâide 1
mâ yurîdu : ne dilerse, dilediği şey
-
5-Mâide 3
ve mâ uhılle : ve boğazlanan, kesilen
-
5-Mâide 3
ve mâ : ve şey
-
5-Mâide 3
illâ mâ zekkeytum : ancak (yetişip) kesmeniz hariç
-
5-Mâide 3
ve mâ zubiha : ve kesilen, boğazlanan şey
-
5-Mâide 3
fî mahmasatin : açlık hususunda
-
5-Mâide 4
mâ zâ uhılle lehum : onlara, (kendilerine) nelerin helal kılındığı
-
5-Mâide 4
ve mâ allemtum : ve öğrettiğiniz şey
-
5-Mâide 4
mimmâ (min mâ) alleme-kum(u) : size öğrettiği şeyden
-
5-Mâide 4
mimmâ (min mâ) emsekne : tutuğu şeylerden
-
5-Mâide 5
bi el îmâni : imanı
-
5-Mâide 6
mardâ : hasta
-
5-Mâide 6
mâen : su
-
5-Mâide 6
mâ yurîdu Allâhu : Allah (c.c.) dilemez
-
5-Mâide 8
bi mâ : şeyleri
-
5-Mâide 9
lehum magfiratun : onlar için bir mağfiret vardır. (günahları sevaba çevrilir)
-
5-Mâide 13
fe bimâ nakdi-him : ve de onların bozmalarından dolayı, sebebi ile
-
5-Mâide 13
min mâ zukkirû bi hî : onunla uyarıldıkları şeyden (nasihat edilen, hatırlatılan)
-
5-Mâide 14
min mâ zukkirû bi-hî : onunla uyarıldıkları seyden (hususlardan)
-
5-Mâide 14
bimâ kânû : ... oldukları şeyleri
-
5-Mâide 15
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
5-Mâide 16
min ez zulumâti : zulmetten, karanlıklardan
-
5-Mâide 17
mulku es semâvâti : göklerin mülkü, idaresi
-
5-Mâide 17
ve mâ beyne-humâ : ve bu ikisinin arasındaki şeyler
-
5-Mâide 17
yahluku mâ yeşâu : dilediğini halk eder, yaratır
-
5-Mâide 18
mulku es semâvâti : göklerin mülkü ve idaresi,
-
5-Mâide 18
ve mâ beyne-humâ : ve ikisinin arasındakiler
-
5-Mâide 18
el masîru : ulaşılan yer, makam, varış yeri
-
5-Mâide 19
en tekûlû mâ câe-nâ : 'bize gelmedi ' dersiniz diye (dememeniz için)
-
5-Mâide 20
mâ lem yu'ti : vermediği şeyi
-
5-Mâide 23
aleyhima : o ikisine
-
5-Mâide 24
mâ dâmû fî-hâ : orada oldukça, olduğu sürece
-
5-Mâide 27
min ehadi himâ : ikisinin birinden
-
5-Mâide 27
innemâ : sadece
-
5-Mâide 28
mâ ene bi bâsitın : ben uzatacak değilim
-
5-Mâide 32
fe keennemâ : artık ... gibidir
-
5-Mâide 32
fe keennemâ : artık ... gibidir
-
5-Mâide 33
innemâ : ancak
-
5-Mâide 36
mâ fî el ardı cemîan : yeryüzünde bulunanların hepsi
-
5-Mâide 36
mâ tukubbile : kabul olunmaz
-
5-Mâide 37
ve mâ hum : ve onlar değiller
-
5-Mâide 38
eydiye humâ : ikisinin ellerini
-
5-Mâide 38
bimâ kesebâ : kazandıklarından, yaptıklarından dolayı
-
5-Mâide 40
es semâvâti : semâlar, gökler
-
5-Mâide 41
semmâûne : kulak verenler, çok iyi dinleyenler
-
5-Mâide 41
semmâûne : kulak verenler, çok iyi dinleyenler
-
5-Mâide 42
semmâûne : kulak verenler, çok iyi dinleyenler
-
5-Mâide 43
ve mâ ulâike : ve işte onlar değildir
-
5-Mâide 44
bi mâ istuhfizû : muhafaza etmeleri istenen şey ile
-
5-Mâide 44
bi mâ enzele allâhu : Allâh'ın (c.c.) indirdiği ile
-
5-Mâide 45
bi mâ enzele allâhu : Allâh'ın (cc.) indirdiği şey ile
-
5-Mâide 46
limâ beyne yedeyhi : elleri arasındakini, ellerindekini, yanlarındakini
-
5-Mâide 46
limâ beyne yedeyhi : elleri arasındakini, ellerindekini, yanlarındakini
-
5-Mâide 47
bi mâ enzele : indirdiği şey ile
-
5-Mâide 47
bi mâ enzele allâhu : Allâh'ın (c.c.) indirdiği ile
-
5-Mâide 48
limâ beyne yedeyhi : onların elleri arasındakini, ellerindekini
-
5-Mâide 48
bimâ enzele allâhu : Allah'ın (c.c.) indirdiği şey ile
-
5-Mâide 48
ammâ (an mâ) câe-ke : sana gelenden
-
5-Mâide 48
fî mâ âtâ-kum : size verdiği şeyler hakkında (ile)
-
5-Mâide 48
bi-mâ kuntum : sizin olduğunuz şeyler
-
5-Mâide 49
bi mâ enzele allâhu : Allâh'ın (c.c.) indirdiği ile
-
5-Mâide 49
mâ enzele allâhu ileyke : Allâh'ın (cc.) sana indirdiği şey
-
5-Mâide 49
ennemâ : artık, ama, zaten
-
5-Mâide 52
maradun : hastalık
-
5-Mâide 52
alâ mâ eserrû : gizledikleri şeye
-
5-Mâide 53
cehde eymâni-him : yeminlerinde cehd ettiler var gücüyle yemin ettiler
-
5-Mâide 53
habitat a'mâlu-hum : onların amelleri boşa gitti
-
5-Mâide 55
innemâ : sadece, ancak
-
5-Mâide 59
ve mâ unzile ileynâ : ve bize indirilen şeye
-
5-Mâide 59
ve mâ unzile : ve indirilene
-
5-Mâide 61
bimâ kânû : oldukları şeyi
-
5-Mâide 62
lebi'se mâ kânû : oldukları şey ne kötü
-
5-Mâide 63
lebi'se mâ kânû : oldukları şey ne kötü
-
5-Mâide 64
maglûletun : bağlanmış
-
5-Mâide 64
bi-mâ kâlû : demelerinden dolayı, sözlerinden dolayı
-
5-Mâide 64
mâ unzile ileyke : sana indirilen şey
-
5-Mâide 64
kullemâ : her defasında, her ne zaman ...olsa
-
5-Mâide 66
ve mâ unzile ileyhim : ve onlara indirilen şey
-
5-Mâide 66
mâ ya'melûne : yaptıkları şey
-
5-Mâide 67
mâ unzile ileyke : sana indirileni
-
5-Mâide 67
mâ bellagte : sen tebliğ etmezsin, duyurmazsın
-
5-Mâide 68
ve mâ unzile : ve indirilen şey
-
5-Mâide 68
mâ unzile ileyke : sana indirilen şey
-
5-Mâide 70
kullemâ câe-hum : onlara her gelişinde
-
5-Mâide 70
bimâ : şey ile, dolayısıyla, sebebiyle
-
5-Mâide 71
bi-mâ : şeyleri
-
5-Mâide 72
ve mâ li ez zâlimîne : zâlimler için olmaz (yoktur)
-
5-Mâide 73
ve mâ min ilâhin : ve bir ilâh yoktur
-
5-Mâide 73
ammâ (an mâ) yekûlûne : söylediklerinden, söyledikleri sözlerden
-
5-Mâide 75
mâ : değil, (başka) değil
-
5-Mâide 76
mâ lâ yemliku : birşeye malik olmayan
-
5-Mâide 78
bi-mâ asav : isyan etmeleri sebebiyle
-
5-Mâide 79
lebi'se mâ : ne kötü şey
-
5-Mâide 80
lebi'se mâ : ne kötü şey
-
5-Mâide 81
ve mâ unzile ileyhi : ve ona indirilene
-
5-Mâide 81
mâ ettehazû-hum : onları edinmezler
-
5-Mâide 83
mâ unzile : indirilen şeyi, indirileni
-
5-Mâide 83
mimmâ (min mâ) : şeyden dolayı
-
5-Mâide 84
ve mâ lenâ : bize ne oluyor, niçin biz...
-
5-Mâide 84
ve mâ câe-nâ : ve bize gelen şey
-
5-Mâide 85
bi-mâ kâlû : söylediklerinden dolayı
-
5-Mâide 87
mâ ehalle allâhu : Allâh'ın (c.c.) helâl kıldığı şey
-
5-Mâide 88
mimmâ (min mâ) : şeylerden
-
5-Mâide 89
fî eymâni-kum : yeminlerinizdeki
-
5-Mâide 89
bi-mâ : sebebi ile, dolayısıyla
-
5-Mâide 89
el eymâne : yeminler
-
5-Mâide 89
mâ tut'ımûne : yedirdiğiniz şeyler, yedirdikleriniz
-
5-Mâide 89
eymâni-kum : sizin yeminleriniz
-
5-Mâide 89
eymâne-kum : yeminlerinizi
-
5-Mâide 90
innemâ : ancak, sadece, oysa, halbuki
-
5-Mâide 91
innemâ : ancak, sadece, oysa, halbuki
-
5-Mâide 92
ennemâ : sadece
-
5-Mâide 93
fî-mâ : şeyler hakkında
-
5-Mâide 93
izâ mâ ittekav : takvâ (1.takva) sahibi olmadıkları zaman
-
5-Mâide 94
ve rimâhu-kum : ve mızraklarınız
-
5-Mâide 95
mislu mâ katele : öldürdüğü şeyin dengi, misli
-
5-Mâide 95
ammâ (an mâ) selefe : geçmişten olan şeyi, geçmişi
-
5-Mâide 96
mâ dumtum : olduğunuz müddetçe, sürede
-
5-Mâide 97
mâ fî es semâvâti : göklerdeki şeyler, göklerde olan (gökyüzünde ne varsa)
-
5-Mâide 97
ve mâ fî el ardı : ve yerdeki şeyler, yerlerde olan (yeryüzünde ne varsa)
-
5-Mâide 99
mâ alâ er resûli : Resûlun üzerinde(sorumluluk) yoktur
-
5-Mâide 99
mâ tubdûne : açıkladığınız şeyi
-
5-Mâide 99
ve mâ tektumûne : ve gizlediğiniz şeyi
-
5-Mâide 103
mâ ceale : kılmadı, yapmadı
-
5-Mâide 104
ilâ mâ enzele : indirdiği şeye
-
5-Mâide 104
mâ vecednâ : bulduğumuz şey
-
5-Mâide 105
bi-mâ kuntum : olduğunuz şeyleri
-
5-Mâide 106
tahbisûne humâ : iki kişiyi alıkoyun
-
5-Mâide 106
yuksimâni : yemin etsinler (iki kişi)
-
5-Mâide 107
enne-humâ : iki kişinin ... olduğu
-
5-Mâide 107
yekûmâni : ikisi ... olur
-
5-Mâide 107
makâme humâ : o ikisinin yerine
-
5-Mâide 107
fe yuksimâni : böylece, sonra iki kişi yemin ederler
-
5-Mâide 107
min şehâdeti himâ : o iki kişinin şahitliğinden
-
5-Mâide 107
ve ma'tedeynâ : ve biz haddi aşmadık
-
5-Mâide 108
eymânun : yeminler
-
5-Mâide 108
ba'de eymâni-him : onların yeminlerinden sonra
-
5-Mâide 109
mâzâ ucibtum : size ne cevap verildi
-
5-Mâide 112
mâideten : bir sofra
-
5-Mâide 112
min es semâi : semâdan, gökten
-
5-Mâide 113
ve tetmainne : ve tatmin olması - sükûnet bulması
-
5-Mâide 114
mâideten : bir sofra
-
5-Mâide 114
min es semâi : semâdan, gökten
-
5-Mâide 116
mâ yekûnu lî : benim için olmaz, olamaz
-
5-Mâide 116
mâ leyse lî : benim için olmayanı
-
5-Mâide 116
mâ fî nefsî : nefsimdeki, nefsimde olanı
-
5-Mâide 116
mâ fî nefsi-ke : senin nefsindeki, zatındaki şeyi
-
5-Mâide 117
mâ kultu lehum : onlara söylemedim
-
5-Mâide 117
illâ mâ emerte-nî : bana emrettiğinden başka bir şey
-
5-Mâide 117
mâ dumtu fî-him : onların arasında, bulunduğum sürece
-
5-Mâide 117
lemmâ : olunca, olduğu zaman
-
5-Mâide 120
mulku es semâvâti : semaların, göklerin mülkü
-
5-Mâide 120
ve mâ fî-hinne : ve onların içinde olanlar, onlarda bulunanlar
-
50-Kaf 4
mâ tenkusu : ne eksilttiğini (cesetleri çürütüp eksilttiğini)
-
50-Kaf 5
lemmâ : olduğu zaman, olunca
-
50-Kaf 6
ilâ es semâi : semaya, göğe
-
50-Kaf 6
ve mâ lehâ : ve onun yoktur
-
50-Kaf 9
min es semâi : semadan, gökten
-
50-Kaf 9
mâen : su
-
50-Kaf 16
mâ : ne, şey
-
50-Kaf 17
ve an eş şimâli : ve solundan
-
50-Kaf 18
mâ yelfızu : söylenmez
-
50-Kaf 19
mâ kunte : senin olduğun şey
-
50-Kaf 23
mâ ledeyye : yanımda olan şey
-
50-Kaf 27
mâ etgaytu-hu : onu ben azdırmadım
-
50-Kaf 29
mâ yubeddelu : değiştirilmez
-
50-Kaf 29
ve mâ ene : ve ben değilim
-
50-Kaf 32
mâ tûadûne : size vaadolunan şey
-
50-Kaf 33
er rahmâne : Rahmân
-
50-Kaf 35
mâ yeşâûne : diledikleri şey
-
50-Kaf 36
min mahîsin : kaçacak, kurtulacak bir yer
-
50-Kaf 38
es semâvâti : gökler
-
50-Kaf 38
ve mâ : ve şeyler
-
50-Kaf 38
beyne-humâ : ikisi arasında
-
50-Kaf 38
ve mâ messe-nâ : ve bize dokunmadı
-
50-Kaf 39
mâ yekûlûne : söyledikleri şey(ler), söylediklerine
-
50-Kaf 43
el masîru : dönüş, ulaşma, ulaşılan makam
-
50-Kaf 45
bi mâ yekûlûne : ne(ler) söylediklerini
-
50-Kaf 45
ve mâ ente : ve sen değilsin
-
51-Zâriyât 4
el mukassimâti : sonra taksim edenlere
-
51-Zâriyât 5
mâ : şey(ler)
-
51-Zâriyât 7
es semâi : sema, gökyüzü
-
51-Zâriyât 16
mâ âtâ-hum : onlara verdiği şeyi
-
51-Zâriyât 17
mâ : şey
-
51-Zâriyât 19
ve el mahrûmi : ve mahrum olan, yoksul olan (iffetinden isteyemeyen)
-
51-Zâriyât 22
fî es semâi : semada, gökyüzünde vardır
-
51-Zâriyât 22
ve mâ tûadûne : ve sizin vaadolunduğunuz şeyler
-
51-Zâriyât 23
es semâi : sema, gök
-
51-Zâriyât 23
mâ : şey(ler)
-
51-Zâriyât 31
mâ : nedir
-
51-Zâriyât 36
mâ vecednâ : biz bulamadık
-
51-Zâriyât 42
mâ tezeru : bırakmıyor
-
51-Zâriyât 45
mâ istetâû : güç yetiremediler, muktedir olamadılar
-
51-Zâriyât 45
ve mâ kânû : ve olmadılar
-
51-Zâriyât 47
ve es semâe : ve sema, gökyüzü
-
51-Zâriyât 48
el mâhidûne : döşeyen, düzenleyen, düzenleyici.
-
51-Zâriyât 52
mâ : şey, ne, kim
-
51-Zâriyât 54
fe mâ : artık değil
-
51-Zâriyât 56
ve mâ halaktu : ve ben yaratmadım
-
51-Zâriyât 57
mâ urîdu : ben istemiyorum
-
51-Zâriyât 57
ve mâ urîdu : ve ben istemiyorum
-
52-Tûr 4
el ma'mûri : imar edilmiş, mamur
-
52-Tûr 8
mâ : yoktur
-
52-Tûr 9
es semâu : sema, gökyüzü
-
52-Tûr 16
innemâ : sadece, yalnız
-
52-Tûr 16
mâ : şey(ler)
-
52-Tûr 18
bi-mâ : şeylerle
-
52-Tûr 19
bi-mâ : şeylerden dolayı, sebebiyle
-
52-Tûr 20
masfûfetin : sıralanmış (özenle dizilmiş)
-
52-Tûr 21
bi îmânin : îmân ile
-
52-Tûr 21
ve mâ eletnâ-hum : ve onlardan eksiltmedik
-
52-Tûr 21
bi-mâ : ile, sebebiyle, karşılık olarak
-
52-Tûr 22
mim-mâ : şeylerden
-
52-Tûr 24
gılmânun : gılmanlar (genç delikanlılar)
-
52-Tûr 29
mâ ente : sen değilsin
-
52-Tûr 36
es semâvâti : semalar, gökler
-
52-Tûr 40
min magremin : borçtan
-
52-Tûr 43
ammâ (an mâ) : şeyden, şeylerden
-
52-Tûr 44
min es semâi : gökten
-
53-Necm 2
mâ dalle : sapmadı
-
53-Necm 2
ve mâ gavâ : ve azmadı
-
53-Necm 3
ve mâ yentiku : ve konuşmaz
-
53-Necm 10
mâ : şey
-
53-Necm 11
mâ kezebe : tekzip etmedi, yalanlamadı, reddetmedi
-
53-Necm 11
mâ reâ : gördüğü şey
-
53-Necm 12
tumârûne-hu : onunla tartışıyorsunuz
-
53-Necm 12
mâ yerâ : gördüğü şey
-
53-Necm 16
mâ yagşâ : örten şey, bürüyen şey (ama ne bürüme)
-
53-Necm 17
mâ zâga : kaymadı
-
53-Necm 17
ve mâ tagâ : ve haddi aşmadı
-
53-Necm 23
esmâun : isimler
-
53-Necm 23
mâ enzele : indirmedi
-
53-Necm 23
ve mâ tehve : ve hevalarının arzu ettiği şey
-
53-Necm 24
mâ : şey
-
53-Necm 26
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
53-Necm 28
ve mâ : ve yoktur
-
53-Necm 31
mâ : şeyler
-
53-Necm 31
fîs semâvâti : göklerde
-
53-Necm 31
ve mâ : ve şeyler
-
53-Necm 31
bimâ amilû : yaptıklarından dolayı
-
53-Necm 32
magfireti : mağfireti
-
53-Necm 36
bimâ : olan şey
-
53-Necm 39
mâ seâ : çalışmasından
-
53-Necm 44
emâte : öldüren
-
53-Necm 51
mâ ebkâ : bâki kılmadı, geriye kimseyi bırakmadı
-
53-Necm 54
mâ : şeyi
-
53-Necm 55
tetemârâ : şüphe ediyorsun
-
54-Kamer 4
mâ : şeyler
-
54-Kamer 5
fe mâ tugni : bir yarar sağlamadı
-
54-Kamer 10
maglûbun : mağlup olanım
-
54-Kamer 11
es semâi : sema, gökyüzü
-
54-Kamer 11
bi mâin : suya
-
54-Kamer 12
el mâu : su
-
54-Kamer 28
el mâe : su
-
54-Kamer 36
temârev : şüphe ettiler, inkâr ettiler
-
54-Kamer 50
ve mâ emru-nâ : ve bizim emrimiz ..... değildir
-
54-Kamer 55
fî mak'adi : makamında
-
55-Rahmân 1
er rahmânu : Rahman; Allahû Teâlâ'nın isimlerindendir, O'nun kudretini, sevgisini, bütün yarattıklarına karşı merhametli, lütuf ve ihsan sahibi olması gibi sıfatlarını ifade eder. Tüm yarattıklarına 'Rahman' sıfatı ile tecelli eder.
-
55-Rahmân 7
ve es semâe : ve sema, gökyüzü
-
55-Rahmân 11
el ekmâmi : tomurcuk
-
55-Rahmân 13
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 15
min mâricin : parlak, dumanı olmayan alevden
-
55-Rahmân 16
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 17
el magribeyni : iki batı
-
55-Rahmân 18
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 20
beyne-humâ : ikisi arasında vardır
-
55-Rahmân 21
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 22
min-humâ : ikisinden
-
55-Rahmân 23
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 25
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 28
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 29
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
55-Rahmân 30
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 32
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 33
ma'şere : topluluk
-
55-Rahmân 33
es semâvâti : semalar, gökler
-
55-Rahmân 34
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 35
aleykumâ : siz ikinizin (iki toplumun) üzerine
-
55-Rahmân 36
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 37
es semâu : sema, gökyüzü
-
55-Rahmân 38
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 40
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 41
bi-sîmâ-hum : simalarından
-
55-Rahmân 42
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 45
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 46
makâme : makam
-
55-Rahmân 47
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 49
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 50
fî himâ : ikisinde vardır
-
55-Rahmân 51
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 52
fî himâ : ikisinde vardır
-
55-Rahmân 53
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 55
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 57
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 59
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 61
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 62
ve min dûni-himâ : ve bu ikisinden başka var
-
55-Rahmân 63
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 65
rabbi-kumâ : ikisinin Rabbi
-
55-Rahmân 66
fî-himâ : ikisinde var
-
55-Rahmân 67
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 68
fî himâ : ikisinde vardır
-
55-Rahmân 68
ve rummânun : ve nar(lar)
-
55-Rahmân 69
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 71
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 72
maksûrâtun : korunmuş, himaye edilen, belli bir yerde ikâmet eden, dışarıda dolaşmayan
-
55-Rahmân 73
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 75
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
55-Rahmân 77
rabbi-kumâ : ikinizin Rabbi
-
56-Vâkıa 8
mâ : ne
-
56-Vâkıa 9
mâ : ne
-
56-Vâkıa 18
min maînin : akan pınarlardan
-
56-Vâkıa 20
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
56-Vâkıa 21
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
56-Vâkıa 24
bi-mâ : sebebiyle
-
56-Vâkıa 27
mâ : ne
-
56-Vâkıa 28
mahdûdin : dikenleri alınmış, dikensiz
-
56-Vâkıa 31
ve mâin : ve sular
-
56-Vâkıa 33
lâ maktûatin : kesilmeyen, eksilmeyen
-
56-Vâkıa 41
ve ashâbu eş şimâli : ve şeamet (kötülük), meş'eme sahipleri, amel defteri (hayat filmleri) sollarından verilenler
-
56-Vâkıa 41
mâ : ne
-
56-Vâkıa 41
ashâbu eş şimâli : şeamet (kötülük), meş'eme sahipleri, amel defteri (hayat filmleri) sollarından verilenler
-
56-Vâkıa 50
ma'lûmin : bilinen
-
56-Vâkıa 53
mâliûne : dolduracak olanlar
-
56-Vâkıa 58
mâ : ne, nedir (mahiyeti, özelliği nedir ), nasıldır
-
56-Vâkıa 60
mâ : değil, olmaz
-
56-Vâkıa 61
mâ : şey
-
56-Vâkıa 63
mâ : ne, nedir (mahiyeti, özelliği nedir), nasıldır
-
56-Vâkıa 67
mahrûmûne : mahrum bırakılanlar
-
56-Vâkıa 68
el mâe : su
-
56-Vâkıa 88
fe emmâ : fakat, amma, lâkin
-
56-Vâkıa 90
emmâ : amma, fakat
-
56-Vâkıa 92
ve emmâ : amma, fakat
-
57-Hadid 1
mâ : şey
-
57-Hadid 1
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
57-Hadid 2
es semâvâti : semalar, gökler
-
57-Hadid 4
es semâvâti : semalar, gökler
-
57-Hadid 4
mâ : şey
-
57-Hadid 4
ve mâ : ve şey
-
57-Hadid 4
ve mâ : ve şey
-
57-Hadid 4
min es semâi : semadan, gökten
-
57-Hadid 4
ve mâ : ve şey
-
57-Hadid 4
eyne mâ : nerede
-
57-Hadid 4
bimâ : şeyleri
-
57-Hadid 5
es semâvâti : semalar, gökler
-
57-Hadid 7
mim-mâ (min-mâ) : o şeyden
-
57-Hadid 8
ve mâ lekum : ve size ne (oluyor)
-
57-Hadid 9
min ez zulumâti : zulmetten, karanlıklardan
-
57-Hadid 10
ve mâ lekum : ve ne (oluyor)
-
57-Hadid 10
es semâvâti : semalar, gökler
-
57-Hadid 10
bi-mâ : şeyleri
-
57-Hadid 12
eymâni-him : onların sağları
-
57-Hadid 14
el emâniyyu : emaniyye, gerçek olmayan, bâtıl şeyler
-
57-Hadid 15
el masîru : dönüş yeri, ulaşılacak yer
-
57-Hadid 16
mâ : şey
-
57-Hadid 20
ennemâ : sadece
-
57-Hadid 20
ve magfiretun : ve mağfiret, bağışlanma, günahların sevaba çevrilmesi
-
57-Hadid 20
ve mâ : ve değil
-
57-Hadid 21
ilâ magfiretin : bağışlanmaya, mağfirete
-
57-Hadid 21
es semâi : sema, gökyüzü
-
57-Hadid 22
mâ : yoktur
-
57-Hadid 23
mâ : şey
-
57-Hadid 23
bi-mâ : şey ile, sebebiyle
-
57-Hadid 26
zurriyyeti-himâ : o ikisinin (onların) zürriyetleri
-
57-Hadid 27
mâ ketebnâ-hâ : onu yazmadık, farz kılmadık
-
57-Hadid 27
mâ raav-hâ : ona riayet etmediler
-
58-Mücâdele 1
tehâvure-kumâ : siz ikinizin karşılıklı konuşması
-
58-Mücâdele 2
mâ : değil
-
58-Mücâdele 3
li-mâ : şeyden
-
58-Mücâdele 3
en yetemâssâ : temas etmek, temas etmesi
-
58-Mücâdele 3
bi-mâ : şeyleri
-
58-Mücâdele 4
en yetemâssâ : temas etmek, temas etmesi
-
58-Mücâdele 5
kemâ : olduğu gibi
-
58-Mücâdele 6
bi-mâ : şeyleri
-
58-Mücâdele 7
mâ : şey
-
58-Mücâdele 7
fî es semâvâti : göklerde var olan
-
58-Mücâdele 7
ve mâ fî el ardi : ve arzda, yerde var olan
-
58-Mücâdele 7
mâ yekûnu : olmaz
-
58-Mücâdele 7
(mâ yekûnu ... illâ huve : ondan başkasının olması olamaz, mutlaka o olur)
-
58-Mücâdele 7
eyne mâ : nerede olursa
-
58-Mücâdele 7
bimâ : şeyi
-
58-Mücâdele 8
li-mâ : şeye
-
58-Mücâdele 8
ve ma'siyeti : ve isyan
-
58-Mücâdele 8
bimâ : şey ile, bir şekilde
-
58-Mücâdele 8
bi-mâ : sebebiyle, dolayı
-
58-Mücâdele 8
el masîru : varılacak yer
-
58-Mücâdele 9
ve ma'siyeti : ve isyan
-
58-Mücâdele 10
innemâ : fakat, ama, oysa, muhakkak ki
-
58-Mücâdele 11
bimâ : şeyi
-
58-Mücâdele 13
bimâ : şeylerden
-
58-Mücâdele 14
mâ : değil
-
58-Mücâdele 15
mâ : şey
-
58-Mücâdele 16
eymâne-hum : kendi yeminlerini
-
58-Mücâdele 18
kemâ : gibi
-
58-Mücâdele 22
el îmâne : îmân
-
59-Haşr 1
mâ fî : ne varsa, var olan şey(ler), olanlar
-
59-Haşr 1
es semâvâti : semalarda, göklerde vardır
-
59-Haşr 1
ve mâ fî : ve ne varsa, var olan şey(ler), olanlar
-
59-Haşr 2
mâ zanentum : siz zannetmediniz
-
59-Haşr 2
mâniatu-hum : onların manisi, engeli, koruyucusu
-
59-Haşr 5
mâ : şey
-
59-Haşr 6
ve mâ : ve şey
-
59-Haşr 6
fe mâ evceftum : o zaman sürmediniz, koşturmadınız
-
59-Haşr 7
mâ : şey
-
59-Haşr 7
ve el yetâmâ : ve yetimler
-
59-Haşr 7
ve mâ : ve şey
-
59-Haşr 7
ve mâ : ve şey
-
59-Haşr 9
ve el îmâne : ve îmân
-
59-Haşr 9
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
59-Haşr 10
bi el îmâni : îmân ile
-
59-Haşr 16
fe lemmâ : fakat olduğu zaman
-
59-Haşr 17
âkibete-humâ : onların akıbetleri
-
59-Haşr 17
enne-humâ : onların ikisinin olduğu, olması
-
59-Haşr 18
mâ : şey
-
59-Haşr 18
bi mâ : şey(ler)
-
59-Haşr 22
er rahmânu : rahmân, rahmân olan
-
59-Haşr 23
ammâ (an-mâ) : şeylerden
-
59-Haşr 24
el esmâu el husnâ : güzel isimler
-
59-Haşr 24
mâ : şey(ler)
-
59-Haşr 24
fî es semâvâti : semalarda, göklerde var olan, bulunan
-
6-En'âm 1
es semâvâti : semâlar, gökler
-
6-En'âm 1
ez zulumâti : zulmetler, karanlıklar
-
6-En'âm 3
fî es semâvâti : göklerde
-
6-En'âm 3
mâ teksibûne : kazanacağınız şeyi
-
6-En'âm 4
ve mâ te'tî-him : ve onlara gelmez (gelmemiştir)
-
6-En'âm 5
lemmâ câe-hum : onlara geldiği zaman
-
6-En'âm 5
mâ : şey(ler)
-
6-En'âm 6
mâ lem numekkin : yerleştirmediğimiz bir şekilde
-
6-En'âm 6
es semâe : semâ, gökyüzü
-
6-En'âm 9
mâ yelbisûne : şüphe ettikleri şey
-
6-En'âm 10
mâ kânû : oldukları şey
-
6-En'âm 12
mâ fî es semâvâti : semâlarda, göklerde, olan şey(ler)
-
6-En'âm 13
mâ sekene : bulunan şey(ler)
-
6-En'âm 14
es semâvâti : semâlar, gök katları
-
6-En'âm 19
kul innemâ : de, söyle sadece
-
6-En'âm 19
mimmâ (min mâ) : şeylerden
-
6-En'âm 20
kemâ ya'rifûne : ...gibi tanırlar
-
6-En'âm 23
mâ kunnâ : biz olmadık
-
6-En'âm 24
mâ kânû : oldukları şey(ler)
-
6-En'âm 26
ve mâ yeş'urûne : ve farkında olmazlar (şuurunda değiller)
-
6-En'âm 28
mâ kânû : oldukları şey
-
6-En'âm 28
li mâ : şeye
-
6-En'âm 29
ve mâ nahnu : ve biz değiliz
-
6-En'âm 30
bimâ kuntum : olduğunuzdan dolayı
-
6-En'âm 31
alâ mâ : şey üzerine
-
6-En'âm 31
mâ yezirûne : yüklendikleri şey
-
6-En'âm 32
ve mâ : ve değil
-
6-En'âm 34
alâ mâ kuzzibû : yalanlandıkları şey(ler)e
-
6-En'âm 34
li kelimâti : kelimeleri
-
6-En'âm 35
fî es semâi : semâya, gökyüzüne
-
6-En'âm 36
innemâ : ancak, sadece
-
6-En'âm 38
ve mâ : ve değil
-
6-En'âm 38
mâ farratnâ : eksik bırakmadık
-
6-En'âm 39
fî ez zulumâti : karanlıklar içinde
-
6-En'âm 41
mâ ted'ûne : dua ettiğiniz şey
-
6-En'âm 41
mâ tuşrikûne : şirk (ortak) koştuğunuz şeyler
-
6-En'âm 43
mâ kânû : oldukları şey
-
6-En'âm 44
fe lemmâ : fakat ..... olduğu zaman
-
6-En'âm 44
mâ zukkirû bi-hî : onunla hatırlatıldıkları (uyarıldıkları) şeyi
-
6-En'âm 44
bimâ ûtû : verildikleri şey(ler) ile
-
6-En'âm 48
ve mâ nursilu : ve göndermeyiz
-
6-En'âm 49
bi mâ kânû : olmaları sebebiyle, dolayısıyla
-
6-En'âm 50
illâ mâ yuhâ : sadece vahyedilen şeye
-
6-En'âm 50
el a'mâ : görmeyen, kör, âmâ
-
6-En'âm 52
mâ aleyke : senin üstüne değil, yoktur
-
6-En'âm 52
ve mâ : ve yoktur
-
6-En'âm 56
ve mâ ene : ve ben olmam
-
6-En'âm 57
mâ indî : benim indimde (yanımda) değil
-
6-En'âm 57
mâ testa'cilûne : sizin acele ettiğiniz şey
-
6-En'âm 58
mâ : şey
-
6-En'âm 59
mâ fî : var olan şey
-
6-En'âm 59
ve mâ teskutu : ve düşmez
-
6-En'âm 59
fî zulumâti : karanlıklar içinde
-
6-En'âm 60
mâ cerahtum : kazandığınız şeyler
-
6-En'âm 60
musemmâ : isimlendirilmiş, belirlenmiş
-
6-En'âm 60
bi-mâ : o şeyi
-
6-En'âm 63
min zulumâti : karanlıklardan
-
6-En'âm 68
ve imma : ve amma
-
6-En'âm 69
ve mâ : ve olmaz, yoktur
-
6-En'âm 70
bi mâ : sebebiyle, dolayısıyla, sebebiyle
-
6-En'âm 70
bi mâ : dolayı
-
6-En'âm 70
bi mâ : ...'den dolayı
-
6-En'âm 71
mâ : şey (şeyler)
-
6-En'âm 73
es semâvâti : semâlar, gökler
-
6-En'âm 75
es semâvâti : semâlar, gökler
-
6-En'âm 76
fe lemmâ : olduğu zaman
-
6-En'âm 76
fe lemmâ : fakat olduğu zaman
-
6-En'âm 77
fe lemmâ : olduğu zaman, olunca
-
6-En'âm 77
fe lemmâ : fakat olduğu zaman, olunca
-
6-En'âm 78
fe lemmâ : sonra olduğu zaman, olunca
-
6-En'âm 78
fe lemmâ : fakat olduğu zaman, olunca
-
6-En'âm 78
min mâ tuşrikûne : sizin şirk (ortak) koştuğunuz şeylerden
-
6-En'âm 79
fatare es semâvâti : semâları (gökleri) yarattı
-
6-En'âm 79
ve mâ ene : ve ben değilim
-
6-En'âm 80
mâ tuşrikûne : şirk koştuklarınız (şirk koştuğunuz şeyler)
-
6-En'âm 81
mâ eşrektum : sizin şirk koştuğunuz şeyler
-
6-En'âm 81
mâ lem yunezzil : bir şey indirmedi
-
6-En'âm 82
îmane-hum : îmânlarını
-
6-En'âm 84
ve suleymâne : ve Süleyman (A.S)
-
6-En'âm 86
ve ismâîle : ve İsmâîl (A.S)
-
6-En'âm 88
mâ kânû : oldukları şey(ler)
-
6-En'âm 91
ve mâ kaderû allâhe : ve onlar Allah'ı takdir edemediler
-
6-En'âm 91
mâ enzele allâhu : Allah indirmedi
-
6-En'âm 91
mâ : şeyler
-
6-En'âm 93
mâ enzele allâhu : Allah'ın indirdiği şey
-
6-En'âm 93
bi-mâ : dolayısıyla, sebebiyle
-
6-En'âm 94
kemâ : gibi
-
6-En'âm 94
mâ : şeyleri
-
6-En'âm 94
ve mâ nerâ : ve görmüyoruz
-
6-En'âm 94
mâ kuntum : sizin ..... olduğunuz şeyler
-
6-En'âm 97
fî zulumâti el berri : karanın karanlıklarında
-
6-En'âm 99
min es semâi mâen : semâdan su
-
6-En'âm 99
ve er rummâne : ve nar(lar)
-
6-En'âm 100
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
6-En'âm 101
es semâvâti : semâlar, gökler
-
6-En'âm 104
ve mâ ene aleykum : ve ben sizin üzerinize ... değilim
-
6-En'âm 106
mâ uhıye : vahyolunan şey
-
6-En'âm 107
mâ eşrekû : şirk koşmazlardı, koşamazlardı
-
6-En'âm 107
ve mâ cealnâ-ke : ve biz seni kılmadık, yapmadık
-
6-En'âm 107
ve mâ ente : ve sen değilsin
-
6-En'âm 108
bi-mâ : o şey(ler)i
-
6-En'âm 109
eymâni-him : (onların) yeminleri
-
6-En'âm 109
innemâ el ayâtu : âyetler ancak
-
6-En'âm 109
ve mâ yuş'iru-kum : ve size bildirmez, sizi farkına vardırmaz (siz farkında değilsiniz)
-
6-En'âm 110
kemâ : gibi
-
6-En'âm 111
mâ kânû li yu'minû : inanacak değillerdi (olmadılar)
-
6-En'âm 112
mâ fealû-hu : onu yapmazlardı
-
6-En'âm 112
ve mâ : ve şey
-
6-En'âm 113
mâ hum mukterifûne : onların kazandıkları şey(ler)
-
6-En'âm 115
li kelimâti-hi : onun sözlerini, kelimelerini
-
6-En'âm 118
mimmâ (min mâ) : o şeylerden
-
6-En'âm 119
ve mâ lekum : ve size ne oluyor
-
6-En'âm 119
mimmâ (min mâ) : o şeylerden
-
6-En'âm 119
mâ harreme : haram kıldığı şey(ler)
-
6-En'âm 119
madturirtum (ma idturirtum) : darda kaldığınız, mecbur kaldığınız şey(ler)
-
6-En'âm 120
bi-mâ : ...'den dolayı, sebebiyle
-
6-En'âm 121
mimmâ (min mâ) : o şeylerden
-
6-En'âm 122
fî ez zulumâti : karanlıklar içinde
-
6-En'âm 122
mâ kânû ya'melûne : yapmış oldukları şeyler
-
6-En'âm 123
ve mâ yemkurûne : ve hile yapamazlar, aldatamazlar
-
6-En'âm 123
ve mâ yeş'urûne : ve bunun şuuruna varmazlar, farkında değiller
-
6-En'âm 124
mâ ûtiye : verilen şey
-
6-En'âm 124
bi-mâ : ...'den dolayı, sebebiyle
-
6-En'âm 125
ke ennemâ : sanki, gibi
-
6-En'âm 125
fî es semâi : semâda
-
6-En'âm 127
bi-mâ : ...'den dolayı, sebebiyle
-
6-En'âm 128
yâ ma'şere el cinni : ey cin topluluğu
-
6-En'âm 128
mâ şâe allâhu : Allah'ın dilediği şey
-
6-En'âm 129
bi-mâ : ...'den dolayı, sebebiyle
-
6-En'âm 130
yâ ma'şere el cinni : ey cin topluluğu
-
6-En'âm 132
mimmâ (min mâ) : şeylerden
-
6-En'âm 132
ve mâ rabbu-ke : ve senin Rabbin değil
-
6-En'âm 132
ammâ (an-mâ) ya'melûne : yaptıkları şeylerden
-
6-En'âm 133
mâ yeşâu : ne dilerse, dilediği şey
-
6-En'âm 133
kemâ : gibi
-
6-En'âm 134
mâ : şey
-
6-En'âm 134
ve mâ entum : ve siz değilsiniz
-
6-En'âm 135
alâ mâ kâneti-kum : siz yapacağınız şeyi
-
6-En'âm 136
mimmâ (min mâ) : o şeylerden
-
6-En'âm 136
fe mâ kâne : fakat o ...olmadı
-
6-En'âm 136
ve mâ kâne : ve o ...olmadı
-
6-En'âm 136
mâ yahkumûne : hükmettikleri şey
-
6-En'âm 137
mâ fealû-hu : onu yapmazlardı, yapamazlardı
-
6-En'âm 137
ve mâ yefterûne : ve iftira ettikleri, uydurdukları şeyleri
-
6-En'âm 138
bi-mâ : ...'den dolayı, sebebiyle
-
6-En'âm 139
mâ fî : içindeki şey
-
6-En'âm 140
mâ : şey(ler)
-
6-En'âm 140
ve mâ kânû : ve olmadılar
-
6-En'âm 141
ma'rûşâtin : asmalı
-
6-En'âm 141
ma'rûşâtin : asmalı
-
6-En'âm 141
ve er rummâne : ve nar(lar)
-
6-En'âm 142
mimmâ (min mâ) : şeylerden
-
6-En'âm 143
semâniyete : sekiz adet
-
6-En'âm 143
ve min el ma'zi isneyni : keçiden iki
-
6-En'âm 143
emmeştemelet \n(emmâ iştemelet) \n(e...em...emmâ) : ya da (veya) ihata etti, içine aldı \n\n: veya- yoksa, ya da ...mı?
-
6-En'âm 144
emmâ iştemelet : veya (ya da) ihata ettiği mi
-
6-En'âm 145
fî mâ : şeylerde
-
6-En'âm 146
şuhûme-humâ : o ikisinin iç yağları
-
6-En'âm 146
mâ hamelet : üzerinde bulunan, taşıdığı kadar (şey)
-
6-En'âm 146
zuhûru-humâ : o ikisinin sırtları
-
6-En'âm 146
mahteleta (mâ ıhteleta) : karışan, karışmış olan şey
-
6-En'âm 148
mâ eşreknâ : biz şirk koşmazdık
-
6-En'âm 149
ecmaîne : hepsi, topluca
-
6-En'âm 151
mâ : şeyler
-
6-En'âm 151
mâ zahere : zâhir olan, açık olan
-
6-En'âm 151
ve mâ batane : ve gizli olan
-
6-En'âm 152
mâle : mal
-
6-En'âm 154
tamâmen : tamamlayıcı olarak
-
6-En'âm 156
innemâ : yalnızca, sadece
-
6-En'âm 157
bi-mâ : ...'den dolayı, sebebiyle
-
6-En'âm 158
îmânu-hâ : onun îmânı
-
6-En'âm 158
fî îmâni-hâ : îmânında, îmânıyla
-
6-En'âm 159
innemâ : fakat
-
6-En'âm 159
bi-mâ : şeyleri
-
6-En'âm 161
ve mâ kâne : ve olmadı
-
6-En'âm 162
ve mahyâye : benim hayatım
-
6-En'âm 162
ve memâtî : ve benim ölümüm
-
6-En'âm 164
bi-mâ : şeyleri
-
6-En'âm 165
fî mâ : şeylerle, şeyler hakkında (hususunda)
-
60-Mümtehine 1
bi mâ câe-kum : size gelen şeyi
-
60-Mümtehine 1
mardâtî : benim razı olmam, benim rızam
-
60-Mümtehine 1
bi mâ ahfeytum : gizlediğiniz şeyleri
-
60-Mümtehine 1
ve mâ a'lentum : ve (aleni olan) açığa vurduğunuz şeyler
-
60-Mümtehine 3
bi mâ : şeyi
-
60-Mümtehine 4
ve mimmâ(min-mâ) : ve o şeyden
-
60-Mümtehine 4
ve mâ emliku : ve ben malik değilim, benim gücüm yetmez
-
60-Mümtehine 4
ve ileyke el masîru : ve varış, dönüş, ulaşma sanadır
-
60-Mümtehine 9
innemâ : fakat
-
60-Mümtehine 10
bi îmânihinne : onların (kadınların) îmânlarını
-
60-Mümtehine 10
mâ : şey
-
60-Mümtehine 10
mâ : şeyler, neyi, ne
-
60-Mümtehine 10
mâ : şeyler, neyi, ne
-
60-Mümtehine 11
mâ enfekû : şey verdiler
-
60-Mümtehine 12
fî ma'rûfin : maruf bir iş konusunda
-
60-Mümtehine 13
kemâ : gibi
-
61-Saf 1
mâ : şey, ne varsa, var olanlar
-
61-Saf 1
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
61-Saf 1
ve mâ : ve şey, ne varsa, var olanlar
-
61-Saf 2
mâ lâ tef'alûne : yapmayacağınız, yapamayacağınız şey
-
61-Saf 3
makten : büyük suç, kızdırıcı husus
-
61-Saf 3
mâ : şey
-
61-Saf 5
lemmâ : olunca
-
61-Saf 6
li mâ : şeyi
-
61-Saf 6
fe lemmâ : fakat olduğu zaman
-
61-Saf 14
kemâ : gibi
-
62-Cum'a 1
mâ : şey, ne varsa, olanlar
-
62-Cum'a 1
fî es semâvâti : göklerde
-
62-Cum'a 1
ve mâ : ve şey, ne varsa, olanlar
-
62-Cum'a 3
lem mâ yelhakû : henüz ilhak olmadılar, dahil olmadılar, katılmadılar
-
62-Cum'a 5
el himâri : merkep
-
62-Cum'a 7
bi mâ : dolayısıyla, sebebiyle
-
62-Cum'a 8
bi mâ : şeyi
-
62-Cum'a 11
mâ : şey
-
63-Münâfikûn 2
eymâne-hum : kendi yeminleri
-
63-Münâfikûn 2
mâ : şey
-
63-Münâfikûn 4
tesma' : dinlersin
-
63-Münâfikûn 7
es semâvâti : semalar, gökler
-
63-Münâfikûn 10
mimmâ (min-mâ) : şeylerden
-
63-Münâfikûn 11
bi mâ : şeyi, şeyleri
-
64-Teğabün 1
mâ : şeyler
-
64-Teğabün 1
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
64-Teğabün 1
ve mâ : ve şeyler
-
64-Teğabün 2
bimâ : şeyleri
-
64-Teğabün 3
es semâvâti : semalar, gökler
-
64-Teğabün 3
el masîru : varış, ulaşma
-
64-Teğabün 4
mâ : şey, şeyler
-
64-Teğabün 4
fî es semâvâti : semalarda, göklerde
-
64-Teğabün 4
mâ : şey, şeyler
-
64-Teğabün 4
ve mâ : ve şey, şeyler
-
64-Teğabün 7
bimâ : şeyler
-
64-Teğabün 8
bimâ : şeyler
-
64-Teğabün 10
el masîru : varış yeri, ulaşılacak yer, ulaşılan yer
-
64-Teğabün 11
mâ asâbe : isabet etmez
-
64-Teğabün 12
innemâ : sadece
-
64-Teğabün 15
innemâ : ancak, fakat, oysa
-
64-Teğabün 16
mâ : şey, ne, kadar
-
65-Talâk 2
bi ma'rûfin : örfe uygun olarak güzellikle ve iyilikle
-
65-Talâk 2
bi ma'rûfin : örfe uygun olarak güzellikle ve iyilikle
-
65-Talâk 2
mahrecen : çıkış yeri, yükselme yeri
-
65-Talâk 4
min el mahîdı : hayzdan, adetten
-
65-Talâk 4
el ahmâli : yüklü olanlar, hamile olanlar
-
65-Talâk 6
bi ma'rûfin : marufla, güzellikle, örf ve adete uygun olarak
-
65-Talâk 7
mimmâ (min-mâ) : şeyden
-
65-Talâk 7
mâ : şey
-
65-Talâk 11
min ez zulumâti : karanlıklardan
-
65-Talâk 12
semâvâtin : semalar, gökler, gök katları
-
66-Tahrim 1
mâ : şeyi
-
66-Tahrim 2
eymâni-kum : yeminleriniz
-
66-Tahrim 3
fe lemmâ : olunca
-
66-Tahrim 3
fe lemmâ : olunca, olduğu zaman
-
66-Tahrim 4
kulûbu-kumâ : ikinizin kalpleri
-
66-Tahrim 5
muslimâtin : müslüman (Allah'a teslim olmuş) kadınlar
-
66-Tahrim 6
mâ : şey
-
66-Tahrim 6
mâ : şey
-
66-Tahrim 7
innemâ : sadece, yalnız
-
66-Tahrim 7
mâ : şeyler
-
66-Tahrim 8
ve bi eymâni-him : ve onların sağlarında
-
66-Tahrim 9
el masîru : varış yeri, ulaşılacak yer
-
66-Tahrim 10
hânetâ humâ : ikisi hainlik etti, ihanet etti
-
66-Tahrim 10
an-humâ : onlardan (ikisinden)
-
66-Tahrim 12
bi kelimâti : sözlerini
-
67-Mülk 3
semâvâtin : semalar, gök katları
-
67-Mülk 3
mâ terâ : göremezsin
-
67-Mülk 3
er rahmâni : rahmân
-
67-Mülk 5
es semâe : sema, gökyüzü
-
67-Mülk 6
el masîru : ulaşılan makam, ulaşılan yer, varış yeri
-
67-Mülk 8
kullemâ : her defasında
-
67-Mülk 9
mâ nezzele : indirmedi
-
67-Mülk 10
mâ kunnâ : biz olmazdık
-
67-Mülk 12
magfiretun : mağfiret, günahların sevaba çevrilmesi, bağışlanma
-
67-Mülk 16
fî es semâi : semada, gökyüzünde
-
67-Mülk 17
fî es semâi : semada, gökyüzünde
-
67-Mülk 19
mâ yumsiku-hunne : onları (havada) tutmaz (düşmekten alıkoymaz)
-
67-Mülk 19
illâ er rahmânu : Rahmân'dan başkası
-
67-Mülk 20
min dûni er rahmâni : Rahmân'dan başka
-
67-Mülk 23
mâ : ne (kadar)
-
67-Mülk 26
innemâ : ancak, sadece
-
67-Mülk 26
ve innemâ : ve ancak, sadece
-
67-Mülk 27
lemmâ : olduğu zaman
-
67-Mülk 28
maiye : benimle beraber
-
67-Mülk 29
er rahmânu : rahmân olan
-
67-Mülk 30
mâu-kum : sizin suyunuz
-
67-Mülk 30
bi mâin : suyu
-
67-Mülk 30
maînin : akan, akarsu
-
68-Kalem 1
ve mâ : ve şeye, şeylere
-
68-Kalem 2
mâ : değil
-
68-Kalem 11
hemmâzin : çok ayıplayan, çok çekiştiren, devamlı kusur arayan
-
68-Kalem 14
mâlin : mal, mallar
-
68-Kalem 17
kemâ : gibi
-
68-Kalem 26
fe lemmâ : fakat olduğu zaman
-
68-Kalem 27
mahrûmûne : mahrum olan kimseler
-
68-Kalem 36
mâ : ne
-
68-Kalem 38
mâ : şey, şeyler
-
68-Kalem 39
eymânun : yeminler
-
68-Kalem 39
mâ : şey, ne
-
68-Kalem 46
min magremin : maddî bir borçtan
-
68-Kalem 51
lemmâ : olduğu zaman
-
68-Kalem 52
ve mâ : ve değildir
-
69-Hâkka 2
mâ : nedir
-
69-Hâkka 3
ve mâ : ve nedir
-
69-Hâkka 3
mâ : nedir
-
69-Hâkka 5
fe emmâ : fakat
-
69-Hâkka 6
ve emmâ : ve amma, ise
-
69-Hâkka 7
ve semâniyete : ve sekiz
-
69-Hâkka 11
lemmâ : olduğu zaman
-
69-Hâkka 11
el mâu : su
-
69-Hâkka 16
es semâu : sema, gökyüzü, gök
-
69-Hâkka 17
semâniyetun : sekiz
-
69-Hâkka 19
fe emmâ : fakat, ise, o zaman
-
69-Hâkka 24
bimâ : şeyle, şeyler sebebiyle
-
69-Hâkka 25
ve emmâ : ve, ama, ise
-
69-Hâkka 25
bi şimâli-hî : onun solundan
-
69-Hâkka 26
mâ : ne
-
69-Hâkka 28
mâ agnâ : fayda vermedi
-
69-Hâkka 28
mâli-yeh : benim malım
-
69-Hâkka 38
bimâ : şeylere
-
69-Hâkka 39
ve mâ : ve şeylere
-
69-Hâkka 41
ve mâ : ve değildir
-
69-Hâkka 41
mâ : ne
-
69-Hâkka 42
mâ : ne
-
69-Hâkka 47
mâ : olmaz
-
7-A'râf 3
mâ : şey
-
7-A'râf 3
mâ : ne kadar
-
7-A'râf 5
mâ kâne : olmadı
-
7-A'râf 7
mâ kun-nâ : biz olmadık, biz değildik
-
7-A'râf 9
bimâ kânû : olduklarından dolayı
-
7-A'râf 10
maâyişe : geçim kaynakları
-
7-A'râf 10
kalîlen mâ : ne kadar az
-
7-A'râf 12
mâ : ne, nedir?
-
7-A'râf 13
mâ yekûnu : olmaz
-
7-A'râf 16
bimâ : şey sebebiyle
-
7-A'râf 17
eymâni-him : onların sağları
-
7-A'râf 17
şemâili-him : onların solları
-
7-A'râf 18
min-kum ecmaîne : sizin hepinizle
-
7-A'râf 19
şi'tumâ : dilediğiniz (siz ikiniz de dilediniz)
-
7-A'râf 20
lehumâ : o ikisinin, onların
-
7-A'râf 20
mâ : şey
-
7-A'râf 20
an-humâ : o ikisinden, (kendilerinden)
-
7-A'râf 20
sev'âti-himâ : ikisinin avret yerleri
-
7-A'râf 20
nehâkumâ : ikinize yasakladı, ikinizi men etti (nehyetti)
-
7-A'râf 20
rabbu-kumâ : Rabbiniz (ikinizin Rabbi)
-
7-A'râf 21
kâseme-humâ : ikisine yemin etti
-
7-A'râf 21
lekumâ : sizin ikinize, size
-
7-A'râf 22
humâ : ikisi
-
7-A'râf 22
fe lemmâ : fakat ... olunca
-
7-A'râf 22
lehumâ : kendilerine (ikisine)
-
7-A'râf 22
sev'âtu-humâ : ayıp yerleri (ikisinin)
-
7-A'râf 22
aleyhimâ : üzerlerine (ikisinin)
-
7-A'râf 22
ve nâdâ-huma : ve ikisine seslendi
-
7-A'râf 22
rabbu-humâ : ikisinin Rabbi
-
7-A'râf 22
e lem enhe-kumâ : ikinizi nehyetmedim mi, yasaklamadım mı?
-
7-A'râf 22
lekumâ : size, sizin ikinize
-
7-A'râf 22
lekumâ : size, sizin ikinize
-
7-A'râf 27
kemâ ahrace : çıkardığı gibi
-
7-A'râf 27
an-humâ : ikisinden, onlardan
-
7-A'râf 27
libâse-humâ : ikisinin elbiselerini
-
7-A'râf 27
li yuriye-humâ : ikisine göstermek için, onlara görünmesi için
-
7-A'râf 27
sev'âti-himâ : ikisinin, onların ayıp yerlerini
-
7-A'râf 28
mâ : bir şeyi
-
7-A'râf 29
kemâ bedee-kum : sizi yarattığı gibi
-
7-A'râf 33
innemâ : sadece
-
7-A'râf 33
mâ zahere : açıkta olan şey
-
7-A'râf 33
mâ batane : gizli olan şey
-
7-A'râf 33
mâ lem yunezzil : indirmediği şey
-
7-A'râf 33
mâ lâ ta'lemûne : bilmediğiniz bir şeyi
-
7-A'râf 35
immâ : ama, ... olduğu zaman
-
7-A'râf 37
mâ kuntum ted'ûne : ibadet ettiğiniz, dua ettiğiniz şeyler
-
7-A'râf 38
kullemâ : her defasında
-
7-A'râf 39
mâ kâne lekum : sizin yoktur
-
7-A'râf 39
bi-mâ : şeyler sebebiyle
-
7-A'râf 40
ebvâbu es semâi : semanın kapıları
-
7-A'râf 43
mâ : şey
-
7-A'râf 43
ve mâ kun-nâ : ve biz olmadık, olmazdık
-
7-A'râf 43
bimâ : şey ile, sebebiyle, dolayı
-
7-A'râf 44
mâ vâade-nâ : biz vaadettiği şeyi
-
7-A'râf 44
mâ vaade : vaad ettiği şey
-
7-A'râf 46
ve beyne-humâ : ve ikisi arasında (vardır)
-
7-A'râf 46
bi sîmâ-hum : onları simaları ile, simalarından, yüzlerinden
-
7-A'râf 48
bi sîmâ-hum : onları simaları ile, simalarından, yüzlerinden
-
7-A'râf 48
mâ : olmadı (olumsuz anlam verir)
-
7-A'râf 48
ve mâ : ve şey, şeyler
-
7-A'râf 50
min el mâi : sudan
-
7-A'râf 50
mim mâ (min mâ) : o şeylerden
-
7-A'râf 50
harrame-humâ : o ikisini haram kıldı (yasakladı)
-
7-A'râf 51
kemâ : gibi, nasıl
-
7-A'râf 51
ve mâ : ve nasıl
-
7-A'râf 53
mâ kânû yefterûn : uydurmuş oldukları şey(ler)
-
7-A'râf 54
es semâvâti : semalar, gök katları
-
7-A'râf 56
ve tamaan : ve ümit ederek
-
7-A'râf 57
bi-hi el mâe : ona su
-
7-A'râf 59
mâ lekum : sizin için yoktur
-
7-A'râf 62
mâ lâ ta'lemûne : sizin bilmediğiniz şeyleri
-
7-A'râf 65
mâ lekum : sizin için yoktur
-
7-A'râf 70
mâ kâne : geçmişte olan, olmuş olan
-
7-A'râf 70
bi-mâ : şeyi
-
7-A'râf 71
fî esmâin : isimler hakkında
-
7-A'râf 71
mâ nezzele Allâhu : Allah indirmedi
-
7-A'râf 72
ve mâ kânû mu'minîne : ve mü'min olmadılar
-
7-A'râf 73
mâ : yoktur
-
7-A'râf 75
bi-mâ ursile : gönderilen şeye
-
7-A'râf 77
bi-mâ : şeyi
-
7-A'râf 80
mâ : olmadı, yapmadı
-
7-A'râf 82
ve mâ kâne : ve olmadı
-
7-A'râf 84
matarâ : (azab) yağmur
-
7-A'râf 85
mâ : yoktur
-
7-A'râf 89
ve mâ yekûnu : ve olamaz, olmaz
-
7-A'râf 94
ve mâ : ve olmadı (yoktur)
-
7-A'râf 96
min es semâi : semadan
-
7-A'râf 96
bi-mâ : sebebiyle, ...dan dolayı
-
7-A'râf 101
fe mâ kânû : fakat ... olmadılar
-
7-A'râf 101
bi mâ kezzebû : yalanladıkları şey sebebiyle
-
7-A'râf 102
ve mâ veced-nâ : ve biz bulmadık
-
7-A'râf 105
maiye : benim ile beraber
-
7-A'râf 110
mâzâ : ne
-
7-A'râf 115
immâ : öyle mi ... böyle mi, ya ... ya da
-
7-A'râf 115
ve immâ : öyle mi ... böyle mi, ya ... ya da
-
7-A'râf 116
fe lemmâ : o zaman, ... olduğu zaman
-
7-A'râf 117
mâ : şeyi
-
7-A'râf 118
mâ kânû : oldukları şeyler
-
7-A'râf 124
ecmaîn : hepsini
-
7-A'râf 126
mâ : şey, olmama, yapmama
-
7-A'râf 126
lemmâ : olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 129
mâ ci'te-nâ : bize getirdiğin şey
-
7-A'râf 131
innemâ : fakat, ama
-
7-A'râf 132
mehmâ : ne, her ne, ne olsa
-
7-A'râf 132
mâ nahnu : biz değiliz
-
7-A'râf 134
ve lemmâ : ve ... olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 134
bi-mâ : o şey ile, sebebiyle
-
7-A'râf 135
lemma : olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 137
bi-mâ saberû : sabırlarından dolayı
-
7-A'râf 137
mâ kâne yasnau : yapmış olduğu şeyler
-
7-A'râf 137
ve mâ : ve şey, şeyler
-
7-A'râf 138
kemâ lehum : onlarda olduğu gibi
-
7-A'râf 139
mâ : şey
-
7-A'râf 139
mâ : o şey
-
7-A'râf 143
ve lemmâ : ve olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 143
fe lemmâ tecellâ : fakat tecelli ettiği zaman
-
7-A'râf 143
fe lemmâ efaka : sonra ayıldığı zaman
-
7-A'râf 144
mâ âteytu-ke : sana verdiğim şeyleri
-
7-A'râf 147
a'mâlu-hum : onların amelleri
-
7-A'râf 147
mâ kânû : oldukları şey
-
7-A'râf 149
ve lemmâ : ve olduğu zaman
-
7-A'râf 150
ve lemmâ : ve olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 150
bi'se mâ : ne kötü
-
7-A'râf 154
ve lemmâ : olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 155
fe lemmâ : fakat ... olunca
-
7-A'râf 155
bi-mâ : sebebiyle, dolayısıyla, dolayı
-
7-A'râf 157
bi el ma'rûfi : irfanla
-
7-A'râf 158
mulku es semâvâti : semaların mülkü
-
7-A'râf 158
ve kelimâti-hî : ve kelimelerine, onun sözlerine
-
7-A'râf 160
el gamame : bulut
-
7-A'râf 160
mâ razaknâ-kum : sizi rızıklandırdığımız şeyler
-
7-A'râf 160
ve mâ zâlemû-nâ : ve bize zulmetmediler
-
7-A'râf 162
min es semâi : semadan
-
7-A'râf 162
bimâ : sebebiyle
-
7-A'râf 163
bi-mâ : şey sebebiyle, dolayı
-
7-A'râf 164
ma'ziraten : bir mazeret olsun, bir özür olsun
-
7-A'râf 165
fe lemmâ : artık, böylece ... olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 165
mâ zukkirû : hatırlatıldıkları şey, öğüt verildikleri şey
-
7-A'râf 165
bi-mâ : şey sebebiyle, dolayısıyla
-
7-A'râf 166
fe lemmâ : artık,böylece ... olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 166
an mâ : şeyden
-
7-A'râf 168
umemâ : ümmetler, topluluklar
-
7-A'râf 169
mâ fî-hi : onun içindeki şeyleri
-
7-A'râf 171
mâ âtey-nâ-kum : size verdiğimiz şeyleri
-
7-A'râf 171
mâ fî-hi : onun içinde olan şeyleri
-
7-A'râf 173
innemâ : fakat
-
7-A'râf 173
bi-mâ : sebebiyle, ...den dolayı
-
7-A'râf 180
el esmâu el husnâ : en güzel isimler
-
7-A'râf 180
fî esmâi-hi : onun isimlerinde, isimleri hakkında, konusunda
-
7-A'râf 180
mâ : o şeyler
-
7-A'râf 184
mâ : yoktur, olmadı
-
7-A'râf 185
es semâvâti : gökler, semalar
-
7-A'râf 185
mâ halaka allâhu : Allah'ın yarattığı şeyler
-
7-A'râf 187
innemâ : sadece, yalnızca
-
7-A'râf 187
fî es semâvâti : göklerde
-
7-A'râf 187
innemâ : sadece, yanlızca
-
7-A'râf 188
illâ mâ şae allâhu : Allah'ın dilemesi hariç
-
7-A'râf 188
mâ messeniye es sûu : bana bir kötülük dokunmaz
-
7-A'râf 189
fe lemmâ : böylece, ... olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 189
fe lemmâ : böylece, ... olduğu zaman, olunca
-
7-A'râf 189
rabbe-humâ : ikisinin Rabbi
-
7-A'râf 190
fe lemmâ : böylece ... olduğu zaman
-
7-A'râf 190
âtâ-humâ : ikisine verdi
-
7-A'râf 190
fî-mâ : o şeyler hakkında, o şeylerle
-
7-A'râf 190
âtâ-humâ : ikisine verdi
-
7-A'râf 190
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
7-A'râf 191
mâ : şeyi, şeyleri
-
7-A'râf 200
ve immâ : ve ama, fakat ... olursa
-
7-A'râf 203
innemâ : ancak, sadece
-
7-A'râf 203
mâ yûhâ : vahyolunan şeye, ne vahyolunuyor
-
70-Meâric 8
es semâu : sema, gökyüzü
-
70-Meâric 24
ma'lûmun : bilinen, belirli
-
70-Meâric 25
ve el mahrûmi : ve mahrum olanlar için
-
70-Meâric 30
mâ meleket : sahip oldukları
-
70-Meâric 30
eymânu-hum : onların elleri
-
70-Meâric 32
emânâti-him : emanetleri
-
70-Meâric 36
mâli : ne oluyor, niçin
-
70-Meâric 37
ve an(i) eş şimâli : ve sol yandan
-
70-Meâric 39
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
70-Meâric 41
ve mâ nahnu : ve biz değiliz
-
71-Nuh 7
kullemâ : her seferinde
-
71-Nuh 11
es semâe : sema, gökyüzü, gök
-
71-Nuh 13
mâ lekum : siz niçin, size ne oluyor
-
71-Nuh 15
semâvâtin : semalar, gök katları
-
71-Nuh 21
mâlu-hu : onun malı, malı
-
71-Nuh 25
mimmâ (min-mâ) : şeyden
-
72-Cin 3
mâ ittehaze : edinmedi
-
72-Cin 7
kemâ : gibi
-
72-Cin 8
es semâe : sema, gökyüzü
-
72-Cin 13
lemmâ : olduğu zaman
-
72-Cin 15
ve emmâ : ve lâkin
-
72-Cin 16
mâen : mai, su, rahmet
-
72-Cin 19
lemmâ : olduğu zaman
-
72-Cin 20
innemâ : yalnızca, sadece
-
72-Cin 24
mâ : şey
-
72-Cin 25
mâ : şey
-
72-Cin 28
bimâ : şeyleri, olanları
-
73-Müzzemmil 9
ve el magribi : ve batı
-
73-Müzzemmil 10
alâ mâ : şeye
-
73-Müzzemmil 15
kemâ : gibi
-
73-Müzzemmil 18
es semâu : gök
-
73-Müzzemmil 20
mâ : şey
-
73-Müzzemmil 20
mardâ : hasta
-
73-Müzzemmil 20
mâ : şey
-
73-Müzzemmil 20
ve mâ : ve şey
-
74-Müddessir 12
mâlen : mal, servet
-
74-Müddessir 15
yatmau : tamah eder, ister
-
74-Müddessir 27
ve mâ edrâ-ke : ve ne olduğunu sana bildiren
-
74-Müddessir 27
mâ : nedir
-
74-Müddessir 31
ve mâ cealnâ : ve biz kılmadık
-
74-Müddessir 31
ve mâ cealnâ : ve biz kılmadık
-
74-Müddessir 31
îmânen : îmân
-
74-Müddessir 31
maradun : hastalık (olan)
-
74-Müddessir 31
mâzâ : ne, neyi
-
74-Müddessir 31
ve mâ ya'lemu : ve bilmez
-
74-Müddessir 31
ve mâ hiye : ve o değildir
-
74-Müddessir 38
bimâ : şey ile, şey sebebiyle
-
74-Müddessir 42
mâ : ne
-
74-Müddessir 48
mâ tenfeu-hum : onlara fayda sağlamaz
-
74-Müddessir 49
mâ : ne (oluyor)
-
74-Müddessir 56
ve mâ yezkurûne : ve zikredemez
-
74-Müddessir 56
el magfireti : mağfiret (günahların sevaba çevrilmesi)
-
75-Kıyamet 5
emâme-hu : onun önünde
-
75-Kıyamet 13
bimâ : şeyleri
-
76-İnsan 3
immâ : ama, fakat, ya - ya da, veya
-
76-İnsan 3
ve immâ : ve ama, fakat, ya - ya da, veya
-
76-İnsan 9
innemâ : ancak, sadece
-
76-İnsan 12
bi-mâ : sebebiyle, dolayısıyla
-
76-İnsan 18
tusemmâ : isimlendirilen
-
76-İnsan 30
ve mâ teşâûne : ve siz dileyemezsiniz
-
77-Mürselât 7
mâ : şey
-
77-Mürselât 9
es semâu : gök
-
77-Mürselât 14
ve mâ edrâ-ke : ve sana bildiren nedir
-
77-Mürselât 14
mâ : ne (olduğu)
-
77-Mürselât 20
min mâin : sudan
-
77-Mürselât 22
ma'lûmin : malûm, bilinen
-
77-Mürselât 27
mâen : su
-
77-Mürselât 29
mâ : şey
-
77-Mürselât 33
cimâletun : erkek develer
-
77-Mürselât 38
cema'nâ-kum : sizi birarada topladık
-
77-Mürselât 42
mimmâ : şeylerden
-
77-Mürselât 43
bi-mâ : sebebiyle, dolayısıyla
-
78-Nebe 14
mâen : su
-
78-Nebe 19
es semâu : sema, gökyüzü
-
78-Nebe 37
es semâvâti : semalar, gökler
-
78-Nebe 37
ve mâ : ve şeyler
-
78-Nebe 37
beyne-humâ : ikisi arasında bulunanlar
-
78-Nebe 37
er rahmâni : Rahmân Olan (Allah)
-
78-Nebe 38
er rahmânu : Rahmân Olan (Allah)
-
78-Nebe 40
mâ : şey
-
79-Nâziât 13
innemâ : sadece
-
79-Nâziât 27
es semâu : sema, gökyüzü
-
79-Nâziât 31
mâe-hâ : onun suyu
-
79-Nâziât 35
mâ : neye
-
79-Nâziât 37
emmâ : fakat, ama, ise
-
79-Nâziât 40
ve emmâ : ve fakat, ama, ise
-
79-Nâziât 40
makâme : makam)
-
79-Nâziât 45
innemâ : sadece
-
8-Enfâl 2
innemâ : amma, lâkin, gerçekten
-
8-Enfâl 2
îmânen : îmân
-
8-Enfâl 3
ve mimmâ : ve şeyden, şeylerden
-
8-Enfâl 4
ve magfiratun : ve mağfiret (vardır) (günahların sevaba çevrilmesi)
-
8-Enfâl 5
kemâ : durum, ..... gibi
-
8-Enfâl 6
ba'de mâ : o şeyden sonra, sonra
-
8-Enfâl 6
ke ennemâ : sanki, tıpkı, gibi
-
8-Enfâl 7
bi kelimâti-hî : onun kelimeleri, sözleri ile
-
8-Enfâl 10
mâ ceale-hu allâhu : Allah onu yapmadı
-
8-Enfâl 10
ve li tatmainne : ve tatmin olması için
-
8-Enfâl 10
ve mâ en nasru : ve yardım, nusret yoktur
-
8-Enfâl 11
min es semâi : semadan
-
8-Enfâl 11
mâen : su
-
8-Enfâl 16
ve bi'se el masîru : ve o ne kötü varış (dönüş) yeri
-
8-Enfâl 17
ve mâ rameyte : ve sen atmadın
-
8-Enfâl 17
ramâ : attı
-
8-Enfâl 24
li-mâ : şeylere
-
8-Enfâl 27
emânâti-kum : emanetlerinize
-
8-Enfâl 28
ennemâ : ancak, sadece
-
8-Enfâl 30
hayru el mâkirîne : tuzak kuranların en hayırlısıdır
-
8-Enfâl 32
min es semâi : gökten, semadan
-
8-Enfâl 33
mâ kâne allâhu : Allah olmadı, değildir
-
8-Enfâl 33
mâ kâne allâhu : Allah olmadı, değildir
-
8-Enfâl 34
ve mâ lehum : ve niçin, neden onlar
-
8-Enfâl 34
mâ kânû : olmadı, değil
-
8-Enfâl 35
ve mâ kâne : ve olmadı
-
8-Enfâl 35
bi-mâ : şey(ler) sebebiyle
-
8-Enfâl 38
mâ : şey, şeyler
-
8-Enfâl 38
madat : geçmişte oldu, mazi oldu, önceden vuku buldu
-
8-Enfâl 39
bi-mâ : şeyleri
-
8-Enfâl 41
ennemâ : ... olduğunu
-
8-Enfâl 41
vel yetâmâ (ve el yetâmâ) : ve yetimler
-
8-Enfâl 41
ve mâ : ve şey
-
8-Enfâl 47
bi-mâ : şeyleri
-
8-Enfâl 48
a'mâle-hum : amellerini, yaptıklarını
-
8-Enfâl 48
fe lemmâ : fakat, ..... olunca
-
8-Enfâl 48
mâ lâ terevne : sizin görmediğiniz şey(ler)i
-
8-Enfâl 49
maradun : hastalık
-
8-Enfâl 51
bimâ : şey sebebiyle
-
8-Enfâl 53
mâ : şeyi
-
8-Enfâl 57
fe immâ : amma, fakat ... olduğu zaman
-
8-Enfâl 58
ve immâ : amma, fakat ... olduğu zaman
-
8-Enfâl 60
mâsteta'tum (mâ isteta'tum) : gücünüz ne kadar yeterse
-
8-Enfâl 60
ve mâ : ve ne
-
8-Enfâl 63
mâ : şeyi
-
8-Enfâl 63
mâ ellefte : birleştiremezdin
-
8-Enfâl 67
mâ kâne : olmadı, olmaz
-
8-Enfâl 68
fî-mâ : o şeyler hakkında, konusunda
-
8-Enfâl 69
mimmâ (min mâ) : şeyden, şeylerden
-
8-Enfâl 70
mimmâ (min mâ) : şeyden
-
8-Enfâl 72
mâ lekum : sizin (üzerinizde) yoktur
-
8-Enfâl 72
bi-mâ : şeyleri
-
8-Enfâl 74
magfiratun : mağfiret
-
80-Abese 2
el a'mâ : âmâ, görmeyen
-
80-Abese 3
mâ yudrî-ke : sen bilemezsin
-
80-Abese 5
emmâ : fakat
-
80-Abese 7
mâ aleyke : senin üzerinde bir sorumluluk yoktur
-
80-Abese 8
ve emmâ : halbuki
-
80-Abese 17
mâ : ne, ne kadar
-
80-Abese 21
emâte-hu : onu öldürdü
-
80-Abese 23
lemmâ yakdı : kada etmedi, yerine getirmedi
-
80-Abese 23
mâ : şey
-
80-Abese 25
el mâe : su
-
81-Tekvir 11
es semâu : sema, gök
-
81-Tekvir 14
mâ : ne
-
81-Tekvir 22
mâ : değil
-
81-Tekvir 24
ve mâ : ve değil
-
81-Tekvir 25
ve mâ : ve değildir
-
81-Tekvir 29
ve mâ teşâûne : ve siz dileyemezsiniz
-
82-İnfitâr 1
es semâu : sema, gökyüzü
-
82-İnfitâr 5
mâ : şey, şeyler, ne, neyi
-
82-İnfitâr 6
mâ : nedir
-
82-İnfitâr 8
mâ : şey
-
82-İnfitâr 12
mâ : ne, şey, şeyler
-
82-İnfitâr 16
mâ : değil
-
82-İnfitâr 17
mâ : ne, nedir
-
82-İnfitâr 17
mâ : şey
-
82-İnfitâr 18
mâ : ne, nedir
-
82-İnfitâr 18
mâ : şey
-
83-Mutaffifin 8
ve mâ : ve nedir
-
83-Mutaffifin 8
mâ : ne (olduğunu)
-
83-Mutaffifin 12
ve mâ yukezzibu : ve yalanlamaz
-
83-Mutaffifin 14
mâ : şey
-
83-Mutaffifin 15
mahcûbûne : hicaplanmış, perdelenmiş olanlardır
-
83-Mutaffifin 19
ve mâ : ve nedir
-
83-Mutaffifin 19
mâ : ne (olduğunu)
-
83-Mutaffifin 25
mahtûmin : hatemli, mühürlü, mühürlenmiş
-
83-Mutaffifin 33
ve mâ ursilû : ve gönderilmediler
-
83-Mutaffifin 36
mâ : şey
-
84-İnşikak 1
es semâu : sema, gökyüzü
-
84-İnşikak 4
mâ : şeyler
-
84-İnşikak 7
fe emmâ : fakat, ise
-
84-İnşikak 10
ve emmâ : ve ise
-
84-İnşikak 17
ve mâ : ve şeylere
-
84-İnşikak 20
mâ : ne oluyor ki
-
84-İnşikak 23
bi-mâ : şeyleri
-
85-Bürûc 1
es semâi : sema, gökyüzü
-
85-Bürûc 7
alâ mâ yef'alûne : yaptıkları şeylere
-
85-Bürûc 8
ve mâ nekamû : ve intikam almadılar
-
85-Bürûc 9
es semâvâti : semalar, gökler
-
85-Bürûc 16
mâ : şey
-
85-Bürûc 22
mahfûzın : muhafaza edilen
-
86-Târık 1
es semâi : sema, gökyüzü
-
86-Târık 2
mâ : şey
-
86-Târık 2
mâ : şey
-
86-Târık 4
in ... (lemma) : eğer ..... olmazsa olmaz, mutlaka vardır
-
86-Târık 4
(in) ... lemmâ : eğer ..... olmazsa olmaz, mutlaka vardır
-
86-Târık 6
mâin : su, sıvı
-
86-Târık 10
mâ : değil, olmaz
-
86-Târık 11
es semâi : sema, gökyüzü
-
86-Târık 14
ve mâ : ve değil
-
87-A'lâ 7
mâ şâe allâhu : Allah'ın dilediği şey
-
87-A'lâ 7
ve mâ : ve şey
-
88-Ğâşiye 15
nemârıku : yastıklar
-
88-Ğâşiye 15
masfûfetun : istif edilmiş, dizilmiş, sıralanmış
-
88-Ğâşiye 18
es semâi : sema, gökyüzü
-
88-Ğâşiye 21
innemâ : ancak, sadece
-
89-Fecr 7
el imâdi : sütunlar
-
89-Fecr 15
fe emmâ : fakat
-
89-Fecr 15
izâ mâ : ne zaman
-
89-Fecr 16
ve emmâ : ve fakat
-
89-Fecr 16
izâ mâ : ne zaman
-
89-Fecr 20
el mâle : mal
-
89-Fecr 27
el mutmainnetu : mutmain olan, tatmin olan
-
89-Fecr 28
mardıyyeten : Allah'ın rızasını kazanmış olarak
-
9-Tevbe 5
kulle marsadin : gözetleme yerlerinin hepsi
-
9-Tevbe 6
me'mene-hu (mâ emene-hu) : onu, emin olduğu yere (şeye)
-
9-Tevbe 7
fe mâstekâmû (fe mâ estekâmû) : artık o şeyi (verdikleri ahdlerini) ikâme ederler (ahdlerini tutarlar)
-
9-Tevbe 9
mâ : şey
-
9-Tevbe 12
eymâne-hum : yeminlerini
-
9-Tevbe 12
lâ eymâne : yeminleri yoktur
-
9-Tevbe 13
eymâne-hum : yeminlerini
-
9-Tevbe 16
ve lemmâ : ve başka dışında, buna rağmen
-
9-Tevbe 16
bi mâ ta'melûne : yaptığınız şeylerden
-
9-Tevbe 17
mâ kâne : olmaz, olmadı
-
9-Tevbe 17
a'mâlu-hum : onların amelleri
-
9-Tevbe 18
innemâ : ama, ancak, sadece
-
9-Tevbe 19
imârate el mescidi el harâmi : Mescid-i Haram'ı mamur etti
-
9-Tevbe 23
alâ el îmâni : îmâna karşı
-
9-Tevbe 25
bi mâ rahubet : geniş olmasına rağmen
-
9-Tevbe 28
innemâ : sadece
-
9-Tevbe 29
mâ harrame allâhu : Allah'ın haram kıldığı şeyi
-
9-Tevbe 31
ve mâ umirû : ve emrolunmadılar
-
9-Tevbe 31
ammâ (an mâ) : şeylerden
-
9-Tevbe 35
yuhmâ : kızdırılır
-
9-Tevbe 35
mâ : şey
-
9-Tevbe 35
mâ : şeyleri
-
9-Tevbe 36
halaka es semâvâti : semaları yarattı
-
9-Tevbe 36
kemâ : olduğu gibi, nasıl ki
-
9-Tevbe 37
innemâ : ancak, sadece
-
9-Tevbe 37
mâ harrame allâhu : Allah'ın haram kıldığı şey
-
9-Tevbe 37
mâ harrame allâhu : Allah'ın haram kıldığı şey
-
9-Tevbe 37
a'mâli-him : onların amelleri
-
9-Tevbe 38
mâ : ne oldu
-
9-Tevbe 38
fe mâ : artık değil
-
9-Tevbe 40
humâ : ikisi
-
9-Tevbe 45
innemâ : ancak, sadece, yalnız
-
9-Tevbe 47
mâ zâdû-kum : size artırmaz
-
9-Tevbe 47
semmâûne : dinleyenler
-
9-Tevbe 51
mâ ketebe allâhu : Allah'ın yazdığı şey
-
9-Tevbe 54
ve mâ : ve şey
-
9-Tevbe 55
innemâ : ancak, sadece, yalnız
-
9-Tevbe 56
ve mâ : ve değil
-
9-Tevbe 57
magârâtin : mağaralar
-
9-Tevbe 59
mâ âtâ-hum allâhu : Allah'ın onlara verdiği şey
-
9-Tevbe 60
innemâ es sadakâtu : muhakkak ki sadakalar
-
9-Tevbe 64
bi mâ : şeyi
-
9-Tevbe 64
mâ tahzerûne : çekindiğiniz şey
-
9-Tevbe 65
innemâ : sadece, ancak, yalnız
-
9-Tevbe 66
îmâni-kum : sizin îmânınız
-
9-Tevbe 67
an el ma'rûfi : iyilikten, irfandan
-
9-Tevbe 69
kemâ estemtea : faydalandıkları gibi
-
9-Tevbe 69
a'mâlu-hum : onların amelleri
-
9-Tevbe 70
fe mâ kâne allâhu : o zaman, öyleyse ... Allah olmadı
-
9-Tevbe 71
bi el ma'rûfi : ma'ruf ile, iyilik ile
-
9-Tevbe 73
el masîru : dönüş yeri, gidilen yer, varış yeri
-
9-Tevbe 74
mâ kâlû : söylemediler
-
9-Tevbe 74
bi mâ : şeye
-
9-Tevbe 74
ve mâ nekamû : ve çekemedikleri şey, intikam almak istedikleri şey
-
9-Tevbe 74
ve mâ lehum : onların yoktur
-
9-Tevbe 76
lemmâ : olunca, olduğu zaman
-
9-Tevbe 77
bi mâ : şey sebebiyle, dolayısıyla
-
9-Tevbe 77
mâ vaadû-hu : ona vaadettikleri şeyi
-
9-Tevbe 77
ve bi mâ : ve sebebiyle
-
9-Tevbe 81
bi mak'adi-him : kalıp oturmaları ile
-
9-Tevbe 82
bi mâ : şeyler dolayısıyla, sebebiyle
-
9-Tevbe 83
maiye : benimle beraber
-
9-Tevbe 83
maiye : benimle beraber
-
9-Tevbe 84
mâte : öldü
-
9-Tevbe 84
ve mâtû : ve öldüler
-
9-Tevbe 85
innemâ : sadece, yalnız, ancak
-
9-Tevbe 91
mâ yunfikûne : infâk edecek, verecek şey
-
9-Tevbe 91
mâ alâ el muhsinîne : muhsinler üzerine yoktur
-
9-Tevbe 92
izâ mâ etev-ke : sana geldikleri zaman
-
9-Tevbe 92
mâ ahmilu-kum : sizi taşıyacak, sizi bindirecek şey
-
9-Tevbe 92
mâ yunfikûne : infâk edecek şey
-
9-Tevbe 93
innemâ : ancak, sadece, fakat
-
9-Tevbe 94
bi mâ : şeyleri
-
9-Tevbe 95
bi mâ kânû : oldukları şeyler sebebiyle
-
9-Tevbe 97
mâ : şey, şeyler
-
9-Tevbe 98
mâ yunfiku : infâk ettiği şeyi
-
9-Tevbe 98
magramen : zarar, ziyan
-
9-Tevbe 99
mâ yunfiku : infâk ettiği şey
-
9-Tevbe 105
bimâ : şeyleri
-
9-Tevbe 106
immâ : yahut, veya, ya, ya da
-
9-Tevbe 106
ve immâ : ve yahut, veya, ya, ya da
-
9-Tevbe 112
bi el ma'rûfi : iyilikle, irfan ile
-
9-Tevbe 113
mâ kâne : olmadı, olmaz, olamaz
-
9-Tevbe 113
mâ tebeyyene : belli olan, açığa çıkan şey, durum
-
9-Tevbe 114
ve mâ kâne istigfâru : ve bağışlanma, mağfiret dilemesi olmaz, olamaz
-
9-Tevbe 114
fe lemmâ : artık, olunca
-
9-Tevbe 115
ve mâ kâne allâhu : ve Allah olmadı, değildir
-
9-Tevbe 115
mâ yettekûne : takva sahibi olacakları şeyler (sakınmaları gerekecek şeyler)
-
9-Tevbe 116
mulku es semâvâti : semaların (göklerin) mülkü, idaresi, saltanatı
-
9-Tevbe 116
ve mâ : ve yoktur
-
9-Tevbe 117
mâ kâde : az kalsın oluyordu, olmak üzere iken
-
9-Tevbe 118
bimâ rahubet : geniş olmasına rağmen
-
9-Tevbe 120
mâ kâne : olmaz, olmadı
-
9-Tevbe 120
ve lâ mahmesatun : ve şiddetli açlık isabet etmesi yoktur (ki)
-
9-Tevbe 121
mâ kânû : oldukları şeyi
-
9-Tevbe 122
ve mâ kâne : ve olmaz (uygun olmaz), gerekmez
-
9-Tevbe 124
ve îzâ mâ unzilet : ve bir şey indirildiği zaman
-
9-Tevbe 124
îmânen : îmân, îmânını
-
9-Tevbe 124
fe emmâ : o zaman, fakat, böylece
-
9-Tevbe 124
îmânen : îmân, îmânını
-
9-Tevbe 125
ve emmâ : ve fakat, ama
-
9-Tevbe 125
maradun : hastalık
-
9-Tevbe 125
ve mâtû : ve öldüler
-
9-Tevbe 127
ve îzâ mâ unzilet : ve bir şey indirildiği zaman
-
9-Tevbe 128
mâ anittum : sizin üzüldüğünüz şey
-
90-Beled 3
ve mâ velede : ve doğan şey, veled, çocuk
-
90-Beled 6
mâlen : mal
-
90-Beled 12
ve mâ edrâ-ke : ve sana bildiren nedir
-
90-Beled 12
mâ : ne
-
90-Beled 15
makrabetin : yakın, akraba
-
91-Şems 5
ve es semâi : ve sema, gökyüzü
-
91-Şems 5
ve mâ : ve şey
-
91-Şems 6
mâ : şey
-
91-Şems 7
mâ : şey
-
92-Leyl 3
ve mâ : ve şeye
-
92-Leyl 5
fe emmâ : fakat
-
92-Leyl 8
ve emmâ : ve fakat
-
92-Leyl 11
ve mâ yugnî an-hu : ve ona fayda vermez
-
92-Leyl 11
mâlu-hu : onun malı
-
92-Leyl 18
mâle-hu : malını
-
92-Leyl 19
ve mâ : ve olmaz, değildir
-
93-Duhâ 3
mâ veddea-ke : sana veda etmedi, seni terketmedi
-
93-Duhâ 3
ve mâ kalâ : ve darılmadı
-
93-Duhâ 9
emmâ : amma, fakat
-
93-Duhâ 10
ve emmâ : ve amma, fakat
-
93-Duhâ 11
emmâ : amma, fakat
-
95-Tin 7
mâ : nedir
-
96-Alak 5
mâ : şey
-
97-Kadir 2
ve mâ : ve nedir
-
97-Kadir 2
mâ : ne (olduğunu)
-
97-Kadir 5
matlaı : doğuş
-
98-Beyyine 4
ve mâ teferreka : ve tefrikaya düşmediler fırkalara ayrılmadılar
-
98-Beyyine 4
mâ : şey
-
98-Beyyine 5
ve mâ umirû : ve onlar emrolunmadılar
-
99-Zilzâl 3
mâ : ne, ne oluyor
-
99-Zilzâl 6
a'mâle-hum : onların amelleri