Kur'an İçerisinde Arama
Sayfayı Yenile
Arapça Metin Arama (Harekeli)
Aranan Kelime : hâ
Aranan Yer : Arapça Kelime Meali (Latin Harfleriyle)
Bulunan Sonuç : 5268
-
1-Fâtiha 2
el hamdu : hamd, övgü, sena, manevî ni'metlere şükür
-
10-Yunus 1
el kitâbi el hakîmi : hikmetli kitap
-
10-Yunus 2
en evhay-nâ : vahyetmemiz
-
10-Yunus 2
hâzâ : bu
-
10-Yunus 3
ellezî halaka : ki o yarattı
-
10-Yunus 4
hakkan : haktır, gerçektir
-
10-Yunus 4
yebdeu el halka : ilk olarak (örneksiz) yaratmaya başlar
-
10-Yunus 4
ve amilû es sâlihâti : ve nefsi tezkiye edici ameller, salih ameller yapanlar
-
10-Yunus 4
min hamîmin : kaynar sudan
-
10-Yunus 5
mâ halaka allâhu : Allah'ın yarattığı şeyler (Allah ne yarattı ise)
-
10-Yunus 5
bi el hakkı : hak ile
-
10-Yunus 6
ve en nehâri : ve gündüz
-
10-Yunus 6
ve mâ halaka allâhu : ve Allah'ın yarattığı şeyler
-
10-Yunus 7
bi el hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
-
10-Yunus 7
bi-hâ : onunla
-
10-Yunus 9
ve amilû es sâlihâti : ve nefsi ıslâh edici ameller (nefs tezkiyesi) yapanlar
-
10-Yunus 9
el enhâru : nehirler, ırmaklar
-
10-Yunus 10
fî-hâ : orada
-
10-Yunus 10
subhâne-ke allâhumme : Allah'ım Seni tenzih ederim
-
10-Yunus 10
fî-hâ : orada
-
10-Yunus 10
en el hamdu li allâhi : 'Allah'a hamdetmek'tir
-
10-Yunus 11
bi el hayri : hayrı
-
10-Yunus 14
halâife : halifeler
-
10-Yunus 15
hâzâ : bu
-
10-Yunus 15
mâ yûhâ : vahyolunan şey
-
10-Yunus 15
ehâfu : korkarım
-
10-Yunus 18
hâulâi : bunlar
-
10-Yunus 18
subhâne-hu : o sübhandır, o münezzehtir
-
10-Yunus 22
hattâ : a kadar, hatta
-
10-Yunus 22
bi-hâ : onunla
-
10-Yunus 22
câet-hâ : ona geldi
-
10-Yunus 22
min hâzihi : bundan
-
10-Yunus 23
bi gayri el hakkı : haksız yere
-
10-Yunus 23
metâ el hayâti ed dunyâ : dünya hayatının metaı, malı
-
10-Yunus 24
meselu el hayâti ed dunyâ : dünya hayatının meselesi (örneği, durumu)
-
10-Yunus 24
hattâ izâ : hatta olunca, olduğu zaman
-
10-Yunus 24
ehazet el ardu : yeryüzü aldı
-
10-Yunus 24
zuhrufe-hâ : onun güzelliği, onun güzelleşmesi (son derece güzel ve parlak olması)
-
10-Yunus 24
ehlu-hâ : onun sahibi
-
10-Yunus 24
aleyhâ : ona
-
10-Yunus 24
etâ-hâ : ona geldi
-
10-Yunus 24
ev nehâren : veya gündüz
-
10-Yunus 24
fe ceal-nâ-hâ : böylece onu kıldık (yaptık)
-
10-Yunus 24
hasîden : hasat ederek, kökünden kopararak
-
10-Yunus 26
ashâbu el cenneti : cennet halkıdır
-
10-Yunus 26
fî-hâ : orada
-
10-Yunus 26
hâlidûne : devamlı kalanlardır
-
10-Yunus 27
bi misli-hâ : onun bir misli iledir
-
10-Yunus 27
ashâbu en nâri : ateş halkıdır
-
10-Yunus 27
fî-hâ : orada
-
10-Yunus 27
hâlidûne : devamlı kalanlardır
-
10-Yunus 30
mevlâ-hum el hakkı : onların mevlâsı Hakk'tır
-
10-Yunus 31
el hayye : diri, canlı
-
10-Yunus 31
min el hayyi : diriden, canlıdan
-
10-Yunus 32
el hakku : Hakk'tır
-
10-Yunus 32
el hakkı : Hakk
-
10-Yunus 33
hakkat : gerçekleşmiştir
-
10-Yunus 34
el halka : yaratma, halketme
-
10-Yunus 34
el halka : yaratma, halketme
-
10-Yunus 35
ilâ el hakkı, : hakka
-
10-Yunus 35
yehdî li el hakkı : hakka ulaştırır, hidayete erdirir
-
10-Yunus 35
yehdî ilâ el hakkı : hakka hidayet eder (ulaştırır)
-
10-Yunus 35
ehakku : daha lâyık, daha çok hak sahibi
-
10-Yunus 36
el hakkı : hak
-
10-Yunus 37
hâzâ : bu
-
10-Yunus 45
en nehâri : gündüz
-
10-Yunus 45
hasire : hüsrana düştüler
-
10-Yunus 48
hâza el va'du : bu vaad
-
10-Yunus 50
ev nehâren : veya gündüzleyin
-
10-Yunus 53
e hakkun : bu gerçek mi, hak mıdır
-
10-Yunus 53
le hakkun : kesin olarak haktır (gerçektir)
-
10-Yunus 55
hakkun : haktır, gerçektir
-
10-Yunus 57
yâ eyyuhâ en nâsu : ey insanlar
-
10-Yunus 58
hayrun : hayırlıdır
-
10-Yunus 59
harâmen : haram
-
10-Yunus 59
ve halâlen, : ve helâl
-
10-Yunus 62
lâ havfun : korku yoktur
-
10-Yunus 64
fî el hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
-
10-Yunus 67
ve en nehâre : ve gündüz
-
10-Yunus 68
kâlû ittehaze allâhu : dediler, Allah edindi
-
10-Yunus 68
subhâne-hu : o münezzehtir, ondan münezzehtir
-
10-Yunus 68
bi hâzâ : buna ait
-
10-Yunus 73
halâife : halifeler
-
10-Yunus 75
mûsâ ve hârûne : Musa ve Harun
-
10-Yunus 76
câe-humu el hakku : onlara hak geldi
-
10-Yunus 76
hâzâ : bu
-
10-Yunus 77
li el hakkı : hak için
-
10-Yunus 77
hâzâ : bu
-
10-Yunus 80
câe es seharetu : sihirbazlar geldi
-
10-Yunus 82
el hakka : hakkı
-
10-Yunus 83
alâ havfin : korkusu üzerine, korkusuyla
-
10-Yunus 87
ve evhaynâ : ve biz vahyettik
-
10-Yunus 88
fî el hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
-
10-Yunus 88
hattâ yerevu : görünceye kadar
-
10-Yunus 90
hattâ : oluncaya kadar, olunca
-
10-Yunus 92
halfe-ke \n(li men halfe-ke) : senden sonra, senin arkanda \n: (senden sonraki nesl'e)
-
10-Yunus 93
hattâ câe-hum el ilmu : onlara ilim gelinceye kadar
-
10-Yunus 94
el hakku : hak
-
10-Yunus 95
min el hâsirîne : hüsrana uğrayanlardan
-
10-Yunus 96
hakkat : hakettiler
-
10-Yunus 97
hattâ : hatta, oluncaya kadar
-
10-Yunus 98
fe nefea-hâ : böylece ona fayda sağladı
-
10-Yunus 98
îmânu-hâ : onun îmânı
-
10-Yunus 98
fî el hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
-
10-Yunus 99
hattâ : oluncaya kadar
-
10-Yunus 102
ellezîne halev : yalnız, gelip geçenler
-
10-Yunus 103
hakkan : bir haktır, borçtur
-
10-Yunus 104
yâ eyyuhâ en nâsu : ey insanlar
-
10-Yunus 105
hanîfâ : hanif olarak
-
10-Yunus 107
bi hayrin : bir hayrı
-
10-Yunus 108
el hakku : hak, gerçek
-
10-Yunus 108
aleyhâ : kendi aleyhine (sorumluluğu kendi üzerinde)
-
10-Yunus 109
mâ yûhâ : vahyolunan şeye
-
10-Yunus 109
hattâ : oluncaya kadar
-
10-Yunus 109
hayru : hayırlıdır
-
10-Yunus 109
el hâkimîne : hükmedenler, hüküm verenler
-
100-Âdiyât 1
dabhan : nefes nefese
-
100-Âdiyât 2
kadhan : hızla çarparak
-
100-Âdiyât 3
subhan : sabah vakti
-
100-Âdiyât 8
el hayri : hayr, mal (malı hayır sandığı için)
-
100-Âdiyât 11
habîrun : haberdar olan
-
101-Kâria 8
haffet : hafif geldi
-
101-Kâria 9
hâviyetun : haviye, cehennem ateşi
-
101-Kâria 11
hâmiyetun : kızgın, yakıcı
-
102-Tekâsür 1
elhâ-kum (u) : sizi oyaladı
-
102-Tekâsür 2
hattâ : hatta, öyle ki
-
102-Tekâsür 7
terevunne-hâ : onu göreceksiniz
-
103-Asr 3
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel işlediler, nefs tezkiyesi yaptılar
-
103-Asr 3
bi el hakkı : hakkı
-
104-Hümeze 8
inne-hâ : muhakkak o
-
105-Fil 1
bi ashâbi : sahiplerine
-
106-Kureyş 3
hâzâ el beyti : bu ev
-
106-Kureyş 4
min havfin : korkudan
-
108-Kevser 2
venhar : ve kurban kes
-
109-Kâfirûn 1
yâ eyyuhâ : ey, yâ
-
11-Hûd 1
hakîmin : hikmet sahibi, hüküm sahibi olan
-
11-Hûd 1
habîrin : herşeyden haberdar olan
-
11-Hûd 3
hasenen : güzel
-
11-Hûd 3
ehâfu : korkarım
-
11-Hûd 6
rızku-hâ : onun rızkı
-
11-Hûd 6
mustekarre-hâ : onun karar kıldığı (kaldığı) yer
-
11-Hûd 6
ve mustevdea-hâ : ve onun emanet (geçici) durduğu yer
-
11-Hûd 7
halaka es semâvâti : semaları yarattı
-
11-Hûd 7
in hâzâ : muhakkak bu
-
11-Hûd 8
ahharnâ : biz erteledik, tehir ettik
-
11-Hûd 8
ve hâka : ve kuşattı
-
11-Hûd 9
neza'nâ-hâ : onu biz çekip aldık
-
11-Hûd 11
ve amilû es sâlihâti : ve ıslâh edici ameller yapanlar
-
11-Hûd 12
mâ yûhâ : vahyolunan şey
-
11-Hûd 15
el hayâte ed dunyâ : dünya hayatı
-
11-Hûd 15
ve zînete-hâ : ve onun süsünü, ziynetini
-
11-Hûd 15
fî-hâ : orada
-
11-Hûd 15
fî-hâ : orada
-
11-Hûd 15
lâ yubhasûne : eksiltilmez
-
11-Hûd 16
ve habita : ve boşa gitti, heba oldu
-
11-Hûd 16
fî-hâ : orada
-
11-Hûd 17
innehu el hakku : (muhakkak ki o) çünkü o haktır
-
11-Hûd 18
ve yekûlu el eşhâdu : ve şahitler derler
-
11-Hûd 18
hâulâi : işte bunlar
-
11-Hûd 19
ve yebgûne-hâ : ve onda ararlar, isterler
-
11-Hûd 21
hasirû enfuse-hum : nefslerini hüsrana düşürdüler
-
11-Hûd 23
ve amilû es sâlihâti : ve ıslâh edici amel (nefs tezkiyesi) yaptılar
-
11-Hûd 23
ashâbu el cenneti : cennet halkı, cennet ehli
-
11-Hûd 23
fî-hâ : orada
-
11-Hûd 23
hâlidûne : ebedî kalanlar
-
11-Hûd 25
nûhan : Nuh'u
-
11-Hûd 26
ehâfu : korkarım, korkuyorum
-
11-Hûd 28
nulzimu-kum-(û)-hâ : sizi ona mecbur tutalım (zorlayalım) (elzem, mecbur, gerekli)
-
11-Hûd 28
lehâ : onu
-
11-Hûd 31
hazâin allâhi : Allah'ın hazineleri
-
11-Hûd 31
hayren : bir hayır
-
11-Hûd 34
en ensaha : nasihat etmek
-
11-Hûd 37
ve lâ tuhâtıb-nî : ve bana hitap etme, hitapta bulunma
-
11-Hûd 38
tesharû : alay ediyorsunuz
-
11-Hûd 38
nesharu : alay edeceğiz
-
11-Hûd 38
tesharûne : alay ediyorsunuz
-
11-Hûd 40
hattâ : olunca, o zaman
-
11-Hûd 40
fî-hâ : onun içine, ona
-
11-Hûd 41
fî-hâ : onun içine
-
11-Hûd 41
mecrâ-hâ : onun gidişi, akışı, yüzmesi
-
11-Hûd 41
ve mursâ-hâ : ve onun demir atması (durması)
-
11-Hûd 43
ve hâle beyne-humâ : ve ikisinin arasına girdi
-
11-Hûd 45
el hakku : haktır
-
11-Hûd 45
el hâkimîne : hüküm verenler
-
11-Hûd 47
ve terham-nî : ve bana rahmet et
-
11-Hûd 47
min el hâsirîne : hüsrana uğrayanlardan
-
11-Hûd 49
nûhî-hâ : onu vahyediyoruz
-
11-Hûd 49
ta'lemu-hâ : onu biliyorsun
-
11-Hûd 49
hâzâ : bu
-
11-Hûd 50
ehâ-hum : onların kardeşi
-
11-Hûd 56
bi nâsıyeti-hâ : onun perçemini (saçların alındaki kısmını)
-
11-Hûd 57
hafîzun : hafizdir, en iyi koruyandır, muhafaza edendir
-
11-Hûd 59
cehadû : bilerek inkâr ettiler
-
11-Hûd 60
hâzihi ed dunyâ : bu dünyada
-
11-Hûd 61
ehâ-hum : onların kardeşi
-
11-Hûd 61
sâlihan : Salih
-
11-Hûd 61
fî-hâ : orada
-
11-Hûd 62
hâzâ : bu
-
11-Hûd 62
e tenhâ-nâ : bizi nehy (men) mi ediyorsun
-
11-Hûd 64
hâzihî : bu
-
11-Hûd 64
fe zerû-hâ : onu serbest bırakın
-
11-Hûd 64
ve lâ temessû-hâ : ve ona dokunmayın
-
11-Hûd 65
fe akarû-hâ : buna rağmen onu kestiler
-
11-Hûd 66
sâlihan : Salih
-
11-Hûd 67
ve ehaze : ve aldı, helâk etti
-
11-Hûd 67
es sayhatu : bir çığlık, bir sayha, çok kuvvetli korkunç ses
-
11-Hûd 68
fî-hâ : orada
-
11-Hûd 69
iclin hanîzin : kızarmış buzağı
-
11-Hûd 70
lâ tehaf : korkma
-
11-Hûd 71
fe beşşernâ-hâ : o zaman onu müjdeledik
-
11-Hûd 71
bi ishâka : İshak ile
-
11-Hûd 71
ishâka : İshak
-
11-Hûd 72
ve hâzâ : ve bu
-
11-Hûd 72
şeyhan : ihtiyar, şeyh
-
11-Hûd 72
inne hâzâ : muhakkak ki bu
-
11-Hûd 73
hamîdun : çok övülen, kendisine çok hamdedilendir
-
11-Hûd 75
halîmun : yumuşak huylu, halim
-
11-Hûd 76
an hâzâ : bundan
-
11-Hûd 77
hâzâ : bu
-
11-Hûd 78
hâulâi : işte bunlar
-
11-Hûd 78
etharu : daha temiz
-
11-Hûd 79
min hakkın : bir hak (haktan)
-
11-Hûd 81
ehadun : birisi, bir kimse
-
11-Hûd 81
musîbu-hâ : ona isabet eden (edecek)
-
11-Hûd 82
âliye-hâ : onu en yüksek
-
11-Hûd 82
sâfile-hâ \n(ceale âliye-hâ sâfile-hâ) : onu en alçak \n: (onun altını üstüne getirdi)
-
11-Hûd 82
aleyhâ : onun üzerine
-
11-Hûd 84
ehâ-hum : onların kardeşi
-
11-Hûd 84
bi hayrin : hayırda (refah ve bollukta)
-
11-Hûd 84
ehâfu : korkuyorum
-
11-Hûd 85
ve lâ tebhasû en nâse : ve insanlara eksiltmeyin
-
11-Hûd 86
hayrun : daha hayırlıdır
-
11-Hûd 86
bi hafîzin : muhafız, gözleyici
-
11-Hûd 87
el halîmu : yumuşak huylu, halim
-
11-Hûd 88
hasenen : güzel
-
11-Hûd 88
en uhâlife-kum : size muhalefet etmek, karşı çıkmak
-
11-Hûd 88
enhâ-kum : size yasakladım
-
11-Hûd 88
illâ el ıslâha : sadece, ancak ıslâh etmek
-
11-Hûd 92
ve ittehaztumû-hu : ve onu edindiniz, kabul ettiniz, öyle yaptınız
-
11-Hûd 94
ve ehazet : ve helâk etti, aldı
-
11-Hûd 94
es sayhatu : sayha, korkunç bir ses
-
11-Hûd 95
fî-hâ : onun içinde, orada
-
11-Hûd 99
fî hâzi-hi : bunda, burada
-
11-Hûd 100
min-hâ : ondan
-
11-Hûd 100
ve hasîdun : ve hasat edilmiş olan (izleri silinmiş olup izi kalmayan)
-
11-Hûd 102
ehaze : aldı, yakaladı
-
11-Hûd 103
li men hâfe : korkan kimse için
-
11-Hûd 106
fî-hâ : orada
-
11-Hûd 107
hâlidîne : ebedî kalanlar
-
11-Hûd 107
fî-hâ : onun içinde, orada
-
11-Hûd 108
hâlidîne : ebedî kalanlar
-
11-Hûd 108
fî-hâ : onun içinde, orada
-
11-Hûd 109
hâulâi : bunlar, onlar
-
11-Hûd 111
habîrun : haberdar olan
-
11-Hûd 114
nehâri : gündüz
-
11-Hûd 114
inne el hasenâti : muhakkak hasenat (iyilikler, kazanılan dereceler)
-
11-Hûd 117
ve ehlu-hâ : ve halkı
-
11-Hûd 119
halaka-hum, : onları yarattı
-
11-Hûd 120
fî hâzihi : bunda
-
11-Hûd 120
el hakku : hak
-
110-Nasr 3
hamdi : hamd
-
111-Tebbet 4
hammâlete : taşıyan
-
111-Tebbet 4
el hatabi : odun
-
111-Tebbet 5
fî cîdi-hâ : onun boynunda vardır
-
111-Tebbet 5
hablun : ip
-
112-İhlâs 1
ehadun : bir, tek
-
112-İhlâs 4
ehadun : tek, bir
-
113-Felâk 2
mâ halaka : yarattığı şeyler, yarattıkları
-
113-Felâk 5
hâsidin : haset eden
-
113-Felâk 5
izâ hasede : haset ettiği zaman
-
114-Nâs 4
el hannâsi : gizlice vesvese veren
-
12-Yusuf 3
evhaynâ : vahyettik
-
12-Yusuf 3
hâze el kur'âne : bu Kur'ân'ı
-
12-Yusuf 4
ehade aşere : on bir
-
12-Yusuf 6
el ehâdîsi : sözler, olaylar
-
12-Yusuf 6
etemme-hâ : onu tamamladı
-
12-Yusuf 6
ibrâhîme ve ishâka : İbrâhîm ve İshak
-
12-Yusuf 6
hakîmun : hikmet sahibidir, hüküm sahibidir
-
12-Yusuf 8
ehabbu : daha sevgili
-
12-Yusuf 12
hâfizûne : koruyanlar, muhafaza edenler
-
12-Yusuf 13
ve ehâfu : ve korkuyorum, korkarım
-
12-Yusuf 14
le hâsirûne : hüsrana düşenler
-
12-Yusuf 15
ve evhaynâ : ve biz vahyettik
-
12-Yusuf 15
hâzâ : bu
-
12-Yusuf 19
hâzâ : bu
-
12-Yusuf 21
min te'vîli el ehâdîsi : olayların, sözlerin yorumundan (yorumunu)
-
12-Yusuf 23
fî beytihâ : onun evinde
-
12-Yusuf 24
bi-hâ : onu (bayanı)
-
12-Yusuf 24
burhâne : delilini
-
12-Yusuf 25
seyyide-hâ : onun efendisi (kadının)
-
12-Yusuf 26
min ehli-hâ : onun (kadının) ailesinden
-
12-Yusuf 29
an hâzâ : bundan
-
12-Yusuf 29
min el hâtıîne : kasten günah işleyenlerden
-
12-Yusuf 30
fetâhâ : onun emrinde olan (kölesi) genç delikanlı
-
12-Yusuf 30
şegafe-hâ : onun kalbine işlemiş
-
12-Yusuf 30
le nerâ-hâ : onu görüyoruz
-
12-Yusuf 31
hâşe : hayır
-
12-Yusuf 31
hâzâ : bu
-
12-Yusuf 31
in hâzâ : bu olsa, olursa
-
12-Yusuf 33
ehabbu : daha sevimlidir
-
12-Yusuf 35
hattâ : ...e kadar
-
12-Yusuf 36
ve dehale : ve girdi
-
12-Yusuf 36
ehadu-humâ : onlardan biri
-
12-Yusuf 36
hamren : üzüm
-
12-Yusuf 36
ve kâle el âharu : ve diğeri dedi
-
12-Yusuf 38
ve ishâka : ve İshak
-
12-Yusuf 39
hayrun : daha hayırlı
-
12-Yusuf 39
el kahhâru : kahhar olan (tutan, yakalayan, hakim ve gâlip olan)
-
12-Yusuf 40
semmeytumû-hâ : onu isimlendirdiniz
-
12-Yusuf 40
bi-hâ : ona
-
12-Yusuf 41
emmâ ehadu-kumâ : ama, fakat, sizin ikinizden biri
-
12-Yusuf 41
hamren : şarap, üzüm
-
12-Yusuf 41
ve emmâ el âharu : ve (ama) fakat diğeri, diğerine gelince
-
12-Yusuf 43
ve uhara : ve diğerleri, ötekileri
-
12-Yusuf 43
yâ eyyuhâ el meleu : ey (kavmin) önde gelenleri, ileri gelenler
-
12-Yusuf 46
eyyuhâ es sıddîku : ey doğru sözlü, sıddîk
-
12-Yusuf 46
ve uhare : ve diğerleri
-
12-Yusuf 47
mâ hasadtum : hasat ettiğiniz, biçtiğiniz şeyleri
-
12-Yusuf 51
hatbukunne : üzerinde konuşma yaptığınız konu, mesele
-
12-Yusuf 51
hâşe : hayır
-
12-Yusuf 51
hashasa el hakku : hak (gizli iken sonradan) ortaya çıktı
-
12-Yusuf 52
keyde el hâinîne : ihanet edenlerin tuzağı, hilesi
-
12-Yusuf 55
hazâin el ardı : bu yerin hazineleri
-
12-Yusuf 55
hafîzun : koruyan
-
12-Yusuf 56
min-hâ : oradan, orada
-
12-Yusuf 56
haysu : yer, yerde
-
12-Yusuf 57
hayrun : daha hayırlıdır
-
12-Yusuf 58
fe dehalû : böylece girdiler
-
12-Yusuf 59
bi cehâzi-him : zahire yüklerini
-
12-Yusuf 59
hayru : en hayırlısı
-
12-Yusuf 62
fî rihâli-him : onların yüklerinin içine (heybelerine)
-
12-Yusuf 62
ya'rifûne-hâ : onu tanırlar, onu farkederler
-
12-Yusuf 63
ehâ-nâ : kardeşimiz
-
12-Yusuf 63
hâfizûne : koruyanlar, koruyan kimseler, koruyucular
-
12-Yusuf 64
hayrun : en hayırlı
-
12-Yusuf 64
hâfizen : koruyucu, koruyan
-
12-Yusuf 64
erhamu er râhimîne : rahmet edenlerin en çok rahmet edenidir
-
12-Yusuf 65
hâzihî : bu
-
12-Yusuf 65
ehâ-nâ : kardeşimiz
-
12-Yusuf 66
hattâ : ...e kadar
-
12-Yusuf 66
en yuhâta : kuşatılmak, ihata edilmek
-
12-Yusuf 68
dehalû : girdiler
-
12-Yusuf 68
min haysu : yerde, yerden
-
12-Yusuf 68
hâceten : bir dilek, bir hacet
-
12-Yusuf 68
kadâ-hâ, : o vuku buldu, onu (işi, olayı) yerine getirdi
-
12-Yusuf 69
dehalû : girdiler
-
12-Yusuf 69
ehâ-hu : onun kardeşi
-
12-Yusuf 70
bi cehâzi-him : onların yüklerini
-
12-Yusuf 70
eyyetu-hâ : ey
-
12-Yusuf 76
summestahrecehâ : sonra onu çıkardı
-
12-Yusuf 76
ehâ-hu : kardeşini
-
12-Yusuf 77
fe eserre-hâ : onu saklı tuttu, gizledi
-
12-Yusuf 77
ve lem yubdi-hâ : ve onu açıklamadı
-
12-Yusuf 78
yâ eyyuhâ el azîzu : ey azîz
-
12-Yusuf 78
şeyhan : ihtiyar
-
12-Yusuf 78
ehade-nâ : bizden birisi
-
12-Yusuf 80
halesû : ayrıldılar, bir kenara çekildiler
-
12-Yusuf 80
ehaze : aldı
-
12-Yusuf 80
fe len ebraha \n(bereha) : artık asla ayrılmam \n: (ayrıldı)
-
12-Yusuf 80
hattâ : oluncaya kadar
-
12-Yusuf 80
hayru el hâkimîne : hüküm verenlerin en hayırlısı
-
12-Yusuf 81
hâfizîne : koruyanlar, bilenler (bilgiyi muhafaza edenler, bilgi sahibi olanlar)
-
12-Yusuf 82
fîhâ : içinde, orada
-
12-Yusuf 82
fî-hâ : aralarında
-
12-Yusuf 83
el alîmu el hakîmu : en iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır
-
12-Yusuf 85
hattâ : oluncaya kadar
-
12-Yusuf 85
haradan : ölüme götüren hastalık
-
12-Yusuf 85
min el hâlikîne : helâk olanlardan
-
12-Yusuf 87
tehassesû : iyice araştırın
-
12-Yusuf 88
dehalû : girdiler
-
12-Yusuf 88
yâ eyyuhâ el azîzu : ey vezir, ey azîz
-
12-Yusuf 90
ve hâzâ : ve bu
-
12-Yusuf 91
le hâtıîne : kasten günah işleyen günahkârlar
-
12-Yusuf 92
erhamu er râhimîne : rahîm olanların en çok rahmet edenidir
-
12-Yusuf 93
hâzâ : bu
-
12-Yusuf 94
rîha yûsufe : Yusuf'un kokusu (esintisi, rüzgârı, rayihası)
-
12-Yusuf 97
hâtıîne : bilerek günah işleyenler
-
12-Yusuf 99
dehalû : girdiler
-
12-Yusuf 100
ve harrû : ve (yere) eğildiler (çömeldiler)
-
12-Yusuf 100
hâzâ : bu
-
12-Yusuf 100
ceale-hâ : onu kıldı, yaptı
-
12-Yusuf 100
hakkan : hak, gerçek
-
12-Yusuf 100
el hakîmu : hüküm ve hikmet sahibi olan
-
12-Yusuf 101
el ehâdîsi : sözler, olaylar
-
12-Yusuf 103
haraste : şiddetli istedin, çok istedin
-
12-Yusuf 105
aleyhâ : onun üzerinden
-
12-Yusuf 105
ve hum an-hâ : ve onlar, ondan
-
12-Yusuf 108
hâzihî : bu
-
12-Yusuf 108
ve subhânallâhi : ve Allah'ı tenzih ederim
-
12-Yusuf 109
hayrun : daha hayırlı
-
12-Yusuf 110
hattâ : öyle ki, hatta
-
12-Yusuf 111
hadîsen : bir söz
-
13-Ra'd 1
el hakku : haktır
-
13-Ra'd 2
terevne-hâ : onu görüyorsunuz
-
13-Ra'd 2
ve sehhare : ve emri altına aldı
-
13-Ra'd 3
fî-hâ : orada
-
13-Ra'd 3
ve enhâren : ve nehirler
-
13-Ra'd 3
fî-hâ : orada
-
13-Ra'd 3
en nehâre : gündüz
-
13-Ra'd 4
ba'de-hâ : onun bazısını
-
13-Ra'd 5
le fî halkın : mutlaka yaratılışta (yaratılış hakkında, konusunda)
-
13-Ra'd 5
ashâbu en nâri : ateş ehlidir, halkıdır
-
13-Ra'd 5
hum fî-hâ : onlar orada
-
13-Ra'd 5
hâlidûne : ebedîdirler, ebedî kalanlardır
-
13-Ra'd 6
kable el haseneti : iyilikten önce
-
13-Ra'd 6
halet : gelip geçti
-
13-Ra'd 7
hâdin : hidayet eden kimse (hidayetçi)
-
13-Ra'd 8
el erhâmu : rahimler
-
13-Ra'd 9
ve eş şehâdetil : ve şehadet edileni, görüleni
-
13-Ra'd 10
bi en nehâri : gündüzleyin
-
13-Ra'd 11
ve min halfi-hi : ve onun arkasından
-
13-Ra'd 11
hattâ : oluncaya kadar
-
13-Ra'd 12
havfen : korku
-
13-Ra'd 12
es sehâbe : bulutlar
-
13-Ra'd 13
bi hamdi-hi : onu hamd ile
-
13-Ra'd 13
bi-hâ : onu
-
13-Ra'd 13
el mihâli : mukavemet edilemeyen, dayanılmaz, karşı koyulmaz
-
13-Ra'd 14
da'vetu el hakkı : hakkın daveti
-
13-Ra'd 16
e fettehaztum : artık siz, ...mı edindiniz
-
13-Ra'd 16
halakû : yarattılar
-
13-Ra'd 16
halkı-hi : onun yaratması
-
13-Ra'd 16
el halku : yaratma
-
13-Ra'd 16
hâliku : yaratan
-
13-Ra'd 16
el kahhâru : kahhar olan, en kuvvetli olan, herşeye gücü yeten
-
13-Ra'd 17
bi kaderi-hâ : miktarınca, ona takdir edilen miktar kadar
-
13-Ra'd 17
el hakka : hak
-
13-Ra'd 18
ve bi'se el mihâdu : ve ne kötü yatak, döşek
-
13-Ra'd 19
el hakku : hak
-
13-Ra'd 21
ve yehâfûne : ve korkarlar
-
13-Ra'd 22
bi el haseneti es seyyiete : kötülüğü iyilik ile
-
13-Ra'd 23
yedhulûne-hâ : ona girerler
-
13-Ra'd 23
salaha : salih oldu, salâha ulaştı
-
13-Ra'd 26
bi el hayâti ed dunyâ : dünya hayatı ile
-
13-Ra'd 26
ve mâ el hayâtu ed dunyâ : ve dünya hayatı değildir
-
13-Ra'd 29
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel işleyenler
-
13-Ra'd 30
halet : gelip geçti
-
13-Ra'd 30
min kabli-hâ : ondan önce
-
13-Ra'd 30
evhaynâ : biz vahyettik
-
13-Ra'd 31
hattâ : oluncaya kadar
-
13-Ra'd 32
ehaztu-hum : onları helâk ettim, aldım, yakaladım
-
13-Ra'd 33
min hâdin : bir hidayet eden, hidayetçi
-
13-Ra'd 34
fîl hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
-
13-Ra'd 35
min tahti-hâ : onun altından
-
13-Ra'd 35
el enhâru : nehirler
-
13-Ra'd 35
ukulu-hâ : onun meyvesi
-
13-Ra'd 35
ve zillu-hâ : ve onun gölgesi
-
13-Ra'd 41
nenkusu-hâ : onu eksiltiyoruz
-
13-Ra'd 41
min etrâfi-hâ : onun çevresinden, etrafından
-
14-İbrahim 1
el hamîdi : kendisine hamdedilen
-
14-İbrahim 3
el hayâte ed dunyâ : dünya hayatını
-
14-İbrahim 3
ve yebgûne-hâ : ve onu isterler
-
14-İbrahim 4
el hakîmu : hikmet sahibidir, hüküm sahibidir
-
14-İbrahim 8
hamîdun : kendisine hamdedilendir
-
14-İbrahim 13
fe evhâ : bunun üzerine vahyetti
-
14-İbrahim 14
hâfe makâmî : makamımdan korkan
-
14-İbrahim 14
ve hâfe : ve korkan
-
14-İbrahim 15
ve hâbe : ve kaybettiler
-
14-İbrahim 19
halaka : yarattı
-
14-İbrahim 19
bi el hakkı : hak ile
-
14-İbrahim 19
bi halkın : bir yaratma ile, halketme ile
-
14-İbrahim 22
va'de el hakkı : hakkın vaadi
-
14-İbrahim 23
ve amilû es sâlihâti : ve nefsi ıslâh edici amel işleyenler
-
14-İbrahim 23
min tahti-hâ : onun altından
-
14-İbrahim 23
el enhâru : nehirler
-
14-İbrahim 23
hâlidîne : ebedî kalırlar
-
14-İbrahim 23
fî hâ : orada
-
14-İbrahim 23
fî hâ : orada
-
14-İbrahim 24
aslu-hâ : onun kökü, aslı
-
14-İbrahim 24
ve fer'u-hâ : ve onun dalı
-
14-İbrahim 25
ukule-hâ : (onun) kendi meyvesi
-
14-İbrahim 25
rabbi-hâ : onun Rabbinin
-
14-İbrahim 26
habîsetin : kötü, habis, fena, çirkin
-
14-İbrahim 26
habîsetin : kötü, habis, fena, çirkin
-
14-İbrahim 26
mâ lehâ : onun (için) yoktur
-
14-İbrahim 27
fî el hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
-
14-İbrahim 28
ve ehallû : ve ikamet etmek üzere götürdüler, ikamet ettirdiler
-
14-İbrahim 29
yaslevne-hâ : ona (ateşe) yaslanırlar, maruz kalırlar
-
14-İbrahim 32
halaka es semâvâti : semaları yarattı
-
14-İbrahim 32
ve sehhare lekum : ve sizin emrinize verdi, emrinize amade kıldı, musahhar kıldı
-
14-İbrahim 32
ve sehhare lekum : ve sizin emrinize verdi, emrinize amade kıldı, musahhar kıldı
-
14-İbrahim 32
el enhâra : nehirler
-
14-İbrahim 33
ve sehhare : ve boyun eğdirdi, emre amade kıldı, musahhar kıldı
-
14-İbrahim 33
ve sehhare : ve emre amade kıldı, musahhar kıldı
-
14-İbrahim 33
ve en nehâra : ve gündüz
-
14-İbrahim 34
lâ tuhsû-hâ, : onu sayamazsınız
-
14-İbrahim 35
hâze el belede : bu şehir, bu belde
-
14-İbrahim 37
beyti-ke el muharremi : senin Beyt-i Haram'ın
-
14-İbrahim 39
el hamdu li allâhi : hamd Allah'a aittir, hamd Allah'adır, Allah'a mahsustur
-
14-İbrahim 39
ve ishâka : ve İshak
-
14-İbrahim 42
teşhasu : (gördüğü şeyin dehşetinden) açık kalır
-
14-İbrahim 48
el kahhâri : kahhar olan, kahretmeye gücü yeten
-
14-İbrahim 52
hâzâ : bu
-
15-Hicr 4
ve lehâ : ve onun vardır
-
15-Hicr 5
ecele-hâ : onun eceli, onun için tayin edilen zaman dilimi
-
15-Hicr 6
yâ eyyuhâ ellezî : ey o kimse
-
15-Hicr 8
bi el hakkı : hak ile
-
15-Hicr 9
hâfizûne : koruyanlar, koruyucular
-
15-Hicr 13
halet : geçti
-
15-Hicr 16
ve zeyyennâ-hâ : ve onu süsledik
-
15-Hicr 17
ve hafıznâ-hâ : ve onu muhafaza ettik, koruduk
-
15-Hicr 18
şihâbun : bir şihap, ateş parçası
-
15-Hicr 19
medednâ-hâ : biz onu uzattık (yaydık)
-
15-Hicr 19
fî-hâ : orada
-
15-Hicr 19
fî-hâ : orada
-
15-Hicr 20
fî-hâ : orada
-
15-Hicr 21
hazâinu-hu : onun hazineleri
-
15-Hicr 22
er riyâha : rüzgârlar
-
15-Hicr 22
levâkıha : aşılayıcı
-
15-Hicr 22
bi hâzinîne : hazineler oluşturan
-
15-Hicr 25
hakîmun : hakîmdir, hikmet sahibidir, hüküm sahibidir
-
15-Hicr 26
halaknâ : biz yarattık
-
15-Hicr 26
hamein : (organik) dönüşüme uğramış
-
15-Hicr 27
halaknâ-hu : onu yarattık
-
15-Hicr 28
hâlikun : yaratan, yaratıcı
-
15-Hicr 28
hamein : (organik) dönüşüme uğramış
-
15-Hicr 33
halakte-hu : sen onu halkettin, yarattın
-
15-Hicr 33
min hamein : hameinden (organik dönüşüme uğramış olan)
-
15-Hicr 34
min-hâ : oradan
-
15-Hicr 41
hâzâ : bu
-
15-Hicr 44
lehâ : ona ait, onun vardır
-
15-Hicr 46
udhulû-hâ : oraya girin
-
15-Hicr 48
fî-hâ : orada
-
15-Hicr 48
min-hâ : oradan
-
15-Hicr 52
iz dehalû : girdikleri zaman
-
15-Hicr 55
bi el hakkı : hak ile
-
15-Hicr 57
hatbu-kum : sizin konunuz, meseleniz, konuşacağınız konu
-
15-Hicr 57
eyyuhâ : ey
-
15-Hicr 60
inne-hâ : muhakkak o
-
15-Hicr 64
bi el hakkı : hak ile, hakkı
-
15-Hicr 65
ehadun : biri, birisi
-
15-Hicr 65
haysu : yere
-
15-Hicr 66
hâulâi : onlar
-
15-Hicr 68
hâulâi : bunlar
-
15-Hicr 71
hâulâi : işte bunlar
-
15-Hicr 73
ehazethum : onları aldı, yakaladı
-
15-Hicr 73
es sayhatu : bir sayha (korkunç ses dalgası)
-
15-Hicr 74
âliye-hâ : onu, en yüksek (yaptık)
-
15-Hicr 74
sâfile-hâ : onu en alçak (yaptı)
-
15-Hicr 74
âliye-hâ sâfile-hâ : onun üstünün altına gelmesi, onun yükselip alçalması
-
15-Hicr 76
ve inne-hâ : ve çünkü o, muhakkak ki o
-
15-Hicr 78
ashâbu el eyketi : Eyke halkı
-
15-Hicr 80
ashâbu el hıcr : Hicr halkı
-
15-Hicr 81
an-hâ : ondan
-
15-Hicr 83
ehazet-hum : onları aldı (yakaladı)
-
15-Hicr 83
es sayhatu : korkunç bir ses, bir sayha
-
15-Hicr 85
ve mâ halaknâ : ve biz yaratmadık
-
15-Hicr 85
bi el hakkı : hak ile
-
15-Hicr 85
es safha el cemîle : güzel (bir) şekilde yüz çevirmek
-
15-Hicr 86
el hallâku : en iyi yaratan
-
15-Hicr 88
cenâha-ke : (senin) kanatların
-
15-Hicr 96
âhare : başka, diğer(leri)
-
15-Hicr 98
bi hamdi : hamd ile
-
15-Hicr 99
hattâ : e kadar
-
16-Nahl 1
subhâne-hu \n(sebbehu subhane-hu) : onu tenzih edin \n: (onu şanına yakışır şekilde tesbih edin)
-
16-Nahl 3
halaka es semâvâti : semaları yarattı
-
16-Nahl 3
bi el hakkı : hak ile
-
16-Nahl 4
halaka el insâne : insanı yarattı
-
16-Nahl 4
hasîmun : düşman, hasım
-
16-Nahl 5
halaka-hâ : onu yarattı
-
16-Nahl 5
fî-hâ : onda vardır
-
16-Nahl 5
ve min-hâ : ve ondan
-
16-Nahl 6
fî-hâ : içinde, onlarda vardır
-
16-Nahl 8
ve el hayle : ve atlar
-
16-Nahl 8
ve el hamîre : ve merkepler
-
16-Nahl 8
li terkebû-hâ : onlara binmeniz için
-
16-Nahl 9
ve min-hâ : ve ondan
-
16-Nahl 12
ve sehhara lekum : ve sizin emrinize verdi
-
16-Nahl 12
ve en nehâre : ve gündüz
-
16-Nahl 12
musahharâtun : emrine verilmiş olanlar
-
16-Nahl 14
sahhare : emrinize verdi
-
16-Nahl 14
telbesûne-hâ : onu takarsınız, giyersiniz
-
16-Nahl 15
ve enhâren : ve nehirler
-
16-Nahl 18
lâ tuhsû-hâ : onu hesaplayamazsınız
-
16-Nahl 26
fe harre : böylece çöktü
-
16-Nahl 26
min haysu : bir yerden
-
16-Nahl 29
hâlidîne : ebedî olanlar, ebediyyen kalanlar
-
16-Nahl 29
fî-hâ : orada
-
16-Nahl 30
hayren : hayır, güzellikler
-
16-Nahl 30
fî hâzihi ed dunyâ : bu dünyada vardır
-
16-Nahl 30
haseneten : iyilikler, güzellikler, Allah'ın ikramları, pozitif dereceler
-
16-Nahl 30
hayrun : hayırlıdır
-
16-Nahl 31
yedhulûne-hâ : ona girerler, dahil olurlar
-
16-Nahl 31
min tahti-hâ : onun altından
-
16-Nahl 31
el enhâru : nehirler
-
16-Nahl 31
fî-hâ : orada, onun içinde
-
16-Nahl 34
ve hâka : ve kuşattı
-
16-Nahl 35
ve lâ harremnâ : ve biz haram kılmayız
-
16-Nahl 36
hakkat : hak oldu, gerçekleşti
-
16-Nahl 38
hakkan : hak olarak
-
16-Nahl 41
ve ellezîne hâcerû : ve hicret edenler
-
16-Nahl 41
haseneten : hasene, güzellik, iyilik, pozitif dereceler
-
16-Nahl 45
min haysu : bir yerden
-
16-Nahl 47
alâ tehavvufin : korkuyorken, korkarken, korkar halde
-
16-Nahl 48
ilâ mâ halaka allâhu : Allah'ın yarattığı şeyi
-
16-Nahl 50
yehâfûne : (onlar) korkarlar
-
16-Nahl 51
ferhabûne (fe ırhabûne) : artık korkun
-
16-Nahl 57
subhâne-hu : o sübhandır, münezzehtir
-
16-Nahl 58
ehadu-hum : onlardan birisi
-
16-Nahl 60
el hakîmu : hakîmdir, hüküm ve hikmet sahibidir
-
16-Nahl 61
aleyhâ : onun üzerinde
-
16-Nahl 65
mevti-hâ : onun ölümü
-
16-Nahl 66
lebenen hâlisen : halis süt, saf süt
-
16-Nahl 67
hasenen : güzel
-
16-Nahl 68
ve evhâ : ve vahyetti
-
16-Nahl 69
min butûni-hâ : (onun) karnından
-
16-Nahl 70
halaka-kum : sizi yarattı
-
16-Nahl 71
yechadûne : bilerek inkâr ediyorlar
-
16-Nahl 72
ve hafedeten : ve torunlar
-
16-Nahl 75
hasenen : güzel, temiz, helâl
-
16-Nahl 75
el hamdu li allâhi : hamd Allah'a aittir (Allah içindir)
-
16-Nahl 76
ehadu-humâ : ikisinden biri
-
16-Nahl 76
bi hayrin : bir hayır
-
16-Nahl 78
ummehâti-kum : sizin annelerinizin
-
16-Nahl 79
musahharâtin : emir altına alınanlar, emre amade kılınmış olanlar
-
16-Nahl 80
testehıffûne-hâ : onu hafifçe taşırsınız
-
16-Nahl 80
ve min asvâfi-hâ (sûfu) : ve onun yünlerinden (koyun yünü)
-
16-Nahl 80
ve evbâri-hâ (vebare) : ve onun tüyleri (deve tüyü)
-
16-Nahl 80
ve eş'âri-hâ (şearu) : ve onun kılları (kıl)
-
16-Nahl 81
halaka : yarattı
-
16-Nahl 81
el harra : sıcak
-
16-Nahl 83
yunkirûne-hâ : onu inkâr ediyorlar
-
16-Nahl 85
lâ yuhaffefu : hafifletilmez
-
16-Nahl 86
hâulâi : işte onlar
-
16-Nahl 89
hâulâi : işte onlar
-
16-Nahl 90
ve yenhâ : ve yasaklar, nehyeder
-
16-Nahl 91
tevkîdi-hâ : onu pekiştiriyorsunuz, onu sağlamlaştırıyorsunuz
-
16-Nahl 92
gazle-hâ : eğrilmiş ipini
-
16-Nahl 92
dehalen : hile, tuzak, aldatma
-
16-Nahl 94
dehalen : hile, tuzak, aldatma
-
16-Nahl 94
subûti-hâ : onun subut bulması, sebat etmesi, yere sağlam basması
-
16-Nahl 95
hayrun : (daha) hayırlı
-
16-Nahl 97
amile sâlihan : salih amel (nefsi tezkiye edici amel)
-
16-Nahl 97
hayâten : hayat
-
16-Nahl 102
bi el hakkı : hak ile
-
16-Nahl 103
yulhıdûne \n(elhade) : yöneliyorlar, isnad ediyorlar, dil uzatıyorlar \n: (yöneldi, dil uzattı)
-
16-Nahl 103
ve hâzâ : ve bu
-
16-Nahl 106
men şereha : kim açarsa, şerhederse
-
16-Nahl 107
el hayâte ed dunyâ : dünya hayatı
-
16-Nahl 109
hum el hâsirûne : onlar hüsranda olanlardır
-
16-Nahl 110
hâcerû : hicret (göç) ettiler
-
16-Nahl 110
min ba'di-hâ : ondan sonra
-
16-Nahl 111
an nefsi-hâ : kendi nefsinden
-
16-Nahl 112
ye'tî-hâ : ona gelir
-
16-Nahl 112
rızku-hâ : onun rızkı
-
16-Nahl 112
fe ezâka-hâ allâhu : bundan sonra Allah ona tattırdı
-
16-Nahl 112
ve el havfi : ve korku
-
16-Nahl 113
fe ehaze-hum : bundan sonra, böylece onları yakaladı, aldı
-
16-Nahl 114
halâlen : helâl olarak
-
16-Nahl 115
harreme : haram kıldı
-
16-Nahl 116
hâzâ : bu
-
16-Nahl 116
halâlun : helâl
-
16-Nahl 116
ve hâzâ : ve bu
-
16-Nahl 116
harâmun : haram
-
16-Nahl 118
hâdû : yahudiler
-
16-Nahl 118
harremnâ : biz haram kıldık
-
16-Nahl 119
bi cehâletin : cehaletle, cahillikle, bilmeyerek
-
16-Nahl 119
min ba'di-hâ : ondan sonra
-
16-Nahl 120
hanîfen : hanif olarak (bir tek Allah'a inanan)
-
16-Nahl 122
haseneten : haseneler, güzellikler, iyilikler, (pozitif) dereceler
-
16-Nahl 123
evhaynâ : biz vahyettik
-
16-Nahl 123
hanîfen : hanif olarak (tek Allah'a inanan, yönelen)
-
16-Nahl 125
el haseneti : güzel (pozitif dereceler kazandıran)
-
16-Nahl 126
hayrun : daha hayırlıdır
-
17-İsrâ 1
subhâne : o sübhandır, bütün noksanlıklardan münezzehtir
-
17-İsrâ 1
min el mescidi el harâmi : Mescid-i Haram'dan
-
17-İsrâ 1
havle-hu : onun etrafını, çevresini
-
17-İsrâ 3
men hamelnâ : taşıdığımız kimse
-
17-İsrâ 7
fe lehâ, : artık onun(dur)
-
17-İsrâ 7
dehalû-hu : ona girdiler
-
17-İsrâ 8
en yerhame-kum : size merhamet etmesi
-
17-İsrâ 8
hasîren : kuşatıcı
-
17-İsrâ 9
hâzâ el kur'âne : bu Kur'ân
-
17-İsrâ 9
es sâlihâti : salih ameller
-
17-İsrâ 11
bi el hayri : hayır için, hayra
-
17-İsrâ 12
ve en nehâre : ve gündüz
-
17-İsrâ 12
mehavnâ : mahvettik, sildik, giderdik
-
17-İsrâ 12
en nehâri : gündüz
-
17-İsrâ 14
hasîben : hesap görücü olarak
-
17-İsrâ 15
aleyhâ : (sorumluluğu) kendi üzerinedir
-
17-İsrâ 15
hattâ : oluncaya kadar, olmadıkça
-
17-İsrâ 16
mutrafî-hâ \n(etrefe) : onun refah içinde olan ileri gelenleri, zenginleri \n: (her istediği verildi)
-
17-İsrâ 16
fî-hâ : orada
-
17-İsrâ 16
hakka : haketti, hak oldu
-
17-İsrâ 16
aleyhâ : onun üzerine
-
17-İsrâ 16
demmernâ-hâ : onu dumura uğrattık, helâk ettik
-
17-İsrâ 17
habîren : haberdar olarak, haberdar olan
-
17-İsrâ 18
fî-hâ : orada
-
17-İsrâ 18
yaslâ-hâ : ona maruz kalır (atılır)
-
17-İsrâ 19
lehâ : ona, onun için
-
17-İsrâ 19
sa'ye-hâ : onun çalışması
-
17-İsrâ 20
hâulâi : bunlar
-
17-İsrâ 20
ve hâulâi : ve bunlar
-
17-İsrâ 22
âhare : başka, diğer
-
17-İsrâ 23
ehadu-humâ : ikisinden birisi
-
17-İsrâ 24
cenâha : kanat
-
17-İsrâ 24
rabbirhamhumâ : Rabbim, ikisine de rahmet et
-
17-İsrâ 26
hakka-hu : onun hakkı
-
17-İsrâ 28
tercû-hâ : onu ümit edersin
-
17-İsrâ 29
ve lâ tebsut-hâ : ve tutma, onu fazla harcama
-
17-İsrâ 30
habîran : haberdar olan
-
17-İsrâ 31
haşyete : korku
-
17-İsrâ 33
harremallâhu : Allah haram kıldı
-
17-İsrâ 33
bi el hakkı : hak ile, hak olarak
-
17-İsrâ 34
hattâ yebluga : erişinceye kadar
-
17-İsrâ 35
hayrun : daha hayırlı
-
17-İsrâ 37
merehan (merah) : gururlanarak, azametle (aşırı sevinç, gurur)
-
17-İsrâ 37
len tahrika el arda \n(hareka) : yeryüzünü asla tahrik edemezsin (hareket ettiremezsin) \n: (deldi, tahrik etti, yardı)
-
17-İsrâ 39
evhâ : vahyetti
-
17-İsrâ 39
âhare : diğer, başka
-
17-İsrâ 40
vettehaze (ve ittehaze) : ve edindi
-
17-İsrâ 41
hâzâ : bu
-
17-İsrâ 43
subhânehu : Allah münezzehtir
-
17-İsrâ 44
bi hamdi-hi : onu hamd ile
-
17-İsrâ 44
tesbîha-hum : onların tesbihlerini
-
17-İsrâ 44
halîmen : halim
-
17-İsrâ 49
halkan : yaratılış
-
17-İsrâ 50
hadîden : demir
-
17-İsrâ 51
halkan : yaratılış
-
17-İsrâ 52
bi hamdi-hi : ona hamd ile, onun hamdi ile
-
17-İsrâ 54
yerham-kum : size merhamet eder, rahmet nuru gönderir
-
17-İsrâ 57
ve yehâfûne : ve korkarlar
-
17-İsrâ 58
muhlikû-hâ : onu helâk edenler, helâk ediciler
-
17-İsrâ 58
muazzibû-hâ : ona azap ediciler, azap edenler
-
17-İsrâ 59
bi-hâ : onu
-
17-İsrâ 59
bi-hâ : ona
-
17-İsrâ 60
ehâta : kuşattı, kapsadı
-
17-İsrâ 60
ve nuhavvifu-hum : ve onları korkutuyoruz
-
17-İsrâ 61
li men halakte : halkettiğin, yarattığın kimseye
-
17-İsrâ 62
hâzâ : bu
-
17-İsrâ 62
le in ahharte-ni : gerçekten eğer beni ertelersen
-
17-İsrâ 64
bi hayli-ke : senin atlılarınla
-
17-İsrâ 68
hâsiben : taş yağdıran fırtına
-
17-İsrâ 70
ve hamelnâ-hum : ve onları taşıdık
-
17-İsrâ 70
mimmen(min men) halaknâ : yarattıklarımızdan
-
17-İsrâ 72
fî hâzihî : burada
-
17-İsrâ 73
evhaynâ : sana vahyettik
-
17-İsrâ 73
lettehazû-ke (le ittehazû-ke) : seni mutlaka edinirler
-
17-İsrâ 73
halîlen : bir dost
-
17-İsrâ 75
di'fa el hayâti : hayatın zayıflığı (sıkıntısı)
-
17-İsrâ 76
min-hâ : oradan
-
17-İsrâ 80
mudhale : giriş ile
-
17-İsrâ 81
el hakku : hak
-
17-İsrâ 82
hasâran : ziyan, hüsran, derece kaybı
-
17-İsrâ 86
evhaynâ : vahyettik
-
17-İsrâ 88
hâzâ el kur'âni : bu Kur'ân
-
17-İsrâ 89
hâzâ : bu
-
17-İsrâ 90
hattâ : oluncaya kadar, olmadıkça
-
17-İsrâ 91
el enhâre : nehirler
-
17-İsrâ 91
hılâle-hâ : onun arasından
-
17-İsrâ 93
hattâ tunezzile : sen indirinceye kadar (indirmedikçe)
-
17-İsrâ 93
subhâne : o sübhandır, o noksan sıfatlardan münezzehtir
-
17-İsrâ 96
habîren : haberdar olan
-
17-İsrâ 97
habet : sönmeye yüz tuttu
-
17-İsrâ 98
halkan : yaratılış
-
17-İsrâ 99
halaka es semâvâti : semaları yarattı
-
17-İsrâ 100
hazâine : hazineler
-
17-İsrâ 100
haşyete el infâkı : infâk (harcama, tükenme) korkusu
-
17-İsrâ 102
hâulâi : bunlar
-
17-İsrâ 105
ve bi el hakkı : ve hakkı
-
17-İsrâ 105
ve bi el hakkı : ve hak ile
-
17-İsrâ 108
subhâne : yücedir, sübhandır, herşeyden münezzehtir
-
17-İsrâ 110
ve lâ tuhâfit : ve gizleme
-
17-İsrâ 110
bi-hâ : onu
-
17-İsrâ 111
ve kulil hamdu : ve hamd ile de
-
18-Kehf 1
el hamdulillâhillezî : hamd Allah'adır, o ki
-
18-Kehf 2
ya'melûn es sâlihâti : salih (nefsi ıslâh edici) ameller yaparlar
-
18-Kehf 2
hasenen : (en) güzel
-
18-Kehf 4
ittehaze allâhu : Allah edindi
-
18-Kehf 6
bi hâzâ el hadîsi : bu söze
-
18-Kehf 7
lehâ : ona
-
18-Kehf 8
mâ aleyhâ : onun üzerinde olan şeyler
-
18-Kehf 9
hasibte : sen sandın
-
18-Kehf 9
ashâbe el kehfi : kehf (mağara) ehli (mağarada bulunanlar)
-
18-Kehf 13
bi el hakkı : hak ile, gerçek olarak
-
18-Kehf 15
hâulâi : işte bunlar
-
18-Kehf 15
ittehazû : edindiler
-
18-Kehf 19
ehade-kum : sizden birisi
-
18-Kehf 19
hâzihî : bu
-
18-Kehf 19
eyyu-hâ : hangisi
-
18-Kehf 19
ehaden : birisi
-
18-Kehf 21
hakkun : bir hak'tır
-
18-Kehf 21
fî-hâ : onda, onun hakkında
-
18-Kehf 22
hamsetun : beş
-
18-Kehf 22
ehâden : birine
-
18-Kehf 24
min hâzâ : bundan
-
18-Kehf 26
ehaden : birisi, bir kimse
-
18-Kehf 27
multehaden \n(elhade) : yönelinen \n: (yöneldi, meyletti)
-
18-Kehf 28
zînete el hayâti ed dunyâ : dünya hayatının süsünü, ziynetini
-
18-Kehf 29
ve kulil hakku (ve kul el hakku) : ve de ki hak
-
18-Kehf 29
ehâta : ihata etti, sardı, kapladı
-
18-Kehf 29
surâdiku-hâ : onun (çadırı), onun üstten ve yanlardan saran kenarları
-
18-Kehf 30
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptılar
-
18-Kehf 31
el enharu : nehirler
-
18-Kehf 31
yuhallevne : süslenirler
-
18-Kehf 31
fî-hâ : orada
-
18-Kehf 31
fî-hâ : orada
-
18-Kehf 31
ve hasunet : ve güzel oldu
-
18-Kehf 32
li ehadi-himâ : ikisinden birine
-
18-Kehf 32
ve hafefnâ-humâ : ve ikisini kuşattık
-
18-Kehf 33
ukule-hâ : meyvelerini
-
18-Kehf 34
yuhâviru-hû : onunla konuşuyor
-
18-Kehf 35
ve dehale : ve girdi
-
18-Kehf 35
hâzihî : bu
-
18-Kehf 36
hayren : daha hayırlı
-
18-Kehf 36
min-hâ : ondan
-
18-Kehf 37
yuhâviru-hu : onunla konuşuyor, sohbet ediyor
-
18-Kehf 37
halaka-ke : seni yarattı
-
18-Kehf 38
ehaden : bir kimse, bir şey
-
18-Kehf 39
iz dehalte : sen girdiğin zaman
-
18-Kehf 40
hayran : daha hayırlısı
-
18-Kehf 40
aleyhâ : onun üzerinde
-
18-Kehf 40
tusbiha : olur
-
18-Kehf 41
yusbiha : olur
-
18-Kehf 41
mâu-hâ : onun suyu
-
18-Kehf 42
fe asbeha : böylece oldu
-
18-Kehf 42
fî-hâ : orada
-
18-Kehf 42
hâviyetun alâ : üzerine yıkılmış, çökmüş halde
-
18-Kehf 42
urûşi-hâ : onun çardakları
-
18-Kehf 42
ehaden : bir kimse, bir şey
-
18-Kehf 44
lillâhil hakkı (li allâhi el hakkı) : hak olan Allah'a aittir
-
18-Kehf 44
hayrun : hayırlıdır
-
18-Kehf 44
ve hayrun : ve hayırlıdır
-
18-Kehf 45
meselel hayâtid dunyâ : dünya hayatı misalini, durumunu
-
18-Kehf 45
fe asbeha : böylece, sonra da oldu
-
18-Kehf 46
zînetu el hayâti ed dunyâ : dünya hayatının süsüdür, ziynetidir
-
18-Kehf 46
es sâlihâtu : salih ameller (nefs tezkiyesi)
-
18-Kehf 46
hayrun : daha hayırlıdır
-
18-Kehf 46
ve hayrun : ve hayırlıdır
-
18-Kehf 47
ve haşernâ-hum : ve onları haşrettik (topladık)
-
18-Kehf 47
ehaden : birisi
-
18-Kehf 48
halaknâ-kum : sizi yarattık
-
18-Kehf 49
hâzâ el kitâbi : bu kitap
-
18-Kehf 49
ahsâ-hâ : onu sayıyor, hesap ediyor
-
18-Kehf 49
hâdıren : hazır olarak
-
18-Kehf 49
ehaden : bir kimse
-
18-Kehf 51
halka es semâvâti : semaların yaratılışı
-
18-Kehf 51
halka : yaratılış
-
18-Kehf 53
muvâkıû-hâ (vakaa) : ona düşecek olanlar (düştü)
-
18-Kehf 53
an-hâ : ondan
-
18-Kehf 54
hâzâ : bu
-
18-Kehf 56
li yudhıdû \n(edhada) : boşa çıkarmaları için, iptal etmeleri için \n: (iptal etti, boşa çıkardı)
-
18-Kehf 56
el hakka : hak
-
18-Kehf 56
vettehazû (ve ittehazû) : ve edindiler
-
18-Kehf 57
an-hâ : ondan
-
18-Kehf 60
hattâ : oluncaya kadar
-
18-Kehf 61
fettehaze (fe ittehaze) : o zaman edindi
-
18-Kehf 62
hâzâ : bu
-
18-Kehf 63
vettehaze (ve ittehaze) : ve edindi (tuttu)
-
18-Kehf 70
hattâ : oluncaya kadar, olmadıkça
-
18-Kehf 70
uhdise \n(hadese) : ben bahsederim \n: (bahsetti, anlattı)
-
18-Kehf 71
hattâ : oluncaya kadar
-
18-Kehf 71
haraka-hâ : onu deldi
-
18-Kehf 71
e harakte-hâ : onu deldin mi
-
18-Kehf 71
ehle-hâ : onun ehlini (ahalisini, içinde bulunanları)
-
18-Kehf 74
hattâ : oluncaya kadar
-
18-Kehf 76
ba'de-hâ : ondan sonra
-
18-Kehf 77
fentalekâ hattâ izâ : böylece ikisi yola çıktılar
-
18-Kehf 77
ehle hâ : şehir halkı
-
18-Kehf 77
fî hâ : orada
-
18-Kehf 77
lettehazte (le ittehaze) : elbette buna karşılık
-
18-Kehf 78
hâzâ : bu
-
18-Kehf 79
en eîbe-hâ : onu kusurlu yapmak
-
18-Kehf 80
haşî-nâ : biz korktuk
-
18-Kehf 81
hayren : (daha) hayırlısı
-
18-Kehf 82
sâlihan : salih (kimse)
-
18-Kehf 86
hattâ izâ : olduğu zaman
-
18-Kehf 86
vecede-hâ : onu buldu
-
18-Kehf 86
hamietin : bulanık, çamurlu
-
18-Kehf 86
inde-hâ : onun yanında
-
18-Kehf 88
ve amile sâlihan : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptı, amel etti
-
18-Kehf 90
hattâ izâ : olduğu zaman
-
18-Kehf 90
vecede-hâ : onu buldu
-
18-Kehf 90
min dûni-hâ : ondan başka
-
18-Kehf 91
ehatnâ : biz ihata ettik
-
18-Kehf 93
hattâ izâ : olduğu zaman
-
18-Kehf 94
harcen : harç, ücret
-
18-Kehf 95
hayrun : daha hayırlı
-
18-Kehf 96
zubere el hadîdi : demir parçaları
-
18-Kehf 96
hattâ izâ : oluncaya kadar, olunca
-
18-Kehf 96
hattâ : e kadar, oluncaya kadar
-
18-Kehf 98
hâzâ : bu
-
18-Kehf 98
hakkan : hak
-
18-Kehf 99
ve nufiha : ve üfürüldü
-
18-Kehf 102
fe hasibe : yoksa zannettiler
-
18-Kehf 104
fî el hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
-
18-Kehf 105
fe habitat : o zaman, böylece boşa gitti, heba oldu
-
18-Kehf 106
ve ittehazû : ve edindiler
-
18-Kehf 107
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yapanlar, işleyenler
-
18-Kehf 108
hâlidîne : ebediyyen, kalıcı olanlar
-
18-Kehf 108
fîhâ : orada
-
18-Kehf 108
an-hâ : ondan
-
18-Kehf 110
yûhâ : vahyediliyor
-
18-Kehf 110
amelen sâlihan : salih amel (nefs tezkiyesi)
-
18-Kehf 110
ehaden : (başka) birisi (başka birşeyi)
-
19-Meryem 1
Kâf, hâ, yâ, ayn, sâd. Kâf, hâ, yâ, ayn, sâd.
-
19-Meryem 3
hafiyyen : gizlice, sessizce
-
19-Meryem 9
halaktu-ke : seni yarattım
-
19-Meryem 11
harece : çıktı
-
19-Meryem 11
evhâ : vahyetti (konuşmadan, iç sesiyle duyurdu)
-
19-Meryem 13
ve hanânen : ve sevgi
-
19-Meryem 15
hayyen : diri, canlı olarak
-
19-Meryem 16
min ehli-hâ : ailesinden
-
19-Meryem 17
fettehazet (fe ittehazet) : sonra da edindi, yaptı
-
19-Meryem 17
ileyhâ : ona
-
19-Meryem 17
rûha-nâ : ruhumuz
-
19-Meryem 17
lehâ : ona
-
19-Meryem 22
hamelet-hu : ona hamile kaldı
-
19-Meryem 23
ecâe-ha : onu mecbur etti
-
19-Meryem 23
el mehâdû : doğum sancısı
-
19-Meryem 23
hâzâ : bu
-
19-Meryem 24
nâdâ-hâ : ona seslendi
-
19-Meryem 24
min tahti-hâ : onun altından, alt yanından
-
19-Meryem 26
ehaden : bir kimse
-
19-Meryem 27
kavme-hâ : kendi kavmine (onun kavmine)
-
19-Meryem 28
uhte hârûne : Harun'un kızkardeşi
-
19-Meryem 31
mâ dumtu hayyen : hayatta kaldığım sürece
-
19-Meryem 33
hayyen : diri, canlı
-
19-Meryem 34
kavle el hakkı : Hakk'ın
-
19-Meryem 35
subhâne-hu : o sübhandır, herşeyden münezzehtir
-
19-Meryem 36
hâzâ : bu
-
19-Meryem 39
yevme el hasreti : hasret günü
-
19-Meryem 40
ve men aleyhâ : ve onun üzerinde olan kimseler (kişiler)
-
19-Meryem 45
ehâfu : korkuyorum
-
19-Meryem 47
hafiyyen : (çok) lütufkâr
-
19-Meryem 49
ishâka : İshak'ı
-
19-Meryem 53
ehâ-hu : onun kardeşi
-
19-Meryem 53
hârûne : Harun
-
19-Meryem 58
hamelnâ : taşıdık
-
19-Meryem 58
harrû : yere kapandılar
-
19-Meryem 59
halefe : arkasından geldi
-
19-Meryem 59
halfun : sonraki nesil
-
19-Meryem 60
ve amile sâlihan : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptı
-
19-Meryem 62
fî-hâ : orada
-
19-Meryem 62
fîhâ : orada
-
19-Meryem 64
ve mâ halfe-nâ : ve arkamızdakiler
-
19-Meryem 66
hayyen : diri, canlı olarak
-
19-Meryem 67
halaknâ-hu : onu yarattık
-
19-Meryem 68
havle : etrafı
-
19-Meryem 70
bi-hâ : ona, onu
-
19-Meryem 71
vâridu-hâ \n(verede) : ona varanlar \n: (vardı)
-
19-Meryem 71
hatmen : hüküm, yapılmasına karar verme
-
19-Meryem 72
fîhâ : orada
-
19-Meryem 73
hayrun : daha hayırlı
-
19-Meryem 75
hattâ : oluncaya kadar, hatta
-
19-Meryem 76
ve el bâkıyâtu es sâlihâtu : ve bâki olan salih ameller
-
19-Meryem 76
hayrun : daha hayırlı
-
19-Meryem 76
ve hayrun : ve daha hayırlı
-
19-Meryem 78
emittehaze (em ittehaze) : veya, yoksa ..... mı edindi (yaptı)
-
19-Meryem 81
vettehazû (ve ittehazû) : ve edindiler
-
19-Meryem 87
ittehaze : edindi, yaptı
-
19-Meryem 88
kâlu ittehaze : 'edindi' dediler
-
19-Meryem 96
ve amilu es sâlihâti : ve salih ameller (nefs tezkiyesi) yapanlar
-
19-Meryem 98
min ehadin : birisini
-
2-Bakara 7
hateme : mühürledi
-
2-Bakara 9
yuhâdiûne : aldatırlar
-
2-Bakara 13
es sufehâu : sefihler, akılsızlar
-
2-Bakara 13
es sufehâu : sefihler, akılsızlar
-
2-Bakara 14
halev : yalnız kaldılar, başbaşa kaldılar
-
2-Bakara 16
rabihat : kâr
-
2-Bakara 17
havle-hu : onun etrafı, çevresi
-
2-Bakara 19
hazara : korku
-
2-Bakara 21
yâ eyyuhâ : ey
-
2-Bakara 21
halaka-kum : sizi yarattı
-
2-Bakara 24
vakûdu-hâ : onun yakıtı
-
2-Bakara 25
es sâlihâti : salih ameller, nefsi tezkiye edici
-
2-Bakara 25
min tahti-hâ : onun altından
-
2-Bakara 25
enhâru : nehirler
-
2-Bakara 25
min-hâ : on(lar)dan, oradan (orada)
-
2-Bakara 25
hâzellezî (hâzâ ellezî) : bu ki (o şey)
-
2-Bakara 25
bi-hi muteşâbihan : ona benziyen, ona benzer
-
2-Bakara 25
fî-hâ ezvâcun : orada eşler
-
2-Bakara 25
mutahharatun : temiz olan, temiz
-
2-Bakara 25
fî-hâ hâlidûne : orada devamlı kalacak olanlar
-
2-Bakara 26
fevka-hâ : onun üstünde
-
2-Bakara 26
el hakk : hak
-
2-Bakara 26
bi hâzâ : bununla
-
2-Bakara 27
el hâsirûne : kendilerine yazık edenler, hüsranda olanlar (kazandıkları pozitif dereceler,
-
2-Bakara 29
halaka : yarattı
-
2-Bakara 30
halîfeten : halife
-
2-Bakara 30
fî-hâ : orada
-
2-Bakara 30
fî-hâ : orada
-
2-Bakara 30
bi hamdi-ke : seni hamd ile, hamdinle
-
2-Bakara 31
kulle-hâ : onun hepsi
-
2-Bakara 31
hâulâi : bunlar
-
2-Bakara 32
subhâne-ke : sen sübhansın, seni tenzih ederiz
-
2-Bakara 32
el hakîmu : hüküm ve hikmet sahibi
-
2-Bakara 35
min-hâ : ondan
-
2-Bakara 35
haysu : yerden
-
2-Bakara 35
hâzihi : bu
-
2-Bakara 36
an-hâ : ondan, oradan
-
2-Bakara 38
min-hâ : ondan, oradan
-
2-Bakara 38
fe lâ havfun : artık korku yoktur
-
2-Bakara 39
ashâbu : sahipleri, halkı, ehli
-
2-Bakara 39
hum fî-hâ : onlar orada
-
2-Bakara 39
hâlidûne : ebedî, sonsuz, devamlı kalacak olanlar
-
2-Bakara 42
el hakka : hakk, gerçek
-
2-Bakara 45
ve inne-hâ : hiç şüphesiz o, muhakkak ki o
-
2-Bakara 45
alâ el hâşiîne : huşû sahiplerine
-
2-Bakara 48
min-hâ : ondan
-
2-Bakara 48
ve lâ yu'hazu : ve alınmaz
-
2-Bakara 48
min-hâ : ondan
-
2-Bakara 51
ittehaztum(u) : siz edindiniz
-
2-Bakara 54
bi ittihâzi-kum(u) : edinmeniz ile, edinerek
-
2-Bakara 54
hayrun : hayırlı, daha hayırlı
-
2-Bakara 55
hattâ : olana kadar, olmadıkça
-
2-Bakara 55
ehazet-kum(u) : sizi aldı, yakaladı
-
2-Bakara 58
hâzihi : bu
-
2-Bakara 58
min-hâ : ondan, oradan
-
2-Bakara 58
haysu : yer (mekân)
-
2-Bakara 58
hatâyâ-kum : sizin hatalarınız
-
2-Bakara 60
el hacere : taş, kaya
-
2-Bakara 61
min bakli-hâ : onun baklagillerinden
-
2-Bakara 61
ve kıssâi-hâ : ve onun salataları
-
2-Bakara 61
ve fûmi-hâ : ve onun sarımsağı
-
2-Bakara 61
ve adesi-hâ : ve onun mercimeği
-
2-Bakara 61
ve basali-hâ : ve onun soğanı
-
2-Bakara 61
huve hayrun : o hayırlı, o daha hayırlı
-
2-Bakara 61
el hakkı : hak
-
2-Bakara 62
hâdû : yahudiler
-
2-Bakara 62
ve amile sâlihan : ve salih amel, ıslâh edici (nefsi tezkiye edici) amel yaptı
-
2-Bakara 62
ve lâ havfun : ve korku yoktur
-
2-Bakara 63
ehaznâ : almıştık
-
2-Bakara 64
el hâsirîne : hüsrana düşenler, hüsranda olanlar
-
2-Bakara 65
hasiîne : zelil, hakir, kovulmuş olanlar
-
2-Bakara 66
cealnâ-hâ : biz onu kıldık
-
2-Bakara 66
yedey-hâ (beyne yedeyha) : onun elleri (onun önündeki)
-
2-Bakara 66
halfe-hâ : onun arkasında
-
2-Bakara 68
inne-hâ : muhakkak ki o
-
2-Bakara 69
levnu-hâ : onun rengi
-
2-Bakara 69
inne-hâ : muhakkak ki o, şüphesiz o
-
2-Bakara 69
levnu-hâ : onun rengi
-
2-Bakara 71
yekûlu innehâ : diyor
-
2-Bakara 71
el harse : ekin (tarla)
-
2-Bakara 71
fî-hâ : onda
-
2-Bakara 71
bi el hakkı : hak ile, gerçekle
-
2-Bakara 71
zebehû-hâ : onu boğazladılar, kestiler
-
2-Bakara 72
fî-hâ : onun hakkında, o konuda
-
2-Bakara 73
bi ba'dı-hâ : onun bir kısmı ile
-
2-Bakara 74
el enhâru : nehirler, ırmaklar
-
2-Bakara 74
ve inne min-hâ : ve muhakkak ondan
-
2-Bakara 74
ve inne min-hâ : ve muhakkak ondan
-
2-Bakara 74
min haşyete : haşyet duygusundan, korkusundan
-
2-Bakara 75
yuharrifûne-hu : onu tahrif ederler, değiştirirler
-
2-Bakara 76
ve izâ halâ : ve yalnız kaldıkları zaman
-
2-Bakara 76
e tuhaddisûne-hum : onlara anlatıyor musunuz, haber mi
-
2-Bakara 76
feteha : açtı
-
2-Bakara 76
yuhâccû-kum : size (hüccet) delil gösteriyorlar
-
2-Bakara 79
hâzâ : bu
-
2-Bakara 80
ettehaztum (e ittehaztum) : siz edindiniz mi
-
2-Bakara 81
ve ehâtat : ve kuşattı
-
2-Bakara 81
hatîetu-hu : onun hataları
-
2-Bakara 81
ashâbu en nâri : ateş halkı
-
2-Bakara 81
fî-hâ hâlidûne : orada devamlı kalacak olanlardır
-
2-Bakara 82
ve amilû es sâlihâti : ve ıslâh edici amel (nefs tezkiyesi) yaptılar
-
2-Bakara 82
ashâbu el cenneti : cennet halkı
-
2-Bakara 82
fî-hâ : orada
-
2-Bakara 82
hâlidûne : devamlı kalacak olanlardır
-
2-Bakara 83
ve iz ehaznâ : ve biz almıştık
-
2-Bakara 84
ehaznâ : aldık
-
2-Bakara 85
hâulâi : onlar
-
2-Bakara 85
tezâharûne : yardımlaşıyorsunuz
-
2-Bakara 85
muharremun : haram kılınan, haram olan
-
2-Bakara 85
fî el hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
-
2-Bakara 86
el hayâte ed dunyâ : dünya hayatı
-
2-Bakara 86
lâ yuhaffefu : hafifletilmez
-
2-Bakara 91
ve huve el hakku : ve o hak, gerçek
-
2-Bakara 92
summe ittehaztum : sonra siz edindiniz
-
2-Bakara 93
ve iz ehaznâ : ve biz almıştık
-
2-Bakara 94
hâlisaten : halis, özel
-
2-Bakara 96
alâ hayâtin : hayat üzerine, hayata karşı
-
2-Bakara 96
ehadu-hum : onların herbiri
-
2-Bakara 99
bi-hâ : onu
-
2-Bakara 102
hârûte ve mârûte : Harut ve Marut, iki meleğin isimleri
-
2-Bakara 102
min ehadin : bir kimse
-
2-Bakara 102
hattâ : olmadıkça
-
2-Bakara 102
min ehadin : bir kimse
-
2-Bakara 102
min halâkın : nasipten bir pay, bir nasip
-
2-Bakara 103
hayrun : hayırlı
-
2-Bakara 104
yâ eyyuhâ : ey
-
2-Bakara 105
min hayrin : hayırdan bir şey, bir hayır
-
2-Bakara 106
ev nunsi-hâ : veya onu unuttururuz
-
2-Bakara 106
bi hayrin : hayırlı olanı, daha hayırlısını
-
2-Bakara 106
min-hâ : ondan
-
2-Bakara 106
ev misli-hâ : veya onun mislini
-
2-Bakara 109
haseden : haset, çekememezlik
-
2-Bakara 109
el hakku : hak, gerçek
-
2-Bakara 109
hattâ ye'tiye : gelinceye kadar
-
2-Bakara 110
min hayrin : hayırdan
-
2-Bakara 111
hâtû : getirin
-
2-Bakara 111
burhâne-kum : sizin delilinizi, kanıtınızı
-
2-Bakara 112
ve lâ havfun : ve korku yoktur
-
2-Bakara 114
fî hâ : orada
-
2-Bakara 114
fî harâbi-hâ : onun harap olması için
-
2-Bakara 114
en yedhulû-hâ : oraya girmeleri
-
2-Bakara 114
hâifîne : korkanlar, korku içinde olanlar
-
2-Bakara 116
ittehaze : edindi
-
2-Bakara 116
subhâne-hu : o sübhandır, münezzehtir
-
2-Bakara 119
bi el hakkı : hak ile
-
2-Bakara 119
an ashâbi el cahîmi : cehennem ehlinden, cehennem halkından
-
2-Bakara 120
hattâ : oluncaya kadar, olmadıkça
-
2-Bakara 121
hakka : hak, gerçek, bihakkın, tam gerektiği gibi
-
2-Bakara 121
fe ulâike hum el hâsirûne : işte
-
2-Bakara 123
min-hâ : ondan
-
2-Bakara 123
ve lâ tenfeu-hâ : ve ona menfeat, fayda vermeyecek,
-
2-Bakara 126
hâzâ : bu
-
2-Bakara 129
el hakîmu : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
2-Bakara 132
bi-hâ : onunla
-
2-Bakara 133
iz hadara : hazır olduğu zaman, hazır olmuştu
-
2-Bakara 133
ve ishâka : ve İshak
-
2-Bakara 134
halet : gelip geçti
-
2-Bakara 134
lehâ mâ kesebet : onun kazandığı şeyler
-
2-Bakara 135
hanîfen : hanîf olarak, tek Allah'a inanarak
-
2-Bakara 136
ve ishâka : ve İshak
-
2-Bakara 136
ehadin : biri, birisi
-
2-Bakara 139
tuhâccûne-nâ : bizimle mücâdele ediyorsunuz
-
2-Bakara 140
ve ishâka : ve İshak
-
2-Bakara 140
şehâdeten : şahitlik
-
2-Bakara 141
halet : gelip geçti
-
2-Bakara 141
lehâ mâ kesebet : onun kazandığı şey(ler)
-
2-Bakara 142
es sufehâu : sefihler, kendini bilmeyenler
-
2-Bakara 142
aleyhâ : onun üzerinde
-
2-Bakara 143
aleyhâ : onun üzerinde
-
2-Bakara 144
terdâ-hâ : ondan razı, hoşnut olacağın
-
2-Bakara 144
el mescidi el harâmi : Mescid-i Haram
-
2-Bakara 144
ve haysu : ve nerede
-
2-Bakara 144
el hakku : bir hak, gerçek
-
2-Bakara 146
el hakka : hakkı
-
2-Bakara 147
el hakku : hak, gerçek
-
2-Bakara 148
muvellî-hâ : ona yönelinen (yer)
-
2-Bakara 148
el hayrâti : hayırlar
-
2-Bakara 149
haysu : neresi
-
2-Bakara 149
harec-te : sen çıktın
-
2-Bakara 149
el mescidi el harâmi : Mescid-i Haram
-
2-Bakara 149
el hakku : hak
-
2-Bakara 150
ve min haysu : ve nereden
-
2-Bakara 150
harecte : sen çıktın
-
2-Bakara 150
el mescidi el harâmi : Mescid-i Haram
-
2-Bakara 150
ve haysu : ve nerede
-
2-Bakara 153
yâ eyyuhâ : ey
-
2-Bakara 155
el havfi : korku
-
2-Bakara 158
hacce : hac yaptı
-
2-Bakara 158
lâ cunâhâ : vebal yoktur, günah yoktur
-
2-Bakara 158
hayran : bir hayır
-
2-Bakara 162
hâlidîne : ebedî kalacak olanlar
-
2-Bakara 162
fî-hâ : orada, onun içinde
-
2-Bakara 162
lâ yuhaffefu : hafifletilmez
-
2-Bakara 164
fî halkı : yaratılışta
-
2-Bakara 164
ve en nehâri : ve gündüz
-
2-Bakara 164
mevti-hâ : onun ölümü
-
2-Bakara 164
fî-hâ : orada
-
2-Bakara 164
ve es sehâbi : ve bulutlar
-
2-Bakara 164
el musahhari : emre amade kılınmış olan
-
2-Bakara 167
haserâtin : hasara uğrayan
-
2-Bakara 167
bi hâricîne : ile çıkacak olanlar
-
2-Bakara 168
yâ eyyuhâ : ey
-
2-Bakara 168
halâlen : helâl olan
-
2-Bakara 172
yâ eyyuhâ : ey
-
2-Bakara 173
harrame : haram kıldı
-
2-Bakara 176
bi el hakkı : hak ile
-
2-Bakara 178
yâ eyyuhâ : ey
-
2-Bakara 179
hayâtun : hayat
-
2-Bakara 180
izâ hadara : hazır olduğu zaman, geldiği zaman
-
2-Bakara 180
ehade-kum(u) : sizden biriniz
-
2-Bakara 180
hayran : bir hayır (mal v.s)
-
2-Bakara 180
hakkan : bir hakk olarak
-
2-Bakara 182
hâfe : korktu
-
2-Bakara 182
aslaha : ıslâh etti, düzeltti
-
2-Bakara 183
yâ eyyuhâ : ey
-
2-Bakara 184
uhara : diğer
-
2-Bakara 184
hayran : bir hayır
-
2-Bakara 184
hayrun : hayırdır, daha hayırlıdır
-
2-Bakara 184
hayrun : hayırdır, daha hayırlıdır
-
2-Bakara 185
uhara : diğer
-
2-Bakara 187
hattâ : oluncaya kadar
-
2-Bakara 187
el haytu : iplik
-
2-Bakara 187
min el haytı : iplikten
-
2-Bakara 187
lâ takrabû-hâ : ona yaklaşmayın
-
2-Bakara 188
bi-hâ : onu
-
2-Bakara 189
ve el haccı : ve hac
-
2-Bakara 189
min zuhûri-hâ : onun arkasından
-
2-Bakara 189
min ebvâbi-hâ : onun kapılarından
-
2-Bakara 191
haysu : yer
-
2-Bakara 191
min haysu : yerden
-
2-Bakara 191
el mescidi el harâmi : Mescid-i Haram
-
2-Bakara 191
hattâ : oluncaya kadar, olmadıkça
-
2-Bakara 193
hattâ : oluncaya kadar
-
2-Bakara 194
el harâmu : hürmetli, yasak, haram
-
2-Bakara 194
el harâmi : hürmetli, yasak, haram
-
2-Bakara 196
el hacce : hac
-
2-Bakara 196
hattâ : oluncaya kadar
-
2-Bakara 196
ilâ el haccı : hacca kadar
-
2-Bakara 196
fî el haccı : hacda
-
2-Bakara 196
hâdırı : hazır olan, bulunan
-
2-Bakara 196
el mescidi el harâmi : Mescid-i Haram
-
2-Bakara 197
el haccu : hac
-
2-Bakara 197
el hacca : hac
-
2-Bakara 197
fî el haccı : hacta
-
2-Bakara 197
min hayrın : hayırdan
-
2-Bakara 197
hayra ez zâdi : azığın hayırlısı
-
2-Bakara 198
el meş'ari el harâmi : Meş'aril Haram, Arafat'tan dönüş
-
2-Bakara 199
min haysu : yerden
-
2-Bakara 200
min halâkın : bir nasip, bir pay
-
2-Bakara 201
haseneten : hasene, hayır, iyilik, güzellik
-
2-Bakara 201
haseneten : hasene, hayır, iyilik, güzellik
-
2-Bakara 203
teahhara : tehir ederse, gecikirse
-
2-Bakara 204
fî hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
-
2-Bakara 205
fî-hâ : orada
-
2-Bakara 205
el harse : ekinler
-
2-Bakara 206
ehazet-hu : onu alır, tutar (mani olur)
-
2-Bakara 206
hasbu-hu : onun hasbu, ona kâfi gelen, ona
-
2-Bakara 206
el mihâdu : yatak, döşek
-
2-Bakara 208
yâ eyyuhâ : ey
-
2-Bakara 209
hakîmun : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
2-Bakara 212
el hayâtu ed dunyâ : dünya hayatı
-
2-Bakara 212
ve yesharûne : ve alay ediyorlar
-
2-Bakara 213
bi el hakkı : hak ile
-
2-Bakara 213
min el hakkı : haktan
-
2-Bakara 214
em hasibtum : yoksa zan mı ettiniz
-
2-Bakara 214
halev : gelip geçti
-
2-Bakara 214
hattâ : olacak kadar
-
2-Bakara 215
min hayrin : hayırdan, hayır olarak
-
2-Bakara 215
min hayrin : hayırdan, hayır olarak
-
2-Bakara 216
hayrun : hayırdır, hayırlıdır
-
2-Bakara 217
an(i) eş şehri el harâmi : haram aydan
-
2-Bakara 217
ve el mescidi el harâmi : ve Mescid-i Haram
-
2-Bakara 217
hattâ : oluncaya kadar
-
2-Bakara 217
habitat : boşa gider
-
2-Bakara 217
ashâbu en nâri : ateş ehlidir
-
2-Bakara 217
fî-hâ : onun içinde, orada
-
2-Bakara 217
hâlidûne : ebediyyen kalıcak olanlardır
-
2-Bakara 218
hâcerû : hicret ettiler
-
2-Bakara 219
an el hamri : şaraptan
-
2-Bakara 220
hayrun : hayır, hayırlı
-
2-Bakara 220
ve in tuhâlitû-hum : ve eğer onlara karışırsanız, katılırsanız
-
2-Bakara 220
hakîmun : hakîmdir, hüküm ve hikmet sahibidir
-
2-Bakara 221
hattâ yu'minne : mü'min oluncaya, îmân edinceye kadar
-
2-Bakara 221
hayrun : hayırlı, daha hayırlı
-
2-Bakara 221
hattâ yu'minû : mü'min olunca, îmân edinceye kadar
-
2-Bakara 221
hayrun : hayırlı, daha hayırlı
-
2-Bakara 222
hattâ yathurne : temizleninceye kadar
-
2-Bakara 222
min haysu : yerden
-
2-Bakara 223
harsun : tarla
-
2-Bakara 223
harse-kum : sizin tarlanız
-
2-Bakara 225
halîmun : halîm olan, yumuşak muamele eden
-
2-Bakara 228
mâ halaka : yarattığı şey
-
2-Bakara 228
fî erhâmi-hinne : onların rahimlerinde
-
2-Bakara 228
ehakku : daha çok hak sahibi
-
2-Bakara 228
ıslâhan : ıslâh etmek, düzeltmek
-
2-Bakara 228
hakîmun : hakîmdir, hüküm sahibidir
-
2-Bakara 229
en yehâfâ : korkmaları
-
2-Bakara 229
lâ cunâha : günah yoktur
-
2-Bakara 229
lâ ta'tedû-hâ : onu aşmayın
-
2-Bakara 230
in tallaka-hâ : eğer onu boşarsa
-
2-Bakara 230
hattâ : olmadıkça, oluncaya kadar
-
2-Bakara 230
tenkiha : nikâhlanır
-
2-Bakara 230
in tallaka-hâ : eğer onu boşarsa
-
2-Bakara 230
lâ cunâha : günah yoktur
-
2-Bakara 230
yubeyyinu-hâ : onu açıklıyor
-
2-Bakara 233
havleyni : iki sene
-
2-Bakara 233
illâ vus'a-hâ : (onun) kendi gücünün yettiğinden
-
2-Bakara 233
bi veledi-hâ : (onun) kendi çocuğu ile
-
2-Bakara 233
lâ cunâha : günah
-
2-Bakara 233
lâ cunâha : günah yoktur
-
2-Bakara 234
habîrun : (çok iyi) haberdar olan
-
2-Bakara 235
hattâ : oluncaya kadar
-
2-Bakara 235
halîmun : halim, yumuşak, sakin, ceza vermekte acele etmeyen
-
2-Bakara 236
hakkan : bir hakk olarak
-
2-Bakara 238
hâfizû : koruyucu, gözetici olun
-
2-Bakara 240
ilâ el havli : bir seneye kadar
-
2-Bakara 240
in harecne : eğer çıkarsa
-
2-Bakara 240
lâ cunâha : günah yoktur
-
2-Bakara 240
hakîmun : hakîm, hüküm sahibi, hikmet sahibi
-
2-Bakara 241
hakkan : hak
-
2-Bakara 243
haracû : çıktılar
-
2-Bakara 243
hazara : korku
-
2-Bakara 245
hasenen : güzel
-
2-Bakara 247
ehakku : daha çok hak sahibi
-
2-Bakara 248
ve âlu hârûne : ve Harun ailesi
-
2-Bakara 252
netlû-hâ : onu tilâvet ediyoruz, okuyup açıklıyoruz
-
2-Bakara 252
bi el hakk : hak ile
-
2-Bakara 254
yâ eyyuhâ : ey
-
2-Bakara 255
el hayyu : hayy olan, diri olan, canlı olan
-
2-Bakara 255
ve mâ halfe-hum : ve onların arkalarında olan şeyler
-
2-Bakara 256
lehâ : onda, onun
-
2-Bakara 257
ashâbu : halk, ehli
-
2-Bakara 257
fî-hâ : orada
-
2-Bakara 257
hâlidûne : ebedî kalacak olanlar
-
2-Bakara 258
hâcce : tartıştı
-
2-Bakara 258
fe'ti bi-hâ : o zaman, öyleyse, haydi onu getir
-
2-Bakara 259
hâviyetun : yıkık, çökmüş, harabe halinde
-
2-Bakara 259
alâ urûşi-hâ : çatıları üzerine
-
2-Bakara 259
hâzihi : bu
-
2-Bakara 259
mevti-hâ : onun ölümü
-
2-Bakara 259
nunşizu-hâ : onu inşa ediyoruz, birleştiriyoruz
-
2-Bakara 259
summe neksû-hâ : sonra onu giydiriyoruz
-
2-Bakara 260
hakîmun : hakim, hüküm sahibi
-
2-Bakara 261
habbetin : tane, tohum
-
2-Bakara 261
habbetin : tane, tohum
-
2-Bakara 262
ve lâ havfun : ve korku yoktur
-
2-Bakara 263
hayrun : hayırlıdır
-
2-Bakara 263
yetbeu-hâ : onu takip eder, arkasından gelir onu başa kakar
-
2-Bakara 263
halîmun : halîm, sakin, yumuşak olan
-
2-Bakara 264
yâ eyyuhâ : ey
-
2-Bakara 265
esâbe-hâ : ona isabet etti
-
2-Bakara 265
ukule-hâ : ürününü, meyvesini
-
2-Bakara 265
in lem yusıb-hâ : eğer ona isabet etmezse
-
2-Bakara 266
ehadu-kum : sizden biriniz
-
2-Bakara 266
min tahti-hâ : onun altından
-
2-Bakara 266
el enhâru : nehirler
-
2-Bakara 266
lehu fî-hâ : orada onun vardır (bulunur)
-
2-Bakara 266
fe esâbe-hâ : sonra da ona isabet etti
-
2-Bakara 267
yâ eyyuhâ : ey
-
2-Bakara 267
el habîse : kötü, fena, kalitesiz
-
2-Bakara 267
hamîdun : hamdedilen
-
2-Bakara 269
hayran : bir hayır
-
2-Bakara 271
ve in tuhfû-hâ : ve onu gizlerseniz
-
2-Bakara 271
ve tu'tû-ha : ve onu verirsiniz
-
2-Bakara 271
hayrun : hayırlıdır, daha hayırlıdır
-
2-Bakara 271
habîrun : haberdar olan
-
2-Bakara 272
min hayrin : hayırdan
-
2-Bakara 272
min hayrin : hayırdan
-
2-Bakara 273
ilhâfen : rahatsız ederek, zorla, ısrarla
-
2-Bakara 273
min hayrin : hayırdan, hayır olarak
-
2-Bakara 274
ve en nehâri : ve gündüz
-
2-Bakara 274
ve lâ havfun : ve korku yoktur
-
2-Bakara 275
yetehabbetu-hu : ona çarpar, onu hırpalar
-
2-Bakara 275
ve ehalle : ve helâl kıldı
-
2-Bakara 275
ve harrame : ve haram kıldı
-
2-Bakara 275
entehâ : vazgeçti, bıraktı
-
2-Bakara 275
ashâbu en nâri : ateş ehli, ateş halkı
-
2-Bakara 275
fî-hâ : orada
-
2-Bakara 275
hâlidûne : ebedî kalacak olanlar
-
2-Bakara 276
yemhaku : azaltır, eksiltir
-
2-Bakara 277
ve amilû es sâlihâti : ve ıslâh edici amel yaptılar, nefs tez-
-
2-Bakara 277
ve lâ havfun : ve korku yoktur
-
2-Bakara 278
yâ eyyuhâ : ey
-
2-Bakara 279
bi harbin : harbi, savaşı
-
2-Bakara 280
hayrun : (daha) hayırlı
-
2-Bakara 282
el hakku : hak
-
2-Bakara 282
ve lâ yebhas : ve eksiltmesin
-
2-Bakara 282
el hakku : hak
-
2-Bakara 282
sefîhan : sefil, akılsız, akıl edemeyen
-
2-Bakara 282
li eş şehâdeti : şahitlik için, şahitliğe
-
2-Bakara 282
hâdıraten : hazır olan
-
2-Bakara 282
tudîrûne-hâ : onu tedvir ediyorsunuz, onu devre-
-
2-Bakara 282
ellâ tektubû-hâ : onu yazmamanız
-
2-Bakara 283
fe rihânun : o zaman, o taktirde rehinler
-
2-Bakara 283
eş şehâdete : şahitlik
-
2-Bakara 283
yektum-hâ : onu ketmeder, saklar, gizler
-
2-Bakara 284
yuhâsib-kum : sizi hesaba çeker
-
2-Bakara 285
ehadin : biri
-
2-Bakara 286
vus'a-hâ : onun gücü, kapasitesi
-
2-Bakara 286
lehâ : onun
-
2-Bakara 286
ve aleyhâ : ve (sorumluluğu) onun üzerinde
-
2-Bakara 286
hamelte-hu : onu yükledin
-
2-Bakara 286
ve lâ tuhammil-nâ : ve bize yükleme
-
2-Bakara 286
ve irham-nâ : ve bize rahmet et, Rahîm esması ile
-
20-Tâ-Hâ 1
Tâ, hâ. Tâ, hâ.
-
20-Tâ-Hâ 4
halaka : yarattı
-
20-Tâ-Hâ 9
hadîsu : söz, haber
-
20-Tâ-Hâ 10
min-hâ : ondan
-
20-Tâ-Hâ 11
etâ-hâ : oraya geldi
-
20-Tâ-Hâ 13
li mâ yûhâ : vahyolunan şeyi
-
20-Tâ-Hâ 15
uhfî-hâ : onu gizleyeceğim
-
20-Tâ-Hâ 16
an-hâ : ondan
-
20-Tâ-Hâ 16
bi-hâ : ona
-
20-Tâ-Hâ 18
aleyhâ : onun üzerine, ona
-
20-Tâ-Hâ 18
bi-hâ : onunla
-
20-Tâ-Hâ 18
fî-hâ : onda vardır
-
20-Tâ-Hâ 19
elkı-hâ : onu at
-
20-Tâ-Hâ 20
elkâ-hâ : onu attı
-
20-Tâ-Hâ 20
hayyetun : bir yılan
-
20-Tâ-Hâ 21
huz-hâ : onu al
-
20-Tâ-Hâ 21
ve lâ tehaf : ve korkma
-
20-Tâ-Hâ 21
se nuîdu-hâ : onu döndüreceğiz
-
20-Tâ-Hâ 21
sîrete-hâ : onun sureti, durumu
-
20-Tâ-Hâ 30
hârûne : Harun
-
20-Tâ-Hâ 33
nusebbiha-ke : seni tesbih edelim
-
20-Tâ-Hâ 38
iz evhaynâ : vahyetmiştik
-
20-Tâ-Hâ 38
mâ yûhâ : vahyolunan şeyi
-
20-Tâ-Hâ 39
mehabbeten : sevgi, muhabbet
-
20-Tâ-Hâ 40
takarre aynu-hâ : onun gözü aydın olsun, sevinsin
-
20-Tâ-Hâ 45
nehâfu : korkuyoruz
-
20-Tâ-Hâ 46
lâ tehâfâ : korkmayın
-
20-Tâ-Hâ 50
halka-hu : onun yaratılışı
-
20-Tâ-Hâ 52
ilmu-hâ : onun ilmi
-
20-Tâ-Hâ 53
fî-hâ : orada
-
20-Tâ-Hâ 54
nuhâ : akıl
-
20-Tâ-Hâ 55
min-hâ : ondan
-
20-Tâ-Hâ 55
halaknâ-kum : sizi yarattık
-
20-Tâ-Hâ 55
ve fîhâ : ve oraya
-
20-Tâ-Hâ 55
ve min-hâ : ve ondan
-
20-Tâ-Hâ 56
kulle-hâ : onun hepsini
-
20-Tâ-Hâ 59
duhan : duhan, kuşluk vakti
-
20-Tâ-Hâ 61
hâbe : heba oldu, hüsrana uğradı
-
20-Tâ-Hâ 63
in hâzâni : bu ikisi (... ise)
-
20-Tâ-Hâ 64
efleha : felâha, zafere ulaştı
-
20-Tâ-Hâ 66
yuhayyelu : öyle görünüyor (hayal olarak görünüyor)
-
20-Tâ-Hâ 66
enne-hâ : onun olduğu
-
20-Tâ-Hâ 68
lâ tehaf : korkma
-
20-Tâ-Hâ 69
haysu : nerede, nereden
-
20-Tâ-Hâ 70
es seharatu : sihirbazlar
-
20-Tâ-Hâ 70
hârûne : Harun
-
20-Tâ-Hâ 72
hâzihi : bu
-
20-Tâ-Hâ 72
el hayâte ed dunyâ : dünya hayatı
-
20-Tâ-Hâ 73
hatâyâ-nâ : bizim hatalarımız
-
20-Tâ-Hâ 73
hayrun : daha hayırlı
-
20-Tâ-Hâ 74
fî-hâ : orada
-
20-Tâ-Hâ 75
amile es sâlihâti : salih ameller (nefs tezkiyesi)
-
20-Tâ-Hâ 76
min tahti-hâ : onun altından
-
20-Tâ-Hâ 76
el enhâru : nehirler
-
20-Tâ-Hâ 76
hâlidîne : ebedî kalıcı olanlar (kalacaklar)
-
20-Tâ-Hâ 76
fî-hâ : orada
-
20-Tâ-Hâ 77
evhaynâ : vahyettik
-
20-Tâ-Hâ 77
lâ tehâfu : korkma
-
20-Tâ-Hâ 82
ve amile sâlihan : ve salih ameller (nefsi ıslâh edici ameller) yaptı
-
20-Tâ-Hâ 86
hasenen : güzel
-
20-Tâ-Hâ 87
kazefnâ-hâ : biz onu (onları) attık
-
20-Tâ-Hâ 88
hâzâ : bu
-
20-Tâ-Hâ 90
hârûnu : Harun
-
20-Tâ-Hâ 91
len nebreha \n(beriha) : asla biz ayrılmayacağız, vazgeçmeyeceğiz \n: (bırakıp gitti, ayrıldı)
-
20-Tâ-Hâ 91
hattâ : oluncaya kadar
-
20-Tâ-Hâ 92
yâ hârûnu : ey Harun
-
20-Tâ-Hâ 94
in-nî haşîtu : gerçekten ben korktum, endişe ettim
-
20-Tâ-Hâ 95
mâ hatbu-ke : senin hitabın nedir, ne söyledin
-
20-Tâ-Hâ 96
nebeztu-hâ : onu attım
-
20-Tâ-Hâ 97
fî el hayâti : hayatta
-
20-Tâ-Hâ 97
le nuharrikanne-hu \n(nuharrike enne-hu) : onu biz mutlaka, elbette yakacağız
-
20-Tâ-Hâ 101
hâlidîne : kalacak olanlardır
-
20-Tâ-Hâ 103
yetehâfetûne : gizlice konuşacaklar
-
20-Tâ-Hâ 105
yensifu-hâ : onu savurup atacak
-
20-Tâ-Hâ 106
yezeru-hâ : onu bırakacak
-
20-Tâ-Hâ 107
fî-hâ : onda, orada
-
20-Tâ-Hâ 108
ve haşeati : ve kısılır
-
20-Tâ-Hâ 110
ve mâ halfe-hum : ve onların arkasındakileri
-
20-Tâ-Hâ 111
li el hayyi : hayy olana (diri, canlı olana)
-
20-Tâ-Hâ 111
hâbe : heba oldu, yuvarlanıp (cehenneme) düştü
-
20-Tâ-Hâ 111
men hamele : yüklenen kimse
-
20-Tâ-Hâ 112
min es sâlihâti : salih (nefsi ıslâh edici) amellerden
-
20-Tâ-Hâ 112
lâ yehâfu : korkmasın
-
20-Tâ-Hâ 112
hadmen : haksızlık yapılması, hakedilenin azaltılması, eksiltilmesi hadım edilmesi
-
20-Tâ-Hâ 114
el hakku : hak (olan)
-
20-Tâ-Hâ 117
hâzâ : bu
-
20-Tâ-Hâ 118
fî-hâ : orada
-
20-Tâ-Hâ 119
fî-hâ : orada
-
20-Tâ-Hâ 119
ve lâ tadhâ \n(dahiye) : ve (sıcaktan) yanmazsın \n: (sıcakladı, yandı)
-
20-Tâ-Hâ 121
min-hâ : ondan
-
20-Tâ-Hâ 123
min-hâ : oradan
-
20-Tâ-Hâ 125
haşerte-nî : beni haşrettin
-
20-Tâ-Hâ 126
nesîte-hâ : sen onu unuttun
-
20-Tâ-Hâ 128
ulî en nuhâ : nehy sahipleri, Allah'ın yasaklarına riayet edenler
-
20-Tâ-Hâ 130
bi hamdi : hamd ile
-
20-Tâ-Hâ 130
gurûbi-hâ : onun gurub edişi, batışı
-
20-Tâ-Hâ 130
ve etrâfen nehâri : ve gündüz zamanı, gün boyunca, günün etrafında
-
20-Tâ-Hâ 131
el hayâti ed dunyâ : dünya hayatı
-
20-Tâ-Hâ 131
hayrun : daha hayırlı
-
20-Tâ-Hâ 132
aleyhâ : onun üzerine, ona
-
20-Tâ-Hâ 135
ashâbu : ashab, sahip, ehil olan
-
21-Enbiyâ 3
hel hâzâ : bu mu
-
21-Enbiyâ 6
ehleknâ-hâ : onu biz helâk ettik
-
21-Enbiyâ 8
hâlidîne : halidin, ebedî
-
21-Enbiyâ 11
ba'de-hâ : ondan sonra
-
21-Enbiyâ 11
âharîne : diğer, başka
-
21-Enbiyâ 12
ehassû : hissettiler
-
21-Enbiyâ 12
min-hâ : ondan
-
21-Enbiyâ 15
hattâ : oluncaya kadar
-
21-Enbiyâ 15
hasîden : hasat edilmiş (biçilmiş) ekinler
-
21-Enbiyâ 15
hâmidîne : sönmüş hale gelmiş olanlar
-
21-Enbiyâ 16
ve mâ halakna : ve biz yaratmadık
-
21-Enbiyâ 17
lettehaznâhu (le ittehaznâ-hu) : mutlaka onu biz edin(ir)dik
-
21-Enbiyâ 18
bi el hakkı : hakkı
-
21-Enbiyâ 20
ve en nehâre : ve gündüz
-
21-Enbiyâ 21
emittehazû (em ittehazû) : yoksa edindiler mi
-
21-Enbiyâ 22
subhânallâhi (subhâne allâhi) : Allah
-
21-Enbiyâ 24
emittehazû (em ittehazû) : yoksa edindiler mi
-
21-Enbiyâ 24
hâtû : haydi getirin
-
21-Enbiyâ 24
burhâne-kum : burhanınız, kesin deliliniz
-
21-Enbiyâ 24
hâzâ : bu
-
21-Enbiyâ 24
el hakka : hakkı
-
21-Enbiyâ 26
ve kâlûttehaze (kâlû ittehaze) : ve edindi dediler
-
21-Enbiyâ 26
subhâne-hu : o münezzehtir, sübhandır
-
21-Enbiyâ 28
halfe-hum : onların arkası
-
21-Enbiyâ 28
min haşyeti-hî : onun haşyetinden
-
21-Enbiyâ 30
hayyin : canlı
-
21-Enbiyâ 31
fîhâ : orada
-
21-Enbiyâ 32
an âyâti-hâ : âyetlerinden, delillerinden
-
21-Enbiyâ 33
halaka : yarattı
-
21-Enbiyâ 33
ve en nehâre : ve gündüz
-
21-Enbiyâ 34
humul hâlidûne : halidin, ebedî, ölümsüz
-
21-Enbiyâ 35
ve el hayri : ve hayır ile
-
21-Enbiyâ 36
e hazâ : bu mu
-
21-Enbiyâ 38
hâzâ : bu
-
21-Enbiyâ 40
redde-hâ : onu reddetti, geri çevirdi
-
21-Enbiyâ 41
hâka bi : kuşattı, sardı
-
21-Enbiyâ 42
ve en nehâri : ve gündüz
-
21-Enbiyâ 43
yushabûne : sahip olunur
-
21-Enbiyâ 44
hâulâi : işte onlar
-
21-Enbiyâ 44
hattâ : öyle ki, hatta, oluncaya kadar
-
21-Enbiyâ 44
nenkusû-hâ : onu eksiltiyoruz
-
21-Enbiyâ 44
min etrâfi-hâ : onun etrafından, çevresinden
-
21-Enbiyâ 46
nefhatun : bir esinti
-
21-Enbiyâ 47
habbetin : tane
-
21-Enbiyâ 47
min hardelin : hardaldan
-
21-Enbiyâ 47
bi-hâ : onu
-
21-Enbiyâ 47
hâsibîne : hesap görenler, hesap görücüler
-
21-Enbiyâ 48
ve hârûne : ve Harun
-
21-Enbiyâ 50
ve hâzâ : ve bu
-
21-Enbiyâ 52
mâ hâzihi : bu nedir
-
21-Enbiyâ 52
lehâ : ona
-
21-Enbiyâ 53
lehâ : ona
-
21-Enbiyâ 55
bi el hakkı : hakkı
-
21-Enbiyâ 59
hâzâ : bunu
-
21-Enbiyâ 62
hâzâ : bu
-
21-Enbiyâ 63
hâzâ : bu
-
21-Enbiyâ 65
hâulâi : bunlar
-
21-Enbiyâ 68
harrikû-hu : onu yakın
-
21-Enbiyâ 71
fî-hâ : orada
-
21-Enbiyâ 72
ishâka : İshak
-
21-Enbiyâ 73
ve evhay-nâ : ve biz vahyettik
-
21-Enbiyâ 73
fi'le el hayrâti : hayırlar işleme (yapma)
-
21-Enbiyâ 74
el habâise : çirkin işler, çirkinlikler
-
21-Enbiyâ 75
ve edhalnâ-hu : ve onu dahil ettik
-
21-Enbiyâ 76
ve nûhan : ve Nuh
-
21-Enbiyâ 78
el harsi : ekin
-
21-Enbiyâ 79
fehhemnâ-hâ \n(fehime) : biz bunu, ona anlattık, öğrettik (anlamasını sağladık) \n: (anladı)
-
21-Enbiyâ 79
ve sehharnâ : ve boyun eğdirdik, emrine verdik
-
21-Enbiyâ 81
er rîha : rüzgâr
-
21-Enbiyâ 81
fî-hâ : orada
-
21-Enbiyâ 82
hâfızîne : koruyanlar, muhafaza edenler
-
21-Enbiyâ 83
erhamu er râhımîne : merhametlilerin en merhametlisi
-
21-Enbiyâ 86
ve edhalnâ-hum : ve onları dahil ettik
-
21-Enbiyâ 87
subhâne-ke : sen sübhansın, münezzehsin
-
21-Enbiyâ 89
hayru : (en) hayırlı
-
21-Enbiyâ 90
fi el hayrâti : hayırlarda
-
21-Enbiyâ 90
lenâ hâşiîne : bize huşû duyanlar
-
21-Enbiyâ 91
ferce-hâ : onun ırzı, ırzını
-
21-Enbiyâ 91
fî-hâ : onun içine
-
21-Enbiyâ 91
ve cealnâ-hâ : ve onu kıldık
-
21-Enbiyâ 91
vebne-hâ (ve ibne-hâ) : ve onun oğlu
-
21-Enbiyâ 92
hâzihî : bu
-
21-Enbiyâ 94
min es sâlihâti : salihat(tan) (nefs tezkiyesi)
-
21-Enbiyâ 95
ve harâmun : ve haramdır, yasaktır, imkânsızdır
-
21-Enbiyâ 95
ehleknâ-hâ : biz onu helâk ettik
-
21-Enbiyâ 96
hattâ izâ : olduğu zaman
-
21-Enbiyâ 96
futihat : açıldı
-
21-Enbiyâ 96
hadebin : taraftan, tepeden
-
21-Enbiyâ 97
el hakku : hak (olan)
-
21-Enbiyâ 97
min hâzâ : bundan
-
21-Enbiyâ 98
hasabu : yakacak, yakıt
-
21-Enbiyâ 98
lehâ : ona
-
21-Enbiyâ 99
hâulâi : bunlar (onlar)
-
21-Enbiyâ 99
mâ veradû-hâ : ona girmediler
-
21-Enbiyâ 99
fî-hâ : onun içinde, orada
-
21-Enbiyâ 99
hâlidûne : ebediyyen kalacak olanlardır
-
21-Enbiyâ 100
fî-hâ : orada (vardır)
-
21-Enbiyâ 100
fî-hâ : orada
-
21-Enbiyâ 101
an-hâ : ondan
-
21-Enbiyâ 102
hasîse-hâ : onun uğultusu
-
21-Enbiyâ 102
hâlidûne : ebedî kalacak olanlar
-
21-Enbiyâ 103
hâzâ : bu
-
21-Enbiyâ 104
halkın : yaradılış
-
21-Enbiyâ 105
yerisu-hâ : ona varis olur
-
21-Enbiyâ 106
fî hâzâ : bunda vardır
-
21-Enbiyâ 108
yûhâ : vahyolunuyor
-
21-Enbiyâ 112
bi el hakkı : hak ile
-
22-Hac 1
yâ eyyuhâ : ey
-
22-Hac 2
teravne-hâ : onu görürsünüz
-
22-Hac 2
hamlin : yük
-
22-Hac 2
hamle-hâ : onu taşıdı (taşıdığı)
-
22-Hac 5
yâ eyyuhâ en nâsu : ey insanlar
-
22-Hac 5
halaknâ-kum : sizi biz yarattık
-
22-Hac 5
muhallekatin : halkedilmiş, yaradılışı şekillendirilmiş
-
22-Hac 5
ve gayri muhallekatin : ve yaradılışı tamamlanmamış, şekillendirilmemiş
-
22-Hac 5
fî el erhâmi : rahîmlerde
-
22-Hac 5
hâmideten : kurumuş olarak
-
22-Hac 5
aleyhâ : onun üzerine, ona
-
22-Hac 6
el hakku : hak, gerçek
-
22-Hac 7
fî-hâ : onun içinde, onda
-
22-Hac 9
el harîkı : yakıcı
-
22-Hac 11
alâ harfın : bir ucundan, az, gönülsüz
-
22-Hac 11
hayrun : bir hayır
-
22-Hac 11
hasire ed dunyâ : dünya hüsrandadır
-
22-Hac 14
ve amilû es sâlihâti : ve amilüssalihat yapanlar, salih ameller (nefs tezkiyesi) yapanlar
-
22-Hac 14
min tahti-hâ : onun altından
-
22-Hac 14
el enhâru : nehirler
-
22-Hac 17
hâdû : yahudiler
-
22-Hac 18
hakka : haketti, hak oldu
-
22-Hac 19
hâzâni : bu ikisi
-
22-Hac 19
hasmâni : iki hasımdır
-
22-Hac 19
el hamîmu : kaynar su
-
22-Hac 21
min hadîdin : demirden
-
22-Hac 22
min-hâ : oradan
-
22-Hac 22
fî-hâ : orada, oraya
-
22-Hac 22
azâb el harîkı : yakıcı azap
-
22-Hac 23
ve amilu es sâlihâti : ve salih ameller işleyenler, nefs tezkiyesi yapanlar
-
22-Hac 23
tecrî min tahti-hâ : onun altından akar
-
22-Hac 23
el enhâru : nehirler
-
22-Hac 23
yuhallevne : süslenirler
-
22-Hac 23
fîhâ min esâvira : orada bileziklerden
-
22-Hac 23
fî-hâ harîrun : orada ipektir
-
22-Hac 24
ilâ sırât el hamîdi : hamid olan yola
-
22-Hac 25
ve el mescidi el harâmi : ve Mescid-i Haram, Kâbe
-
22-Hac 25
bi ilhâdin : (Hakk yolundan) saptırarak
-
22-Hac 27
bi el hacci : haccı
-
22-Hac 28
min-hâ : ondan
-
22-Hac 30
hayrun : hayırlıdır
-
22-Hac 31
harre : (yüksekten) düştü
-
22-Hac 32
inne-hâ : muhakkak o
-
22-Hac 33
fî-hâ : orada
-
22-Hac 33
mahıllu-hâ : onun yeri
-
22-Hac 36
cealnâ-hâ : onu kıldık
-
22-Hac 36
fî-hâ : onda
-
22-Hac 36
hayrun : hayırlıdır
-
22-Hac 36
aleyhâ : onun üzerine
-
22-Hac 36
cunûbu-hâ : yanları üzerine
-
22-Hac 36
min-hâ : ondan
-
22-Hac 36
sahharnâ-hâ : onu musahhar kıldık, ona boyun eğdirdik
-
22-Hac 37
luhûmu-hâ (lahm) : onların etleri (et)
-
22-Hac 37
ve lâ dimâu-hâ (dem) : ve kanları olmaz (kan)
-
22-Hac 37
sahhara-hâ : onu musahhar kıldı, ona boyun eğdirdi
-
22-Hac 38
havvânin : hain olanlar
-
22-Hac 40
hakkın : hak
-
22-Hac 40
fîhesmullâhi (fîhâ ismullâhi) : içinde Allah'ın ismi
-
22-Hac 44
ve ashâbu medyene : ve Medyen halkı
-
22-Hac 44
ehaztu-hum : onları aldım, yakaladım
-
22-Hac 45
ehleknâ-hâ : onu helâk ettik
-
22-Hac 45
hâviyetun alâ : üzerine çökmüş, yıkılmış
-
22-Hac 45
urûşi-hâ : onun çatısı, tavanı
-
22-Hac 46
bi-hâ : onunla
-
22-Hac 46
bi-hâ : onunla
-
22-Hac 46
fe inne-hâ : fakat o
-
22-Hac 48
lehâ : ona
-
22-Hac 48
ehaztu-hâ : onu aldım (yakaladım)
-
22-Hac 49
yâ eyyuhâ en nâsu : ey insanlar
-
22-Hac 50
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel (nefs tezkiyesi)
-
22-Hac 51
ashâbu el cehîmi : cehennem ehlidir (halkıdır)
-
22-Hac 52
hakîmun : hikmet sahibidir
-
22-Hac 54
el hakku : hak
-
22-Hac 54
hâdi : hidayete erdiren
-
22-Hac 55
hattâ : oluncaya kadar
-
22-Hac 56
ve amilû es sâlihâti : ve salih (nefsi tezkiye edici) ameller yapanlar
-
22-Hac 58
hâcerû : hicret ettiler
-
22-Hac 58
rızkan hasenen : güzel bir rızık
-
22-Hac 58
hayru : (en) hayırlı
-
22-Hac 59
mudhalen : dahil edilen yer, mekân
-
22-Hac 59
halîmun : halimdir
-
22-Hac 61
fî en nehâri : gündüzün içine
-
22-Hac 61
en nehâre : gündüz
-
22-Hac 62
el hakku : hakk
-
22-Hac 63
habîrun : haberdar olan
-
22-Hac 64
el hamîdu : hamdedilen
-
22-Hac 65
sahhara : musahhar (emre amade) kıldı
-
22-Hac 72
vaadehallâhu (vaade-hâ allâhu) : Allah onu vaadetti
-
22-Hac 73
yâ eyyuhâ en nâsu : ey insanlar
-
22-Hac 74
hakka : hakkıyla
-
22-Hac 76
ve mâ halfe-hum : ve onların arkalarındaki şeyi
-
22-Hac 77
yâ eyyuhâ ellezîne : ey o kimseler
-
22-Hac 77
vef'alûl hayre(ve if'alû el hayre) : ve hayır işleyin
-
22-Hac 78
hakka : hakkıyla, gereğince
-
22-Hac 78
cihâdi-hi : onun cihadı
-
22-Hac 78
min haracin : (zorluktan) bir zorluk
-
22-Hac 78
ve fî hâzâ : ve bunda
-
23-Mü'minûn 1
efleha : felâha erdi
-
23-Mü'minûn 2
hâşiûne : huşû duyanlar
-
23-Mü'minûn 5
hâfizûne : koruyanlar
-
23-Mü'minûn 9
yuhâfızûne : muhafaza ederler, devam ettirirler
-
23-Mü'minûn 11
fîhâ : orada
-
23-Mü'minûn 11
hâlidûne : ebedî kalanlar
-
23-Mü'minûn 12
halaknâ : biz yarattık
-
23-Mü'minûn 14
halaknâ : biz halkettik, yarattık
-
23-Mü'minûn 14
fe halaknâ : sonra yarattık
-
23-Mü'minûn 14
fe halaknâ : sonra yarattık
-
23-Mü'minûn 14
halkan : bir yaratılış
-
23-Mü'minûn 14
âhara : başka, diğer
-
23-Mü'minûn 14
el hâlikîne : halkedenler, yaratanlar, yaratıcılar
-
23-Mü'minûn 17
halaknâ : biz yarattık
-
23-Mü'minûn 17
anil halkı (an el halkı) : yaratmaktan
-
23-Mü'minûn 18
zehâbin : giderme
-
23-Mü'minûn 19
fî-hâ : orada, içinde
-
23-Mü'minûn 19
ve min-hâ : ve onlardan
-
23-Mü'minûn 21
butûni-hâ : onun karnı (karınları)
-
23-Mü'minûn 21
fî-hâ : orada, onun içinde, onda
-
23-Mü'minûn 21
ve min-hâ : ve ondan
-
23-Mü'minûn 22
ve aleyhâ : ve onun üzerinde
-
23-Mü'minûn 23
nûhan : Nuh
-
23-Mü'minûn 24
hâzâ : bu
-
23-Mü'minûn 24
bi hâzâ fî : bunun hakkında
-
23-Mü'minûn 25
hattâ : öyle ki, oluncaya kadar
-
23-Mü'minûn 27
evhay-nâ : biz vahyettik
-
23-Mü'minûn 27
fî-hâ : onun içine
-
23-Mü'minûn 27
ve lâ tuhâtıb-nî : ve bana hitap etme
-
23-Mü'minûn 28
el hamdu : hamd
-
23-Mü'minûn 29
hayru el munzilîne : indirenlerin en hayırlısı
-
23-Mü'minûn 31
âharîne : diğerleri, başkaları
-
23-Mü'minûn 33
fî el hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
-
23-Mü'minûn 33
mâ hâzâ : bu değildir
-
23-Mü'minûn 34
hâsirûne : hüsrana düşenler
-
23-Mü'minûn 36
heyhâte : heyhat, yazık
-
23-Mü'minûn 36
heyhâte : heyhat, yazık
-
23-Mü'minûn 37
hayâtuned dunyâ : dünya hayatımız
-
23-Mü'minûn 41
fe ehazet-hum : Böylece onları aldı (yakaladı)
-
23-Mü'minûn 41
es sayhatu : bir sayha (çok büyük bir ses dalgası)
-
23-Mü'minûn 41
bi el hakkı : hak ile
-
23-Mü'minûn 42
âharîne : diğerleri, başkaları
-
23-Mü'minûn 43
ecele-hâ : onun eceli, onun süresi
-
23-Mü'minûn 44
resûlu-hâ : onun (kendi) resûlü
-
23-Mü'minûn 44
ehâdîse : efsane, nakledilen olaylar
-
23-Mü'minûn 45
ve ehâ-hu : ve onun kardeşi
-
23-Mü'minûn 45
hârûne : Harun
-
23-Mü'minûn 51
yâ eyyuhâ er rusulu : ey resûller
-
23-Mü'minûn 51
sâlihan : salih amel, nefsi tezkiye edici amel
-
23-Mü'minûn 52
hâzihî : bu
-
23-Mü'minûn 54
hattâ : oluncaya kadar, kadar
-
23-Mü'minûn 56
fî el hayrâti : hayırlarda
-
23-Mü'minûn 57
min haşyeti : haşyetlnden
-
23-Mü'minûn 61
fî el hayrâti : hayırlarda
-
23-Mü'minûn 61
lehâ : onun, onda
-
23-Mü'minûn 62
vus'a-hâ : onun gücü, kapasitesi
-
23-Mü'minûn 62
bi el hakkı : hakkı
-
23-Mü'minûn 63
min hâzâ : bundan
-
23-Mü'minûn 63
lehâ : onun
-
23-Mü'minûn 64
hattâ izâ : olunca, olduğu zaman
-
23-Mü'minûn 64
ehaznâ : biz aldık
-
23-Mü'minûn 70
bi el hakkı : hak ile
-
23-Mü'minûn 70
li el hakkı : hakkı
-
23-Mü'minûn 71
el hakku : Hakk
-
23-Mü'minûn 72
harcen : bir harc, bir ücret
-
23-Mü'minûn 72
haracu : mükâfatı
-
23-Mü'minûn 72
hayrun : (daha) hayırlıdır
-
23-Mü'minûn 72
hayru : (en) hayırlıdır
-
23-Mü'minûn 76
ehaznâ-hum : biz onları yakaladık
-
23-Mü'minûn 77
hattâ : hatta, nihayet, oluncaya kadar
-
23-Mü'minûn 80
ve en nehâri : ve gündüz
-
23-Mü'minûn 83
hâzâ : bu
-
23-Mü'minûn 83
in hâzâ illâ : bu ancak
-
23-Mü'minûn 84
fî-hâ : onun içinde, orada
-
23-Mü'minûn 89
tusharûne : aldatılıyorsunuz, büyüleniyorsunuz
-
23-Mü'minûn 90
bi el hakkı : hakkı
-
23-Mü'minûn 91
mettehazallâhu : Allah edinmemiştir
-
23-Mü'minûn 91
bimâ halaka : yarattığı şey
-
23-Mü'minûn 91
subhâne allâhi : Allah Sübhan'dır, münezzehtir
-
23-Mü'minûn 92
ve eş şehâdeti : ve görülen
-
23-Mü'minûn 99
hattâ izâ : olduğu zaman
-
23-Mü'minûn 99
ehade-hum : onlardan biri
-
23-Mü'minûn 100
a'melu sâlihan : salih amel (nefsi tezkiye edici amel) yaparım
-
23-Mü'minûn 100
innehâ : muhakkak o
-
23-Mü'minûn 100
kâiluhâ : onun söylediği (söz)
-
23-Mü'minûn 101
nufiha : üfürüldü
-
23-Mü'minûn 103
haffet : hafif geldi
-
23-Mü'minûn 103
hasirû : hüsrana düştüler
-
23-Mü'minûn 103
hâlidûne : ebediyyen kalacak olanlar
-
23-Mü'minûn 104
fî-hâ : onun içinde, orada
-
23-Mü'minûn 105
bihâ : onunla, onu
-
23-Mü'minûn 107
min-hâ : ondan, oradan
-
23-Mü'minûn 108
fî-hâ : orada
-
23-Mü'minûn 109
verhamnâ (ve ırham-na) : ve bize rahmet et,
-
23-Mü'minûn 109
hayru : hayırlı
-
23-Mü'minûn 110
fettehaztumû-hum : böylece onları edindiniz
-
23-Mü'minûn 110
hattâ : öyle ki, hatta
-
23-Mü'minûn 110
tadhakûne \n(dahıke) : gülüyorsunuz \n: (güldü)
-
23-Mü'minûn 115
hasibtum : siz zannettiniz
-
23-Mü'minûn 115
halaknâ-kum : sizi yarattık
-
23-Mü'minûn 116
el hakku : Hakk
-
23-Mü'minûn 117
âhare : diğer, başka
-
23-Mü'minûn 117
burhâne : kanıt, delil
-
23-Mü'minûn 118
verham : ve rahmet et (rahîm esmanla tecelli et)
-
23-Mü'minûn 118
hayru : hayırlı
-
24-Nûr 1
enzelnâ-hâ : onu biz indirdik
-
24-Nûr 1
ve faradnâ-hâ : ve onu biz farz kıldık
-
24-Nûr 1
fî-hâ : onun içinde
-
24-Nûr 3
lâ yenkihu-hâ : onu nikâhlayamaz
-
24-Nûr 4
şehâdeten : şahitlik
-
24-Nûr 6
şehâdetu : şahitlik
-
24-Nûr 6
ehadi-him : onlardan biri, herbiri
-
24-Nûr 6
şehâdâtin : şahitlikler
-
24-Nûr 7
ve el hâmisetu : ve beşinci
-
24-Nûr 8
an-hâ : ondan (kadından)
-
24-Nûr 8
şehâdâtin : şahitlikler
-
24-Nûr 9
ve el hâmisete : ve beşinci
-
24-Nûr 9
aleyhâ : onun üzerine, kendi üzerine
-
24-Nûr 10
hakîmun : hakim olan, hüküm ve hikmet sahibi olan
-
24-Nûr 11
hayrun : hayırlıdır
-
24-Nûr 12
hayran : hayırlı
-
24-Nûr 12
hâzâ : bu
-
24-Nûr 16
bi hâzâ : bunu
-
24-Nûr 16
subhâne-ke : sen sübhansın
-
24-Nûr 16
hâzâ : bu
-
24-Nûr 18
hakîmun : hüküm ve hikmet sahibidir
-
24-Nûr 21
yâ eyyuhâ ellezîne âmenû : ey âmenû olanlar
-
24-Nûr 21
min ehadin : hiç kimse, hiçbiri
-
24-Nûr 22
ve el muhâcirîne : ve muhacirler, hicret edenler
-
24-Nûr 25
el hakka : hak
-
24-Nûr 25
el hakku el mubînu : hakk mübin (hakkı açıklayan yerine getiren)
-
24-Nûr 26
el habîsâtu : habis kadınlar, kötü kadınlar
-
24-Nûr 26
li el habîsîne : habis erkekler, kötü erkekler için
-
24-Nûr 26
ve el habîsûne : ve habis erkekler, kötü erkekler
-
24-Nûr 26
li el habîsâti : habis kadınlar, kötü kadınlar için
-
24-Nûr 27
yâ eyyuhâ ellezîne âmenû : ey âmenû olanlar
-
24-Nûr 27
hattâ : hatta, olmadıkça
-
24-Nûr 27
alâ ehli-hâ : onun ehline, sahibine, halkına,
-
24-Nûr 27
hayrun : hayırlı
-
24-Nûr 28
fî-hâ : orada
-
24-Nûr 28
ehaden : birisi
-
24-Nûr 28
lâ tedhulû-hâ : ona (oraya) girmeyin
-
24-Nûr 28
hattâ : oluncaya kadar
-
24-Nûr 29
fî-hâ : içinde
-
24-Nûr 30
habîrun : haberdar olandır
-
24-Nûr 31
min-hâ : ondan
-
24-Nûr 31
benî ehavâti-hinne : (onların) kız kardeşlerinin oğulları
-
24-Nûr 31
lem yazharû : zahir olmaz, farkına varmaz
-
24-Nûr 31
eyyu-hâ : ey
-
24-Nûr 33
nikâhan : nikâh
-
24-Nûr 33
hattâ : hatta, ..... oluncaya kadar
-
24-Nûr 33
hayren : bir hayır
-
24-Nûr 33
tehassunen : namusunu korumak, iffetli kalmak
-
24-Nûr 33
el hayâti ed dunyâ : dünya hayatı
-
24-Nûr 34
min ellezîne halev : daha önce gelip geçmiş kimselerden (nesillerden)
-
24-Nûr 35
fî-hâ : onun içinde vardır
-
24-Nûr 35
ke ennehâ : o gibidir
-
24-Nûr 35
zeytu-hâ : onun yağı
-
24-Nûr 36
fîhesmuhu (fîhâ ismu-hu) : orada onun ismi
-
24-Nûr 36
fîhâ : orada, onun içinde
-
24-Nûr 37
yehâfûne : korkarlar
-
24-Nûr 39
hattâ : olduğu zaman, olunca
-
24-Nûr 40
sehâbun : bulutlar
-
24-Nûr 40
ba'du-hâ : onun bir kısmı
-
24-Nûr 40
lem yeked yerâ-hâ : neredeyse onu göremez
-
24-Nûr 41
ve tesbîha-hu : ve tesbihlerini
-
24-Nûr 43
sehâben : bulutlar
-
24-Nûr 43
fî-hâ : onun içinde
-
24-Nûr 44
ve en nehâre : ve gündüz
-
24-Nûr 45
halaka : yarattı
-
24-Nûr 49
el hakku : hak
-
24-Nûr 50
em yehâfûne : veya, yoksa korkuyorlar
-
24-Nûr 53
habîrun : haberdar
-
24-Nûr 55
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel (nefs tezkiyesi) işlediler
-
24-Nûr 55
havfi-him : (onların) korkuları
-
24-Nûr 56
turhamûne : rahmet olunasınız
-
24-Nûr 58
yâ eyyuhâ : ey, ya
-
24-Nûr 58
hakîmun : hüküm ve hikmet sahibi
-
24-Nûr 59
hakîmun : hüküm ve hikmet sahibi
-
24-Nûr 60
nikâhan : bir nikâh, evlilik
-
24-Nûr 60
hayrun : hayırlı
-
24-Nûr 61
haracun : güçlük, zorluk
-
24-Nûr 61
haracun : güçlük, zorluk
-
24-Nûr 61
haracun : güçlük, zorluk
-
24-Nûr 61
ummehâti-kum : sizin anneleriniz
-
24-Nûr 61
ehavâti-kum : sizin kız kardeşleriniz
-
24-Nûr 61
ev buyûti hâlâti-kum : veya teyzelerinizin evleri
-
24-Nûr 61
mefâtiha-hu : onun anahtarları
-
24-Nûr 61
izâ dahaltum : girdiğiniz zaman
-
24-Nûr 62
hattâ : oluncaya kadar, olmadıkça
-
24-Nûr 63
ellezîne yuhâlifûne : hilâfet edenler, karşı gelenler
-
25-Furkan 2
ve halaka : ve yarattı
-
25-Furkan 3
vettehazû (ve ittehazû) : ve edindiler
-
25-Furkan 3
ve lâ hayâten : ve hayat veremez
-
25-Furkan 4
hâzâ : bu
-
25-Furkan 4
âharûne : başkaları, diğerleri
-
25-Furkan 5
iktetebe-hâ : onu yazdırdı
-
25-Furkan 7
hâzâ : bu
-
25-Furkan 8
min-hâ : ondan
-
25-Furkan 10
hayren : daha hayırlı
-
25-Furkan 10
min tahti-hâ : onun altından
-
25-Furkan 10
el enhâru : nehirler
-
25-Furkan 12
lehâ : onu, onun
-
25-Furkan 13
min-hâ : ondan, oradan
-
25-Furkan 15
hayrun : daha hayırlı
-
25-Furkan 16
fî-hâ : orada
-
25-Furkan 16
hâlidîne : ebedî
-
25-Furkan 17
hâulâi : bunlar
-
25-Furkan 18
subhâne-ke : sen sübhansın, münezzehsin
-
25-Furkan 18
hattâ : oluncaya kadar, öyle ki
-
25-Furkan 24
ashâbu el cenneti : cennet ehli
-
25-Furkan 24
hayrun : daha hayırlı, en hayırlı
-
25-Furkan 26
el hakku : haktır, gerçektir
-
25-Furkan 27
ittehaztu : ben edindim
-
25-Furkan 28
halîlen : dost
-
25-Furkan 29
hazûlen : yardımsız bırakan, yardımı engelleyen
-
25-Furkan 30
ittehazû : edindiler
-
25-Furkan 30
hâzâ : bu
-
25-Furkan 31
hâdiyen : hidayete erdiren
-
25-Furkan 33
bi el hakkı : hakkı
-
25-Furkan 35
ehâ-hu : onun kardeşi
-
25-Furkan 35
hârûne : Harun
-
25-Furkan 38
ve ashâbe er ressi : ve Ress ashabı (Hz. Şuayb'ın kavmi)
-
25-Furkan 40
yerevne-hâ : onu görürler
-
25-Furkan 41
hâzâ : bu
-
25-Furkan 42
aleyhâ : ona
-
25-Furkan 43
men ittehaze : edinen kimse
-
25-Furkan 47
en nehâre : gündüz
-
25-Furkan 48
er riyâha : rüzgâr(lar)
-
25-Furkan 49
halaknâ : biz yarattık
-
25-Furkan 52
cihâden : cihad
-
25-Furkan 53
hâzâ : bu
-
25-Furkan 53
ve hâzâ : ve bu
-
25-Furkan 53
berzehan : berzah, engel
-
25-Furkan 54
halaka : yaratan
-
25-Furkan 58
el hayyi : hayy olan, hayatta olan
-
25-Furkan 58
bi hamdi-hi : hamd ile onu
-
25-Furkan 58
habîren : haberdar olan
-
25-Furkan 59
halaka : yarattı
-
25-Furkan 59
habîren : haberdar olan
-
25-Furkan 61
fî-hâ : orada
-
25-Furkan 62
ve en nehâre : ve gündüz
-
25-Furkan 63
hâtabe-hum : onlara hitap etti
-
25-Furkan 65
azâbe-hâ : onun azabı
-
25-Furkan 66
inne-hâ : muhakkak o
-
25-Furkan 68
âhara : diğerleri, başkaları
-
25-Furkan 68
harreme : haram kıldı
-
25-Furkan 68
bi el hakkı : hak ile
-
25-Furkan 69
muhânen : alçaltılmış olarak
-
25-Furkan 70
amelen sâlihan : salih amel, nefs tezkiyesi
-
25-Furkan 70
hasenâtin : hasenatlar, sevaplar
-
25-Furkan 71
ve amile sâlihan : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptı
-
25-Furkan 73
aleyhâ : ona
-
25-Furkan 75
fî-ha : orada
-
25-Furkan 76
hâlidîne : ebedî kalıcı olanlar
-
25-Furkan 76
fî-ha : orada
-
25-Furkan 76
hasunet : güzel oldu
-
26-Şuarâ 4
lehâ : ona
-
26-Şuarâ 4
hâdıîne : boyun eğenler, itaat edenler
-
26-Şuarâ 7
fî-ha : orada
-
26-Şuarâ 12
ehâfu : korkuyorum
-
26-Şuarâ 13
ilâ hârûne : Harun'a
-
26-Şuarâ 14
ehâfu : korkuyorum
-
26-Şuarâ 20
fealtu-hâ : onu yaptım
-
26-Şuarâ 22
temunnu-hâ : onu lütfettin, onunla lütufta bulundun
-
26-Şuarâ 25
havle-hu : onun etrafında
-
26-Şuarâ 29
in ittehazte : eğer sen edinirsen
-
26-Şuarâ 34
havle-hu : onun etrafında
-
26-Şuarâ 34
hâzâ : bu
-
26-Şuarâ 36
ve ehâ-hu : ve onun kardeşi
-
26-Şuarâ 36
hâşirîne : haşredenler, toplayanlar, toplayıcılar
-
26-Şuarâ 37
sehhârin : sihir yapanlar, sihirbazlar
-
26-Şuarâ 38
es seharatu : sihirbazlar
-
26-Şuarâ 40
es seharate : sihirbazlar
-
26-Şuarâ 41
es seharatu : sihirbazlar
-
26-Şuarâ 46
es seharatu : sihirbazlar
-
26-Şuarâ 48
ve hârûne : ve Harun
-
26-Şuarâ 51
hatâyâ-nâ : bizim hatalarımız
-
26-Şuarâ 52
ve evhay-nâ : ve biz vahyettik
-
26-Şuarâ 53
hâşirîne : toplayıcılar
-
26-Şuarâ 54
hâulâi : bunlar
-
26-Şuarâ 56
hâzirûne : sakınılan, korkulan, tedbir alan
-
26-Şuarâ 59
ve evresnâ-hâ : ve ona varis kıldık
-
26-Şuarâ 61
ashâbu : ashab, adamları
-
26-Şuarâ 63
evhaynâ : vahyettik
-
26-Şuarâ 64
el âharîne : diğerleri
-
26-Şuarâ 66
el âharîne : diğerleri
-
26-Şuarâ 71
nezallu lehâ : ona devam ediyoruz
-
26-Şuarâ 78
halaka-nî : beni yarattı
-
26-Şuarâ 82
hatîetî : benim hatalarım
-
26-Şuarâ 94
fî-hâ : orada, onun içinde
-
26-Şuarâ 96
fî-hâ : orada
-
26-Şuarâ 101
hamîmin : samimi
-
26-Şuarâ 118
fethan : fethederek, açarak
-
26-Şuarâ 135
ehâfu : korkuyorum
-
26-Şuarâ 137
hâzâ : bu
-
26-Şuarâ 146
hâhunâ : orada, işte burada
-
26-Şuarâ 148
tal'u-hâ : onun çiçeği, tohumu
-
26-Şuarâ 153
el musahharîne : büyülenmiş kimseler, büyülenenler
-
26-Şuarâ 155
hâzihî : bu
-
26-Şuarâ 155
lehâ : onun için, onun
-
26-Şuarâ 156
ve lâ temessû-hâ : ve ona dokunmayın
-
26-Şuarâ 157
akarû-hâ : onu kestiler
-
26-Şuarâ 158
ehaze-hum : onları aldı (yakaladı)
-
26-Şuarâ 166
halaka : yarattı
-
26-Şuarâ 172
el âharîne : diğerleri
-
26-Şuarâ 176
ashâbu : halk
-
26-Şuarâ 183
ve lâ tebhasu : ve eksiltmeyin, kısmayın
-
26-Şuarâ 184
halaka-kum : sizi yarattı
-
26-Şuarâ 185
el musahharîne : sihir yapılmış olanlar, büyülenmişler
-
26-Şuarâ 189
ehaze-hum : onları aldı, yakaladı
-
26-Şuarâ 201
hattâ : oluncaya kadar, olmadıkça
-
26-Şuarâ 208
lehâ : onun, ona
-
26-Şuarâ 213
âhara : diğer
-
26-Şuarâ 215
vahfıd cenâha-ke : kanatlarını indir, kanatlarını ger
-
26-Şuarâ 227
ve amilu es sâlihâti : ve salih amel işleyenler, nefs tezkiyesi yapanlar
-
27-Neml 6
hakîmin : hakîm olan, hüküm ve hikmet sahibi olan
-
27-Neml 7
min-hâ : ondan
-
27-Neml 7
bi haberin : bir haberi
-
27-Neml 7
bi şihâbin : kor halinde
-
27-Neml 8
câe-hâ : oraya geldi
-
27-Neml 8
havle-hâ : onun etrafında
-
27-Neml 8
ve subhâne allâhi : ve Allah
-
27-Neml 9
el hakîmu : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi olan
-
27-Neml 10
reâ-hâ : onu gördü
-
27-Neml 10
enne-hâ : onun olduğunu
-
27-Neml 10
lâ tehaf : korkma
-
27-Neml 10
lâ yehâfu : korkmaz
-
27-Neml 13
hâzâ : bu
-
27-Neml 14
ve cehadû : ve bile bile, bilerek inkâr ettiler
-
27-Neml 14
bihâ : onu
-
27-Neml 14
vesteykanethâ : ve onu yakîn olarak bildiler (inandılar)
-
27-Neml 15
el hamdu : hamd
-
27-Neml 16
yâ eyyuhâ : ey
-
27-Neml 16
hâzâ : bu
-
27-Neml 18
hattâ : sonunda, olunca
-
27-Neml 18
yâ eyyuhâ : ey
-
27-Neml 19
min kavli-hâ : onun sözüne
-
27-Neml 19
ve en a'mele salihan : ve benim salih amel yapmam
-
27-Neml 21
ezbehanne-hu : onu boğazlayacağım, keseceğim
-
27-Neml 22
ehattu : ihata ettim (öğrendim)
-
27-Neml 23
ve lehâ : ve ona, onun var
-
27-Neml 24
vecedtu-hâ : onu buldum
-
27-Neml 24
ve kavme-hâ : ve onun kavmi
-
27-Neml 25
el hab'e : gizli olan, saklı olan
-
27-Neml 28
hâzâ : bu
-
27-Neml 29
yâ eyyuhâ : ey
-
27-Neml 32
yâ eyyuhâ : ey
-
27-Neml 32
hattâ : oluncaya kadar, olmadıkça
-
27-Neml 34
dehalû : girdiler
-
27-Neml 34
efsedû-hâ : onu ifsad ettiler, bozguna uğrattılar
-
27-Neml 34
ehlihâ : onun halkı
-
27-Neml 36
hayrun : daha hayırlı
-
27-Neml 37
bi-hâ : ona
-
27-Neml 37
min-hâ : oradan
-
27-Neml 38
yâ eyyuhâ : ey
-
27-Neml 38
bi arşi-hâ : onun tahtını
-
27-Neml 40
hâzâ : bu
-
27-Neml 41
lehâ : onun, onu
-
27-Neml 41
arşe-hâ : onun tahtı
-
27-Neml 42
hâkezâ : böyle, bunun gibi
-
27-Neml 42
min kabli-hâ : ondan önce
-
27-Neml 43
ve sadde-hâ : ve onu engelledi, mani oldu
-
27-Neml 43
inne-hâ : muhakkak ki o
-
27-Neml 44
lehadhulî (lehâ udhulî) : ona gir
-
27-Neml 44
es sarha : köşk, saray
-
27-Neml 44
hasibet-hu : onu zannetti
-
27-Neml 44
sâkay-hâ : bacakları, ayakları
-
27-Neml 45
ehâ-hum : onların kardeşi
-
27-Neml 45
sâlihan : Salih
-
27-Neml 46
el haseneti : hasenat, iyilik
-
27-Neml 46
turhamûne : rahmet olunursunuz, olunasınız
-
27-Neml 52
hâviyeten : harabe, boş, çökmüş
-
27-Neml 57
kaddernâ-hâ : onu takdir ettik
-
27-Neml 59
el hamdu : hamd
-
27-Neml 59
hayrun : daha hayırlı
-
27-Neml 60
halaka : yarattı
-
27-Neml 60
hadâika : bahçeler
-
27-Neml 60
şecere-hâ : onun ağacı
-
27-Neml 61
hılâle-hâ : onun ara(lar)ında
-
27-Neml 61
enhâren : nehirler
-
27-Neml 61
lehâ : onun, onun için
-
27-Neml 61
hâcizen : perde, engel
-
27-Neml 63
er riyâha : rüzgârlar
-
27-Neml 64
el halka : yaratış
-
27-Neml 64
hâtû : getirin
-
27-Neml 64
burhâne-kum : burhanınızı, delillerinizi
-
27-Neml 66
min-hâ : ondan
-
27-Neml 66
hum min-hâ : onlar ondan
-
27-Neml 68
hâzâ : bu
-
27-Neml 68
in hâzâ : eğer bu
-
27-Neml 71
hâzâ : bu
-
27-Neml 76
hâze : bu
-
27-Neml 79
el hakkı : hak, gerçek
-
27-Neml 81
bi hâdî : hidayete erdiren
-
27-Neml 84
hattâ izâ : o zaman
-
27-Neml 84
bi-hâ : onu
-
27-Neml 86
ve en nehâra : ve gündüz
-
27-Neml 88
tahsebu-hâ : onu sanırsın
-
27-Neml 88
es sehâbi : bulut
-
27-Neml 88
habîrun : haberdar
-
27-Neml 89
bi el haseneti : hasenat, kazanılan dereceler
-
27-Neml 89
hayrun : daha hayırlı, hayırlı
-
27-Neml 89
min-hâ : ondan
-
27-Neml 91
hâzihi : bu
-
27-Neml 91
harreme-hâ : onu hürmete lâyık kıldı
-
27-Neml 93
el hamdu : hamd
-
27-Neml 93
ta'rifûne-hâ : onu tanıyacaksınız
-
28-Kasas 3
el hakkı : hak
-
28-Kasas 4
ehle-hâ : onun ehli, onun halkı
-
28-Kasas 6
ve hâmâne : ve Haman (firavunun veziri)
-
28-Kasas 7
ve evhaynâ : ve vahyettik
-
28-Kasas 7
ve lâ tehâfî : ve korkma
-
28-Kasas 8
ve hazenen : ve hüzün olarak, dert olarak
-
28-Kasas 8
ve hâmâne : ve Haman (firavunun veziri)
-
28-Kasas 8
hâtıîne : kasten günah işleyenler, suç işleyenler
-
28-Kasas 10
ve asbaha : ve sabahladı
-
28-Kasas 10
alâ kalbi-hâ : onun kalbine
-
28-Kasas 12
ve harremnâ : ve haram ettik, yasakladık
-
28-Kasas 13
tekarra aynu-hâ : onun gözü aydın olsun
-
28-Kasas 13
hakkun : haktır
-
28-Kasas 15
ve dehale : ve girdi
-
28-Kasas 15
min ehli-hâ : şehir halkından
-
28-Kasas 15
fî-hâ : orada
-
28-Kasas 15
hâzâ : bu
-
28-Kasas 15
ve hâzâ : ve bu
-
28-Kasas 15
hâzâ : bu
-
28-Kasas 18
asbaha : sabahladı
-
28-Kasas 18
hâifen : korkarak
-
28-Kasas 21
harece : çıktı
-
28-Kasas 21
min-hâ : oradan
-
28-Kasas 21
hâifen : korkarak
-
28-Kasas 23
hatbu-kumâ : sizin (ikinizin) durumu
-
28-Kasas 23
hattâ : oluncaya kadar
-
28-Kasas 24
min hayrin : (hayırlardan bir) hayır
-
28-Kasas 25
lâ tehaf : korkma
-
28-Kasas 26
hayra : daha hayırlıdır
-
28-Kasas 27
en unkiha-ke : sana nikâhlamak
-
28-Kasas 27
hâteyni : işte bu ikisi
-
28-Kasas 29
min-hâ : ondan, oradan
-
28-Kasas 29
haberin : bir haber
-
28-Kasas 30
etâ-hâ : oraya geldi
-
28-Kasas 31
reâ-hâ : onu gördü
-
28-Kasas 31
keenne-hâ : gibi
-
28-Kasas 31
ve lâ tehaf : ve korkma
-
28-Kasas 32
cenâha-ke : senin kanatların (kolların)
-
28-Kasas 32
burhânâni : iki burhan, iki mucize, iki delil
-
28-Kasas 33
ehâfu : korkuyorum
-
28-Kasas 34
hârûnu : Harun
-
28-Kasas 34
ehâfu : korkuyorum
-
28-Kasas 36
hâzâ : bu
-
28-Kasas 36
bi hâzâ fî : bunun hakkında, bunu
-
28-Kasas 38
yâ eyyuhâ : ey
-
28-Kasas 38
yâ hâmânu : ey Haman (firavunun veziri)
-
28-Kasas 38
sarhan : bir kule
-
28-Kasas 39
el hakkı : hak
-
28-Kasas 40
ehaznâ-hu : onu aldık, yakaladık
-
28-Kasas 42
hâzihi ed dunyâ : bu dünya
-
28-Kasas 48
el hakku : hak
-
28-Kasas 53
el hakku : hak
-
28-Kasas 54
bi el haseneti : hasenat ile, iyilikle
-
28-Kasas 57
nutehattaf : atılırız
-
28-Kasas 57
haremen : harem olan, hürmet edilen
-
28-Kasas 58
maîşete-hâ : onun geçimi
-
28-Kasas 59
hattâ yeb'ase : gönderinceye kadar, göndermedikçe
-
28-Kasas 59
ummi-hâ : ana şehir, yerleşim merkezi
-
28-Kasas 59
ve ehlu-hâ : ve onun halkı
-
28-Kasas 60
el hayâti ed dunyâ : dünya hayatı
-
28-Kasas 60
ve zînetu-hâ : ve onun süsü
-
28-Kasas 60
hayrun : daha hayırlı
-
28-Kasas 61
hasenen : güzel
-
28-Kasas 61
el hayâti ed dunyâ : dünya hayatı
-
28-Kasas 63
hakka : hak
-
28-Kasas 63
hâulâi : bunlar
-
28-Kasas 67
ve amile sâlihân : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptı
-
28-Kasas 68
subhâne : sübhan, münezzeh
-
28-Kasas 70
lehu el hamdu : hamd ona ait
-
28-Kasas 72
en nehâre : gündüz
-
28-Kasas 73
ve en nehâre : ve gündüz
-
28-Kasas 75
hâtû : getirin
-
28-Kasas 75
burhâne-kum : sizin burhanlarınız, sizin delilleriniz
-
28-Kasas 75
el hakka : hak
-
28-Kasas 76
mefâtiha-hu : onun anahtarları
-
28-Kasas 79
harece : çıktı
-
28-Kasas 79
el hayâte ed dunyâ : dünya hayatı
-
28-Kasas 79
hazzin azîmin : en büyük haz
-
28-Kasas 80
hayrun : daha hayırlı
-
28-Kasas 80
ve amile sâlihan : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptı
-
28-Kasas 80
ve lâ yulekkâ-hâ : ve ona mülâki olmaz, kavuşmaz
-
28-Kasas 81
hasefnâ : yere geçirdik
-
28-Kasas 82
ve asbeha : ve sabahladı, oldu
-
28-Kasas 82
hasefe : yere geçirdi
-
28-Kasas 83
nec'alu-hâ : onu kılarız
-
28-Kasas 84
el haseneti : hasene, iyilik, sevap
-
28-Kasas 84
hayrun : daha hayırlı
-
28-Kasas 84
min-hâ : ondan
-
28-Kasas 88
âhara : öteki, diğer
-
28-Kasas 88
hâlikun : helâk olucu
-
29-Ankebût 2
hasibe : sandı
-
29-Ankebût 4
hasibe : hesap etti, zannetti
-
29-Ankebût 7
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptılar
-
29-Ankebût 9
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel (nefs tasfiyesi) yaptılar
-
29-Ankebût 12
hatâyâ-kum : sizin hatalarınız
-
29-Ankebût 12
bi hâmilîne : yüklenenler
-
29-Ankebût 12
min hatâyâ-hum : onların hatalarından
-
29-Ankebût 14
nûhan : Nuh
-
29-Ankebût 14
hamsîne : elli (50)
-
29-Ankebût 14
ehaze-hum : onları aldı, onları helâk etti
-
29-Ankebût 15
ashâbe : sahip, halk
-
29-Ankebût 15
ve cealnâ-hâ : ve onu kıldık
-
29-Ankebût 16
hayrun : daha hayırlı
-
29-Ankebût 19
el halka : yaratılış
-
29-Ankebût 20
el halka : yaratma, yaratış
-
29-Ankebût 21
ve yerhamu : ve rahmet eder (rahîm esmasıyla tecelli eder)
-
29-Ankebût 24
harrıkû-hu : onu yakın
-
29-Ankebût 25
ittehaztum : siz edindiniz
-
29-Ankebût 25
el hayâti ed dunyâ : dünya hayatı
-
29-Ankebût 26
muhâcirun : hicret edenim, hicret edecek olanım
-
29-Ankebût 26
el hakîmu : hüküm ve hikmet sahibi
-
29-Ankebût 27
ishâka : İshak
-
29-Ankebût 28
bi-hâ : onu
-
29-Ankebût 28
ehadin : biri, birisi
-
29-Ankebût 31
hâzihi : bu
-
29-Ankebût 31
ehle-hâ : onun halkı
-
29-Ankebût 32
fîhâ : orada vardır
-
29-Ankebût 32
fîhâ : orada
-
29-Ankebût 33
lâ tehaf : korkma
-
29-Ankebût 34
hâzihi : bu
-
29-Ankebût 35
min-hâ : ondan
-
29-Ankebût 36
ehâ-hum : onların kardeşi
-
29-Ankebût 37
ehazet-hum : onları aldı, yakaladı
-
29-Ankebût 39
ve hâmâne : ve Haman
-
29-Ankebût 40
ehaznâ : biz aldık, yakaladık
-
29-Ankebût 40
hâsıben : kasırga
-
29-Ankebût 40
ehazet-hu : onu aldı, yakaladı
-
29-Ankebût 40
es sayhatu : sayha (şiddetli ses dalgası)
-
29-Ankebût 40
hasefnâ : yere geçirdik, yerin dibine batırdık
-
29-Ankebût 41
ittehazû : edindiler
-
29-Ankebût 41
ittehazet : edindi
-
29-Ankebût 42
el hakîmu : hakîm, hikmet ve hüküm sahibi
-
29-Ankebût 43
nadribu-hâ : onu (örnek) veriyoruz
-
29-Ankebût 43
mâ ya'kılu-hâ : onu akıl edemez
-
29-Ankebût 44
halaka : yarattı
-
29-Ankebût 44
bi el hakkı : hak ile
-
29-Ankebût 45
tenhâ : nehyeder, yasaklar, mani olur
-
29-Ankebût 47
hâulâi : onlar
-
29-Ankebût 47
mâ yechadu : bile bile inkâr etmez
-
29-Ankebût 49
mâ yechadu : bile bile inkâr etmez
-
29-Ankebût 52
hum el hâsirûne : hüsrana uğrayanlar
-
29-Ankebût 58
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel işlediler, nefs tezkiyesi yaptılar
-
29-Ankebût 58
min tahti-ha : onun altından
-
29-Ankebût 58
el enhâru : nehirler
-
29-Ankebût 58
hâlidîne : kalıcıdırlar, kalacak olanlar
-
29-Ankebût 58
fî-hâ : orada
-
29-Ankebût 60
rızka-hâ : onun rızkı
-
29-Ankebût 60
yerzuku-hâ : o rızıklandırır
-
29-Ankebût 61
halaka : yarattı
-
29-Ankebût 61
ve sehhare : ve musahhar kıldı, emre amade kıldı
-
29-Ankebût 63
mevti-hâ : onun ölümü
-
29-Ankebût 63
el hamdu : hamd
-
29-Ankebût 64
hâzihi : bu
-
29-Ankebût 64
el hayâtu ed dunyâ : dünya hayatı
-
29-Ankebût 64
el hayevânu : (gerçek) hayat
-
29-Ankebût 67
haramen : haram, hürmet edilip yasaklanan
-
29-Ankebût 67
ve yutehattafu : ve zorla kapılıp götürülen, esir alınan
-
29-Ankebût 67
havli-him : onların etraflarında
-
29-Ankebût 68
bi el hakkı : hak ile
-
3-Âl-i İmrân 2
el hayyu : daima hayatta
-
3-Âl-i İmrân 3
bi el hakkı : hak ile
-
3-Âl-i İmrân 6
fî el erhâmi : rahimlerde, rahimler içinde
-
3-Âl-i İmrân 6
el hakîmu : hükmedici, hikmet sahibi
-
3-Âl-i İmrân 7
ve uharu : ve diğerleri
-
3-Âl-i İmrân 7
muteşâbihâtun : tevile tâbî, yoruma açık
-
3-Âl-i İmrân 8
el vehhâbu : ihsan eden, bağışlayan, hak kazanmadan veren, karşılıksız veren
-
3-Âl-i İmrân 11
fe ehaze-hum allâhu : bunun üzerine Allah onları yakaladı
-
3-Âl-i İmrân 12
ve bi'se el mihâdu : ve ne kötü döşek
-
3-Âl-i İmrân 14
ve el hayli : ve atlar
-
3-Âl-i İmrân 14
ve el harsi : ve ekinler
-
3-Âl-i İmrân 14
el hayâti : hayat
-
3-Âl-i İmrân 15
bi hayrın : hayırlısı
-
3-Âl-i İmrân 15
min tahtı-hâ : onun altından
-
3-Âl-i İmrân 15
el enhâru : nehirler
-
3-Âl-i İmrân 15
hâlidîne fî-hâ : orada, içinde devamlı kalacak olanlar
-
3-Âl-i İmrân 15
mutahharatun : temiz, tertemiz
-
3-Âl-i İmrân 17
bi el eshâri : seher vakitlerinde
-
3-Âl-i İmrân 18
el hakîmu : hakim, hüküm sahibi
-
3-Âl-i İmrân 20
fe in hâccû-ke : bundan sonra eğer seninle tartışırlarsa
-
3-Âl-i İmrân 21
bi gayri hakkın : haksız yere
-
3-Âl-i İmrân 22
habitat : heba oldu, boşa gitti
-
3-Âl-i İmrân 26
bi yedike el hayru : hayır senin elinde
-
3-Âl-i İmrân 27
fî en nehâri : gündüzün içine
-
3-Âl-i İmrân 27
ve tûlicu en nehâra : ve gündüzü sokarsın
-
3-Âl-i İmrân 27
ve tuhricu el hayya : ve canlıyı çıkarırsın
-
3-Âl-i İmrân 27
min el hayyi : canlıdan
-
3-Âl-i İmrân 28
ve yuhazziru-kumu allâhu : ve Allah sizi sakındırır
-
3-Âl-i İmrân 30
min hayrin : hayırdan
-
3-Âl-i İmrân 30
beyne-hâ : onun (kendisi ile) arasında
-
3-Âl-i İmrân 30
ve yuhazziru-kum(u) allâhu : ve Allah sizi sakındırır
-
3-Âl-i İmrân 33
âdeme ve nûhan : Hazreti Âdem ve Hazreti Nuh
-
3-Âl-i İmrân 34
ba'du-hâ : onun bazıları
-
3-Âl-i İmrân 34
min ba'din \n(badu-hâ min badin) : bazılarından \n: (birbirinden)
-
3-Âl-i İmrân 35
muharraran : hür olarak
-
3-Âl-i İmrân 36
vadaat-hâ : onu doğurdu
-
3-Âl-i İmrân 36
vada'tu-hâ unsâ : ben onu kız doğurdum
-
3-Âl-i İmrân 36
semmeytu-hâ : onu isimlendirdim, adını koydum
-
3-Âl-i İmrân 36
uîzu-hâ bi-ke : onu sana sığındırırım, emanet ederim
-
3-Âl-i İmrân 36
ve zurriyyete-hâ : ve onun zurriyetini, neslini
-
3-Âl-i İmrân 37
fe tekabbele-hâ : böylece onu kabul etti (buyurdu)
-
3-Âl-i İmrân 37
rabbu-hâ : onun Rabbi
-
3-Âl-i İmrân 37
bi kabûlin hasenin : güzel bir kabul ile
-
3-Âl-i İmrân 37
ve enbete-hâ : ve onu yetiştirdi
-
3-Âl-i İmrân 37
nebâten hasenen : güzel bir şekilde (yetiştirme ile)
-
3-Âl-i İmrân 37
ve keffele-hâ : ve ona kefil kıldı, bakmakla mükellef kıldı
-
3-Âl-i İmrân 37
kullemâ dehale : her girişinde
-
3-Âl-i İmrân 37
aleyhâ : onun yanına
-
3-Âl-i İmrân 37
vecede inde-hâ : onun yanında buldu
-
3-Âl-i İmrân 37
ennâ leki hâzâ : bu sana nasıl, nereden
-
3-Âl-i İmrân 39
ve hasûran : ve son derece nefsine hakim
-
3-Âl-i İmrân 42
ve tahhare-ki : ve seni temizledi, tertemiz yarattı
-
3-Âl-i İmrân 45
vecîhan : şerefli, itibarlı
-
3-Âl-i İmrân 51
hâzâ : bu
-
3-Âl-i İmrân 52
ehassa îsâ : Hz Îsâ hissetti
-
3-Âl-i İmrân 52
kâle el havâriyyûne : havariler dedi
-
3-Âl-i İmrân 54
hayru : en hayırlı
-
3-Âl-i İmrân 57
ve amilû es sâlihâti : ve nefsi tezkiye edici amel yaptılar
-
3-Âl-i İmrân 58
el hakîmi : hikmetli
-
3-Âl-i İmrân 59
halaka-hu : onu yarattı
-
3-Âl-i İmrân 60
el hakku : hak, gerçek
-
3-Âl-i İmrân 61
hâcce-ke : seninle tartıştı
-
3-Âl-i İmrân 62
hâzâ : bu
-
3-Âl-i İmrân 62
el kasasu el hakku : hak kısas, gerçek olay
-
3-Âl-i İmrân 62
el hakîmu : hüküm ve hikmet sahibi
-
3-Âl-i İmrân 65
tuhâccûne : tartışıyorsunuz
-
3-Âl-i İmrân 66
hâ entum : işte siz
-
3-Âl-i İmrân 66
hâulâi : bunlarsınız (busunuz)
-
3-Âl-i İmrân 66
hâcectum : tartıştınız
-
3-Âl-i İmrân 66
fe lime tuhâccûne : artık siz niçin tartışıyorsunuz,
-
3-Âl-i İmrân 67
hanîfen : Allah'ın tek oluşuna, ölmeden önce ruhun O'na ulaşmasının ve Allah'a teslim olmanın farz olduğuna inanan
-
3-Âl-i İmrân 68
ve hâza en nebiyyu : ve bu peygamber
-
3-Âl-i İmrân 71
el hakka bi el bâtılı : hakkı (gerçeği), batıl (boş şeyler) ile
-
3-Âl-i İmrân 71
el hakka : hakkı, gerçeği
-
3-Âl-i İmrân 72
veche en nehâri : gündüz
-
3-Âl-i İmrân 73
ehadun : bir kimse, bir başkası
-
3-Âl-i İmrân 73
ev yuhâccû-kum : yoksa onlar sizinle çekişiyorlar mı
-
3-Âl-i İmrân 77
lâ halaka : nasip yoktur
-
3-Âl-i İmrân 81
ve iz ehaze allâhu : ve Allah aldığı zaman
-
3-Âl-i İmrân 81
ve ehaztum : ve aldınız
-
3-Âl-i İmrân 84
ve ishâka : ve İshâk (A.S)'a
-
3-Âl-i İmrân 84
beyne ehadin : aralarından birini
-
3-Âl-i İmrân 85
min el hâsirîne : hüsranda olanlardan
-
3-Âl-i İmrân 86
hakkun : hak, gerçek
-
3-Âl-i İmrân 88
hâlidîne fîhâ : onun içinde ebedi kalacak olanlar
-
3-Âl-i İmrân 88
lâ yuhaffefu : hafifletilmez
-
3-Âl-i İmrân 91
min ehadi-him : onların birinden, hiç birinden
-
3-Âl-i İmrân 92
hattâ tunfikû : infak edinceye kadar, infak etmedikçe
-
3-Âl-i İmrân 93
mâ harrame : haram kıldığı şey(ler)
-
3-Âl-i İmrân 93
fe utlû-hâ : öyleyse, haydi, (...yapın) da okuyun
-
3-Âl-i İmrân 95
hanîfen : hanif olarak (tek Allah'a inanarak teslim olmak)
-
3-Âl-i İmrân 97
dahale-hu : oraya girdi
-
3-Âl-i İmrân 99
tebgûne-hâ : onun istiyorsunuz
-
3-Âl-i İmrân 100
yâ eyyuhâ : ey
-
3-Âl-i İmrân 102
yâ eyyuhâ : ey
-
3-Âl-i İmrân 102
hakka tukâti-hî : O'nun hak takvası ile, bi hakkın takva, en üst derece takva
-
3-Âl-i İmrân 103
bi habli allâhi : Allah'ın ipine
-
3-Âl-i İmrân 103
min-hâ : ondan
-
3-Âl-i İmrân 104
ilâ el hayri : hayra
-
3-Âl-i İmrân 107
hum fî-hâ : onlar, onun içinde
-
3-Âl-i İmrân 107
hâlidûne : ebedî kalacak olanlar
-
3-Âl-i İmrân 108
netlû-hâ : onu okuyoruz, açıklıyoruz
-
3-Âl-i İmrân 108
bi el hakkı : hak olarak, gerçeği
-
3-Âl-i İmrân 110
hayra ummetin : hayırlı ümmet, topluluk
-
3-Âl-i İmrân 110
hayran : hayırlı
-
3-Âl-i İmrân 112
bi hablin min allâhi : Allah'tan bir ip
-
3-Âl-i İmrân 112
ve hablin : ve bir ip
-
3-Âl-i İmrân 112
bi gayri hakkın : haksız yere
-
3-Âl-i İmrân 114
fî el hayrâti : hayırlarda, hayırlara
-
3-Âl-i İmrân 115
min hayrin : hayırdan, hayır olarak
-
3-Âl-i İmrân 116
ashâbu en nâri : ateş ehlidir, ateş halkıdır
-
3-Âl-i İmrân 116
hum fî-hâ : onlar orada
-
3-Âl-i İmrân 116
hâlidûne : devamlı kalacak olanlar
-
3-Âl-i İmrân 117
hâzihi el hayâti ed dunyâ : bu dünya hayatı
-
3-Âl-i İmrân 117
fîhâ : onun içinde, ona
-
3-Âl-i İmrân 117
harse : ekinler
-
3-Âl-i İmrân 118
yâ eyyuhâ : ey
-
3-Âl-i İmrân 118
habâlen : fesada düşürmek
-
3-Âl-i İmrân 119
hâ entum ulâi : işte siz busunuz, böylesiniz
-
3-Âl-i İmrân 119
ve izâ halev : ve yalnız kaldıkları zaman
-
3-Âl-i İmrân 120
hasenetun : hasene, iyilik, güzellik
-
3-Âl-i İmrân 120
yefrahû bi-hâ : onunla ferahlanırlar, ona sevinirler
-
3-Âl-i İmrân 125
hâzâ yumdid-kum : bu size yardım
-
3-Âl-i İmrân 125
bi hamseti âlâfin : beş bini ile
-
3-Âl-i İmrân 126
el hakîmi : hüküm ve hikmet sahibi
-
3-Âl-i İmrân 127
hâibîne : bozguna uğrayanlar
-
3-Âl-i İmrân 130
yâ eyyuhâ : ey
-
3-Âl-i İmrân 132
turhamûne : rahmet olunursunuz
-
3-Âl-i İmrân 133
ardu-hâ : onun genişliği
-
3-Âl-i İmrân 136
min tahti-hâ : onun altından
-
3-Âl-i İmrân 136
el enhâru : nehirler
-
3-Âl-i İmrân 136
hâlidîne fî-hâ : orada, içinde kalacak olanlar
-
3-Âl-i İmrân 137
kad halet : gelip geçmiş
-
3-Âl-i İmrân 138
hâzâ : bu
-
3-Âl-i İmrân 140
nudâvilu-hâ : biz onu döndürür dolaştırırız
-
3-Âl-i İmrân 141
ve yemhaka : ve yavaş yavaş helâk etmesi
-
3-Âl-i İmrân 142
em hasibtum : yoksa siz zannediyor musunuz
-
3-Âl-i İmrân 144
ve mâ muhammedun : ve Muhammed ... olmadı, değildir
-
3-Âl-i İmrân 144
kad halet : gelip geçmiştir
-
3-Âl-i İmrân 145
min-hâ : ondan
-
3-Âl-i İmrân 145
min-hâ : ondan
-
3-Âl-i İmrân 149
yâ eyyuhâ : ey
-
3-Âl-i İmrân 149
hâsirîne : hüsrana uğramış olanlar
-
3-Âl-i İmrân 150
hayru : en hayırlı
-
3-Âl-i İmrân 152
hattâ : hatta, öyle ki, fakat
-
3-Âl-i İmrân 153
alâ ehadin : hiç kimseye
-
3-Âl-i İmrân 153
habîrun : haberdar
-
3-Âl-i İmrân 154
gayre el hakkı : haksız
-
3-Âl-i İmrân 154
hâ-hunâ : burada
-
3-Âl-i İmrân 155
halîmun : halîm, yumuşak davranan, acele etmeyen
-
3-Âl-i İmrân 156
yâ eyyuhâ : ey
-
3-Âl-i İmrân 156
hasreten : hasret, pişmanlık
-
3-Âl-i İmrân 157
hayrun : daha hayırlı
-
3-Âl-i İmrân 159
min havli-ke : senin etrafından
-
3-Âl-i İmrân 162
bi sehatin : gazaba
-
3-Âl-i İmrân 165
misley-hâ : onun iki misli, iki katı
-
3-Âl-i İmrân 165
ennâ hâzâ : bu nasıl
-
3-Âl-i İmrân 170
lem yelhakû : henüz katılmayanlar
-
3-Âl-i İmrân 170
min halfi-him : onların arkalarından
-
3-Âl-i İmrân 170
ellâ havfun : korku yoktur, olmaz
-
3-Âl-i İmrân 173
hasbunâ allâhu : Allah kâfidir
-
3-Âl-i İmrân 175
yuhavvifu : korkutur
-
3-Âl-i İmrân 175
fe lâ tehâfû-hum : artık onlardan korkmayın
-
3-Âl-i İmrân 175
ve hâfû-ni : ve Ben'den korkun
-
3-Âl-i İmrân 176
hazzan : bir haz, bir nasip
-
3-Âl-i İmrân 178
hayrun : hayırdır
-
3-Âl-i İmrân 179
hattâ : oluncaya kadar
-
3-Âl-i İmrân 179
el habîse : kötü
-
3-Âl-i İmrân 180
yebhalûne : cimrilik ederler
-
3-Âl-i İmrân 180
hayran : hayırdır
-
3-Âl-i İmrân 180
habîrun : haberdar olandır
-
3-Âl-i İmrân 181
bi gayri hakkın : haksız yere, haksızlıkla
-
3-Âl-i İmrân 181
azâbe el harîki : yakıcı azabı
-
3-Âl-i İmrân 183
hattâ : ... oluncaya kadar, ... olmadıkça
-
3-Âl-i İmrân 185
zuhziha : uzaklaştırılır
-
3-Âl-i İmrân 185
ve mâ el hayâtu ed dunyâ : ve dünya hayatı değildir
-
3-Âl-i İmrân 187
ve iz ehaze allâhu : ve Allah ... almıştı
-
3-Âl-i İmrân 190
fî halkı : yaratılışında vardır
-
3-Âl-i İmrân 190
ve en nehâri : ve gündüz
-
3-Âl-i İmrân 191
fî halkı es semâvâti : göklerin yaratılışı hakkında
-
3-Âl-i İmrân 191
mâ halakte hâzâ : Sen bunu yaratmadın
-
3-Âl-i İmrân 191
subhâne-ke : Sen Subhan'sın (Seni tesbih ve tenzih ederiz)
-
3-Âl-i İmrân 195
hâcerû : hicret ettiler
-
3-Âl-i İmrân 195
min tahti-hâ : onun altından
-
3-Âl-i İmrân 195
el enhâru : nehirler
-
3-Âl-i İmrân 197
el mihâdu : döşek, yatak
-
3-Âl-i İmrân 198
min tahti-hâ : onun altından
-
3-Âl-i İmrân 198
el enhâru : nehirler
-
3-Âl-i İmrân 198
hâlidîne fî-hâ : onun içinde ebedîyyen kalacak olanlar
-
3-Âl-i İmrân 198
hayrun : daha hayırlı
-
3-Âl-i İmrân 199
hâşiîne li allâhi : Allah'a karşı huşû duyarlar
-
3-Âl-i İmrân 200
yâ eyyuhâ : ey
-
30-Rûm 7
el hayâti ed dunyâ : dünya hayatı
-
30-Rûm 8
mâ halaka : yaratmadı
-
30-Rûm 8
bi el hakkı : hak ile
-
30-Rûm 9
ve amerû-hâ : ve onu imar ettiler
-
30-Rûm 9
amerû-hâ : onu imar ettiler
-
30-Rûm 10
bihâ : onunla
-
30-Rûm 11
el halka : yaratış, yaratma
-
30-Rûm 15
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel, nefs tezkiyesi
-
30-Rûm 17
subhâne : tenzih et, münezzeh kıl (o sübhandır de), tesbih et
-
30-Rûm 18
el hamdu : hamd
-
30-Rûm 19
el hayye : diri, canlı
-
30-Rûm 19
min el hayyi : diriden, canlıdan
-
30-Rûm 19
mevti-hâ : onun ölümü
-
30-Rûm 20
en halaka-kum : sizi yaratması
-
30-Rûm 21
en halaka : yaratması
-
30-Rûm 21
ileyhâ : ona
-
30-Rûm 22
halku : yaratma, yaratış
-
30-Rûm 23
ve en nehâri : ve gündüz
-
30-Rûm 24
havfen : korku olarak
-
30-Rûm 24
mevti-hâ : onun ölümü
-
30-Rûm 27
el halka : yaratma
-
30-Rûm 27
el hakîmu : hüküm ve hikmet sahibi
-
30-Rûm 28
tehâfûne-hum : onlardan korkarsınız, çekinirsiniz
-
30-Rûm 30
hanîfen : hanif olarak
-
30-Rûm 30
aleyhâ : onun üzerine
-
30-Rûm 30
li halkıllâhi (halkı allâhi) : Allah'ın yaratmasında
-
30-Rûm 36
bihâ : ona, onunla
-
30-Rûm 38
hakka-hu : onun hakkı
-
30-Rûm 38
hayrun : daha hayırlıdır
-
30-Rûm 38
vechallâhi (veche allâhi) : Allah'ın
-
30-Rûm 39
vechallâhi (veche allâhi) : Allah'ın vechi, yüzü
-
30-Rûm 40
halaka-kum : sizi yarattı
-
30-Rûm 40
subhâne-hu : o sübhandır, münezzehtir
-
30-Rûm 41
zahare : zahir oldu, ortaya çıktı
-
30-Rûm 44
amile sâlihan : salih amel (nefs tezkiyesi) yaptı
-
30-Rûm 45
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel, nefsi islâh edici amel yani nefs tezkiyesi yaparlar
-
30-Rûm 46
er riyâha : rüzgârlar
-
30-Rûm 47
hakkan : hak
-
30-Rûm 48
er riyâha : rüzgârlar
-
30-Rûm 48
sehâben : bulutlar
-
30-Rûm 50
mevti-hâ : onun ölümü
-
30-Rûm 51
rîhan : rüzgâr
-
30-Rûm 53
bi hâdi : hidayete ulaştırıcı
-
30-Rûm 54
halaka-kum : sizi yarattı
-
30-Rûm 56
fe hâzâ : işte bu
-
30-Rûm 58
hâzâ : bu
-
30-Rûm 60
hakkun : haktır
-
31-Lokman 2
el hakîmi : hakîm, hikmet ve hüküm sahibi
-
31-Lokman 6
el hadîsi : söz
-
31-Lokman 6
ve yettehıze-hâ : ve onu edinirler
-
31-Lokman 7
lem yesma'-hâ : onu işitmedi (işitmiyor)
-
31-Lokman 8
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptılar
-
31-Lokman 9
hâlidîne : kalıcı olanlar
-
31-Lokman 9
fî-hâ : orada
-
31-Lokman 9
hakkan : hak
-
31-Lokman 9
el hakîmu : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
31-Lokman 10
halaka : yarattı, halketti
-
31-Lokman 10
terevne-hâ : onu görüyorsunuz
-
31-Lokman 10
fî-hâ : orada
-
31-Lokman 10
fî-hâ : orada
-
31-Lokman 11
hâzâ : bu
-
31-Lokman 11
halku allâhi : Allah'ın yaratması
-
31-Lokman 11
halaka : yarattı
-
31-Lokman 12
hamîdun : hamdedilen
-
31-Lokman 14
hamelet-hu : onu yüklendi, taşıdı
-
31-Lokman 16
inne-hâ : muhakkak ki o
-
31-Lokman 16
habbetin : tane
-
31-Lokman 16
min hardalin : hardaldan, hardal
-
31-Lokman 16
habîrun : haberdar
-
31-Lokman 18
hadde-ke : yanağını
-
31-Lokman 18
merahan : böbürlenerek
-
31-Lokman 19
el hamîri : merkep
-
31-Lokman 20
sehhare : musahhar kıldı, emrine amade kıldı
-
31-Lokman 25
halaka : yarattı
-
31-Lokman 25
el hamdu : hamd
-
31-Lokman 26
el hamîdu : hamîd (hamdedilen)
-
31-Lokman 27
hakîmun : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
31-Lokman 28
mâ halku-kum : sizin yaratılmanız değil
-
31-Lokman 29
fî en nehâri : gündüzün içine
-
31-Lokman 29
en nehâre : gündüz
-
31-Lokman 29
ve sehhare : ve musahhar kıldı, emrine amade kıldı
-
31-Lokman 29
habîrun : haberi olan, haberdar
-
31-Lokman 30
el hakku : hak
-
31-Lokman 32
ve mâ yechadu : ve bilerek inkâr etmez
-
31-Lokman 32
hattârin : çok gaddar
-
31-Lokman 33
yâ eyyuhâ : ey
-
31-Lokman 33
hakkun : hak
-
31-Lokman 33
el hayâtu ed dunyâ : dünya hayatı
-
31-Lokman 34
fî el erhâmi : rahimlerde
-
31-Lokman 34
habîrun : haberi olan, haberdar
-
32-Secde 3
el hakku : haktır
-
32-Secde 4
halaka : yarattı
-
32-Secde 6
ve şşehādeti : ve görüneni
-
32-Secde 7
halaka-hu : onu yarattı
-
32-Secde 7
halka : yaratma
-
32-Secde 9
ve nefeha : ve üfledi, üfürdü
-
32-Secde 10
halkın : yaratılış
-
32-Secde 12
sâlihan : salih amel
-
32-Secde 13
hudâ-hâ : onun hidayeti
-
32-Secde 13
hakka : hak oldu
-
32-Secde 14
hâzâ : bu
-
32-Secde 15
bihâ : ona
-
32-Secde 15
harrû : yere kapandılar
-
32-Secde 15
bi hamdi : hamd ile
-
32-Secde 16
havfen : korku
-
32-Secde 19
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel, nefs tezkiyesi yaptılar
-
32-Secde 20
min-hâ : oradan
-
32-Secde 20
fî-hâ : oraya
-
32-Secde 22
an-hâ : ondan
-
32-Secde 28
hâzâ : bu
-
33-Ahzâb 1
yâ eyyuhâ : ey
-
33-Ahzâb 1
hakîmen : hakîm olan, hüküm ve hikmet sahibi
-
33-Ahzâb 2
yûhâ : vahyedilir
-
33-Ahzâb 2
habîren : haberdar
-
33-Ahzâb 4
ummehâti-kum : sizin anneleriniz
-
33-Ahzâb 4
el hakka : Hakk
-
33-Ahzâb 6
ummehâtu-hum : onların anneleri
-
33-Ahzâb 6
ve ûlûl erhâmi : ve rahim sahipleri, akrabalar
-
33-Ahzâb 6
ve el muhâcirîne : ve muhacirler
-
33-Ahzâb 7
ehaznâ : aldık, ahzettik
-
33-Ahzâb 7
ve ehaznâ : ve aldık
-
33-Ahzâb 9
yâ eyyu-hâ : ey
-
33-Ahzâb 9
rîhan : rüzgâr
-
33-Ahzâb 9
lem terev-hâ : siz onu görmediniz (göremediniz)
-
33-Ahzâb 10
el hanâcire : hançereler, boğazlar, gırtlaklar
-
33-Ahzâb 14
min aktâri-hâ : onun kenarlarından, yan taraflarından
-
33-Ahzâb 14
âtev-hâ : ona geldiler
-
33-Ahzâb 14
bihâ : orada
-
33-Ahzâb 19
eşıhhaten \n(şehha) : daha cimri, çok cimri \n: (cimri)
-
33-Ahzâb 19
el havfu : korku
-
33-Ahzâb 19
el havfu : korku
-
33-Ahzâb 19
eşıhhaten : daha cimri, çok cimri
-
33-Ahzâb 19
alâ el hayrı : hayra karşı
-
33-Ahzâb 21
hasenetun : güzel
-
33-Ahzâb 22
hâzâ : bu
-
33-Ahzâb 25
hayren : bir hayır
-
33-Ahzâb 27
lem tetau-hâ : ve ona ayak basmadınız
-
33-Ahzâb 28
yâ eyyuhâ : ey
-
33-Ahzâb 28
el hayâte ed dunyâ : dünya hayatı
-
33-Ahzâb 28
ve zînete-hâ : ve onun ziyneti, süsü
-
33-Ahzâb 28
serâhan : bırakma
-
33-Ahzâb 30
lehâ : ona
-
33-Ahzâb 31
ve ta'mel sâlihan : ve salih amel, nefs tezkiyesi yaparız
-
33-Ahzâb 31
nu'ti-hâ : ona veririz
-
33-Ahzâb 31
ecre-hâ : onun ecrini
-
33-Ahzâb 31
lehâ : onun için
-
33-Ahzâb 32
ke ehadin : birisi gibi
-
33-Ahzâb 34
habîren : haberdar olan
-
33-Ahzâb 35
ve el hâşiîne : ve huşû duyan erkekler
-
33-Ahzâb 35
ve el hâşiâti : ve huşû duyan kadınlar
-
33-Ahzâb 35
ve el hâfızîne : ve muhafaza eden, koruyan erkekler
-
33-Ahzâb 35
ve el hâfızâti : ve muhafaza eden, koruyan kadınlar
-
33-Ahzâb 37
ehakku : daha çok hak sahibi
-
33-Ahzâb 37
min-hâ : ondan
-
33-Ahzâb 37
zevvecnâ-ke-hâ : seni onunla evlendirdik
-
33-Ahzâb 37
haracun : güçlük, zorluk
-
33-Ahzâb 38
harecin : bir güçlük
-
33-Ahzâb 38
halev : gelip geçti
-
33-Ahzâb 39
ehaden : birisi, bir kimse
-
33-Ahzâb 39
hasîben : hesap görücü
-
33-Ahzâb 40
muhammedun : Muhammed
-
33-Ahzâb 40
ehadin : birisi, bir kimse
-
33-Ahzâb 40
ve hâtemen : ve sonuncu
-
33-Ahzâb 41
yâ eyyuhâ : ey
-
33-Ahzâb 45
yâ eyyuhâ : ey
-
33-Ahzâb 49
yâ eyyuhâ : ey
-
33-Ahzâb 49
ta'teddûne-hâ : sizin ondan sayacağınız (müddet)
-
33-Ahzâb 49
serâhan : bırakarak, bırakış
-
33-Ahzâb 50
yâ eyyuhâ : ey
-
33-Ahzâb 50
hâli-ke : dayın
-
33-Ahzâb 50
halâti-ke : senin teyzen
-
33-Ahzâb 50
hâcerne : hicret etti
-
33-Ahzâb 50
nefse-hâ : nefsini, kendini
-
33-Ahzâb 50
en yestenkiha-hâ : onu nikâh etmek ister
-
33-Ahzâb 50
hâlisaten : ... a has olarak, özel olarak
-
33-Ahzâb 50
haracun : zorluk, güçlük
-
33-Ahzâb 51
lâ cunâha : günah yoktur
-
33-Ahzâb 51
halîmen : halim
-
33-Ahzâb 53
yâ eyyuhâ : ey
-
33-Ahzâb 53
li hadîsin : söze
-
33-Ahzâb 53
min el hakkı : haktan
-
33-Ahzâb 53
atharu : en temiz, daha temiz
-
33-Ahzâb 55
lâ cunâha : günah yoktur
-
33-Ahzâb 55
ehavâti-hinne : onların kız kardeşleri
-
33-Ahzâb 56
yâ eyyuhâ : ey
-
33-Ahzâb 59
yâ eyyuhâ : ey
-
33-Ahzâb 60
fî-hâ : orada
-
33-Ahzâb 62
halev : gelip geçti
-
33-Ahzâb 63
ilmu-hâ : onun ilmi, bilgisi
-
33-Ahzâb 65
hâlidîne : halid olanlar, kalıcı olanlar
-
33-Ahzâb 65
fî-hâ : orada
-
33-Ahzâb 69
yâ eyyuhâ : ey
-
33-Ahzâb 70
yâ eyyuhâ : ey
-
33-Ahzâb 72
en yahmilne-hâ : onun yüklenmek
-
33-Ahzâb 72
min-hâ : ondan
-
33-Ahzâb 72
ve hamele-ha : ve onu yüklendi
-
34-Sebe 1
el hamdu : hamd
-
34-Sebe 1
el hamdu : hamd
-
34-Sebe 1
el hakîmu : hakîm olan, hikmet ve hüküm sahibi
-
34-Sebe 1
el habîru : habîr olan, herşeyden haberdar olan
-
34-Sebe 2
min-hâ : ondan
-
34-Sebe 2
fî-hâ : oraya
-
34-Sebe 4
ve amilûs sâlihâti : ve salih amel işleyen
-
34-Sebe 6
el hakka : hak
-
34-Sebe 6
el hamîdi : hamid olan, hamdedilen
-
34-Sebe 7
fî halkın : yaratılışta yaratılacağınızı
-
34-Sebe 9
ve mâ halfe-hum : ve arkalarında olan şey
-
34-Sebe 10
el hadîde : demir
-
34-Sebe 11
va'melû sâlihan : ve salih amel (zikirle nefs tezkiyesi) yapın
-
34-Sebe 12
er rîha : rüzgâr
-
34-Sebe 12
guduvvu-hâ : onun sabah gidişi
-
34-Sebe 12
ve revâhu-hâ : ve onun akşam dönüşü
-
34-Sebe 13
mehârîbe : mihraplar, saraylar, yüksek binalar
-
34-Sebe 14
harre : yere kapandı
-
34-Sebe 16
hamtın : acı, buruk
-
34-Sebe 18
fî-hâ : orada
-
34-Sebe 18
fî-hâ : orada
-
34-Sebe 18
fî-hâ : orada
-
34-Sebe 19
ehâdîse : hadîs, nesilden nesile anlatılan sözler (efsane)
-
34-Sebe 21
min-hâ : ondan
-
34-Sebe 21
hafîzun : koruyucu, gözetici
-
34-Sebe 23
hattâ : hatta, olunca
-
34-Sebe 23
el hakka : hak
-
34-Sebe 26
el hakkı : Hak
-
34-Sebe 27
elhaktum : siz ilhak ettiniz, dahil ettiniz
-
34-Sebe 27
el hakîmu : hüküm ve hikmet sahibi
-
34-Sebe 29
hâzâ : bu
-
34-Sebe 31
bi hâzâ : buna
-
34-Sebe 33
ve en nehâri : ve gündüz
-
34-Sebe 34
mutrefû-hâ : onun refah içinde olanları, ileri gelenleri
-
34-Sebe 37
ve amile sâlihan : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptı
-
34-Sebe 39
hayru : hayırlı
-
34-Sebe 40
hâulâi : işte bunlar
-
34-Sebe 41
subhâne-ke : sen münezzehsin, sen Sübhan'sın
-
34-Sebe 42
bihâ : onu
-
34-Sebe 43
mâ hâzâ : bu değil
-
34-Sebe 43
hâzâ : bu
-
34-Sebe 43
el hakkı : hak
-
34-Sebe 43
hâzâ : bu
-
34-Sebe 44
yedrusûne-hâ : onu tedris ederler
-
34-Sebe 48
bi el hakkı : hakkı
-
34-Sebe 49
el hakku : hak
-
35-Fâtır 1
el hamdu : hamd
-
35-Fâtır 1
ecnihatin : cenahlar, kanatlar
-
35-Fâtır 1
fî el halkı : yaratışta, yaratmada
-
35-Fâtır 2
lehâ : onu
-
35-Fâtır 2
el hakîmu : hüküm ve hikmet sahibi
-
35-Fâtır 3
yâ eyyuhâ : ey
-
35-Fâtır 3
min hâlikın : bir yaratıcı(dan)
-
35-Fâtır 5
yâ eyyuhâ : ey
-
35-Fâtır 5
hakkun : hak
-
35-Fâtır 5
el hayâtu ed dunyâ : dünya hayatı
-
35-Fâtır 6
min ashâbi : ehlinden, halkından
-
35-Fâtır 7
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptılar
-
35-Fâtır 8
hasenen : güzel
-
35-Fâtır 8
haserâtin : hasretler, hüzünler
-
35-Fâtır 9
er rîâha : rüzgâr(lar)
-
35-Fâtır 9
sehâben : bulutlar
-
35-Fâtır 9
mevti-hâ : onun ölümü
-
35-Fâtır 11
halaka-kum : sizi yarattı
-
35-Fâtır 12
hâzâ : bu
-
35-Fâtır 12
ve hâzâ : ve bu
-
35-Fâtır 12
telbesûne-hâ : onu takarsınız
-
35-Fâtır 13
fî en nehâri : gündüzün içine
-
35-Fâtır 13
en nehâre : gündüz
-
35-Fâtır 13
ve sehhare : ve emre amade kıldı, emri altına aldı
-
35-Fâtır 14
habîrin : haberdar olan, haber veren
-
35-Fâtır 15
yâ eyyuhâ : ey
-
35-Fâtır 15
el hamîdu : hamid, hamdedilen, övülmeye lâyık
-
35-Fâtır 16
bi halkın : bir halkı
-
35-Fâtır 18
ilâ himli-hâ : onu taşımaya
-
35-Fâtır 21
el harûru : sıcaklıklar
-
35-Fâtır 24
bi el hakkı : hak ile
-
35-Fâtır 24
halâ : gelip geçmiş olan
-
35-Fâtır 24
fîhâ : orada
-
35-Fâtır 26
ehaztu : aldım, yakaladım
-
35-Fâtır 27
elvânu-hâ : onun renkleri
-
35-Fâtır 27
elvânu-hâ : onun renkleri
-
35-Fâtır 31
evhaynâ : vahyettik
-
35-Fâtır 31
el hakku : haktır
-
35-Fâtır 31
habîrun : haberdar olan
-
35-Fâtır 32
bi el hayrâti : hayırlarda
-
35-Fâtır 33
yedhulûne-hâ : ona girerler
-
35-Fâtır 33
yuhallevne : süslenirler, takarlar
-
35-Fâtır 33
fî-hâ : orada
-
35-Fâtır 33
fî-hâ : orada
-
35-Fâtır 33
harîrun : ipek
-
35-Fâtır 34
el hamdu : hamd
-
35-Fâtır 34
el hazene : hüzün, gam
-
35-Fâtır 35
ehalle-nâ : bizi yerleştirdi
-
35-Fâtır 35
fî-hâ : orada
-
35-Fâtır 35
fî-hâ : orada
-
35-Fâtır 36
ve lâ yuhaffefu : ve hafifletilmez
-
35-Fâtır 36
min azâbi-hâ : onun azabından
-
35-Fâtır 37
fî-hâ : orada
-
35-Fâtır 37
na'mel el sâlihan : biz salih amel yapalım
-
35-Fâtır 39
halâife : halifeler
-
35-Fâtır 39
hasâren : hasar, zarar ziyan
-
35-Fâtır 40
halakû : halkettiler, yarattılar
-
35-Fâtır 41
min ehadin : birisi
-
35-Fâtır 41
halîmen : halîm
-
35-Fâtır 45
alâ zahri-hâ : onun sırtında, onun üstünde
-
36-Yâsin 2
el hakîmi : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
36-Yâsin 7
hakka : hak oldu
-
36-Yâsin 9
ve min halfi-him : ve onların arkalarından
-
36-Yâsin 11
ve haşiye : ve huşû duydu
-
36-Yâsin 13
ashâbe : halk
-
36-Yâsin 13
iz câe-hâ : ona gelmişti
-
36-Yâsin 29
sayhaten : bir sayha, şiddetli ses dalgası
-
36-Yâsin 29
hum hâmidûne : onlar sönenler, sönen kimseler
-
36-Yâsin 30
yâ hasreten : yazık, yazıklar olsun
-
36-Yâsin 33
ahyeynâ-hâ : biz onu dirilttik
-
36-Yâsin 33
min-hâ : ondan
-
36-Yâsin 33
habben : taneler
-
36-Yâsin 34
fî-hâ : orada
-
36-Yâsin 34
fî-hâ : orada
-
36-Yâsin 36
subhânellezî (subhâne ellezî) : o sübhandır, herşeyden münezzehtir
-
36-Yâsin 36
halaka : yarattı
-
36-Yâsin 36
kulle-hâ : onun hepsi
-
36-Yâsin 37
en nehâre : gündüz
-
36-Yâsin 38
lehâ : ona
-
36-Yâsin 39
hattâ : oluncaya kadar
-
36-Yâsin 40
lehâ : ona
-
36-Yâsin 40
en nehâri : gündüz
-
36-Yâsin 41
hamelnâ : taşıdık
-
36-Yâsin 42
ve halaknâ : ve biz yarattık
-
36-Yâsin 43
lâ sarîha : yardım edilmez
-
36-Yâsin 45
ve mâ halfe-kum : ve arkanızdaki şeyler
-
36-Yâsin 45
turhamûne : rahmet olunursunuz
-
36-Yâsin 46
an-hâ : ondan
-
36-Yâsin 48
hâzâ : bu
-
36-Yâsin 49
sayhaten : sayha, şiddetli ses dalgası
-
36-Yâsin 51
ve nufiha : ve üfürüldü
-
36-Yâsin 52
hâzâ : bu
-
36-Yâsin 53
sayhaten : sayha, şiddetli ses dalgası
-
36-Yâsin 55
ashâbe : sahip, ehil, halk
-
36-Yâsin 57
fîhâ : orada
-
36-Yâsin 59
eyyuhâ : ey
-
36-Yâsin 60
e lem a'had : ahd almadım mı
-
36-Yâsin 61
hâzâ : bu
-
36-Yâsin 63
hâzihî : bu
-
36-Yâsin 64
ıslev-hâ : ona yaslanın
-
36-Yâsin 68
fî el halkı : yaratılışta
-
36-Yâsin 70
hayyen : hayy, diri
-
36-Yâsin 71
halaknâ : biz halkettik, yarattık
-
36-Yâsin 71
lehâ : ona
-
36-Yâsin 72
ve zellelnâ-hâ : ve biz onu zelil ettik, itaatkâr kıldık, boyun eğdirdik
-
36-Yâsin 72
min-hâ : ondan
-
36-Yâsin 72
ve min-hâ : ve ondan
-
36-Yâsin 73
fî-hâ : onda (vardır)
-
36-Yâsin 74
vettehazû (ve ittehazû) : ve ittihaz ettiler, edindiler
-
36-Yâsin 77
halaknâ-hu : biz onu halkettik, yarattık
-
36-Yâsin 77
hasîmun : hasım, düşman
-
36-Yâsin 78
halka-hu : onun (kendi) yaratılışı,
-
36-Yâsin 79
yuhyî-hâ : ona hayat verir, onu canlandırır
-
36-Yâsin 79
enşee-hâ : onu inşa etti, yaptı
-
36-Yâsin 79
halkın : halketme, yaratma, yaratış
-
36-Yâsin 81
halaka : halketti, yarattı
-
36-Yâsin 81
el hallâku : yaratan, yaratıcı
-
36-Yâsin 83
subhâne : (o) sübhandır, herşeyden münezzehtir
-
37-Sâffât 10
hatıfe : kaptı, kaçtı
-
37-Sâffât 10
el hatfete : kapmak, kaçmak
-
37-Sâffât 10
şihâbun : yakıcı alev
-
37-Sâffât 11
halkan : halkoluş, yaratılış bakımından
-
37-Sâffât 11
halaknâ : biz halkettik, yarattık
-
37-Sâffât 11
halaknâ-hum : onları halkettik, yarattık
-
37-Sâffât 12
ve yesharûne : ve onlar alay ediyorlar
-
37-Sâffât 15
in hâzâ illâ : bu sadece
-
37-Sâffât 20
hâzâ : bu
-
37-Sâffât 21
hâzâ : bu
-
37-Sâffât 31
hakka : hak oldu
-
37-Sâffât 37
el hakkı : hak
-
37-Sâffât 47
fîhâ : onun içinde
-
37-Sâffât 47
an-hâ : ondan
-
37-Sâffât 60
hâzâ : bu
-
37-Sâffât 61
hâzâ : bu
-
37-Sâffât 62
hayrun : daha hayırlı
-
37-Sâffât 63
cealnâ-hâ : onu kıldık
-
37-Sâffât 64
inne-hâ : muhakkak o
-
37-Sâffât 65
tal'u-hâ : onun tomurcukları, meyveleri
-
37-Sâffât 66
min-hâ : ondan
-
37-Sâffât 66
min hâ : ondan
-
37-Sâffât 67
aleyhâ : ona, onun üstüne
-
37-Sâffât 67
min hamîmin : kaynar sudan
-
37-Sâffât 82
el âharîne : sonrakiler, diğerleri
-
37-Sâffât 96
halaka-kum : sizi yarattı
-
37-Sâffât 101
halîmin : halim, uysal, yumuşak huylu
-
37-Sâffât 106
hâzâ : bu
-
37-Sâffât 112
ishâka : İshak
-
37-Sâffât 113
ve alâ ishâka : ve İshak'a
-
37-Sâffât 114
ve hârûne : ve Harun
-
37-Sâffât 120
ve hârûne : ve Harun
-
37-Sâffât 125
el hâlikîne : yaratıcı
-
37-Sâffât 136
el âharîne : diğerleri
-
37-Sâffât 141
min el mudhadîne : kaybedenlerden
-
37-Sâffât 150
halaknâ : biz halkettik, yarattık
-
37-Sâffât 159
subhâne : sübhan, münezzeh
-
37-Sâffât 174
hattâ : oluncaya kadar
-
37-Sâffât 177
bi sâhati-him : onların sahasına
-
37-Sâffât 178
hattâ : oluncaya kadar
-
37-Sâffât 180
subhâne : sübhan, münezzehtir
-
37-Sâffât 182
ve el hamdu : ve hamd
-
38-Sâd 4
hâzâ : bu
-
38-Sâd 5
hâzâ : bu
-
38-Sâd 6
hâzâ : bu
-
38-Sâd 7
bi hâzâ : bunu
-
38-Sâd 7
in hâzâ : bu sadece
-
38-Sâd 9
hazâinu : hazineler
-
38-Sâd 9
el vehhâbi : karşılıksız veren, lütufkâr, hediye veren, hibe eden
-
38-Sâd 13
ve ashâbu el eyketi : ve Eyke halkı
-
38-Sâd 14
hakka : hak oldu
-
38-Sâd 15
hâulâi : bunlar
-
38-Sâd 15
sayhaten : sayha, çok şiddetli ses dalgası
-
38-Sâd 15
lehâ : onun
-
38-Sâd 18
sahharnâ : biz musahhar kıldık, emre amade kıldık
-
38-Sâd 21
el hasmı : hasım, davacı
-
38-Sâd 22
dehalû : girdiler
-
38-Sâd 22
lâ tehaf : korkma
-
38-Sâd 22
hasmâni : iki hasım, iki davacı
-
38-Sâd 22
bi el hakkı : hak ile
-
38-Sâd 23
hâzâ : bu
-
38-Sâd 23
ekfil-nî-hâ : ona beni kefil kıl, onu bana ver
-
38-Sâd 24
ve amilûs sâlihâti : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptılar
-
38-Sâd 24
ve harre : ve secdeye kapandı
-
38-Sâd 26
halîfeten : halife
-
38-Sâd 26
bi el hakkı : hak ile
-
38-Sâd 27
ve mâ halaknâ : ve biz yaratmadık
-
38-Sâd 28
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel, nefs tezkiyesi yaptılar
-
38-Sâd 32
el hayri : hayır, hayra ulaşma, daimî zikre ulaşma
-
38-Sâd 32
hattâ : hatta, olunca
-
38-Sâd 33
ruddû-hâ : onu döndürün, geri getirin
-
38-Sâd 33
meshan : meshederek, okşayarak
-
38-Sâd 35
li ehadin : birine, bir kimseye
-
38-Sâd 35
el vehhâbu : vehhab, çok bağışlayan
-
38-Sâd 36
sahharnâ : musahhar kıldık, emre amade kıldık
-
38-Sâd 36
er rîha : rüzgâr
-
38-Sâd 36
ruhâen : yumuşak, hafif
-
38-Sâd 36
haysu : o yerden, o yönden
-
38-Sâd 38
ve âharîne : ve diğerleri
-
38-Sâd 39
hâzâ : bu
-
38-Sâd 42
hâzâ : bu
-
38-Sâd 45
ve ishâka : ve İshak
-
38-Sâd 46
bi hâlisatin : halis kullar olarak
-
38-Sâd 49
hâzâ : bu
-
38-Sâd 50
mufettehaten : açılmış olan
-
38-Sâd 51
fîhâ : orada, içinde
-
38-Sâd 51
fîhâ : orada, içinde
-
38-Sâd 53
hâzâ : bu
-
38-Sâd 54
hâzâ : bu
-
38-Sâd 55
hâzâ : bu
-
38-Sâd 56
yaslevne-hâ : oraya atılırlar, yaslanırlar
-
38-Sâd 56
el mihâdu : yatak, döşek
-
38-Sâd 57
hâzâ : bu
-
38-Sâd 57
hamîmun : kaynar su
-
38-Sâd 58
ve âharu : ve başka, diğerleri
-
38-Sâd 59
hâzâ : bu
-
38-Sâd 59
lâ merhaben : merhaba yok
-
38-Sâd 60
lâ merhaben : merhaba yok
-
38-Sâd 61
hâzâ : bu
-
38-Sâd 63
ettehaznâ-hum : onları ittihaz ettik, onları ..... edindik
-
38-Sâd 64
hakkun : haktır, gerçektir
-
38-Sâd 64
tehâsumu : çekişiyorlar, tartışıyorlar
-
38-Sâd 65
el kahhâru : kahhar, kahreden, herşeye hakim olan, idaresi altında tutan
-
38-Sâd 70
yûhâ : vahyolunuyor
-
38-Sâd 71
hâlikun : yaratan
-
38-Sâd 75
halaktu : ben yarattım
-
38-Sâd 76
hayrun : hayırlı
-
38-Sâd 76
halakte-nî : beni yarattın
-
38-Sâd 76
halakte-hu : onu yarattın
-
38-Sâd 77
min-hâ : oradan
-
38-Sâd 84
el hakku : hak, gerçek, doğru
-
38-Sâd 84
ve el hakka : ve hak, gerçek, doğru
-
39-Zümer 1
el hakîmi : hakim, hüküm ve hikmet sahibi
-
39-Zümer 2
bi el hakkı : hak ile
-
39-Zümer 3
el hâlisu : halis, has, özel
-
39-Zümer 3
ittehazû : edindiler
-
39-Zümer 4
subhâne-hu : o sübhandır (herşeyden münezzehtir)
-
39-Zümer 4
el kahhâru : kahhar, kahreden, herşeye hakim olan, idaresi altında tutan
-
39-Zümer 5
halaka : yarattı
-
39-Zümer 5
bi el hakkı : hak ile
-
39-Zümer 5
en nehâri : gündüz
-
39-Zümer 5
en nehâre : gündüz
-
39-Zümer 5
ve sehhare : ve musahhar kıldı, emre amade kıldı
-
39-Zümer 6
halaka-kum : sizi yarattı
-
39-Zümer 6
min-hâ : ondan
-
39-Zümer 6
zevce-hâ : onun eşi
-
39-Zümer 6
ummehâti-kum : sizin anneleriniz
-
39-Zümer 6
halkan : yaratma, yaratış, yaratılış
-
39-Zümer 6
halkın : yaratma, yaratış, yaratılış
-
39-Zümer 8
havvele-hu : ona verdi, lütfetti
-
39-Zümer 8
ashâbi en nâri : ateş ehli, ateşin halkı
-
39-Zümer 10
hâzihi : bu
-
39-Zümer 10
hasenetun : güzellik, iyilik
-
39-Zümer 13
ehâfu : korkarım
-
39-Zümer 15
el hâsirîne : hüsrana uğrayanlar
-
39-Zümer 15
hasirû : hüsrana uğradılar, hüsrana düştüler
-
39-Zümer 16
yuhavvifu : korkutuyor, korkutur
-
39-Zümer 17
en ya'budû-hâ : ona kul olmak
-
39-Zümer 19
hakka : hak oldu
-
39-Zümer 20
fevkı-hâ : onun üstü
-
39-Zümer 20
tahti-hâ : onun altı
-
39-Zümer 20
el enhâru : nehirler
-
39-Zümer 22
şereha : şerhetti, açtı, yardı
-
39-Zümer 23
el hadîsi : hadis, söz (ihdas edilen)
-
39-Zümer 23
hâdin : hidayetçi
-
39-Zümer 25
min haysu : bir yerden, bir taraftan
-
39-Zümer 26
el hayâti ed dunyâ : dünya hayatı
-
39-Zümer 27
hâzâ : bu
-
39-Zümer 29
el hamdu : hamd
-
39-Zümer 36
ve yuhavvifûne-ke : ve seni korkutuyorlar
-
39-Zümer 36
hâdin : hidayete erdiren (yol gösteren), mürşid, hidayetçi
-
39-Zümer 38
halaka : yarattı
-
39-Zümer 38
hasbiyallâhu (hasbiye allâhu) : Allah bana yeter
-
39-Zümer 41
el hakkı : hak
-
39-Zümer 41
aleyhâ : kendi aleyhine
-
39-Zümer 42
mevti-hâ : onun ölümü
-
39-Zümer 42
menâmi-hâ : onun uykusu
-
39-Zümer 43
ittehazû : edindiler
-
39-Zümer 46
ve eş şehâdeti : ve görünen
-
39-Zümer 48
ve hâka : ve kuşattı
-
39-Zümer 49
havvelnâ-hu : ona verdik, ona lütfettik (gönderdik)
-
39-Zümer 50
kâle-hâ : onu dedi
-
39-Zümer 51
hâulâi : bunlar
-
39-Zümer 56
hasretâ : yazıklar olsun
-
39-Zümer 59
bihâ : onu
-
39-Zümer 62
hâliku : yaratan
-
39-Zümer 63
el hâsirûne : hüsranda olanlar
-
39-Zümer 65
min el hâsirîne : hüsrana düşenlerden
-
39-Zümer 67
hakka : hak oldu, hakkıyla
-
39-Zümer 67
subhâne-hu : o sübhandır (herşeyden münezzehtir)
-
39-Zümer 68
ve nufiha : ve üfürüldü
-
39-Zümer 68
nufiha : üfürüldü
-
39-Zümer 69
bi nûri rabbi-hâ : Rabbinin nuru ile
-
39-Zümer 69
bi el hakkı : hak ile
-
39-Zümer 71
hattâ : hatta, olunca
-
39-Zümer 71
câu-hâ : ona geldiler
-
39-Zümer 71
futihat : açıldı
-
39-Zümer 71
ebvâbu-hâ : onun kapıları
-
39-Zümer 71
hazenetu-hâ : onun bekçileri
-
39-Zümer 71
hâzâ : bu
-
39-Zümer 71
hakkat : hak oldu
-
39-Zümer 72
hâlidîne : ebedî olarak, ebediyyen
-
39-Zümer 72
fî-hâ : orada
-
39-Zümer 73
hattâ : hatta, olunca
-
39-Zümer 73
izâ câû-hâ : ona geldikleri zaman
-
39-Zümer 73
ve futihat : ve açıldı
-
39-Zümer 73
ebvâbu-hâ : onun kapıları
-
39-Zümer 73
hazenetu-hâ : onun bekçileri
-
39-Zümer 73
fedhulû-hâ (fe udhulû-hâ) : öyleyse ona girin
-
39-Zümer 73
hâlidîne : ebedî olarak, ebediyyen
-
39-Zümer 74
el hamdu : hamd
-
39-Zümer 74
haysu : yer, yerden
-
39-Zümer 75
hâffîne : kuşatanlar, çevreleyenler
-
39-Zümer 75
havli : etraf
-
39-Zümer 75
bi hamdi : hamd ile
-
39-Zümer 75
bi el hakkı : hak ile
-
39-Zümer 75
el hamdu : hamd
-
4-Nisâ 1
yâ eyyuhâ : ey
-
4-Nisâ 1
halaka-kum : sizi yarattı
-
4-Nisâ 1
ve halaka : yarattı
-
4-Nisâ 1
min-hâ : ondan
-
4-Nisâ 1
zevce-hâ : onun eşini, hanımını (Havva anamızı)
-
4-Nisâ 1
ve el erhâme : rahimler, akrabalıklar, yakınlar
-
4-Nisâ 2
el habîse : pisi, kötüyü, zarar vereni
-
4-Nisâ 5
es sufehâe : sefihler, aklı ermeyenler, mallarının değerini bilmeyenler
-
4-Nisâ 5
fî-hâ : onun içinden (onlarla)
-
4-Nisâ 6
hattâ : ... oluncaya kadar
-
4-Nisâ 6
en nikâha : nikâh
-
4-Nisâ 6
ve lâ te'kulû-hâ : ve onu yemeyin
-
4-Nisâ 6
hasîben : hesap görücü, hesap gören olarak
-
4-Nisâ 8
hadara : hazır oldu, orada bulundu
-
4-Nisâ 9
min halfi-him : arkalarından
-
4-Nisâ 9
hâfû : korktular
-
4-Nisâ 11
hazzı : pay
-
4-Nisâ 11
fe lehâ : o zaman onundur (kadınındır)
-
4-Nisâ 11
bi-hâ : onunla
-
4-Nisâ 11
hakîmen : hakim, hüküm ve hikmet sahibi
-
4-Nisâ 12
bi-hâ : onunla
-
4-Nisâ 12
bi-hâ : onunla
-
4-Nisâ 12
bi-hâ : onunla
-
4-Nisâ 12
halîmun : halîm
-
4-Nisâ 13
min tahti-hâ : onun altından
-
4-Nisâ 13
el enhâru : nehirler
-
4-Nisâ 13
hâlidîne : ebedi kalacak olanlar
-
4-Nisâ 13
fî-hâ : onun içinde, orada
-
4-Nisâ 14
hâliden : ebedi kalacak olanlar
-
4-Nisâ 14
fî-hâ : onun içinde, orada
-
4-Nisâ 15
hattâ : ... oluncaya kadar
-
4-Nisâ 16
ye'tiyâni-hâ : onu yaparlar (fuhuş, zina yaparlar)
-
4-Nisâ 16
ve aslehâ : ve ıslâh oldular
-
4-Nisâ 17
bi cehâletin : cahillik ile
-
4-Nisâ 17
hakîmen : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
4-Nisâ 18
hattâ : ... oluncaya kadar
-
4-Nisâ 18
hadara : hazır oldu (geldi)
-
4-Nisâ 18
ehade- hum : onların birine, kendilerine
-
4-Nisâ 19
yâ eyyuhâ : ey
-
4-Nisâ 19
hayran : hayır
-
4-Nisâ 21
ve ehazne : ve onlar aldılar
-
4-Nisâ 22
nekaha : nikâhladı
-
4-Nisâ 23
ummehâtu-kum : anneleriniz
-
4-Nisâ 23
ve ehavâtu-kum : ve kız kardeşleriniz
-
4-Nisâ 23
ve halâtu-kum : ve teyzeleriniz
-
4-Nisâ 23
ve ummehâtu-kum : ve anneleriniz
-
4-Nisâ 23
ve ehavâtu-kum : ve kız kardeşleriniz
-
4-Nisâ 23
ve ummehâtu : ve anneleri
-
4-Nisâ 23
ellâti dehaltum : gerdeğe girdiğiniz (birleştiğiniz kadınlar)
-
4-Nisâ 23
lem tekûnû dehaltum : gerdeğe girmediniz (birleşmediniz)
-
4-Nisâ 23
lâ cunâha : günah yoktur
-
4-Nisâ 23
ve halâilu : ve hanımları, eşleri
-
4-Nisâ 24
ve lâ cunâha : ve günah yoktur
-
4-Nisâ 24
hakîmen : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
4-Nisâ 25
en yenkıha : nikâh yapmak
-
4-Nisâ 25
musâfihâtin : zina etmek
-
4-Nisâ 25
li men haşiye : korkan kimse için
-
4-Nisâ 25
hayrun : daha hayırlı
-
4-Nisâ 26
hakîmun : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
4-Nisâ 28
en yuhaffife : hafifletmek
-
4-Nisâ 29
yâ eyyuhâ : ey
-
4-Nisâ 31
mudhalen : dahil edilen yer, girilen yer, makam, giriş
-
4-Nisâ 34
fe es sâlihâtu : bu sebeble, bu bakımdan salih kadınlar, nefsini tezkiye eden kadınlar
-
4-Nisâ 34
hâfizâtun : muhafaza edendir, koruyucudur
-
4-Nisâ 34
hafiza : korudu
-
4-Nisâ 34
tehâfûne : korkarsınız
-
4-Nisâ 35
hakemen : bir hakem
-
4-Nisâ 35
ve hakemen : ve bir hakem
-
4-Nisâ 35
min ehli-hâ : onun (kadının) ailesinden
-
4-Nisâ 35
ıslâhan : ıslâh etme, düzelme
-
4-Nisâ 35
habîran : haberdar olan
-
4-Nisâ 37
yebhalûne : cimrilik ederler
-
4-Nisâ 40
haseneten : iyilik, hayır
-
4-Nisâ 40
yudâıf-hâ : onu kat kat arttırır
-
4-Nisâ 41
alâ hâulâi : onların üzerine
-
4-Nisâ 42
hadîsen : söz
-
4-Nisâ 43
yâ eyyuhâ : ey
-
4-Nisâ 43
hattâ : hatta, ... oluncaya kadar
-
4-Nisâ 43
hattâ : hatta, ... oluncaya kadar
-
4-Nisâ 43
ehadun : biri, birisi
-
4-Nisâ 46
hâdû : yahudiler
-
4-Nisâ 46
yuharrifûne : tahrif ederler, bozarlar
-
4-Nisâ 46
hayran : daha hayırlı
-
4-Nisâ 47
yâ eyyuhâ : ey
-
4-Nisâ 47
fe nerudde-hâ : böylece onu çeviririz
-
4-Nisâ 47
edbâri-hâ : onun arkası, arkasına
-
4-Nisâ 47
ashâbe : sahib, halk
-
4-Nisâ 51
hâulâi : bunlar
-
4-Nisâ 56
gayre-hâ : ondan başkası, başka
-
4-Nisâ 56
hakîmen : hüküm ve hikmet sahibi
-
4-Nisâ 57
amilû es sâlihâti : nefsi ıslah edici, tezkiye edici amel yaptılar
-
4-Nisâ 57
min tahti-hâ : onun altından
-
4-Nisâ 57
el enhâru : nehirler
-
4-Nisâ 57
hâlidîne : devamlı kalacak olanlar
-
4-Nisâ 57
fî-hâ : orada
-
4-Nisâ 57
fî-hâ : orada
-
4-Nisâ 57
mutahharatun : tertemiz, temiz olan, temiz
-
4-Nisâ 58
ehli-hâ : onun ehli, sahibi
-
4-Nisâ 58
hakemtum : siz hakemlik yaptınız, hüküm verdiniz
-
4-Nisâ 59
yâ eyyuhâ : ey
-
4-Nisâ 59
hayrun : daha hayırlı
-
4-Nisâ 60
en yetehâkemû : muhakeme olmak
-
4-Nisâ 65
hattâ : ... oluncaya kadar, olmadıkça
-
4-Nisâ 65
yuhakkimû-ke : seni hakem tayin ederler
-
4-Nisâ 65
haracen : darlık, sıkıntı
-
4-Nisâ 66
hayran : hayırlı, daha hayırlı
-
4-Nisâ 69
ve hasune : ne güzel
-
4-Nisâ 71
yâ eyyuhâ : ey
-
4-Nisâ 74
el hayâte : hayat
-
4-Nisâ 75
min hâzihi : bundan
-
4-Nisâ 75
ehlu-hâ : onun ahalisi, halkı
-
4-Nisâ 77
haşyeti : korku
-
4-Nisâ 77
haşyeten : korku
-
4-Nisâ 77
ahharte-nâ : bizi tehir ettin, erteledin
-
4-Nisâ 77
hayrun : ve daha hayırlı
-
4-Nisâ 78
hasenetun : hayır, iyilik
-
4-Nisâ 78
hâzihî : bu
-
4-Nisâ 78
hâzihî : bu
-
4-Nisâ 78
mâ li hâulâi : bunlara ne oluyor
-
4-Nisâ 78
hadîsen : söz, konuşulan kelâm
-
4-Nisâ 79
min hasenetin : bir güzellik, bir iyilik
-
4-Nisâ 80
hafîzen : muhafız, gözetici, kontrol edici
-
4-Nisâ 83
el havfi : korku
-
4-Nisâ 84
ve harrıdı : ve teşvik et
-
4-Nisâ 85
şefâaten haseneten : güzel şefaat, iyiliğe yardım etme
-
4-Nisâ 85
min-hâ : ondan
-
4-Nisâ 85
min-hâ : ondan
-
4-Nisâ 86
hayyû : selâm verin
-
4-Nisâ 86
min-hâ : ondan
-
4-Nisâ 86
ruddû-hâ : onu iade edin
-
4-Nisâ 86
hasîben : en iyi hesap eden
-
4-Nisâ 87
hadîsen : söz, kelâm
-
4-Nisâ 89
hattâ : ... oluncaya kadar
-
4-Nisâ 89
yuhâcirû : hicret ederler
-
4-Nisâ 89
haysu : nerede, hangi yerde
-
4-Nisâ 90
hasırat : daralmış olarak
-
4-Nisâ 91
âharîne : başkaları
-
4-Nisâ 91
fî-hâ : ona
-
4-Nisâ 91
haysu : yerde, nerede
-
4-Nisâ 92
hataen : hata ile, yanlışlıkla, kasıtsız
-
4-Nisâ 92
hataen : hata ile, yanlışlıkla, kasıtsız
-
4-Nisâ 92
hakîmen : en iyi hüküm veren
-
4-Nisâ 93
hâliden : ebediyyen kalıcı
-
4-Nisâ 93
fî-hâ : orada, içinde
-
4-Nisâ 94
yâ eyyuhâ : ey
-
4-Nisâ 94
el hayâti : hayat
-
4-Nisâ 94
habîran : haberdar olan, haberdar
-
4-Nisâ 97
tuhâcirû : hicret edersiniz
-
4-Nisâ 97
fî-hâ : orada (oraya)
-
4-Nisâ 100
yuhâcir : hicret eder, göç eder
-
4-Nisâ 100
muhâciran : muhacir , hicret eden, göç eden
-
4-Nisâ 102
eslihate-hum : kendi silâhlarını
-
4-Nisâ 102
ve eslihate-hum : ve kendi silâhlarını
-
4-Nisâ 102
an eslihati-kum : kendi silâhlarınızdan
-
4-Nisâ 102
cunâha : günah
-
4-Nisâ 102
eslihate-kum : silâhlarınız
-
4-Nisâ 104
hakîmen : hüküm ve hikmet sahibi
-
4-Nisâ 105
bi el hakkı : hakk ile
-
4-Nisâ 105
li el hâinîne : ihanet edenlere
-
4-Nisâ 105
hasîmen : taraftar, savunucu
-
4-Nisâ 107
havvânen : ihanette israr eden
-
4-Nisâ 109
hâ : işte
-
4-Nisâ 109
hâulâi : bu, bunlar, böyle
-
4-Nisâ 109
fî el hayâti : hayatta
-
4-Nisâ 111
hakîmen : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
4-Nisâ 112
hatîeten : kasti işlenen suç, günah
-
4-Nisâ 114
lâ hayra : hayır yoktur
-
4-Nisâ 119
halka : yarattı
-
4-Nisâ 119
hasira : hüsrana uğradı
-
4-Nisâ 121
an-hâ : ondan
-
4-Nisâ 122
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel, nefsi tezkiye edici amel işlediler
-
4-Nisâ 122
min tahti-hâ : onun altından
-
4-Nisâ 122
el enhâru : nehirler
-
4-Nisâ 122
hâlidîne : devamlı kalacak olanlar
-
4-Nisâ 122
fî-hâ : orada
-
4-Nisâ 122
hakkan : hak, gerçek
-
4-Nisâ 124
min es sâlihâti : salih ameller ( nefsi tezkiye edici, ıslâh edici ameller)
-
4-Nisâ 125
hanîfen : hanif olarak, tek Allah'a inanarak
-
4-Nisâ 125
ve ittehaza : ve edindi
-
4-Nisâ 125
halîlen : dost
-
4-Nisâ 127
min hayrin : hayırdan, hayır olarak
-
4-Nisâ 128
hâfet : korktu
-
4-Nisâ 128
min ba'li-hâ : kendi kocasından
-
4-Nisâ 128
lâ cunâha : günah yoktur
-
4-Nisâ 128
yuslıhâ : ıslah edilmesi, düzeltilmesi, uzlaşma
-
4-Nisâ 128
sulhan : sulh yapılarak, anlaşma yapılarak
-
4-Nisâ 128
hayrun : hayırlı, daha hayırlı
-
4-Nisâ 128
eş şuhha : hırs, cimrilik, kıskançlık
-
4-Nisâ 128
habîran : en iyi haberdar olan, haberdar olan
-
4-Nisâ 129
harastum : hırslı oldunuz, çok gayret ettiniz
-
4-Nisâ 129
tezerû-hâ : onu terkedersiniz, bırakırsınız
-
4-Nisâ 130
hakîmen : hüküm ve hikmet sahibi sahibi
-
4-Nisâ 131
hamîden : hamd edilen, övgü ve hamde layık olan
-
4-Nisâ 133
eyyuhâ : ey
-
4-Nisâ 133
bi âharîne : başkalarını, diğerlerini
-
4-Nisâ 135
yâ eyyuhâ : ey
-
4-Nisâ 135
habîran : haberdar olan
-
4-Nisâ 136
yâ eyyuhâ : ey
-
4-Nisâ 140
bi-hâ : onu
-
4-Nisâ 140
bi-hâ : onunla
-
4-Nisâ 140
hattâ : ...oluncaya kadar
-
4-Nisâ 140
hadîsin : söz
-
4-Nisâ 142
yuhâdiûne : aldatırlar, hile yaparlar
-
4-Nisâ 142
hâdiu-hum : onlara hile yapan
-
4-Nisâ 143
lâ ilâ hâulâi : onlarla (bunlarla) olmazlar (ne bunlarla olurlar)
-
4-Nisâ 143
ve lâ ilâ hâulâi : ve onlarla olmazlar
-
4-Nisâ 144
yâ eyyuhâ : ey (seslenme edatı)
-
4-Nisâ 149
hayran : hayır
-
4-Nisâ 151
hakkan : hak olan, gerçek olan
-
4-Nisâ 152
ehadin : biri, birini
-
4-Nisâ 153
ehazet-hum : onları yakaladı, helâk etti
-
4-Nisâ 153
ittehazû : edindiler
-
4-Nisâ 154
ve ehaznâ : ve biz aldık
-
4-Nisâ 155
hakkın : haklı
-
4-Nisâ 155
aleyhâ : onun üzerini
-
4-Nisâ 157
el mesîha : Mesih (Hz. İsa)
-
4-Nisâ 158
hakîmen : hüküm ve hikmet sahibi
-
4-Nisâ 160
hâdû : yahudiler
-
4-Nisâ 160
harremnâ : haram kıldık, yasakladık
-
4-Nisâ 163
evhaynâ : biz vahyettik
-
4-Nisâ 163
evhaynâ : biz vahyettik
-
4-Nisâ 163
ve evhaynâ : ve biz vahyettik
-
4-Nisâ 163
ve ishâka : ve Hz. İshak
-
4-Nisâ 163
ve hârûne : ve Hz. Harun
-
4-Nisâ 165
hakîmen : hüküm ve hikmet sahibi
-
4-Nisâ 169
hâlidîne : kalacak olanlar
-
4-Nisâ 169
fî-hâ : orada
-
4-Nisâ 170
yâ eyyuhâ : ey
-
4-Nisâ 170
bi el hakkı : hak ile
-
4-Nisâ 170
hayran : hayırlı
-
4-Nisâ 170
hakîmen : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
4-Nisâ 171
el hakka : hakk, gerçek, doğru olan
-
4-Nisâ 171
elkâ-hâ : ona ilka etti, gönderdi
-
4-Nisâ 171
hayran : hayırlı
-
4-Nisâ 171
subhâne-hû : Onu tenzih edin
-
4-Nisâ 173
ve amilû es sâlihâti : ve ıslâh edici, nefsi tezkiye edici amel yaptılar
-
4-Nisâ 174
yâ eyyuhâ : ey
-
4-Nisâ 174
burhânun : kesin delil
-
4-Nisâ 176
fe lehâ : o taktirde onundur (kadının)
-
4-Nisâ 176
yerisu-hâ : ona (kadına) varis olur
-
4-Nisâ 176
lehâ : onun (kadının)
-
4-Nisâ 176
hazzı : pay
-
40-Mü'min 1
Hâ mîm. Hâ mîm.
-
40-Mü'min 5
el hakka : hak
-
40-Mü'min 5
ehaztu-hum : ve onları yakaladım
-
40-Mü'min 6
hakkat : hak oldu
-
40-Mü'min 6
ashâbu en nâri : ateşin ehli (ateş ehli), ateş halkı
-
40-Mü'min 7
ve men havle-hu : ve onun etrafındaki kişi
-
40-Mü'min 7
bi hamdi : hamd ile
-
40-Mü'min 8
ve men salaha : ve o kimse salâh makamına ulaştı
-
40-Mü'min 8
el hakîmu : hakim, hüküm ve hikmet sahibi
-
40-Mü'min 15
er rûha : ruh
-
40-Mü'min 16
el kahhâri : kahhar olan
-
40-Mü'min 18
el hanâciri : hançereler (boğaz, gırtlak)
-
40-Mü'min 18
hamîmin : samimi dost, yakın dost
-
40-Mü'min 19
hâinete el a'yuni : gözlerin hainlikleri
-
40-Mü'min 20
bi el hakkı : hak ile
-
40-Mü'min 21
ehaze-hum allâhu : Allah onları aldı, yakaladı
-
40-Mü'min 22
ehaze-hum allâhu : Allah onları aldı, yakaladı
-
40-Mü'min 24
ve hâmâne : ve Haman
-
40-Mü'min 25
bi el hakkı : hak ile
-
40-Mü'min 26
ehâfu : korkuyorum
-
40-Mü'min 30
ehâfu : korkuyorum
-
40-Mü'min 32
ehâfu : korkuyorum
-
40-Mü'min 33
min hâdin : bir hidayetçi, hidayete erdiren
-
40-Mü'min 34
hattâ : sonunda, hatta, olunca
-
40-Mü'min 36
hâmânubni (hâmânu ibni) : Haman inşa et, bina yap
-
40-Mü'min 36
sarhan : kule, yüksek kule
-
40-Mü'min 39
hâzihi : bu
-
40-Mü'min 39
el hayâtu ed dunyâ : dünya hayatı
-
40-Mü'min 40
misle-hâ : onun misli, onun kadar
-
40-Mü'min 40
sâlihan : nefsi ıslâh edici ameller, nefs tezkiyesi
-
40-Mü'min 40
fîhâ : orada
-
40-Mü'min 43
ashâbu en nâri : ateşin sahibi, ateş ehli
-
40-Mü'min 45
ve hâka : ve kuşattı
-
40-Mü'min 46
aleyhâ : ona, onun üzerine
-
40-Mü'min 47
yetehâccûne : tartışırlar
-
40-Mü'min 48
fî-hâ : orada
-
40-Mü'min 48
hakeme : hüküm verdi
-
40-Mü'min 49
li hazeneti : bekçilere
-
40-Mü'min 49
yuhaffif : hafifletsin
-
40-Mü'min 51
el hayâti ed dunyâ : dünya hayatı
-
40-Mü'min 51
el eşhâdu : şahitler
-
40-Mü'min 55
hakkun : haktır
-
40-Mü'min 55
bi hamdi : hamd ile
-
40-Mü'min 57
halku : yaratılış
-
40-Mü'min 57
halkı : yaratılış
-
40-Mü'min 58
es sâlihâti : salih ameller, nefs tezkiyesi
-
40-Mü'min 59
fîhâ : onda
-
40-Mü'min 61
en nehâre : gündüz
-
40-Mü'min 62
hâliku : yaratan, yaratıcı
-
40-Mü'min 63
yechadûne : bilerek inatla inkâr ederler
-
40-Mü'min 65
el hayyu : hayy, diri, hayatta
-
40-Mü'min 65
el hamdu : hamd
-
40-Mü'min 67
halaka-kum : sizi yarattı
-
40-Mü'min 67
şuyûhan : şeyhler, yaşlılar, ihtiyarlar
-
40-Mü'min 71
yushabûne : sürüklenecekler
-
40-Mü'min 72
el hamîmi : kaynar su
-
40-Mü'min 75
el hakkı : hak
-
40-Mü'min 76
hâlidîne : ebediyyen kalacak olanlar
-
40-Mü'min 76
fîhâ : orada
-
40-Mü'min 77
hakkun : hak
-
40-Mü'min 78
bi el hakkı : hak ile
-
40-Mü'min 78
ve hasire : ve hüsrana uğradı
-
40-Mü'min 79
min-hâ : ondan, ona
-
40-Mü'min 79
min-hâ : ondan
-
40-Mü'min 80
fî-hâ : onda vardır
-
40-Mü'min 80
aleyhâ : onun üstünde
-
40-Mü'min 80
hâceten : hacet, ihtiyaç, arzu, istek
-
40-Mü'min 80
ve aleyhâ : ve onların üstünde
-
40-Mü'min 83
hâka : kuşattı, sardı
-
40-Mü'min 85
kad halet : gelip geçti
-
40-Mü'min 85
ve hasire : ve hüsrana uğradı
-
41-Fussilet 1
Hâ mîm. Hâ mîm.
-
41-Fussilet 6
yûhâ : vahyediliyor
-
41-Fussilet 8
amilû es sâlihâti : salih amel işlediler, nefs tezkiyesi yaptılar
-
41-Fussilet 9
halaka : yarattı
-
41-Fussilet 10
fî-hâ : orada
-
41-Fussilet 10
fevkı-hâ : onun üzerinde
-
41-Fussilet 10
fî-hâ : orada
-
41-Fussilet 10
fî-hâ : orada
-
41-Fussilet 10
akvâte-hâ : onun rızıkları
-
41-Fussilet 11
duhânun : duman, buhar halinde
-
41-Fussilet 11
lehâ : ona
-
41-Fussilet 12
ve evhâ : ve vahyetti
-
41-Fussilet 12
emre-hâ : onun emri
-
41-Fussilet 12
bi mesâbîha : lâmbalarla, kandillerle
-
41-Fussilet 14
halfi-him : onların arkalarında
-
41-Fussilet 15
el hakkı : hak
-
41-Fussilet 15
halaka-hum : onları yarattı
-
41-Fussilet 15
yechadûne : bilerek inkâr ediyorlar
-
41-Fussilet 16
rîhan : rüzgâr
-
41-Fussilet 16
fî el hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
-
41-Fussilet 17
istehabbû : sevdiler, tercih ettiler
-
41-Fussilet 17
ehazet-hum : onları yakaladı
-
41-Fussilet 20
hattâ : hatta, nihayet
-
41-Fussilet 20
câû-hâ : ona geldiler
-
41-Fussilet 21
ve huve halaka-kum : ve o sizi yarattı
-
41-Fussilet 23
el hâsirîne : hüsrana düşenler
-
41-Fussilet 25
halfe-hum : arkalarında
-
41-Fussilet 25
ve hakka : ve hak oldu, hakettiler
-
41-Fussilet 25
halet : gelmiş geçmiş
-
41-Fussilet 25
hâsirîne : hüsrana düşmüş olanlar
-
41-Fussilet 26
li hâzâ : bunu
-
41-Fussilet 28
fîhâ : orada vardır
-
41-Fussilet 28
yechadûne : bilerek inkâr ediyorlar
-
41-Fussilet 30
ellâ tehâfû : korkmayın
-
41-Fussilet 31
el hayâti ed dunyâ : dünya hayatı
-
41-Fussilet 31
fî-hâ : orada
-
41-Fussilet 31
fî-hâ : orada
-
41-Fussilet 33
sâlihan : salih amel, nefsi ıslâh edici amel
-
41-Fussilet 34
el hasenetu : hasenat, sevap, iyilik
-
41-Fussilet 34
hamîmun : yakın, samimi dost
-
41-Fussilet 35
ve mâ yulakkâ-hâ : ve kavuşturulmaz, ulaştırılmaz
-
41-Fussilet 35
ve mâ yulakkâ-hâ : ve kavuşturulmaz, ulaştırılmaz
-
41-Fussilet 35
hazzın azîmin : hazzül azîm, en büyük haz
-
41-Fussilet 37
ve en nehâru : ve gündüz
-
41-Fussilet 37
halaka-hunne : onları (ikisini) yarattı
-
41-Fussilet 38
ve en nehâri : ve gündüz
-
41-Fussilet 39
hâsiaten : kurumuş halde
-
41-Fussilet 39
aleyhâ : onun üzerine
-
41-Fussilet 39
ahyâ-hâ : onu diriltti, ona hayat verdi
-
41-Fussilet 40
hayrun : hayırlı, daha hayırlı
-
41-Fussilet 42
min halfi-hî : onun arkasından
-
41-Fussilet 42
hakîmin : hikmet sahibi
-
41-Fussilet 42
hamîdin : hamîd, hamdedilen, lâyık-ı veçhile övülen, çok sena edilen
-
41-Fussilet 46
sâlihan : salih amel, nefs tezkiyesi
-
41-Fussilet 46
aleyhâ : kendi aleyhine
-
41-Fussilet 47
ekmâmi-hâ : onun tomurcukları
-
41-Fussilet 49
el hayri : hayır
-
41-Fussilet 50
hâzâ : bu
-
41-Fussilet 53
hattâ : hatta, oluncaya kadar, olsun diye
-
41-Fussilet 53
el hakku : hak
-
42-Şûrâ 1
Hâ mim. Hâ mim.
-
42-Şûrâ 3
el hakîmu : hüküm ve hikmet sahibi
-
42-Şûrâ 5
bi hamdi : hamd ile
-
42-Şûrâ 6
ittehazû : ittihaz ettiler, edindiler
-
42-Şûrâ 6
hafîzun : muhafaza eden, gözeten
-
42-Şûrâ 7
evhaynâ : biz vahyettik
-
42-Şûrâ 7
havle-hâ : onun etrafında
-
42-Şûrâ 9
ittehazû : edindiler
-
42-Şûrâ 13
nûhan : Nuh
-
42-Şûrâ 13
evhaynâ : biz vahyettik
-
42-Şûrâ 16
yuhâccûne : tartışıyorlar
-
42-Şûrâ 17
bi el hakkı : hak ile
-
42-Şûrâ 18
bi-hâ : onu
-
42-Şûrâ 18
bi-hâ : ona
-
42-Şûrâ 18
min-hâ : ondan
-
42-Şûrâ 18
enne-hâ : onun olduğunu
-
42-Şûrâ 18
el hakku : hak, gerçek
-
42-Şûrâ 20
harse : ekin, hasat, kazanç
-
42-Şûrâ 20
harsi-hi : onun hasatı, onun kazancı
-
42-Şûrâ 20
harse : ekin, hasat, kazanç
-
42-Şûrâ 20
min-hâ : ondan
-
42-Şûrâ 22
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel işlediler, nefs tezkiyesi yaptılar
-
42-Şûrâ 23
ve amilû es sâlihâti : ve nefsi ıslâh edici amel işlediler
-
42-Şûrâ 23
haseneten : hasene, iyilik, sevap
-
42-Şûrâ 23
fî-hâ : onda
-
42-Şûrâ 24
el hakka : hakkı
-
42-Şûrâ 26
ve amilû es sâlihâti : ve nefsi ıslâh edici amel işleyen
-
42-Şûrâ 27
habîrun : haberdar olan
-
42-Şûrâ 28
el hamîdu : hamid, övülmeye lâyık olan
-
42-Şûrâ 29
halku : yaratılması
-
42-Şûrâ 33
er rîha : rüzgâr
-
42-Şûrâ 36
el hayâti ed dunyâ : dünya hayatı
-
42-Şûrâ 36
hayrun : hayırlı, daha hayırlı
-
42-Şûrâ 40
mislu-hâ : onun misli kadar
-
42-Şûrâ 40
ve asleha : ve ıslâh etti
-
42-Şûrâ 42
bi gayri el hakkı : haksız yere
-
42-Şûrâ 45
aleyhâ : ona
-
42-Şûrâ 45
hâşiîne : boyun eğmiş olarak
-
42-Şûrâ 45
hafîyyin : gizli olarak
-
42-Şûrâ 45
el hâsirîn : hüsrana düşenler, hüsranda olanlar
-
42-Şûrâ 45
hasirû : hüsrana düştüler
-
42-Şûrâ 48
hafîzan : muhafız olarak
-
42-Şûrâ 48
feriha : ferahladı, sevindi
-
42-Şûrâ 48
bi-hâ : onunla
-
42-Şûrâ 51
hakîmun : hikmet ve hüküm sahibi
-
42-Şûrâ 52
evhaynâ : vahyettik
-
42-Şûrâ 52
rûhan : ruh
-
43-Zuhruf 1
Hâ mim. Hâ mim.
-
43-Zuhruf 4
hakîmun : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
43-Zuhruf 5
nadribu ... (safhan) : vazgeçip bırakalım
-
43-Zuhruf 5
(nadribu) ... safhan : vazgeçip bırakalım
-
43-Zuhruf 9
halaka : yarattı
-
43-Zuhruf 9
halaka-hunne : onları yarattı
-
43-Zuhruf 10
fîhâ : orada
-
43-Zuhruf 12
halaka : yarattı
-
43-Zuhruf 12
kulle-hâ : onun hepsi
-
43-Zuhruf 13
subhâne : sübhan, herşeyden münezzeh
-
43-Zuhruf 13
sehhare : musahhar, emre amade kıldı
-
43-Zuhruf 13
hâzâ : bu, bunu
-
43-Zuhruf 16
ittehaze : edindi
-
43-Zuhruf 17
ehadu-hum : onlardan birisi
-
43-Zuhruf 19
halka-hum : onlari yarattı
-
43-Zuhruf 19
şehâdetu-hum : onların şehadetleri, şahitlikleri
-
43-Zuhruf 23
mutrefû-hâ : onun refah içinde olanları
-
43-Zuhruf 28
ve ceale-hâ : ve onu kıldı
-
43-Zuhruf 29
hâulâi : bunlar (onlar)
-
43-Zuhruf 29
hattâ : oluncaya kadar
-
43-Zuhruf 29
el hakku : hak
-
43-Zuhruf 30
el hakku : hak
-
43-Zuhruf 30
hâzâ : bu
-
43-Zuhruf 31
hâzâ : bu
-
43-Zuhruf 32
el hayâti ed dunyâ : dünya hayatı
-
43-Zuhruf 32
hayrun : daha hayırlı
-
43-Zuhruf 33
aleyhâ : üzerinde
-
43-Zuhruf 34
aleyhâ : onun üzerine
-
43-Zuhruf 35
el hayâti ed dunyâ : dünya hayatı
-
43-Zuhruf 38
hattâ : sonunda, olunca, o zaman
-
43-Zuhruf 47
min-hâ : ondan
-
43-Zuhruf 47
yadhakûne : gülüyorlar, alay ediyorlar
-
43-Zuhruf 48
min uhti-hâ : onun kardeşinden, benzerinden, diğerinden
-
43-Zuhruf 48
ve ehaznâ-hum : ve biz onları aldık, yakaladık
-
43-Zuhruf 51
ve hâzihi : ve bu
-
43-Zuhruf 51
el enhâru : nehirler
-
43-Zuhruf 52
hayrun : (daha) hayırlı
-
43-Zuhruf 52
min hâzâ : bundan
-
43-Zuhruf 54
istehaffe : hafife aldı, küçümsedi
-
43-Zuhruf 58
hayrun : (daha) hayırlı
-
43-Zuhruf 58
hasımûne : düşmanlar, düşman olanlar
-
43-Zuhruf 61
bihâ : onda (onun hakkında)
-
43-Zuhruf 61
hâzâ : bu
-
43-Zuhruf 64
hâzâ : bu
-
43-Zuhruf 68
havfun : korku
-
43-Zuhruf 71
bi sihâfin : tepsiler ile
-
43-Zuhruf 71
ve fîhâ : ve orada
-
43-Zuhruf 71
fîhâ : orada
-
43-Zuhruf 71
hâlidûne : halid olanlar, ebedî olanlar
-
43-Zuhruf 72
ûristumû-hâ : ona varis olundunuz
-
43-Zuhruf 73
fî-hâ : orada var
-
43-Zuhruf 73
min-hâ : ondan
-
43-Zuhruf 74
hâlidûne : halid olanlar, ebedî olanlar
-
43-Zuhruf 78
el hakkı : hak
-
43-Zuhruf 78
li el hakki : hakkı
-
43-Zuhruf 82
subhâne : sübhan, münezzeh, yüce
-
43-Zuhruf 83
hattâ : oluncaya kadar
-
43-Zuhruf 84
el hakîmu : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
43-Zuhruf 86
bi el hakki : hakka
-
43-Zuhruf 87
halaka-hum : onları yarattı
-
43-Zuhruf 88
hâulâi : bunlar
-
44-Duhân 1
Hâ mîm. Hâ mîm.
-
44-Duhân 4
fihâ : onda
-
44-Duhân 4
hakîmin : hükmedilmiş olan, hikmetli
-
44-Duhân 10
bi duhânin : duhanı, dumanı
-
44-Duhân 11
hâzâ : bu
-
44-Duhân 22
hâulâi : bunlar
-
44-Duhân 27
fîhâ : orada
-
44-Duhân 28
ve evresnâ-hâ : ve ona miras kıldık
-
44-Duhân 28
âharîne : ahir olanlar, sonrakiler
-
44-Duhân 34
hâulâi : bunlar
-
44-Duhân 37
hayrun : hayırlı, daha hayırlı
-
44-Duhân 38
ve mâ halaknâ : ve yaratmadık
-
44-Duhân 39
mâ halaknâ-humâ : biz o ikisini yaratmadık
-
44-Duhân 39
bi el hakkı : hak ile
-
44-Duhân 46
el hamîmi : kaynar su
-
44-Duhân 48
el hamîmi : kaynar su
-
44-Duhân 50
hâzâ : bu
-
44-Duhân 55
fîhâ : orada
-
44-Duhân 56
fî-hâ : orada
-
45-Câsiye 1
Hâ mîm. Hâ mîm.
-
45-Câsiye 2
el hakîmi : hakim, hüküm ve hikmet sahibi
-
45-Câsiye 4
ve fî halkı-kum : ve sizin yaratılışınızda
-
45-Câsiye 5
ve en nehâri : ve gündüz
-
45-Câsiye 5
mevti-hâ : onun ölümü
-
45-Câsiye 6
netlû-hâ : onu okuyoruz
-
45-Câsiye 6
bi el hakkı : hak ile, hakkı
-
45-Câsiye 6
hadîsin : söz
-
45-Câsiye 8
en lem yesma'-hâ : onu işitmedi
-
45-Câsiye 9
ittehaze-hâ : onu edindi
-
45-Câsiye 10
mattehazû (mâ ittehazû) : edindikleri şey
-
45-Câsiye 11
hâzâ : bu
-
45-Câsiye 12
sahhare : musahhar kıldı, emre amade kıldı
-
45-Câsiye 13
ve sahhare : ve musahhar kıldı, emre amade kıldı
-
45-Câsiye 15
amile sâlihan : salih ameller (nefs tezkiyesi) yaptı
-
45-Câsiye 15
aleyhâ : onun üzerine, kendi aleyhine
-
45-Câsiye 18
ittebi'-hâ : ona tâbî ol
-
45-Câsiye 20
hâzâ : bu
-
45-Câsiye 21
hasibe : hesap etti, zannetti
-
45-Câsiye 21
ve amilû es sâlihâti : ve salih ameller (nefs tezkiyesi) yaptılar
-
45-Câsiye 22
ve halaka : ve halketti, yarattı
-
45-Câsiye 22
bi el hakkı : hak ile
-
45-Câsiye 23
ittehaze : edindi
-
45-Câsiye 23
ve hateme : ve mühürledi
-
45-Câsiye 24
hayâtu-nâ : bizim hayatımız
-
45-Câsiye 28
ilâ kitâbihâ : onun kitabına, kendi kitabına
-
45-Câsiye 29
hâzâ : bu
-
45-Câsiye 29
bi el hakkı : hak ile
-
45-Câsiye 30
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaptılar
-
45-Câsiye 32
hakkun : hak
-
45-Câsiye 32
fî-ha : onun hakkında
-
45-Câsiye 33
ve hâka : ve sardı, kuşattı
-
45-Câsiye 34
hâzâ : bu
-
45-Câsiye 35
ittehaztum : siz edindiniz
-
45-Câsiye 35
el hayâtu : hayat
-
45-Câsiye 35
min-hâ : oradan
-
45-Câsiye 36
el hamdu : hamd
-
45-Câsiye 37
el hakîmu : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
46-Ahkaf 1
Hâ mîm. Hâ mîm.
-
46-Ahkaf 2
el hakîmi : hakim, hüküm ve hikmet sahibi
-
46-Ahkaf 3
mâ halak-nâ : yaratmadık
-
46-Ahkaf 3
bi el hakkı : hak ile
-
46-Ahkaf 4
halakû : yarattılar
-
46-Ahkaf 4
hâzâ : bundan
-
46-Ahkaf 7
li el hakkı : hak için
-
46-Ahkaf 7
hâzâ : bu
-
46-Ahkaf 9
yûhâ : vahyolunur
-
46-Ahkaf 11
hayran : hayırlı
-
46-Ahkaf 11
hâzâ : bu
-
46-Ahkaf 12
ve hâzâ : ve bu
-
46-Ahkaf 13
havfun : korku
-
46-Ahkaf 14
ashâbu el cenneti : cennet halkı
-
46-Ahkaf 14
hâlidîne : ebedî olanlar
-
46-Ahkaf 14
fî-hâ : orada
-
46-Ahkaf 15
hamelet-hu : onu taşıdı, yüklendi
-
46-Ahkaf 15
ve hamlu-hu : ve onun taşınması
-
46-Ahkaf 15
hattâ izâ : nihayet, olduğu zaman
-
46-Ahkaf 15
sâlihan : salih, ıslâh edici
-
46-Ahkaf 16
fî ashâbi el cenneti : cennet ehli (halkı) arasında
-
46-Ahkaf 17
ve kad haleti : ve gelip geçmiş
-
46-Ahkaf 17
hakkun : haktır
-
46-Ahkaf 17
hâzâ : bu
-
46-Ahkaf 18
hakka : hak oldu
-
46-Ahkaf 18
kad halet : gelip geçmiş
-
46-Ahkaf 18
hâsirîne : hüsranda olanlar
-
46-Ahkaf 20
fî hayâti-kum : hayatınızda
-
46-Ahkaf 20
bihâ : onunla
-
46-Ahkaf 20
bi gayri el hakkı : haksız olarak
-
46-Ahkaf 21
ehâ : kardeşini
-
46-Ahkaf 21
ve kad haletin : ve gelip geçmiş
-
46-Ahkaf 21
ve min halfi-hi : ve onun ardından
-
46-Ahkaf 21
ehâfu : korku
-
46-Ahkaf 24
hâzâ : bu
-
46-Ahkaf 24
fî-hâ : onun içinde
-
46-Ahkaf 25
rabbihâ : Rabbinin
-
46-Ahkaf 26
yechadûne : bilerek inkâr ettiler
-
46-Ahkaf 26
ve hâka : ve kuşattı, sardı, isabet etti
-
46-Ahkaf 27
mâ havle-kum : sizin etrafınızdaki şey
-
46-Ahkaf 28
nasare humullezînettehazû : onlara yardım etseydi, o edindikleri
-
46-Ahkaf 29
hadarû-hu : onun huzuruna geldiler
-
46-Ahkaf 30
ilâ el hakkı : Hakk'a
-
46-Ahkaf 33
halaka : yaratan
-
46-Ahkaf 33
bi halkıhinne : onları yaratmaktan
-
46-Ahkaf 34
hâzâ : bu
-
46-Ahkaf 34
bil hakkı : hak, gerçek
-
46-Ahkaf 35
min nehârin : gündüzden
-
47-Muhammed 2
ve amilû es sâlihâti : ve salih ameller yaptılar
-
47-Muhammed 2
muhammedin : Muhammed
-
47-Muhammed 2
el hakku : hak
-
47-Muhammed 2
ve asleha : ve ıslâh etti, düzeltti
-
47-Muhammed 3
el hakka : hak
-
47-Muhammed 4
hattâ izâ : oluncaya kadar
-
47-Muhammed 4
eshantumû-hum : onları güçsüz, zayıf bıraktınız
-
47-Muhammed 4
hattâ tedaa : bırakana kadar
-
47-Muhammed 4
el harbu : harp, savaş
-
47-Muhammed 4
evzâre-hâ : onun ağırlıkları (silâhlar, levazımatlar)
-
47-Muhammed 6
arrefe-hâ : onu tarif etti, tanıttı, bildirdi
-
47-Muhammed 7
yâ eyyuhâ : ey
-
47-Muhammed 10
emsâlu-hâ : onun benzeri
-
47-Muhammed 12
ve amilû es sâlihâti : ve salih ameller işlediler, nefs tezkiye edici ameller yaptılar, işlediler
-
47-Muhammed 12
min tahti-ha : onun altından
-
47-Muhammed 12
el enhâru : nehirler
-
47-Muhammed 15
fî hâ : onun içinde, orada
-
47-Muhammed 15
enhârun : nehirler
-
47-Muhammed 15
ve enhârun : ve nehirler
-
47-Muhammed 15
ve enhârun : ve nehirler
-
47-Muhammed 15
min hamrin : şaraptan
-
47-Muhammed 15
ve enhârun : ve nehirler
-
47-Muhammed 15
fî-hâ : onun içinde, orada vardır, bulunur
-
47-Muhammed 15
hâlidun : ebedî olan, devamlı kalacak olan
-
47-Muhammed 15
hamîmen : kaynar halde
-
47-Muhammed 16
hattâ : hatta, olunca
-
47-Muhammed 16
izâ harecû : çıktıkları zaman
-
47-Muhammed 18
eşrâtu-hâ : onun işaretleri, alâmetleri
-
47-Muhammed 20
fî hâ : onun içinde, onda
-
47-Muhammed 21
hayran : daha hayırlı
-
47-Muhammed 22
erhâme-kum : akrabalarınız, birbiriniz
-
47-Muhammed 24
akfâlu-hâ : onun kilitleri (kalbin kendine mahsus kilidi)
-
47-Muhammed 28
eshatallâhe : Allah'ı kızdırdı, öfkelendirdi
-
47-Muhammed 29
hasibe : zannettiler
-
47-Muhammed 31
hattâ na'leme : biz bilinceye kadar, bize belli oluncaya kadar
-
47-Muhammed 33
yâ eyyuhâ : ey
-
47-Muhammed 36
el hayâtu : hayat
-
47-Muhammed 37
yes'elkumû-hâ : sizden onu ister
-
47-Muhammed 37
tebhalû : cimrilik edersiniz
-
47-Muhammed 38
hâ entum : işte siz ..... siniz
-
47-Muhammed 38
hâulâi : bunlar, böyleler
-
47-Muhammed 38
yebhalu : cimrilik eder
-
47-Muhammed 38
yebhal : cimrilik eder
-
47-Muhammed 38
yebhalu : cimrilik eder
-
48-Fetih 1
fethan : fetih
-
48-Fetih 2
teahhare : tehir ettin, yapacağın (gelecekte olacak olan)
-
48-Fetih 4
hakîmen : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
48-Fetih 5
min tahti-hâ : onun altından
-
48-Fetih 5
el enhâru : nehirler
-
48-Fetih 5
hâlidîne : devamlı, ebedî kalanlar
-
48-Fetih 5
fîhâ : orada
-
48-Fetih 7
hakîmen : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
48-Fetih 11
muhallefûne : arkada kalmış olanlar, geride kalmış olanlar
-
48-Fetih 11
habîren : haberdar (haberi olma)
-
48-Fetih 15
muhallefûne : arkada kalmış olanlar (savaşa katılmayanlar)
-
48-Fetih 15
li te'huzû-hâ : onu almak için
-
48-Fetih 16
muhallefîne : arkada kalmış olanlar (savaşa gitmeyenler)
-
48-Fetih 16
hasenen : güzel
-
48-Fetih 17
haracun : güçlük, zorluk, vebal
-
48-Fetih 17
haracun : güçlük, zorluk, vebal
-
48-Fetih 17
haracun : güçlük, zorluk, vebal
-
48-Fetih 17
habîren : haberdar (haberi olma)
-
48-Fetih 17
tahti-hâ : onun altı
-
48-Fetih 17
enhâru : nehirler
-
48-Fetih 18
fethan : fetih, zafer
-
48-Fetih 19
ye'huzûne-hâ : onu alırlar
-
48-Fetih 19
hakîmen : hüküm ve hikmet sahibi
-
48-Fetih 20
te'huzûne-hâ : onu alırsınız, alacaksınız
-
48-Fetih 20
hâzihî : bu
-
48-Fetih 21
aleyhâ : ona
-
48-Fetih 21
ehâta allâhu : Allah ihata etti, kuşattı
-
48-Fetih 21
bi-hâ : onu
-
48-Fetih 23
halet : gelip geçti (geçmişten beri devam eden)
-
48-Fetih 25
anil mescidil harâmi : Mescid-i Haram'dan
-
48-Fetih 26
el hamiyyete : gayret, ihtimam, himaye, muhafaza etme duygusu
-
48-Fetih 26
hamiyyete el câhiliyyeti : cahillik duygusu, cahiliyet taassubu
-
48-Fetih 26
ehakka : daha çok hak sahibi
-
48-Fetih 26
bi-hâ : ona
-
48-Fetih 26
ve ehle-hâ : ve ona ehil, lâyık
-
48-Fetih 27
bi el hakkı : hak ile, hak olduğunu
-
48-Fetih 27
mescide el harâme : Mescid-i Haram (Kâbe)
-
48-Fetih 27
muhallikîne : tıraş edilmiş olarak
-
48-Fetih 27
lâ tehâfûne : korkmadan, korkusuzca
-
48-Fetih 27
fethan : fetih
-
48-Fetih 28
ve dîni el hakkı : ve hak dîn
-
48-Fetih 29
muhammedun : Hz. Muhammed (S.A.V)
-
48-Fetih 29
ruhamâu : çok merhametli
-
48-Fetih 29
amilû es sâlihâti : salih amel (nefs tezkiye edici amel) işlediler
-
49-Hucurât 1
yâ eyyuhâ : ey
-
49-Hucurât 2
yâ eyyuhâ : ey
-
49-Hucurât 3
imtehane : imtihan etti
-
49-Hucurât 5
hattâ tahruce : sen çıkıncaya kadar
-
49-Hucurât 5
hayran : daha hayırlı
-
49-Hucurât 6
yâ eyyuhâ : ey
-
49-Hucurât 6
bi cehâletin : cehaletle, cahillikle, bilmeyerek
-
49-Hucurât 7
habbebe : sevdirdi
-
49-Hucurât 8
hakîmun : hüküm ve hikmet sahibi
-
49-Hucurât 9
hattâ : oluncaya kadar
-
49-Hucurât 10
ehavey-kum : kardeşleriniz
-
49-Hucurât 10
turhamûne : rahmet olunursunuz
-
49-Hucurât 11
yâ eyyuhâ : ey
-
49-Hucurât 11
lâ yeshar : alay etmesin
-
49-Hucurât 11
hayren : daha hayırlı
-
49-Hucurât 11
hayren : daha hayırlı
-
49-Hucurât 12
yâ eyyyuhâ : ey
-
49-Hucurât 12
ehadu-kum : sizden biri
-
49-Hucurât 13
yâ eyyuhâ : ey
-
49-Hucurât 13
halaknâ-kum : yarattık sizi
-
49-Hucurât 13
habîrun : haberdar olan
-
5-Mâide 1
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 2
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 2
eş şehre el harâme : haram ay,hürmet edilen,yasak edilen ay
-
5-Mâide 2
el beyte el harâme : hürmet edilen ev, yasakların uygulandığı ev (Beyt el Harâm, Kâbe)
-
5-Mâide 2
haleltum : ihramdan çıktınız
-
5-Mâide 2
an(i) el mescidi el harâmi : Mescidi Haram'dan
-
5-Mâide 3
ve el munhanikatu : ve boğmak suretiyle öldürülen veya boğularak ölen hayvan
-
5-Mâide 3
ve en natîhatu : ve boynuz darbesiyle ölmüş hayvan
-
5-Mâide 3
ve mâ zubiha : ve kesilen, boğazlanan şey
-
5-Mâide 5
fe kad habita : artık boşa gitmiştir
-
5-Mâide 5
min el hâsirîne : hüsranda olanlardan, hüsrana uğrayanlardan
-
5-Mâide 6
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 6
ev câe ehadun : veya birisi geldi
-
5-Mâide 6
min haracin : bir güçlük
-
5-Mâide 8
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 8
habîrun : haberdar
-
5-Mâide 9
ve amilû es sâlihâti : ve ıslah edici amel yapanlar, nefs tezkiyesi yapanlar
-
5-Mâide 10
ashâbu el cehîmi : alevli ateş (cehennem) halkı
-
5-Mâide 11
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 12
ehaze allâhu : Allâh (c.c.) aldı
-
5-Mâide 12
kardan hasenen : güzel borç
-
5-Mâide 12
tecrî min tahtı-hâ : onun altından akar
-
5-Mâide 12
el enhâru : nehirler
-
5-Mâide 13
yuharrifûne : tahrif ederler, mânâlarını bozarlar
-
5-Mâide 13
hazzan : bir pay, bir hisse (bir öğüt)
-
5-Mâide 13
alâ hâınetin : hiyanete
-
5-Mâide 14
ehaznâ : aldık
-
5-Mâide 14
hazzan : bir pay, hisse
-
5-Mâide 18
mimmen (min men) halaka : yarattığı kişilerden, yarattıklarından
-
5-Mâide 20
ehaden : bir kimse, biri, birisi
-
5-Mâide 21
hâsirîne : hüsrana uğramış olanlar
-
5-Mâide 22
inne fî-hâ kavmen : şüphesiz orada (onun içersinde) bir topluluk, bir kavim var
-
5-Mâide 22
len nedhule-hâ : asla oraya girmeyiz
-
5-Mâide 22
hattâ yahrucû : onlar çıkıncaya kadar
-
5-Mâide 22
min-hâ : ondan, oradan
-
5-Mâide 22
min-hâ : oradan
-
5-Mâide 23
yehâfûne : korkarlar
-
5-Mâide 23
fe izâ dehaltumû-hu : böylece oradan girdiğiniz zaman
-
5-Mâide 24
innâ len nedhule-hâ : muhakkak ki biz, oraya asla girmeyiz
-
5-Mâide 24
mâ dâmû fî-hâ : orada oldukça, olduğu sürece
-
5-Mâide 24
innâ hâhunâ : biz mutlaka burada
-
5-Mâide 26
fe inne-hâ : artık muhakkak ki o (orası)
-
5-Mâide 26
muharremetun : haram kılınmış
-
5-Mâide 27
bi el hakkı : hakk ile
-
5-Mâide 27
min ehadi himâ : ikisinin birinden
-
5-Mâide 27
min el âhari : diğerinden
-
5-Mâide 28
innî ehâfu Allâhe : muhakkak ki ben Allâh (c.c.)'dan korkarım
-
5-Mâide 29
min ashâbi en nâri : ateşin halkından, ateş halkından
-
5-Mâide 30
fe asbaha : sonra oldu
-
5-Mâide 30
min el hâsirîne : hüsran uğrayanlardan, kendine yazık edenlerden
-
5-Mâide 31
yebhasu fî el ardı : yeri eşeleyen
-
5-Mâide 31
misle hâzâ el gurâbi : bu karga gibi
-
5-Mâide 31
fe asbaha : sonra oldu
-
5-Mâide 32
ve men ahyâ-hâ : ve kim onu yaşatırsa
-
5-Mâide 33
ellezîne yuhâribûne : o harp edenler, savaşanlar
-
5-Mâide 35
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 37
bi hâricîne min-hâ : oradan çıkacak
-
5-Mâide 38
hakîmun : hüküm ve hikmet sahibi
-
5-Mâide 39
ve aslaha : ve ıslah oldu, düzeldi
-
5-Mâide 41
yâ eyyuhâ er resûlu : ey Resul
-
5-Mâide 41
hâdû : yahudiler
-
5-Mâide 41
li kavmin âharîne : diğer kavime, başka bir kavime
-
5-Mâide 41
yuharrifûne : tahrif ediyorlar, değiştiriyorlar
-
5-Mâide 41
in ûtîtum hâzâ : eğer size bu verilirse
-
5-Mâide 42
ve in hakemte : ve eğer hükmedersen
-
5-Mâide 43
yuhakkimûne-ke : sana hüküm verdiriyorlar (seni hakem yapıyorlar)
-
5-Mâide 43
fî hâ hukmu Allâhi : içinde Allâh'ın (c.c.) hükümleri var
-
5-Mâide 44
fî- hâ huden ve nûrun : içinde hidayet ve nur vardır
-
5-Mâide 44
bi-hâ en nebiyyûne : Peygamber'ler (a.s.) onunla
-
5-Mâide 44
hâdû : yahudiler
-
5-Mâide 45
fî hâ : onun içinde
-
5-Mâide 45
ve el curûha : ve yaralara, yaralanmaya
-
5-Mâide 48
el kitâbe bi el hakkı : kitabı hak ile
-
5-Mâide 48
min el hakkı : Hakk'tan
-
5-Mâide 48
ve minhâcen : ve açık bir yol, belli bir yol
-
5-Mâide 48
fe istebikû el hayrâti : o halde hayırlarda yarışın!
-
5-Mâide 51
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 53
e hâulâi ellezîne : bunlar o kimseler mi?, onlar bunlar mı?
-
5-Mâide 53
habitat a'mâlu-hum : onların amelleri boşa gitti
-
5-Mâide 53
hâsirîne : hüsrana uğrayanlar, hüsrana uğrayan kimseler
-
5-Mâide 54
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 54
ve lâ yehâfûne : ve korkmazlar
-
5-Mâide 57
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 57
ellezîne ettehazû : edinen kimseler
-
5-Mâide 58
ittehazû-hâ huzuven : onu alay konusu edindiler
-
5-Mâide 60
ve el hanâzîre : ve domuzlar
-
5-Mâide 61
ve kad dehalû : ve girmişlerdir.
-
5-Mâide 61
kad haracû bi-hi : onunla çıkmışlardı
-
5-Mâide 63
lev lâ yenhâ-hum(u) : onları nehy etmeli (men etmeli) değiller miydi?
-
5-Mâide 64
nâran li el harbi : harb için, savaş için ateş
-
5-Mâide 64
etfee-hâ allâhu : Allâh (cc.) onu söndürdü
-
5-Mâide 65
ve le edhalnâ-hum : ve elbette onları, dahil ettik koyduk
-
5-Mâide 67
yâ eyyuhâ er resûlu : ey Resul
-
5-Mâide 68
hattâ tukîmû : siz ikâme etmedikçe, gereği gibi uygulamadıkça
-
5-Mâide 69
ve ellezîne hâdû : ve yahudi olanlar, yahudiler
-
5-Mâide 69
ve amile sâlihan : ve nefsi tezkiye edici, ıslah edici amel yaptı
-
5-Mâide 69
fe lâ havfun aleyhim : artık onlara korku yoktur
-
5-Mâide 70
lekad ehaznâ : andolsun ki biz aldık
-
5-Mâide 71
ve hasibû : ve hesab ettiler, sandılar
-
5-Mâide 72
kad harreme : haram etmiştir, haram kılmıştır
-
5-Mâide 75
kad halet : gelip, geçmiştir
-
5-Mâide 77
gayre el hakkı : haklı olmaksızın, haksız olarak
-
5-Mâide 80
hâlidûne : devamlı kalacak olanlar
-
5-Mâide 81
mâ ettehazû-hum : onları edinmezler
-
5-Mâide 83
min el hakkı : haktan, Allâh'tan (c.c.)
-
5-Mâide 84
min el hakkı : Hak'tan
-
5-Mâide 85
tecrî min tahti-hâ : onun altından akar
-
5-Mâide 85
el enhâru : nehirler
-
5-Mâide 85
hâlidîne fî-hâ : orada devamlı kalacak olanlar
-
5-Mâide 86
ashâbu el cahîmi : cehennemin halkıdır, cehennem ehlidir
-
5-Mâide 87
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 87
lâ tuharrimû : haram etmeyin
-
5-Mâide 87
mâ ehalle allâhu : Allâh'ın (c.c.) helâl kıldığı şey
-
5-Mâide 88
halâlen tayyiben : temiz, helâl
-
5-Mâide 89
izâ haleftum : yemin edip hilâfına (aksine) hareket ettiğiniz, yemininizi bozduğunuz zaman
-
5-Mâide 90
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 90
el hamru : şarap
-
5-Mâide 91
el hamri : şarap
-
5-Mâide 93
ve amilû es sâlihâti : ve sâlih amel (nefsi ıslâh edici amel) yaptılar
-
5-Mâide 93
ve amilû es sâlihâti : ve sâlih ameller (nefsi tezkiye edici ameller) yapın!
-
5-Mâide 94
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 94
yahâfu-hu : ondan, kendisinden korkar
-
5-Mâide 95
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 97
el beyte el harâme : Beytel Haram, Kâ'be
-
5-Mâide 97
el harâme : hürmetli, haram, yasaklı
-
5-Mâide 100
el habîsu : habis, pis, haram kılınan, murdar olan
-
5-Mâide 100
el habîsi : habis, pis, haram kılınan, murdar olan
-
5-Mâide 101
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 101
ve in tes'elû an-hâ : ve eğer ondan sorarsanız
-
5-Mâide 101
afâ allâhu an-hâ : Allâh (cc.) ondan (bu hatadan dolayı) affetti
-
5-Mâide 101
halîmun : Halîm, yumuşak muamele eden
-
5-Mâide 102
kad seele-hâ : onu sormuştu
-
5-Mâide 102
bi- hâ : onunla
-
5-Mâide 103
hâmin : üzerine binilmesi yasak olan ve tüyleri kesilmeyen erkek deve
-
5-Mâide 104
hasbu-nâ : bize yeter
-
5-Mâide 105
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 106
yâ eyyuhâ : ey!
-
5-Mâide 106
şehâdetu : şâhid yapın, şahitlik etsin
-
5-Mâide 106
izâ hadara : hazır olduğu zaman, geldiği zaman, gelince
-
5-Mâide 106
ehade-kum(u) : sizden birisi
-
5-Mâide 106
ev âharâni : veya diğer iki
-
5-Mâide 106
şehâdete allâhi : Allâh'ın (cc.) şahitliği (Allâh (cc.) için yapılan şahitlik)
-
5-Mâide 107
istehakkâ ismen : bir günaha müstehak oldu
-
5-Mâide 107
fe âharâni : o takdirde diğer iki kişi
-
5-Mâide 107
istehakka aleyhim(u) : onlara daha layık, onların üzerinde hak sahibi
-
5-Mâide 107
le şehâdetu-nâ : bizim şahitliğimiz mutlaka
-
5-Mâide 107
ehakku : daha doğru
-
5-Mâide 107
min şehâdeti himâ : o iki kişinin şahitliğinden
-
5-Mâide 108
bi eş şehâdeti : şehâdet ile
-
5-Mâide 108
alâ vechi-hâ : onunla yüzyüze
-
5-Mâide 108
ev yehâfû : veya korkmaları
-
5-Mâide 110
fe tenfuhu fî-ha : sonra onun içine üflüyordun
-
5-Mâide 110
in hâzâ : bu ancak sadece
-
5-Mâide 111
ve iz evhaytu : ve vahyettiğim zaman
-
5-Mâide 111
ilâ el havâriyyîne : havârilere
-
5-Mâide 112
el havâriyyûne : havâriler
-
5-Mâide 113
en ne'kule min-hâ : ondan yemek yemek
-
5-Mâide 113
aleyhâ : onun üzerine
-
5-Mâide 114
hayru er râzikîne : rızık verenlerin en hayırlısı
-
5-Mâide 115
innî munezzilu-hâ : muhakkak ki ben onu indiririm
-
5-Mâide 115
ehaden : biri, birisi, birini
-
5-Mâide 116
kâle subhâne-ke : seni noksan sıfatlardan arındırırım, tenzih ederim dedi
-
5-Mâide 116
bi hakkın : hakkı, gerçeği
-
5-Mâide 118
el hakîmu : hüküm ve hikmet sahibi
-
5-Mâide 119
hâzâ yevmu : bu gün
-
5-Mâide 119
tecrî min tahti-hâ : onun altından akar
-
5-Mâide 119
el enhâru : nehirler, ırmaklar
-
5-Mâide 119
hâlidîne fî-hâ : onun içinde, orada kalacak olanlar
-
50-Kaf 2
hâzâ : bu
-
50-Kaf 4
hafîzun : muhafaza eden, saklayıp koruyan
-
50-Kaf 5
bi el hakkı : hak ile, hakkı
-
50-Kaf 6
beneynâ-hâ : onu bina ettik
-
50-Kaf 6
ve zeyyennâ-hâ : ve onu süsledik
-
50-Kaf 6
ve mâ lehâ : ve onun yoktur
-
50-Kaf 7
medednâ-hâ : onu döşeyip yaydık
-
50-Kaf 7
fî-hâ : onda, orada
-
50-Kaf 7
fî-hâ : onda, orada (oraya)
-
50-Kaf 9
ve habbe : ve tane, hububat
-
50-Kaf 9
el hasîdi : hasat edilen, biçilen nebat
-
50-Kaf 10
lehâ : onun (var)
-
50-Kaf 12
ve ashâbu : ve halkı
-
50-Kaf 14
ve ashâbu el eyketi : ve Eyke halkı
-
50-Kaf 14
hakka : hak oldu
-
50-Kaf 15
bi el halkı : yaratılışta
-
50-Kaf 15
min halkın : yaratılıştan
-
50-Kaf 16
halaknâ : biz yarattık
-
50-Kaf 16
min habli : damardan
-
50-Kaf 19
bi el hakkı : hak ile
-
50-Kaf 20
ve nufiha : ve üflendi
-
50-Kaf 21
mea-hâ : onunla beraber
-
50-Kaf 22
min hâzâ : bundan
-
50-Kaf 22
hadîdun : keskindir
-
50-Kaf 23
hâzâ : işte bu
-
50-Kaf 25
li el hayri : hayra
-
50-Kaf 26
âhara : başka, diğer
-
50-Kaf 32
hâzâ : bu
-
50-Kaf 32
hafîzin : hafîz olanlar (üzerine devrin imamının ruhu ulaşmış olanlar)
-
50-Kaf 33
haşiye : huşû duydu
-
50-Kaf 34
udhulû-hâ : ona girin
-
50-Kaf 35
fî-hâ : orada
-
50-Kaf 38
halaknâ : biz yarattık
-
50-Kaf 39
bi hamdi : hamd ile
-
50-Kaf 42
es sayhate : sayha, büyük ses dalgası, çığlık
-
50-Kaf 42
bi el hakkı : hak olan
-
50-Kaf 44
haşrun : haşır, toplama
-
50-Kaf 45
men yehâfu : korkanlara
-
51-Zâriyât 2
el hâmilâti : yüklenenler, taşıyanlar (bulutlar)
-
51-Zâriyât 10
el harrâsûne : yalancılar, (zan ile) yalan söyleyenler
-
51-Zâriyât 14
hâzâ : bu
-
51-Zâriyât 18
ve bi el eshâri-hum : ve onların seher vakitleri (seher vakitlerinde)
-
51-Zâriyât 19
hakkun : hak
-
51-Zâriyât 23
hakkun : haktır, gerçektir
-
51-Zâriyât 24
hadîsu : haber
-
51-Zâriyât 25
iz dehalû : girdikleri zaman
-
51-Zâriyât 28
lâ tehaf : korkma
-
51-Zâriyât 29
veche-hâ : yüzüne
-
51-Zâriyât 30
el hakîmu : hakîmdir, hüküm ve hikmet sahibidir
-
51-Zâriyât 31
hatbu-kum : sizin hitabınız, söylemek istediğiniz
-
51-Zâriyât 31
eyyuhâ : ey
-
51-Zâriyât 35
fî-hâ : orada
-
51-Zâriyât 36
fî-hâ : orada
-
51-Zâriyât 37
fî-hâ : orada
-
51-Zâriyât 37
yahâfûne : korkarlar
-
51-Zâriyât 40
ehaznâ-hu : biz onu yakaladık
-
51-Zâriyât 41
er rîha : rüzgâr
-
51-Zâriyât 43
hattâ hînîn : belli bir süreye kadar
-
51-Zâriyât 44
ehazet-hum : onları aldı
-
51-Zâriyât 47
beneynâ-hâ : onu biz bina ettik
-
51-Zâriyât 48
fereşnâ-hâ : onu biz döşeyip yaydık
-
51-Zâriyât 49
halaknâ : biz yarattık
-
51-Zâriyât 51
âhara : başka
-
51-Zâriyât 56
ve mâ halaktu : ve ben yaratmadım
-
51-Zâriyât 59
ashâbi-him : onların arkadaşları
-
52-Tûr 12
havdın : lüzumsuz bâtıl şeyler
-
52-Tûr 14
hâzihi : bu
-
52-Tûr 14
bi-hâ : onu
-
52-Tûr 15
hâzâ : bu
-
52-Tûr 16
ıslevhâ : ona yaslanın
-
52-Tûr 21
elhaknâ : ilhak ettik, dahil ettik, kattık
-
52-Tûr 23
fî-hâ : orada
-
52-Tûr 23
fî-hâ : orada
-
52-Tûr 32
bi hâzâ : bunu
-
52-Tûr 34
bi hadîsin : bir söz
-
52-Tûr 35
el hâlikûne : yaratıcı
-
52-Tûr 36
halakû : onlar yarattılar
-
52-Tûr 37
hazâinu : hazineler
-
52-Tûr 43
subhâne allâhi : Allah Sübhan'dır, münezzehtir
-
52-Tûr 44
sehâbun : bulut, bulutlar
-
52-Tûr 45
hattâ yulâkû : kavuşuncaya kadar
-
52-Tûr 48
bi hamdi : hamd ile
-
53-Necm 4
yûhâ : vahyolunan
-
53-Necm 10
fe evhâ : böylece vahyetti
-
53-Necm 10
evhâ : vahyetti
-
53-Necm 14
sidreti el muntehâ : Sidretül Münteha
-
53-Necm 15
inde-hâ : onun yanında
-
53-Necm 23
semmeytumû-hâ : onu siz isimlendirdiniz
-
53-Necm 23
bi-hâ : ona
-
53-Necm 28
minel hakki : Hakk'tan yana
-
53-Necm 29
el hayâte : hayatından
-
53-Necm 32
ummehâtikum : annelerinizin
-
53-Necm 42
el muntehâ : dönüş (son varış)
-
53-Necm 43
adhake : güldüren
-
53-Necm 45
halaka : yarattı
-
53-Necm 54
gaşşâ-hâ : ona sardı, kapladı
-
53-Necm 56
hâzâ : bu
-
53-Necm 58
lehâ : onun, onu
-
53-Necm 59
min hâzâ el hadîsi : bu sözden
-
53-Necm 60
ve tedhakûne : ve siz gülüyorsunuz
-
54-Kamer 8
hâzâ : bu
-
54-Kamer 13
ve hamelnâ-hu : ve onu taşıdık
-
54-Kamer 15
tereknâ-hâ : onu bıraktık
-
54-Kamer 19
rîhan : rüzgâr (kasırga)
-
54-Kamer 31
sayhaten : sayha, korkunç ses dalgası
-
54-Kamer 34
hâsiben : helâk edici kasırga
-
54-Kamer 34
bi seharin : seher vakti
-
54-Kamer 38
sabbeha-hum : onlara bir sabah vakti ..... oldu
-
54-Kamer 42
kulli-hâ : hepsini
-
54-Kamer 42
ehaznâ-hum : onları aldık, yakaladık
-
54-Kamer 43
hayrun : daha mı hayırlı
-
54-Kamer 46
edhâ : daha korkunç
-
54-Kamer 48
yushabûne : sürüklenirler
-
54-Kamer 49
halaknâ-hu : onu yarattık
-
55-Rahmân 3
halaka : yarattı
-
55-Rahmân 7
refea-hâ : onu yükseltti
-
55-Rahmân 10
vadaa-hâ : koydu, ortaya koydu, vazetti, dizayn etti
-
55-Rahmân 11
fî-hâ : orada vardır
-
55-Rahmân 12
ve el habbu : ve taneler
-
55-Rahmân 12
ve er reyhânu : ve güzel kokulu bitkiler
-
55-Rahmân 14
halaka : yarattı
-
55-Rahmân 14
el fahhâri : nemli topraktan yapılıp, pişirilen (ısıtılarak kurutulan) ve çın çın ses veren testi benzeri kap
-
55-Rahmân 15
ve halaka : ve yarattı
-
55-Rahmân 26
aleyhâ fânin : fanilik üzeredir, yok olucudur
-
55-Rahmân 31
eyyuhâ : ey
-
55-Rahmân 35
ve nuhâsun : ve duman
-
55-Rahmân 37
ke ed dihâni : erimiş yağ gibi
-
55-Rahmân 41
yu'hazu : yakalanır
-
55-Rahmân 43
hâzihî : bu
-
55-Rahmân 43
bi-hâ : onu kendisini
-
55-Rahmân 44
beyne-hâ : onun arasında, kendisiyle
-
55-Rahmân 44
hamîmin : kaynar su
-
55-Rahmân 46
hâfe : korktu
-
55-Rahmân 54
betâinu-hâ : onun iç kısımları, astarları
-
55-Rahmân 64
mudhâmmetâni : ikisi de yemyeşil
-
55-Rahmân 66
naddâhatân : devamlı fışkırıp gürül gürül akan
-
55-Rahmân 70
hayrâtun : hayırlı olanlar, şükür ve hamde vesile olanlar
-
56-Vâkıa 2
li vak'ati-hâ : onun vuku bulmasını, gerçekleşmesini
-
56-Vâkıa 3
hâfîdatun : alçaltan, alçaltıcı
-
56-Vâkıa 8
ashâbu : ashab, sahip olanlar
-
56-Vâkıa 8
ashâbu : ashab, sahip olanlar
-
56-Vâkıa 9
ashâbu : ashab, sahip olanlar
-
56-Vâkıa 9
ashâbu : ashab, sahip olanlar
-
56-Vâkıa 16
aleyhâ : onun üzerine
-
56-Vâkıa 17
muhalledûne : halidin olanlar, ölümsüz olanlar, devamlı kılınanlar
-
56-Vâkıa 19
an-hâ : ondan
-
56-Vâkıa 20
yetehayyerûne : arzu ederler
-
56-Vâkıa 25
fî-hâ : orada
-
56-Vâkıa 27
ve ashâbu el yemîni : ve yemin sahipleri, yeminlerini yerine getirenler
-
56-Vâkıa 27
ashâbu el yemîni : yemin sahipleri, yeminlerini yerine getirenler
-
56-Vâkıa 38
ashâbi el yemîni : yemin sahipleri, yeminlerini yerine getirenler
-
56-Vâkıa 41
ve ashâbu eş şimâli : ve şeamet (kötülük), meş'eme sahipleri, amel defteri (hayat filmleri) sollarından verilenler
-
56-Vâkıa 41
ashâbu eş şimâli : şeamet (kötülük), meş'eme sahipleri, amel defteri (hayat filmleri) sollarından verilenler
-
56-Vâkıa 42
ve hamîmin : ve kaynar su
-
56-Vâkıa 51
eyyuhâ : ey
-
56-Vâkıa 53
min-ha : ondan, onunla
-
56-Vâkıa 54
min el hamîmi : kaynar sudan
-
56-Vâkıa 56
hâzâ : bu
-
56-Vâkıa 57
halaknâ-kum : sizleri yarattık
-
56-Vâkıa 59
el hâlikûne : yaratan, yaratıcı
-
56-Vâkıa 72
şecerete-hâ : onun ağacını
-
56-Vâkıa 73
cealnâ-hâ : onu kıldık
-
56-Vâkıa 79
el mutahharûn : tahir olanlar, arınmış olanlar, maddî (fizik vucudu abdestli olanlar ) ve manevî (şirk, şüphe, inkâr düşüncelerinden) temizlenmiş olanlar
-
56-Vâkıa 81
bi hâzâ el hadîsi : bu sözü
-
56-Vâkıa 87
terciûne-hâ : onu çevirirsiniz, döndürürsünüz
-
56-Vâkıa 89
ve reyhânun : rızık ve güzel kokulu bitkiler
-
56-Vâkıa 90
min ashâbi el yemîni : yemin sahiplerinden, yeminlerini yerine getirenlerden
-
56-Vâkıa 91
min ashâbi el yemîne : yemin sahiplerinden, yeminlerini yerine getirenlerden
-
56-Vâkıa 93
min hamîmin : kaynar sudan
-
56-Vâkıa 95
hâzâ : bu
-
56-Vâkıa 95
hakku el yakîni : Hakk'ul yakîn'dir (yakîn olan haktır, kesin olarak gerçektir)
-
57-Hadid 1
sebbeha : tesbih etti
-
57-Hadid 1
el hakîmu : hakîm olan, hüküm ve hikmet sahibi
-
57-Hadid 4
halaka : yarattı
-
57-Hadid 4
min-hâ : ondan
-
57-Hadid 4
fî-hâ : orada, onun içine
-
57-Hadid 6
fî en nehâri : gündüzün içine
-
57-Hadid 6
en nehâre : gündüz
-
57-Hadid 8
ehaze : aldı
-
57-Hadid 10
habîrun : haberdar olandır
-
57-Hadid 11
hasenen : güzel
-
57-Hadid 12
min tahti-hâ : onun altından
-
57-Hadid 12
el enhâru : nehirler
-
57-Hadid 12
hâlidîne : ebediyyen kalacak olanlar
-
57-Hadid 12
fî-hâ : içinde, orada
-
57-Hadid 14
hattâ : hatta, oluncaya kadar
-
57-Hadid 15
lâ yu'hazu : alınmaz
-
57-Hadid 16
min el hakki : Hakk'tan
-
57-Hadid 17
mevti-hâ : onun ölümü
-
57-Hadid 18
hasenen : güzel
-
57-Hadid 19
ashâbu : halk
-
57-Hadid 20
el hayâtu : hayat
-
57-Hadid 20
el hayâtu : hayatı
-
57-Hadid 21
ardu-hâ : onun genişliği
-
57-Hadid 22
en nebree-hâ : onu yaratmamız
-
57-Hadid 24
yebhalûne : cimrilik ederler
-
57-Hadid 24
el hamîdu : hamdedilen
-
57-Hadid 25
el hadîde : demir
-
57-Hadid 26
nûhan : Hz. Nûh
-
57-Hadid 27
ibtedeû-hâ : onu ihdas ettiler
-
57-Hadid 27
mâ ketebnâ-hâ : onu yazmadık, farz kılmadık
-
57-Hadid 27
mâ raav-hâ : ona riayet etmediler
-
57-Hadid 27
hakka : hak, gerçek, doğru
-
57-Hadid 27
riayeti-hâ : riayet
-
57-Hadid 28
yâ eyyuhâ : ey
-
58-Mücâdele 1
zevci-hâ : onun eşi, kocası
-
58-Mücâdele 1
tehâvure-kumâ : siz ikinizin karşılıklı konuşması
-
58-Mücâdele 2
ummehâti-him : onların anneleri
-
58-Mücâdele 2
ummehâtu-hum : onların anneleri
-
58-Mücâdele 3
habîrun : haber olan
-
58-Mücâdele 5
yuhâddûne : hududu aşanlar, muhalefet edenler
-
58-Mücâdele 7
hamsetin : beş (kişi)
-
58-Mücâdele 8
hayyev-ke : seni selâmladılar
-
58-Mücâdele 8
lem yuhayyi-ke : seni selâmlamadı
-
58-Mücâdele 8
hasbu-hum : onlara yeter
-
58-Mücâdele 8
yaslevne-hâ : ona yaslanacaklar, atılacaklar
-
58-Mücâdele 9
yâ eyyuhâ : ey
-
58-Mücâdele 11
yâ eyyuhâ : ey
-
58-Mücâdele 11
habîrun : haberdar olandır
-
58-Mücâdele 12
yâ eyyuhâ : ey
-
58-Mücâdele 12
hayrun : daha hayırlı
-
58-Mücâdele 13
habîrun : haberdardır, haberdar olandır
-
58-Mücâdele 16
ittehazû : edindiler
-
58-Mücâdele 17
ashâbu en nâr : ateş halkı, ateş ehli
-
58-Mücâdele 17
fî-hâ : onun içinde, orada
-
58-Mücâdele 17
hâlidûne : devamlı, ebediyyen kalacak olanlar
-
58-Mücâdele 19
el hâsirûne : hüsrana uğrayanlar, hüsranda olanlar
-
58-Mücâdele 20
yuhâddûne : haddi aşarlar
-
58-Mücâdele 22
hâdde : haddi aştı, karşı geldi
-
58-Mücâdele 22
min tahti-hâ : onun altından
-
58-Mücâdele 22
el enhâru : nehirler
-
58-Mücâdele 22
hâlidîne : kalacak olanlar
-
58-Mücâdele 22
fî-hâ : orada
-
59-Haşr 1
sebbeha : tespih etti
-
59-Haşr 1
el hakîmu : hüküm ve hikmet sahibi
-
59-Haşr 2
el haşri : toplama, sürgün etme
-
59-Haşr 2
min haysu : yerden
-
59-Haşr 5
terektumû-hâ : ondan terkettiğiniz, bıraktığınız
-
59-Haşr 5
alâ usûli-hâ : onu kökü üzerinde
-
59-Haşr 6
min haylin : atlardan
-
59-Haşr 7
nehâ-kum : sizi nehyetti
-
59-Haşr 8
el muhâcirîne : hicret edenler
-
59-Haşr 9
hâcere : hicret edenler
-
59-Haşr 9
hâceten : hacet, ihtiyaç, rağbet
-
59-Haşr 9
hasâsatun : ihtiyacı olma, muhtaç olma
-
59-Haşr 9
şuhha : cimrilik afeti
-
59-Haşr 11
ehaden : bir kişi, bir kimse
-
59-Haşr 14
muhassanetin : sağlamlaştırılmış, muhafaza altına alınmış, korunmuş
-
59-Haşr 16
ehâfu allâhe : Allah'tan korkarım
-
59-Haşr 17
hâlideyni : (ikisi) devamlı kalacak olanlar
-
59-Haşr 17
fî-hâ : orada, içinde
-
59-Haşr 18
yâ eyyuhâ : ey
-
59-Haşr 18
habîrun : haberdar olan
-
59-Haşr 20
ashâbu : halk
-
59-Haşr 20
ve ashâbu : ve halk
-
59-Haşr 20
ashâbu : halk
-
59-Haşr 21
hâzâ : bu
-
59-Haşr 21
hâşian : huşû ile boynunu bükmüş olarak
-
59-Haşr 21
min haşyeti allâhi : Allah'ın korkusundan
-
59-Haşr 21
nadribu-hâ \n(darbu mesel) : onu vurguluyoruz, örnek veriyoruz \n: (bir şeyi örnek vermek)
-
59-Haşr 22
ve eş şehâdeti : ve müşahede edilen, görünen
-
59-Haşr 23
subhâne allâhi : Allah Sübhan'dır, noksan sıfatlardan münezzehtir (uzaktır)
-
59-Haşr 24
el hâliku : yaratan
-
59-Haşr 24
el hakîmu : hakîm olan, hüküm ve hikmet sahibi
-
6-En'âm 1
el hamdu : hamd
-
6-En'âm 1
halaka : yarattı
-
6-En'âm 2
halaka-kum : sizi yarattı
-
6-En'âm 4
an-hâ : ondan
-
6-En'âm 5
bi el hakkı : hakkı, gerçeği
-
6-En'âm 6
el enhâre : nehirler
-
6-En'âm 6
karnen âharîne : başka, diğer nesiller
-
6-En'âm 7
in hâzâ illâ : bu ancak
-
6-En'âm 10
fe hâka : böylece kuşattı
-
6-En'âm 12
hasirû : hüsrana düşürdüler
-
6-En'âm 13
ve en nehâri : ve gündüz
-
6-En'âm 15
ehâfu : korkarım
-
6-En'âm 17
bi hayrın : bir hayır
-
6-En'âm 18
el hakîmu : hakimdir, hükmün ve hikmet sahibidir
-
6-En'âm 18
el habîru : haberdar olan
-
6-En'âm 19
şehâdeten : şahit olarak
-
6-En'âm 19
hâzâ el kur'ânu : bu Kur'ân
-
6-En'âm 20
hasirû : hüsrana düştüler (düşürdüler)
-
6-En'âm 25
bi-hâ : ona
-
6-En'âm 25
hattâ izâ câu-ke : hatta sana geldikleri zaman
-
6-En'âm 25
in hâzâ illâ : bu ancak, ...'den başka değil
-
6-En'âm 29
hayatu-nâ : bizim hayatımız
-
6-En'âm 30
e leyse hâzâ : bu değil mi
-
6-En'âm 30
bi el hakkı : gerçek, hak
-
6-En'âm 31
kad hasire : hüsrana düştüler
-
6-En'âm 31
hattâ, : hatta, öyle ki
-
6-En'âm 31
yâ hasrete-nâ : bize yazıklar olsun
-
6-En'âm 31
fî hâ : orada
-
6-En'âm 32
el hayâtu ed dunyâ : dünya hayatı
-
6-En'âm 32
hayrun : daha hayırlı
-
6-En'âm 33
yechadûne : cihad ediyorlar
-
6-En'âm 34
hattâ : oluncaya kadar
-
6-En'âm 38
bi cenâhayhi : iki kanadı ile
-
6-En'âm 42
fe ehaznâ-hum : o zaman Biz onları yakaladık, uğrattık
-
6-En'âm 44
hattâ : oluncaya kadar
-
6-En'âm 44
ehaznâ-hum : onları yakaladık (aldık)
-
6-En'âm 45
ve el hamdu : ve hamd
-
6-En'âm 46
in ehaze : eğer alsa
-
6-En'âm 46
ve hateme : ve mühürledi
-
6-En'âm 48
ve asleha : ve ıslâh oldu (nefs tezkiyesi yaptı)
-
6-En'âm 48
fe lâ havfun : artık korku yoktur
-
6-En'âm 50
hazâinu allâhi : Allah'ın hazineleri
-
6-En'âm 50
illâ mâ yuhâ : sadece vahyedilen şeye
-
6-En'âm 51
ellezîne yehâfûne : korkan kimseler
-
6-En'âm 53
e hâulâi : bunlar mı
-
6-En'âm 54
bi cehâletin : cahillikle
-
6-En'âm 54
ve asleha : ve ıslâh oldu
-
6-En'âm 57
el hakka : hakkı, doğruyu, gerçeği
-
6-En'âm 57
hayru : en hayırlı
-
6-En'âm 59
lâ ya'lemu-hâ : onu bilmez
-
6-En'âm 59
ya'lemu-hâ : onu bilir
-
6-En'âm 59
ve lâ habbetin : ve bir tane, bir habbe yoktur, olmaz
-
6-En'âm 60
bi en nehâri : gündüzleyin
-
6-En'âm 61
hafazaten : muhafaza edici (koruyucu olarak)
-
6-En'âm 61
hattâ : ...oluncaya kadar
-
6-En'âm 61
ehade-kum : sizden birisi
-
6-En'âm 62
el hakkı : Hakk
-
6-En'âm 62
el hâsibîne : hesap görenler
-
6-En'âm 63
min hâzihî : bundan
-
6-En'âm 64
min-hâ : ondan
-
6-En'âm 66
el hakku : hak, gerçek
-
6-En'âm 68
hattâ : oluncaya kadar
-
6-En'âm 68
yahûdû fî hadîsin : söze dalarlar (söze geçerler)
-
6-En'âm 70
ittehazû : edindiler
-
6-En'âm 70
el hayâtu : hayat
-
6-En'âm 70
leyse lehâ : onun yoktur
-
6-En'âm 70
lâ yu'haz : alınmaz
-
6-En'âm 70
min-hâ : ondan
-
6-En'âm 70
min hamîmin : kaynar sudan
-
6-En'âm 71
hayrâne : şaşkın
-
6-En'âm 71
ashâbun : arkadaşlar
-
6-En'âm 73
ellezî halaka : ki o yaratandır
-
6-En'âm 73
bi el hakkı : ve hak ile
-
6-En'âm 73
kavlu-hu el hakku : onun sözü haktır
-
6-En'âm 73
ve eş şehâdeti : ve müşahede edilen, görünen
-
6-En'âm 73
el hakîmu : hâkim, hüküm, hikmet sahibi olan
-
6-En'âm 73
el habîru : haberdar olan
-
6-En'âm 76
hâzâ : bu
-
6-En'âm 77
hâzâ : bu
-
6-En'âm 78
kâle hâzâ : dedi, bu
-
6-En'âm 78
hâzâ : bu
-
6-En'âm 79
hanîfen : hanif olarak (tek Allah'a inanan olarak)
-
6-En'âm 80
ve hâcce-hu : ve onunla tartıştı
-
6-En'âm 80
e tuhâccûn-nî : benimle tartışıyor musunuz
-
6-En'âm 80
ve lâ ehâfu : ve ben korkmuyorum, korkmam
-
6-En'âm 81
ehâfu : korkarım
-
6-En'âm 81
ve lâ tehâfûne : ve siz korkmuyorsunuz
-
6-En'âm 81
ehakku : daha çok haklı (hakediyor)
-
6-En'âm 83
âteynâ-hâ : ona verdik
-
6-En'âm 83
hakîmun : hakim, hüküm ve hikmet sahibi
-
6-En'âm 84
ishâka : İshak (A.S)
-
6-En'âm 84
ve nûhan : ve Nuh (A.S)
-
6-En'âm 84
ve hârûn : ve Hârun (A.S)
-
6-En'âm 88
le habita : elbette boşa gitti, heba oldu
-
6-En'âm 89
bi-hâ : onu
-
6-En'âm 89
hâulâi : bunlar
-
6-En'âm 89
bi-hâ : ona
-
6-En'âm 89
leysû bi-hâ bi kâfirîne : onu inkâr etmeyecek
-
6-En'âm 91
hakka : hakkıyla
-
6-En'âm 91
tubdûne-hâ : onu açıklıyorsunuz
-
6-En'âm 91
havdı-him : onların dalması
-
6-En'âm 92
ve hâzâ : ve bu
-
6-En'âm 92
ve men havle-hâ : ve onun etrafındakiler
-
6-En'âm 92
yuhâfizûne : muhafaza ederler
-
6-En'âm 93
ve lem yûha : ve vahyolunmadı
-
6-En'âm 93
gayre el hakkı : haksız olan, hak olmayan şeyler
-
6-En'âm 94
halaknâ-kum : sizi yarattık
-
6-En'âm 94
havvelnâ-kum : size verdik, lütfettik
-
6-En'âm 95
fâliku el habbi : taneyi yarıp çıkaran
-
6-En'âm 95
el hayye : diri, canlı
-
6-En'âm 95
min el hayyi : diriden, canlıdan
-
6-En'âm 97
bi-hâ : onunla
-
6-En'âm 99
hadıran : bir yeşillik
-
6-En'âm 99
habben : tane(ler)
-
6-En'âm 99
min tal'ı-hâ : onun tomurcuğundan
-
6-En'âm 100
ve halaka-hum : ve onları yarattı
-
6-En'âm 100
ve harakû : ve yalan uydurdular
-
6-En'âm 100
subhâne-hu : o tenzih edilendir, o sübhandır, o herşeyden münezzehtir
-
6-En'âm 101
ve halaka : ve yarattı
-
6-En'âm 102
hâliku : yaratan
-
6-En'âm 103
el habîru : haberdar olandır
-
6-En'âm 104
fe aleyhâ : o zaman onun aleyhinedir (sorumluluğu onun üzerinedir)
-
6-En'âm 104
bi hafîzin : gözeten, muhafız
-
6-En'âm 107
hafîzan : gözetleyici, muhafız
-
6-En'âm 109
bi-hâ : ona
-
6-En'âm 109
enne-hâ : onun ..... olduğunu
-
6-En'âm 111
ve haşernâ : topladık
-
6-En'âm 114
hakemen : bir hakem, hüküm veren
-
6-En'âm 114
bi el hakkı : hak ile
-
6-En'âm 119
mâ harreme : haram kıldığı şey(ler)
-
6-En'âm 122
leyse bi-hâricin : çıkacak değil, çıkamayacak olan
-
6-En'âm 122
min-hâ : ondan, oradan
-
6-En'âm 123
mucrimî-hâ : onun günahkârları
-
6-En'âm 123
fî hâ : orada
-
6-En'âm 124
hattâ : oluncaya kadar, ... olmadıkça
-
6-En'âm 124
haysu : hangisine, kime
-
6-En'âm 125
haracen : sıkıntılı
-
6-En'âm 126
ve hâzâ : ve bu
-
6-En'âm 128
hâlidîne : ebedî kalacak olanlar
-
6-En'âm 128
fî-hâ : orada
-
6-En'âm 128
hakîmun : Hakîm, hüküm ve hikmet sahibidir
-
6-En'âm 130
hâzâ : bu
-
6-En'âm 130
el hayâtu ed dunyâ : dünya hayatı
-
6-En'âm 131
ve ehlu-hâ : ve onun ehli, halkı
-
6-En'âm 133
âharîne : başka, diğer
-
6-En'âm 136
min el harsi : ekinlerden
-
6-En'âm 136
hâzâ : bu
-
6-En'âm 136
ve hâzâ : ve bu
-
6-En'âm 138
hâzihi : bu
-
6-En'âm 138
ve harsun : ve ekinler
-
6-En'âm 138
lâ yat'amu-hâ : onu (onları) yemeyin
-
6-En'âm 138
zuhûru-hâ : onun (onların) sırtları
-
6-En'âm 138
aleyha : onun üzerine
-
6-En'âm 139
hazihi el en'âmi : bu hayvanlar
-
6-En'âm 139
hâlisatun : hastır, özeldir, aittir
-
6-En'âm 139
ve muharremun : ve haramdır
-
6-En'âm 139
hakîmun : hüküm sahibidir
-
6-En'âm 140
hasire : hüsranda oldu
-
6-En'âm 140
sefehan : sefih olarak, akılsızca, aptalca
-
6-En'âm 140
ve harremû : ve haram kıldılar
-
6-En'âm 141
hakka-hu : onun hakkını (birr, zekât, sadaka...)
-
6-En'âm 141
hasâdi-hî : onun hasadı (toplanması)
-
6-En'âm 142
hamûleten : yük taşıyan
-
6-En'âm 143
harreme : haram kıldı
-
6-En'âm 143
erhâmu : rahimler
-
6-En'âm 144
harreme : haram kıldı
-
6-En'âm 144
erhâmu : rahimler
-
6-En'âm 144
bi hâzâ : bunları
-
6-En'âm 145
muharremen : haram kılınmış
-
6-En'âm 145
mesfûhan : dökülen, akıtılmış
-
6-En'âm 146
hâdû : yahudi
-
6-En'âm 146
harremnâ : haram kıldık
-
6-En'âm 146
harremnâ : haram kıldık
-
6-En'âm 146
mâ hamelet : üzerinde bulunan, taşıdığı kadar (şey)
-
6-En'âm 146
el havâyâ : bağırsaklar
-
6-En'âm 148
ve lâ harremnâ : ve haram kılmazdık
-
6-En'âm 148
hattâ : oluncaya kadar
-
6-En'âm 150
harreme : haram kıldı
-
6-En'âm 150
hâzâ : bunu
-
6-En'âm 151
harreme : haram kıldı
-
6-En'âm 151
min-hâ : ondan
-
6-En'âm 151
elletî harreme allâhu : ki onu Allah haram kıldı
-
6-En'âm 151
illâ bi el hakkı : haklı olmak hariç
-
6-En'âm 152
hattâ : oluncaya kadar
-
6-En'âm 152
vus'a-hâ : onun gücü, kapasitesi
-
6-En'âm 153
hâzâ : bu
-
6-En'âm 155
ve hâza : ve bu
-
6-En'âm 155
turhamûne : rahmet olunursunuz
-
6-En'âm 157
an-hâ : ondan
-
6-En'âm 158
îmânu-hâ : onun îmânı
-
6-En'âm 158
fî îmâni-hâ : îmânında, îmânıyla
-
6-En'âm 158
hayran : bir hayır
-
6-En'âm 160
bi el haseneti : bir hasene ile
-
6-En'âm 160
emsâli-hâ : onun katı, misli
-
6-En'âm 160
illâ misle-hâ : onun mislinden başka
-
6-En'âm 161
hanîfen : hanif olarak, hanif olan (tek Allah'a inanan)
-
6-En'âm 164
aleyhâ : ona, kendisine
-
6-En'âm 165
halâife el ardı : arzın, yeryüzünün halifeleri
-
60-Mümtehine 1
yâ eyyuhâ : ey
-
60-Mümtehine 1
min el hakkı : Hakk'tan
-
60-Mümtehine 1
harectum : siz çıktınız
-
60-Mümtehine 1
cihâden : cihad
-
60-Mümtehine 3
erhâmu-kum : sizin akrabalarınız
-
60-Mümtehine 4
hasenetun : güzel
-
60-Mümtehine 4
hattâ : oluncaya kadar
-
60-Mümtehine 5
el hakîmu : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
60-Mümtehine 6
hasenetun : güzel
-
60-Mümtehine 6
el hamîdu : hamdedilen, övülmeye lâyık olan
-
60-Mümtehine 8
lâ yenhâ-kum(u) : sizi nehyetmez, yasaklamaz
-
60-Mümtehine 9
yenhâkum(u) allâhu : Allah sizi nehyeder, size yasaklar
-
60-Mümtehine 10
yâ eyyuhâ : ey
-
60-Mümtehine 10
muhâcirâtin : göç eden kadınlar
-
60-Mümtehine 10
cunâha : günah
-
60-Mümtehine 10
hakîmun : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
60-Mümtehine 12
yâ eyyuhâ : ey
-
60-Mümtehine 13
yâ eyyuhâ : ey
-
60-Mümtehine 13
min ashâbi el kubûri : kabir halkından, kabirdekilerden
-
61-Saf 1
sebbeha : tespih etti
-
61-Saf 1
el hakîmu : hüküm ve hikmet sahibi
-
61-Saf 2
yâ eyyuhâ : ey
-
61-Saf 6
hâzâ : bu
-
61-Saf 9
ve dîni el hakkı : ve Hakk'ın dîni, ezelî ve ebedî olan Allah'ın dîni
-
61-Saf 10
yâ eyyuhâ : ey
-
61-Saf 11
hayrun : hayır, hayırlı, daha hayırlı
-
61-Saf 12
min tahti-hâ : onun altından
-
61-Saf 12
el enhâru : nehirler
-
61-Saf 13
tuhıbbûne-hâ : onu seversiniz
-
61-Saf 14
yâ eyyuhâ : ey
-
61-Saf 14
li el havâriyyîne : havarilere
-
61-Saf 14
el havâriyyûne : havariler
-
62-Cum'a 1
el hakîmi : hakîmdir, hüküm ve hikmet sahibidir
-
62-Cum'a 3
ve âharîne : ve sonrakiler
-
62-Cum'a 3
lem mâ yelhakû : henüz ilhak olmadılar, dahil olmadılar, katılmadılar
-
62-Cum'a 3
el hakîmu : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
62-Cum'a 5
lem yahmilû-hâ : onu yüklenmez, onu taşımaz
-
62-Cum'a 6
yâ eyyuhâ : ey
-
62-Cum'a 6
ellezîne hâdû : yahudi olanlar, yahudiler
-
62-Cum'a 8
ve eş şehâdeti : ve müşahede edilebilen, görülen
-
62-Cum'a 9
yâ eyyuhâ : ey
-
62-Cum'a 9
hayrun : daha hayırlı
-
62-Cum'a 11
ileyhâ : ona
-
62-Cum'a 11
hayrun : daha hayırlı, en hayırlı
-
62-Cum'a 11
hayru : daha hayırlı, en hayırlı
-
63-Münâfikûn 2
ittehazû : edindiler
-
63-Münâfikûn 4
sayhatin : sayha, yüksek ses, gürültü
-
63-Münâfikûn 7
hattâ : oluncaya kadar, ki olsun
-
63-Münâfikûn 7
hazâinu : hazineler
-
63-Münâfikûn 8
min-hâ : ondan, oradan
-
63-Münâfikûn 9
yâ eyyuhâ : ey
-
63-Münâfikûn 9
hum(u) el hâsirûne : hüsranda olanlar
-
63-Münâfikûn 10
ehade-kum(u) : sizden birisi
-
63-Münâfikûn 10
ahharte-nî : beni tehir ettin, erteledin
-
63-Münâfikûn 11
ecelu-hâ : onun eceli
-
63-Münâfikûn 11
habîrun : haberdar olan
-
64-Teğabün 1
el hamdu : hamd, sena, övgü
-
64-Teğabün 2
halaka-kum : sizi yarattı
-
64-Teğabün 3
halaka : yarattı
-
64-Teğabün 3
bi el hakkı : hak ile
-
64-Teğabün 6
hamîdun : kendisine çok hamdedilen
-
64-Teğabün 8
habîrun : haberdar olan
-
64-Teğabün 9
ve ya'mel sâlihan : ve salih amel işler, nefs tezkiyesi yapar
-
64-Teğabün 9
min tahti-hâ : onun altından
-
64-Teğabün 9
el enhâru : nehirler
-
64-Teğabün 9
hâlidîne : devamlı kalacak olanlar
-
64-Teğabün 9
fî-hâ : orada
-
64-Teğabün 10
ashâbu en nâri : ateş halkı, ateş ehli
-
64-Teğabün 10
hâlidîne : ebediyyen kalacak olanlar
-
64-Teğabün 10
fî-hâ : orada, onun içinde
-
64-Teğabün 14
yâ eyyuhâ : ey
-
64-Teğabün 16
hayran : hayır olarak
-
64-Teğabün 16
şuhha nefsi-hî : nefsinin cimriliği
-
64-Teğabün 17
hasenen : güzel
-
64-Teğabün 17
halîmun : halîm, yumuşak ve yavaş davranan
-
64-Teğabün 18
ve eş şehâdeti : ve müşahede edilen, görünen
-
64-Teğabün 18
el hakîmu : hakîm (hüküm ve hikmet sahibi)
-
65-Talâk 1
yâ eyyuhâ : ey
-
65-Talâk 2
eş şehâdete : şahitlik
-
65-Talâk 3
min haysu : yerden
-
65-Talâk 3
hasbu-hu : ona yeter, kâfidir
-
65-Talâk 4
hamle-hunne : onların (kadınların) yükleri
-
65-Talâk 6
min haysu : yerden
-
65-Talâk 6
hamlin : yüklü, hamile
-
65-Talâk 6
hattâ : oluncaya kadar
-
65-Talâk 6
hamle- hunne : yükleri, bebekleri
-
65-Talâk 7
âtâ-hâ : ona verdi
-
65-Talâk 8
rabbi-hâ : Rab'leri
-
65-Talâk 8
fe hâsebnâ-hâ : bu sebeple onları hesaba çektik
-
65-Talâk 8
ve azzebnâ-hâ : ve ona azap ettik, onu (beldeyi, beldede olanları) azaplandırdık
-
65-Talâk 9
emri-hâ : onun işi, işi
-
65-Talâk 9
emri-hâ : onun işi, işi
-
65-Talâk 11
ve amilû es sâlihâti : ve salih ameller (nefsi ıslâh edici ameller) yaptılar
-
65-Talâk 11
sâlihan : salih
-
65-Talâk 11
min tahti-hâ : onun altından
-
65-Talâk 11
el enhâru : nehirler
-
65-Talâk 11
hâlidîne : kalacak olanlar
-
65-Talâk 11
fî-hâ : orada
-
65-Talâk 12
halaka : yarattı
-
65-Talâk 12
ehâta : ihata eti, kuşattı
-
66-Tahrim 1
yâ eyyuhâ : ey
-
66-Tahrim 1
tuharrimu : haram kılıyorsun
-
66-Tahrim 1
ehalle : helâl kıldı
-
66-Tahrim 2
el hakîmu : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
66-Tahrim 3
hadîsen : söz
-
66-Tahrim 3
nebbee-hâ : onu haber verdi
-
66-Tahrim 3
hâzâ : bu, bunu
-
66-Tahrim 3
el habîru : habîr olan, herşeyden haberdar olan
-
66-Tahrim 5
hayren : daha hayırlı
-
66-Tahrim 5
sâihâtin : oruç tutan, Allah yolunda hicret eden kadınlar
-
66-Tahrim 6
yâ eyyuhâ : ey
-
66-Tahrim 6
vakûdu-hâ : ve onun yakıtı
-
66-Tahrim 6
aleyhâ : onun üzerindeki
-
66-Tahrim 7
yâ eyyuhâ : ey
-
66-Tahrim 8
yâ eyyuhâ : ey
-
66-Tahrim 8
tevbeten nasûhan : nasuh tövbesi
-
66-Tahrim 8
min tahti-hâ : onun altından
-
66-Tahrim 8
el enhâru : nehirler
-
66-Tahrim 9
yâ eyyuhâ : ey
-
66-Tahrim 10
sâlihayni : iki salih kul
-
66-Tahrim 10
hânetâ humâ : ikisi hainlik etti, ihanet etti
-
66-Tahrim 12
ferce-hâ : onun iffeti
-
66-Tahrim 12
rabbi-hâ : Rabbinin
-
67-Mülk 2
halaka : yarattı
-
67-Mülk 2
ve el hayâte : ve hayat
-
67-Mülk 3
halaka : yarattı
-
67-Mülk 3
halkı : yaratış, yaratma
-
67-Mülk 4
hâsien : şaşkın, hayretle, aciz olarak
-
67-Mülk 4
hasîrun : yorgun, bitkin olarak
-
67-Mülk 5
bi mesâbîha : lâmbalarla, kandillerle
-
67-Mülk 5
ve cealnâ-hâ : ve biz onu kıldık
-
67-Mülk 7
fî-hâ : onun içine
-
67-Mülk 7
lehâ : onun
-
67-Mülk 8
fî-hâ : onun içine, oraya
-
67-Mülk 8
hazenetu-hâ : onun bekçileri
-
67-Mülk 10
ashâbi : halkı, ehli
-
67-Mülk 11
li ashâbi : halkına, ehline
-
67-Mülk 14
men halaka : yaratan kimse
-
67-Mülk 14
el habîru : habîrdir, haberdar olandır
-
67-Mülk 15
fî menâkibi- hâ : onun omuzlarında, üzerinde (dağlarda, kıyılarda)
-
67-Mülk 17
hâsıban : (taş yağdıran) fırtına, kasırga
-
67-Mülk 20
hâzâ : bu
-
67-Mülk 21
hâzâ ellezî : o
-
67-Mülk 25
hâzâ : bu
-
67-Mülk 27
hâzâ : bu
-
67-Mülk 30
asbaha : oldu
-
68-Kalem 10
hallâfin : çok yemin edenler
-
68-Kalem 12
li el hayri : hayrı
-
68-Kalem 17
ashâbe : sahipler
-
68-Kalem 17
yasrimu-enne-hâ : onu mutlaka devşirecekler, mahsulü toplayacaklar
-
68-Kalem 19
aleyhâ : onun üzerinde
-
68-Kalem 20
asbahat : oldu
-
68-Kalem 22
harsi-kum : tarlanız
-
68-Kalem 23
yetehâfetûne : gizli gizli konuşuyorlar
-
68-Kalem 24
lâ yedhule-enne-hâ : sakın oraya girmesin
-
68-Kalem 25
hardin : men etmek, mahrum etmek kasti
-
68-Kalem 26
reev-hâ : onu gördüler
-
68-Kalem 29
subhâne : sübhan, yüce, mutlak kaadir, herşeyden münezzeh
-
68-Kalem 32
hayren : daha hayırlı
-
68-Kalem 32
min-hâ : ondan
-
68-Kalem 38
tehayyerûne : siz tahayyer ediyorsunuz, beğenip seçiyorsunuz
-
68-Kalem 43
hâşiaten : korkudan ürpermiş halde
-
68-Kalem 44
bi hâzâ : bunu
-
68-Kalem 44
el hadîsi : söz
-
68-Kalem 44
min haysu : yerden
-
69-Hâkka 1
el hâkkatu : hakikat, gerçek, gerçekleşecek olan, vuku bulması gerçek olan
-
69-Hâkka 2
el hâkkatu : hakikat (gerçek) olan (vuku bulacağı mutlak olan)
-
69-Hâkka 3
el hâkkatu : hakikat, gerçek, vuku bulacak olan
-
69-Hâkka 7
sahhara-hâ : onu emre amade kıldı, onu musallat etti
-
69-Hâkka 7
fî-hâ : orada
-
69-Hâkka 7
hâviyetin : boş
-
69-Hâkka 9
bi el hâtieti : büyük hatalar, kötü fiiller, günahlar
-
69-Hâkka 10
ehaze-hum : onları yakaladı
-
69-Hâkka 11
hamelnâ-kum : sizi taşıdık
-
69-Hâkka 12
li nec'ale-hâ : onu kılalım diye
-
69-Hâkka 12
ve teiye-hâ : ve onu bellesin
-
69-Hâkka 13
izâ nufiha : üflendiği zaman
-
69-Hâkka 13
nefhatun : üfleyiş
-
69-Hâkka 17
ercâi-hâ : onun kenarları, etrafı, çevresi, yanları
-
69-Hâkka 18
hâfiyetun : gizli, sessiz, sır olarak
-
69-Hâkka 19
hâum(u) : haydi alınız
-
69-Hâkka 23
kutûfu-hâ : onun olgunlaşmış meyveleri
-
69-Hâkka 24
el hâliyeti : geçmiş
-
69-Hâkka 27
yâ leyte-hâ : keşke o olsa
-
69-Hâkka 32
zer'u-hâ : onun uzunluğu
-
69-Hâkka 35
hâhunâ : burada
-
69-Hâkka 35
hamîmun : samimi, yakın dost
-
69-Hâkka 37
el hâtiûne : büyük hata işleyenler, kasten günaha girenler, inkâr edenler
-
69-Hâkka 45
le ehaznâ : elbette biz tutar alırdık
-
69-Hâkka 47
min ehadin : biriniz
-
69-Hâkka 47
hâcizîne : engel olanlar, engelleyiciler, men ediciler
-
69-Hâkka 50
le hasretun : elbette hasrettir
-
69-Hâkka 51
hakk'u el yakîni : Hakk'ul yakîn, kesin olarak Hakk'ı bilmektir
-
7-A'râf 2
haracun : bir darlık, bir sıkıntı
-
7-A'râf 4
ehleknâ-hâ : biz onu helâk ettik
-
7-A'râf 4
câe-hâ : ona geldi
-
7-A'râf 8
el hakku : haktır, gerçektir
-
7-A'râf 9
haffet : hafif geldi
-
7-A'râf 9
hasirû : hüsranda oldular, hüsrana düştüler (kendilerini hüsrana düşürdüler)
-
7-A'râf 10
fî hâ : onun içinde, orada
-
7-A'râf 11
halak-nâ-kum : sizi biz yarattık
-
7-A'râf 12
hayrun : hayırlı
-
7-A'râf 12
halakte-nî : beni yarattın
-
7-A'râf 12
halakte-hu : onu yarattın
-
7-A'râf 13
min hâ : oradan
-
7-A'râf 13
fî hâ : orada
-
7-A'râf 17
min halfi-him : onların arkalarından
-
7-A'râf 18
min-hâ : oradan
-
7-A'râf 19
min haysu : yerden, nereden
-
7-A'râf 19
hâzihi : bu
-
7-A'râf 20
nehâkumâ : ikinize yasakladı, ikinizi men etti (nehyetti)
-
7-A'râf 20
hâzihi eş şecereti : bu ağaç
-
7-A'râf 20
min el hâlidîne : ebedî kalanlardan
-
7-A'râf 23
ve terham-nâ : ve bize rahmet et
-
7-A'râf 23
min el hâsirîne : hüsrana uğrayanlardan
-
7-A'râf 25
fî-hâ : orada (yeryüzünde)
-
7-A'râf 25
fî hâ : orada
-
7-A'râf 25
ve min-hâ : ve oradan
-
7-A'râf 26
hayrun : hayırlıdır, daha hayırlıdır
-
7-A'râf 27
min haysu : herhangibir yerden
-
7-A'râf 28
aleyhâ : onun üzerinde
-
7-A'râf 28
bi-hâ : onu
-
7-A'râf 30
hadâ : hidayete erdi
-
7-A'râf 30
hakka : hak etti, hak oldu
-
7-A'râf 30
inne-hum ettehazû eş şeyâtîne : muhakkak ki onlar şeytanı ... edindiler
-
7-A'râf 32
harrame : haram kıldı
-
7-A'râf 32
fî el hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
-
7-A'râf 32
hâlisaten : has, özellikle
-
7-A'râf 33
harrame : haram kıldı
-
7-A'râf 33
min-hâ : ondan
-
7-A'râf 33
bi gayri el hakkı : haksız yere
-
7-A'râf 35
ve asleha : ve nefsini ıslâh ederse
-
7-A'râf 35
fe lâ havfun : artık korku yoktur
-
7-A'râf 36
an-hâ : ondan, ona karşı
-
7-A'râf 36
ashabu en nâri : ateş ehli, ateş halkı
-
7-A'râf 36
fî-hâ : orada
-
7-A'râf 36
hâlidûne : devamlı kalanlar, kalacak olanlar
-
7-A'râf 37
hattâ : sonunda, olunca
-
7-A'râf 38
halet : gelip geçti
-
7-A'râf 38
dehalet : girdi, dahil oldu
-
7-A'râf 38
uhte-hâ : kardeşleri
-
7-A'râf 38
hattâ : olunca
-
7-A'râf 38
fî-hâ : orada
-
7-A'râf 38
hâulâi : işte onlar
-
7-A'râf 40
an-hâ : ona (onlara)
-
7-A'râf 40
hattâ : oluncaya kadar, ... olmadıkça
-
7-A'râf 41
mihâdun : yatak, döşek
-
7-A'râf 42
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel işleyenler (nefs tezkiyesi yapanlar)
-
7-A'râf 42
vus'a-hâ : onun gücü, kapasitesi
-
7-A'râf 42
ashâbu el cenneti : cennet ehli, halkı
-
7-A'râf 42
fî-hâ : orada
-
7-A'râf 42
hâlidûne : ebedî kalanlar, kalacak olanlar
-
7-A'râf 43
el enhâru : nehirler
-
7-A'râf 43
el hamdu : hamd
-
7-A'râf 43
li hâzâ : buna
-
7-A'râf 43
bi el hakkı : hak ile
-
7-A'râf 43
ûristumû-hâ : ona varis kılındınız
-
7-A'râf 44
ashâbu el cenneti : cennet ehli, halkı
-
7-A'râf 44
ashâbe en nâri : ateş ehli, halkı
-
7-A'râf 44
hakkan : hak olarak
-
7-A'râf 44
hakkan : hak olarak
-
7-A'râf 45
ve yebgûne-hâ : ve onun ... olmasını isterler
-
7-A'râf 46
ashâbe el cenneti : cennet halkına, ehline
-
7-A'râf 46
lem yedhulû-hâ : henüz oraya dahil olmadılar, girmediler
-
7-A'râf 47
ashâbi en nâri : ateş ehli, halkı
-
7-A'râf 48
ashâbu el a'râfi : A'raf ehli, halkı
-
7-A'râf 49
e hâulâi ellezîne : o kimseler bunlar mı
-
7-A'râf 49
lâ havfun : korku yoktur
-
7-A'râf 50
ashâbu en nâri : ateş halkı, ateş ehli
-
7-A'râf 50
ashâbe el cenneti : cennet halkı, cennet ehli
-
7-A'râf 50
harrame-humâ : o ikisini haram kıldı (yasakladı)
-
7-A'râf 51
ettehazû : edindiler
-
7-A'râf 51
el hayâtu : hayat
-
7-A'râf 51
hâzâ : bu
-
7-A'râf 51
yechadûne : bilerek inkâr ederler
-
7-A'râf 53
bi el hakkı : hak ile
-
7-A'râf 53
kad hasirû : hüsrana uğrattılar, hüsrana düşürdüler
-
7-A'râf 54
halaka : yarattı
-
7-A'râf 54
en nehâre : gündüz
-
7-A'râf 54
hasîsen : süratli, devamlı
-
7-A'râf 54
musahharâtin : musahhar, emre âmade, boyun eğmişlerdir
-
7-A'râf 54
lehu el halku : yaratmak onundur (ona mahsustur)
-
7-A'râf 56
ıslâhı-hâ : onun ıslâhı, düzeni
-
7-A'râf 56
havfen : korkarak
-
7-A'râf 57
er riyâha : rüzgârları
-
7-A'râf 57
hattâ : hatta, öyle ki
-
7-A'râf 57
sehâben : bulutlar
-
7-A'râf 58
ve ellezî habuse : ve kötü olan ki
-
7-A'râf 59
nûhan : Nuh (as)
-
7-A'râf 59
ehâfu : korkuyorum
-
7-A'râf 63
turhamûne : rahmet olunursunuz
-
7-A'râf 65
ehâ-hum : onların kardeşi
-
7-A'râf 69
fi el halkı : yaratılışta
-
7-A'râf 71
semmeytumû-hâ : onu isimlendirdiniz
-
7-A'râf 71
bi-hâ : ona
-
7-A'râf 73
ehâ-hum : onların kardeşi
-
7-A'râf 73
sâlihan : Salih
-
7-A'râf 73
hâzihî : bu
-
7-A'râf 73
fe zerû-ha : artık onu bırakın, salın
-
7-A'râf 73
ve lâ temessû-hâ : ve ona dokunmayın
-
7-A'râf 74
min suhûli-hâ : onun (düzlük yerlerinden), ovalarından
-
7-A'râf 75
sâlihan : Salih
-
7-A'râf 78
ehazet-hum : onları aldı (helâk etti), yakaladı
-
7-A'râf 80
bi-hâ : onu
-
7-A'râf 80
min ehadin : birinden, biri, hiçbiri
-
7-A'râf 85
ehâ-hum : onların kardeşi
-
7-A'râf 85
ve lâ tebhasû : eksiltmeyin, hakkını vermemezlik yapmayın
-
7-A'râf 85
ıslâhı-hâ : onun ıslâh olması
-
7-A'râf 85
zâlikum hayrun : işte bu hayırlıdır
-
7-A'râf 86
ve tebgûne-hâ : ve onda arıyorsunuz, istiyorsunuz
-
7-A'râf 87
hattâ : oluncaya kadar
-
7-A'râf 87
hayru el hâkimîn : hüküm verenlerin en hayırlısı
-
7-A'râf 89
min-hâ : ondan
-
7-A'râf 89
fî-hâ : oraya
-
7-A'râf 89
bi el hakkı : hak ile
-
7-A'râf 89
hayru el fâtihîne : hüküm verenlerin, fethedenlerin, fatihlerin, açanların en hayırlısı
-
7-A'râf 90
le hâsirûne : mutlaka hüsrana uğrayan kimseler, nefslerini hüsrana düşürenler
-
7-A'râf 91
fe ehazet-hum : bunun üzerine, böylece onları aldı (helâk etti), yakaladı
-
7-A'râf 92
fî-hâ : orada
-
7-A'râf 92
el hâsirîne : hüsrana üğrayan kimseler, nefslerini hüsrana düşürenler
-
7-A'râf 94
ehaz-nâ : aldık, uğrattık
-
7-A'râf 94
ehle-hâ : onun halkını
-
7-A'râf 95
el hasenete : iyilik
-
7-A'râf 95
hattâ : öyle ki, ... olunca
-
7-A'râf 95
fe ehaz-nâ-hum : böylece onları aldık, yakaladık, yok ettik
-
7-A'râf 96
fe ehaz-nâ-hum : böylece biz onları aldık, yakaladık (cezalandırdık)
-
7-A'râf 98
duhan : kuşluk vakti
-
7-A'râf 99
el hâsirûne : hüsranda olan kimseler, hüsranda olanlar
-
7-A'râf 100
ehli-hâ : onun ehli, halkı
-
7-A'râf 101
min enbâi-hâ : onların haberlerinden
-
7-A'râf 103
bi-hâ : ona
-
7-A'râf 105
hakîkun : doğru olan, gerçek olan, hak olan
-
7-A'râf 105
illâ el hakka : haktan başka
-
7-A'râf 106
bi-hâ : onu
-
7-A'râf 109
hâzâ : bu
-
7-A'râf 111
ve ehâ-hu : ve kardeşini
-
7-A'râf 111
hâşirîne : toplayıcılar
-
7-A'râf 113
es seharatu : sihirbazlar
-
7-A'râf 116
seharû : sihirlediler, büyülediler
-
7-A'râf 117
ve evhay-nâ : ve biz vahyettik
-
7-A'râf 118
el hakku : hak, gerçek
-
7-A'râf 120
es seharatu : sihirbazlar
-
7-A'râf 122
ve hârûne : ve Harun (as)
-
7-A'râf 123
hâzâ : bu
-
7-A'râf 123
min hâ : oradan
-
7-A'râf 123
ehle-hâ : onun ehli, halkı
-
7-A'râf 128
yûrisu-hâ : ona varis kılar, sahip kılar
-
7-A'râf 130
ehaz-nâ : biz aldık, uğrattık
-
7-A'râf 131
câet-hum el hasenetu : onlara hasene, iyilik geldi
-
7-A'râf 131
hâzihi : bu
-
7-A'râf 132
li teshare-nâ : bizi büyülemek (sihir yapmak) için
-
7-A'râf 132
bi-hâ : onunla
-
7-A'râf 136
an-hâ : ondan
-
7-A'râf 137
ve megâribe-hâ elletî : ve onun batısı ki o
-
7-A'râf 137
fî-hâ : orada
-
7-A'râf 139
hâulâi : bunlar
-
7-A'râf 142
ve etmem-nâ-hâ : ve onu biz tamamladık
-
7-A'râf 142
li ahî-hi hârûne : kardeşi Harun (as)'a
-
7-A'râf 143
ve harra mûsâ : ve Musa (as) düştü
-
7-A'râf 143
subhâne-ke : Sen Sübhan'sın, Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim
-
7-A'râf 145
fe huz-hâ : artık onu al, tut
-
7-A'râf 145
bi ahseni-hâ : onu en güzel şekilde
-
7-A'râf 146
bi gayri el hakkı : haksız yere
-
7-A'râf 146
bi-hâ : ona
-
7-A'râf 146
an-hâ : ondan
-
7-A'râf 147
habitat : heba oldu, boşa gitti
-
7-A'râf 148
vettehaze (ve ittehaze) : ve edindiler
-
7-A'râf 148
ittehazû-hu : onu (ilâh) edindiler
-
7-A'râf 149
lem yerham-nâ : bize merhamet etmezse
-
7-A'râf 149
min el hâsirîne : hüsrana düşenlerden
-
7-A'râf 150
haleftumû-nî : benim yerime geçtiniz, bana halef oldunuz
-
7-A'râf 150
ve elka el elvâha : levhaları bıraktı (attı)
-
7-A'râf 150
ve ehaze : ve aldı, tuttu
-
7-A'râf 151
erhamu er râhımîne : rahmet edenlerin en çok rahmet edenisin
-
7-A'râf 152
ellezîne ittehazû el ıcle : buzağı (ilâh) edinen kimseler
-
7-A'râf 152
fî el hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
-
7-A'râf 153
min ba'di-hâ : ondan sonra, onun arkasından
-
7-A'râf 153
min ba'di-hâ : ondan sonra (bundan sonra)
-
7-A'râf 154
ehaze el elvâhe : levhaları tuttu, aldı
-
7-A'râf 154
ve fî nushati-hâ : ve onun nüshasında (sayfalarında) vardır
-
7-A'râf 155
ehazet-hum er recfetu : onları şiddetli bir sarsıntı aldı, yakaladı
-
7-A'râf 155
feala es sufehâu : sefihlerin, akılsızların yaptıkları
-
7-A'râf 155
bi-hâ : onun ile
-
7-A'râf 155
verhamnâ (ve ırham-nâ) : ve bize merhamet et
-
7-A'râf 155
hayru el gâfirîne : mağfiret edenlerin en hayırlısısın
-
7-A'râf 156
fî hâzihi ed dunyâ : bu dünyada
-
7-A'râf 156
haseneten : hasene, iyilik (derecat kazandıran ameller)
-
7-A'râf 156
fe se ektubu-hâ : böylece onu yazacağım
-
7-A'râf 157
ve yenhâ-hum : ve onlara yasaklar, onları nehyeder
-
7-A'râf 157
ve yuharrimu : ve haram kılar
-
7-A'râf 157
aleyhim el habâise : onlara, habis olan şeyleri (kötü ve pis olan şeyler)
-
7-A'râf 158
yâ eyyuhâ en nâsu : ey insanlar
-
7-A'râf 159
bi el hakkı : Hakk'a
-
7-A'râf 160
ve evhay-nâ : ve biz vahyettik
-
7-A'râf 160
el hacer : taş
-
7-A'râf 161
hâzihi el karyete : bu şehir
-
7-A'râf 161
min-hâ : ondan
-
7-A'râf 161
haysu : neresi, nereden, o yerden
-
7-A'râf 161
hatîâti-kum : sizin hatalarınızı
-
7-A'râf 163
hâdırate el bahri : deniz kenarında
-
7-A'râf 165
ve ahaznâ ellezîne : ve o kimseleri yakaladık, aldık
-
7-A'râf 166
hâsiîne : aşağılık, alçak
-
7-A'râf 168
bi el hasenâti : iyilikle, pozitif derece kazandıran ameller ile
-
7-A'râf 169
fe halefe : artık halef oldu, yerine geçti
-
7-A'râf 169
halfun : sonraki nesil
-
7-A'râf 169
hâze el ednâ : bu değersiz
-
7-A'râf 169
e lem yu'haz : alınmadı mı
-
7-A'râf 169
illâ el hakka : haktan başka
-
7-A'râf 169
hayrun : daha hayırlı
-
7-A'râf 172
ve iz ehaze : ve çıkardığı, aldığı zaman
-
7-A'râf 172
an hâzâ : bundan
-
7-A'râf 175
fenseleha (fe inseleha) : sonra o ayrıldı
-
7-A'râf 175
min-hâ : ondan
-
7-A'râf 176
bi-hâ : onunla
-
7-A'râf 178
hum el hâsirûne : onlar hüsrana uğrayanlardır (nefslerini hüsrana düşürenlerdir).
-
7-A'râf 179
bi-hâ : onunla
-
7-A'râf 179
bi-hâ : onunla
-
7-A'râf 179
bi-hâ : onunla
-
7-A'râf 180
bi-hâ : onunla
-
7-A'râf 181
halâk-nâ : biz yarattık
-
7-A'râf 181
bi el hakkı : Hakk'a
-
7-A'râf 182
min haysu : bir yerden
-
7-A'râf 185
mâ halaka allâhu : Allah'ın yarattığı şeyler
-
7-A'râf 185
hadîsin : söz
-
7-A'râf 186
hâdiye : hidayete erdiren kimse, hidayetçi
-
7-A'râf 187
mursâ-hâ : karar kılınması, onun vuku bulması, meydana gelmesi, olması
-
7-A'râf 187
ilmu-hâ : onun ilmi
-
7-A'râf 187
lâ yucellî-hâ : onu açığa çıkarmaz, açıklayamaz
-
7-A'râf 187
li vakti-hâ : onun vaktini, zamanını
-
7-A'râf 187
hafiyyun : gizli olarak bilen (gizliden haberi olan)
-
7-A'râf 187
an-hâ : ondan, onu
-
7-A'râf 187
ilmu-hâ : onun ilmi
-
7-A'râf 188
min el hayrı : hayırdan, hayrı
-
7-A'râf 189
halaka-kum : sizi yarattı
-
7-A'râf 189
min-hâ : ondan
-
7-A'râf 189
zevce-hâ : onun eşini
-
7-A'râf 189
ileyhâ : ona, onunla
-
7-A'râf 189
tegaşşâ-hâ : onu (sarılıp) örttü
-
7-A'râf 189
hamelet : yüklendi (hamile kaldı)
-
7-A'râf 189
hamlen : bir yük (rahimdeki bebek)
-
7-A'râf 189
hafîfen : hafif olarak (ilk devresindeki aşılanmış hücre)
-
7-A'râf 189
sâlihan : salih olan, salih (bir evlât)
-
7-A'râf 190
sâlihan : salih olan, salih (bir evlât)
-
7-A'râf 195
bi-hâ : onunla
-
7-A'râf 195
yabtışûne bihâ : onunla tutarlar
-
7-A'râf 195
yubsırûne bi-hâ : onunla görürler
-
7-A'râf 195
yesmeûne bi-hâ : onunla işitirler
-
7-A'râf 203
lev lâctebeyte-hâ \n(lev lâ ictebeyte-hâ) : eğer, şâyet, keşke onu toplasan (düzsen, uydursan) olmaz mı
-
7-A'râf 203
mâ yûhâ : vahyolunan şeye, ne vahyolunuyor
-
7-A'râf 203
hâzâ : bu
-
7-A'râf 204
turhamûne : rahmet olunursunuz, rahmete kavuşturulursunuz
-
70-Meâric 4
hamsîne : elli (50)
-
70-Meâric 10
hamîmun : yakın, şefkatli dost
-
70-Meâric 10
hamîmen : yakın, şefkatli dostu
-
70-Meâric 15
inne-hâ : muhakkak ki o
-
70-Meâric 21
el hayru : bir hayır
-
70-Meâric 24
hakkun : hak, pay
-
70-Meâric 29
hâfizûne : koruyanlar, muhafaza edenler
-
70-Meâric 33
şehâdâti-him : onların şahitlikleri
-
70-Meâric 34
yuhâfizûne : muhafaza ederler
-
70-Meâric 38
en yudhale : dahil edileceğini, sokulacağını
-
70-Meâric 39
halaknâ-hum : onları yarattık
-
70-Meâric 41
hayren : daha hayırlısı
-
70-Meâric 42
hattâ : oluncaya kadar
-
70-Meâric 44
hâşiaten : korkulu bir halde
-
71-Nuh 1
nûhan : Nuh
-
71-Nuh 4
lâ yûahharu : tehir edilmez, ertelenmez, uzatılmaz
-
71-Nuh 5
ve nehâran : ve gündüz
-
71-Nuh 8
cihâran : cehren, açıkça
-
71-Nuh 12
enhâran : nehirler
-
71-Nuh 14
halaka-kum : sizi yarattı
-
71-Nuh 15
halaka : yarattı
-
71-Nuh 18
fî-hâ : ona, oraya
-
71-Nuh 20
min-hâ : ondan
-
71-Nuh 21
hasâren : hasar, zarar, hüsran
-
71-Nuh 25
hatîâti-him : onların hataları, kendi hataları, büyük günahlarından
-
71-Nuh 28
dehale : girdi
-
72-Cin 2
ehaden : birisi, bir kimse
-
72-Cin 3
mâ ittehaze : edinmedi
-
72-Cin 7
ehaden : birisi, bir kimse
-
72-Cin 8
vecednâ-hâ : onu bulduk
-
72-Cin 8
haresen : koruyucular, bekçiler
-
72-Cin 9
min-hâ : ondan, orada
-
72-Cin 9
şihâben : bir şihap, ateş şulesi
-
72-Cin 13
fe lâ yehâfu : bundan sonra korkmaz
-
72-Cin 14
teharrev : ararlar
-
72-Cin 15
hataben : odun
-
72-Cin 18
ehaden : birisi, bir kimse
-
72-Cin 20
ehaden : birisi, bir kimse
-
72-Cin 22
ehadun : birisi, bir kimse
-
72-Cin 22
multehaden : sığınacak yer
-
72-Cin 23
hâlidîne : kalacak olanlar
-
72-Cin 23
fî-hâ : orada, içinde
-
72-Cin 24
hattâ : sonunda, nihayet
-
72-Cin 26
ehaden : birisi, bir kimse
-
72-Cin 27
ve min halfi-hî : ve onun arkasından
-
72-Cin 28
ve ahâta : ve ihata etti, kuşattı
-
73-Müzzemmil 1
yâ eyyuhâ : ey
-
73-Müzzemmil 7
fî en nehâri : gündüzün içinde, gündüzleyin ..... vardır
-
73-Müzzemmil 7
sebhan : (geçim) meşguliyeti, önemli işler
-
73-Müzzemmil 16
ehaznâ-hu : onu ahzettik, tutup aldık (helâk ettik)
-
73-Müzzemmil 19
hâzihî : bu
-
73-Müzzemmil 19
ittehaze : ittihaz eder, edinir
-
73-Müzzemmil 20
ve en nehâre : ve gündüz
-
73-Müzzemmil 20
ve âharûne : ve diğerleri
-
73-Müzzemmil 20
ve âharûne : ve diğerleri, diğer bir kısmı
-
73-Müzzemmil 20
hasenen : güzel
-
73-Müzzemmil 20
min hayrin : hayırdan, hayır olarak
-
73-Müzzemmil 20
hayren : daha hayırlı
-
74-Müddessir 1
yâ eyyuhâ : ey
-
74-Müddessir 11
halaktu : yarattım
-
74-Müddessir 24
hâzâ : bu
-
74-Müddessir 25
hâzâ : bu
-
74-Müddessir 29
levvâhatun : etrafını (derilerini) yakıp kavurucu
-
74-Müddessir 30
aleyhâ : onun üzerinde vardır
-
74-Müddessir 31
ashâben en nâri : ateş ehli
-
74-Müddessir 31
bi hâzâ : bununla
-
74-Müddessir 35
inne-hâ : muhakkak ki o
-
74-Müddessir 37
yeteahhare : tehir eder, erteler, geride kalır
-
74-Müddessir 39
ashâbe : sahibi, halkı
-
74-Müddessir 45
el hâidîne : bâtıla dalanlar
-
74-Müddessir 47
hattâ : oluncaya kadar, kadar
-
74-Müddessir 53
lâ yuhâfûne : korkmuyorlar
-
75-Kıyamet 8
ve hasefe : ve karardı
-
75-Kıyamet 13
ve ahhara : ve tehir etti, yapması gerekirken erteleyip yapmadı
-
75-Kıyamet 16
lâ tuharrik : hareket ettirme
-
75-Kıyamet 23
ilâ rabbi-hâ : Rab'lerine
-
75-Kıyamet 25
bi-hâ : ona, kendisine
-
75-Kıyamet 38
halaka : halketti, yarattı
-
76-İnsan 2
halaknâ : yarattık
-
76-İnsan 5
mizâcu-hâ : onun mizacı, karışımı, terkibi, onun içindeki
-
76-İnsan 6
bi-hâ : onu
-
76-İnsan 6
yufeccirûne-hâ : onu akıtırlar
-
76-İnsan 7
ve yehâfûne : ve korkarlar
-
76-İnsan 10
nahâfu : korkuyoruz
-
76-İnsan 12
ve harîran : ve ipek (elbise)
-
76-İnsan 13
fî-hâ : orada
-
76-İnsan 13
fî-hâ : orada
-
76-İnsan 14
zılâlu-hâ : onun gölgeleri
-
76-İnsan 14
kutûfu-hâ : onun olgunlaşmış meyveleri
-
76-İnsan 16
kadderû-hâ : onu takdir ettiler, belirlediler
-
76-İnsan 17
fî-hâ : orada
-
76-İnsan 17
mizâcu-hâ : onun karışımı, muhtevası, terkibi, içindeki
-
76-İnsan 18
fî-hâ : orada
-
76-İnsan 19
muhalledûne : halidin kılınmış olanlar, ölümsüz olanlar
-
76-İnsan 19
hasibte-hum : onları sanırsın
-
76-İnsan 22
hâzâ : bu
-
76-İnsan 27
hâulâi : işte onlar
-
76-İnsan 28
halaknâ-hum : onları yarattık
-
76-İnsan 29
hâzihî : bu
-
76-İnsan 29
ittehaze : edindi
-
76-İnsan 30
hakîmen : hüküm ve hikmet sahibi
-
77-Mürselât 27
fî-hâ : orada
-
77-Mürselât 27
şâmihâtin : yüksek
-
77-Mürselât 32
innehâ : muhakkak ki o
-
77-Mürselât 35
hâzâ : bu
-
77-Mürselât 38
hâzâ : bu
-
77-Mürselât 50
hadîsin : söz
-
78-Nebe 8
ve halaknâ-kum : ve sizi biz yarattık
-
78-Nebe 11
en nehâre : gündüz
-
78-Nebe 13
vehhâcen : kıvılcım ve alev saçan, çok parlayan, pırıl pırıl ışık saçan
-
78-Nebe 15
habben : taneler
-
78-Nebe 19
ve futihati : ve açıldı
-
78-Nebe 23
fî-hâ : onun içinde, orada
-
78-Nebe 24
fî-hâ : orada
-
78-Nebe 25
hamîmen : hamim, kaynar su
-
78-Nebe 32
hadâika : ağaçlı bahçeler
-
78-Nebe 34
dihâkan : dolu
-
78-Nebe 35
fî-hâ : orada
-
78-Nebe 39
el hakku : Hakk
-
78-Nebe 39
ittehaze : ittihaz eder, edinir
-
78-Nebe 6
mihâden : döşek
-
79-Nâziât 3
es sâbihâti : yüzenler
-
79-Nâziât 3
sebhan : yüzerek, akarak giden
-
79-Nâziât 7
tetbeu-hâ : ona tâbî olacak, onu takip edecek
-
79-Nâziât 9
ebsâru-hâ : onun (onların) bakışları
-
79-Nâziât 9
hâşiatun : korkarak, korkudan zillet içinde, boynu bükük
-
79-Nâziât 10
fî el hâfireti : eski hal, ilk hal (izi üzerinde geri dönme)
-
79-Nâziât 12
hâsiretun : hüsrandır, ziyandır, zarardır
-
79-Nâziât 15
hadîsu : söz, haber, bir olayın nakli, kıssa
-
79-Nâziât 23
haşere : topladı
-
79-Nâziât 25
ehaze-hu allâhu : Allah onu ahzetti, yakalayıp helâk etti
-
79-Nâziât 27
halkan : yaratma bakımından
-
79-Nâziât 27
benâ-hâ : onu bina etti, onu muhkem ve ölçülü bir şekilde yarattı
-
79-Nâziât 28
semke-hâ : onun boyu, tavanı, yüksekliği
-
79-Nâziât 28
fe sevvâ-hâ : sonra da onu sevva etti, dizayn edip düzenledi
-
79-Nâziât 29
leyle-hâ : onun gecesi
-
79-Nâziât 29
duhâ-hâ : onun duhasını, kuşluk vaktini, aydınlığını (gündüzü)
-
79-Nâziât 30
dehâ-hâ : onu yayıp döşedi
-
79-Nâziât 31
min-hâ : ondan
-
79-Nâziât 31
mâe-hâ : onun suyu
-
79-Nâziât 31
ve mer'â-hâ : ve onun merasını, yeşilliğini, otlağını
-
79-Nâziât 32
ersâ-hâ : ona yerleştirdi
-
79-Nâziât 38
el hayâte : hayat
-
79-Nâziât 40
hâfe : korktu
-
79-Nâziât 40
ve nehâ : ve nehyetti, mani oldu, yasakladı
-
79-Nâziât 42
mursâ-hâ : yaşamın son bulma zamanı, onun gelip çatması, vuku bulması
-
79-Nâziât 43
min zikrâ-hâ : onun zikrinden
-
79-Nâziât 44
muntehâ-hâ : onun sonu, nihayeti
-
79-Nâziât 45
yahşâ-hâ : ona huşû duyan, ondan korkan
-
79-Nâziât 46
yerevne-hâ : onu görecekler
-
79-Nâziât 46
duhâ-hâ : onun (günün) kuşluk vakti
-
8-Enfâl 4
hakkâ : gerçek, hak
-
8-Enfâl 5
bi el hakkı : haklı sebeble, hak ile
-
8-Enfâl 6
fî el hakkı : hak konusunda
-
8-Enfâl 7
enne-hâ : onun olduğu, olması
-
8-Enfâl 7
en yuhıkka el hakka : hakkın gerçekleşmesi
-
8-Enfâl 8
li yuhıkka el hakka : hakkın gerçekleşmesi için
-
8-Enfâl 10
hakîmun : hikmet sahibidir, hüküm sahibidir
-
8-Enfâl 15
yâ eyyuhâ : ey! (seslenme edatı)
-
8-Enfâl 16
muteharrifen : tekrar (harbe hazırlık için) dönen
-
8-Enfâl 16
mutehayyizen : dahil olan, katılan, katılmak üzere olan
-
8-Enfâl 17
hasenen : ahsen, güzel
-
8-Enfâl 19
hayrun : daha hayırlıdır
-
8-Enfâl 20
yâ eyyuhâ : ey
-
8-Enfâl 23
hayran : bir hayır
-
8-Enfâl 24
yâ eyyuhâ : ey
-
8-Enfâl 25
hâssaten : sadece, has, özel
-
8-Enfâl 26
tehâfûne : korkuyorsunuz
-
8-Enfâl 26
yetehattafe-kum en nâsu : insanların sizi kıskıvrak tutması, yakalaması
-
8-Enfâl 27
yâ eyyuhâ : ey o kimseler
-
8-Enfâl 29
yâ eyyuhâ : ey, onlar ki
-
8-Enfâl 30
hayru el mâkirîne : tuzak kuranların en hayırlısıdır
-
8-Enfâl 31
hâzâ : bu
-
8-Enfâl 31
hâzâ : bu
-
8-Enfâl 32
hâzâ : bu
-
8-Enfâl 32
huve el hakka : o hak, gerçek
-
8-Enfâl 34
an el mescidi el harâmi : Mescid-i Haram'dan
-
8-Enfâl 36
fe se-yunfikûne-hâ : böylece, bu şekilde onu infak ederler, verirler
-
8-Enfâl 36
hasraten : hasret, pişmanlık, üzüntü
-
8-Enfâl 37
li yemîze allâhu el habîse : Allah'ın murdarı, pisi ayırt etmesi için
-
8-Enfâl 37
el habîse : murdar, pis
-
8-Enfâl 37
hum el hâsirûne : onlar hüsrana uğrayanlar
-
8-Enfâl 39
hattâ : oluncaya kadar
-
8-Enfâl 42
men hayye : yaşayan kişi
-
8-Enfâl 45
yâ eyyuhâ : ey
-
8-Enfâl 47
ellezîne haracû : çıkan kimseler
-
8-Enfâl 48
ehâfu allâhe : ben Allah'tan korkarım
-
8-Enfâl 49
hâulâi : bunlar
-
8-Enfâl 49
hakîmun : hakim, hüküm ve hikmet sahibi
-
8-Enfâl 50
azâbe el harîki : yakıcı azabı
-
8-Enfâl 52
fe ehaze-hum allâhu : o zaman, böylece Allah onları aldı (yakaladı)
-
8-Enfâl 53
en'ame-hâ : onu nimetlendirdi, onu nimet olarak verdi
-
8-Enfâl 53
hattâ : oluncaya kadar (... olmadıkça)
-
8-Enfâl 57
fî el harbi : savaşta, harpte
-
8-Enfâl 57
halfe-hum : onların arkalarında
-
8-Enfâl 58
tehâfenne : mutlaka, kesinlikle korkarsın
-
8-Enfâl 58
lâ yuhıbbu el hâinîne : hainleri (ihanet eden kimseleri) sevmez
-
8-Enfâl 60
ve min rıbâti el hayli : ve bağlanan (savaş için beslenen) atlardan
-
8-Enfâl 60
ve âharîne : ve diğerleri
-
8-Enfâl 61
lehâ : ona
-
8-Enfâl 62
hasbe-ke allâhu : Allah sana yeter
-
8-Enfâl 63
hakîmun : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
8-Enfâl 64
yâ eyyuhâ : ey
-
8-Enfâl 64
hasbu-ke : sana kâfidir
-
8-Enfâl 65
yâ eyyuhâ : ey
-
8-Enfâl 65
harridı el mu'minîne : mü'minleri teşvik et, isteklerini arttır
-
8-Enfâl 66
haffefe allâhu : Allah hafifletti
-
8-Enfâl 67
hattâ : oluncaya kadar
-
8-Enfâl 67
yushıne \n(ıshan) : ağır basar, düşmanı kesin yener, kesin zafer kazanır \n: (sahenat, kalınlaşmak, kuvvetlenmek)
-
8-Enfâl 67
hakîmun : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
8-Enfâl 68
ehaz-tum : siz aldınız
-
8-Enfâl 69
halâlen : helâl olarak
-
8-Enfâl 70
yâ eyyuhâ en nebiyyu : ey peygamber
-
8-Enfâl 70
hayran : hayır
-
8-Enfâl 70
hayran : hayır
-
8-Enfâl 71
hânu allâhe : Allah'a ihanet ettiler
-
8-Enfâl 71
hakîmun : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
8-Enfâl 72
ve hâcerû : ve hicret ettiler
-
8-Enfâl 72
ve lem yuhâcirû : ve hicret etmeyen
-
8-Enfâl 72
hattâ yuhâcirû : onlar hicret edinceye kadar
-
8-Enfâl 74
ve hâcerû : ve hicret ettiler
-
8-Enfâl 74
hakkân : hak olan, gerçek olan
-
8-Enfâl 75
ve hâcerû : ve hicret ettiler
-
8-Enfâl 75
el erhâmi \n(ûlû el erhâmi) : rahimler \n: (rahim sahipleri, akrabalar)
-
80-Abese 10
telehhâ : aldırış etmiyorsun, ilgilenmiyorsun
-
80-Abese 11
inne-hâ : muhakkak ki o
-
80-Abese 18
halaka-hu : onu yarattı
-
80-Abese 19
halaka-hu : onu yarattı
-
80-Abese 27
fî-hâ : orada
-
80-Abese 27
habben : taneler
-
80-Abese 30
ve hadâika : ve bahçeler
-
80-Abese 33
es sâhhatu : sağır edici büyük gürleme
-
80-Abese 40
aleyhâ : onun üzeri
-
80-Abese 41
terheku-hâ : onu kaplar
-
81-Tekvir 6
el bihâru : denizler
-
82-İnfitâr 3
el bihâru : denizler
-
82-İnfitâr 5
ve ahharet : ve tehir etti, erteledi, yapması gerekirken yapmadı
-
82-İnfitâr 6
yâ eyyuhâ : ey
-
82-İnfitâr 7
halaka-ke : seni yarattı
-
82-İnfitâr 10
hâfızîne : hıfzeden, hafaza melekleri
-
82-İnfitâr 15
yaslevne-hâ : ona yaslanırlar, atılırlar
-
82-İnfitâr 16
an-hâ : ondan
-
83-Mutaffifin 17
hâzâ ellezî : bu ..... o ki, o şey
-
83-Mutaffifin 28
bi-hâ : ondan
-
83-Mutaffifin 29
yadhakûne : gülüyorlar
-
83-Mutaffifin 32
hâulâi : işte onlar
-
83-Mutaffifin 33
hâfızîne : gözeticiler
-
83-Mutaffifin 34
yadhakûne : gülüyorlar
-
84-İnşikak 2
rabbi-hâ : Rabbine
-
84-İnşikak 4
fî-hâ : İçinde
-
84-İnşikak 4
ve tehallet : ve boşaldı
-
84-İnşikak 5
rabbi-hâ : onun Rabbi, Rabbi
-
84-İnşikak 6
yâ eyyuhâ : ey
-
84-İnşikak 6
kedhan : cehd ile cihad ederek, gayret edip çabalayarak
-
84-İnşikak 8
yuhâsebu : hesaba çekilecek
-
84-İnşikak 25
es sâlihâti : salih ameller, ıslâh edici, nefsi tezkiye edici amel
-
85-Bürûc 4
ashâbu el uhdûdi : hendeklerin sahipleri
-
85-Bürûc 6
aleyhâ : onun üzerinde, etrafında
-
85-Bürûc 8
el hamîdi : hamdedilen
-
85-Bürûc 10
el harîkı : yakıcı
-
85-Bürûc 11
es sâlihâti : salih ameller, ıslâh edici, nefsi tezkiye edici amel
-
85-Bürûc 11
min tahti-hâ : onun altından
-
85-Bürûc 11
el enhâru : nehirler
-
85-Bürûc 17
hadîsu : söz, haber, aktarılan olay, kıssa
-
86-Târık 4
aleyhâ : üzerinde
-
86-Târık 4
hâfızun : muhafız (gözleyici)
-
87-A'lâ 2
halaka : yarattı
-
87-A'lâ 11
ve yetecennebu-hâ : ve ondan içtinap eder, kaçınır
-
87-A'lâ 13
fî-hâ : onun içinde, orada
-
87-A'lâ 14
efleha : felâha, kurtuluşa erdi
-
87-A'lâ 16
el hayâte : hayat
-
87-A'lâ 17
hayrun : daha hayırlı
-
87-A'lâ 18
hâzâ : bu
-
88-Ğâşiye 1
hadîsu : aktarılan söz, önemli haber
-
88-Ğâşiye 2
hâşiatun : öne eğik, zillet içinde, dehşet içinde
-
88-Ğâşiye 4
hâmiyeten : çok sıcak, kızgın
-
88-Ğâşiye 9
li sa'yi-hâ : onun çalışmaları, kendisinin çalışmaları
-
88-Ğâşiye 11
fî-hâ : orada
-
88-Ğâşiye 12
fî-hâ : orada vardır
-
88-Ğâşiye 13
fî-hâ : orada vardır
-
88-Ğâşiye 20
sutıhat : satıh yapılmış, düzleştirilmiş
-
89-Fecr 8
mislu-hâ : onun misli, benzeri, eşi
-
89-Fecr 12
fî-hâ : orada
-
89-Fecr 16
ehâne-ni : bana ihanet etti
-
89-Fecr 18
ve lâ tehâddûne : ve birbirinizi teşvik etmiyorsunuz
-
89-Fecr 24
li hayâtî : hayatım için
-
89-Fecr 25
ehadun : bir kimse
-
89-Fecr 26
ehadun : kimse
-
89-Fecr 27
yâ eyyetuhâ : ey
-
9-Tevbe 3
yevme el haccı el ekberi : büyük hac günü
-
9-Tevbe 3
hayrun : daha hayırlı
-
9-Tevbe 4
ehaden : birisi
-
9-Tevbe 5
fe izânseleha (fe izâ inseleha) : artık, sona erdiği, geçtiği zaman
-
9-Tevbe 5
haysu : yerde, nerede
-
9-Tevbe 5
fe hallû : o taktirde serbest bırakın
-
9-Tevbe 6
ehadun : biri, birisi
-
9-Tevbe 6
hattâ yesmea : işitinceye, duyana kadar
-
9-Tevbe 7
inde el mescidi el harâmi : Mescid-i Haram yanında
-
9-Tevbe 13
ehakku : daha hak sahibidir
-
9-Tevbe 15
hakîmun : hakîm, hükmün ve hikmet sahibi
-
9-Tevbe 16
hasibtum : siz hesap ettiniz, zannettiniz
-
9-Tevbe 16
habîrun : haberdar, haberi olan
-
9-Tevbe 17
habitat : boşa gitti, heba oldu
-
9-Tevbe 17
hâlidûne : ebedî kalacak olanlar
-
9-Tevbe 19
sikâyete el hâcci : hacılara su verdi (suladı)
-
9-Tevbe 19
imârate el mescidi el harâmi : Mescid-i Haram'ı mamur etti
-
9-Tevbe 20
ve hâcerû : ve hicret (göç) eden kimseler
-
9-Tevbe 21
fî hâ : orada vardır
-
9-Tevbe 22
hâlidîne : kalacak olanlardır
-
9-Tevbe 22
fî hâ : onun içinde, orada
-
9-Tevbe 23
yâ eyyuhâ : ey
-
9-Tevbe 23
inistehabbû (in istehabbû) el kufre : eğer, şayet küfrü seviyorlarsa
-
9-Tevbe 24
ve emvâlun ıktereftumû-hâ : ve kazandığınız, biriktirdiğiniz mallar
-
9-Tevbe 24
kesâde-hâ : onun kesata uğraması, satışın durması
-
9-Tevbe 24
terdavne-hâ : ondan razı olduğunuz, hoşunuza giden
-
9-Tevbe 24
ehabbe : daha sevimli, daha sevgili
-
9-Tevbe 24
ve cihâdin : ve cihad
-
9-Tevbe 24
hattâ ye'tiye allâhu : Allah getirinceye kadar
-
9-Tevbe 26
lem terev-hâ : onu göremediğiniz
-
9-Tevbe 28
yâ eyyuhâ : ey
-
9-Tevbe 28
el mescide el harâme : Mescid-i Haram
-
9-Tevbe 28
âmi-him hâzâ : onların bu yılı
-
9-Tevbe 28
hakîmun : hüküm ve hikmet sahibi
-
9-Tevbe 29
ve lâ yuharrimûne : ve haram etmezler
-
9-Tevbe 29
mâ harrame allâhu : Allah'ın haram kıldığı şeyi
-
9-Tevbe 29
dîne el hakkı : hak dîni
-
9-Tevbe 29
hattâ yu'tû el cizyete : cizye (vergi) verene kadar
-
9-Tevbe 31
ittehazû : edindiler
-
9-Tevbe 31
ve el mesîha ibne meryeme : ve Meryem oğlu Mesih'i
-
9-Tevbe 31
subhâne-hu : o noksan sıfatlardan münezzehtir
-
9-Tevbe 33
ve dîni el hakkı : ve hak dîni
-
9-Tevbe 34
yâ eyyuhâ : ey
-
9-Tevbe 34
ve lâ yunfikûne-hâ : ve onu infâk etmezler
-
9-Tevbe 35
aleyhâ : üzerinde
-
9-Tevbe 35
bi-hâ : onunla
-
9-Tevbe 35
hâzâ : bu
-
9-Tevbe 36
halaka es semâvâti : semaları yarattı
-
9-Tevbe 36
min-hâ : ondan
-
9-Tevbe 37
ve yuharrimûne-hu : ve onu haram kılıyorlar
-
9-Tevbe 37
mâ harrame allâhu : Allah'ın haram kıldığı şey
-
9-Tevbe 37
mâ harrame allâhu : Allah'ın haram kıldığı şey
-
9-Tevbe 38
yâ eyyuhâ : ey
-
9-Tevbe 38
bi el hayâti ed dunyâ : dünya hayatına
-
9-Tevbe 38
metâ el hayâti ed dunyâ : dünya hayatının metaı, malı, faydası
-
9-Tevbe 40
lem terev-hâ : onu görmediniz, göremediniz
-
9-Tevbe 40
hakîmun : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
9-Tevbe 41
hayrun : daha hayırlı
-
9-Tevbe 42
le harac-nâ : elbette biz çıkardık
-
9-Tevbe 43
hattâ yetebeyyene leke : sana belli oluncaya kadar
-
9-Tevbe 47
lev haracû : eğer çıksalardı
-
9-Tevbe 47
habâlen : fenalık, kötülük, bozukluk
-
9-Tevbe 48
hattâ : oluncaya kadar
-
9-Tevbe 48
câe el hakku : hak geldi
-
9-Tevbe 50
hasenetun : bir iyilik, bir hasene, bir hayır
-
9-Tevbe 50
kad ehaz-nâ : biz almıştık
-
9-Tevbe 55
bi-hâ : onunla
-
9-Tevbe 55
fî el hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
-
9-Tevbe 57
muddehalen : dahil olunan, girilen yer
-
9-Tevbe 58
min-hâ : ondan
-
9-Tevbe 58
min-hâ : ondan
-
9-Tevbe 58
yeshatûne : öfkelenirler, kızarlar
-
9-Tevbe 59
hasbu-nâ allâhu : Allah bize yeter, kâfidir
-
9-Tevbe 60
aleyhâ : onların üzerine, onlarla ilgili
-
9-Tevbe 60
hakîmun : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
9-Tevbe 61
uzunu hayrin : hayrın kulağıdır, hayrı işitendir
-
9-Tevbe 62
ehakku : daha çok hak sahibi
-
9-Tevbe 63
yuhâdidi allâhe : Allah'a muhalefet ve niza ederse, haddi aşarsa
-
9-Tevbe 63
hâliden : ebediyyen kalacak olan
-
9-Tevbe 63
fî-hâ : orada
-
9-Tevbe 68
hâlidîne : ebedî kalacak olanlar
-
9-Tevbe 68
fî-hâ : onun içinde, orada
-
9-Tevbe 68
hasbu-hum : onlara kâfi, yeter
-
9-Tevbe 69
bi halâki-him : kendi payları, nasipleri ile
-
9-Tevbe 69
bi halâki-kum : sizin payınız, nasibiniz ile
-
9-Tevbe 69
bi halâki-him : onların payları, nasipleri ile
-
9-Tevbe 69
ke ellezî hâdû : dalan kimse gibi
-
9-Tevbe 69
habitat : heba oldu, boşa gitti
-
9-Tevbe 69
hum el hâsirûne : onlar hüsrana düşenlerdir, uğrayanlardır
-
9-Tevbe 70
ve ashâbi medyene : ve Medyen halkı
-
9-Tevbe 71
se yerhamu-hum allâhu : Allah onlara rahmet edecek
-
9-Tevbe 71
hakîmun : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
9-Tevbe 72
min tahti-hâ : onun altından
-
9-Tevbe 72
el enhâru : nehirler
-
9-Tevbe 72
hâlidîne : ebedî, devamlı (kalanlar)
-
9-Tevbe 72
fî-hâ : orada
-
9-Tevbe 73
yâ eyyuhâ en nebiyyu : ey peygamber
-
9-Tevbe 74
yeku hayran : hayırlı olur
-
9-Tevbe 79
fe yesharûne : böylece alay ediyorlar
-
9-Tevbe 81
feriha : ferahladılar
-
9-Tevbe 81
el muhallefûne : geri kalanlar
-
9-Tevbe 81
fî el harri : sıcakta, sıcak havada
-
9-Tevbe 81
harran : sıcak
-
9-Tevbe 82
fe li yadhakû : artık gülsünler
-
9-Tevbe 83
mea el hâlifîne : geri kalanlarla beraber
-
9-Tevbe 84
alâ ehadin : birisi için, birisinin üzerine
-
9-Tevbe 85
bi-hâ : onunla
-
9-Tevbe 87
el havâlifi : (savaşa katılmayıp) geri kalanlar
-
9-Tevbe 88
lehum el hayrâtu : (bütün) hayırlar onlarındır
-
9-Tevbe 89
min tahtihâ el enhâru : altından nehirler
-
9-Tevbe 89
hâlidîne : ebedî kalanlar, kalacak olanlar
-
9-Tevbe 89
fî-hâ : orada
-
9-Tevbe 91
haracun : zorluk, günah
-
9-Tevbe 92
hazenen : hüzünlenerek
-
9-Tevbe 93
mea el havâlifi : (savaşa katılmayıp) geride kalanlarla beraber
-
9-Tevbe 94
ve eş şehâdetî : ve görünen
-
9-Tevbe 97
hakîmun : hakîm (hüküm ve hikmet sahibi)
-
9-Tevbe 99
inne-hâ : muhakkak ki o, çünkü o, gerçekten o
-
9-Tevbe 100
min el muhâcirîne : hicret (göç) edenlerden
-
9-Tevbe 100
tahte-hâ : onun altından
-
9-Tevbe 100
el enhâru : nehirler, ırmaklar
-
9-Tevbe 100
hâlidîne : ebedî kalacak olanlar
-
9-Tevbe 100
fîhâ : orada
-
9-Tevbe 101
havle-kum : sizin etrafınızda
-
9-Tevbe 102
ve âharûne i'terefû : ve diğerleri itiraf ettiler (savaştan geri kalanlar)
-
9-Tevbe 102
haletû : karıştırdılar
-
9-Tevbe 102
amelen sâlihan : salih amel (nefsi ıslâh edici amel)
-
9-Tevbe 102
ve âhara : ve diğer
-
9-Tevbe 103
bi-hâ : onunla
-
9-Tevbe 105
ve eş şehâdeti : ve müşahade edileni, görüneni
-
9-Tevbe 106
ve âharûne : ve diğerleri
-
9-Tevbe 106
hakîmun : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
9-Tevbe 107
ve ellezîne ettehazû : ve onlar ... edindiler
-
9-Tevbe 107
li men hârabe allâhe : Allah'a karşı savaşan (harbeden) kişiyi
-
9-Tevbe 108
ehakku : daha çok haktır, daha uygun, daha lâyık
-
9-Tevbe 109
hayrun : daha hayırlı
-
9-Tevbe 109
hârin : kayan, düşen, devrilen
-
9-Tevbe 109
fenhâra (fe inhâra) : böylece yıkılır, göçer
-
9-Tevbe 110
hakîmun : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
9-Tevbe 111
hakkan : hak olan
-
9-Tevbe 112
el hâmidûne : hamdedenler
-
9-Tevbe 112
ve el hâfizûne : ve muhafaza edenler, koruyanlar
-
9-Tevbe 113
ashâbu el cahîmi : cehennem ehli, cehennem halkı
-
9-Tevbe 114
vaade-hâ : ona vaadetti
-
9-Tevbe 114
halîmun : çok merhametli ve çok yumuşak kalpli
-
9-Tevbe 115
hattâ : oluncaya kadar
-
9-Tevbe 117
ve el muhâcirîne : ve muhacirler
-
9-Tevbe 118
hattâ : hatta
-
9-Tevbe 119
yâ eyyuhâ : ya, ey
-
9-Tevbe 120
havle-hum : onların etraflarında, çevresinde
-
9-Tevbe 120
en yetehallefû : geri kalmaları
-
9-Tevbe 123
yâ eyyuhâ : ey
-
9-Tevbe 124
hâzihî : bu
-
9-Tevbe 127
min ehadin : biri, bir kimse, birisi
-
9-Tevbe 128
harîsun : çok düşkün
-
9-Tevbe 129
hasbiye allâhu : Allah bana yeter (kâfidir)
-
90-Beled 1
hâzâ : bu
-
90-Beled 2
hâzâ : bu
-
90-Beled 4
halaknâ : biz yarattık
-
90-Beled 5
ehadun : bir kimse, hiç kimse
-
90-Beled 7
ehadun : bir kimse, hiç kimse
-
90-Beled 11
lâ ıktehame : katlanmadı, geçmedi, aşmadı
-
90-Beled 17
bi el merhameti : merhameti
-
90-Beled 18
ashâbu : sahip
-
90-Beled 19
ashâbu : ashab, sahip
-
91-Şems 1
duhâ-hâ : onun duha vaktine
-
91-Şems 2
telâ-hâ : ona tâbî oldu, onu takip etti
-
91-Şems 3
en nehâri : gündüz
-
91-Şems 3
cellâ-hâ : onu açığa çıkardı, izhar etti
-
91-Şems 4
yagşâ-hâ : onu kapladı, sardı
-
91-Şems 5
benâ-hâ : onu bina etti
-
91-Şems 6
tahâ-hâ : onu yayıp döşedi, yaşanır hale getirdi
-
91-Şems 7
sevvâ-hâ : onu sevva etti, onu dizayn etti
-
91-Şems 8
elheme-hâ : ona ilham etti
-
91-Şems 8
fucûre-hâ : onun fücuru
-
91-Şems 8
takvâ-hâ : onun takvası
-
91-Şems 9
efleha : felâha erdi
-
91-Şems 9
zekkâ-hâ : onu tezkiye etti
-
91-Şems 10
hâbe : heba oldu, hüsrana uğradı
-
91-Şems 10
dessâ-hâ : onun kusurlarını örtmeye çalıştı
-
91-Şems 11
tagvâ-hâ : kendi azgınlığı
-
91-Şems 12
eşkâ-hâ : onun en çok şâkî olanı
-
91-Şems 13
sukyâ-hâ : onu sulayınız
-
91-Şems 14
akarû-hâ : onu ayaklarını bağlayarak devirip kestiler
-
91-Şems 14
sevvâ-hâ : onu dümdüz yaptı, yerlebir etti
-
91-Şems 15
lâ yehâfu : korkmaz, korkacak değil
-
91-Şems 15
ukbâ-hâ : onun ukbasından, akıbetinden, bunun sonucundan
-
92-Leyl 2
ve en nehâri : ve gündüze
-
92-Leyl 3
halaka : yarattı
-
92-Leyl 15
lâ yaslâ-hâ : ona yaslanmaz, atılmaz
-
92-Leyl 17
ve se-yucennebu-hâ : ve ondan uzaklaştırılacak
-
92-Leyl 19
li ehadin : bir kimseye
-
93-Duhâ 1
ed duhâ : kuşluk vaktine
-
93-Duhâ 4
hayrun : daha hayırlı
-
93-Duhâ 11
haddis : bahset, anlat
-
95-Tin 3
hâzâ : bu
-
95-Tin 4
halaknâ : biz yarattık
-
95-Tin 6
es sâlihâti : salih amel, nefsi tezkiye edici amel
-
95-Tin 8
el hâkimîne : hakimler, hükmedenler
-
96-Alak 1
halaka : yarattı
-
96-Alak 2
halaka : yarattı
-
96-Alak 9
yenhâ : nehyediyor, engelliyor, men ediyor
-
96-Alak 16
hâtıetin : günahkâr
-
97-Kadir 3
hayrun : daha hayırlı
-
97-Kadir 4
fî-hâ : onda
-
97-Kadir 5
hattâ : ... a kadar
-
98-Beyyine 1
hattâ : oluncaya kadar
-
98-Beyyine 2
mutahhareten : tertemiz
-
98-Beyyine 3
fî-hâ : orada, içinde vardır
-
98-Beyyine 6
hâlidîne : ebedî, devamlı kalacak olanlardır
-
98-Beyyine 6
fî-hâ : orada
-
98-Beyyine 7
ve amilû es sâlihâti : ve salih amel yaptılar, nefs tezkiyesi yaptılar
-
98-Beyyine 7
hayru : hayırlı
-
98-Beyyine 8
min tahti-hâ : onun altından
-
98-Beyyine 8
el enhâru : nehirler
-
98-Beyyine 8
hâlidîne : kalacak olanlar
-
98-Beyyine 8
fî-hâ : orada
-
98-Beyyine 8
haşiye : huşû duydu
-
99-Zilzâl 1
zilzâle-hâ : onun şiddetli sarsıntısı
-
99-Zilzâl 2
eskâle-hâ : onun ağırlıkları
-
99-Zilzâl 3
lehâ : ona
-
99-Zilzâl 4
tuhaddisu : basedecek, anlatacak
-
99-Zilzâl 4
ahbâre-hâ : kendi haberlerini
-
99-Zilzâl 5
evhâ lehâ : ona vahyetti
-
99-Zilzâl 7
hayren : bir hayır