Kur'an İçerisinde Arama
Sayfayı Yenile
Arapça Metin Arama (Harekeli)
Aranan Kelime : en
Aranan Yer : Arapça Kelime Meali (Latin Harfleriyle)
Bulunan Sonuç : 8042
-
1-Fâtiha 7
en'amte : sen ni'met verdin
-
10-Yunus 2
li en nâsi : insanlar için
-
10-Yunus 2
aceben : acayip, garip
-
10-Yunus 2
en evhay-nâ : vahyetmemiz
-
10-Yunus 2
en enzirin : uyarması
-
10-Yunus 2
en nâse : insanları
-
10-Yunus 2
ellezîne âmenû : âmenû olan (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyen) kimseler
-
10-Yunus 2
enne : muhakkak ki
-
10-Yunus 4
ellezîne âmenû : âmenû olan (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyen) kimseler
-
10-Yunus 5
dıyâen : bir ziya, bir ışık (olarak)
-
10-Yunus 5
nûren : bir nur
-
10-Yunus 5
menâzile : menziller, yörüngeler
-
10-Yunus 6
ve en nehâri : ve gündüz
-
10-Yunus 7
vatme'ennû (ve ıtme'ennû) : ve tatmin oldular, doyuma ulaştılar
-
10-Yunus 8
en nâru : ateştir
-
10-Yunus 9
ellezîne âmenû : âmenû olan (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı dileyen) kimseler
-
10-Yunus 9
el enhâru : nehirler, ırmaklar
-
10-Yunus 9
fî cennâtin naîmi : naîm cennetleri içinde
-
10-Yunus 10
en el hamdu li allâhi : 'Allah'a hamdetmek'tir
-
10-Yunus 11
li en nâsi : insanlara
-
10-Yunus 12
li cenbi-hî : yan üstü yatarken
-
10-Yunus 12
ev kâiden : veya otururken
-
10-Yunus 12
ev kâimen : veya ayakta iken
-
10-Yunus 12
en lem yed'u-nâ : bize dua etmedi (dua etmemek)
-
10-Yunus 15
lî en ubeddile-hu : onu benim değiştirmem
-
10-Yunus 16
umuren : bir ömür
-
10-Yunus 17
fe men : artık, kim
-
10-Yunus 17
mimmen ifterâ : iftira edenden
-
10-Yunus 17
keziben : yalan olarak, yalanla
-
10-Yunus 18
ve lâ yenfeu-hum : ve onlara yarar, fayda, menfaat vermiyor
-
10-Yunus 19
ve mâ kâne en nâsu : ve insanlar olmadı
-
10-Yunus 19
ummeten : bir ümmet(ten)
-
10-Yunus 19
vâhideten : tek, bir
-
10-Yunus 20
fe entezirû : artık bekleyin
-
10-Yunus 21
ve izâ ezak-nâ en nâse : ve insanlara tattırdığımız zaman
-
10-Yunus 21
rahmeten : bir rahmet
-
10-Yunus 21
mekren : bir düzen, bir tuzak kurmak
-
10-Yunus 22
enne-hum : muhakkak onlar
-
10-Yunus 22
enceyte-nâ : bizi kurtar
-
10-Yunus 22
le nekûnenne : biz muhakkak olacağız
-
10-Yunus 23
encâ-hum : onları kurtardı
-
10-Yunus 23
yâ eyyuhe en nâsu : ey insanlar
-
10-Yunus 23
alâ enfusi-kum : nefslerinizin üzerine size, kendinize
-
10-Yunus 24
enzel-nâ-hu : onu biz indirdik
-
10-Yunus 24
ye'kulu en nâsu : insanlar yerler
-
10-Yunus 24
ve el en'âmu : ve hayvanlar
-
10-Yunus 24
vezzeyyenet : ve süslendi, güzelleşti
-
10-Yunus 24
enne-hum : onlar ..... olduklarını
-
10-Yunus 24
leylen : gece
-
10-Yunus 24
ev nehâren : veya gündüz
-
10-Yunus 24
hasîden : hasat ederek, kökünden kopararak
-
10-Yunus 24
ke en : gibi olur (oldu)
-
10-Yunus 25
men yeşâu : dilediği kişi
-
10-Yunus 26
ahsenû : ahsen olanlar, daha güzel olanlar
-
10-Yunus 26
ashâbu el cenneti : cennet halkıdır
-
10-Yunus 27
ke ennemâ : ancak sanki, gibi
-
10-Yunus 27
muzlimen : bir karanlık
-
10-Yunus 27
ashâbu en nâri : ateş halkıdır
-
10-Yunus 28
entum : siz
-
10-Yunus 29
şehîden : şahit olarak
-
10-Yunus 31
men : kim
-
10-Yunus 31
emmen (em men) : veya kim
-
10-Yunus 31
ve men : ve kim
-
10-Yunus 31
ve men : ve kim
-
10-Yunus 32
fe ennâ : artık nasıl
-
10-Yunus 33
enne-hum : şüphesiz onlar
-
10-Yunus 34
men : kim
-
10-Yunus 34
fe ennâ : öyleyse nasıl
-
10-Yunus 35
men yehdî : hidayete erdiren kimse (ulaştıran kimse)
-
10-Yunus 35
e fe men : öyleyse ..... kimse mi
-
10-Yunus 35
en yuttebe : tâbî olunmak
-
10-Yunus 35
em men : yoksa kim, kimse, kişi
-
10-Yunus 35
en yuhdâ : ulaştırılmak, hidayete erdirilmek
-
10-Yunus 36
zannen : zanna
-
10-Yunus 36
şey'en : şey
-
10-Yunus 37
en yufterâ : uydurulmuş
-
10-Yunus 38
men isteta'tum : gücünüzün yettiği kimse(leri)
-
10-Yunus 40
men yu'minu : îmân eden, mü'min olan kimseler
-
10-Yunus 40
men : kimseler
-
10-Yunus 41
entum : siz
-
10-Yunus 41
ve ene : ve ben
-
10-Yunus 42
men : kimseler (var)
-
10-Yunus 42
e fe ente : fakat, sen mi
-
10-Yunus 43
men yanzuru : bakan kimseler
-
10-Yunus 43
e fe ente : artık, sen mi
-
10-Yunus 44
en nâse : insanlar
-
10-Yunus 44
şey'en : bir şey (bir şekilde)
-
10-Yunus 44
en nâse : insanlar
-
10-Yunus 44
enfuse-hum : kendi nefslerine
-
10-Yunus 45
keen : gibi
-
10-Yunus 45
sâaten : bir saat
-
10-Yunus 45
en nehâri : gündüz
-
10-Yunus 46
nurîyenne-ke : elbette sana gösteririz
-
10-Yunus 46
ev neteveffeyenne-ke : veya seni vefat ettiririz
-
10-Yunus 49
sâaten : bir saat
-
10-Yunus 50
beyâten : geceleyin
-
10-Yunus 50
ev nehâren : veya gündüzleyin
-
10-Yunus 51
âmentum : âmenû oldunuz
-
10-Yunus 53
ve yestenbiûne-ke : ve senden haber soracaklar
-
10-Yunus 53
ve mâ entum : ve siz değilsiniz
-
10-Yunus 54
enne : gerçekten
-
10-Yunus 54
en nedâmete : pişmanlıkları
-
10-Yunus 57
yâ eyyuhâ en nâsu : ey insanlar
-
10-Yunus 57
ve huden : ve hidayet
-
10-Yunus 59
mâ enzele âllâhu : Allah'ın indirdiği şey
-
10-Yunus 59
harâmen : haram
-
10-Yunus 59
ve halâlen, : ve helâl
-
10-Yunus 60
alâ en nâsi : insanlara karşı
-
10-Yunus 61
şuhûden : şahitler
-
10-Yunus 62
yahzenûne : mahzun
-
10-Yunus 63
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
10-Yunus 66
men : kimse, kim
-
10-Yunus 66
ve men : ve kimse, kim
-
10-Yunus 67
ve en nehâre : ve gündüz
-
10-Yunus 67
mubsıren : basireti (görmeyi) sağlayan
-
10-Yunus 68
veleden : bir çocuk (veled)
-
10-Yunus 71
gummeten : bir gam, keder, belirsiz, gizli
-
10-Yunus 72
en ekûne : olmakla
-
10-Yunus 73
ve men : ve kim, kimse(ler)
-
10-Yunus 74
rusulen : resûller
-
10-Yunus 75
kavmen : bir kavim
-
10-Yunus 80
entum : siz
-
10-Yunus 83
mâ âmene : âmenû olmadı (îmân etmedi, inanmadı)
-
10-Yunus 83
en yeftine-hum : onları fitneye düşürmesi (onlara işkence etmesi)
-
10-Yunus 84
âmentum : îmân ettiniz, âmenû oldunuz (olan lar) (ölmeden önce Allah'a ulaş mayı dilediniz)
-
10-Yunus 85
fitneten : fitne
-
10-Yunus 87
en tebevveâ : yerleşmek, ev yapmak
-
10-Yunus 87
buyûten : evler
-
10-Yunus 87
kıbleten : kıble olarak
-
10-Yunus 88
zîneten : süs, ziynet
-
10-Yunus 88
ve emvâlen : ve mallar
-
10-Yunus 88
rabbenatmis alâ : Rabbimiz yok et, mahvet
-
10-Yunus 90
bi benî isrâîle : İsrailoğullarını
-
10-Yunus 90
bagyen : zulümle, zulmetmek için
-
10-Yunus 90
ve adven : düşmanlıkla
-
10-Yunus 90
âmentu : îmân ettim
-
10-Yunus 90
enne-hu : muhakkak ona, onun ..... olduğuna
-
10-Yunus 90
ellezî âmenet : ki ona îmân etti (inandı)
-
10-Yunus 90
benû isrâîle : İsrailoğulları
-
10-Yunus 90
ve ene : ve ben
-
10-Yunus 92
bi bedeni-ke : senin bedenin ile
-
10-Yunus 92
li men : o kimseler için
-
10-Yunus 92
halfe-ke \n(li men halfe-ke) : senden sonra, senin arkanda \n: (senden sonraki nesl'e)
-
10-Yunus 92
âyeten : bir âyet, delil (ibret)
-
10-Yunus 92
kesîren : çoğu
-
10-Yunus 92
min en nâsi : insanlardan
-
10-Yunus 93
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
10-Yunus 94
mim mâ (min mâ) enzel-nâ : indirdiğimiz şeyden
-
10-Yunus 94
fe lâ tekûnenne : öyleyse sakın olma
-
10-Yunus 95
ve lâ tekûnenne : ve sakın olma
-
10-Yunus 98
âmenet : îmân etti, âmenû oldu
-
10-Yunus 98
âmenû : âmenû oldular
-
10-Yunus 99
le âmene : elbette îmân ederdi
-
10-Yunus 99
men : o kimseler
-
10-Yunus 99
e fe ente : öyleyse, yoksa sen mi
-
10-Yunus 99
tukrihu en nâse : insanları zorlayacaksın (mecbur tutacaksın) insanlar kerih görse de (istemese de)
-
10-Yunus 100
en tu'mine : mü'min olması
-
10-Yunus 101
ve en nuzuru : ve uyarmalar
-
10-Yunus 102
yentezırûne : bekliyorlar
-
10-Yunus 102
fentezırû (fe intezırû) : artık bekleyin
-
10-Yunus 103
rusulenâ : resûllerimizi
-
10-Yunus 103
ellezine âmenû : âmenû olanları (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler)
-
10-Yunus 104
yâ eyyuhâ en nâsu : ey insanlar
-
10-Yunus 104
en ekûne : olmak (benim olmam)
-
10-Yunus 105
ve en ekim : ve yöneltmek, yönelt
-
10-Yunus 105
ve lâ tekûnenne : ve sakın olma
-
10-Yunus 106
mâ lâ yenfeu-ke : sana fayda vermeyen şeyler
-
10-Yunus 106
izen : bu durumda, öyle olursa (öyle yaparsan)
-
10-Yunus 107
men yeşâu : kimi dilerse, dilediği kimse
-
10-Yunus 108
yâ eyyuhe en nâsu : ey insanlar
-
10-Yunus 108
fe men ihtedâ : kim hidayete erdiyse
-
10-Yunus 108
ve men dalle : ve kim dalâlette olduysa
-
10-Yunus 108
ene : ben
-
100-Âdiyât 6
kenûdun : hamdetmeyen, çok nankör
-
101-Kâria 4
en nâsu : insanlar
-
101-Kâria 5
el menfuşi : etrafa saçılmış
-
101-Kâria 6
men : kim
-
101-Kâria 8
men : kim
-
102-Tekâsür 8
an(i) en naîmi : ni'metlerden
-
103-Asr 3
âmenû : âmenû oldular
-
104-Hümeze 2
mâlen : mal
-
104-Hümeze 3
enne : olduğunu, olacağını
-
104-Hümeze 4
le yunbezenne : mutlaka atılacak
-
105-Fil 3
tayren : kuş, uçan
-
106-Kureyş 4
ve âmene-hum : ve onları emin kıldı
-
108-Kevser 2
venhar : ve kurban kes
-
109-Kâfirûn 3
ve lâ entum : ve siz değilsiniz
-
109-Kâfirûn 4
ve lâ ene : ve ben değilim
-
109-Kâfirûn 5
ve lâ entum : ve siz değilsiniz
-
11-Hûd 2
ellâ (en lâ) ta'budû : kul olmamanız
-
11-Hûd 3
ve en istagfirû : ve mağrifet istemeniz
-
11-Hûd 3
hasenen : güzel
-
11-Hûd 3
musemmen : belirlenmiş
-
11-Hûd 7
ahsenu : en güzel, ahsen
-
11-Hûd 7
amelen : amel olarak, amel
-
11-Hûd 7
le yekûlenne : muhakkak ki derler
-
11-Hûd 8
masrûfen : çevrilecek, uzaklaştırılacak
-
11-Hûd 9
rahmeten : bir rahmet
-
11-Hûd 10
le yekûlenne : muhakkak derler ki
-
11-Hûd 12
en yekûlû : demeleri
-
11-Hûd 12
kenzun : bir hazine
-
11-Hûd 12
ente : sen
-
11-Hûd 13
men isteta'tum : gücünüzün yettiği kimseyi (kimseleri)
-
11-Hûd 14
ennemâ : ancak, ..... olduğunu
-
11-Hûd 14
ve en lâ : ve (yoktur) olmadığı
-
11-Hûd 14
entum : siz
-
11-Hûd 15
men : kim
-
11-Hûd 16
illâ en nâru : ateşten başka
-
11-Hûd 17
e fe men : artık (o) kimse mi
-
11-Hûd 17
imâmen : bir imam, bir rehber (önder) olarak
-
11-Hûd 17
ve rahmeten : ve rahmet olarak
-
11-Hûd 17
ve men : ve kimse
-
11-Hûd 17
fe en nâru : böylece ateş
-
11-Hûd 17
eksere en nâsi : insanların çoğu
-
11-Hûd 18
ve men : ve kim
-
11-Hûd 18
mimmen (min men) ifterâ : iftira edenden
-
11-Hûd 18
keziben : yalan olarak, yalanla
-
11-Hûd 19
ivecen : çarpıklık, eğrilik
-
11-Hûd 21
hasirû enfuse-hum : nefslerini hüsrana düşürdüler
-
11-Hûd 22
enne-hum : muhakkak onlar
-
11-Hûd 23
âmenû : ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dilediler
-
11-Hûd 23
ashâbu el cenneti : cennet halkı, cennet ehli
-
11-Hûd 24
meselen : durum, hal, örnek
-
11-Hûd 26
en lâ ta'budû : kul olmayın
-
11-Hûd 27
illâ beşeren : beşerden başka
-
11-Hûd 28
rahmeten : bir rahmet
-
11-Hûd 28
ve entum : ve siz
-
11-Hûd 29
mâlen : mal olarak
-
11-Hûd 29
ene : ben
-
11-Hûd 29
ellezîne âmenû : Allah'a ulaşmayı dileyen (âmenû olan) kimseler
-
11-Hûd 29
kavmen : bir kavim
-
11-Hûd 30
men : kim
-
11-Hûd 31
len yu'tiyehum allâhu : Allah onlara hiç vermeyecek
-
11-Hûd 31
hayren : bir hayır
-
11-Hûd 31
fî enfusi-him : onların nefslerindekileri
-
11-Hûd 31
izen : o taktirde, öyleyse
-
11-Hûd 33
ve mâ entum : ve siz değilsiniz
-
11-Hûd 34
ve lâ yenfeu-kum : ve size fayda vermez
-
11-Hûd 34
en ensaha : nasihat etmek
-
11-Hûd 34
en yugviye-kum : sizi azdırmayı
-
11-Hûd 35
ve ene : ve ben
-
11-Hûd 36
enne-hu : çünkü o, (onlar) olduğu
-
11-Hûd 36
len yu'mine : asla inanmayacaklar (mü'min olmayacaklar)
-
11-Hûd 36
men : kimse
-
11-Hûd 36
âmene : îmân etti, âmenû oldu
-
11-Hûd 39
men : kimse(leri)
-
11-Hûd 40
ve fâret tennûru : ve tennur kaynadı (feveran etti)
-
11-Hûd 40
men : kimse
-
11-Hûd 40
ve men : ve kimse
-
11-Hûd 40
âmene : âmenû oldu (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı, mülâki olmayı diledi)
-
11-Hûd 40
ve mâ âmene : ve âmenû olmadı
-
11-Hûd 43
men rahime : rahmet ettiği kimse(ler)
-
11-Hûd 44
bu'den : uzak olsunlar
-
11-Hûd 45
ve ente : ve sen
-
11-Hûd 46
en tekûne : olmaktan
-
11-Hûd 47
en es'ele-ke : senden istemekten
-
11-Hûd 48
mimmen (min men) : olan kimselerden
-
11-Hûd 49
min enbâi : haberlerden
-
11-Hûd 49
ente : sen
-
11-Hûd 50
hûden : Hud
-
11-Hûd 50
in entum illâ : siz ancak ...sınız
-
11-Hûd 51
ecren : bir ecir, ücret
-
11-Hûd 52
kuvveten : kuvvet, güç
-
11-Hûd 54
ennî : muhakkak ki ben, benim olduğuma
-
11-Hûd 57
kavmen : bir kavim
-
11-Hûd 57
şey'en : bir şey
-
11-Hûd 58
hûden : Hud
-
11-Hûd 58
âmenû : âmenû oldular (yaşarken Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
11-Hûd 60
la'neten : lânet
-
11-Hûd 60
âden : Ad kavmi
-
11-Hûd 60
bu'den : uzak oldu, uzak kaldı
-
11-Hûd 61
enşee-kum : sizi yarattı
-
11-Hûd 62
mercuvven : hakkında ümit beslenen kimse
-
11-Hûd 62
e tenhâ-nâ : bizi nehy (men) mi ediyorsun
-
11-Hûd 62
en na'bude : tapmaktan (bizim tapmamız)
-
11-Hûd 63
rahmeten : bir rahmet
-
11-Hûd 63
fe men : o zaman kim
-
11-Hûd 64
âyeten : bir âyet, delil, mucize
-
11-Hûd 66
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
11-Hûd 68
en lem yagnev : yaşamadılar, var olmadılar
-
11-Hûd 68
bu'den : uzaklık, uzak oldu, uzak kaldı
-
11-Hûd 69
selâmen : selâm
-
11-Hûd 69
en câe bi : getirmesi
-
11-Hûd 70
hîfeten : bir korku
-
11-Hûd 72
ve ene : ve ben
-
11-Hûd 78
benâtî : kızlarım
-
11-Hûd 79
lenâ : bizim için
-
11-Hûd 79
fî benâti-ke : senin kızlarında, kızların hakkında, konusunda
-
11-Hûd 80
lev enne : keşke olsaydı
-
11-Hûd 80
kuvveten : bir kuvvet, bir güç
-
11-Hûd 81
len yasilû : asla ulaşamazlar (vasıl olamazlar)
-
11-Hûd 82
hicâreten : taşlar
-
11-Hûd 82
mendûdin : dizilip hazırlanmış, istif edilmiş (veya ardarda gelen)
-
11-Hûd 83
musevvemeten : damgalanmış, işaretlenmiş
-
11-Hûd 84
ve ilâ medyene : ve Medyen kavmine
-
11-Hûd 84
şuayben : Şuayb
-
11-Hûd 84
ve lâ tenkusû : ve eksiltmeyin
-
11-Hûd 85
ve lâ tebhasû en nâse : ve insanlara eksiltmeyin
-
11-Hûd 86
ve mâ ene : ve ben değilim
-
11-Hûd 87
en netruke : bırakmamız, terketmemiz, vazgeçmemiz
-
11-Hûd 87
en nef'ale : yapmamız
-
11-Hûd 87
le ente : elbette sen
-
11-Hûd 88
hasenen : güzel
-
11-Hûd 88
en uhâlife-kum : size muhalefet etmek, karşı çıkmak
-
11-Hûd 88
enhâ-kum : size yasakladım
-
11-Hûd 89
lâ yecrimenne-kum : sakın olmasın, size isabet etmesin
-
11-Hûd 89
en yusîbe-kum : size isabet ettirmesi
-
11-Hûd 91
kesîren : çok, çoğu
-
11-Hûd 91
daîfen : zayıf olan, zayıf
-
11-Hûd 91
ente : sen
-
11-Hûd 92
zıhriyyen : arkaya atarak (unutarak)
-
11-Hûd 93
men : kim, kime
-
11-Hûd 93
ve men : ve kim
-
11-Hûd 94
şuayben : Şuayb
-
11-Hûd 94
ve ellezîne âmenû : ve âmenû olan kimseler
-
11-Hûd 95
en lem yagnev : yaşamadılar, var olmadılar
-
11-Hûd 95
bu'den : uzak oldu, uzaklaştırıldı
-
11-Hûd 95
li medyene : Medyen kavmi için
-
11-Hûd 98
en nâre : ateş
-
11-Hûd 99
la'neten : lânet
-
11-Hûd 100
min enbâi : haberlerden
-
11-Hûd 101
enfuse-hum : onların nefsleri, kendileri
-
11-Hûd 103
le âyeten : elbette bir âyet (delil)
-
11-Hûd 103
li men hâfe : korkan kimse için
-
11-Hûd 103
en nâsu : insanlar
-
11-Hûd 106
fî en nâri : ateş içinde, ateşte
-
11-Hûd 108
fî el cenneti : cennette
-
11-Hûd 108
atâen : lütuf, bağış, ihsan olarak
-
11-Hûd 109
gayre menkûsin : eksiltmeksizin (tenkis etmeksizin)
-
11-Hûd 111
kullen : tamamen, bütün, tüm, hepsi
-
11-Hûd 111
le yuveffiyenne-hum : onlara mutlaka öder
-
11-Hûd 112
ve men : ve o kimseler
-
11-Hûd 113
ve lâ terkenû : ve meyletmeyin, eğilim göstermeyin, dayanmayın
-
11-Hûd 113
en nâru : ateş
-
11-Hûd 114
ve zulefen : ve gecenin ilk saatleri
-
11-Hûd 114
inne el hasenâti : muhakkak hasenat (iyilikler, kazanılan dereceler)
-
11-Hûd 116
yenhevne : nehyederler, men ederler
-
11-Hûd 116
illâ kalîlen : pek azı hariç
-
11-Hûd 116
mimmen (min men) enceynâ : kurtardıklarımızdan
-
11-Hûd 118
en nâse : insanlar
-
11-Hûd 118
ummeten : bir ümmet
-
11-Hûd 118
vâhideten : tek, bir
-
11-Hûd 119
men rahime : rahmet ettiği kimseler
-
11-Hûd 119
le emleenne : muhakkak dolduracağım
-
11-Hûd 119
cehenneme : cehennem
-
11-Hûd 119
ve en nâsi : ve insanlar
-
11-Hûd 120
ve kullen : ve hepsini, hepsi
-
11-Hûd 120
min enbâi : haberlerden
-
110-Nasr 2
en nâse : insanlar
-
110-Nasr 2
efvâcen : grup grup
-
110-Nasr 3
tevvâben : tövbeleri kabul eden
-
111-Tebbet 3
nâren : ateş
-
112-İhlâs 4
kufuven : denk, eş
-
113-Felâk 4
en neffâsâti : nefes edenler, üfleyenler
-
114-Nâs 1
en nâsi : insanlar
-
114-Nâs 2
en nâsi : insanlar
-
114-Nâs 3
en nâsi : insanlar
-
114-Nâs 5
en nâsi : insanlar
-
114-Nâs 6
ve en nâsi : ve insanlar
-
12-Yusuf 23
ahsene : en güzel şekilde
-
12-Yusuf 24
en reâ : muhakkak gördü
-
12-Yusuf 25
men erâde : isteyen kimse
-
12-Yusuf 25
sûen : bir kötülük
-
12-Yusuf 25
en yuscene : zindana atılmak
-
12-Yusuf 29
li zenbi-ki : senin suçun, günahın için (kadın için)
-
12-Yusuf 30
hubben : sevgi, aşk
-
12-Yusuf 31
mutteke'en : karşılıklı dayanıp oturacak yer
-
12-Yusuf 31
sikkînen : bir bıçak
-
12-Yusuf 31
beşeren : bir beşer
-
12-Yusuf 32
le yuscenenne : mutlaka zindana atılacak
-
12-Yusuf 36
hamren : üzüm
-
12-Yusuf 36
hubzen : ekmek
-
12-Yusuf 37
en ye'tiye-kumâ : size (ikinize) gelmesi
-
12-Yusuf 38
lenâ : bizim için, bize
-
12-Yusuf 38
en nuşrike : şirk koşmamız
-
12-Yusuf 38
ve alâ en nâsi : ve insanların üzerine, insanlara
-
12-Yusuf 38
eksere en nâsi : insanların çoğu
-
12-Yusuf 40
esmâen : isimler
-
12-Yusuf 40
entum : siz
-
12-Yusuf 40
mâ enzele allâhu : Allah indirmedi
-
12-Yusuf 40
ellâ (en lâ) ta'budû : kul olmamanız
-
12-Yusuf 40
eksere en nâsi : insanların çoğu
-
12-Yusuf 41
hamren : şarap, üzüm
-
12-Yusuf 42
enne-hu : onun olduğu
-
12-Yusuf 42
fe ensâhu : o zaman, fakat ona unutturdu
-
12-Yusuf 45
ene : ben
-
12-Yusuf 46
ilâ en nâsi : insanlara
-
12-Yusuf 47
de'eben : âdetiniz üzere, devam ederek, eskisi gibi
-
12-Yusuf 47
kalîlen : az
-
12-Yusuf 48
kalîlen : azı
-
12-Yusuf 49
yugâsu en nâsu : insanlara yardım edilecek, yardım görecekler, yağmur verilecek, verimli, bol mahsullü olacak
-
12-Yusuf 50
bâlu en nisveti : o kadınların durumu, hali
-
12-Yusuf 51
ene : ben
-
12-Yusuf 52
ennî : muhakkak ben
-
12-Yusuf 52
ve enne allâhe : ve muhakkak Allah
-
12-Yusuf 53
inne en nefse : muhakkak nefs
-
12-Yusuf 56
mekkennâ : yerleştirdik, mevki sahibi yaptık
-
12-Yusuf 56
men neşâu : dilediğimiz kimseye
-
12-Yusuf 57
âmenû : âmenû olan, (yaşarken) Allah'a ulaşmayı dileyen kimseler
-
12-Yusuf 59
ennî : muhakkak ben
-
12-Yusuf 59
ve ene : ve ben
-
12-Yusuf 62
izenkalebû (izâ inkalebû) : geri döndükleri zaman
-
12-Yusuf 64
hel âmenu-kum : size güvenir miyim, size inanır mıyım, sizden emin olur muyum
-
12-Yusuf 64
hâfizen : koruyucu, koruyan
-
12-Yusuf 66
len ursile-hu : onu göndermem
-
12-Yusuf 66
en yuhâta : kuşatılmak, ihata edilmek
-
12-Yusuf 67
yâ beniyye : ey oğullarım
-
12-Yusuf 68
hâceten : bir dilek, bir hacet
-
12-Yusuf 68
eksere en nâsi : insanların çoğu
-
12-Yusuf 69
ene : ben
-
12-Yusuf 70
ezzene : seslendi (ilân etti)
-
12-Yusuf 72
ve li men câe bi-hi : ve kim onu getirirse
-
12-Yusuf 72
ve ene : ve ben
-
12-Yusuf 75
men vucide : kimde bulunursa
-
12-Yusuf 76
en yeşâallâhu(yeşâu allâhu) : Allah'ın dilemesi
-
12-Yusuf 76
men neşâu : dilediğimiz kimseye
-
12-Yusuf 77
entum : siz
-
12-Yusuf 77
mekânen : konum, yer
-
12-Yusuf 78
eben : babası
-
12-Yusuf 78
kebîren : büyük, yaşlı
-
12-Yusuf 79
en ne'huze : alıkoymamız, onu almamız, tutmamız, alıkoymamız
-
12-Yusuf 79
men vecednâ : bulduğumuz kimse
-
12-Yusuf 79
izen : o zaman
-
12-Yusuf 80
enne : olduğunu
-
12-Yusuf 80
fe len ebraha \n(bereha) : artık asla ayrılmam \n: (ayrıldı)
-
12-Yusuf 80
ye'zene : izin verir
-
12-Yusuf 83
enfusu-kum : sizin nefsiniz
-
12-Yusuf 83
emren : bir iş, bir durum
-
12-Yusuf 83
en ye'tiye-nî : bana getirir (bana getirmesi)
-
12-Yusuf 87
yâ beniyye izhebû : ey oğullarım, gidiniz
-
12-Yusuf 88
messenâ : bize dokundu
-
12-Yusuf 88
ve ehlenâ : ve ailemize
-
12-Yusuf 88
lenâ : bize
-
12-Yusuf 89
entum : siz
-
12-Yusuf 90
le ente yûsufu : mutlaka sen Yusuf'sun
-
12-Yusuf 90
ene yûsufu : ben Yusuf'um
-
12-Yusuf 90
menne allâhu : Allah ni'metlendirdi (ni'met verdi)
-
12-Yusuf 90
men yettekı : kim takva sahibi olursa
-
12-Yusuf 94
en tufennidû-ni \n(fened) : bana bunuyor demeniz \n: (kişinin ihtiyarlıktan dolayı bunaması)
-
12-Yusuf 96
en câe : gelmek
-
12-Yusuf 97
lenâ : bize, bizim için
-
12-Yusuf 100
succeden : secde ederek
-
12-Yusuf 100
ahsene : ahsen, en güzeli, en iyisi
-
12-Yusuf 100
en nezega : arasını açmak
-
12-Yusuf 101
ente : sen
-
12-Yusuf 101
muslimen : müslüman olarak (teslim olan)
-
12-Yusuf 102
min enbâi : haberlerinden
-
12-Yusuf 103
ekseru en nâsi : insanların çoğu
-
12-Yusuf 107
en te'tiye-hum : onların gelmesi
-
12-Yusuf 107
bagteten : ansızın, aniden
-
12-Yusuf 108
ene : ben
-
12-Yusuf 108
ve men ittebea-nî : ve bana tâbî olan kimseler
-
12-Yusuf 108
ve mâ ene : ve ben değilim
-
12-Yusuf 109
ricâlen : erkekler, adamlar
-
12-Yusuf 110
enne-hum : kendilerinin olduğunu
-
12-Yusuf 110
men : kimse(ler)
-
12-Yusuf 111
hadîsen : bir söz
-
12-Yusuf 111
ve huden : ve hidayet, hidayet edici olarak
-
12-Yusuf 111
ve rahmeten : ve rahmet, rahmet olarak
-
12-Yusuf 2
enzelnâ-hu : onu indirdik
-
12-Yusuf 2
kur'ânen : Kur'ân
-
12-Yusuf 2
arabiyyen : Arapça olarak
-
12-Yusuf 3
ahsene el kasası : en güzel kıssaları
-
12-Yusuf 4
kevkeben : gezegen
-
12-Yusuf 5
keyden : hile, tuzak
-
12-Yusuf 9
kavmen : bir kavim, toplum, topluluk
-
12-Yusuf 11
lâ te'men-nâ alâ : bize emniyet etmiyorsun, bize güvenmiyorsun (bizden emin değilsin)
-
12-Yusuf 12
gaden : yarın
-
12-Yusuf 13
en tezhebû : gitmeniz
-
12-Yusuf 13
en ye'kule-hu : onu yemesi
-
12-Yusuf 13
ve entum : ve siz
-
12-Yusuf 14
izen : o taktirde, öyleyse
-
12-Yusuf 15
en yec'alû-hu : onu kılmak için (bırakmak için)
-
12-Yusuf 15
le tunebbienne-hum : mutlaka onlara haber vereceksin
-
12-Yusuf 16
işâen : yatsı vakti
-
12-Yusuf 17
ve mâ ente : ve sen değilsin
-
12-Yusuf 17
lenâ : bize
-
12-Yusuf 18
enfusu-kum : sizin nefsiniz
-
12-Yusuf 18
emren : bir iş
-
12-Yusuf 19
bidâaten : sermaye, ticaret malı olarak
-
12-Yusuf 20
bi semenin : bir fiyat ile
-
12-Yusuf 21
en yenfea-nâ : bize fayda verir, bize faydası olur
-
12-Yusuf 21
veleden : evlât
-
12-Yusuf 21
mekken-nâ : biz yerleştirdik
-
12-Yusuf 21
eksere en nâsi : insanların çoğu
-
12-Yusuf 22
hukmen : hüküm (hakimiyet, hüküm sahibi olma yetkisi, hikmet)
-
12-Yusuf 22
ve ilmen : ve ilim
-
13-Ra'd 1
eksere en nâsi : insanların çoğu
-
13-Ra'd 2
musemmen : belirlenmiş (isimlendirilmiş)
-
13-Ra'd 3
ve enhâren : ve nehirler
-
13-Ra'd 3
en nehâre : gündüz
-
13-Ra'd 4
ve cennâtun : ve bahçeler
-
13-Ra'd 5
turâben : toprak
-
13-Ra'd 5
ashâbu en nâri : ateş ehlidir, halkıdır
-
13-Ra'd 6
kable el haseneti : iyilikten önce
-
13-Ra'd 6
li en nâsi : insanlar için
-
13-Ra'd 7
ente : sen
-
13-Ra'd 10
men eserre : gizleyen kimse
-
13-Ra'd 10
ve men cehere : ve alenen, açıkça (cehren) söyleyen kimse
-
13-Ra'd 10
ve men : ve kimse, kim
-
13-Ra'd 10
bi en nehâri : gündüzleyin
-
13-Ra'd 11
mâ bi enfusi-him : nefslerinde olan şeyi
-
13-Ra'd 11
sûen : bir kötülük, bir ceza
-
13-Ra'd 12
havfen : korku
-
13-Ra'd 13
men yeşâu : dilediği kimse
-
13-Ra'd 15
men fî es semâvâti : semalarda olanlar
-
13-Ra'd 15
ve kerhen : ve istemeyerek
-
13-Ra'd 16
men : kim
-
13-Ra'd 16
li enfusi-him : kendileri için
-
13-Ra'd 16
ve lâ darren : ve zarar vermez
-
13-Ra'd 16
ve en nûru : ve nur
-
13-Ra'd 17
enzele : indirdi
-
13-Ra'd 17
mâen : su
-
13-Ra'd 17
zebeden : köpük
-
13-Ra'd 17
râbiyen : üste çıkan, kabaran
-
13-Ra'd 17
fî en nâri : ateş içinde, ateşte
-
13-Ra'd 17
cufâen : çözülüp dağılarak
-
13-Ra'd 17
yenfau en nâse : insanlara yarar sağlar, faydası olur
-
13-Ra'd 18
lev enne : (eğer, şâyet) gerçekten olsaydı
-
13-Ra'd 18
cehennemu : cehennemdir
-
13-Ra'd 19
fe men : artık kim
-
13-Ra'd 19
ennemâ : olduğunu
-
13-Ra'd 19
men huve : o kimse
-
13-Ra'd 20
ve lâ yenkudûne : ve bozmazlar
-
13-Ra'd 21
en yûsale : ulaştırmak
-
13-Ra'd 22
ve enfekû : ve infâk ettiler
-
13-Ra'd 22
sirren : gizli olarak
-
13-Ra'd 22
ve alâniyeten : ve açık olarak
-
13-Ra'd 22
bi el haseneti es seyyiete : kötülüğü iyilik ile
-
13-Ra'd 23
cennâtu : cennetler
-
13-Ra'd 23
ve men : ve kim
-
13-Ra'd 25
en yûsale : ulaştırılmak
-
13-Ra'd 26
li men yeşâu : dilediği kimseye
-
13-Ra'd 27
men yeşâu : dilediği kimseyi
-
13-Ra'd 27
men enâbe : dönen, yönelen kimse
-
13-Ra'd 28
ellezîne âmenû : Allah'a ulaşmayı dileyen, âmenû olan kimseler
-
13-Ra'd 29
ellezîne âmenû : âmenû olan kimseler
-
13-Ra'd 31
ve lev enne : ve eğer gerçekten olsaydı
-
13-Ra'd 31
kur'ânen : Kur'ân
-
13-Ra'd 31
ellezîne âmenû : âmenû olan kimseler
-
13-Ra'd 31
en : olması
-
13-Ra'd 31
le hede en nâse : elbette insanları hidayete erdirir
-
13-Ra'd 31
karîben : yakın
-
13-Ra'd 33
e fe men : artık kim, ...mi
-
13-Ra'd 33
ve men yudlili allâhu : ve Allah kimi saptırırsa
-
13-Ra'd 35
meselu el cenneti elletî : o cennetin örneği, durumu, gibi
-
13-Ra'd 35
el enhâru : nehirler
-
13-Ra'd 35
en nâru : ateş
-
13-Ra'd 36
men yunkiru : inkâr eden kimseler
-
13-Ra'd 36
en a'bude allâhe : benim Allah'a kul olmam
-
13-Ra'd 37
enzelnâ-hu : onu biz indirdik
-
13-Ra'd 37
hukmen : bir hüküm olarak
-
13-Ra'd 37
arabiyyen : Arapça
-
13-Ra'd 38
rusulen : resûller
-
13-Ra'd 38
lehum ezvâcen : onlara eşler
-
13-Ra'd 38
ve zurriyyeten : ve zürriyet, nesil, çocuklar
-
13-Ra'd 38
en ye'tiye bi : getirmesi
-
13-Ra'd 40
nuriyenne-ke : sana gösteririz
-
13-Ra'd 40
ev neteveffeyenne-ke : veya seni vefat ettiririz
-
13-Ra'd 41
ennâ : nasıl
-
13-Ra'd 41
nenkusu-hâ : onu eksiltiyoruz
-
13-Ra'd 42
li men : kimin
-
13-Ra'd 43
murselen : resûl olarak gönderilmiş
-
13-Ra'd 43
şehîden : şahit olarak
-
13-Ra'd 43
ve men : ve kim, kimse
-
14-İbrahim 1
enzelnâ-hu : onu indirdik
-
14-İbrahim 1
li tuhrice en nâse : insanları çıkarman için
-
14-İbrahim 1
ilâ en nûri : nura
-
14-İbrahim 3
ivecen : eğrilik
-
14-İbrahim 4
men yeşâu : dilediği kimseyi
-
14-İbrahim 4
men yeşâu : dilediği kimseyi
-
14-İbrahim 5
en ahric : çıkarmak
-
14-İbrahim 5
ilâ en nûri : nura
-
14-İbrahim 6
iz encâ-kum : sizi kurtardığı zaman
-
14-İbrahim 7
ve iz te'ezzene : ve bildirmişti, duyurmuştu
-
14-İbrahim 7
le ezîdenne-kum : mutlaka, elbette size artırırım
-
14-İbrahim 8
entum : siz
-
14-İbrahim 8
ve men : ve kimse
-
14-İbrahim 10
musemmen : belirli
-
14-İbrahim 10
in entum : siz, eğer iseniz
-
14-İbrahim 10
en tesuddû-nâ : bizi men etmek, alıkoymak
-
14-İbrahim 11
men yeşâu : dilediği kimse
-
14-İbrahim 11
lenâ : bizim
-
14-İbrahim 11
en ne'tiye-kum : size bizim getirmemiz
-
14-İbrahim 12
ve mâ lenâ : ve niçin (neden) biz
-
14-İbrahim 12
ve le nasbirenne : ve elbette sabredeceğiz
-
14-İbrahim 13
le nuhricenne-kum : muhakkak sizi çıkaracağız
-
14-İbrahim 13
le nuhlikenne : mutlaka helâk edeceğiz
-
14-İbrahim 14
ve le nuskinenne-kum : ve sizi yerleştireceğiz
-
14-İbrahim 14
li men : kimse için
-
14-İbrahim 16
cehennemu : cehennem
-
14-İbrahim 19
enne allâhe : muhakkak ki Allah
-
14-İbrahim 21
entum : siz
-
14-İbrahim 21
mâ lenâ : bize yoktur
-
14-İbrahim 22
illâ en : ancak, sadece
-
14-İbrahim 22
enfuse-kum : sizin nesflerinizi (kendinizi)
-
14-İbrahim 22
ene : ben
-
14-İbrahim 22
ve mâ entum : ve siz değilsiniz
-
14-İbrahim 23
âmenû : ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler, âmenû olanlar
-
14-İbrahim 23
cennâtin : cennetler
-
14-İbrahim 23
el enhâru : nehirler
-
14-İbrahim 24
darabe allâhu meselen : Allah örnek (misal) verdi
-
14-İbrahim 24
kelimeten : bir söz, bir kelime
-
14-İbrahim 24
tayyibeten : güzel
-
14-İbrahim 25
li en nâsi : insanlara
-
14-İbrahim 27
ellezîne âmenû : ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyen kimseler, âmenû olanlar
-
14-İbrahim 28
kufren : küfür, inkâr
-
14-İbrahim 29
cehenneme : cehennem
-
14-İbrahim 30
endâden : eşler, denkler
-
14-İbrahim 30
ilâ en nâri : ateşe
-
14-İbrahim 31
ellezîne âmenû : Allah'a ulaşmayı dileyenler, âmenû olanlar
-
14-İbrahim 31
sirren : gizli
-
14-İbrahim 31
ve alâniyeten : ve açık olarak
-
14-İbrahim 31
en ye'tiye : gelmesi
-
14-İbrahim 32
ve enzele : ve indirdi
-
14-İbrahim 32
mâen : su
-
14-İbrahim 32
el enhâra : nehirler
-
14-İbrahim 33
ve en nehâra : ve gündüz
-
14-İbrahim 35
âminen : emniyetli, emin
-
14-İbrahim 35
ve beniyye : ve oğullarımı
-
14-İbrahim 35
en na'bude : bizim tapmamız
-
14-İbrahim 36
kesîren : çoğunu
-
14-İbrahim 36
min en nâsi : insanlardan
-
14-İbrahim 36
fe men : artık kim
-
14-İbrahim 36
ve men : ve kim
-
14-İbrahim 37
eskentu : yerleştirdim, iskân ettim
-
14-İbrahim 37
ef'ideten : gönüller
-
14-İbrahim 37
min en nâsi : insanlardan
-
14-İbrahim 42
ve lâ tahsebenne allâhe : ve Allah'ı sanma, zannetme
-
14-İbrahim 42
gâfilen : gâfil, bilmeyen
-
14-İbrahim 44
ve enzir : ve uyar
-
14-İbrahim 44
en nâse : insanlar
-
14-İbrahim 45
ve sekentum : ve siz yerleştiniz
-
14-İbrahim 45
ellezîne zalemû enfuse-hum : nefslerine zulmeden kimseler
-
14-İbrahim 45
ve tebeyyene : ve beyan edildi (açıklandı)
-
14-İbrahim 47
lâ tahsebenne allâhe : Allah'ı sakın sanma, zannetme
-
14-İbrahim 49
mukarrenîne : birbirine bağlanmış olanlar
-
14-İbrahim 50
en nâru : ateş
-
14-İbrahim 52
li en nâsi : insanlar için
-
14-İbrahim 52
ennemâ : sadece, yalnız, ancak
-
15-Hicr 8
izen : o taktirde, o zaman
-
15-Hicr 14
bâben : bir kapı
-
15-Hicr 16
burûcen : burçlar, takım yıldızlar, yıldız kümeleri
-
15-Hicr 16
ve zeyyennâ-hâ : ve onu süsledik
-
15-Hicr 16
li en nâzırîne : bakanlar için
-
15-Hicr 18
men : kim
-
15-Hicr 19
ve enbetnâ : ve biz nebat (bitkiler) yetiştirdik
-
15-Hicr 20
ve men : ve kimse, kimseler
-
15-Hicr 22
fe enzelnâ : böylece indirdik
-
15-Hicr 22
mâen : su
-
15-Hicr 22
entum : siz
-
15-Hicr 28
beşeren : bir beşer (insan)
-
15-Hicr 31
en yekûne : olmak
-
15-Hicr 32
ellâ tekûne (en lâ tekûne) : senin olmaman
-
15-Hicr 36
fe enzır-nî : öyleyse beni beklet, bana mühlet (zaman, süre) ver
-
15-Hicr 39
le uzeyyinenne : mutlaka güzelleştireceğim, süsleyeceğim (ziynetlendireceğim)
-
15-Hicr 39
ve le ugviyenne-hum : ve mutlaka onları azdıracağım
-
15-Hicr 42
men ittebea-ke : sana uyan, sana tâbî olan kimse
-
15-Hicr 43
cehenneme : cehennem
-
15-Hicr 45
fî cennâtin : cennetler içinde
-
15-Hicr 47
ıhvânen : kardeşler olarak
-
15-Hicr 49
ennî : muhakkak ben
-
15-Hicr 49
ene : ben
-
15-Hicr 50
ve enne : ve muhakkak
-
15-Hicr 52
selâmen : selâm (olsun)
-
15-Hicr 54
en messeniye : bana dokunması (gelmesi)
-
15-Hicr 56
ve men : ve kim
-
15-Hicr 66
enne : muhakkak, olduğuna
-
15-Hicr 70
nenhe-ke : seni men ediyoruz, seni nehyediyoruz, seni yasaklıyoruz
-
15-Hicr 71
benâtî : benim kızlarım
-
15-Hicr 74
hıcâreten min siccîlin : siccîlden (öldürücü) taşlar
-
15-Hicr 77
âyeten : bir delil (ibret)
-
15-Hicr 79
fentekamnâ (fe intikamnâ) : böylece intikam aldık
-
15-Hicr 82
buyûten : evler
-
15-Hicr 88
lâ temuddenne : uzatma (dikme, uzun uzun bakma)
-
15-Hicr 88
ezvâcen : çift çift, kat kat, fazla olarak
-
15-Hicr 88
ve lâ tahzen : ve üzülme, hüzünlenme, mahzun olma
-
15-Hicr 88
cenâha-ke : (senin) kanatların
-
15-Hicr 89
ene : ben
-
15-Hicr 90
mâ enzel-nâ : indirdiğimiz şey
-
15-Hicr 92
le nes'elenne-hum : elbette, onlara mutlaka soracağız
-
15-Hicr 96
ilâhen : ilâh
-
15-Hicr 97
enne-ke : senin olduğunu
-
16-Nahl 2
men yeşâu : dilediği kimse(ler)
-
16-Nahl 2
en enzirû : uyarmaları (için), uyarsınlar diye
-
16-Nahl 2
enne-hu : onun olduğu
-
16-Nahl 2
ene : ben
-
16-Nahl 5
el en'âme : hayvanlar
-
16-Nahl 5
ve menâfiu : ve menfaatler, faydalar
-
16-Nahl 7
el enfusi : nefsler, kendileri
-
16-Nahl 8
ve zîneten : ve süs olarak
-
16-Nahl 10
enzele : indirdi
-
16-Nahl 10
mâen : su
-
16-Nahl 11
ve en nahîle : ve hurmalıklar
-
16-Nahl 11
le âyeten : mutlaka, elbette âyet (delil)
-
16-Nahl 12
ve en nehâre : ve gündüz
-
16-Nahl 12
ve en nucûmu : ve yıldızlar
-
16-Nahl 13
muhtelifen : muhtelif, çeşitli, çeşit çeşit
-
16-Nahl 13
le âyeten : elbette âyet (delil)
-
16-Nahl 14
lahmen : et
-
16-Nahl 14
tariyyen : taze
-
16-Nahl 14
hilyeten : süs eşyası (inci)
-
16-Nahl 15
en temîde : sarsılması
-
16-Nahl 15
ve enhâren : ve nehirler
-
16-Nahl 15
ve subulen : ve yollar
-
16-Nahl 16
ve bi en necmi : ve yıldız ile
-
16-Nahl 17
men : kimse
-
16-Nahl 17
men : kimse
-
16-Nahl 20
şey'en : bir şey
-
16-Nahl 23
enne allâhe : (muhakkak ki Allah), Allah'ın olduğu
-
16-Nahl 24
enzele : indirdi
-
16-Nahl 25
kâmileten : tam, tamamı
-
16-Nahl 28
enfusi-him : onların nefsleri
-
16-Nahl 29
cehenneme : cehennem
-
16-Nahl 30
enzele : indirdi
-
16-Nahl 30
hayren : hayır, güzellikler
-
16-Nahl 30
ahsenû : ahsen olanlar, nefslerini Allah'a teslim edenler, daimî zikrin sahipleri
-
16-Nahl 30
haseneten : iyilikler, güzellikler, Allah'ın ikramları, pozitif dereceler
-
16-Nahl 31
cennâtu : cennetler
-
16-Nahl 31
el enhâru : nehirler
-
16-Nahl 32
el cennete : cennete
-
16-Nahl 33
en te'tiye-hum : onlara gelmesi
-
16-Nahl 33
enfuse-hum : onların (kendi) nefsleri
-
16-Nahl 36
resûlen : bir resûl
-
16-Nahl 36
eni'budûllâhe (en i'budû allâhe) : Allah'a kul olmak
-
16-Nahl 36
vectenibû (ve ictenibû) : ve içtinap edin, sakının
-
16-Nahl 36
men : kim, kimi
-
16-Nahl 36
men : kim, kimi
-
16-Nahl 37
men : kimse
-
16-Nahl 38
men yemûtu : ölen kimseyi
-
16-Nahl 38
va'den : bir vaad
-
16-Nahl 38
eksere en nâsi : insanların çoğu
-
16-Nahl 39
enne-hum : muhakkak onların olduğunu
-
16-Nahl 40
en nekûle : bizim dememiz
-
16-Nahl 41
li nubevvienne-hum : onlara mutlaka hazırlamamız, ağırlamamız, yerleştirmemiz için
-
16-Nahl 41
haseneten : hasene, güzellik, iyilik, pozitif dereceler
-
16-Nahl 43
ricâlen : erkekler, adamlar, rical
-
16-Nahl 44
ve enzelnâ : ve biz indirdik
-
16-Nahl 44
li en nâsi : insanlara
-
16-Nahl 45
en yahsife : bir yerin çöküp kaybolması
-
16-Nahl 48
succeden li allâhi : Allah'a secde ederek
-
16-Nahl 52
vâsıben : devamlı, sürekli, her zaman
-
16-Nahl 56
nasîben : bir nasip, bir pay
-
16-Nahl 57
el benâti : kızlar
-
16-Nahl 58
musvedden \n(esved) : kararmış, siyahlaşmış \n: (siyah)
-
16-Nahl 61
en nâse : insanlar
-
16-Nahl 61
musemmen : belirlenmiş (isimlendirilmiş)
-
16-Nahl 61
sâaten : bir saat
-
16-Nahl 62
enne : olduğu
-
16-Nahl 62
enne : olduğu
-
16-Nahl 62
lehum en nâre : ateş onlar içindir, onlarındır
-
16-Nahl 62
ve enne-hum : ve muhakkak onlar
-
16-Nahl 63
fe zeyyene : fakat süslü gösterdi, süsledi
-
16-Nahl 64
ve mâ enzelnâ : ve biz indirmedik
-
16-Nahl 64
ve huden : ve hidayet edici
-
16-Nahl 64
ve rahmeten : ve bir rahmet
-
16-Nahl 65
enzele : indirdi
-
16-Nahl 65
mâen : su
-
16-Nahl 65
le âyeten : elbette bir âyet (bir delil)
-
16-Nahl 66
fî el en'âmi : hayvanlarda
-
16-Nahl 66
le ibreten : mutlaka, elbette bir ibret vardır
-
16-Nahl 66
lebenen hâlisen : halis süt, saf süt
-
16-Nahl 67
en nahîli : hurma ağaçları
-
16-Nahl 67
sekeren : seker, hurma şerbeti, üzüm suyu, şıra
-
16-Nahl 67
hasenen : güzel
-
16-Nahl 67
le âyeten : bir âyet
-
16-Nahl 68
ilâ en nahli : balarısına
-
16-Nahl 68
en ittehızî : (edinmek) edinmesini
-
16-Nahl 68
buyûten : evler
-
16-Nahl 69
zululen : zelil edilmiş, boyun eğdirilmiş, emrine verilmiş
-
16-Nahl 69
li en nâsi : insanlar için
-
16-Nahl 69
le âyeten : elbette bir âyet, bir delil
-
16-Nahl 70
men yureddu : geri döndürülen kimse (kim geri döndürülürse)
-
16-Nahl 70
şey'en : bir şey
-
16-Nahl 72
min enfusi-kum : sizin nefslerinizden
-
16-Nahl 72
ezvâcen : eşler, zevceler
-
16-Nahl 72
benîne : oğullar
-
16-Nahl 72
ve hafedeten : ve torunlar
-
16-Nahl 73
şey'en : bir şey
-
16-Nahl 74
el emsâle \n(darabe meselen) : benzer, misal, emsal \n: (örnek vermek, eş, benzer kılmak)
-
16-Nahl 74
ve entum : ve siz
-
16-Nahl 75
meselen : bir misal, bir örnek
-
16-Nahl 75
abden : bir kul
-
16-Nahl 75
memlûken : sahip olunan, köle olan, memluk
-
16-Nahl 75
ve men : ve kimse, kim
-
16-Nahl 75
hasenen : güzel, temiz, helâl
-
16-Nahl 75
sırren : gizli (sır) olarak
-
16-Nahl 75
ve cehren : ve açık olarak
-
16-Nahl 76
meselen : bir misal, bir örnek
-
16-Nahl 76
ve men : ve kimse, kişi
-
16-Nahl 78
şey'en : bir şey
-
16-Nahl 80
sekenen : (mesken) huzur, sekînet, dinlenme yeri
-
16-Nahl 80
el en'âmi : hayvanlar
-
16-Nahl 80
buyûten : evler
-
16-Nahl 80
esâsen : çeşitli mal, ev eşyası (giyecek, kullanılacak şeyler)
-
16-Nahl 81
zılâlen : gölgeler, gölgelikler
-
16-Nahl 81
eknânen \n\n(kenn) : barınılacak yerler \n(yağmur, rüzgâr, vs.'den koruyan şeyler, sığınaklar, siperler) \n: (barınılan yer, sığınak)
-
16-Nahl 84
şehîden : bir şahit
-
16-Nahl 84
lâ yu'zenu \n(ezine) : izin verilmez \n: (izin verdi)
-
16-Nahl 88
azâben : azap
-
16-Nahl 89
şehîden : bir şahit
-
16-Nahl 89
min enfusi-him : onların kendilerinden
-
16-Nahl 89
bi-ke şehîden : seni şahit olarak
-
16-Nahl 89
tibyânen : beyan eden (açıklayan)
-
16-Nahl 89
ve huden : ve hidayete erdiren
-
16-Nahl 89
ve rahmeten : ve rahmet olan (rahmet nuru gönderen), rahmet olarak
-
16-Nahl 90
ve yenhâ : ve yasaklar, nehyeder
-
16-Nahl 91
ve lâ tenkudû : ve siz bozmayın
-
16-Nahl 91
kefîlen : kefil
-
16-Nahl 92
enkâsen : bükülmüş ipin tekrar çözülüp açılması
-
16-Nahl 92
dehalen : hile, tuzak, aldatma
-
16-Nahl 92
en tekûne : olması
-
16-Nahl 92
ve le yubeyyinenne : ve muhakkak açıklayacak
-
16-Nahl 93
ummeten : bir ümmet
-
16-Nahl 93
vâhideten : bir tek
-
16-Nahl 93
men yeşâu : dilediği kimseyi
-
16-Nahl 93
men yeşâu : dilediği kimseyi
-
16-Nahl 94
dehalen : hile, tuzak, aldatma
-
16-Nahl 95
semenen : bir bedel, değer
-
16-Nahl 95
kalîlen : az
-
16-Nahl 96
yenfedu : tükenir, biter
-
16-Nahl 96
ve le necziyenne : ve mutlaka karşılığını vereceğiz, mükafatlandıracağız
-
16-Nahl 96
bi ahseni : en ahseni (güzeli) ile, daha ahseni (güzeli) ile
-
16-Nahl 97
men : kim
-
16-Nahl 97
nuhyiyenne-hu : ona hayat veririz, yaşatırız
-
16-Nahl 97
hayâten : hayat
-
16-Nahl 97
tayyibeten : tayyib, temiz, güzel, helâl
-
16-Nahl 97
ve le necziyenne-hum : ve mutlaka, ellbette onlara karşılığını vereceğiz, mükâfatlandıracağız
-
16-Nahl 97
bi ahseni : en ahseni ile, daha ahseni (güzeli) ile
-
16-Nahl 99
âmenû : âmenû olanlar (âmenû oldular)
-
16-Nahl 101
âyeten : bir âyet
-
16-Nahl 101
ente : sen
-
16-Nahl 102
âmenû : Allah'a ulaşmayı dileyenler, âmenû olanlar
-
16-Nahl 102
ve huden : ve hidayete erdiren
-
16-Nahl 103
enne-hum : onların olduğunu
-
16-Nahl 106
men kefere : kim inkâr ederse
-
16-Nahl 106
men ukrihe : kim zorlanırsa, mecbur edilirse
-
16-Nahl 106
men şereha : kim açarsa, şerhederse
-
16-Nahl 107
bi enne-hum : onların olmalarından dolayı, sebebiyle
-
16-Nahl 107
ve enne allâhe : ve muhakkak Allah
-
16-Nahl 109
enne-hum : onların olduğuna
-
16-Nahl 110
futinû \n(fetene) : işkenceye uğratıldılar \n: (işkence etti)
-
16-Nahl 112
meselen : bir misal, örnek
-
16-Nahl 112
karyeten : bir şehir (halkı)
-
16-Nahl 112
âmineten : güvenlik içinde, emin
-
16-Nahl 112
mutmainneten : tatmin olmuş
-
16-Nahl 112
ragaden : bol bol, rahat
-
16-Nahl 112
bi en'umi allâhi : Allah'ın ni'metleri (ni'metlendirmesi)
-
16-Nahl 114
halâlen : helâl olarak
-
16-Nahl 114
tayyiben : güzel, helâl, temiz olarak
-
16-Nahl 115
fe men idturra : artık kim mecbur kalırsa, darda kalırsa
-
16-Nahl 118
enfuse-hum : onların nefsleri (kendi nefsleri)
-
16-Nahl 120
ummeten : bir ümmet
-
16-Nahl 120
kâniten : kanitin olan, yönelen
-
16-Nahl 120
hanîfen : hanif olarak (bir tek Allah'a inanan)
-
16-Nahl 121
şâkiren : şükreden
-
16-Nahl 121
li en'umi-hî : onun ni'metlerine
-
16-Nahl 122
haseneten : haseneler, güzellikler, iyilikler, (pozitif) dereceler
-
16-Nahl 123
en ittebi' : tâbî olmayı
-
16-Nahl 123
hanîfen : hanif olarak (tek Allah'a inanan, yönelen)
-
16-Nahl 125
el haseneti : güzel (pozitif dereceler kazandıran)
-
16-Nahl 125
ahsenu : en güzel
-
16-Nahl 125
bi men : kimseyi, kişiyi
-
16-Nahl 127
ve lâ tahzen : ve üzülme, mahzun olma
-
17-İsrâ 1
leylen : geceleyin
-
17-İsrâ 2
huden : hidayete erdiren, hidayetçi
-
17-İsrâ 2
li benî isrâîle : İsrailoğulları için
-
17-İsrâ 2
vekîlen : bir vekil
-
17-İsrâ 3
men hamelnâ : taşıdığımız kimse
-
17-İsrâ 3
abden : bir kul
-
17-İsrâ 3
şekûren : çok şükreden
-
17-İsrâ 4
ilâ benî İsrâîle : İsrailoğullarına
-
17-İsrâ 4
uluvven : üstünlük
-
17-İsrâ 4
kebîren : büyük
-
17-İsrâ 5
ibâden : kullar
-
17-İsrâ 5
lenâ : bizim
-
17-İsrâ 5
va'den mef'ûlen : yapılması vaadedilen
-
17-İsrâ 6
ve benîne : ve oğullar (erkek çocuklar)
-
17-İsrâ 6
nefîren : nefer olarak, cemiyet, birlik, topluluk olarak
-
17-İsrâ 7
in ahsentum : eğer ahsen olursanız, ahsen davranırsanız
-
17-İsrâ 7
ahsen-tum : ahsen oldunuz
-
17-İsrâ 7
li enfusi-kum : kendi nefsiniz için
-
17-İsrâ 7
tetbîren : helâk ederek, mahvederek
-
17-İsrâ 8
en yerhame-kum : size merhamet etmesi
-
17-İsrâ 8
cehenneme : cehennemi
-
17-İsrâ 8
hasîren : kuşatıcı
-
17-İsrâ 9
enne : muhakkak, vardır, olduğunu
-
17-İsrâ 9
ecren kebîren : büyük bir ecir, mükâfat
-
17-İsrâ 10
ve ennellezîne (enne ellezîne) : ve muhakkak o kimseler ki
-
17-İsrâ 10
azâben : bir azap
-
17-İsrâ 10
elîmen : elîm, acı
-
17-İsrâ 11
acûlen : aceleci
-
17-İsrâ 12
ve en nehâre : ve gündüz
-
17-İsrâ 12
en nehâri : gündüz
-
17-İsrâ 12
mubsıraten : gösteren, gösterici olan
-
17-İsrâ 12
fadlen : bir fazl
-
17-İsrâ 12
tafsîlen : tefsilatlı, ayrıntıları ile
-
17-İsrâ 13
kitâben : bir kitap
-
17-İsrâ 13
menşûren : neşredilmiş olarak
-
17-İsrâ 14
hasîben : hesap görücü olarak
-
17-İsrâ 15
men ihtedâ : kim hidayete erdiyse (ererse)
-
17-İsrâ 15
ve men dalle : ve kim dalâlette ise
-
17-İsrâ 15
resûlen : bir resûl
-
17-İsrâ 16
en nuhlike : helâk etmeyi
-
17-İsrâ 16
karyeten : bir ülke, bir karye, bir kasaba
-
17-İsrâ 16
tedmîren : dumura uğratarak (malını, canını, evlâdını yok ederek)
-
17-İsrâ 17
habîren : haberdar olarak, haberdar olan
-
17-İsrâ 17
basîren : görerek, gören
-
17-İsrâ 18
men : kim
-
17-İsrâ 18
li men nurîdu : istediğimiz kimseye
-
17-İsrâ 18
cehenneme : cehennem
-
17-İsrâ 18
mezmûmen : ayıplanmış, kınanmış, zemmedilmiş
-
17-İsrâ 18
medhûren : kovulmuş, uzaklaştırılmış olarak
-
17-İsrâ 19
ve men : ve kim
-
17-İsrâ 19
meşkûren : şükre değer olan, şükredilen, karşılığını hakeden
-
17-İsrâ 20
kullen : herkes, hepsi
-
17-İsrâ 20
mahzûren : mahzur, hazer edilmiş, men edilmiş, sınırlı, kısıtlı
-
17-İsrâ 21
tafdîlen : üstünlük bakımından, fazl bakımından
-
17-İsrâ 22
ilâhen : bir ilâh
-
17-İsrâ 22
mezmûmen : kınanmış, zemmedilmiş olarak
-
17-İsrâ 22
mahzûlen : hor görülmüş olarak
-
17-İsrâ 23
ihsânen : ihsanla davranma
-
17-İsrâ 23
ve lâ tenher-humâ : ve ikisini azarlama, bağırma, kaba davranma
-
17-İsrâ 23
kavlen : söz
-
17-İsrâ 23
kerîmen : güzel, hoş, kerim
-
17-İsrâ 24
cenâha : kanat
-
17-İsrâ 24
sagîren : küçük iken
-
17-İsrâ 25
gafûren : mağfiret edici, bağışlayıcı
-
17-İsrâ 26
tebzîren : israf ederek, savurarak, malı gereksiz yere harcayarak
-
17-İsrâ 27
kefûren : küfür içinde, çok nankör
-
17-İsrâ 28
kavlen : söz
-
17-İsrâ 28
meysûren : yumuşak, güzel
-
17-İsrâ 29
yedeke maglûleten : elini bağlamış
-
17-İsrâ 29
melûmen : kınanmış
-
17-İsrâ 29
mahsûren : malı tükenmiş
-
17-İsrâ 30
li men yeşâu : dilediği kimse için, dilediğine
-
17-İsrâ 31
hıt'en : bilerek yapılan (kasdî işlenen) suç
-
17-İsrâ 31
kebîren : büyük
-
17-İsrâ 32
fâhışeten : fuhuş, hayasızlık
-
17-İsrâ 32
sebîlen : bir yol
-
17-İsrâ 33
en nefselletî (en nefse elletî) : bir kişi, ki o(nu)
-
17-İsrâ 33
ve men : ve kim
-
17-İsrâ 33
mazlûmen : mazlum, zulmedilen (haksızlığa uğrayan)
-
17-İsrâ 33
sultânen : sultan (hak sahibi)
-
17-İsrâ 33
mensûren : yardım gören
-
17-İsrâ 34
ahsenu : en güzel
-
17-İsrâ 34
mes'ûlen : mes'ul, sorumlu
-
17-İsrâ 35
ve ahsenu : ve ahsen, en güzel, daha güzel
-
17-İsrâ 35
te'vîlen : te'vîl (yorum) bakımından
-
17-İsrâ 36
mes'ûlen : mesul, sorumlu
-
17-İsrâ 37
len tahrika el arda \n(hareka) : yeryüzünü asla tahrik edemezsin (hareket ettiremezsin) \n: (deldi, tahrik etti, yardı)
-
17-İsrâ 37
ve len tebluga (belega) : ve asla erişemezsin (erişti, ulaştı)
-
17-İsrâ 37
tûlen : boy bakımından, uzayarak, uzanarak
-
17-İsrâ 38
mekrûhen : kerih olan (hoş olmayan)
-
17-İsrâ 39
ilâhen : bir ilâh
-
17-İsrâ 39
fî cehenneme : cehenneme
-
17-İsrâ 39
melûmen : kınanmış olarak
-
17-İsrâ 39
medhûren : kovulmuş olarak
-
17-İsrâ 40
bi el benîne : oğulları
-
17-İsrâ 40
inâsen : kadınlar (kızlar)
-
17-İsrâ 40
kavlen : bir söz
-
17-İsrâ 40
azîmen : (çok) büyük
-
17-İsrâ 41
nufûren : nefret
-
17-İsrâ 42
izen : bu durumda, öyle olursa
-
17-İsrâ 42
sebîlen : sebîl, yol
-
17-İsrâ 43
uluvven : ulu, çok yüce
-
17-İsrâ 43
kebîren : büyük
-
17-İsrâ 44
ve men fîhinne : ve içindekiler, onlarda bulunan kimseler
-
17-İsrâ 44
halîmen : halim
-
17-İsrâ 44
gafûren : gafûr (mağfiret eden)
-
17-İsrâ 45
hicâben mestûren : hicab-ı mesture, gizli perde
-
17-İsrâ 46
ekinneten : ekinnet, idrak etme engeli
-
17-İsrâ 46
en yefkahû-hu : onu fıkıh etmeleri, anlamaları
-
17-İsrâ 46
nufûren : nefretle
-
17-İsrâ 47
raculen : bir adam
-
17-İsrâ 48
sebîlen : bir yol
-
17-İsrâ 49
izâmen : kemik
-
17-İsrâ 49
ve rufâten : ve kırıntı, ufalanmış toprak
-
17-İsrâ 49
cedîden : yeni, yeniden
-
17-İsrâ 50
hicâreten : taş
-
17-İsrâ 50
hadîden : demir
-
17-İsrâ 51
men : kim
-
17-İsrâ 51
en yekûne : olmak, olması
-
17-İsrâ 51
karîben : pek yakın, yakın
-
17-İsrâ 52
kalîlen : az, pek az
-
17-İsrâ 53
ahsenu : en güzel, en ahsen
-
17-İsrâ 53
yenzegu : arasını bozar, fesat çıkarır
-
17-İsrâ 53
aduvven : düşman
-
17-İsrâ 53
mubînen : apaçık, açıkça, beyan olunan, açıklanan
-
17-İsrâ 54
vekîlen : vekil olarak
-
17-İsrâ 55
bi men : kimseyi
-
17-İsrâ 55
zebûren : Zebur'u
-
17-İsrâ 56
ve lâ tahvîlen : ve değiştirme olmaz
-
17-İsrâ 57
mahzûren : hazer edilen (çekinilen, korkulan)
-
17-İsrâ 58
azâben şedîden : şiddetli azap
-
17-İsrâ 58
mestûren : yazılmış, yazılı (satırlandırılmış) olarak
-
17-İsrâ 59
ve mâ menea-nâ : ve bizi engellemedi, bize mani olmadı
-
17-İsrâ 59
en nursile : bizim göndermemiz
-
17-İsrâ 59
en kezzebe : yalanlamak
-
17-İsrâ 59
semûden : Semud kavmine
-
17-İsrâ 59
en nâkate : dişi deve
-
17-İsrâ 59
mubsıraten : görünür olarak, görünen
-
17-İsrâ 59
tahvîfen : korkutucu olarak
-
17-İsrâ 60
bi en nâsi : insanları
-
17-İsrâ 60
fitneten : bir imtihan, fitne
-
17-İsrâ 60
li en nâsi : insanlar için
-
17-İsrâ 60
tugyânen : azgınlık, şaşkınlık
-
17-İsrâ 60
kebîren : büyük
-
17-İsrâ 61
li men halakte : halkettiğin, yarattığın kimseye
-
17-İsrâ 61
tînen : tînden, çamurdan
-
17-İsrâ 62
le ahtenikenne : muhakkak ele geçireceğim, kumanda edeceğim, bana tâbî kılacağım
-
17-İsrâ 62
kalîlen : az
-
17-İsrâ 63
fe men : artık kim
-
17-İsrâ 63
cehenneme : cehennem
-
17-İsrâ 63
cezâen : ceza olarak
-
17-İsrâ 63
mevfûren : eksiksiz, tam
-
17-İsrâ 64
men isteta'te : kime güç yetirirsen
-
17-İsrâ 64
gurûren : aldanma, aldatma
-
17-İsrâ 65
vekîlen : vekil olarak
-
17-İsrâ 66
rahîmen : merhametli, rahmet eden, rahmet nuru gönderen
-
17-İsrâ 67
men ted'ûne : çağırdığınız, davet ettiğiniz, dua ettikleriniz
-
17-İsrâ 67
kefûren : çok nankör
-
17-İsrâ 68
en yahsife : yere geçirmesi
-
17-İsrâ 68
hâsiben : taş yağdıran fırtına
-
17-İsrâ 68
lekum vekîlen : sizin için bir vekil
-
17-İsrâ 69
en yuîde-kum : sizi döndürmesi
-
17-İsrâ 69
târeten : bir defa daha
-
17-İsrâ 69
kâsıfen : kasıp kavuran, şiddetle deviren (kasırga)
-
17-İsrâ 70
benî âdeme : Âdemoğlu
-
17-İsrâ 70
mimmen(min men) halaknâ : yarattıklarımızdan
-
17-İsrâ 70
tafdîlen : üstünlük (fazilet)
-
17-İsrâ 71
men : kim, kimse
-
17-İsrâ 71
fetîlen : hurma çekirdeğindeki küçük iplik (zerre kadar)
-
17-İsrâ 72
ve men : ve kim
-
17-İsrâ 72
sebîlen : yol
-
17-İsrâ 73
ve izen : ve o taktirde, o zaman
-
17-İsrâ 73
halîlen : bir dost
-
17-İsrâ 74
en sebbetnâ-ke : biz seni sağlamlaştırmamız
-
17-İsrâ 74
terkenu : meyledersin
-
17-İsrâ 74
şey'en : bir şey
-
17-İsrâ 74
kalîlen : az, biraz
-
17-İsrâ 75
izen : o taktirde, o zaman
-
17-İsrâ 76
ve izen : ve o taktirde, artık, bundan sonra
-
17-İsrâ 76
kalîlen : az
-
17-İsrâ 77
men : kimse, kim
-
17-İsrâ 77
tahvîlen : bir değişiklik
-
17-İsrâ 78
meşhûden : şahitli olan, şahit olunan, müşahede edilen
-
17-İsrâ 79
nâfileten : ilâve olarak
-
17-İsrâ 79
en yeb'ase-ke : seni gönderir
-
17-İsrâ 79
makâmen : makam
-
17-İsrâ 79
mahmûden : mahmut, hamdedilen, övülen
-
17-İsrâ 80
sultânen : bir sultan, bir güç
-
17-İsrâ 80
nasîren : yardım
-
17-İsrâ 83
ve izâ en'amnâ : ve ni'met verdiğimiz (ni'metlendirdiğimiz) zaman
-
17-İsrâ 83
yeûsen : umutsuz, ümitsiz, yeis, üzüntü
-
17-İsrâ 84
bi men : kim, kimin
-
17-İsrâ 84
sebîlen : sebîl, yol
-
17-İsrâ 85
kalîlen : az, pek az
-
17-İsrâ 86
le nezhebenne : mutlaka gideririz
-
17-İsrâ 86
vekîlen : bir vekil
-
17-İsrâ 87
rahmeten : bir rahmet
-
17-İsrâ 87
kebîren : büyük
-
17-İsrâ 88
en ye'tû : getirmek
-
17-İsrâ 88
zahîren : zahir, yardımcı, destek veren
-
17-İsrâ 89
li en nâsi : insanlar için, insanlara
-
17-İsrâ 89
en nâsi : insanlar
-
17-İsrâ 90
len nu'mine : biz asla inanmayız
-
17-İsrâ 90
lenâ : bizim için, bize
-
17-İsrâ 90
yenbûan : pınar, menba, su kaynağı
-
17-İsrâ 91
cennetun : bir cennet, bir bahçe
-
17-İsrâ 91
el enhâre : nehirler
-
17-İsrâ 91
tefcîren : akan, fışkırarak akan
-
17-İsrâ 92
kisefen : parça parça
-
17-İsrâ 92
kabîlen : açıkça, karşımıza (mukabil)
-
17-İsrâ 93
ve len nu'mine : ve asla inanmayız
-
17-İsrâ 93
kitâben : bir kitap
-
17-İsrâ 93
beşeren : beşer, insan
-
17-İsrâ 93
resûlen : resûl, elçi
-
17-İsrâ 94
menea : men etti, engelledi
-
17-İsrâ 94
en nâse : insan
-
17-İsrâ 94
en yu'minû : inanmak
-
17-İsrâ 94
en kâlû : onların demeleri
-
17-İsrâ 94
beşeren : beşer, insan
-
17-İsrâ 94
resûlen : resûl, elçi
-
17-İsrâ 95
meleken : melek
-
17-İsrâ 95
resûlen : resûl
-
17-İsrâ 96
şehîden : şahit olarak
-
17-İsrâ 96
habîren : haberdar olan
-
17-İsrâ 96
basîren : gören
-
17-İsrâ 97
ve men : ve kim, kimi
-
17-İsrâ 97
ve men : ve kim, kimi
-
17-İsrâ 97
fe len tecide : o zaman bulamazsın
-
17-İsrâ 97
umyen : kör olarak
-
17-İsrâ 97
ve bukmen : ve dilsiz olarak
-
17-İsrâ 97
ve summen : ve sağır olarak
-
17-İsrâ 97
cehennemu : cehennem
-
17-İsrâ 97
saîren : alevli ateş
-
17-İsrâ 98
bi enne-hum : onların olması dolayısıyla, sebebiyle
-
17-İsrâ 98
izâmen : kemik
-
17-İsrâ 98
ve rufâten : ve toz haline gelmiş (toprak)
-
17-İsrâ 98
cedîden : yeni olarak
-
17-İsrâ 99
ennallâhellezî : o Allah ki, onun olduğunu
-
17-İsrâ 99
en yahluka : yaratmak
-
17-İsrâ 99
ecelen : bir süre, bir ecel, belli bir zaman dilimi
-
17-İsrâ 99
kufûren : inkâr ederek
-
17-İsrâ 100
entum : siz
-
17-İsrâ 100
izen : olduğu zaman, öyle olursa
-
17-İsrâ 100
katûren \n(katere) : çok cimri \n: (fazla sıktı, daralttı)
-
17-İsrâ 101
benî isrâîle : İsrailoğullarına
-
17-İsrâ 101
meshûren : büyülenmiş, sihir yapılmış
-
17-İsrâ 102
mâ enzele : indirmedi
-
17-İsrâ 102
mesbûren : yıkılmış, helâk olmuş
-
17-İsrâ 103
en yestefizze-hum : onları tedirgin etmek (yerinden oynatmak, çıkarmak)
-
17-İsrâ 103
ve men mea-hu : ve beraberindekiler
-
17-İsrâ 104
li benî isrâîle : İsrailoğullarına
-
17-İsrâ 104
lefîfen : beraber, birarada (biraraya)
-
17-İsrâ 105
enzelnâ-hu : onu biz indirdik
-
17-İsrâ 105
mubeşşiren : müjdeleyici
-
17-İsrâ 105
ve nezîren : ve nezir, uyarıcı
-
17-İsrâ 106
ve kur'ânen : ve Kur'ân-ı Kerim
-
17-İsrâ 106
alen nâsi (alâ en nâsi) : insanlara
-
17-İsrâ 106
tenzîlen : bir indirme ile, indiriş ile, tenzil ederek
-
17-İsrâ 107
succeden : secde ederek
-
17-İsrâ 108
le mef'ûlen : mutlaka, elbette yapılmıştır, ifa edilmiştir
-
17-İsrâ 110
sebîlen : bir sebîl, bir yol
-
17-İsrâ 111
veleden : bir çocuk
-
17-İsrâ 111
tekbîren : tekbir ile, (onun) büyüklüğünü ifade ederek, üstün kılarak
-
18-Kehf 1
enzele : indirdi
-
18-Kehf 1
ivecen : bir çarpıklık, eğrilik
-
18-Kehf 2
kayyimen : kayyum olarak, kıyâmete kadar devam ederek
-
18-Kehf 2
be'sen : bir azapla
-
18-Kehf 2
şedîden : şiddetli
-
18-Kehf 2
enne : muhakkak, olduğunu
-
18-Kehf 2
ecren : bir ecir, mükâfat
-
18-Kehf 2
hasenen : (en) güzel
-
18-Kehf 3
ebeden : ebediyyen
-
18-Kehf 4
veleden : bir çocuk
-
18-Kehf 5
kelimeten : bir kelime
-
18-Kehf 5
keziben : yalan (olarak)
-
18-Kehf 6
esefen : üzüntü (ile), esefle, esef ederek
-
18-Kehf 7
zîneten : süs, ziynet
-
18-Kehf 7
ahsenu : daha güzel, en güzel
-
18-Kehf 7
amelen : amel
-
18-Kehf 8
saîden : toprak
-
18-Kehf 8
curuzen : üzerinde nebat bulunmayan çorak, kuru toprak
-
18-Kehf 9
enne : olduğunu
-
18-Kehf 9
acaben : acayip olan, garip olan
-
18-Kehf 10
rahmeten : bir rahmet
-
18-Kehf 10
lenâ : bize
-
18-Kehf 10
reşeden : irşad edecek
-
18-Kehf 11
adeden : adet, sayı
-
18-Kehf 12
emeden : uzun zaman, uzun süre, müddet
-
18-Kehf 13
âmenû : âmenû oldular, inandılar
-
18-Kehf 13
huden : hidayet
-
18-Kehf 14
len ned'uve : asla dua etmeyiz
-
18-Kehf 14
ilâhen : ilâh
-
18-Kehf 14
izen : öyleyse, öyle olursa, bu taktirde
-
18-Kehf 14
şetaten : haddi aşma, taşkınlık, yanlış
-
18-Kehf 15
âliheten : ilâhlar
-
18-Kehf 15
fe men : o zaman kim
-
18-Kehf 15
mimmenifterâ : iftira eden kimseden
-
18-Kehf 15
keziben : yalanla
-
18-Kehf 16
yenşur : neşretsin, göndersin, ulaştırsın
-
18-Kehf 17
men : kim
-
18-Kehf 17
ve men : ve kim, kimi
-
18-Kehf 17
fe len tecide : artık bulamazsın
-
18-Kehf 17
veliyyen : velî, dost
-
18-Kehf 17
murşiden : bir mürşid, irşad eden
-
18-Kehf 18
firâren : kaçarak
-
18-Kehf 18
ru'ben : korku ile (korkarak)
-
18-Kehf 19
yevmen : bir gün
-
18-Kehf 19
taâmen : yiyecek
-
18-Kehf 19
ve lâ yuş'ırenne : ve sakın sezdirmesin, hissettirmesin, farkına vardırmasın
-
18-Kehf 19
ehaden : birisi
-
18-Kehf 20
ve len tuflihû : ve asla felâha eremezsiniz, kurtulamazsınız
-
18-Kehf 20
izen ebeden : o zaman ebediyyen
-
18-Kehf 21
enne : muhakkak, olduğunu
-
18-Kehf 21
ve enne es sâate : ve muhakkak o saat, o vakit
-
18-Kehf 21
yetenâzeûne : çekişiyorlar, niza ediyorlar
-
18-Kehf 21
bunyânen : binalar
-
18-Kehf 21
le nettehızenne : mutlaka edinelim, yapalım
-
18-Kehf 21
mesciden : bir mescid
-
18-Kehf 22
recmen : taşlayarak
-
18-Kehf 22
mirâen : bir tartışma, bir mücâdele
-
18-Kehf 22
zâhiren : açık, görünen, bilinen
-
18-Kehf 22
ehâden : birine
-
18-Kehf 23
ve lâ tekûlenne : ve deme muhakkak
-
18-Kehf 23
gaden : yarın
-
18-Kehf 24
en yeşâallâhu : Allah dilerse
-
18-Kehf 24
en yehdiye-ni : beni ulaştırması
-
18-Kehf 24
reşeden : irşad
-
18-Kehf 26
ehaden : birisi, bir kimse
-
18-Kehf 27
ve len tecide : ve bulamazsın
-
18-Kehf 27
multehaden \n(elhade) : yönelinen \n: (yöneldi, meyletti)
-
18-Kehf 28
men : kimse
-
18-Kehf 29
fe men şâe : bundan sonra dileyen kimse
-
18-Kehf 29
ve men şâe : ve dileyen kimse
-
18-Kehf 29
nâren : bir ateş
-
18-Kehf 30
âmenû : âmenû oldular, ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dilediler
-
18-Kehf 30
men : kimse
-
18-Kehf 30
ahsene : en güzel
-
18-Kehf 30
amelen : amel
-
18-Kehf 31
cennâtu adnin : adn cennetleri
-
18-Kehf 31
el enharu : nehirler
-
18-Kehf 31
siyâben : elbise
-
18-Kehf 31
hudren : yeşil
-
18-Kehf 32
meselen : misal, örnek
-
18-Kehf 32
cenneteyni : iki bahçe
-
18-Kehf 33
el cenneteyni : iki bahçe
-
18-Kehf 33
şey'en : bir şeyi
-
18-Kehf 33
neheren : bir nehir
-
18-Kehf 34
ene : ben
-
18-Kehf 34
mâlen : mal bakımından
-
18-Kehf 34
neferen : fertler bakımından
-
18-Kehf 35
cennete-hu : onun bahçesi
-
18-Kehf 35
en tebîde : kuruyup yok olmak, helâk olmak
-
18-Kehf 35
ebeden : ebediyyen
-
18-Kehf 36
kâimeten : kaim olan
-
18-Kehf 36
le ecidenne : mutlaka bulacağım
-
18-Kehf 36
hayren : daha hayırlı
-
18-Kehf 36
munkaleben : dönüşmüş olan
-
18-Kehf 37
raculen : bir adam (insan) hüviyetine
-
18-Kehf 38
ehaden : bir kimse, bir şey
-
18-Kehf 39
cennete-ke : senin bahçen
-
18-Kehf 39
ene : ben
-
18-Kehf 39
mâlen : mal (miktar) bakımından
-
18-Kehf 39
ve veleden : ve çocuk (sayısı) bakımından
-
18-Kehf 40
en yu'tiye-ni : bana vermesi
-
18-Kehf 40
min cenneti-ke : senin bahçenden
-
18-Kehf 40
husbânen : yıldırımlar, semadan inen felâketler
-
18-Kehf 40
saîden : toprak
-
18-Kehf 41
gavren : çekilir, yerin içine çekilir
-
18-Kehf 41
fe len testetîa : artık asla senin gücün yetmez, sen muktedir olamazsın
-
18-Kehf 41
taleben : talep ederek, elde ederek (elde etmek)
-
18-Kehf 42
mâ enfeka : harcadığı, sarfettiği şeyler (emek, para)
-
18-Kehf 42
ehaden : bir kimse, bir şey
-
18-Kehf 43
muntesiren : yardım edilen, yardım alan
-
18-Kehf 44
sevâben : sevap olarak, sevap açısından
-
18-Kehf 44
ukben : akıbet (sonuç) olarak, sonuç açısından
-
18-Kehf 45
enzelnâ-hu : onu indirdik
-
18-Kehf 45
heşîmen : kuruyup, ufalanır
-
18-Kehf 45
muktediren : muktedir olan, gücü yeten, kaadir olan
-
18-Kehf 46
ve el benûne : ve çocuklar, oğullar
-
18-Kehf 46
sevâben : sevap bakımından
-
18-Kehf 46
emelen : ümit olarak, emel olarak
-
18-Kehf 47
bârizeten : bariz olarak, açık ve net olarak
-
18-Kehf 47
ehaden : birisi
-
18-Kehf 48
saffen : saf saf, sıra halinde
-
18-Kehf 48
ellen nec'ale : bizim asla yapmayacağımızı, yapamayacağımızı
-
18-Kehf 48
mev'ıden : vaadedilen
-
18-Kehf 49
sagîreten : küçük
-
18-Kehf 49
kebîreten : büyük
-
18-Kehf 49
hâdıren : hazır olarak
-
18-Kehf 49
ehaden : bir kimse
-
18-Kehf 50
bedelen : bedel, karşılık
-
18-Kehf 51
enfusi-him : onlar, kendileri
-
18-Kehf 51
aduden (el adudu) : yardımcı (pazu, kol kuvveti)
-
18-Kehf 53
en nâre : ateş
-
18-Kehf 53
enne-hum : kendilerinin olduğunu
-
18-Kehf 53
masrifen \n(serefa) : uzaklaşacak yer, kaçış yolu \n: (çevirdi, uzaklaştı)
-
18-Kehf 54
li en nâsi : insanlar için, insanlara
-
18-Kehf 54
cedelen : cedelleşen, münakaşa edici, kavga edici
-
18-Kehf 55
ve mâ menea : ve men eden şey
-
18-Kehf 55
en nâse : insanlar
-
18-Kehf 55
en yu'minû : mü'min olmak
-
18-Kehf 55
en te'tiye-hum : onlara gelmesi
-
18-Kehf 55
kubulen : karşı karşıya kalarak
-
18-Kehf 56
huzuven : alay ederek
-
18-Kehf 57
ve men azlemu : ve daha zalim kimdir
-
18-Kehf 57
mimmen (min men) : o kimseden
-
18-Kehf 57
ekinneten : ekinnet, fıkıh etmeye mani olan engel
-
18-Kehf 57
en yefkahû-hu : onu fıkıh etmeleri
-
18-Kehf 57
vakren : vakra (işitme engeli)
-
18-Kehf 57
fe len yehtedû : bundan sonra asla hidayete eremezler
-
18-Kehf 57
izen : öyleyse, o zaman
-
18-Kehf 57
ebeden : ebediyyen, sonsuza kadar
-
18-Kehf 58
len yecidû : asla bulamazlar
-
18-Kehf 58
mev'ilen : sığınılacak yer, sığınacak yer
-
18-Kehf 59
mev'ıden : vaadedilen zaman
-
18-Kehf 60
hukuben : seneler, senelerce, uzun zaman
-
18-Kehf 61
sereben : içine girilip, gidilen yer
-
18-Kehf 62
nasaben : yorgunluk, bitkinlik, meşakkat
-
18-Kehf 63
ve mâ ensâ-nî-hu : ve onu bana unutturmadı
-
18-Kehf 63
en ezkure-hu : onu hatırlamayı
-
18-Kehf 63
aceben : acayip, şaşılacak şekilde
-
18-Kehf 65
abden : bir kul
-
18-Kehf 65
rahmeten : bir rahmet
-
18-Kehf 65
ilmen : bir ilim
-
18-Kehf 66
en tuallime-ni : senin bana öğretmen
-
18-Kehf 66
ruşden : rüşde ulaşma
-
18-Kehf 67
len testetîa : asla güç yetiremezsin, yapamazsın
-
18-Kehf 67
sabren : sabırla, sabırlı olma
-
18-Kehf 68
hubren : haberdar edilerek
-
18-Kehf 69
sâbiren : sabreden (sabırlı olan)
-
18-Kehf 69
emren : emir
-
18-Kehf 70
zikren : zikir, öğüt, kıssa, haber
-
18-Kehf 71
fentalakâ (fe intalakâ) : böylece (ikisi) gittiler
-
18-Kehf 71
şey'en : bir şey
-
18-Kehf 71
imren : büyük iş
-
18-Kehf 72
len testetîa : asla güç yetiremezsin
-
18-Kehf 72
sabren : sabırlı olarak, sabırlı olma
-
18-Kehf 73
usren : zorluk, güçlük
-
18-Kehf 74
gulâmen : (erkek) çocuk
-
18-Kehf 74
nefsen : bir nefs
-
18-Kehf 74
zekiyyeten : temiz, masum
-
18-Kehf 74
şey'en : bir şey
-
18-Kehf 74
nukren : kötü, şeriate uymayan
-
18-Kehf 75
len testetîa : güç yetiremezsin
-
18-Kehf 75
sabren : sabırlı olma
-
18-Kehf 76
uzren : özür, kabul edilebilir sebep
-
18-Kehf 77
fentalekâ hattâ izâ : böylece ikisi yola çıktılar
-
18-Kehf 77
en yudayyifû humâ : ikisini misafir etmek
-
18-Kehf 77
cidâren : bir duvar
-
18-Kehf 77
en yenkadda : yıkılmak üzere
-
18-Kehf 77
ecren : ecir, ücret, bedel
-
18-Kehf 78
sabren : sabırlı olarak, sabırlı olma
-
18-Kehf 79
en eîbe-hâ : onu kusurlu yapmak
-
18-Kehf 79
gasben : gasbederek, zorla
-
18-Kehf 80
en yurhika-humâ : onları (o ikisini küfre ve tuğyana) sürüklemek
-
18-Kehf 80
tugyânen : azgınlık
-
18-Kehf 80
ve kufren : ve küfür (inkâr)
-
18-Kehf 81
en yubdile-humâ : onlara (o ikisi için) değiştirmesi
-
18-Kehf 81
hayren : (daha) hayırlısı
-
18-Kehf 81
zekâten : temiz
-
18-Kehf 81
ruhmen : merhamet (açısından)
-
18-Kehf 82
kenzun : hazine, define
-
18-Kehf 82
en yeblugâ : ikisinin erişmesini, ulaşmasını
-
18-Kehf 82
kenze-humâ : ikisinin definesi
-
18-Kehf 82
rahmeten : bir rahmet olarak
-
18-Kehf 82
sabren : sabırlı olma
-
18-Kehf 83
zikren : zikir, hatırlatma, kıssa, konu, bahis
-
18-Kehf 84
mekkennâ : sağlam yerleştirdik, kuvvetlendirdik, destekledik
-
18-Kehf 84
sebeben : sebep, vesile
-
18-Kehf 85
sebeben : sebep, vesile
-
18-Kehf 86
kavmen : bir kavim, topluluk
-
18-Kehf 86
en tuazzibe : senin azaba uğratman
-
18-Kehf 86
en tettehıze : senin edinmen, ittihaz etmen
-
18-Kehf 86
husnen : güzellikle, iyilikle, güzel davranışla
-
18-Kehf 87
men zaleme : kim zulmederse
-
18-Kehf 87
azâben : bir azap (ile)
-
18-Kehf 87
nukren : dehşetli, çok şiddetli
-
18-Kehf 88
men âmene : kim âmenû olursa (kim ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı dilerse)
-
18-Kehf 88
cezâen : karşılık, mükâfat
-
18-Kehf 88
yusren : kolay olan
-
18-Kehf 89
sebeben : vesile, sebep
-
18-Kehf 90
sitren : bir örtü, perde
-
18-Kehf 91
hubren : olayın sebebinden, gerçek durumdan haberdar olan
-
18-Kehf 92
sebeben : bir sebep
-
18-Kehf 93
kavmen : bir kavim
-
18-Kehf 93
kavlen : söz
-
18-Kehf 94
harcen : harç, ücret
-
18-Kehf 94
en tec'ale : senin yapman
-
18-Kehf 94
sedden : bir set
-
18-Kehf 95
mâ mekken-nî : beni kuvvetlendirdiği (desteklediği) şeyler
-
18-Kehf 95
redmen : çok sağlam engel
-
18-Kehf 96
nâren : ateş (hali)
-
18-Kehf 96
kıtren : erimiş bakır
-
18-Kehf 97
en yazherû-hu : ona zahir olmaya (üstün gelmeye), onu aşmaya
-
18-Kehf 97
nakben : delerek
-
18-Kehf 100
cehenneme : cehennemi
-
18-Kehf 102
en yettehızû : edindiklerini
-
18-Kehf 102
cehenneme : cehennemi
-
18-Kehf 102
nuzulen : ikram olarak, kalacak yer olarak
-
18-Kehf 103
a'mâlen : ameller açısından
-
18-Kehf 104
enne-hum : olduğunu
-
18-Kehf 105
veznen : vezin, ölçü, mizan
-
18-Kehf 106
cehennemu : cehennem
-
18-Kehf 106
huzuven : alay konusu
-
18-Kehf 107
âmenû : Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
18-Kehf 107
cennâtu el firdevsi : firdevs cennetleri
-
18-Kehf 107
nuzulen : ikram olarak, kalacak yer olarak
-
18-Kehf 108
hıvelen : ayrılmak
-
18-Kehf 109
midâden : mürekkep
-
18-Kehf 109
kable en tenfede : bitmesinden (tükenmesinden) önce, bitmeden
-
18-Kehf 109
mededen : imdat (yardım) olarak
-
18-Kehf 110
ene : ben
-
18-Kehf 110
ennemâ : olduğu
-
18-Kehf 110
fe men : artık kim
-
18-Kehf 110
amelen sâlihan : salih amel (nefs tezkiyesi)
-
18-Kehf 110
ehaden : (başka) birisi (başka birşeyi)
-
19-Meryem 3
nidâen : seslenerek
-
19-Meryem 3
hafiyyen : gizlice, sessizce
-
19-Meryem 4
vehene : zayıfladı, güçsüzleşti
-
19-Meryem 4
şeyben : ağararak (saçın ağarması)
-
19-Meryem 4
şakıyyen : şâkî
-
19-Meryem 5
veliyyen : bir dost, yardımcı
-
19-Meryem 6
radıyyen : razı olarak, razı olan
-
19-Meryem 7
semiyyen : isimlendirerek (isimlendirme)
-
19-Meryem 8
ennâ : nasıl
-
19-Meryem 8
ıtiyyen \n(atâ) : yaşlanarak \n: (haddi aştı, hududu geçti)
-
19-Meryem 9
şey'en : bir şey
-
19-Meryem 10
lî âyeten : bir âyet, bir delil, bir işaret
-
19-Meryem 10
en nâse : insanlar
-
19-Meryem 10
seviyyen : seviyeli, düzgün, normal, sağlıklı
-
19-Meryem 11
en sebbihû : tesbih etmeleri
-
19-Meryem 11
bukreten : (erken) sabahleyin
-
19-Meryem 11
ve aşiyyen : ve (günün sonu) akşamleyin
-
19-Meryem 12
sabiyyen : sabi (sübyan) iken, çocuk iken (küçük yaşta)
-
19-Meryem 13
ve hanânen : ve sevgi
-
19-Meryem 13
ve zekâten : ve zekât, temizlik, nefs tezkiyesi
-
19-Meryem 13
takıyyen : takva sahibi
-
19-Meryem 14
ve berren : ve itaatkâr, iyi ve güzel davranış
-
19-Meryem 14
cebbâren : cebbar, zorba
-
19-Meryem 14
asıyyen : asi olan, isyan eden
-
19-Meryem 15
hayyen : diri, canlı olarak
-
19-Meryem 16
mekânen : bir yer, bir mekân
-
19-Meryem 16
şarkıyyen : şark (doğu) tarafı
-
19-Meryem 17
hicâben : bir perde
-
19-Meryem 17
beşeren : beşer, insan
-
19-Meryem 17
seviyyen : düzgün, normal
-
19-Meryem 18
tekıyyen : takva sahibi
-
19-Meryem 19
ene : ben
-
19-Meryem 19
gulâmen : bir erkek çocuk
-
19-Meryem 19
zekiyyen : temiz, temiz olan
-
19-Meryem 20
ennâ : nasıl
-
19-Meryem 20
bagıyyen : azgınlık, iffetsizlik
-
19-Meryem 21
âyeten : bir âyet
-
19-Meryem 21
li en nâsi : insanlara
-
19-Meryem 21
ve rahmeten : ve bir rahmet
-
19-Meryem 21
emren : emir
-
19-Meryem 21
makdıyyen : kaza edilmiş, yerine getirilmiş
-
19-Meryem 22
fentebezet (fe intebezet) : sonra çekildi
-
19-Meryem 22
mekânen : mekân, yer
-
19-Meryem 22
kasıyyen : uzak
-
19-Meryem 23
nesyen : unutularak
-
19-Meryem 23
mensiyyen : unutulan
-
19-Meryem 24
tahzenî : üzülme, mahzun
-
19-Meryem 24
seriyyen : bir ark, su yolu
-
19-Meryem 25
rutaben : taze
-
19-Meryem 25
ceniyyen : toplanarak, devşirilerek
-
19-Meryem 26
ve karrî aynen : ve gözün aydın olsun
-
19-Meryem 26
ehaden : bir kimse
-
19-Meryem 26
savmen : oruç (konuşmama orucu)
-
19-Meryem 26
fe len ukellime : bu sebeple asla konuşmayacağım
-
19-Meryem 26
insiyyen : ins, insan
-
19-Meryem 27
şey'en : bir şey
-
19-Meryem 27
feriyyen : acayip, çirkin, kötü
-
19-Meryem 28
begıyyen : azgın, iffetsiz
-
19-Meryem 29
men kâne : olan kimse
-
19-Meryem 29
sabiyyen : sabi, bebek
-
19-Meryem 30
nebiyyen : nebî, peygamber
-
19-Meryem 31
mubâreken : mübarek
-
19-Meryem 31
mâ dumtu hayyen : hayatta kaldığım sürece
-
19-Meryem 32
ve berren : ve birr sahibi
-
19-Meryem 32
cebbâren : bir cebbar (zorba)
-
19-Meryem 32
şakıyyen : şâkî
-
19-Meryem 33
hayyen : diri, canlı
-
19-Meryem 35
en yettehıze : (onun) edinmesi
-
19-Meryem 35
emren : bir emir, bir iş
-
19-Meryem 39
ve enzir-hum : ve onları uyar
-
19-Meryem 40
ve men aleyhâ : ve onun üzerinde olan kimseler (kişiler)
-
19-Meryem 41
nebiyyen : nebî, peygamber
-
19-Meryem 42
şey'en : şey, bir şey
-
19-Meryem 43
seviyyen : seviyeli, düzgün, doğru (Allah'a ulaştıran)
-
19-Meryem 44
asıyyen : asi, isyankâr
-
19-Meryem 45
en yemesse-ke : sana dokunması
-
19-Meryem 45
veliyyen : velî, dost
-
19-Meryem 46
ente : sen
-
19-Meryem 46
lem tentehi : sen vazgeçmezsin
-
19-Meryem 46
le ercumenne-ke : mutlaka seni taşlarım
-
19-Meryem 46
meliyyen : uzun müddet
-
19-Meryem 47
hafiyyen : (çok) lütufkâr
-
19-Meryem 48
şakıyyen : şâkî
-
19-Meryem 49
ve kullen : ve hepsini
-
19-Meryem 49
nebiyyen : nebî, peygamber
-
19-Meryem 50
aliyyen : âlî, yüce, üstün
-
19-Meryem 51
resûlen : resûl
-
19-Meryem 51
nebiyyen : nebî, peygamber
-
19-Meryem 52
el eymeni : sağ taraf
-
19-Meryem 52
neciyyen : fısıltıyla konuşmak, söyleşmek
-
19-Meryem 53
nebiyyen : nebî (peygamber) olarak
-
19-Meryem 54
resûlen : bir resûl
-
19-Meryem 54
nebiyyen : nebî (peygamber)
-
19-Meryem 55
mardıyyen : kendisinden razı olunan
-
19-Meryem 56
nebiyyen : nebî (peygamber)
-
19-Meryem 57
mekânen : mekân, makam
-
19-Meryem 57
aliyyen : (çok) yüce
-
19-Meryem 58
en'ame allâhu : Allah ni'metlendirdi
-
19-Meryem 58
min en nebiyyîne : nebî (peygamber)lerden
-
19-Meryem 58
ve mimmen (min men) : ve kimselerden, kişilerden
-
19-Meryem 58
ve mimmen : ve kimselerden, kişilerden
-
19-Meryem 58
succeden : secde ederek
-
19-Meryem 58
ve bukiyyen : ve ağlayarak
-
19-Meryem 59
gayyen : gayy (cehennemde bir bölüm)
-
19-Meryem 60
men tâbe : tövbe eden kimse
-
19-Meryem 60
ve âmene : ve âmenû oldu
-
19-Meryem 60
el cennete : cennet
-
19-Meryem 60
şey'en : bir şey
-
19-Meryem 61
cennâti : cennetler
-
19-Meryem 61
me'tiyyen : yerine gelecektir
-
19-Meryem 62
lagven : boş söz
-
19-Meryem 62
selâmen : selâm
-
19-Meryem 62
bukreten : sabah, sabahleyin
-
19-Meryem 62
ve aşiyyen : ve akşam, akşamleyin
-
19-Meryem 63
el cennetu elletî : cennet ki o
-
19-Meryem 63
men kâne : olan kimse
-
19-Meryem 63
takıyyen : takva sahibi
-
19-Meryem 64
ve mâ netenezzelu : ve biz inmeyiz
-
19-Meryem 64
nesiyyen : unutan
-
19-Meryem 65
semiyyen : bir isimle isimlendirme
-
19-Meryem 66
hayyen : diri, canlı olarak
-
19-Meryem 67
ennâ : nasıl
-
19-Meryem 67
şey'en : bir şey
-
19-Meryem 68
le nahşurenne-hum : biz onları mutlaka haşredeceğiz
-
19-Meryem 68
cehenneme : cehennem
-
19-Meryem 68
cisiyyen : diz üstü çökmüş olarak
-
19-Meryem 69
le nenzianne : elbette, mutlaka alacağız, ayıracağız
-
19-Meryem 69
ıtiyyen : azgınlık eden, isyan eden, asi olan
-
19-Meryem 70
sıliyyen : ateşe göğüs germek, maruz kalmak
-
19-Meryem 71
hatmen : hüküm, yapılmasına karar verme
-
19-Meryem 71
makdıyyen : olmasına karar verilmiş, kesinleşmiş olan
-
19-Meryem 72
cisiyyen : diz üstü çökmüş olarak
-
19-Meryem 73
li ellezîne âmenû : âmenû olanlara
-
19-Meryem 73
makâmen : makam
-
19-Meryem 73
ve ahsenu : ve daha güzel
-
19-Meryem 73
nediyyen : meclis, toplantı yeri
-
19-Meryem 74
ahsenu : en güzel, daha güzel
-
19-Meryem 74
esâsen : çok mal
-
19-Meryem 74
ve ri'yen : ve gösteriş, görünüş
-
19-Meryem 75
men : kim
-
19-Meryem 75
medden : (zamanı) uzatarak
-
19-Meryem 75
men : kim
-
19-Meryem 75
mekânen : mekân olarak
-
19-Meryem 75
cunden : ordu, yardımcılar
-
19-Meryem 76
huden : hidayet
-
19-Meryem 76
sevâben : sevap olarak
-
19-Meryem 76
meredden : dönen, karşılığı olan
-
19-Meryem 77
le ûteyenne : elbette verilecektir
-
19-Meryem 77
mâlen : mal
-
19-Meryem 77
ve veleden : ve çocuk
-
19-Meryem 78
ahden : ahd
-
19-Meryem 79
medden : uzatarak
-
19-Meryem 80
ferden : fert olarak (tek başına, hiçbir şeysiz)
-
19-Meryem 81
âliheten : ilâhlar
-
19-Meryem 81
ızzen : üstünlük, şeref, izzet
-
19-Meryem 82
dıdden : mukabil (onların karşısında) olan, hasım
-
19-Meryem 83
ennâ : nasıl
-
19-Meryem 83
ezzen : tahrik ederek
-
19-Meryem 84
adden : sayarak
-
19-Meryem 85
vefden : saygı gösterilerek, izzet ve ikramla
-
19-Meryem 86
ilâ cehenneme : cehenneme
-
19-Meryem 86
virden : susamış olarak
-
19-Meryem 87
illâ men : ancak kim, kişi, kimse
-
19-Meryem 87
ahden : ahd yaptı, ahd aldı
-
19-Meryem 88
veleden : çocuk
-
19-Meryem 89
şey'en : bir şey
-
19-Meryem 89
idden : çok kötü, korkunç
-
19-Meryem 90
ve tenşakku : ve yarılacak
-
19-Meryem 90
hedden : çökerek
-
19-Meryem 91
en deav : isnat etmek, istemek
-
19-Meryem 91
veleden : bir çocuk
-
19-Meryem 92
ve mâ yenbagî : ve caiz olmaz, yakışmaz, olamaz
-
19-Meryem 92
en yettehıze : edinmek, yapmak
-
19-Meryem 92
veleden : çocuk
-
19-Meryem 93
men : kim, kimse
-
19-Meryem 93
abden : kul olarak
-
19-Meryem 94
adden : adet adet, tek tek adetlendirerek (sayarak)
-
19-Meryem 95
ferden : fert fert, tek başına, ferdî olarak
-
19-Meryem 96
âmenû : îmân edenler, âmenû olanlar
-
19-Meryem 96
vudden : muhabbet, sevgi
-
19-Meryem 97
bi-hî kavmen : onunla bir kavmi
-
19-Meryem 97
ludden : çok inatçı, direnen
-
19-Meryem 98
rikzen : gizli ses, fısıltı, ufacık ses
-
2-Bakara 2
huden : hidayet, hidayete erdiren
-
2-Bakara 5
huden : hidayet
-
2-Bakara 6
enzerte-hum : onları uyardın
-
2-Bakara 8
ve min en nâsi : ve insanlardan bir kısmı
-
2-Bakara 8
men : kimse, kişi
-
2-Bakara 8
âmennâ : biz îmân ettik
-
2-Bakara 9
âmenû : îmân ettiler
-
2-Bakara 9
enfuse-hum : kendileri
-
2-Bakara 13
âmene : îmân etti, âmenû oldu
-
2-Bakara 13
en nâsu : insanlar
-
2-Bakara 13
âmene : îmân etti, âmenû oldu
-
2-Bakara 14
âmenû : îmân ettiler, âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
2-Bakara 14
âmennâ : biz inandık, îmân ettik, âmenû olduk
-
2-Bakara 17
nâren : ateş
-
2-Bakara 21
en nâsu : insanlar
-
2-Bakara 22
firâşen : döşek, yatak
-
2-Bakara 22
binâen : bina olarak (kubbe şeklinde)
-
2-Bakara 22
ve enzele : ve indirdi
-
2-Bakara 22
mâen : su
-
2-Bakara 22
endâden : eşler, benzerler
-
2-Bakara 22
ve entum : ve siz
-
2-Bakara 24
ve len tef'alû : ve asla yapamayacaksınız, yapamazsınız
-
2-Bakara 24
en nâre : ateş
-
2-Bakara 24
en nâsu : insanlar
-
2-Bakara 25
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler, îmân edenler
-
2-Bakara 25
enne : olduğunu
-
2-Bakara 25
lehum cennâtin : onlar için cennetler vardır
-
2-Bakara 25
enhâru : nehirler
-
2-Bakara 26
en yadribe meselen : darbı mesel, misal, örnek vermek
-
2-Bakara 26
beûdaten : sivrisinek
-
2-Bakara 26
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
2-Bakara 26
enne-hû : onun olduğu
-
2-Bakara 26
meselen : misal, örnek
-
2-Bakara 27
yenkudûne : nakzederler, bozarlar
-
2-Bakara 27
en yûsale : ulaştırmak
-
2-Bakara 28
emvâten : ölüler
-
2-Bakara 30
halîfeten : halife
-
2-Bakara 30
men : kimse, kişi (birisi)
-
2-Bakara 31
enbiû-nî : bana haber verin
-
2-Bakara 32
lenâ : bizim
-
2-Bakara 32
ente : sen
-
2-Bakara 33
enbi'-hum : onlara haber ver, bildir
-
2-Bakara 33
enbee-hum : onlara haber verdi, bildirdi
-
2-Bakara 35
ente : sen
-
2-Bakara 35
el cennete : cennet
-
2-Bakara 35
ragaden : bol bol
-
2-Bakara 38
ye'tiye-enne-kum : size mutlaka gelecek
-
2-Bakara 38
huden : hidayet (Allah'a ulaşma)
-
2-Bakara 38
fe men : o zaman kim
-
2-Bakara 38
ve lâ hum yahzenûne : ve onlar mahzun olmazlar
-
2-Bakara 39
en nârı : ateş
-
2-Bakara 40
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
2-Bakara 40
en'amtu : ben ni'metlendirdim
-
2-Bakara 41
enzeltu : ben indirdim
-
2-Bakara 41
semenen : bedel, ücret
-
2-Bakara 41
kalîlen : az
-
2-Bakara 42
ve entum : ve siz
-
2-Bakara 44
en nâse : insanlar
-
2-Bakara 44
ve tensevne : ve unutuyorsunuz
-
2-Bakara 44
enfuse-kum : kendi nefsleriniz, kendiniz
-
2-Bakara 44
ve entum : ve siz
-
2-Bakara 46
enne-hum : onların ..... olduğunu
-
2-Bakara 46
ve enne-hum : ve onların ..... olduğunu
-
2-Bakara 47
yâ benî isrâîle : ey İsrailoğulları
-
2-Bakara 47
en'amtu : ben ni'metlendirdim
-
2-Bakara 47
ve en-nî : ve benim olduğum(u)
-
2-Bakara 48
yevmen : gün
-
2-Bakara 48
şey'en : bir şey
-
2-Bakara 50
enceynâ-kum : biz sizi kurtardık
-
2-Bakara 50
ve entum : ve siz
-
2-Bakara 50
tenzurûne : bakıyorsunuz, görüyorsunuz
-
2-Bakara 51
leyleten : gece
-
2-Bakara 51
ve entum : ve siz
-
2-Bakara 54
enfuse-kum : nefsleriniz, kendiniz
-
2-Bakara 54
enfuse-kum : kendi nefsleriniz, kendi kendiniz, birbiriniz
-
2-Bakara 55
len nu'mine : biz asla inanmayız
-
2-Bakara 55
cehreten : açıkça
-
2-Bakara 55
ve entum : ve siz
-
2-Bakara 55
tenzurûne : bakıyorsunuz, görüyorsunuz
-
2-Bakara 57
enzel-nâ : biz indirdik
-
2-Bakara 57
el menne : kudret helvası
-
2-Bakara 57
enfuse-hum : kendi nefsleri, kendileri
-
2-Bakara 58
ragaden : bol bol
-
2-Bakara 58
succeden : secde ederek
-
2-Bakara 59
kavlen : söz
-
2-Bakara 59
enzelnâ : biz indirdik
-
2-Bakara 59
riczen : korkunç azap, habis azap (taun
-
2-Bakara 60
aynen : göz, pınar, kaynak
-
2-Bakara 61
len nasbirâ : sabredemeyiz
-
2-Bakara 61
lenâ : bizim için, bize
-
2-Bakara 61
lenâ : bizim için, bize
-
2-Bakara 61
ve el meskenetu : ve düşkünlük, fakirlik, sefalet
-
2-Bakara 61
enne-hum : onların olduğu
-
2-Bakara 61
en nebiyyîne : peygamberler
-
2-Bakara 62
âmenû : âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
2-Bakara 62
ve en nasârâ : ve hristiyanlar
-
2-Bakara 62
men : kim, kimse(ler)
-
2-Bakara 62
âmene : âmenû oldu (Allah'a ulaşmayı diledi), îmân etti, inandı
-
2-Bakara 62
ve lâ hum yahzenûne : ve onlar mahzun olmazlar
-
2-Bakara 65
kıradeten : maymun
-
2-Bakara 66
nekâlen : nakledilecek olay, ibret
-
2-Bakara 66
ve mev'ızaten : ve vaaz, öğüt, nasihat
-
2-Bakara 67
en tezbehû : kesmenizi
-
2-Bakara 67
bakaraten : bir inek
-
2-Bakara 67
huzuven : alay konusu
-
2-Bakara 67
en ekûne : olmak (benim olmam)
-
2-Bakara 68
lenâ : bize, bizim için
-
2-Bakara 68
lenâ : bize
-
2-Bakara 69
lenâ rabbe-ke : bizim için Rabbine
-
2-Bakara 69
lenâ : bize
-
2-Bakara 69
en nâzirîne : nazar edenler, görenler, bakanlar
-
2-Bakara 70
lenâ rabbe-ke : bizim için Rabbine
-
2-Bakara 70
lenâ : bize
-
2-Bakara 72
nefsen : bir nefs, bir kişi
-
2-Bakara 74
kasveten : kasvetli, katılaşmış
-
2-Bakara 74
el enhâru : nehirler, ırmaklar
-
2-Bakara 75
en yu'minû : inanmaları
-
2-Bakara 76
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler
-
2-Bakara 76
âmennâ : biz âmenû olduk, îmân ettik
-
2-Bakara 77
enne : olduğunu
-
2-Bakara 79
semenen : bedel, ücret
-
2-Bakara 79
kalîlen : az
-
2-Bakara 80
len temesse-nâ : bize dokunmaz
-
2-Bakara 80
en nâru : ateş
-
2-Bakara 80
eyyâmen : günler
-
2-Bakara 80
ahden : bir ahd, kesin söz
-
2-Bakara 80
len yuhlife : asla değiştirilmez
-
2-Bakara 81
men : kimse
-
2-Bakara 81
seyyieten : günah
-
2-Bakara 81
ashâbu en nâri : ateş halkı
-
2-Bakara 82
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler
-
2-Bakara 82
ashâbu el cenneti : cennet halkı
-
2-Bakara 83
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
2-Bakara 83
ihsânen : ihsanda bulunmak, iyi davranmak
-
2-Bakara 83
li en nâsi : insanlar için, insanlara
-
2-Bakara 83
husnen : güzel, iyi
-
2-Bakara 83
kalîlen : az
-
2-Bakara 83
ve entum : ve siz
-
2-Bakara 84
enfuse-kum : birbirinizi
-
2-Bakara 84
ve entum : ve siz
-
2-Bakara 85
summe entum : sonra siz
-
2-Bakara 85
enfuse-kum : kendileriniz, sizin nefsleriniz, birbiriniz
-
2-Bakara 85
men : kişi, kimse
-
2-Bakara 87
enfusu-kum : nefsleriniz
-
2-Bakara 88
kalîlen mâ : ne kadar az, pek az
-
2-Bakara 90
enfuse-hum : onların nefsleri, kendileri
-
2-Bakara 90
en yekfurû : inkâr etmeleri
-
2-Bakara 90
bimâ enzele allâhu : Allah'ın indirdiği şeyle
-
2-Bakara 90
bagyen : haset ederek, azgınlık ederek
-
2-Bakara 90
en yunezzile : indirilmesi
-
2-Bakara 90
alâ men yeşâu : dilediği kimseye
-
2-Bakara 91
enzele allâhu : Allah indirdi
-
2-Bakara 91
enbiyâe : nebîler, peygamberler
-
2-Bakara 92
ve entum zâlimûne : ve siz zalimlersiniz
-
2-Bakara 94
hâlisaten : halis, özel
-
2-Bakara 94
min dûni en nâsi : diğer insanlardan başka
-
2-Bakara 94
fe temennevû : o zaman temenni edin
-
2-Bakara 95
ve len : ve asla
-
2-Bakara 95
yetemennev-hu : onu temenni etmezler
-
2-Bakara 95
ebeden : sonsuza kadar, ebediyyen
-
2-Bakara 96
ve le tecidenne-hum : ve mutlaka onları bulursun
-
2-Bakara 96
en nâsi : insanlar
-
2-Bakara 96
elfe senetin : bin sene
-
2-Bakara 96
en yuammere : ömürlendirilmek, ömürlendirilmesi
-
2-Bakara 97
men : kim
-
2-Bakara 97
aduvven : düşman
-
2-Bakara 97
ve huden : ve hidayet edici, hidayet eden
-
2-Bakara 98
men : kimse, kim
-
2-Bakara 98
aduvven : düşman
-
2-Bakara 99
enzelnâ : biz indirdik
-
2-Bakara 100
ahden : ahd, antlaşma
-
2-Bakara 101
enne-hum : onların olduğu
-
2-Bakara 102
en nâse : insanlar
-
2-Bakara 102
ve lâ yenfeu-hum : ve onlara fayda veren şeyler
-
2-Bakara 102
men işterâ-hu : onu satın alan kimseler
-
2-Bakara 102
enfuse-hum : onlar nefslerini, kendi kendilerini
-
2-Bakara 103
enne-hum : onların olması
-
2-Bakara 103
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler
-
2-Bakara 104
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler
-
2-Bakara 105
en yunezzele : indirilmek, indirilmesi
-
2-Bakara 105
men yeşâu : dilediği kişi
-
2-Bakara 106
nensah : kaldırırız
-
2-Bakara 106
enne allâhe : muhakkak ki Allah
-
2-Bakara 107
enne : olduğunu
-
2-Bakara 108
en tes'elû : sorguya çekmek, sual etmek
-
2-Bakara 108
ve men : ve kim
-
2-Bakara 109
haseden : haset, çekememezlik
-
2-Bakara 109
enfusi-him : onların nefsleri
-
2-Bakara 109
tebeyyene : beyan oldu, açıklandı
-
2-Bakara 110
li enfusi-kum : nefsleriniz için, kendiniz için
-
2-Bakara 111
len yedhule : asla giremez
-
2-Bakara 111
el cennete : cennet
-
2-Bakara 111
men : kimse, kişi
-
2-Bakara 111
hûden : yahudi
-
2-Bakara 112
men : kimse, kişi
-
2-Bakara 112
ve lâ hum yahzenûne : ve onlar mahzun olmazlar
-
2-Bakara 113
en nasârâ : hristiyanlar
-
2-Bakara 113
en nasârâ : hristiyanlar
-
2-Bakara 114
ve men : ve bir kimse, kişi
-
2-Bakara 114
mimmen (min men) : ondan
-
2-Bakara 114
menea : men etti, engelledi
-
2-Bakara 114
en yuzkere : zikredilmek
-
2-Bakara 114
en yedhulû-hâ : oraya girmeleri
-
2-Bakara 116
veleden : çocuk
-
2-Bakara 117
emren : emir, iş
-
2-Bakara 118
beyyennâ : beyan ettik, biz açıkladık
-
2-Bakara 119
beşîren : müjdeleyici olarak
-
2-Bakara 119
ve nezîren : ve uyarıcı olarak
-
2-Bakara 120
ve len terdâ : ve asla razı olmaz
-
2-Bakara 120
ve lâ en nasârâ : ve hristiyanlar da değil, olmazlar
-
2-Bakara 121
ve men yekfur : ve kim inkâr eder
-
2-Bakara 122
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
2-Bakara 122
en'amtu : ben ni'metlendirdim
-
2-Bakara 122
ve en-nî : ve muhakkak ki ben, şüphesiz ben
-
2-Bakara 123
yevmen : gün
-
2-Bakara 123
şey'en : bir şey
-
2-Bakara 123
ve lâ tenfeu-hâ : ve ona menfeat, fayda vermeyecek,
-
2-Bakara 124
li en nâsi : insanlar için, insanlara
-
2-Bakara 124
imâmen : imam, önder
-
2-Bakara 124
lâ yenâlu : nail olmaz, ulaşamaz
-
2-Bakara 125
mesâbeten : sevap yeri
-
2-Bakara 125
li en nâsi : insanlar için
-
2-Bakara 125
ve emnen : ve emniyetli
-
2-Bakara 125
musallen : namaz yeri
-
2-Bakara 125
en tahhirâ : temizlemek
-
2-Bakara 126
beleden : belde
-
2-Bakara 126
âminen : emin, emniyetli
-
2-Bakara 126
men : kim
-
2-Bakara 126
âmene : îmân etti
-
2-Bakara 126
ve men : ve kimse, kim
-
2-Bakara 126
kalîlen : biraz, az
-
2-Bakara 126
ilâ azâbi en nâri : ateşin azabına
-
2-Bakara 127
ente : sen
-
2-Bakara 128
ummeten : bir ümmet, bir topluluk
-
2-Bakara 128
muslimeten : teslim olan
-
2-Bakara 128
menâsike-nâ : menasiklerimizi, yapacaklarımızı, uymamız gereken kurallarımızı
-
2-Bakara 128
ente : sen
-
2-Bakara 129
resûlen : bir resûl, elçi,
-
2-Bakara 129
ente : sen
-
2-Bakara 130
ve men : ve kim
-
2-Bakara 130
men : kim
-
2-Bakara 132
benî-hi : kendi oğullarına
-
2-Bakara 132
yâ beniyye : ey oğullarım
-
2-Bakara 132
ve entum : ve siz
-
2-Bakara 133
li benî-hi : oğullarına
-
2-Bakara 133
ilâhen vahiden : tek, bir ilâh
-
2-Bakara 135
hûden : yahudi
-
2-Bakara 135
hanîfen : hanîf olarak, tek Allah'a inanarak
-
2-Bakara 136
âmennâ : biz îmân ettik
-
2-Bakara 136
en nebiyyûne : nebîler, peygamberler
-
2-Bakara 137
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler
-
2-Bakara 137
mâ âmentum : sizin îmân ettiğiniz şey
-
2-Bakara 138
ve men : ve kim
-
2-Bakara 138
ahsenu : ahsen, en güzel
-
2-Bakara 138
sıbgaten : boya olarak
-
2-Bakara 139
ve lenâ : ve bizim
-
2-Bakara 140
hûden : yahudi
-
2-Bakara 140
e entum : siz mi
-
2-Bakara 140
ve men azlemu : ve kim daha zalim
-
2-Bakara 140
mimmen (min men) : o kimseden
-
2-Bakara 140
şehâdeten : şahitlik
-
2-Bakara 142
min en nâsi : insanlardan
-
2-Bakara 142
men : kimse, kişi
-
2-Bakara 143
ummeten : bir ümmet, bir topluluk
-
2-Bakara 143
alâ en nâsi : insanlara
-
2-Bakara 143
şehîden : şahit
-
2-Bakara 143
men : kim
-
2-Bakara 143
mimmen (min men) : o kimse(ler)den, ondan (onlardan)
-
2-Bakara 143
yenkalibu : geri döner
-
2-Bakara 143
kebîreten : zor, güç
-
2-Bakara 143
bi en nâsi : insanlara
-
2-Bakara 144
fe le nuvelliye enne-ke : artık seni mutlaka çevireceğiz
-
2-Bakara 144
kıbleten : bir kıbleye
-
2-Bakara 144
enne-hu : onun olduğu
-
2-Bakara 145
ve mâ ente : ve sen değilsin
-
2-Bakara 145
izen : o zaman, o taktirde
-
2-Bakara 147
lâ tekûnenne : sakın olma
-
2-Bakara 150
li en nâsi : insanlara, insanların
-
2-Bakara 151
resûlen : bir resûl, elçi
-
2-Bakara 153
âmenû : âmenû olanlar, îmân edenler(Allah'a ulaşmayı dileyenler)
-
2-Bakara 154
men : kişi, kimse
-
2-Bakara 155
nebluvenne-kum : sizi imtihan ederiz
-
2-Bakara 155
ve el enfusi : ve nefsler
-
2-Bakara 158
men : kim
-
2-Bakara 158
en yettavvefe : tavaf etmek
-
2-Bakara 158
ve men : ve kim
-
2-Bakara 159
enzelnâ : biz indirdik
-
2-Bakara 159
beyyennâ-hu : biz onu açıkladık
-
2-Bakara 159
li en nâsi : insanlar için
-
2-Bakara 160
beyyenû : beyan ettiler, açıkladılar
-
2-Bakara 160
ene : ben
-
2-Bakara 161
ve en nâsi : ve insanlar
-
2-Bakara 164
ve en nehâri : ve gündüz
-
2-Bakara 164
yenfeu : fayda verir
-
2-Bakara 164
en nâse : insanlar
-
2-Bakara 164
enzele allâhu : Allah indirdi
-
2-Bakara 165
ve min en nâsi : ve insanlardan (bir kısmı)
-
2-Bakara 165
men : kim, kimse
-
2-Bakara 165
endâden : eş, eşit, ortak (put)
-
2-Bakara 165
âmenû : âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
2-Bakara 165
hubben : sevgi, muhabbet
-
2-Bakara 165
enne : olduğunu
-
2-Bakara 165
ve enne : ve olduğunu
-
2-Bakara 167
enne : olduğu
-
2-Bakara 167
lenâ : bize, bizim için
-
2-Bakara 167
kerreten : bir kere daha, tekrar
-
2-Bakara 167
min en nâri : ateşten
-
2-Bakara 168
en nâsu : insanlar
-
2-Bakara 168
halâlen : helâl olan
-
2-Bakara 168
tayyiben : temiz olan
-
2-Bakara 169
ve en tekûlû : ve söylemeniz
-
2-Bakara 170
mâ enzele : indirdiği şey, indirdiğine
-
2-Bakara 170
şey'en : bir şey
-
2-Bakara 171
yen'ıku : bağırır, haykırır
-
2-Bakara 171
duâen ve nidâen : çağırarak ve bağırarak
-
2-Bakara 172
âmenû : âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler, îmân ettiler
-
2-Bakara 173
fe men : artık, fakat, ama kim
-
2-Bakara 174
enzele : indirdi
-
2-Bakara 174
semenen : bedel, ücret, değer
-
2-Bakara 174
kalîlen : az
-
2-Bakara 174
en nâre : ateş
-
2-Bakara 175
alâ en nâri : ateşe karşı
-
2-Bakara 176
bi enne : sebebi ile
-
2-Bakara 177
en tuvellû : dönmeniz, yönelmeniz
-
2-Bakara 177
men : kim
-
2-Bakara 177
âmene : âmenû oldu (Allah'a ulaşmayı diledi) îmân etti
-
2-Bakara 177
ve en nebiyyine : ve peygamberler
-
2-Bakara 178
âmenû : âmenû oldular
-
2-Bakara 178
fe men : fakat, o taktirde, artık, o zaman kim
-
2-Bakara 178
fe men : fakat, o taktirde, artık, o zaman kim
-
2-Bakara 181
fe men : o zaman, artık, o taktirde kim
-
2-Bakara 182
men : kim ise
-
2-Bakara 182
cenefen : haktan uzaklaşarak
-
2-Bakara 182
ismen : günah işleyerek, günaha girerek
-
2-Bakara 183
âmenû : âmenû oldular
-
2-Bakara 184
eyyâmen : günler
-
2-Bakara 184
fe men : fakat kim
-
2-Bakara 184
fe men : artık kim
-
2-Bakara 184
ve en tesûmû : ve sizin oruç tutmanız
-
2-Bakara 185
huden : hidayete erdirici (olarak) 8 - li en nâsi
-
2-Bakara 185
men : kim
-
2-Bakara 185
ve men : ve kim
-
2-Bakara 187
ve entum : ve siz
-
2-Bakara 187
enne-kum : sizin ..... olduğunuz
-
2-Bakara 187
enfuse-kum : sizin nefsleriniz, kendiniz
-
2-Bakara 187
yetebeyyene : açığa çıkar, belli olur
-
2-Bakara 187
ve entum : ve siz
-
2-Bakara 187
li en nâsi : insanlar için, insanlara
-
2-Bakara 188
en nâsi : insanlar
-
2-Bakara 188
ve entum ta'lemûne : ve siz biliyorsunuz
-
2-Bakara 189
li en nâsi : insanlar için
-
2-Bakara 189
bi en te'tû : gelmeniz, girmeniz
-
2-Bakara 189
menittekâ (men ittekâ) : kişi takva sahibi olur
-
2-Bakara 194
fe men : o zaman, o halde kim ise
-
2-Bakara 194
enne : olduğunu
-
2-Bakara 195
ve enfikû : ve infâk edin, verin
-
2-Bakara 196
fe men : fakat kim
-
2-Bakara 196
ezen : eza, ağrı
-
2-Bakara 196
fe men : o taktirde, o zaman kim
-
2-Bakara 196
men : kim, kimse, kişi
-
2-Bakara 196
li men : kimse(ler) için
-
2-Bakara 196
enne allâhe : Allah'ın ..... olduğu
-
2-Bakara 197
men : kim, kimse
-
2-Bakara 198
en tebtegû : aramanız, talep etmeniz, istemeniz
-
2-Bakara 199
en nâsu : insanlar
-
2-Bakara 200
menâsike-kum : hacca ait ibadetleriniz
-
2-Bakara 200
zikren : zikrederek
-
2-Bakara 200
min en nâsi : insanlardan
-
2-Bakara 200
men : kimse(ler), kim, kimi
-
2-Bakara 201
men yekûlu : kim derse
-
2-Bakara 201
haseneten : hasene, hayır, iyilik, güzellik
-
2-Bakara 201
haseneten : hasene, hayır, iyilik, güzellik
-
2-Bakara 201
azâbe en nâri : ateşin azabı
-
2-Bakara 203
men : kim
-
2-Bakara 203
ve men : ve kim
-
2-Bakara 203
men : kimse(ler)
-
2-Bakara 203
enne-kum : sizin ..... olduğunuzu
-
2-Bakara 204
ve min en nâsi : ve insanlardan
-
2-Bakara 204
men : kim, kimse(ler), kişi(ler)
-
2-Bakara 205
ve en nesle : ve nesil
-
2-Bakara 206
cehennemu : cehennem
-
2-Bakara 207
ve min en nâsi : ve insanlardan
-
2-Bakara 207
men : kim, kişi, kimse(ler)
-
2-Bakara 208
âmenû : âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler, îmân ettiler
-
2-Bakara 208
kâffeten : topluca, hepiniz
-
2-Bakara 209
enne allâhe : Allah'ın ..... olduğu
-
2-Bakara 210
yenzurûne : bakıyorlar, gözlüyorlar, bekliyorlar
-
2-Bakara 210
en ye'tiye-hum(u) : onlara gelmesi
-
2-Bakara 211
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
2-Bakara 211
ve men : ve kim
-
2-Bakara 212
âmenû : âmenû oldular (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dilediler), îmân ettiler
-
2-Bakara 212
men yeşâu : dilediği kimseyi
-
2-Bakara 213
en nâsu : insanlar
-
2-Bakara 213
ummeten : ümmet, topluluk
-
2-Bakara 213
vâhıdeten : bir, tek, bir tek
-
2-Bakara 213
en nebiyyîne : peygamberler
-
2-Bakara 213
ve enzele : ve indirdi
-
2-Bakara 213
en nâsi : insanlar
-
2-Bakara 213
bagyen : düşmanlık, çekememezlik, haset
-
2-Bakara 213
âmenû : Allah'a ulaşmayı dilediler, îmân ettiler
-
2-Bakara 213
men yeşâu : dilediği kimseyi
-
2-Bakara 214
en tedhulû : girmeniz
-
2-Bakara 214
el cennete : cennet
-
2-Bakara 214
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler
-
2-Bakara 215
mâ enfaktum : Allah için infâk ettiğiniz, verdiğiniz şey
-
2-Bakara 216
en tekrehû : kerih olması, hoşa gitmemesi
-
2-Bakara 216
şey'en : bir şey
-
2-Bakara 216
en tuhıbbû : sevmeniz, hoşlanmanız
-
2-Bakara 216
şeyen : bir şey
-
2-Bakara 216
ve entum : ve siz
-
2-Bakara 217
ve men : ve kim
-
2-Bakara 217
ashâbu en nâri : ateş ehlidir
-
2-Bakara 218
âmenû : âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler) îmân ettiler
-
2-Bakara 219
ve menâfiu : ve menfaat, faydalar
-
2-Bakara 219
li en nâsi : insanlar için
-
2-Bakara 221
ve lâ tenkihû : ve (kendinize) nikâhlamayın
-
2-Bakara 221
ilâ en nâri : ateşe
-
2-Bakara 221
ilâ el cenneti : cennete
-
2-Bakara 221
li en nâsi : insanlar için, insanlara
-
2-Bakara 222
ezen : eza, ıstırap
-
2-Bakara 222
en nisâe : kadın(lar)
-
2-Bakara 223
ennâ : nasıl
-
2-Bakara 223
li enfusi-kum : nefsleriniz için, kendiniz için
-
2-Bakara 223
enne-kum : sizin ..... olduğunu
-
2-Bakara 224
urdaten : siper, mani, engel
-
2-Bakara 224
en teberrû : ebrar kimseler olmanız
-
2-Bakara 224
en nâsi : insanlar
-
2-Bakara 228
bi enfusi-hinne : kendi kendilerine
-
2-Bakara 228
en yektumne : gizlemek
-
2-Bakara 229
en te'huzû : almanız
-
2-Bakara 229
şey'en : bir şey
-
2-Bakara 229
en yehâfâ : korkmaları
-
2-Bakara 229
ve men : ve kim
-
2-Bakara 230
tenkiha : nikâhlanır
-
2-Bakara 230
zevcen : eş, zevce
-
2-Bakara 230
en yeterâceâ : dönmeleri
-
2-Bakara 230
en yukîmâ : ikame etmek, ayakta tutmak, yerine getirmek
-
2-Bakara 231
en nisâe : kadınlar
-
2-Bakara 231
ve men : ve kim
-
2-Bakara 231
huzuven : alay konusu, eğlence
-
2-Bakara 231
ve mâ enzele : ve indirdiği şey
-
2-Bakara 231
enne : olduğunu
-
2-Bakara 232
en nisâe : kadınlar
-
2-Bakara 232
en yenkıhne : nikâhlamak
-
2-Bakara 232
men : kim, kimse
-
2-Bakara 232
ve entum : ve siz
-
2-Bakara 233
li men : kimse için
-
2-Bakara 233
en yutimme : tamamlamak
-
2-Bakara 233
fısâlen an : sütten kesme
-
2-Bakara 233
en testerdıû : (süt anne tutup) emzirtmek
-
2-Bakara 233
enne allâhe : Allah'ın ..... olduğunu
-
2-Bakara 234
ezvâcen : eşler
-
2-Bakara 234
bi enfusi-hinne : kendi kendileri ile, kendi kendilerine
-
2-Bakara 234
fî enfusi-hinne : onların kendileri hakkında
-
2-Bakara 235
en nisâi : kadın(lar)
-
2-Bakara 235
eknentum : örttünüz, gizlediniz
-
2-Bakara 235
enfusi-kum : sizin nefsleriniz, kendiniz
-
2-Bakara 235
enne-kum : sizin ..... olduğunuzu
-
2-Bakara 235
en tekûlû : söylemeniz
-
2-Bakara 235
kavlen : bir söz
-
2-Bakara 235
ma'rûfen : marufla, örf ve adete uygun olarak
-
2-Bakara 235
ukdeten : akid, anlaşma
-
2-Bakara 235
en nikâhı : nikâh
-
2-Bakara 235
enne allâhe : Allah'ın ..... olduğunu
-
2-Bakara 235
enfusi-kum : sizin nefsleriniz, kendiniz
-
2-Bakara 235
enne allâhe : Allah'ın ..... olduğunu
-
2-Bakara 236
en nisâe : kadın(lar)
-
2-Bakara 236
farîdâten : takdir edilen (farz kılınan) miktar, mehir
-
2-Bakara 237
en temessû-hunne : onlara dokunmanız
-
2-Bakara 237
farîdaten : takdir edilen (farz kılınan) miktar, mehir
-
2-Bakara 237
en ya'fûne : affetmeleri
-
2-Bakara 237
en nikâhı : nikâh
-
2-Bakara 237
ve en ta'fû : ve sizin affetmeniz
-
2-Bakara 237
ve lâ tensevu : ve unutmayın
-
2-Bakara 239
ricâlen : yürürken
-
2-Bakara 239
rukbânen : binekte iken
-
2-Bakara 240
ezvâcen : eşler
-
2-Bakara 240
vasıyyeten : vasiyet olarak
-
2-Bakara 240
fî enfusi-hinne : kendi nefslerinde, kendi kendine,
-
2-Bakara 243
alâ en nâsi : insanlar üzerine
-
2-Bakara 243
en nâsi : insanlar
-
2-Bakara 244
enne allâhe : Allah'ın ..... olduğunu
-
2-Bakara 245
men : kim
-
2-Bakara 245
hasenen : güzel
-
2-Bakara 245
ed'âfen : kat kat
-
2-Bakara 245
kesîraten : çok olarak, çoğaltılarak
-
2-Bakara 246
min benî isrâîle : İsrailoğulları'ndan
-
2-Bakara 246
lenâ : bizim için, bize
-
2-Bakara 246
meliken : melik, hükümdar
-
2-Bakara 246
lenâ : bizim için
-
2-Bakara 246
kalîlen : az, pek az
-
2-Bakara 247
meliken : melik olarak
-
2-Bakara 247
ennâ : nasıl (olur)
-
2-Bakara 247
seaten : genişlik, bolluk
-
2-Bakara 247
bestaten : genişlik, kuvvet, üstünlük
-
2-Bakara 247
men yeşâu : dilediği kimse
-
2-Bakara 248
en ye'tiye-kum : size gelmesi
-
2-Bakara 248
âyeten : âyet, delil, kanıt
-
2-Bakara 249
bi en neherin : bir nehir ile
-
2-Bakara 249
men : kim
-
2-Bakara 249
ve men : ve kim
-
2-Bakara 249
men igterafe : avuçlayan kimse
-
2-Bakara 249
gurfeten : bir avuç
-
2-Bakara 249
kalîlen : az, pek az
-
2-Bakara 249
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler (Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
2-Bakara 249
lenâ : bizim
-
2-Bakara 249
enne-hum : onların ..... olduğunu
-
2-Bakara 249
fieten : topluluk, grup
-
2-Bakara 249
kesiraten : çok
-
2-Bakara 250
sabren : sabır
-
2-Bakara 251
en nâse : insanlar
-
2-Bakara 253
men : kim, kimi
-
2-Bakara 253
men âmene : kimi îmân etti, Allah'a ulaşmayı diledi
-
2-Bakara 253
men kefere : kimi inkâr etti
-
2-Bakara 254
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
2-Bakara 254
enfikû : infâk edin, Allah için harcayın
-
2-Bakara 254
en ye'tiye : gelmesi
-
2-Bakara 255
men zâ : kim sahiptir (yetkiye sahiptir)
-
2-Bakara 256
tebeyyene : beyan oldu, açığa çıktı, açıklandı
-
2-Bakara 256
men : kim
-
2-Bakara 257
âmenû : âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler), îmân ettiler
-
2-Bakara 257
ilâ en nûri : nura, aydınlığa
-
2-Bakara 257
min en nûri : nurdan, aydınlıktan
-
2-Bakara 257
en nâri : ateş
-
2-Bakara 258
en âtâ-hu : ona vermesi
-
2-Bakara 258
ene : ben
-
2-Bakara 259
ennâ : nasıl
-
2-Bakara 259
yevmen : bir gün
-
2-Bakara 259
fenzur (fe unzur) : o zaman, hemen, haydi bak
-
2-Bakara 259
lem yetesenneh : bozulmadı, kokuşmadı
-
2-Bakara 259
venzur (ve unzur) : ve bak
-
2-Bakara 259
âyeten : bir âyet, bir mucize, ibret, belge
-
2-Bakara 259
li en nâsi : insanlara
-
2-Bakara 259
lahmen : et
-
2-Bakara 259
tebeyyene lehu : ona
-
2-Bakara 259
enne allâhe : Allah'ın ..... olduğu
-
2-Bakara 260
erbeaten : dört
-
2-Bakara 260
cuz'en : bir parça
-
2-Bakara 260
sa'yen : koşarak
-
2-Bakara 260
enne allâhe : Allah'ın ..... olduğunu
-
2-Bakara 261
enbetet : yetiştirdi (verdi)
-
2-Bakara 261
senâbile : sünbüller, başaklar
-
2-Bakara 261
li men : kişi için, o kimseye
-
2-Bakara 262
mâ enfekû : infâk ettikleri şey, verdikleri şey
-
2-Bakara 262
mennen : minnet etirerek
-
2-Bakara 262
ve lâ ezen : ve eza etmeyerek
-
2-Bakara 262
ve lâ hum yahzenûne : ve onlar mahzun olmazlar
-
2-Bakara 263
ezen : eza ederek, eziyet vererek
-
2-Bakara 264
âmenû : âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler), îmân ettiler
-
2-Bakara 264
bi el menni : minnet ile (başa kakarak)
-
2-Bakara 264
en nâsi : insanlar
-
2-Bakara 264
salden : sert, çorak, verimsiz kaya halinde
-
2-Bakara 265
ve tesbîten : ve tespit ederek, sabit kılarak
-
2-Bakara 265
min enfusi-him : kendi nefslerinden, nefslerini
-
2-Bakara 265
cennetin : cennet, bahçe
-
2-Bakara 266
en tekûne : olmasını
-
2-Bakara 266
cennetun : bir bahçe
-
2-Bakara 266
el enhâru : nehirler
-
2-Bakara 267
âmenû : âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler), îmân ettiler
-
2-Bakara 267
enfikû : infâk edin, verin
-
2-Bakara 267
illâ en tugmidû : ancak göz yummadan, güzü kapalı
-
2-Bakara 267
enne allâhe : Allah'ın ..... olduğunu
-
2-Bakara 268
magfireten : mağfiret, günahların sevaba çevrilmesi, bağışlanma
-
2-Bakara 269
men : kişi, kimse
-
2-Bakara 269
ve men yu'te : ve kime verilir(se)
-
2-Bakara 269
kesîren : çok
-
2-Bakara 270
ve mâ enfaktum : ve infâk ettiniz, infâk ettiğiniz şey
-
2-Bakara 270
min ensârın : (yardımcılardan) bir yardımcı
-
2-Bakara 272
men : kimse
-
2-Bakara 272
li enfusi-kum : kendi nefsiniz, kendiniz için
-
2-Bakara 272
ve entum : ve siz
-
2-Bakara 273
darben : dolaşarak
-
2-Bakara 273
en nâse : insanlar
-
2-Bakara 273
ilhâfen : rahatsız ederek, zorla, ısrarla
-
2-Bakara 274
ve en nehâri : ve gündüz
-
2-Bakara 274
ve alâniyeten : ve alenî olarak, açıkça
-
2-Bakara 274
ve lâ hum yahzenûne : ve onlar mahzun olmazlar
-
2-Bakara 275
bi enne-hum : onların ..... olması sebebi ile
-
2-Bakara 275
men : kim
-
2-Bakara 275
entehâ : vazgeçti, bıraktı
-
2-Bakara 275
ve men : ve kim
-
2-Bakara 275
ashâbu en nâri : ateş ehli, ateş halkı
-
2-Bakara 277
âmenû : îmân ettiler, âmenû oldular
-
2-Bakara 277
ve lâ hum yahzenûne : ve onlar mahzun olmazlar
-
2-Bakara 278
âmenû : îmân ettiler, âmenû oldular
-
2-Bakara 279
fe'zenû (fe izenû) : o taktirde bilin
-
2-Bakara 280
en tesaddekû : sadaka etmeniz
-
2-Bakara 281
yevmen : bir gün
-
2-Bakara 282
âmenû : âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler) îmân ettiler
-
2-Bakara 282
tedâyentum : birbirinize borçlandınız
-
2-Bakara 282
musemmen : isimlendirilmiş, belirlenmiş
-
2-Bakara 282
en yektube : yazmanız
-
2-Bakara 282
min-hu şey'en : ondan birşey
-
2-Bakara 282
daîfen : küçük, güçsüz
-
2-Bakara 282
en yumille : yazdırmaya
-
2-Bakara 282
mimmen (min men) : o kimselerden, onlardan
-
2-Bakara 282
en tedılle : dalâlette olması, unutması
-
2-Bakara 282
en tektubû-hu : onu yazmanız
-
2-Bakara 282
en tekûne : olmanız
-
2-Bakara 282
ticâreten : ticaret
-
2-Bakara 282
hâdıraten : hazır olan
-
2-Bakara 283
kâtiben : bir kâtip, bir yazıcı
-
2-Bakara 283
ve men : ve kim
-
2-Bakara 284
mâ fî enfusi-kum : nefslerinizde, içinizde olan
-
2-Bakara 284
li-men : kimseyi
-
2-Bakara 284
men : kim, kimse
-
2-Bakara 285
âmene : îmân etti, inandı
-
2-Bakara 285
âmene : îmân etti, inandı
-
2-Bakara 286
nefsen : nefs, kişi, kimse
-
2-Bakara 286
mâ lâ tâkate lenâ : bizim takat, güç yetiremeyeceğimiz şeyi
-
2-Bakara 286
lenâ : bizi, bize, bizim için
-
2-Bakara 286
ente : sen
-
2-Bakara 286
ensur-nâ : bize yardım et
-
20-Tâ-Hâ 2
mâ enzel-nâ : biz indirmedik
-
20-Tâ-Hâ 3
tezkireten : zikir olarak, öğüt olarak
-
20-Tâ-Hâ 3
li men : kimseye
-
20-Tâ-Hâ 4
tenzîlen : indirilen
-
20-Tâ-Hâ 4
mimmen (min men) : kimse tarafından
-
20-Tâ-Hâ 10
nâren : bir ateş
-
20-Tâ-Hâ 10
nâren : bir ateş
-
20-Tâ-Hâ 10
alen nâri (alâ en nâri) : ateşin yanında
-
20-Tâ-Hâ 10
huden : hidayet
-
20-Tâ-Hâ 12
ene : ben
-
20-Tâ-Hâ 12
tuven : Tuva
-
20-Tâ-Hâ 13
ve enahtertu-ke \n(ene ahtertu-ke) : ve seni seçtim,
-
20-Tâ-Hâ 14
enallâhu (ene allâhu) : ben Allah'ım
-
20-Tâ-Hâ 14
ene : ben
-
20-Tâ-Hâ 16
lâ yesuddenne-ke : seni alıkoymasın, seni men etmesin
-
20-Tâ-Hâ 16
men lâ yu'minu : inanmayan kimse
-
20-Tâ-Hâ 22
ilâ cenâhı-ke : yan tarafına
-
20-Tâ-Hâ 22
âyeten : bir âyet, mucize
-
20-Tâ-Hâ 27
el ukdeten : düğüm, tutukluk
-
20-Tâ-Hâ 29
vezîren : vezir, yardımcı
-
20-Tâ-Hâ 33
kesîren : çok
-
20-Tâ-Hâ 34
kesîren : çok
-
20-Tâ-Hâ 35
basîren : gören
-
20-Tâ-Hâ 37
menennâ : lütufta bulunduk (ni'met verdik)
-
20-Tâ-Hâ 37
merreten : bir defa daha
-
20-Tâ-Hâ 39
enıkzifî-hi (en ikzıfî-hi) \n(kazefe) : onu koymasını \n: (bıraktı, koydu)
-
20-Tâ-Hâ 39
mehabbeten : sevgi, muhabbet
-
20-Tâ-Hâ 40
men yekfulu-hu : ona kefil olacak kimse
-
20-Tâ-Hâ 40
ve lâ tahzene : ve kederlenmesin, mahzun olmasın
-
20-Tâ-Hâ 40
nefsen : bir nefsi, bir kimseyi
-
20-Tâ-Hâ 40
ve fetennâ-ke : ve seni imtihan ettik
-
20-Tâ-Hâ 40
futûnen : sınavlar
-
20-Tâ-Hâ 40
fî ehli medyene : Medyen halkı içinde
-
20-Tâ-Hâ 42
ente : sen
-
20-Tâ-Hâ 42
ve lâ teniyâ : ve gevşek davranmayın, ihmal etmeyin
-
20-Tâ-Hâ 44
kavlen : söz
-
20-Tâ-Hâ 44
leyyinen : yumuşak
-
20-Tâ-Hâ 45
en yefruta : ifrata kaçması, aşırı davranması
-
20-Tâ-Hâ 45
en yatgâ : azgın davranması
-
20-Tâ-Hâ 47
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
20-Tâ-Hâ 47
alâ men ittebea : tâbî olanlara
-
20-Tâ-Hâ 48
enne el azâbe : azabın olduğu
-
20-Tâ-Hâ 48
men kezzebe \n(kezzebe) : yalanlayan kimse, inkâr eden \n: (yalanladı)
-
20-Tâ-Hâ 49
men : kim
-
20-Tâ-Hâ 52
ve lâ yensâ : ve unutmaz
-
20-Tâ-Hâ 53
mehden : beşik, döşek
-
20-Tâ-Hâ 53
subulen : yollar
-
20-Tâ-Hâ 53
ve enzele : ve indirdi
-
20-Tâ-Hâ 53
mâen : su
-
20-Tâ-Hâ 53
ezvâcen : çiftler
-
20-Tâ-Hâ 54
en'âme-kum : sizin hayvanlarınız
-
20-Tâ-Hâ 55
târeten : kere, defa
-
20-Tâ-Hâ 58
le ne'tiyenne-ke bi : mutlaka sana getireceğiz
-
20-Tâ-Hâ 58
mev'ıden : buluşma zamanı
-
20-Tâ-Hâ 58
ve lâ ente : ve sen yapma
-
20-Tâ-Hâ 58
mekânen : mekân, yer
-
20-Tâ-Hâ 58
suven : şartların eşit olduğu bir yer, uygun bir yer
-
20-Tâ-Hâ 59
ve en yuhşere : ve toplanması
-
20-Tâ-Hâ 59
en nâsu : insanlar
-
20-Tâ-Hâ 61
keziben : yalan olarak, yalanla
-
20-Tâ-Hâ 61
men ifterâ : iftira eden
-
20-Tâ-Hâ 62
tenâzeû : tartıştılar, istişare yaptılar, görüştüler
-
20-Tâ-Hâ 62
en necvâ : fısıltı, gizli konuşma
-
20-Tâ-Hâ 63
en yuhricâ-kum : sizi çıkarmak
-
20-Tâ-Hâ 64
saffen : saf saf, sırayla
-
20-Tâ-Hâ 64
men ista'lâ : üstünlük sağlayan (alâ olan)
-
20-Tâ-Hâ 65
en tulkıye : senin atman
-
20-Tâ-Hâ 65
en nekûne : bizim olmamız
-
20-Tâ-Hâ 65
men elkâ : atan kimse
-
20-Tâ-Hâ 66
enne-hâ : onun olduğu
-
20-Tâ-Hâ 67
hîfeten : bir korku
-
20-Tâ-Hâ 68
ente : sen
-
20-Tâ-Hâ 70
succeden : secde ederek
-
20-Tâ-Hâ 70
âmennâ : biz îmân ettik
-
20-Tâ-Hâ 71
âmentum : inandınız mı, îmân mı ettiniz
-
20-Tâ-Hâ 71
en âzene : (benim) izin vermem
-
20-Tâ-Hâ 71
ve le usallibenne-kum : ve mutlaka sizi asacağım
-
20-Tâ-Hâ 71
cuzûı en nahli : hurma ağacının gövdesi
-
20-Tâ-Hâ 71
azâben : azap
-
20-Tâ-Hâ 72
len nu'sire-ke : asla seni tercih etmeyiz, üstün tutmayız
-
20-Tâ-Hâ 72
ente : sen
-
20-Tâ-Hâ 73
âmennâ : (biz) îmân ettik
-
20-Tâ-Hâ 73
lenâ : bizi
-
20-Tâ-Hâ 74
men ye'ti : kim gelirse
-
20-Tâ-Hâ 74
mucrimen : suçlu olarak
-
20-Tâ-Hâ 74
cehenneme : cehennem
-
20-Tâ-Hâ 75
ve men : ve kim
-
20-Tâ-Hâ 75
mu'minen : mü'min olarak
-
20-Tâ-Hâ 76
cennâtu : cennetler
-
20-Tâ-Hâ 76
el enhâru : nehirler
-
20-Tâ-Hâ 76
men tezekkâ : nefs tezkiyesi yapan kimse
-
20-Tâ-Hâ 77
en esri : yürümek, yürümesi
-
20-Tâ-Hâ 77
yebesen : kuru
-
20-Tâ-Hâ 77
dereken : arkadan yetişerek
-
20-Tâ-Hâ 80
yâ benî isrâîle : ey İsrailoğulları
-
20-Tâ-Hâ 80
enceynâ-kum : sizi kurtardık
-
20-Tâ-Hâ 80
el eymene : sağ taraf
-
20-Tâ-Hâ 80
el menne : kudret helvası
-
20-Tâ-Hâ 81
ve men yahlil : ve kime inerse
-
20-Tâ-Hâ 82
li men : kimse için
-
20-Tâ-Hâ 82
ve âmene : ve âmenû oldu (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı diledi) ve kalbine îmân yazılıp mü'min oldu
-
20-Tâ-Hâ 85
fetennâ : imtihan ettik
-
20-Tâ-Hâ 86
esifen : üzüntülü olarak, üzülerek
-
20-Tâ-Hâ 86
va'den : vaad
-
20-Tâ-Hâ 86
hasenen : güzel
-
20-Tâ-Hâ 86
en yahılle : inmesi
-
20-Tâ-Hâ 87
evzâren : ağırlıklar
-
20-Tâ-Hâ 88
ıclen : bir buzağı
-
20-Tâ-Hâ 88
ceseden : ceset, heykel
-
20-Tâ-Hâ 89
kavlen : söz, söz olarak
-
20-Tâ-Hâ 89
darren : bir zarar, ziyan
-
20-Tâ-Hâ 91
len nebreha \n(beriha) : asla biz ayrılmayacağız, vazgeçmeyeceğiz \n: (bırakıp gitti, ayrıldı)
-
20-Tâ-Hâ 92
mâ menea-ke : seni ne men etti, sana mani olan nedir
-
20-Tâ-Hâ 94
en tekûle : senin söylemen (demen)
-
20-Tâ-Hâ 94
beyne benî isrâîle : İsrailoğulları arasında
-
20-Tâ-Hâ 96
kabdaten : bir avuç
-
20-Tâ-Hâ 97
en tekûle : senin söylemen, demen
-
20-Tâ-Hâ 97
mev'ıden : vaadedilen
-
20-Tâ-Hâ 97
len tuhlefe-hu : asla hilâf olunmayacak
-
20-Tâ-Hâ 97
âkifen : kendini vakfeden, bağlı olan, düşkün (tutkun) olan
-
20-Tâ-Hâ 97
le nuharrikanne-hu \n(nuharrike enne-hu) : onu biz mutlaka, elbette yakacağız
-
20-Tâ-Hâ 97
le nensifenne-hu \n(nensife enne-hu) : onu mutlaka, elbette savuracağız, toz haline getirip atacağız
-
20-Tâ-Hâ 97
nesfen : toz haline getirerek, savurarak
-
20-Tâ-Hâ 98
ilmen : ilim olarak
-
20-Tâ-Hâ 99
min enbâi : haberlerden, haberleri
-
20-Tâ-Hâ 99
zikren : zikir
-
20-Tâ-Hâ 100
men : kim
-
20-Tâ-Hâ 100
vizren : (ağır) yük, günah
-
20-Tâ-Hâ 101
hımlen : yük olarak, yüklenilen şey
-
20-Tâ-Hâ 103
aşren : on (gün)
-
20-Tâ-Hâ 104
tarîkaten : yol bakımından
-
20-Tâ-Hâ 104
yevmen : bir gün
-
20-Tâ-Hâ 105
yensifu-hâ : onu savurup atacak
-
20-Tâ-Hâ 105
nesfen : savurarak
-
20-Tâ-Hâ 106
safsafen : boş, dümdüz
-
20-Tâ-Hâ 107
ivecen : eğrilik
-
20-Tâ-Hâ 107
ve lâ emten : yükseklik, alçaklık, iniş-çıkış
-
20-Tâ-Hâ 108
hemsen : bir fısıltı (çok hafif ses)
-
20-Tâ-Hâ 109
lâ tenfau : fayda vermez
-
20-Tâ-Hâ 109
men ezine : izin verdiği kimse
-
20-Tâ-Hâ 109
kavlen : söz
-
20-Tâ-Hâ 110
ılmen : ilim olarak, ilimle
-
20-Tâ-Hâ 111
men hamele : yüklenen kimse
-
20-Tâ-Hâ 111
zulmen : zulüm
-
20-Tâ-Hâ 112
ve men : ve kim
-
20-Tâ-Hâ 112
zulmen : zulüm, haksızlık edilmek
-
20-Tâ-Hâ 112
hadmen : haksızlık yapılması, hakedilenin azaltılması, eksiltilmesi hadım edilmesi
-
20-Tâ-Hâ 113
enzelnâ-hu : biz onu indirdik
-
20-Tâ-Hâ 113
kur'ânen : Kur'ân
-
20-Tâ-Hâ 113
arabîyyen : Arapça olarak
-
20-Tâ-Hâ 113
lehum zikren : onlar için zikir, hatırlatma, öğüt, ibret
-
20-Tâ-Hâ 114
en yukdâ : tamamlanması, kada edilmesi
-
20-Tâ-Hâ 114
ılmen : ilim
-
20-Tâ-Hâ 115
azmen : azîmli
-
20-Tâ-Hâ 117
lâ yuhricenne-kumâ : sakın sizin ikinizi çıkarmasın
-
20-Tâ-Hâ 117
min el cenneti : cennetten
-
20-Tâ-Hâ 119
ve enne-ke : ve muhakkak sen
-
20-Tâ-Hâ 121
el cenneti : cennet
-
20-Tâ-Hâ 123
ye'tiyenne-kum : size mutlaka gelecek
-
20-Tâ-Hâ 123
huden : hidayet
-
20-Tâ-Hâ 123
men ittebea : kim tâbî olursa
-
20-Tâ-Hâ 124
ve men : ve kim
-
20-Tâ-Hâ 124
maîşeten : maişet temini, geçim
-
20-Tâ-Hâ 124
danken : dar, sıkıntılı
-
20-Tâ-Hâ 127
men esrefe : kim israf ederse, israf eden kimse
-
20-Tâ-Hâ 128
ulî en nuhâ : nehy sahipleri, Allah'ın yasaklarına riayet edenler
-
20-Tâ-Hâ 129
lizâmen : elzem, lüzumlu
-
20-Tâ-Hâ 129
musemmen : isimlendirilmiş, belirlenmiş
-
20-Tâ-Hâ 130
ve etrâfen nehâri : ve gündüz zamanı, gün boyunca, günün etrafında
-
20-Tâ-Hâ 131
ve lâ temuddenne : ve sakın uzatma
-
20-Tâ-Hâ 131
ezvâcen : zevcler, eşler, sınıflar, gruplar
-
20-Tâ-Hâ 134
ennâ (enne-nâ) : gerçekten biz
-
20-Tâ-Hâ 134
resûlen : bir resûl
-
20-Tâ-Hâ 134
en nezille : bizim zelil olmamız
-
20-Tâ-Hâ 135
men : kim, kimse
-
20-Tâ-Hâ 135
ve men : ve kim
-
21-Enbiyâ 1
li en nâsi : insanlar için
-
21-Enbiyâ 3
lâhiyeten : önem vermeyerek (oyun ve eğlencede)
-
21-Enbiyâ 3
en necvellezîne (necve ellezîne) : fısıldaşırlar o kimseler
-
21-Enbiyâ 3
ve entum : ve siz
-
21-Enbiyâ 6
mâ âmenet : îmân etmedi
-
21-Enbiyâ 7
ricâlen : rical, erkekler,
-
21-Enbiyâ 8
ceseden : bir ceset, beden
-
21-Enbiyâ 9
fe enceynâ-hum : böylece onları kurtardık
-
21-Enbiyâ 9
ve men : ve kimse, kişi
-
21-Enbiyâ 10
enzel-nâ : biz indirdik
-
21-Enbiyâ 10
kitâben : bir kitap
-
21-Enbiyâ 11
zâlimeten : zalim olan, zulmeden
-
21-Enbiyâ 11
ve enşe'nâ : ve biz inşa ettik, yarattık
-
21-Enbiyâ 11
kavmen : bir kavim
-
21-Enbiyâ 14
yâ veylenâ : yazıklar olsun bize
-
21-Enbiyâ 15
hasîden : hasat edilmiş (biçilmiş) ekinler
-
21-Enbiyâ 17
en nettehıze : bizim edinmemiz
-
21-Enbiyâ 17
lehven : eğlence
-
21-Enbiyâ 19
men : kimseler, kişiler
-
21-Enbiyâ 19
ve men : ve kimseler, kişiler
-
21-Enbiyâ 20
ve en nehâre : ve gündüz
-
21-Enbiyâ 21
âliheten : ilâhlar
-
21-Enbiyâ 24
âliheten : ilâhlar
-
21-Enbiyâ 24
men : kimselerin, kişilerin
-
21-Enbiyâ 24
men : kimselerin, kişilerin
-
21-Enbiyâ 25
enne-hu : onun olduğunu
-
21-Enbiyâ 25
ene : ben
-
21-Enbiyâ 26
veleden : bir çocuk, bir evlât
-
21-Enbiyâ 28
li men irtedâ : rızaya ermiş kimse(ler)
-
21-Enbiyâ 29
ve men : ve kim
-
21-Enbiyâ 29
cehenneme : cehennem
-
21-Enbiyâ 30
enne es semâvâti : semaların olduğu
-
21-Enbiyâ 31
en temîde bi : sarsması
-
21-Enbiyâ 31
ficâcen : geniş yollar, iki dağ arasındaki geniş geçit yerleri
-
21-Enbiyâ 31
subulen : sebîller, yollar
-
21-Enbiyâ 32
sakfen : tavan
-
21-Enbiyâ 32
mahfûzen : korunmuş, muhafaza edilmiş
-
21-Enbiyâ 33
ve en nehâre : ve gündüz
-
21-Enbiyâ 35
fitneten : fitne, deneme
-
21-Enbiyâ 36
huzuven : alay konusu
-
21-Enbiyâ 39
en nâre : ateş
-
21-Enbiyâ 40
bagteten : aniden, ansızın
-
21-Enbiyâ 42
men : kim
-
21-Enbiyâ 42
ve en nehâri : ve gündüz
-
21-Enbiyâ 43
enfusi-him : onların kendileri
-
21-Enbiyâ 44
ennâ : nasıl
-
21-Enbiyâ 44
nenkusû-hâ : onu eksiltiyoruz
-
21-Enbiyâ 47
şey'en : bir şey
-
21-Enbiyâ 48
ve dıyâen : ve bir ışık (nur) olarak
-
21-Enbiyâ 48
ve zikren : ve bir zikir olarak
-
21-Enbiyâ 50
enzelnâ-hu : onu biz indirdik
-
21-Enbiyâ 50
e fe entum : öyleyse siz misiniz
-
21-Enbiyâ 52
entum : siz
-
21-Enbiyâ 54
entum : siz(ler)
-
21-Enbiyâ 55
ente : sen
-
21-Enbiyâ 56
ve ene : ve ben
-
21-Enbiyâ 57
le ekîdenne : mutlaka hile yapacağım
-
21-Enbiyâ 57
en tuvellû : dönüp gitmeniz
-
21-Enbiyâ 58
cuzâzen : cüz cüz, parça parça
-
21-Enbiyâ 58
kebîren : büyük olan
-
21-Enbiyâ 59
men : kim
-
21-Enbiyâ 60
feten : genç, delikanlı
-
21-Enbiyâ 61
en nâsi : insanlar
-
21-Enbiyâ 62
e ente : sen mi(sin)
-
21-Enbiyâ 63
yentıkûne : konuşuyorlar, konuşurlar
-
21-Enbiyâ 64
ilâ enfusi-him : onlar kendilerine
-
21-Enbiyâ 64
entum : siz
-
21-Enbiyâ 65
yentıkûne : konuşuyorlar
-
21-Enbiyâ 66
lâ yenfeu-kum : size faydası olmaz
-
21-Enbiyâ 66
şey'en : bir şey
-
21-Enbiyâ 69
berden : soğuk
-
21-Enbiyâ 69
ve selâmen : ve selâmet (zararsız)
-
21-Enbiyâ 70
keyden : tuzak, hile
-
21-Enbiyâ 72
nâfileten : ilâveten
-
21-Enbiyâ 72
ve kullen : ve hepsini
-
21-Enbiyâ 73
eimmeten : imamlar
-
21-Enbiyâ 73
lenâ : bize
-
21-Enbiyâ 74
hukmen : hikmet
-
21-Enbiyâ 74
ve ılmen : ve ilim
-
21-Enbiyâ 79
ve kullen : ve hepsi
-
21-Enbiyâ 79
hukmen : hüküm, hikmet
-
21-Enbiyâ 79
ve ılmen : ve ilim
-
21-Enbiyâ 80
entum : siz
-
21-Enbiyâ 81
âsıfeten : fırtına
-
21-Enbiyâ 82
men yegûsûne : (denizde) dalgıçlık yapanlar
-
21-Enbiyâ 82
amelen : amel, iş
-
21-Enbiyâ 83
ennî : muhakkak, şüphesiz ben
-
21-Enbiyâ 83
messeniye : bana dokundu, isabet etti
-
21-Enbiyâ 83
ve ente : ve sen
-
21-Enbiyâ 84
rahmeten : bir rahmet
-
21-Enbiyâ 87
ve zennûni (za en nuni) : ve Zennun (Yunus
-
21-Enbiyâ 87
mugâdıben : gadaplanarak, öfkelenerek
-
21-Enbiyâ 87
en len nakdire : muktedir olamayacağız
-
21-Enbiyâ 87
en lâ ilâhe : ilâh olmadığını (ilâh yoktur)
-
21-Enbiyâ 87
ente : sen
-
21-Enbiyâ 89
ferden : fert olarak, tek, yalnız
-
21-Enbiyâ 89
ve ente : ve sen
-
21-Enbiyâ 90
regaben : rağbet ederek, arzu ederek
-
21-Enbiyâ 90
ve reheben : ve korkarak
-
21-Enbiyâ 90
lenâ hâşiîne : bize huşû duyanlar
-
21-Enbiyâ 91
âyeten : bir âyet
-
21-Enbiyâ 92
ummeten : bir ümmet
-
21-Enbiyâ 92
vâhıdeten : tek
-
21-Enbiyâ 92
ve ene : ve ben
-
21-Enbiyâ 94
fe men : o halde kim
-
21-Enbiyâ 95
enne-hum : muhakkak onlar
-
21-Enbiyâ 96
yensilûne : hızla koşarlar, saldırırlar
-
21-Enbiyâ 98
cehenneme : cehennem
-
21-Enbiyâ 98
entum : siz
-
21-Enbiyâ 99
âliheten : ilâhlar
-
21-Enbiyâ 102
enfusu-hum : onların nefsleri
-
21-Enbiyâ 104
va'den : vaad
-
21-Enbiyâ 105
enne el arda : arzın olduğu
-
21-Enbiyâ 107
illâ rahmeten : rahmetten başka, sadece rahmet olarak
-
21-Enbiyâ 108
ennemâ : olduğu
-
21-Enbiyâ 108
hel entum muslimûne : siz müslümanlar mısınız, teslim olanlar mısınız
-
21-Enbiyâ 109
âzentu-kum : size ilân ettim, bildirdim
-
22-Hac 1
en nâsu : insanlar
-
22-Hac 2
en nâse : insanlar
-
22-Hac 3
ve min en nâsi : ve insanlardan (bir kısmı)
-
22-Hac 3
men : kim, kimse(ler) (vardır)
-
22-Hac 4
enne-hu : onun olduğu
-
22-Hac 4
men : kim
-
22-Hac 4
enne-hu : muhakkak onu
-
22-Hac 5
yâ eyyuhâ en nâsu : ey insanlar
-
22-Hac 5
musemmen : belirlenmiş (isimlendirilmiş)
-
22-Hac 5
tıflen : çocuk (bebek) olarak
-
22-Hac 5
ve min-kum men : ve sizden bir kısmınız
-
22-Hac 5
ve min-kum men : ve sizden bir kısmınız
-
22-Hac 5
hâmideten : kurumuş olarak
-
22-Hac 5
enzelnâ : indirdik
-
22-Hac 5
ve enbetet : ve (bitki) yetiştirdi
-
22-Hac 6
bi enne allâhe : muhakkak ki Allah
-
22-Hac 6
ve enne-hu : ve muhakkak ki o
-
22-Hac 6
ve enne-hu : ve muhakkak o
-
22-Hac 7
ve enne : ve muhakkak
-
22-Hac 7
ve enne allâhe : ve muhakkak Allah
-
22-Hac 7
men : kim, kimse(ler)
-
22-Hac 8
ve min en nâsi : ve insanlardan
-
22-Hac 8
men : kim, kimse(ler)
-
22-Hac 8
ve lâ huden : ve hidayet eden, hidayetçi
-
22-Hac 10
ve enne allâhe : ve muhakkak Allah
-
22-Hac 11
ve min en nâsi : ve insanlardan
-
22-Hac 11
men : kim, kimse(ler)
-
22-Hac 11
ıtmeenne : tatmin olur
-
22-Hac 12
lâ yenfeu-hu : ona yarar, fayda vermez
-
22-Hac 13
le men : gerçekten (o) kimse(ler)
-
22-Hac 14
ellezîne âmenû : âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)
-
22-Hac 14
cennâtin : cennetler
-
22-Hac 14
el enhâru : nehirler
-
22-Hac 15
men : kim
-
22-Hac 15
en len yensure-hu : ona asla yardım etmez
-
22-Hac 15
felyenzur (fe li yenzur) : o zaman baksın
-
22-Hac 15
yuzhibenne : giderir
-
22-Hac 16
enzelnâ-hu : onu indirdik
-
22-Hac 16
ve ennallâhe (enne allâhe) : ve muhakkak Allah
-
22-Hac 16
men yurîdu : dilediği kimseyi, dilediğini
-
22-Hac 17
âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
22-Hac 17
ve en nasârâ : ve hrıstiyanlar
-
22-Hac 18
enne allâhe : muhakkak Allah
-
22-Hac 18
men : kim, kimse
-
22-Hac 18
ve men fî el ardı : ve yeryüzünde
-
22-Hac 18
ve en nucûmu : ve yıldızlar
-
22-Hac 18
min en nâsi : insanlardan
-
22-Hac 18
ve men : ve kim, kimse
-
22-Hac 18
yuhinillâhu (vehene) : Allah zayıf düşürür (alçaltır) (zayıf düşürdü)
-
22-Hac 22
en yahrucû : çıkmak
-
22-Hac 23
âmenû : âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)
-
22-Hac 23
cennâtin : cennetler
-
22-Hac 23
el enhâru : nehirler
-
22-Hac 23
ve lu'luen : ve inciler
-
22-Hac 25
li en nâsi : insanlar için, insanlara
-
22-Hac 25
sevâen : müsavi, eşit, eşit olarak
-
22-Hac 25
ve men yurid : ve kim ister(se), isteyen kimse(ler)
-
22-Hac 26
en lâ tuşrik : senin şirk koşmaman
-
22-Hac 26
şey'en : bir şey
-
22-Hac 27
fî en nâsi : insanların arasında
-
22-Hac 27
ricâlen : yaya olarak
-
22-Hac 28
menâfia : menfaat, fayda, yarar
-
22-Hac 28
min behîmeti el en'âmi : yürüyen (dört ayaklı) hayvanlardan
-
22-Hac 30
ve men yuazzım : ve kim hürmet ederse, yüceltirse
-
22-Hac 30
el en'âmu : büyükbaş hayvanlar
-
22-Hac 30
fe ictenibû : artık, bundan sonra içtinap edin, kaçının
-
22-Hac 30
ve ictenibû : ve içtinap edin, kaçının
-
22-Hac 31
ve men yuşrik : ve kim şirk koşarsa
-
22-Hac 31
ke ennemâ : sanki, gibi
-
22-Hac 32
ve men yuazzım : ve kim yüceltir, hürmet eder
-
22-Hac 33
menâfiu : menfaatler, yararlar, faydalar
-
22-Hac 33
musemmen : belirlenmiş, belirli
-
22-Hac 34
menseken : mensek, usul
-
22-Hac 34
el en'âmi : hayvanlar
-
22-Hac 37
len yenâle allâhe : asla Allah'a ulaşmaz
-
22-Hac 37
yenâlu-hu : ona ulaşır
-
22-Hac 38
âmenû : âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)
-
22-Hac 39
bi enne-hum : onların olması sebebiyle
-
22-Hac 40
en yekûlû : demeleri
-
22-Hac 40
def'ullâhi en nâse : Allah'ın insanları defetmesi
-
22-Hac 40
yansurennallâhu : Allah yardım eder
-
22-Hac 40
men : kişi, kimse
-
22-Hac 41
mekkennâ-hum : onlara imkân verdik
-
22-Hac 44
ve ashâbu medyene : ve Medyen halkı
-
22-Hac 47
ve len yuhlife allâhu : ve Allah asla dönmez (mutlaka yerine getirir)
-
22-Hac 47
yevmen : bir gün
-
22-Hac 47
senetin : sene
-
22-Hac 49
yâ eyyuhâ en nâsu : ey insanlar
-
22-Hac 49
ene : ben
-
22-Hac 50
âmenû : âmenû olan, Allah'a ulaşmayı dileyen
-
22-Hac 52
izâ temennâ : temenni ettiği zaman, dilediği zaman
-
22-Hac 52
fe yensehu allâhu : o zaman Allah kaldırır, iptal eder, nesheder
-
22-Hac 53
fitneten : fitne, imtihan
-
22-Hac 54
ennehu : onun olduğu
-
22-Hac 54
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
22-Hac 55
bagteten : ansızın
-
22-Hac 56
ellezîne âmenû : âmenû olan (Allah'a ulaşmayı dileyen) kimseler
-
22-Hac 56
fî cennâtin naîmi : naim cennetlerinde
-
22-Hac 58
rızkan hasenen : güzel bir rızık
-
22-Hac 59
le yudhılenne-hum : muhakkak onları dahil edecektir, girdirecektir
-
22-Hac 59
mudhalen : dahil edilen yer, mekân
-
22-Hac 60
ve men : ve kim
-
22-Hac 60
le yansuru enne-hu allâhu : mutlaka Allah ona yardım eder
-
22-Hac 61
bi enne : sebebiyle, çünkü
-
22-Hac 61
fî en nehâri : gündüzün içine
-
22-Hac 61
en nehâre : gündüz
-
22-Hac 61
ve enne allâhe : ve muhakkak Allah
-
22-Hac 62
bi enne : sebebiyle, çünkü
-
22-Hac 62
ve enne : ve muhakkak
-
22-Hac 62
ve enne allâhe : ve muhakkak Allah
-
22-Hac 63
enne allâhe : muhakkak Allah
-
22-Hac 63
enzele : indirdi
-
22-Hac 63
mâen : su
-
22-Hac 63
muhdarreten : yeşermiş, yeşillenmiş
-
22-Hac 65
enne allâhe : muhakkak Allah
-
22-Hac 65
en tekaa : düşmek
-
22-Hac 65
bi en nâsi : insanlara
-
22-Hac 67
menseken : mensek, şeriat
-
22-Hac 67
alâ huden : hidayet üzerinde
-
22-Hac 70
enne allâhe : Allah'ın olduğunu
-
22-Hac 71
bihî sultânen : ona bir sultan, bir delil
-
22-Hac 72
en nâru : ateş
-
22-Hac 73
yâ eyyuhâ en nâsu : ey insanlar
-
22-Hac 73
len yahlukû : asla yaratamazlar
-
22-Hac 73
zubâben : bir sinek
-
22-Hac 73
şey'en : bir şey
-
22-Hac 73
lâ yestenkızû-hu : onu kurtaramazlar
-
22-Hac 75
rusulen : resûller
-
22-Hac 75
ve min en nâsi : ve insanlardan
-
22-Hac 77
âmenûrkeû (âmenû irkeû) : âmenû olanlar, rükû edin
-
22-Hac 78
şehîden : şahit (olarak)
-
22-Hac 78
alâ en nâsi : insanlar üzerine
-
22-Hac 78
ve ni'me en nasîru : ve ne güzel yardımcı
-
23-Mü'minûn 7
fe menibtegâ (men ibtegâ) : artık kim isterse
-
23-Mü'minûn 13
nutfeten : nutfe, damla
-
23-Mü'minûn 14
en nutfete : bir nutfe, bir damla
-
23-Mü'minûn 14
alakaten : alaka (rahim duvarına bir noktadan bağlı olan), embriyo
-
23-Mü'minûn 14
mudgaten : (bir çiğnem et görünümünde) mudga, cenin
-
23-Mü'minûn 14
izâmen : kemik
-
23-Mü'minûn 14
lahmen : et
-
23-Mü'minûn 14
enşe'nâ-hu : biz onu inşa ettik, şekillendirdik
-
23-Mü'minûn 14
ahsenu : en güzel
-
23-Mü'minûn 18
ve enzel-nâ : ve biz indirdik
-
23-Mü'minûn 18
mâen : su
-
23-Mü'minûn 18
eskennâ-hu : onu iskân ettik, yerleştirdik, durdurduk
-
23-Mü'minûn 19
enşe'nâ : biz inşa ettik, yarattık
-
23-Mü'minûn 19
cennâtin : cennetler, (ağaçlı) bahçeler
-
23-Mü'minûn 20
ve şecereten : ve ağaç
-
23-Mü'minûn 20
tenbutu : biter, yetişir
-
23-Mü'minûn 21
fî el en'âmi : hayvanlarda
-
23-Mü'minûn 21
le ibreten : ibret, bir ders
-
23-Mü'minûn 21
menâfiu : menfaatler, faydalar
-
23-Mü'minûn 24
en yetefaddale : üstün olmak, hükmetmek
-
23-Mü'minûn 24
le enzele : mutlaka indirirdi
-
23-Mü'minûn 24
melâiketen : melekler
-
23-Mü'minûn 27
en ısnai : yapmasını
-
23-Mü'minûn 27
et tennûru : tennur, kazan
-
23-Mü'minûn 27
men : kimse, kim
-
23-Mü'minûn 28
ente : sen
-
23-Mü'minûn 28
ve men : ve kimseler
-
23-Mü'minûn 29
enzil-nî : beni indir
-
23-Mü'minûn 29
munzelen : indirişle, inişle
-
23-Mü'minûn 29
mubâreken : mübarek
-
23-Mü'minûn 29
ve ente : ve sen
-
23-Mü'minûn 31
enşe'nâ : biz yarattık
-
23-Mü'minûn 31
karnen : bir nesil
-
23-Mü'minûn 32
resûlen : bir resûl
-
23-Mü'minûn 32
eni'budû allâhe (en u'budû) : Allah'a kul olsunlar diye
-
23-Mü'minûn 34
beşeren : bir beşer, bir insan
-
23-Mü'minûn 34
izen : o taktirde, o zaman
-
23-Mü'minûn 35
enne-kum : mutlaka siz, sizin olacağınız
-
23-Mü'minûn 35
turâben : toprak
-
23-Mü'minûn 35
ve ızâmen : ve kemik
-
23-Mü'minûn 35
enne-kum : mutlaka siz, sizin olacağınız
-
23-Mü'minûn 38
keziben : yalan söyleyerek, yalanla
-
23-Mü'minûn 41
gusâen : zerreler halinde
-
23-Mü'minûn 41
fe bu'den : artık uzak olsun
-
23-Mü'minûn 42
enşe'nâ : biz inşa ettik, yarattık
-
23-Mü'minûn 42
kurûnen : nesiller
-
23-Mü'minûn 44
ummeten : ümmet
-
23-Mü'minûn 44
bu'den : uzak olsun
-
23-Mü'minûn 46
kavmen : bir kavim
-
23-Mü'minûn 47
lenâ : bize
-
23-Mü'minûn 50
âyeten : âyet
-
23-Mü'minûn 52
ummeten : bir ümmet
-
23-Mü'minûn 52
vâhıdeten : tek, bir tek
-
23-Mü'minûn 52
ve ene : ve ben
-
23-Mü'minûn 55
ennemâ : ancak, sadece, olduğunu
-
23-Mü'minûn 55
ve benîne : ve oğullar
-
23-Mü'minûn 60
enne-hum : muhakkak ki onlar, onlar ..... olduğundan
-
23-Mü'minûn 62
nefsen : nefs, kişi, kimse
-
23-Mü'minûn 66
tenkisûne : dönüp kaçıyorsunuz
-
23-Mü'minûn 71
ve men fî hinne : ve onların içinde olanlar
-
23-Mü'minûn 72
harcen : bir harc, bir ücret
-
23-Mü'minûn 77
bâben : kapı
-
23-Mü'minûn 78
enşee : inşa etti, yarattı
-
23-Mü'minûn 78
kalîlen mâ : ne kadar az
-
23-Mü'minûn 80
ve en nehâri : ve gündüz
-
23-Mü'minûn 82
turâben : toprak
-
23-Mü'minûn 82
ve izâmen : ve kemik
-
23-Mü'minûn 84
li men : kimin
-
23-Mü'minûn 84
ve men : ve kimseler
-
23-Mü'minûn 86
men : kim
-
23-Mü'minûn 88
men : kim
-
23-Mü'minûn 89
ennâ : nasıl
-
23-Mü'minûn 91
izen : öyle olsaydı, o taktirde
-
23-Mü'minûn 93
turiyen-nî : bana göstereceksin
-
23-Mü'minûn 95
en nuriye-ke : sana bizim göstermemiz
-
23-Mü'minûn 96
ahsen : en güzel
-
23-Mü'minûn 98
en yahdurû-ni : benim yanımda hazır bulunmaları
-
23-Mü'minûn 101
lâ ensâbe : neseb, soy bağı yoktur
-
23-Mü'minûn 102
men : kim
-
23-Mü'minûn 103
ve men : ve kim
-
23-Mü'minûn 103
enfuse-hum : onların nefsleri
-
23-Mü'minûn 103
fî cehenneme : cehennemin içinde, cehennemde
-
23-Mü'minûn 104
en nâru : ateş
-
23-Mü'minûn 106
kavmen : kavim
-
23-Mü'minûn 109
âmennâ : îmân ettik, âmenû olduk
-
23-Mü'minûn 109
lenâ : bizi
-
23-Mü'minûn 109
ve ente : ve sen
-
23-Mü'minûn 110
sıhriyyen : alay konusu
-
23-Mü'minûn 110
ensev-kum : size unutturdu
-
23-Mü'minûn 111
enne-hum : muhakkak ki onlar
-
23-Mü'minûn 113
yevmen : gün
-
23-Mü'minûn 114
kalîlen : az
-
23-Mü'minûn 114
enne-kum : gerçekten siz
-
23-Mü'minûn 115
ennemâ : olduğunu
-
23-Mü'minûn 115
abesen : abes olarak, boş yere
-
23-Mü'minûn 115
ve enne-kum : ve muhakkak siz
-
23-Mü'minûn 117
ve men : ve kim
-
23-Mü'minûn 117
ilâhen : ilâh
-
23-Mü'minûn 118
ve ente : ve sen
-
24-Nûr 1
enzelnâ-hâ : onu biz indirdik
-
24-Nûr 1
ve enzelnâ : ve biz indirdik
-
24-Nûr 3
lâ yenkihu : nikâh yapmaz, nikâhlayamaz
-
24-Nûr 3
zâniyeten : zina yapan kadın
-
24-Nûr 3
muşriketen : müşrik olan kadın
-
24-Nûr 3
lâ yenkihu-hâ : onu nikâhlayamaz
-
24-Nûr 4
celdeten : yalnız cilde tesir edecek şekilde vurulan sopa
-
24-Nûr 4
şehâdeten : şahitlik
-
24-Nûr 4
ebeden : ebediyyen
-
24-Nûr 6
enfusu-hum : onların kendileri
-
24-Nûr 7
enne : olduğu
-
24-Nûr 8
en teşhede : şahitlik etmesi
-
24-Nûr 9
enne : olduğu
-
24-Nûr 10
ve enne allâhe : ve muhakkak ki Allah
-
24-Nûr 11
şerren : bir şerr
-
24-Nûr 12
bi enfusi-him : kendi nefslerinde, kendi içlerinde
-
24-Nûr 15
heyyinen : kolay, basit, önemsiz
-
24-Nûr 16
lenâ : bize, bizim için
-
24-Nûr 16
en netekelleme : bizim söylememiz
-
24-Nûr 17
en teûdû : sizin dönmeniz
-
24-Nûr 17
ebeden : ebediyyen
-
24-Nûr 19
en teşîa : yayılması
-
24-Nûr 19
âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
24-Nûr 19
ve entum : ve siz
-
24-Nûr 20
ve enne allâhe : ve muhakkak Allah
-
24-Nûr 21
yâ eyyuhâ ellezîne âmenû : ey âmenû olanlar
-
24-Nûr 21
ve men yettebi' : ve kim tâbî olursa
-
24-Nûr 21
ebeden : ebediyyen
-
24-Nûr 21
men yeşâu : dilediği kimse, dilediği
-
24-Nûr 22
en yu'tû : vermeleri
-
24-Nûr 22
en yagfirallâhu (yagfire allâhu) : Allah'ın mağfiret etmesini
-
24-Nûr 25
ennallâhe (enne allâhe) : Allah'ın ..... olduğu, muhakkak
-
24-Nûr 27
yâ eyyuhâ ellezîne âmenû : ey âmenû olanlar
-
24-Nûr 27
buyûten : evler
-
24-Nûr 28
ehaden : birisi
-
24-Nûr 28
yu'zene : izin verilir
-
24-Nûr 29
en tedhulû : girmek, girmeniz
-
24-Nûr 29
buyûten : evlere
-
24-Nûr 31
benî ıhvâni-hinne : (onların) erkek kardeşlerinin oğulları
-
24-Nûr 31
benî ehavâti-hinne : (onların) kız kardeşlerinin oğulları
-
24-Nûr 32
ve enkihû : ve nikâhlayın, evlendirin
-
24-Nûr 33
hayren : bir hayır
-
24-Nûr 33
tehassunen : namusunu korumak, iffetli kalmak
-
24-Nûr 33
ve men yukrıhhunne : ve kim onları zorlarsa
-
24-Nûr 34
enzelnâ : indirdik
-
24-Nûr 34
ve meselen : ve örnek, misal
-
24-Nûr 34
ve mev'izaten : ve bir öğüt
-
24-Nûr 35
ke ennehâ : o gibidir
-
24-Nûr 35
men yeşâu : dilediği kimse
-
24-Nûr 35
lin nâsi (li en nâsi) : insanlar için, isanlara
-
24-Nûr 36
en turfea : yükseltilmesine, yüceltilmesine
-
24-Nûr 37
yevmen : gün
-
24-Nûr 38
ahsene : en güzel
-
24-Nûr 38
men : kişi, kimse
-
24-Nûr 39
mâen : su
-
24-Nûr 39
şey'en : bir şey
-
24-Nûr 40
ve men : ve kimse
-
24-Nûr 40
nûren : nur
-
24-Nûr 41
ennallâhe (enne allâhe) : Allah olduğunu
-
24-Nûr 41
men : kimse(ler)
-
24-Nûr 43
enne allâhe : Allah'ın yaptığını
-
24-Nûr 43
sehâben : bulutlar
-
24-Nûr 43
rukâmen : küme küme, küme hali
-
24-Nûr 43
men : kimse
-
24-Nûr 43
an men : o kimseden
-
24-Nûr 43
senâ : ışık, parıltı
-
24-Nûr 44
ve en nehâre : ve gündüz
-
24-Nûr 44
le ibreten : elbette ibret
-
24-Nûr 45
men yemşî : kimi yürür
-
24-Nûr 45
men yemşî : kimi yürür
-
24-Nûr 45
men yemşî : kimi yürür
-
24-Nûr 46
enzelnâ : indirdik
-
24-Nûr 46
men yeşâu : dilediği kimseyi
-
24-Nûr 47
âmennâ : îmân ettik
-
24-Nûr 50
en yehîfallâhu (yehîfe allâhu) : Allah'ın taraf tutması
-
24-Nûr 51
en yekûlû : demeleri, söylemeleri
-
24-Nûr 52
ve men : ve kim
-
24-Nûr 55
ellezîne amenû : Allah'a ulaşmayı dileyenler, âmenû olanlar
-
24-Nûr 55
le yestahlifenne-hum : onları mutlaka halife tayin edecek
-
24-Nûr 55
ve le yumekkinenne : ve mutlaka sağlamlaştıracak
-
24-Nûr 55
ve le yubeddilenne-hum : ve onlara mutlaka çevirecek
-
24-Nûr 55
emnen : emniyet, güven
-
24-Nûr 55
bî şey'en : bir şeyi
-
24-Nûr 55
ve men : ve kim
-
24-Nûr 57
lâ tahsebenne : sakın zannetme
-
24-Nûr 57
en nâru : ateş
-
24-Nûr 58
ellezîne âmenû : Allah'a ulaşmayı dileyenler, âmenû olanlar
-
24-Nûr 60
minen nisâi : kadınlardan
-
24-Nûr 60
en yeda'ne : çıkarmaları
-
24-Nûr 60
ve en yesta'fifne : ve iffetli olmayı istemeleri
-
24-Nûr 61
enfusi-kum : size, kendinize
-
24-Nûr 61
en te'kulû : yemek yemeniz
-
24-Nûr 61
en te'kulû : yemek yemeniz
-
24-Nûr 61
eştâten : ayrı ayrı olarak
-
24-Nûr 61
buyûten : evler
-
24-Nûr 61
alâ enfusi-kum : kendi üzerinize (birbirinize)
-
24-Nûr 61
tehıyyeten : selâm vererek
-
24-Nûr 61
mubareketen : mübarek, hayırlı, bereketli
-
24-Nûr 61
tayyibeten : iyi, güzel, helâl
-
24-Nûr 62
ellezîne âmenû : Allah'a ulaşmayı dileyen, îmân eden kimseler
-
24-Nûr 62
izeste'zenû-ke (iza iste'zenû-ke) : senden izin istedikleri zaman
-
24-Nûr 62
fe'zen (fe izen) : o zaman izin ver
-
24-Nûr 62
li men : o kimseye
-
24-Nûr 63
ba'dı-kum ba'den : birbirinizi
-
24-Nûr 63
livâzen : bir şeyi siper ederek (görünmemeye çalışarak)
-
24-Nûr 63
en tusîbe-hum : onlara isabet etmesi
-
24-Nûr 64
entum : siz
-
25-Furkan 1
nezîren : nezir, uyarıcı
-
25-Furkan 2
veleden : çocuk
-
25-Furkan 2
takdîren : takdir ederek, kader tayin ederek
-
25-Furkan 3
âliheten : ilâhlar
-
25-Furkan 3
şey'en : bir şey
-
25-Furkan 3
li enfusi-him : kendileri için
-
25-Furkan 3
mevten : öldürmek
-
25-Furkan 3
ve lâ hayâten : ve hayat veremez
-
25-Furkan 3
ve lâ nuşûren : ve yeniden diriltemez
-
25-Furkan 4
zulmen : zulümle
-
25-Furkan 5
bukreten : sabah
-
25-Furkan 5
ve asîlen : ve akşam
-
25-Furkan 6
enzele-hu : onu indirdi
-
25-Furkan 6
rahîmen : rahîm olan,
-
25-Furkan 7
nezîren : uyarıcı, nezir
-
25-Furkan 8
kenzun : bir hazine
-
25-Furkan 8
cennetun : cennet, ağaçlı bahçe
-
25-Furkan 8
raculen : adam
-
25-Furkan 8
meshûren : sihir yapılmış, büyülenmiş
-
25-Furkan 9
sebîlen : sebîl, yol
-
25-Furkan 10
hayren : daha hayırlı
-
25-Furkan 10
cennâtin : cennetler, ağaçlı bahçeler
-
25-Furkan 10
el enhâru : nehirler
-
25-Furkan 10
kusûren : köşkler, saraylar
-
25-Furkan 11
men kezzebe : tekzip eden kimseler, yalanlayanlar
-
25-Furkan 11
saîren : alevli ateş, cehennem
-
25-Furkan 13
mekânen : bir mekân, bir yer
-
25-Furkan 13
mukarrenîne : yakınlaştırılmış, (birbirine) bağlanmış olanlar
-
25-Furkan 14
vâhıden : bir, bir defa
-
25-Furkan 14
kesîren : çok, defalarca
-
25-Furkan 15
cennetu : cennet
-
25-Furkan 15
cezâen : ceza, karşılık, mükâfat
-
25-Furkan 15
ve masîren : ve dönüş yeri
-
25-Furkan 16
va'den : bir vaad
-
25-Furkan 16
mes'ûlen : istenen
-
25-Furkan 17
e entum : siz mi
-
25-Furkan 18
yenbegî : yakışmaz, uygun olmaz
-
25-Furkan 18
lenâ : bize
-
25-Furkan 18
en nettehıze : edinmemiz
-
25-Furkan 18
kavmen : bir kavim
-
25-Furkan 18
bûren : helâk olan
-
25-Furkan 19
ve men : ve kim
-
25-Furkan 19
azâben : bir azap
-
25-Furkan 19
kebîren : büyük
-
25-Furkan 20
fitneten : bir fitne, bir imtihan
-
25-Furkan 20
basîren : en iyi gören
-
25-Furkan 21
enfusi-him : kendileri, kendi nefsleri
-
25-Furkan 21
utuvven : taşkınlık ederek, haddi aşarak
-
25-Furkan 21
kebîren : büyük
-
25-Furkan 22
mahcûren : yasak edilmiş, haram edilmiş, men edilmiş
-
25-Furkan 23
hebâen : toz zerresi
-
25-Furkan 23
mensûran : savrulmuş, dağınık
-
25-Furkan 24
ashâbu el cenneti : cennet ehli
-
25-Furkan 24
ve ahsenu : ve ahsen, en güzel
-
25-Furkan 24
makîlen \n(kâilun) : öğle uykusu uyunan yer, dinlenme yeri \n: (öğle uyku vakti, dinlenme zamanı)
-
25-Furkan 25
tenzîlen : sıra ile indiriliş
-
25-Furkan 26
yevmen : bir gün
-
25-Furkan 27
sebîlen : sebîl, yol
-
25-Furkan 28
fulânen : filân kişi, o kişi
-
25-Furkan 28
halîlen : dost
-
25-Furkan 29
hazûlen : yardımsız bırakan, yardımı engelleyen
-
25-Furkan 31
aduvven : düşman
-
25-Furkan 31
hâdiyen : hidayete erdiren
-
25-Furkan 32
cumleten : toplu olarak, bütün olarak
-
25-Furkan 32
vâhideten : bir tek, bir defa
-
25-Furkan 32
tertîlen : yavaş yavaş, tertip tertip, kısım kısım
-
25-Furkan 33
ve ahsene : ve en güzel
-
25-Furkan 33
tefsîren : tefsir, açıklama
-
25-Furkan 34
ilâ cehenneme : cehenneme
-
25-Furkan 34
mekânen : mekân, yer
-
25-Furkan 34
sebîlen : sebîl, yol
-
25-Furkan 35
vezîren : vezir, yardımcı
-
25-Furkan 36
tedmîren : helâk ederek, yok ederek
-
25-Furkan 37
li en nâsi : insanlar için, insanlara
-
25-Furkan 37
âyeten : bir âyet, delil
-
25-Furkan 37
azâben : azap
-
25-Furkan 37
elîmen : acı
-
25-Furkan 38
ve âden : ve Ad (kavmi)
-
25-Furkan 38
ve kurûnen : ve nesiller
-
25-Furkan 38
kesîren : çok (birçok)
-
25-Furkan 39
ve kullen : ve hepsi
-
25-Furkan 39
ve kullen : ve hepsi
-
25-Furkan 39
tetbîren : mahvederek, helâk ederek
-
25-Furkan 40
nuşûren : yeniden dirilmek
-
25-Furkan 41
huzuven : alay konusu
-
25-Furkan 41
resûlen : resûl, elçi
-
25-Furkan 42
en sabernâ : sabretmemiz
-
25-Furkan 42
men : kim
-
25-Furkan 42
sebîlen : sebîl, yol
-
25-Furkan 43
men ittehaze : edinen kimse
-
25-Furkan 43
e fe ente : (o zaman, öyleyse), yoksa sen mi
-
25-Furkan 43
vekîlen : vekil
-
25-Furkan 44
enne : olduğunu
-
25-Furkan 44
el en'âmi : hayvanlar
-
25-Furkan 44
sebîlen : sebîl, yol
-
25-Furkan 45
sâkinen : sakin, sabit
-
25-Furkan 45
delîlen : delil
-
25-Furkan 46
yesîren : kolayca, azar azar, yavaş yavaş
-
25-Furkan 47
libâsen : elbise, örtü
-
25-Furkan 47
ve en nevme : ve uyku
-
25-Furkan 47
subâten : dinlenme
-
25-Furkan 47
en nehâre : gündüz
-
25-Furkan 47
nuşûren : yayılma
-
25-Furkan 48
buşren : müjdeleyici olarak
-
25-Furkan 48
ve enzelnâ : ve indirdik
-
25-Furkan 48
mâen : su
-
25-Furkan 49
beldeten : belde
-
25-Furkan 49
meyten : ölü
-
25-Furkan 49
en'âmen : hayvanlar
-
25-Furkan 49
ve enâsiyye : ve insanlar
-
25-Furkan 49
kesîren : çok
-
25-Furkan 50
en nâsi : insanlar
-
25-Furkan 51
nezîren : nezir, uyarıcı
-
25-Furkan 52
cihâden : cihad
-
25-Furkan 52
kebîren : büyük
-
25-Furkan 53
mahcûren : engellenen, mani olunan
-
25-Furkan 54
beşeren : beşer, insan
-
25-Furkan 54
neseben : neseb, akrabalık, soy bağı
-
25-Furkan 54
kadîren : kaadir, herşeye gücü yeten
-
25-Furkan 55
lâ yenfeu-hum : onlar fayda vermez
-
25-Furkan 56
mubeşşiren : müjdeleyici olarak
-
25-Furkan 56
ve nezîren : ve uyarıcı olarak
-
25-Furkan 57
men : kimse
-
25-Furkan 57
en yettehıze : edinmek
-
25-Furkan 57
sebîlen : bir yol
-
25-Furkan 58
habîren : haberdar olan
-
25-Furkan 59
habîren : haberdar olan
-
25-Furkan 60
nufûren : nefret
-
25-Furkan 61
burûcen : burçlar
-
25-Furkan 61
sirâcen : kandil
-
25-Furkan 61
ve kameren : ve ay
-
25-Furkan 61
munîren : aydınlatıcı
-
25-Furkan 62
ve en nehâre : ve gündüz
-
25-Furkan 62
hılfeten : karşılıklı ardarda, birbirini takip eden
-
25-Furkan 62
li men : o kişi için
-
25-Furkan 62
en yezzekkere : tezekkür etmek
-
25-Furkan 62
şukûren : şükretmek
-
25-Furkan 63
hevnen : mütevazi olarak, tevazu ile
-
25-Furkan 63
selâmen : selâm
-
25-Furkan 64
succeden : secde ederek
-
25-Furkan 64
ve kıyâmen : ve kıyam ederek, ayakta durarak
-
25-Furkan 65
cehenneme : cehennem
-
25-Furkan 65
garâmen : daimî helâk edici
-
25-Furkan 66
mustekarren : karar kılınan yer, karargâh
-
25-Furkan 66
ve mukâmen : ve ikâmet edilen yer (ikâmet yeri)
-
25-Furkan 67
enfekû : infâk ettiler
-
25-Furkan 67
kavâmen : ikame eden
-
25-Furkan 68
ilâhen : ilâh
-
25-Furkan 68
en nefse : nefs, kimse, kişi
-
25-Furkan 68
ve men : ve kim
-
25-Furkan 68
esâmen : günah, ceza, azap
-
25-Furkan 69
muhânen : alçaltılmış olarak
-
25-Furkan 70
men : kim
-
25-Furkan 70
ve âmene : ve mü'min oldu
-
25-Furkan 70
amelen sâlihan : salih amel, nefs tezkiyesi
-
25-Furkan 70
hasenâtin : hasenatlar, sevaplar
-
25-Furkan 70
gafûren : gafur, günahları sevaba çeviren
-
25-Furkan 70
rahîmen : rahîm olan,
-
25-Furkan 71
ve men : ve kim
-
25-Furkan 71
metâben : tövbesi kabul edilmiş
-
25-Furkan 72
kirâmen : kerim olarak, vakarla
-
25-Furkan 73
summen : sağır
-
25-Furkan 73
ve umyânen : ve kör (âmâ)
-
25-Furkan 74
rabbenâ : Rabbimiz
-
25-Furkan 74
lenâ : bize
-
25-Furkan 74
imâmen : imam
-
25-Furkan 75
tahiyyeten : hayır dualarla, hürmet ve selâmet dilekleriyle
-
25-Furkan 75
ve selâmen : ve selâm
-
25-Furkan 76
mustekarren : karar kılınan yer, karargâh
-
25-Furkan 76
ve mukâmen : ve ikâmet yeri
-
25-Furkan 77
lizâmen : elzem olan, kaçınılmaz olan
-
26-Şuarâ 4
âyeten : bir âyet (mucize)
-
26-Şuarâ 6
enbâu (nebe) : haberler (haber)
-
26-Şuarâ 7
enbetnâ : yetiştirdik
-
26-Şuarâ 8
âyeten : âyet
-
26-Şuarâ 10
en i'ti : gitmesi
-
26-Şuarâ 12
en yukezzibû-ni : beni yalanlamaları
-
26-Şuarâ 13
ve lâ yentaliku : ve dönmüyor
-
26-Şuarâ 14
zenbun : suç, günah
-
26-Şuarâ 14
en yaktulû-ni : beni öldürmelerinden
-
26-Şuarâ 17
en ersil : göndermesi
-
26-Şuarâ 17
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
26-Şuarâ 18
velîden : çocuk olarak, çocukken
-
26-Şuarâ 19
ve ente : ve sen
-
26-Şuarâ 20
izen : o zaman
-
26-Şuarâ 20
ve ene : ve ben
-
26-Şuarâ 21
hukmen : hüküm, hikmet
-
26-Şuarâ 22
en abbedte : senin köle yapman
-
26-Şuarâ 22
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
26-Şuarâ 25
li men : kimselere
-
26-Şuarâ 29
ilâhen : bir ilâh
-
26-Şuarâ 29
ec'alenne-ke : seni mutlaka kılacağım
-
26-Şuarâ 33
li en nâzırîne : bakanlar için, seyredenler için
-
26-Şuarâ 35
en yuhrice-kum : sizi çıkarmak
-
26-Şuarâ 39
li en nâsi : insanlara
-
26-Şuarâ 39
entum : siz
-
26-Şuarâ 41
lenâ : bize
-
26-Şuarâ 42
izen : öyleyse, o zaman
-
26-Şuarâ 43
entum : siz
-
26-Şuarâ 47
âmennâ : biz îmân ettik
-
26-Şuarâ 49
âmentum : siz îmân ettiniz
-
26-Şuarâ 49
en âzene : benim izin vermem
-
26-Şuarâ 49
usallibenne-kum : sizi astıracağım
-
26-Şuarâ 51
en yagfira : mağfiret etmesi
-
26-Şuarâ 51
lenâ : bizi, bize
-
26-Şuarâ 51
en kunnâ : olmuş olmamız
-
26-Şuarâ 52
en esri : gece yürümesi, gece yola çıkması
-
26-Şuarâ 55
lenâ : bize
-
26-Şuarâ 57
min cennâtin : bahçelerden
-
26-Şuarâ 59
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
26-Şuarâ 63
en ıdrib : vurması
-
26-Şuarâ 63
fenfeleka (fe infeleka) : hemen (infilâk etti) yarıldı, ayrıldı
-
26-Şuarâ 65
ve enceynâ : ve kurtardık
-
26-Şuarâ 65
ve men : ve kimseler
-
26-Şuarâ 67
âyeten : âyet (vardır)
-
26-Şuarâ 71
asnâmen : putlar
-
26-Şuarâ 73
yenfeûne-kum : size fayda veriyorlar
-
26-Şuarâ 76
entum : siz
-
26-Şuarâ 82
en yagfira : mağfiret etmesi
-
26-Şuarâ 83
hukmen : hüküm, hikmet
-
26-Şuarâ 85
cenneti : cennet
-
26-Şuarâ 85
en naîmi : naim (ni'metlendirilmiş)
-
26-Şuarâ 88
lâ yenfau : fayda vermez
-
26-Şuarâ 88
benûne : oğullar, çocuklar
-
26-Şuarâ 89
men : kim, kimse, kişi
-
26-Şuarâ 90
el cennetu : cennet
-
26-Şuarâ 93
yensurûne-kum : size yardım ediyorlar
-
26-Şuarâ 93
yentesırûne : kendilerine yardım edebiliyorlar
-
26-Şuarâ 100
lenâ : bize, bizim için
-
26-Şuarâ 102
fe lev enne : keşke olsaydı
-
26-Şuarâ 102
lenâ : bize, bizim için
-
26-Şuarâ 102
kerraten : bir kere daha
-
26-Şuarâ 103
âyeten : bir âyet, ibret
-
26-Şuarâ 114
ene : ben
-
26-Şuarâ 115
in ene : ben sadece
-
26-Şuarâ 116
lem tentehi : vazgeçmezsen
-
26-Şuarâ 116
le tekûnenne : sen muhakkak ..... olacaksın
-
26-Şuarâ 118
ve men : ve kimseler, kişiler
-
26-Şuarâ 119
enceynâ-hu : onu kurtardık
-
26-Şuarâ 119
ve men : ve kimseleri
-
26-Şuarâ 121
âyeten : bir âyet, bir ibret
-
26-Şuarâ 128
âyeten : âyet, delil
-
26-Şuarâ 133
bi en'âmin : hayvanlarla
-
26-Şuarâ 133
ve benîne : ve oğullar, çocuklar
-
26-Şuarâ 134
ve cennâtin : ve bahçeler
-
26-Şuarâ 139
âyeten : bir âyet
-
26-Şuarâ 147
cennâtin : bahçeler
-
26-Şuarâ 149
ve tenhıtûne : ve oyuyorsunuz, yontuyorsunuz
-
26-Şuarâ 149
buyûten : evler
-
26-Şuarâ 153
ente : sen
-
26-Şuarâ 154
ente : sen
-
26-Şuarâ 158
âyeten : bir âyet
-
26-Şuarâ 166
entum : siz
-
26-Şuarâ 167
lem tentehi : sen vazgeçmezsen
-
26-Şuarâ 167
le tekûnenne : sen mutlaka olacaksın
-
26-Şuarâ 171
acûzen : ihtiyar kadın
-
26-Şuarâ 174
âyeten : bir âyet
-
26-Şuarâ 183
en nâse : insanlar
-
26-Şuarâ 185
ente : sen
-
26-Şuarâ 186
ente : sen
-
26-Şuarâ 187
kisefen : bir parça
-
26-Şuarâ 190
âyeten : bir âyet, delil, ibret
-
26-Şuarâ 192
tenzîlu : indirmesi
-
26-Şuarâ 197
âyeten : bir âyet, delil
-
26-Şuarâ 197
en ya'leme-hu : onu bilmesi
-
26-Şuarâ 197
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
26-Şuarâ 202
bagteten : ansızın
-
26-Şuarâ 210
ve mâ tenezzelet : ve indirmedi
-
26-Şuarâ 211
ve mâ yenbagî : ve yakışmaz
-
26-Şuarâ 213
ilâhen : ilâh
-
26-Şuarâ 214
ve enzir : ve uyar
-
26-Şuarâ 215
vahfıd cenâha-ke : kanatlarını indir, kanatlarını ger
-
26-Şuarâ 215
li men : kimselere
-
26-Şuarâ 221
alâ men : kimse(ler)e, kişilere
-
26-Şuarâ 221
tenezzelu : iner
-
26-Şuarâ 222
tenezzelu : iner
-
26-Şuarâ 225
enne-hum : onların ..... olduğunu
-
26-Şuarâ 226
ve enne-hum : ve onların ..... olduğunu, muhakkak ki onlar
-
26-Şuarâ 227
âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
26-Şuarâ 227
ventesarû (ve intesarû) : ve yardım alanlar, yardım edilenler
-
26-Şuarâ 227
yenkalibûne : dönecekler
-
27-Neml 2
huden : hidayete erdirici
-
27-Neml 4
zeyyennâ : süsledik
-
27-Neml 7
nâren : bir ateş
-
27-Neml 8
en bûrike : mübarek kılındı
-
27-Neml 8
men : kimse(ler)
-
27-Neml 8
fî en nâri : ateşin içinde, yanında
-
27-Neml 8
men : kimse(ler)
-
27-Neml 9
enallâhu (ene allâhu) : ben Allah'ım
-
27-Neml 10
enne-hâ : onun olduğunu
-
27-Neml 10
mudbiren : arkasına dönen
-
27-Neml 11
men : kim
-
27-Neml 11
husnen : iyilik
-
27-Neml 12
kavmen : bir kavim
-
27-Neml 13
mubsıraten : görünür halde
-
27-Neml 14
enfusu-hum : kendileri, nefsleri
-
27-Neml 14
zulmen : zulmederek
-
27-Neml 14
ve uluvven : ve büyüklenerek
-
27-Neml 14
fenzur (fe unzur) : o zaman, öyleyse bak
-
27-Neml 15
ilmen : ilim
-
27-Neml 16
en nâsu : insanlar
-
27-Neml 16
mentıka : nutuk, dil, lisan
-
27-Neml 18
en nemlu : karıncalar (topluluğu)
-
27-Neml 18
lâ yahtımenne-kum : sakın sizi ezmesin
-
27-Neml 19
dâhıken : gülerek
-
27-Neml 19
en eşkure : benim şükretmem
-
27-Neml 19
en'amte : ni'metlendirdin, en'am buyurdun
-
27-Neml 19
ve en a'mele salihan : ve benim salih amel yapmam
-
27-Neml 21
uazzibenne-hu : ona azap edeceğim
-
27-Neml 21
azâben şedîden : şiddetli azap
-
27-Neml 21
le ye'tiyennî bi : bana kesin olarak getirmeli
-
27-Neml 23
umreeten : bir kadın, bir hanım
-
27-Neml 24
ve zeyyene : ve süsledi
-
27-Neml 27
se nenzuru : bakacağız
-
27-Neml 28
fenzur (fe unzur) : sonra bak
-
27-Neml 32
kâtıaten : kat'i olarak, kesinlikle
-
27-Neml 32
emren : emir, iş
-
27-Neml 34
karyeten : bir belde, bir ülke
-
27-Neml 34
ezilleten : zillete düşürerek
-
27-Neml 36
entum : sizler
-
27-Neml 37
ne'tiyenne-hum : onlara geleceğiz, geliriz
-
27-Neml 37
nuhricenne-hum : onları sürüp çıkaracağız
-
27-Neml 37
ezilleten : zilletle
-
27-Neml 38
en ye'tû-nî : bana gelmeleri
-
27-Neml 39
ene : ben
-
27-Neml 39
en tekûme : (yerinden) kalkman
-
27-Neml 40
ene : ben
-
27-Neml 40
en yertedde : eski haline dönmek
-
27-Neml 40
tarfu-ke \n(en yertedde ileyke tarfu-ke) : senin gözün, bakışın \n: (bakışının sana dönmesi, gözünü kırpman, gözünü açıp kapaman)
-
27-Neml 40
ve men : ve kim
-
27-Neml 40
ve men : ve kim
-
27-Neml 41
nenzur : bakalım
-
27-Neml 42
ke ennehu : sanki o, onun gibi
-
27-Neml 44
lucceten : derin su
-
27-Neml 45
eni'budûllâhe : Allah'a kul olun
-
27-Neml 46
el haseneti : hasenat, iyilik
-
27-Neml 47
men : kim, kimse
-
27-Neml 47
entum : siz
-
27-Neml 47
tuftenûne : fitneye düşüyorsunuz, fitneye düşmüş
-
27-Neml 49
nubeyyitenne-hu : gece baskını (geceleyin baskın) düzenleyelim
-
27-Neml 49
nekûlenne : söyleyelim
-
27-Neml 51
fenzur (fe unzur) : bundan sonra bak
-
27-Neml 51
ennâ : nasıl
-
27-Neml 52
hâviyeten : harabe, boş, çökmüş
-
27-Neml 52
âyeten : bir âyet, bir delil, bir ibret
-
27-Neml 53
ve enceynâ : ve kurtardık
-
27-Neml 53
ellezîne âmenû : âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)
-
27-Neml 54
ve entum : ve siz
-
27-Neml 55
şehveten : şehvetle
-
27-Neml 55
min dûni en nisâi : kadınlardan başka, kadınlar yerine
-
27-Neml 55
bel entum : hayır siz
-
27-Neml 56
en kâlû : onların demeleri
-
27-Neml 57
enceynâ-hu : biz onu kurtardık
-
27-Neml 60
men : kim, kimse
-
27-Neml 60
ve enzele : ve indirdi
-
27-Neml 60
mâen : su
-
27-Neml 60
enbetnâ : bitirdik, yetiştirdik
-
27-Neml 60
en tunbitû : sizin yetiştirmeniz
-
27-Neml 61
men : kim, kimse
-
27-Neml 61
karâren : karar yeri, yerleşmeye uygun mekân
-
27-Neml 61
enhâren : nehirler
-
27-Neml 61
hâcizen : perde, engel
-
27-Neml 62
men : kim, kimse
-
27-Neml 62
kalîlen mâ : ne kadar az
-
27-Neml 63
men : kim, kimse
-
27-Neml 63
ve men : ve kimse
-
27-Neml 63
buşren : müjdeleyici olarak
-
27-Neml 64
men : kim, kimse
-
27-Neml 64
ve men : ve kim
-
27-Neml 65
men : kim, kimse
-
27-Neml 67
turâben : toprak
-
27-Neml 69
fenzurû (fe unzurû) : böylece bakın
-
27-Neml 70
ve lâ tahzen : ve mahzun olma, üzülme
-
27-Neml 72
en yekûne : olur, oluyor
-
27-Neml 73
en nâsi : insanlar
-
27-Neml 76
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
27-Neml 77
huden : hidayet
-
27-Neml 81
ente : sen
-
27-Neml 81
men : kimse
-
27-Neml 82
dâbbeten : dabbe
-
27-Neml 82
enne : olduğunu
-
27-Neml 82
en nâse : insanlar
-
27-Neml 83
fevcen : fevc fevc, grup grup
-
27-Neml 83
mimmen (min men) : kimselerden
-
27-Neml 84
ilmen : ilim olarak, ilmen
-
27-Neml 85
lâ yentıkûne : konuşmazlar, konuşamazlar
-
27-Neml 86
ennâ : nasıl
-
27-Neml 86
ve en nehâra : ve gündüz
-
27-Neml 86
mubsıren : görünen, aydınlık (olan)
-
27-Neml 87
men : kim, kimse
-
27-Neml 87
ve men : ve kimse
-
27-Neml 87
men : kimse
-
27-Neml 88
câmideten : cansız, hareketsiz
-
27-Neml 89
men : kim, kimse
-
27-Neml 89
bi el haseneti : hasenat, kazanılan dereceler
-
27-Neml 90
ve men : ve kim
-
27-Neml 90
fî en nâri : ateş içine, ateşe
-
27-Neml 91
en a'bude : benim ibadet etmem
-
27-Neml 91
en ekûne : benim olmam
-
27-Neml 92
ve en etluve : ve benim okumam
-
27-Neml 92
men ihtedâ : kim hidayete ererse
-
27-Neml 92
ve men : ve kim
-
27-Neml 92
ene : ben
-
28-Kasas 4
tâifeten : taife, bölük, grup, kısım
-
28-Kasas 5
en nemunne : ni'metlendirmek
-
28-Kasas 5
eimmeten : imamlar, önderler
-
28-Kasas 7
en erdıî-hi : onu emzirmesi
-
28-Kasas 7
ve lâ tahzenî : ve üzülme
-
28-Kasas 8
aduvven : düşman olarak
-
28-Kasas 8
ve hazenen : ve hüzün olarak, dert olarak
-
28-Kasas 9
en yenfea-nâ : bize faydası olur
-
28-Kasas 9
veleden : evlât
-
28-Kasas 10
en rabatnâ : rabıta kurmamız, bizim bağlamamız
-
28-Kasas 13
ve lâ tahzene : ve üzülmesin, mahzun olmasın
-
28-Kasas 13
enne : olduğunu
-
28-Kasas 14
hukmen : hüküm
-
28-Kasas 14
ve ilmen : ve ilim
-
28-Kasas 17
en'amte : sen ni'met verdin, ni'metlendirdin
-
28-Kasas 17
len ekûne : ben olmayacağım
-
28-Kasas 17
zahîren : arka çıkan, yardımcı olan
-
28-Kasas 18
hâifen : korkarak
-
28-Kasas 18
istensara-hu : ondan yardım istedi
-
28-Kasas 19
en : muhakkak
-
28-Kasas 19
en yabtışe : yakalamak
-
28-Kasas 19
en taktule-nî : beni öldürmek
-
28-Kasas 19
nefsen : kişi
-
28-Kasas 19
en tekûne : senin olman
-
28-Kasas 19
cebbâren : cebbar, zorba
-
28-Kasas 19
en tekûne : senin olmak
-
28-Kasas 20
min en nâsıhîne : nasihat edenlerden, öğüt verenlerden
-
28-Kasas 21
hâifen : korkarak
-
28-Kasas 22
medyene : Medyen (şehri)
-
28-Kasas 22
en yehdiye-nî : beni hidayete erdirir, ulaştırır
-
28-Kasas 23
medyene : Medyen
-
28-Kasas 23
ummeten : bir ümmet
-
28-Kasas 23
min en nâsi : insanlardan
-
28-Kasas 24
enzelte : sen indirdin
-
28-Kasas 25
lenâ : bize, bizi, bizimiçin
-
28-Kasas 26
men iste'certe : senin ücretle çalıştırdığın kimse(ler)
-
28-Kasas 27
en unkiha-ke : sana nikâhlamak
-
28-Kasas 27
en te'cure-nî : bana ücretli çalışman, hizmet etmen
-
28-Kasas 27
en eşukka : zorluk çıkarmak, mecbur etmek
-
28-Kasas 29
nâren : ateş
-
28-Kasas 29
nâren : bir ateş
-
28-Kasas 29
en nâri : ateş
-
28-Kasas 30
el eymeni : sağ taraf
-
28-Kasas 30
en yâ mûsâ : ey Musa
-
28-Kasas 30
ene allâhu : Ben Allah'ım
-
28-Kasas 31
ve en elkı : ve at, bırak
-
28-Kasas 31
keenne-hâ : gibi
-
28-Kasas 31
mudbiren : arkasını dönerek
-
28-Kasas 32
cenâha-ke : senin kanatların (kolların)
-
28-Kasas 32
kavmen : kavim
-
28-Kasas 33
nefsen : kimse
-
28-Kasas 33
en yaktulû-ni : beni öldürmelerinden
-
28-Kasas 34
lisânen : dil, lisan bakımından
-
28-Kasas 34
rid'en : yardım, destek
-
28-Kasas 34
en : eğer
-
28-Kasas 35
sultânen : sultan, güç, hakimiyet
-
28-Kasas 35
entumâ : ikiniz
-
28-Kasas 35
ve men : ve kim
-
28-Kasas 36
mufteren : uydurulmuş
-
28-Kasas 37
bi men : kimin
-
28-Kasas 37
ve men : ve kim
-
28-Kasas 39
enne-hum : onlar olduğunu
-
28-Kasas 41
eimmeten : imamlar, önderler, liderler
-
28-Kasas 41
ilâ en nârı : ateşe
-
28-Kasas 42
la'neten : lânet
-
28-Kasas 43
li en nâsi : insanlar için
-
28-Kasas 43
ve huden : ve hidayet olarak
-
28-Kasas 43
ve rahmeten : ve rahmet olarak
-
28-Kasas 45
enşe'nâ : inşa ettik, oluşturduk
-
28-Kasas 45
kurûnen : nesiller
-
28-Kasas 45
sâviyen : yerleşen, ikâmet eden, uzun süre kalan
-
28-Kasas 45
medyene : Medyen
-
28-Kasas 46
rahmeten : bir rahmet
-
28-Kasas 46
kavmen : bir kavim
-
28-Kasas 47
en tusîbe-hum : onlara isabet ettiğinde
-
28-Kasas 47
resûlen : resûl, elçi
-
28-Kasas 50
ennemâ : sadece, yalnız
-
28-Kasas 50
ve men : ve kim
-
28-Kasas 50
mimmenittebea : tâbî olan kimseden
-
28-Kasas 50
huden : hidayet
-
28-Kasas 53
âmennâ : biz îmân ettik
-
28-Kasas 54
bi el haseneti : hasenat ile, iyilikle
-
28-Kasas 55
lenâ : bize
-
28-Kasas 56
men ahbebte : sevdiğin kişi
-
28-Kasas 56
men : kişi
-
28-Kasas 57
haremen : harem olan, hürmet edilen
-
28-Kasas 57
âminen : emin olan
-
28-Kasas 58
lem tusken : iskân edilmedi (oturulmadı)
-
28-Kasas 58
kalîlen : az
-
28-Kasas 59
resûlen : bir resûl
-
28-Kasas 61
men : kimse
-
28-Kasas 61
va'den : vaad
-
28-Kasas 61
hasenen : güzel
-
28-Kasas 61
men : kimse
-
28-Kasas 64
enne-hum : onların olduğu
-
28-Kasas 66
el enbâu : haberler
-
28-Kasas 67
men : kim
-
28-Kasas 67
ve âmene : ve îmân etti, âmenû oldu, Allah'a ulaşmayı diledi
-
28-Kasas 67
en yekûne : olması
-
28-Kasas 71
sermeden : sürekli, uzun süre, sonsuz
-
28-Kasas 71
men : kim
-
28-Kasas 72
en nehâre : gündüz
-
28-Kasas 72
sermeden : sürekli, uzun süre, sonsuz
-
28-Kasas 72
men : kim
-
28-Kasas 73
ve en nehâre : ve gündüz
-
28-Kasas 75
şehîden : bir şahit
-
28-Kasas 75
enne : olduğu
-
28-Kasas 76
le tenûu bi : mutlaka ağır gelir, zor taşır
-
28-Kasas 77
ve lâ tense : ve unutma
-
28-Kasas 77
ahsenallâhu (ahsene allâhu) : Allah ihsan etti
-
28-Kasas 78
enne : olduğu
-
28-Kasas 78
men : kim
-
28-Kasas 78
kuvveten : kuvvet
-
28-Kasas 79
lenâ : bize, bizim
-
28-Kasas 80
men : kim, kimse, kişi
-
28-Kasas 80
âmene : îmân etti
-
28-Kasas 81
yensurûne-hu : ona yardım ederler
-
28-Kasas 82
temennev : temenni ettiler, dilediler
-
28-Kasas 82
keenne : sanki, demek ki, öyle ki, öyleyse
-
28-Kasas 82
men : kim, kimse
-
28-Kasas 82
en menne allâhu : Allah'ın ni'metlendirmesi
-
28-Kasas 82
keennehu : sanki, demek ki, öyle ki, öyleyse
-
28-Kasas 83
uluvven : üstünlük
-
28-Kasas 83
fesâden : fesat
-
28-Kasas 84
men : kim
-
28-Kasas 84
el haseneti : hasene, iyilik, sevap
-
28-Kasas 84
ve men : ve kim
-
28-Kasas 85
men câe : gelen kimseyi
-
28-Kasas 85
ve men : ve kimseyi
-
28-Kasas 86
en yulkâ : ilka edilmesi, ulaştırılması
-
28-Kasas 86
rahmeten : rahmet olarak
-
28-Kasas 86
lâ tekûnenne : sakın sen olma
-
28-Kasas 86
zahîren : yardımcı
-
28-Kasas 87
ve lâ tekûnenne : ve sen sakın olma
-
28-Kasas 88
ilâhen : ilâh
-
29-Ankebût 2
en nâsu : insan(lar)
-
29-Ankebût 2
en yutrekû : terkedilecek, bırakılacaklar
-
29-Ankebût 2
en yekûlû : onların demeleri
-
29-Ankebût 2
âmennâ : biz îmân ettik
-
29-Ankebût 2
lâ yuftenûne : imtihan edilmez
-
29-Ankebût 3
fetennâ : biz imtihan ettik
-
29-Ankebût 3
enne : olduğunu
-
29-Ankebût 3
ya'lemene : ve muhakkak ki bilmektedir
-
29-Ankebût 4
en yesbikû-nâ : bizi geçmeleri
-
29-Ankebût 5
men : kim
-
29-Ankebût 6
ve men : ve kim
-
29-Ankebût 7
âmenû : âmenû oldular (hayattayken Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
29-Ankebût 7
necziyenne-hum : onları mutlaka mükâfatlandıracağız
-
29-Ankebût 7
ahsene : daha ahsen, daha güzel
-
29-Ankebût 8
husnen : güzellikle, güzel
-
29-Ankebût 9
âmenû : âmenû oldular (hayattayken Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
29-Ankebût 9
nudhılenne-hum : onları mutlaka dahil edeceğiz
-
29-Ankebût 10
en nâsi : insanlar
-
29-Ankebût 10
men : kim, kimse
-
29-Ankebût 10
âmennâ : biz îmân ettik (biz âmenû olduk)
-
29-Ankebût 10
en nâsi : insan
-
29-Ankebût 11
ya'lemenne : muhakkak bilir
-
29-Ankebût 11
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
29-Ankebût 11
ya'lemenne : muhakkak bilir
-
29-Ankebût 12
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
29-Ankebût 13
eskâlen : yükler, günahlar
-
29-Ankebût 14
senetin : sene, yıl
-
29-Ankebût 14
âmen : yıllar
-
29-Ankebût 15
enceynâ-hu : biz onu kurtardık
-
29-Ankebût 15
âyeten : âyet, ibret
-
29-Ankebût 17
evsânen : putlar
-
29-Ankebût 17
ifken : yalan, iftira
-
29-Ankebût 20
en neş'ete el âhırete : ahiretin inşası, ahiretin yaratılması
-
29-Ankebût 21
men : kim, kimse
-
29-Ankebût 21
men : kim, kimse
-
29-Ankebût 22
mâ entum : siz değilsiniz
-
29-Ankebût 24
en kâlûktulû-hu : 'onu öldürün' demek
-
29-Ankebût 24
encâhullâhu (encâhu allâhu) : Allah onu kurtardı
-
29-Ankebût 24
min en nâri : ateşten
-
29-Ankebût 25
evsânen : putlar
-
29-Ankebût 25
en nâru : ateş
-
29-Ankebût 26
âmene : îmân etti
-
29-Ankebût 27
en nubuvvete : nebîlik, peygamberlik
-
29-Ankebût 29
en kâlû'ti-nâ : 'bize getir'' demek
-
29-Ankebût 32
lûten : Lut
-
29-Ankebût 32
bi men : kimseyi
-
29-Ankebût 32
le nunecciyenne-hu : onu muhakkak kurtaracağız
-
29-Ankebût 33
en câet : gelmesi
-
29-Ankebût 33
ve lâ tahzen : ve mahzun olma
-
29-Ankebût 34
riczen : azap
-
29-Ankebût 35
âyeten : âyet, delil
-
29-Ankebût 35
beyyineten : açıkça
-
29-Ankebût 36
ve ilâ medyene : ve Medyen'e
-
29-Ankebût 36
şuayben : Şuayb
-
29-Ankebût 38
ve âden : ve Ad (kavmi)
-
29-Ankebût 38
tebeyyene : beyan edildi
-
29-Ankebût 38
ve zeyyene : ve süsledi
-
29-Ankebût 40
kullen : hepsi
-
29-Ankebût 40
zenbi-hi : onun günahı
-
29-Ankebût 40
men : kim, kimse
-
29-Ankebût 40
hâsıben : kasırga
-
29-Ankebût 40
men : kim, kimse
-
29-Ankebût 40
men : kim, kimse
-
29-Ankebût 40
men : kim, kimse
-
29-Ankebût 40
enfuse-hum : onların nefsleri, kendi nefsleri
-
29-Ankebût 41
beyten : ev
-
29-Ankebût 41
evhene : en dayanıksız
-
29-Ankebût 43
li en nâsi : insanlar için, insanlara
-
29-Ankebût 44
âyeten : âyetler
-
29-Ankebût 45
tenhâ : nehyeder, yasaklar, mani olur
-
29-Ankebût 46
ahsenu : en ahsen, en güzel olan
-
29-Ankebût 46
âmennâ : biz îmân ettik
-
29-Ankebût 47
enzelnâ : biz indirdik
-
29-Ankebût 47
men : kim, kimse, kişi
-
29-Ankebût 48
izen : öyleyse, o zaman, öyle olsa
-
29-Ankebût 50
ene : ben
-
29-Ankebût 51
ennâ : nasıl
-
29-Ankebût 51
enzelnâ : biz indirdik
-
29-Ankebût 51
rahmeten : bir rahmet
-
29-Ankebût 52
şehîden : şahit olarak
-
29-Ankebût 52
âmenû : inandılar
-
29-Ankebût 53
musemmen : belirlenmiş
-
29-Ankebût 53
ve le ye'tiyenne-hum : ve mutlaka onlara gelecek
-
29-Ankebût 53
bagteten : ansızın
-
29-Ankebût 54
cehenneme : cehennem
-
29-Ankebût 56
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler
-
29-Ankebût 58
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
29-Ankebût 58
le nubevvienne-hum : mutlaka onları mutlaka yerleştireceğiz
-
29-Ankebût 58
min el cenneti : cennette
-
29-Ankebût 58
el enhâru : nehirler
-
29-Ankebût 61
men : kim, kimse
-
29-Ankebût 61
ennâ : nasıl
-
29-Ankebût 62
men yeşâu : dilediği kimse
-
29-Ankebût 63
men : kim
-
29-Ankebût 63
mâen : su
-
29-Ankebût 67
ennâ : nasıl
-
29-Ankebût 67
haramen : haram, hürmet edilip yasaklanan
-
29-Ankebût 67
âminen : emin olan, güvenilir olan
-
29-Ankebût 67
en nâsu : insanlar
-
29-Ankebût 68
ve men : ve kimdir
-
29-Ankebût 68
men : kim, kimse, kişi
-
29-Ankebût 68
keziben : yalan olarak, yalanla
-
29-Ankebût 68
cehenneme : cehennem
-
29-Ankebût 68
mesven : barınacak yer
-
29-Ankebût 69
nehdiyenne-hum : onları mutlaka ulaştırırız
-
3-Âl-i İmrân 3
ve enzele : ve indirdi
-
3-Âl-i İmrân 4
huden : hidayete erdiren, hidayete vesile olan, hidayete erdirici olarak
-
3-Âl-i İmrân 4
li en nâsi : insanlar için
-
3-Âl-i İmrân 4
ve enzele : ve indirdi
-
3-Âl-i İmrân 7
enzele : indirdi
-
3-Âl-i İmrân 7
âmennâ bihi : biz ona inandık, ona îmân ettik
-
3-Âl-i İmrân 8
veheb lenâ : bize vehbi olarak ihsan et, bağışla
-
3-Âl-i İmrân 8
rahmeten : rahmet
-
3-Âl-i İmrân 8
ente : sen
-
3-Âl-i İmrân 9
en nâsi : insanlar
-
3-Âl-i İmrân 10
len tugniye : asla fayda etmez
-
3-Âl-i İmrân 10
şey'en : bir şey
-
3-Âl-i İmrân 10
en nâri : ateş
-
3-Âl-i İmrân 12
ilâ cehenneme : cehenneme (cehennemde)
-
3-Âl-i İmrân 13
men yeşâu : dilediği kimse
-
3-Âl-i İmrân 13
le ibreten : elbette, mutlaka ibret
-
3-Âl-i İmrân 14
li en nâsi : insanlara
-
3-Âl-i İmrân 14
min en nisâi : kadınlardan, kadınlara
-
3-Âl-i İmrân 14
ve el benîne : ve oğullara
-
3-Âl-i İmrân 14
ve el en'âmi : ve hayvanlar, davarlar
-
3-Âl-i İmrân 15
cennâtun : cennetler
-
3-Âl-i İmrân 15
el enhâru : nehirler
-
3-Âl-i İmrân 16
âmennâ : biz âmenû olduk
-
3-Âl-i İmrân 16
fagfir lenâ : artık bizi mağfiret et
-
3-Âl-i İmrân 16
azâbe en nâri : ateşin azabı
-
3-Âl-i İmrân 18
enne-hû : muhakkak ki o
-
3-Âl-i İmrân 18
kâimen bi el kıstı : adalet ile yerine getirdi
-
3-Âl-i İmrân 19
bagyen : hased, fesad
-
3-Âl-i İmrân 19
ve men : ve kimse, kim
-
3-Âl-i İmrân 20
ve men ittebea-ni : ve, bana tâbî olan kimseler
-
3-Âl-i İmrân 21
en nebiyyîne : ve peygamberlerini
-
3-Âl-i İmrân 21
min en nâsi : insanlardan
-
3-Âl-i İmrân 23
ûtû nasîben : nasip verildi
-
3-Âl-i İmrân 24
bi enne-hum : sebebiyle
-
3-Âl-i İmrân 24
len : asla
-
3-Âl-i İmrân 24
en nâru : ateş
-
3-Âl-i İmrân 24
eyyâmen ma'dûdâtin : sayılı günler
-
3-Âl-i İmrân 26
men teşâu : dilediğin kimseye
-
3-Âl-i İmrân 26
ve tenziu el mulke : ve mülkü (geri) alırsın
-
3-Âl-i İmrân 26
mimmen (min men) teşâu : dilediğin kimseden
-
3-Âl-i İmrân 26
men teşâu : dilediğin kimseyi
-
3-Âl-i İmrân 26
men teşâu : dilediğin kimseyi
-
3-Âl-i İmrân 27
fî en nehâri : gündüzün içine
-
3-Âl-i İmrân 27
ve tûlicu en nehâra : ve gündüzü sokarsın
-
3-Âl-i İmrân 27
men teşâu : dilediğin kimseyi
-
3-Âl-i İmrân 28
ve men yef'al : ve kim yaparsa
-
3-Âl-i İmrân 28
illâ en tettekû : sakınmak için olması hariç
-
3-Âl-i İmrân 28
min-hum tukâten : onlardan korunmak
-
3-Âl-i İmrân 30
lev enne : keşke ... olsa, ... olmasını
-
3-Âl-i İmrân 30
emeden baîden : uzak bir mesafe
-
3-Âl-i İmrân 34
zurriyyeten : zurriyyet olarak, nesil olarak
-
3-Âl-i İmrân 35
ente es semîu el alîmu : sen en iyi işiten, en iyi bilensin
-
3-Âl-i İmrân 37
bi kabûlin hasenin : güzel bir kabul ile
-
3-Âl-i İmrân 37
ve enbete-hâ : ve onu yetiştirdi
-
3-Âl-i İmrân 37
nebâten hasenen : güzel bir şekilde (yetiştirme ile)
-
3-Âl-i İmrân 37
ennâ leki hâzâ : bu sana nasıl, nereden
-
3-Âl-i İmrân 37
men yeşâu : dilediği kimseyi
-
3-Âl-i İmrân 38
zurriyyeten : zurriyyet, nesil
-
3-Âl-i İmrân 38
tayyibeten : temiz, tertemiz
-
3-Âl-i İmrân 39
enne allâhe : Allah, ... olduğunu
-
3-Âl-i İmrân 39
ve seyyiden : ve seyyid, peygamber soyundan gelen
-
3-Âl-i İmrân 39
ve nebiyyen : ve peygamber
-
3-Âl-i İmrân 40
ennâ yekûnu lî : benim nasıl olur,
-
3-Âl-i İmrân 41
âyeten : bir delil, alâmet, işaret
-
3-Âl-i İmrân 41
ellâ tukellime en nâse : insanlarla konuşmaman
-
3-Âl-i İmrân 44
min enbâi : haberlerinden
-
3-Âl-i İmrân 46
ve yukellimu en nâse : ve insanlarla konuşacak
-
3-Âl-i İmrân 46
ve kehlen : ve yetişkinlik çağı
-
3-Âl-i İmrân 47
ennâ yekûnu : nasıl olur
-
3-Âl-i İmrân 47
izâ kadâ emren : bir emrin (işin) olmasını takdir ettiği zaman
-
3-Âl-i İmrân 49
ve resûlen : ve resûl, elçi olarak
-
3-Âl-i İmrân 49
ilâ benî isrâîle : İsrailoğulları'na
-
3-Âl-i İmrân 49
en-nî : muhakkak ki ben
-
3-Âl-i İmrân 49
en-nî ehluku : ben gerçekten yaparım
-
3-Âl-i İmrân 49
fe enfuhu : sonra üflerim
-
3-Âl-i İmrân 49
le âyeten : elbette ayetler, deliller
-
3-Âl-i İmrân 52
men ensârî : benim yardıcılarım kimlerdir
-
3-Âl-i İmrân 52
ensâru allâhi : Allah'ın yardımcıları
-
3-Âl-i İmrân 52
âmennâ bi allâhi : biz Allah'a âmenû olduk, îmân ettik
-
3-Âl-i İmrân 52
bi ennâ : bizim ... olduğumuza
-
3-Âl-i İmrân 53
âmennâ : biz îmân ettik
-
3-Âl-i İmrân 53
enzelte : sen indirdin
-
3-Âl-i İmrân 56
azâben şedîden : şiddetli azap
-
3-Âl-i İmrân 57
âmenû : âmenû olan (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyen)
-
3-Âl-i İmrân 61
fe men : o zaman, artık kim
-
3-Âl-i İmrân 61
ve enfuse-nâ : ve kendimiz, bizler
-
3-Âl-i İmrân 61
ve enfuse-kum : ve sizler
-
3-Âl-i İmrân 64
bi-hî şey'en : ona bir şeyi
-
3-Âl-i İmrân 64
ba'den : bazıları
-
3-Âl-i İmrân 64
erbâben : Rab'ler
-
3-Âl-i İmrân 64
bi ennâ : bizim ... olduğumuza
-
3-Âl-i İmrân 66
hâ entum : işte siz
-
3-Âl-i İmrân 66
ve entum : ve siz
-
3-Âl-i İmrân 67
yahûdiyyen : yahudi
-
3-Âl-i İmrân 67
ve lâ nasrâniyyen : ve hristiyan olmadı
-
3-Âl-i İmrân 67
hanîfen : Allah'ın tek oluşuna, ölmeden önce ruhun O'na ulaşmasının ve Allah'a teslim olmanın farz olduğuna inanan
-
3-Âl-i İmrân 67
muslimen : Allah'a teslim olan, müslüman
-
3-Âl-i İmrân 68
inne evlâ en nâsi : muhakkak ki insanların en yakın olanı
-
3-Âl-i İmrân 68
ve hâza en nebiyyu : ve bu peygamber
-
3-Âl-i İmrân 68
âmenû : âmenû oldular
-
3-Âl-i İmrân 69
illâ enfuse-hum : kendilerinden başkasını
-
3-Âl-i İmrân 70
ve entum : ve siz
-
3-Âl-i İmrân 71
ve entum : ve siz
-
3-Âl-i İmrân 72
âmenû : îmân ettiler, âmenû oldular
-
3-Âl-i İmrân 72
veche en nehâri : gündüz
-
3-Âl-i İmrân 73
illâ li men : o kimseden başka
-
3-Âl-i İmrân 73
en yu'tâ : verilmesi
-
3-Âl-i İmrân 73
men yeşâu : dilediği kimseye, dilediğine
-
3-Âl-i İmrân 74
men yeşâu : dilediği kimse, dilediğine
-
3-Âl-i İmrân 75
men : kimse, kimseler
-
3-Âl-i İmrân 75
in te'menhu : eğer onu, ona emanet etsen
-
3-Âl-i İmrân 75
men : kimse, kimseler
-
3-Âl-i İmrân 75
in te'menhu : eğer onu, ona emanet etsen
-
3-Âl-i İmrân 75
aleyhi kâimen : onun üzerine, dikilici, ayakta durucu
-
3-Âl-i İmrân 75
bi ennehum : hiç şüphesiz onların
-
3-Âl-i İmrân 76
men : kim
-
3-Âl-i İmrân 77
semenen kalîlen : az bir değer
-
3-Âl-i İmrân 77
ve lâ yenzuru : ve nazar etmeyecek, bakmayacak
-
3-Âl-i İmrân 79
en yu'tiye-hu allâhu : Allah ona vermesi
-
3-Âl-i İmrân 79
ve en nubuvvete : ve nebilik, peygamberlik
-
3-Âl-i İmrân 79
li en nâsi : insanlara
-
3-Âl-i İmrân 79
ıbâden : kul
-
3-Âl-i İmrân 80
en tettehizû : edinmenizi
-
3-Âl-i İmrân 80
ve en nebiyyîne : ve peygamberleri
-
3-Âl-i İmrân 80
erbâben : rab'ler, tanrılar
-
3-Âl-i İmrân 80
iz entum : siz ... olduğunuz zaman
-
3-Âl-i İmrân 81
ve le tensurunne-hu : ve mutlaka ona yardım edeceksiniz
-
3-Âl-i İmrân 81
ve ene mea-kum : ve ben, sizinle beraberim
-
3-Âl-i İmrân 82
men : kim
-
3-Âl-i İmrân 83
men : kim varsa
-
3-Âl-i İmrân 83
ve kerhen : ve istemeyerek
-
3-Âl-i İmrân 84
âmennâ : biz îmân ettik
-
3-Âl-i İmrân 84
ve en nebiyyûne : ve nebiler, peygamberler
-
3-Âl-i İmrân 85
ve men : ve kim
-
3-Âl-i İmrân 85
dînen : bir dîn
-
3-Âl-i İmrân 85
fe len yukbele : o taktirde asla kabul olunmaz
-
3-Âl-i İmrân 86
kavmen : kavim, topluluk
-
3-Âl-i İmrân 86
enne er resûle : resûlün ... olduğuna
-
3-Âl-i İmrân 87
enne aleyhim : onların üzerine olması
-
3-Âl-i İmrân 87
ve en nâsi : ve insanlar
-
3-Âl-i İmrân 90
len tukbele : asla kabul olunmaz
-
3-Âl-i İmrân 91
fe len yukbele : artık asla kabul olunmaz
-
3-Âl-i İmrân 91
zeheben : altın
-
3-Âl-i İmrân 92
len tenâlû : nail olamazsınız, erişemezsiniz
-
3-Âl-i İmrân 93
kâne hillen : helâl idi
-
3-Âl-i İmrân 93
li benî isrâîle : İsrailoğulları için
-
3-Âl-i İmrân 93
en tunezzele : indirilmesi
-
3-Âl-i İmrân 94
fe men : artık, o taktirde kim
-
3-Âl-i İmrân 95
hanîfen : hanif olarak (tek Allah'a inanarak teslim olmak)
-
3-Âl-i İmrân 96
vudia li en nâsi : insanlar için vaz'edildi, yapıldı
-
3-Âl-i İmrân 96
mubâreken : mübarek
-
3-Âl-i İmrân 96
ve huden : ve hidayet vesilesi olan
-
3-Âl-i İmrân 97
ve men : ve kim (...olursa)
-
3-Âl-i İmrân 97
âminen : emniyette, emin
-
3-Âl-i İmrân 97
alâ en nâsi : insanların üzeri (üzerinde sorumluluk)
-
3-Âl-i İmrân 97
men istetâa : gücü yeten kimse
-
3-Âl-i İmrân 97
sebîlen : yol, yol bulma
-
3-Âl-i İmrân 97
ve men : ve kim
-
3-Âl-i İmrân 99
men : kim
-
3-Âl-i İmrân 99
âmene : îmân etti
-
3-Âl-i İmrân 99
ivecen : eğrilik
-
3-Âl-i İmrân 99
ve entum : ve siz
-
3-Âl-i İmrân 100
ellezîne âmenû : îmân edenler, âmenû olanlar
-
3-Âl-i İmrân 101
ve entum : ve siz
-
3-Âl-i İmrân 101
ve men : ve kim
-
3-Âl-i İmrân 102
ellezîne âmenû : îmân edenler
-
3-Âl-i İmrân 102
ve lâ temûtunne (temûtu enne) : ve sakın siz ölmeyin
-
3-Âl-i İmrân 102
ve entum : ve siz
-
3-Âl-i İmrân 103
a'dâen : düşman
-
3-Âl-i İmrân 103
ihvânen : kardeşler
-
3-Âl-i İmrân 103
min en nâri : ateşten
-
3-Âl-i İmrân 103
fe enkaze-kum : ...halde iken sizi kurtardı
-
3-Âl-i İmrân 104
ve yenhevne : ve nehy eder, men eder
-
3-Âl-i İmrân 108
zulmen : zulüm, zulüm olması, haksızlık
-
3-Âl-i İmrân 110
li en nâsi : insanlar için
-
3-Âl-i İmrân 110
ve tenhevne : ve nehyedersiniz, men edersiniz
-
3-Âl-i İmrân 110
ve lev âmene : ve eğer îmân etselerdi
-
3-Âl-i İmrân 111
len yedurrû-kum : size asla zarar veremezler
-
3-Âl-i İmrân 111
illâ ezen : ezadan başka
-
3-Âl-i İmrân 112
min en nâsi : insanlardan
-
3-Âl-i İmrân 112
el meskenetu : miskinlik
-
3-Âl-i İmrân 112
bi enne-hum : onların ... olmaları
-
3-Âl-i İmrân 112
el enbiyâe : peygamberler
-
3-Âl-i İmrân 113
sevâen : eşit, müsavi, aynı, bir
-
3-Âl-i İmrân 114
ve yenhevne : ve nehy ederler, men ederler
-
3-Âl-i İmrân 115
fe len yukferû-hu : o taktirde o asla örtülmez
-
3-Âl-i İmrân 116
len tugniye an : asla fayda vermez
-
3-Âl-i İmrân 116
şey'en : bir şey
-
3-Âl-i İmrân 116
ashâbu en nâri : ateş ehlidir, ateş halkıdır
-
3-Âl-i İmrân 117
enfuse-hum : kendi kendilerine
-
3-Âl-i İmrân 117
enfuse-hum : kendi kendilerine, kendilerine
-
3-Âl-i İmrân 118
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, îmân edenler
-
3-Âl-i İmrân 118
bitâneten : sırdaş
-
3-Âl-i İmrân 118
habâlen : fesada düşürmek
-
3-Âl-i İmrân 118
kad beyyennâ : açıklamıştık
-
3-Âl-i İmrân 119
hâ entum ulâi : işte siz busunuz, böylesiniz
-
3-Âl-i İmrân 119
âmennâ : biz îmân ettik
-
3-Âl-i İmrân 119
el enâmile : parmak uçları
-
3-Âl-i İmrân 120
hasenetun : hasene, iyilik, güzellik
-
3-Âl-i İmrân 120
şey'en : bir şey
-
3-Âl-i İmrân 122
en tefşelâ : korkmak, korkaklık göstermek
-
3-Âl-i İmrân 123
ve entum : ve siz
-
3-Âl-i İmrân 124
e len yekfiye-kum : size kâfi gelmiyor mu?
-
3-Âl-i İmrân 124
en yumidde-kum : size imdad etmesi, yardım etmesi
-
3-Âl-i İmrân 126
ve men nasru (mâ en nasru) : ve yardım (başka bir şekilde) olmaz
-
3-Âl-i İmrân 127
tarafen : bir tarafı, bir kısmı
-
3-Âl-i İmrân 127
fe yenkalibû : böylece dönerler
-
3-Âl-i İmrân 129
li men yeşâu : dilediği kimseyi
-
3-Âl-i İmrân 129
men yeşâu : dilediği kimse
-
3-Âl-i İmrân 130
ellezîne âmenû : îmân edenler, âmenû olanlar
-
3-Âl-i İmrân 130
ad'âfen : kat, kat
-
3-Âl-i İmrân 130
mudâafeten : katlanmış, katlanarak artırılmış
-
3-Âl-i İmrân 133
ve cennetin : ve cennet
-
3-Âl-i İmrân 134
en nâsi : insanlar
-
3-Âl-i İmrân 135
fâhişeten : kötülük
-
3-Âl-i İmrân 135
enfuse-hum : nefslerine, kendilerine
-
3-Âl-i İmrân 135
ve men : ve kim
-
3-Âl-i İmrân 136
ve cennâtun : ve cennetler
-
3-Âl-i İmrân 136
el enhâru : nehirler
-
3-Âl-i İmrân 137
sunenun : Allah'ın sünnetleri, ilâhi kanuniar?
-
3-Âl-i İmrân 138
li en nâsi : insanlar için, insanlara
-
3-Âl-i İmrân 138
ve huden : ve hidayet
-
3-Âl-i İmrân 139
ve lâ tahzenû : ve mahzun olmayın, üzülmeyin
-
3-Âl-i İmrân 139
ve entum : ve siz
-
3-Âl-i İmrân 140
beyne en nâsi : insanların arasında
-
3-Âl-i İmrân 140
âmenû : âmenu, îmân edenler
-
3-Âl-i İmrân 141
âmenû : âmenû olanlar, îmân edenler
-
3-Âl-i İmrân 142
en tedhulû : girmenizi
-
3-Âl-i İmrân 142
el cennete : cennete
-
3-Âl-i İmrân 143
temennevne : siz temenni ediyorsunuz
-
3-Âl-i İmrân 143
en telkav-hu : onunla karşılaşmak
-
3-Âl-i İmrân 143
ve entum tenzurûne : ve siz inzar ediyorsunuz, bekliyorsunuz
-
3-Âl-i İmrân 144
ve men : ve kim ... ise
-
3-Âl-i İmrân 144
yenkalib : dönüyor
-
3-Âl-i İmrân 144
fe len yadurre allâhe : bundan sonra Allah'a asla zarar veremez
-
3-Âl-i İmrân 144
şey'en : bir şey
-
3-Âl-i İmrân 145
en temûte : ölmek, ölmesi
-
3-Âl-i İmrân 145
kitâben : yazılı olan, yazı
-
3-Âl-i İmrân 145
mueccelen : tayin edilmiş, takdir edilmiş zaman
-
3-Âl-i İmrân 145
ve men : ve kim
-
3-Âl-i İmrân 145
ve men : ve kim
-
3-Âl-i İmrân 146
fe mâ vehenû : fakat gevşeklik göstermediler
-
3-Âl-i İmrân 147
illâ en kâlû : demekten başka birşey olmadı
-
3-Âl-i İmrân 147
ıgfir lenâ : bizi bağışla
-
3-Âl-i İmrân 149
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, îmân edenler
-
3-Âl-i İmrân 149
fe tenkalibû : o zaman dönersiniz
-
3-Âl-i İmrân 150
en nâsırîne : yardımcılar
-
3-Âl-i İmrân 151
sultânen : sultân, delil
-
3-Âl-i İmrân 151
en nâru : ateş
-
3-Âl-i İmrân 152
ve tenâza'tum : ve nizâya (anlaşmazlığa) düştünüz
-
3-Âl-i İmrân 152
men : kim, kimi
-
3-Âl-i İmrân 152
men : kim, kimi
-
3-Âl-i İmrân 153
gammen : gam, keder
-
3-Âl-i İmrân 153
tahzenû : mahzun oluyorsunuz, üzülüyorsunuz
-
3-Âl-i İmrân 154
enzele : indirdi
-
3-Âl-i İmrân 154
emeneten : emniyet, güvenmek
-
3-Âl-i İmrân 154
nuâsen : sukunet veren uyku
-
3-Âl-i İmrân 154
tâifeten : bir grup, topluluk, cemaat
-
3-Âl-i İmrân 154
enfusu-hum : kendilerini, canlarını
-
3-Âl-i İmrân 154
hel lenâ : bizim için var mı
-
3-Âl-i İmrân 154
fî enfusi-him : nefslerinde, içlerinde
-
3-Âl-i İmrân 154
lev kâne lenâ : bizim için olsaydı
-
3-Âl-i İmrân 156
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, îmân edenler
-
3-Âl-i İmrân 156
guzzen : gâzi olanlar (savaşa katılanlar)
-
3-Âl-i İmrân 156
hasreten : hasret, pişmanlık
-
3-Âl-i İmrân 160
fe men zâ : o zaman kim sahip
-
3-Âl-i İmrân 161
en yagulle : ganimete hıyanet etmek, gizlice almak
-
3-Âl-i İmrân 161
ve men : ve kim
-
3-Âl-i İmrân 162
e fe men : artık o kimse ... midir
-
3-Âl-i İmrân 162
ke men : kimse gibi
-
3-Âl-i İmrân 162
cehennemu : cehennem
-
3-Âl-i İmrân 164
menne allâhu : Allah ni'metlendirdi
-
3-Âl-i İmrân 164
resûlen : resûl, elçi,
-
3-Âl-i İmrân 164
min enfusi-him : onların kendilerinden
-
3-Âl-i İmrân 165
ennâ hâzâ : bu nasıl
-
3-Âl-i İmrân 165
min indi enfusi-kum : sizin kendi nefsinizden
-
3-Âl-i İmrân 167
kıtâlen : savaş
-
3-Âl-i İmrân 168
an enfusi-kum : kendinizden
-
3-Âl-i İmrân 169
ve lâ tahsebenne : ve sakın zannetmeyin
-
3-Âl-i İmrân 169
emvâten : ölüler
-
3-Âl-i İmrân 170
yahzenûne : mahzun olurlar
-
3-Âl-i İmrân 171
ve enne allâhe : ve Allah'ın ... olduğu
-
3-Âl-i İmrân 172
ahsenû : ahsen, en güzel
-
3-Âl-i İmrân 173
en nâsu : insanlar
-
3-Âl-i İmrân 173
inne en nâse : muhakkak ki insanlar
-
3-Âl-i İmrân 173
îmânen : îmân
-
3-Âl-i İmrân 176
len yadurrû allâhe : Allah'a asla zarar veremezler
-
3-Âl-i İmrân 177
len yadurrû allâhe : Allah'a asla zarar veremezler
-
3-Âl-i İmrân 177
şey'en : bir şey
-
3-Âl-i İmrân 178
ve lâ yahsebe-enne : ve sakın zannetmesinler
-
3-Âl-i İmrân 178
ennemâ : ... olduğu, ... olması
-
3-Âl-i İmrân 178
li enfusi-him : kendileri için
-
3-Âl-i İmrân 178
ismen : günah
-
3-Âl-i İmrân 179
entum : sizi
-
3-Âl-i İmrân 179
men : kimi
-
3-Âl-i İmrân 180
ve lâ yahsebe-enne : ve sakın zannetmesinler
-
3-Âl-i İmrân 181
el enbiyâe : peygamberleri
-
3-Âl-i İmrân 182
ve enne allâhe : ve Allah ... olduğu
-
3-Âl-i İmrân 183
te'kulu-hu en nâru : ateş onu yer
-
3-Âl-i İmrân 185
fe men : o zaman, o vakit kim ... ise
-
3-Âl-i İmrân 185
an en nâri : ateşten
-
3-Âl-i İmrân 185
ve udhıle el cennete : ve cennete, sokulur, konur
-
3-Âl-i İmrân 186
ve enfusi-kum : ve nefsleriniz, kendiniz, canlarınız
-
3-Âl-i İmrân 186
ezen : eziyetli, incitici
-
3-Âl-i İmrân 187
li en nâsi : insanlara
-
3-Âl-i İmrân 187
semenen kalîlen : az bir değere
-
3-Âl-i İmrân 188
lâ tahsebe-enne : sakın zannetme
-
3-Âl-i İmrân 188
en yuhmedû : övülmek, methedilmek
-
3-Âl-i İmrân 188
fe lâ tahsebe- enne-hum : bu yüzden, artık sakın sanma ki onlar
-
3-Âl-i İmrân 190
ve en nehâri : ve gündüz
-
3-Âl-i İmrân 191
kıyâmen : ayakta iken
-
3-Âl-i İmrân 191
ve kuûden : ve oturur iken
-
3-Âl-i İmrân 191
azâbe en nârı : ateşin azabı
-
3-Âl-i İmrân 192
men : kim, kimi
-
3-Âl-i İmrân 192
tudhıli en nâre : ateşe sokarsan
-
3-Âl-i İmrân 192
min ensârin : yardım edenlerden bir yardımcı
-
3-Âl-i İmrân 193
munâdiyen : nida eden, davetçi
-
3-Âl-i İmrân 193
en âminû : âmenû olmak, îmân etmek
-
3-Âl-i İmrân 193
fe âmennâ : o zaman, böylece biz âmenû olduk îmân ettik
-
3-Âl-i İmrân 193
fe agfir lenâ : o halde, artık bizi mağfiret et
-
3-Âl-i İmrân 195
ennî : muhakkak ki ben
-
3-Âl-i İmrân 195
le ukeffirenne : mutlaka örteceğim
-
3-Âl-i İmrân 195
ve le udhılenne-hum : ve onları mutlaka sokacağım
-
3-Âl-i İmrân 195
cennâtin : cennetler
-
3-Âl-i İmrân 195
el enhâru : nehirler
-
3-Âl-i İmrân 195
sevâben : sevap, mükâfat olarak
-
3-Âl-i İmrân 197
cehennemu : cehennem
-
3-Âl-i İmrân 198
cennâtun : cennetler
-
3-Âl-i İmrân 198
el enhâru : nehirler
-
3-Âl-i İmrân 198
nuzulen : ağırlama, ziyafet sofraları var
-
3-Âl-i İmrân 199
le men : elbette, mutlaka o kimseler
-
3-Âl-i İmrân 199
semenen kalîlen : az bir pahaya, değere, bedele
-
3-Âl-i İmrân 200
ellezîne âmenu : âmenû olanlar
-
30-Rûm 5
men yeşâu : dilediği kimseye
-
30-Rûm 6
en nâsi : insanlar
-
30-Rûm 7
zâhiren : zahir olan, görünen
-
30-Rûm 8
fî enfusi-him : kendi nefsleri hakkında
-
30-Rûm 8
musemmen : isimlendirilmiş, belirlenmiş
-
30-Rûm 8
min en nâsi : insanlardan
-
30-Rûm 9
yenzurû : baksınlar
-
30-Rûm 9
kuvveten : kuvvet bakımından
-
30-Rûm 9
enfuse-hum : kendi nefsleri
-
30-Rûm 10
en kezzebû : yalanlamak, tekzip etmek
-
30-Rûm 15
âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
30-Rûm 18
ve aşiyyen : ve gündüzün sonu, ikindi vakti
-
30-Rûm 20
en halaka-kum : sizi yaratması
-
30-Rûm 20
entum : siz
-
30-Rûm 20
tenteşirûne : siz yayılırsınız
-
30-Rûm 21
en halaka : yaratması
-
30-Rûm 21
min enfusi-kum : sizin nefslerinizden
-
30-Rûm 21
ezvâcen : eşler, zevceler
-
30-Rûm 21
meveddeten : sevgi, muhabbet
-
30-Rûm 21
ve rahmeten : ve rahmet
-
30-Rûm 23
menâmu-kum : sizin uyumanız
-
30-Rûm 23
ve en nehâri : ve gündüz
-
30-Rûm 24
havfen : korku olarak
-
30-Rûm 24
mâen : su
-
30-Rûm 25
en tekûme : vuku bulması, durması
-
30-Rûm 25
da'veten : davet, bir tek davet, bir defa çağırma
-
30-Rûm 25
entum : siz
-
30-Rûm 26
men : kimse, kim
-
30-Rûm 27
ehvenu : daha kolay, çok kolay
-
30-Rûm 28
meselen : misal
-
30-Rûm 28
enfusi-kum : sizin nefsleriniz, kendi nefsleriniz
-
30-Rûm 28
entum : siz
-
30-Rûm 28
enfuse-kum : sizin kendiniz, birbiriniz
-
30-Rûm 29
men : kim, kimse
-
30-Rûm 29
men : kim
-
30-Rûm 30
hanîfen : hanif olarak
-
30-Rûm 30
en nâse : insanlar
-
30-Rûm 30
en nâsi : insanlar
-
30-Rûm 33
en nâse : insan
-
30-Rûm 33
rahmeten : rahmet
-
30-Rûm 35
enzelnâ : biz indirdik
-
30-Rûm 35
sultânen : sultan, delil, kitap
-
30-Rûm 36
en nâse : insan
-
30-Rûm 36
rahmeten : bir rahmet
-
30-Rûm 37
enne : olduğunu
-
30-Rûm 37
li men : kimse için
-
30-Rûm 39
min riben : ribadan, faizden
-
30-Rûm 39
en nâsi : insanlar
-
30-Rûm 40
men : kim
-
30-Rûm 41
en nâsi : insanlar
-
30-Rûm 42
fenzurû (fe unzurû) : öyleyse bakın, görün
-
30-Rûm 43
en ye'tiye : gelmesi
-
30-Rûm 44
men : kim
-
30-Rûm 44
ve men : ve kim
-
30-Rûm 44
enfusi-him : kendi nefsleri
-
30-Rûm 45
âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
30-Rûm 46
en yursile : göndermesi
-
30-Rûm 47
rusulen : resûller
-
30-Rûm 47
fentekamnâ (fe intekamnâ) : böylece, bunun üzerine intikam aldık
-
30-Rûm 48
sehâben : bulutlar
-
30-Rûm 48
kisefen : kısım kısım, kısımlar
-
30-Rûm 48
men yeşâu : dilediği kimse
-
30-Rûm 49
en yunezzele : indirilmesi
-
30-Rûm 50
fenzur (fe unzur) : bak
-
30-Rûm 51
musfarren : sararmış olan
-
30-Rûm 53
ente : sen
-
30-Rûm 53
men : kimse
-
30-Rûm 54
kuvveten : kuvvet, güç
-
30-Rûm 54
da'fen : zayıflık, kuvvetsizlik
-
30-Rûm 54
ve şeybeten : ve yaşlılık
-
30-Rûm 57
lâ yenfeu : fayda vermeyecek
-
30-Rûm 58
li en nâsi : insanlar için, insanlara
-
30-Rûm 58
enne ellezîne : muhakkak o kimseler, onlar
-
30-Rûm 58
entum : siz
-
30-Rûm 60
ve lâ yestehıffenneke : ve sakın seni hafifliğe sürüklemesin
-
31-Lokman 3
huden : bir hidayet
-
31-Lokman 3
ve rahmeten : ve rahmet
-
31-Lokman 5
alâ huden : hidayet üzerinde
-
31-Lokman 6
en nâsi : insanlar
-
31-Lokman 6
men : kimse
-
31-Lokman 6
huzuven : eğlence, alay konusu
-
31-Lokman 7
mustekbiren : kibirlenerek
-
31-Lokman 7
en : olmak
-
31-Lokman 7
ke enne : sanki, gibi
-
31-Lokman 8
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
31-Lokman 8
cennâtun : cennetler
-
31-Lokman 10
en temîde : sarsar diye (sarsmasın diye)
-
31-Lokman 10
ve enzelnâ : ve biz indirdik
-
31-Lokman 10
mâen : su
-
31-Lokman 10
enbetnâ : nebat (bitki) yetiştirdik
-
31-Lokman 12
en uşkur : şükretsin
-
31-Lokman 12
ve men : ve kim
-
31-Lokman 12
ve men : ve kim
-
31-Lokman 14
vehnen : zorluk
-
31-Lokman 14
enişkurlî (en uşkur lî ) : bana şükretmen
-
31-Lokman 15
en tuşrike : senin şirk koşman
-
31-Lokman 15
magrûfen : iyilikle, ma'rufla, güzellikle
-
31-Lokman 15
men : kim
-
31-Lokman 15
enâbe : yöneldi
-
31-Lokman 17
venhe : nehyet, yasakla, mani ol
-
31-Lokman 18
li en nâsi : insanlara
-
31-Lokman 19
enkere : en çirkin, en nekir olan
-
31-Lokman 20
ennallâhe (enne allâhe) : muhakkak ki Allah
-
31-Lokman 20
zâhireten : zahir olan, açık, görünen
-
31-Lokman 20
ve bâtıneten : ve bâtın olan, gizli, görünmeyen
-
31-Lokman 20
ve min en nâsi : ve insanlardan
-
31-Lokman 20
men : kim
-
31-Lokman 20
ve lâ huden : ve hidayete erdirici olmadan
-
31-Lokman 21
enzele : indirdi
-
31-Lokman 22
ve men : ve kim
-
31-Lokman 23
ve men : ve kim
-
31-Lokman 24
kalîlen : az
-
31-Lokman 25
men : kim
-
31-Lokman 27
ve lev enne : ve eğer olsa
-
31-Lokman 29
ennallâhe (enne allâhe) : muhakkak ki Allah
-
31-Lokman 29
fî en nehâri : gündüzün içine
-
31-Lokman 29
en nehâre : gündüz
-
31-Lokman 29
musemmen : belirli
-
31-Lokman 29
ve ennallâhe (enne allâhe) : ve muhakkak ki Allah
-
31-Lokman 30
bi enne : olması sebebiyle
-
31-Lokman 30
ve enne : ve muhakkak ki, mutlaka
-
31-Lokman 30
ve ennellâhe (enne allâhe) : ve muhakkak ki Allah
-
31-Lokman 31
enne : olduğunu
-
31-Lokman 33
en nâsu : insanlar
-
31-Lokman 33
yevmen : gün
-
31-Lokman 33
şey'en : bir şey
-
31-Lokman 33
lâ tegurrenne-kum : sakın sizi aldatmasın
-
31-Lokman 33
ve lâ yagurrenne-kum : ve sakın sizi aldatmasın
-
31-Lokman 34
gaden : yarın
-
32-Secde 2
tenzîlu : indirilişi
-
32-Secde 3
kavmen : bir kavim
-
32-Secde 5
senetin : sene
-
32-Secde 7
ahsene : en güzel
-
32-Secde 9
kalîlen : az
-
32-Secde 13
emleenne : mutlaka dolduracağım
-
32-Secde 13
cehenneme : cehennem
-
32-Secde 13
ve en nâsi : ve insanlar
-
32-Secde 15
succeden : secde ederek
-
32-Secde 16
havfen : korku
-
32-Secde 17
cezâen : (ceza) karşılık olarak
-
32-Secde 18
men : kimse
-
32-Secde 18
mu'minen : îmân eden, mü'min olan
-
32-Secde 18
ke men : kimse gibi
-
32-Secde 19
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
32-Secde 19
cennâtu : cennetler
-
32-Secde 19
nuzulen : ikram olarak
-
32-Secde 20
en nâru : ateş
-
32-Secde 20
en yahrucû : çıkmak
-
32-Secde 20
en nâri ellezî : o ateş ki
-
32-Secde 22
ve men : ve kim
-
32-Secde 22
mimmen (min men) : kimseden
-
32-Secde 23
huden : hidayete erdiren
-
32-Secde 23
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
32-Secde 24
eimmeten : imamlar
-
32-Secde 27
ennâ : nasıl
-
32-Secde 27
en'âmu-hum : onların hayvanları
-
32-Secde 27
ve enfusu-hum : ve kendileri
-
32-Secde 29
lâ yenfeu : fayda vermez
-
32-Secde 30
ventezır (ve intezır) : ve bekle
-
33-Ahzâb 1
en nebiyyu : nebî, peygamber
-
33-Ahzâb 1
alîmen : en iyi bilen
-
33-Ahzâb 1
hakîmen : hakîm olan, hüküm ve hikmet sahibi
-
33-Ahzâb 2
habîren : haberdar
-
33-Ahzâb 3
vekîlen : vekil olarak
-
33-Ahzâb 5
gafûren : gafûrdur (günahları sevaba çevirendir)
-
33-Ahzâb 5
rahîmen : rahîmdir (rahîm esmasıyla tecelli edendir)
-
33-Ahzâb 6
en nebiyyu : nebî, peygamber
-
33-Ahzâb 6
min enfusi-him : kendi nefslerinden
-
33-Ahzâb 6
en tef'alû : sizin yapmanız
-
33-Ahzâb 6
ma'rûfen : maruf, iyilik olarak
-
33-Ahzâb 6
mesturen : satır satır yazılı
-
33-Ahzâb 7
en nebiyyîne : nebîler
-
33-Ahzâb 7
galîzen : sağlam, ağır, çok kuvvetli
-
33-Ahzâb 8
azâben : azap
-
33-Ahzâb 8
elîmen : acı, elîm
-
33-Ahzâb 9
âmenû : îmân edenler (Allah'a ulaşmayı dileyenler)
-
33-Ahzâb 9
ve cunûden : ve ordular, askerler
-
33-Ahzâb 9
basîren : gören
-
33-Ahzâb 10
ez zunûnen : zanlar
-
33-Ahzâb 11
zilzâlen : sarsıntıyla
-
33-Ahzâb 11
şedîden : şiddetli, kuvvetli
-
33-Ahzâb 12
mâ vaadenallâhu : Allah'ın vaadettiği şey
-
33-Ahzâb 12
gurûren : gurur, aldatma
-
33-Ahzâb 13
en nebiyye : nebî, peygamber
-
33-Ahzâb 13
firâren : firar, kaçış
-
33-Ahzâb 14
yesîren : az
-
33-Ahzâb 15
mes'ûlen : mesuliyet, sorumluluk
-
33-Ahzâb 16
len yenfea-kum : size asla fayda vermez
-
33-Ahzâb 16
ve izen : ve o zaman, o taktirde
-
33-Ahzâb 16
kalîlen : az
-
33-Ahzâb 17
men : kim
-
33-Ahzâb 17
sûen : bir kötülük
-
33-Ahzâb 17
rahmeten : bir rahmet
-
33-Ahzâb 17
veliyyen : velî, dost
-
33-Ahzâb 17
nasîren : bir yardımcı
-
33-Ahzâb 18
kalîlen : az
-
33-Ahzâb 19
eşıhhaten \n(şehha) : daha cimri, çok cimri \n: (cimri)
-
33-Ahzâb 19
yenzurûne : bakıyorlar, bakarlar
-
33-Ahzâb 19
eşıhhaten : daha cimri, çok cimri
-
33-Ahzâb 19
yesîren : kolay
-
33-Ahzâb 20
enne-hum : onların olduğu
-
33-Ahzâb 20
an enbâi-kum : sizin haberlerinizden (sizin haberlerinizi)
-
33-Ahzâb 20
kalîlen : az
-
33-Ahzâb 21
hasenetun : güzel
-
33-Ahzâb 21
li men : kimseler için
-
33-Ahzâb 21
kesîren : çok
-
33-Ahzâb 22
mâ vaadenallâhu : Allah'ın vaadettiği şey
-
33-Ahzâb 22
îmânen : îmânları
-
33-Ahzâb 22
ve teslîmen : ve teslimiyetleri
-
33-Ahzâb 23
men : kim, kimse
-
33-Ahzâb 23
men : kim, kimse
-
33-Ahzâb 23
yentezırû : bekliyorlar
-
33-Ahzâb 23
tebdîlen : değiştirme
-
33-Ahzâb 24
gafûren : mağfiret eden (günahları sevaba çeviren)
-
33-Ahzâb 24
rahîmen : rahmet eden (Rahîm esmasıyla tecelli eden)
-
33-Ahzâb 25
lem yenâlû : nail olmadılar, isteklerine ulaşamadılar
-
33-Ahzâb 25
hayren : bir hayır
-
33-Ahzâb 25
kavîyen : kavî olan, güçlü olan
-
33-Ahzâb 25
azîzen : azîz olan, yüce ve gâlip olan
-
33-Ahzâb 26
ve enzele : ve indirdi
-
33-Ahzâb 26
ferîken : topluluk, bir kısım
-
33-Ahzâb 27
kadîren : kaadir, gücü yeten
-
33-Ahzâb 28
en nebîyu : nebî, peygamber
-
33-Ahzâb 28
cemîlen : güzel
-
33-Ahzâb 29
ecren : ecir, mükâfat
-
33-Ahzâb 29
azîmen : azîm, büyük
-
33-Ahzâb 30
en nebiyyi : nebî, peygamber
-
33-Ahzâb 30
men : kim
-
33-Ahzâb 30
yesîren : kolay
-
33-Ahzâb 31
ve men : ve kim
-
33-Ahzâb 31
kerîmen : üstün, bol, ikram edilmiş
-
33-Ahzâb 32
en nebiyyi : nebî, peygamber
-
33-Ahzâb 32
min en nisai : kadınlardan
-
33-Ahzâb 32
kavlen : söz
-
33-Ahzâb 32
ma'rûfen : maruf, ciddî
-
33-Ahzâb 33
tathîren : temiz, tertemiz olarak
-
33-Ahzâb 34
latîfen : lâtif, lütuf sahibi
-
33-Ahzâb 34
habîren : haberdar olan
-
33-Ahzâb 35
kesîren : çok
-
33-Ahzâb 35
magfireten : mağfiret (günahların sevaba çevrilmesi)
-
33-Ahzâb 35
ve ecren : ve ecir, mükâfat
-
33-Ahzâb 35
azîmen : azîm, büyük
-
33-Ahzâb 36
emren : emir, durum, hal
-
33-Ahzâb 36
en yekûne : olması
-
33-Ahzâb 36
ve men : ve kim
-
33-Ahzâb 36
dalâlen : dalâlet, sapıklık
-
33-Ahzâb 36
mubînen : açıkça, apaçık
-
33-Ahzâb 37
en'ame : ni'met verdi
-
33-Ahzâb 37
ve en'amte : ve sen ni'metlendirdin
-
33-Ahzâb 37
en nâse : insanlar
-
33-Ahzâb 37
en tahşâ-hu : senin ondan çekinmen
-
33-Ahzâb 37
vetaren : istek, ilgi, alâka, arzu
-
33-Ahzâb 37
vetaren : istek, ilgi, alâka, arzu
-
33-Ahzâb 37
mef'ûlen : yapıldı, yerine geldi
-
33-Ahzâb 38
en nebiyyi : nebî, peygamber
-
33-Ahzâb 38
kaderen : kader
-
33-Ahzâb 39
ehaden : birisi, bir kimse
-
33-Ahzâb 39
hasîben : hesap görücü
-
33-Ahzâb 40
ve hâtemen : ve sonuncu
-
33-Ahzâb 40
alîmen : bilen
-
33-Ahzâb 41
âmenû : âmenû oldular (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
33-Ahzâb 41
zikren : zikrederek
-
33-Ahzâb 41
kesîren : çok
-
33-Ahzâb 42
bukreten : sabah
-
33-Ahzâb 42
ve asîlen : ve akşam
-
33-Ahzâb 43
ilâ en nûri : nura
-
33-Ahzâb 43
rahîmen : rahîm olan (Rahîm esmasıyla tecelli eden)
-
33-Ahzâb 44
ecren : ecir, mükâfat
-
33-Ahzâb 44
kerîmen : kerim, çok, üstün
-
33-Ahzâb 45
en nebiyyu : peygamber
-
33-Ahzâb 45
şâhiden : şahit olarak
-
33-Ahzâb 45
ve mubeşşiren : ve müjdeleyici olarak
-
33-Ahzâb 45
ve nezîren : ve nezir (uyarıcı) olarak
-
33-Ahzâb 46
ve dâîyen : ve davet eden, davet edici olarak
-
33-Ahzâb 46
ve sirâcen : ve sirac, kandil
-
33-Ahzâb 46
munîren : nurlandıran
-
33-Ahzâb 47
bi enne : olduğunu
-
33-Ahzâb 47
fadlen : fazl (kalbe gelen nur)
-
33-Ahzâb 47
kebîren : büyük
-
33-Ahzâb 48
vekîlen : vekil olarak
-
33-Ahzâb 49
âmenû : âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)
-
33-Ahzâb 49
en temessû-hunne : sizin dokunmanız, temas etmeniz
-
33-Ahzâb 49
cemîlen : güzel
-
33-Ahzâb 50
en nebiyyu : nebî, peygamber
-
33-Ahzâb 50
ve benâti : ve kızları
-
33-Ahzâb 50
ve benâti : ve kızları
-
33-Ahzâb 50
ve benâti : ve kızları
-
33-Ahzâb 50
ve benâti : ve kızları
-
33-Ahzâb 50
vemreeten (ve imreeten) : ve kadın, hanım
-
33-Ahzâb 50
mu'mineten : bir mü'min (kadın)
-
33-Ahzâb 50
li en nebiyyi : nebî (peygamber) için
-
33-Ahzâb 50
en nebiyyu : nebî, peygamber
-
33-Ahzâb 50
en yestenkiha-hâ : onu nikâh etmek ister
-
33-Ahzâb 50
hâlisaten : ... a has olarak, özel olarak
-
33-Ahzâb 50
rahîmen : rahîm (Rahîm esmasıyla tecelli eden)
-
33-Ahzâb 51
men : kim, kimse
-
33-Ahzâb 51
men : kim, kimse
-
33-Ahzâb 51
ve men : ve kim, kimse
-
33-Ahzâb 51
mimmen : (min men)
-
33-Ahzâb 51
men : kim, kimse
-
33-Ahzâb 51
en tekarre a'yunu-hunne : gözleri aydın olmak (sevinmek)
-
33-Ahzâb 51
ve lâ yahzenne : ve mahzun olmazlar, hüzünlenmezler
-
33-Ahzâb 51
alîmen : çok iyi bilen
-
33-Ahzâb 51
halîmen : halim
-
33-Ahzâb 52
en nisâu : kadınlar
-
33-Ahzâb 52
en tebeddele : (bedel ile) değiştirmek
-
33-Ahzâb 52
rakîben : murakebe ederek, denetleyerek
-
33-Ahzâb 53
âmenû : âmenû oldular (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
33-Ahzâb 53
en nebiyyi : nebî, peygamber
-
33-Ahzâb 53
en yu'zene : izin verilmek
-
33-Ahzâb 53
fenteşirû (fe inteşirû) : hemen dağılın
-
33-Ahzâb 53
en nebiyyi : nebî, peygamber
-
33-Ahzâb 53
en tu'zû : eziyet vermeniz
-
33-Ahzâb 53
en tenkihû : sizin nikâh etmeniz
-
33-Ahzâb 53
ebeden : ebediyyen
-
33-Ahzâb 53
azîmen : büyük
-
33-Ahzâb 54
şey'en : bir şey
-
33-Ahzâb 54
alîmen : en iyi bilen
-
33-Ahzâb 55
şehîden : şahit
-
33-Ahzâb 56
alen nebiyyi (alâ en nebiyyi) : peygambere
-
33-Ahzâb 56
âmenû : âmenû oldu, Allah'a ulaşmayı diledi
-
33-Ahzâb 56
teslîmen : teslim olarak, selâm ederek
-
33-Ahzâb 57
azâben : bir azap
-
33-Ahzâb 57
muhînen : küçültücü, alçaltıcı
-
33-Ahzâb 58
buhtânen : buhtan, iftira
-
33-Ahzâb 58
ve ismen : ve günah
-
33-Ahzâb 58
mubînen : apaçık
-
33-Ahzâb 59
en nebiyyu : nebî, peygamber
-
33-Ahzâb 59
ve benâti-ke : ve (senin) kızların
-
33-Ahzâb 59
en yu'refne : tanınmaları
-
33-Ahzâb 59
gafûren : mağfiret eden, günahları sevaba çeviren
-
33-Ahzâb 59
rahîmen : rahmet eden, rahmet nuru gönderen, Rahîm esması ile tecelli eden
-
33-Ahzâb 60
lem yentehi : vazgeçmezler, son vermezler
-
33-Ahzâb 60
nugriyenne-ke : mutlaka seni saldırtırız
-
33-Ahzâb 60
kalîlen : az
-
33-Ahzâb 61
taktîlen : şiddetle, kıyasıya, acımasızca
-
33-Ahzâb 62
ve len tecide : ve asla bulamazsın
-
33-Ahzâb 62
tebdîlen : bir değişiklik
-
33-Ahzâb 63
en nâsu : insanlar
-
33-Ahzâb 63
karîben : yakın
-
33-Ahzâb 64
saîren : alevli ateş, cehennem
-
33-Ahzâb 65
ebeden : ebediyyen
-
33-Ahzâb 65
veliyyen : bir velî, bir dost
-
33-Ahzâb 65
nasîren : yardımcı
-
33-Ahzâb 66
en nâri : ateş
-
33-Ahzâb 66
er resûlen : resûl, elçi
-
33-Ahzâb 67
es sebîlen : yol
-
33-Ahzâb 68
la'nen : lânet ederek
-
33-Ahzâb 68
kebîren : büyük
-
33-Ahzâb 69
âmenû : âmenû oldular
-
33-Ahzâb 69
vecîhen : vech, yüzü ak, şerefli, itibarlı
-
33-Ahzâb 70
âmenû : âmenû oldular (ölmeden önce, Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
33-Ahzâb 70
kavlen : söz
-
33-Ahzâb 70
sedîden : yalan olmayan, doğru
-
33-Ahzâb 71
ve men : ve kim
-
33-Ahzâb 71
fevzen : fevz, mükâfat
-
33-Ahzâb 71
azîmen : büyük
-
33-Ahzâb 72
en yahmilne-hâ : onun yüklenmek
-
33-Ahzâb 72
zalûmen : çok zalim
-
33-Ahzâb 72
cehûlen : çok cahil
-
33-Ahzâb 73
gafûren : mağfiret eden (günahları sevaba çeviren)
-
33-Ahzâb 73
rahîmen : rahîmdir (Rahîm esması ile tecelli eden)
-
34-Sebe 2
ve mâ yenzilu : ve inen şey
-
34-Sebe 3
te'tiyenne-kum : size gelecek (getirecek)
-
34-Sebe 4
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
34-Sebe 8
keziben : yalan olarak
-
34-Sebe 9
kisefen : parçalar
-
34-Sebe 9
âyeten : âyet
-
34-Sebe 10
fadlen : fazl
-
34-Sebe 10
ve elennâ : ve biz yumuşattık
-
34-Sebe 11
eni'mel (en i'mel) : yapman, yap
-
34-Sebe 12
men : kim, kimse
-
34-Sebe 12
ve men : ve kim
-
34-Sebe 13
şukren : şükrederek, şükürle
-
34-Sebe 14
tebeyyenet : beyan oldu, belli oldu, açığa çıktı
-
34-Sebe 14
en lev kânû : eğer olsaydılar
-
34-Sebe 15
meskeni-him : onların meskenleri, meskûn oldukları, yerleştikleri yerler
-
34-Sebe 15
cennetâni : iki bahçe
-
34-Sebe 16
bi cennetey-him : onların iki bahçesini
-
34-Sebe 16
cenneteyni : iki bahçe
-
34-Sebe 18
kuren : belde, şehir
-
34-Sebe 18
zâhireten : yardım eden, sırt sırta, ardarda
-
34-Sebe 18
ve eyyâmen : ve günler, gündüzler
-
34-Sebe 19
enfuse-hum : kendi nefslerine
-
34-Sebe 21
men yû'minu : inanan, îmân eden, mü'min olan kişi
-
34-Sebe 21
mimmen (min men) : o kimseden
-
34-Sebe 23
ve lâ tenfeu : ve fayda vermez
-
34-Sebe 23
men : kim, kimse(ler)
-
34-Sebe 24
men : kim
-
34-Sebe 24
alâ huden : hidayet üzerinde
-
34-Sebe 28
kâffeten : bütün, hepsi
-
34-Sebe 28
li en nâsi : insanlar için
-
34-Sebe 28
beşîren : müjdeleyici
-
34-Sebe 28
ve nezîren : ve nezir, uyarıcı
-
34-Sebe 28
en nâsi : insanlar
-
34-Sebe 30
sâaten : bir saat
-
34-Sebe 31
len nû'mine : asla inanmayız
-
34-Sebe 31
lev lâ entum : eğer sizler olmasaydınız
-
34-Sebe 33
ve en nehâri : ve gündüz
-
34-Sebe 33
en nekfure : inkâr etmemizi
-
34-Sebe 33
endâden : eşler, dengi şeyler (putlar)
-
34-Sebe 33
en nedâmete : pişmanlıklar
-
34-Sebe 35
emvâlen : mallar (mal olarak)
-
34-Sebe 35
ve evlâden : ve çocuklar (evlât olarak)
-
34-Sebe 36
li men : o kimseye
-
34-Sebe 36
en nâsi : insanlar
-
34-Sebe 37
men : kimse
-
34-Sebe 37
âmene : âmenû oldu, hayattayken Allah'a ulaşmayı diledi
-
34-Sebe 39
li men : o kimseye
-
34-Sebe 39
enfaktum : infâk ettiniz
-
34-Sebe 41
ente : sen
-
34-Sebe 42
ve lâ darren : ve zarar vermez
-
34-Sebe 42
azâben : azap
-
34-Sebe 43
en : olması
-
34-Sebe 43
mufteren : iftira, uydurulmuş
-
34-Sebe 46
en : olmak
-
34-Sebe 52
âmennâ : biz îmân ettik
-
34-Sebe 52
ve ennâ : ve nasıl olur
-
34-Sebe 52
et tenâvuşu : elde etmek
-
35-Fâtır 1
rusulen : resûller, elçiler
-
35-Fâtır 2
li en nâsi : insanlar için, insanlara
-
35-Fâtır 3
en nâsu : insanlar
-
35-Fâtır 3
ennâ : nasıl
-
35-Fâtır 5
en nâsu : insanlar
-
35-Fâtır 5
lâ tegurrenne-kum : sakın sizi aldatmasın
-
35-Fâtır 5
ve lâ yegurrenne-kum : ve sakın sizi aldatmasın
-
35-Fâtır 6
aduvven : düşman
-
35-Fâtır 7
âmenû : âmenû oldular (hayattayken Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
35-Fâtır 8
men : kim, kimse, kişi
-
35-Fâtır 8
hasenen : güzel
-
35-Fâtır 8
men yeşâu : dilediği kimse, kişi
-
35-Fâtır 8
men yeşâu : dilediği kişi, dilediği kimse
-
35-Fâtır 9
sehâben : bulutlar
-
35-Fâtır 9
en nuşûru : nüşur, yeniden dirilip yayılma
-
35-Fâtır 10
men : kim, kimse
-
35-Fâtır 11
ezvâcen : eşler, zevceler
-
35-Fâtır 12
lahmen : et
-
35-Fâtır 12
tariyyen : taze
-
35-Fâtır 12
hilyeten : süs eşyaları
-
35-Fâtır 13
fî en nehâri : gündüzün içine
-
35-Fâtır 13
en nehâre : gündüz
-
35-Fâtır 13
musemmen : belirli, belirlenmiş
-
35-Fâtır 15
en nâsu : insanlar
-
35-Fâtır 15
entum : sizler
-
35-Fâtır 18
ve men : ve kim
-
35-Fâtır 20
en nûru : ve nur, aydınlıklar
-
35-Fâtır 22
men : kim, kimse, kişi
-
35-Fâtır 22
ente : sen
-
35-Fâtır 22
men : kim, kimse, kişi
-
35-Fâtır 23
ente : sen
-
35-Fâtır 24
beşîren : müjdeleyici
-
35-Fâtır 24
ve nezîren : ve nezir, uyarıcı
-
35-Fâtır 27
enne allâhe : muhakkak Allah
-
35-Fâtır 27
enzele : indirdi
-
35-Fâtır 27
mâen : su
-
35-Fâtır 27
muhtelifen : muhtelif, çeşitli
-
35-Fâtır 28
ve min en nâsi : ve insanlardan
-
35-Fâtır 28
ve el en'âmi : ve hayvanlar
-
35-Fâtır 29
ve enfekû : ve infâk ettiler
-
35-Fâtır 29
sirren : sır, gizli olarak
-
35-Fâtır 29
ve alâniyeten : ve alenî, açık olarak
-
35-Fâtır 29
ticâreten : ticaret, kazanç
-
35-Fâtır 29
len tebûre : asla kesilmeyecek olan, devam edecek olan
-
35-Fâtır 33
cennâtu : cennetler
-
35-Fâtır 33
ve lu'luen : ve inciler
-
35-Fâtır 34
el hazene : hüzün, gam
-
35-Fâtır 36
cehenneme : cehennem
-
35-Fâtır 37
men tezekkere : tezekkür edecek kimse
-
35-Fâtır 37
en nezîru : nezir, uyarıcı
-
35-Fâtır 39
men : kim
-
35-Fâtır 39
makten : gazap, kızgınlık, öfke
-
35-Fâtır 39
hasâren : hasar, zarar ziyan
-
35-Fâtır 40
kitâben : kitap
-
35-Fâtır 41
en tezûlâ : (ikisinin) zail olması, helâk olması, yok olması
-
35-Fâtır 41
halîmen : halîm
-
35-Fâtır 43
istikbâren : büyüklenerek, kibirlenerek kötülük düzenlediler
-
35-Fâtır 43
yenzurûne : gözlüyorlar (bekliyorlar)
-
35-Fâtır 43
len tecide : asla bulamazsın
-
35-Fâtır 43
tebdîlen : bedel, değişiklik
-
35-Fâtır 43
ve len tecide : ve asla bulamazsın
-
35-Fâtır 43
tahvîlen : tahvil, dönüşüm, değişme
-
35-Fâtır 44
ve lem yesîrû \n(e lem yenzurû) : ve gezmediler \n: (bakmadılar mı)
-
35-Fâtır 44
yenzurû : bakarlar
-
35-Fâtır 44
kuvveten : kuvvet, güç
-
35-Fâtır 44
alîmen : en iyi bilen
-
35-Fâtır 44
kadîren : kaadir olan, gücü yeten
-
35-Fâtır 45
en nâse : insanlar
-
35-Fâtır 45
musemmen : isimlendirilmiş, belirlenmiş
-
35-Fâtır 45
basîren : gören
-
36-Yâsin 5
tenzîle : indirildi
-
36-Yâsin 6
kavmen : kavim
-
36-Yâsin 8
aglâlen : halkalar, zincirler
-
36-Yâsin 9
sedden : bir sed
-
36-Yâsin 9
sedden : bir sed
-
36-Yâsin 10
enzerte-hum : onları uyardın
-
36-Yâsin 11
men : kim, kimse, kişi
-
36-Yâsin 13
vadrıb (ve ıdrıb) meselen : ve örnek, misal ver
-
36-Yâsin 13
meselen : misal, örnek
-
36-Yâsin 15
mâ entum : siz değilsiniz
-
36-Yâsin 15
ve mâ enzele : ve indirmedi
-
36-Yâsin 15
entum : siz
-
36-Yâsin 18
in lem tentehû : eğer vazgeçmezseniz
-
36-Yâsin 18
nercume- enne-kum \n(receme) : biz sizi mutlaka taşlarız \n: (taşladı)
-
36-Yâsin 18
yemesse- enne-kum \n(messe) : size mutlaka dokunacak \n: (dokundu)
-
36-Yâsin 19
entum : siz
-
36-Yâsin 21
men : kim, kişi(ler)
-
36-Yâsin 21
ecren : (bir) ecir, ücret
-
36-Yâsin 23
âliheten : ilâhlar
-
36-Yâsin 23
lâ tugni \n(lâ tugni ... şey'en) : gidermez, yarar sağlamaz, fayda vermez \n: (bir şey gidermez)
-
36-Yâsin 23
şey'en : bir şey
-
36-Yâsin 24
izen : öyle olursa, bu taktirde, o zaman
-
36-Yâsin 25
âmentu : ben âmenû oldum, îmân ettim
-
36-Yâsin 26
el cennete : cennet
-
36-Yâsin 28
ve mâ enzelnâ : ve biz indirmedik
-
36-Yâsin 29
sayhaten : bir sayha, şiddetli ses dalgası
-
36-Yâsin 29
vâhıdeten : tek, bir
-
36-Yâsin 30
yâ hasreten : yazık, yazıklar olsun
-
36-Yâsin 31
enne-hum : muhakkak ki onlar
-
36-Yâsin 33
habben : taneler
-
36-Yâsin 34
cennâtin : bahçeler
-
36-Yâsin 36
ve min enfusi-him : ve onların nefslerinden
-
36-Yâsin 37
en nehâre : gündüz
-
36-Yâsin 39
menâzile : menziller
-
36-Yâsin 40
yenbegî : gerekir, mümkün olur
-
36-Yâsin 40
en tudrike : erişmek, yetişmek
-
36-Yâsin 40
en nehâri : gündüz
-
36-Yâsin 41
ennâ : nasıl
-
36-Yâsin 44
rahmeten : bir rahmet
-
36-Yâsin 47
enfikû : infâk edin, verin
-
36-Yâsin 47
âmenû : îmân edenler, âmenû olanlar
-
36-Yâsin 47
men : kim, kimse, kişi
-
36-Yâsin 47
in entum : eğer siz
-
36-Yâsin 49
mâ yenzurûne : bakmazlar, gözlemiyorlar
-
36-Yâsin 49
sayhaten : sayha, şiddetli ses dalgası
-
36-Yâsin 49
vâhıdeten : bir, tek
-
36-Yâsin 50
tavsiyeten : tavsiye, vasiyet
-
36-Yâsin 51
yensilûne : koşarlar
-
36-Yâsin 52
men : kim, kimse
-
36-Yâsin 53
sayhaten : sayha, şiddetli ses dalgası
-
36-Yâsin 53
vâhıdeten : bir, tek
-
36-Yâsin 54
şey'en : şey
-
36-Yâsin 55
el cenneti : cennet
-
36-Yâsin 58
kavlen : söz
-
36-Yâsin 60
yâ benî âdeme : ey Âdemoğulları
-
36-Yâsin 60
en lâ ta'budû : kul olmamanız
-
36-Yâsin 61
ve eni'budûnî (en i'budû-nî) : ve bana kul olun
-
36-Yâsin 62
cibillen : insanlar, halk, cemaat
-
36-Yâsin 63
cehennem : cehennem
-
36-Yâsin 66
ennâ : nasıl
-
36-Yâsin 67
mudiyyen : geçip gitme, ileri gitme
-
36-Yâsin 68
ve men : ve kim, kimi
-
36-Yâsin 69
ve mâ yenbagî : ve yakışmaz
-
36-Yâsin 70
men : kim, kimse, kişi
-
36-Yâsin 70
hayyen : hayy, diri
-
36-Yâsin 71
ennâ : nasıl
-
36-Yâsin 71
en'âmen : hayvanlar
-
36-Yâsin 73
menâfiu : menfaatler, faydalar, yararlar
-
36-Yâsin 74
âliheten : ilâhlar
-
36-Yâsin 77
ennâ : nasıl
-
36-Yâsin 78
ve darebe (meselen) : ve örnek verdi, misal getirdi
-
36-Yâsin 78
lenâ : bize
-
36-Yâsin 78
meselen : örnek, misal
-
36-Yâsin 78
men : kim
-
36-Yâsin 79
enşee-hâ : onu inşa etti, yaptı
-
36-Yâsin 80
nâren : ateş
-
36-Yâsin 80
entum : size
-
36-Yâsin 81
en yahluka : yaratmak, yaratmaya
-
36-Yâsin 82
şey'en : bir şey
-
36-Yâsin 82
en yekûle : söylemek, demek
-
37-Sâffât 1
saffen : saflar halinde, saf bağlayarak
-
37-Sâffât 6
zeyyennâ : süsledik
-
37-Sâffât 10
men : kim, kimse
-
37-Sâffât 11
men : kimse
-
37-Sâffât 14
âyeten : bir âyet, mucize
-
37-Sâffât 16
turâben : toprak
-
37-Sâffât 16
ve izâmen : ve kemik
-
37-Sâffât 18
ve entum : ve siz
-
37-Sâffât 19
yenzurûne : bakacaklar, görecekler
-
37-Sâffât 20
yâ veylenâ : yazıklar olsun bize, eyvahlar olsun bize
-
37-Sâffât 25
lâ tenâsarûne : yardımlaşmıyorsunuz
-
37-Sâffât 30
lenâ : bize, bizim
-
37-Sâffât 30
kavmen : bir kavim
-
37-Sâffât 43
cennâtin : cennetler
-
37-Sâffât 49
enne : muhakkak
-
37-Sâffât 53
turâben : toprak
-
37-Sâffât 53
ve izâmen : ve kemik
-
37-Sâffât 54
entum : siz
-
37-Sâffât 62
nuzulen : ikram olarak, karşılık olarak
-
37-Sâffât 63
fitneten : bir fitne, bir imtihan
-
37-Sâffât 65
ke enne-hu : onun gibi
-
37-Sâffât 67
şevben : karıştırılmış
-
37-Sâffât 86
ifken : iftira ederek, yalan söyleyerek
-
37-Sâffât 86
âliheten : ilâhlar
-
37-Sâffât 88
nazraten : nazar ederek
-
37-Sâffât 88
fî en nucûmi : yıldızlarda, yıldızlara
-
37-Sâffât 92
lâ tentıkûne : konuşmuyorsunuz
-
37-Sâffât 93
darben : vurarak
-
37-Sâffât 95
tenhıtûne : siz yontuyorsunuz
-
37-Sâffât 97
bunyânen : binalar, üst üste inşa edilen şeyler, mancınık
-
37-Sâffât 98
keyden : tuzak
-
37-Sâffât 102
fî el menâmi : uykuda
-
37-Sâffât 102
ennî : muhakkak ben
-
37-Sâffât 104
ve nâdeynâ-hu en : ve biz ona nida ettik, seslendik
-
37-Sâffât 112
nebiyyen : nebî olarak, peygamber olarak
-
37-Sâffât 114
menennâ : ni'metlendirdik
-
37-Sâffât 125
ba'len : ba'l (bir put adı)
-
37-Sâffât 125
ahsene : ahsen, en güzel
-
37-Sâffât 135
acûzen : acuze, yaşlı kadın
-
37-Sâffât 143
enne hu : geçekten o
-
37-Sâffât 146
ve enbetnâ : bitirdik, yetiştirdik
-
37-Sâffât 146
şecereten : bir ağaç
-
37-Sâffât 148
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
37-Sâffât 149
el benâtu : kız çocuklar, kızlar
-
37-Sâffât 149
el benûne : erkek çocuklar, oğlanlar
-
37-Sâffât 150
inâsen : dişiler, dişi olarak
-
37-Sâffât 153
el benâti : kız çocukları, kızlar
-
37-Sâffât 153
alâ el benîne : erkek çocuklarına, oğlanlara
-
37-Sâffât 158
neseben : neseb, soybağı
-
37-Sâffât 162
mâ entum : siz değilsiniz
-
37-Sâffât 163
men : kimse, kişi
-
37-Sâffât 168
lev enne : eğer, keşke olsaydı
-
37-Sâffât 168
zikren : zikir
-
37-Sâffât 172
el mensûrûne : yardım edilenler
-
38-Sâd 3
menâsın : kaçış, kurtuluş
-
38-Sâd 4
en câe-hum : onlara gelmesi
-
38-Sâd 5
ilâhen : ilâh
-
38-Sâd 5
vâhiden : bir, tek, bir tek
-
38-Sâd 6
ventaleka (ve intaleka) : ve ayrıldı
-
38-Sâd 6
en-imşû : yürümeniz, yürüyün
-
38-Sâd 15
ve mâ yenzuru : ve gözlemiyorlar, beklemiyorlar
-
38-Sâd 15
sayhaten : sayha, çok şiddetli ses dalgası
-
38-Sâd 15
vâhideten : bir tek
-
38-Sâd 16
lenâ : bize
-
38-Sâd 19
mahşûreten : birarada toplanmış
-
38-Sâd 23
na'ceten : koyun
-
38-Sâd 24
kesîren : çok
-
38-Sâd 24
âmenû : âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
38-Sâd 24
ennemâ : olduğunu
-
38-Sâd 24
fetennâ-hu : onu imtihan ettik
-
38-Sâd 24
ve enâbe : ve yöneldi, (hitaben Allah'a ulaştı)
-
38-Sâd 26
halîfeten : halife
-
38-Sâd 26
en nâsi : insanlar
-
38-Sâd 27
bâtılen : bâtıl, boş
-
38-Sâd 27
en nâri : ateş
-
38-Sâd 28
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
38-Sâd 29
enzelnâ-hu : onu biz indirdik
-
38-Sâd 34
fetennâ : imtihan ettik, denedik
-
38-Sâd 34
ceseden : ceset olarak
-
38-Sâd 34
enâbe : döndü, yöneldi
-
38-Sâd 35
mulken : mülk, hükümranlık
-
38-Sâd 35
lâ yenbegî : ulaşamasın
-
38-Sâd 35
ente : sen
-
38-Sâd 36
ruhâen : yumuşak, hafif
-
38-Sâd 37
bennâin : bina yapanlar
-
38-Sâd 38
mukarrenîne : birbirine bağlı olanlar
-
38-Sâd 41
ennî : gerçekten, muhakkak ben
-
38-Sâd 41
messeniye : bana dokundu
-
38-Sâd 43
rahmeten : rahmet olarak
-
38-Sâd 44
dıgsen : yaş ve kuru karışık ot demeti
-
38-Sâd 44
sâbiren : sabırlı
-
38-Sâd 50
cennâti adnin : adn cennetleri
-
38-Sâd 50
mufettehaten : açılmış olan
-
38-Sâd 56
cehenneme : cehennem
-
38-Sâd 59
lâ merhaben : merhaba yok
-
38-Sâd 59
en nâri : ateş
-
38-Sâd 60
entum : siz
-
38-Sâd 60
lâ merhaben : merhaba yok
-
38-Sâd 60
entum : siz
-
38-Sâd 60
lenâ : bize
-
38-Sâd 61
men : kim
-
38-Sâd 61
lenâ : bize
-
38-Sâd 61
azâben : azap
-
38-Sâd 61
dı'fen : iki kat, kat kat
-
38-Sâd 61
en nâri : ateş
-
38-Sâd 62
mâ lenâ : bize ne oluyor, biz niçin
-
38-Sâd 62
ricâlen : adamlar
-
38-Sâd 63
sihriyyen : sihir, alay, eğlence
-
38-Sâd 64
ehli en nâri : cehennem ehli, cehennem halkı
-
38-Sâd 65
ene : ben
-
38-Sâd 68
entum : siz
-
38-Sâd 70
ennemâ : olduğu
-
38-Sâd 70
ene : ben
-
38-Sâd 71
beşeren : bir beşer, bir insan
-
38-Sâd 75
menea-ke : seni men etti
-
38-Sâd 75
en tescude : secde etmek
-
38-Sâd 76
ene : ben
-
38-Sâd 79
enzır-nî : beni inzar et, bana mühlet ver
-
38-Sâd 82
ugviyenne-hum : onları azdıracağım
-
38-Sâd 85
emleenne : dolduracağım
-
38-Sâd 85
cehenneme : cehennem
-
38-Sâd 85
ve mimmen (min men) : ve kimselerden
-
38-Sâd 86
ve mâ ene : ve ben değilim
-
39-Zümer 1
tenzîlu : indirilir, indiriliş
-
39-Zümer 2
enzelnâ : biz indirdik
-
39-Zümer 3
men : kim, kimse
-
39-Zümer 4
en yettehıze : edinmek
-
39-Zümer 4
veleden : bir çocuk
-
39-Zümer 5
en nehâri : gündüz
-
39-Zümer 5
en nehâre : gündüz
-
39-Zümer 5
musemmen : belirlenmiş
-
39-Zümer 6
ve enzele : ve indirdi
-
39-Zümer 6
el en'âmi : dört ayaklı hayvanlar
-
39-Zümer 6
ennâ : nasıl
-
39-Zümer 8
munîben : münîb olarak, yönelerek
-
39-Zümer 8
ni'meten : ni'met
-
39-Zümer 8
endâden : eşler, ortaklar
-
39-Zümer 8
kalîlen : az, biraz
-
39-Zümer 8
ashâbi en nâri : ateş ehli, ateşin halkı
-
39-Zümer 9
men : kimse, kişi
-
39-Zümer 9
sâciden : secde eden
-
39-Zümer 9
ve kâimen : ve kıyamda duran, ayakta duran
-
39-Zümer 10
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
39-Zümer 10
ahsenû : en güzel, ahsen olan
-
39-Zümer 10
hasenetun : güzellik, iyilik
-
39-Zümer 11
en a'budallâhe (en a'bude allâhe) : Allah'a kul olmak
-
39-Zümer 12
en ekûne : benim olmam
-
39-Zümer 15
enfuse-hum : onların nefsleri, kendileri
-
39-Zümer 16
min en nâri : ateşten
-
39-Zümer 17
ictenebû : içtinap ettiler, sakındılar, kaçındılar
-
39-Zümer 17
en ya'budû-hâ : ona kul olmak
-
39-Zümer 17
ve enâbû : ve yöneldiler
-
39-Zümer 18
ahsene-hu : onun ahsen olanı, en güzel olanı
-
39-Zümer 19
men : kimse, kişi
-
39-Zümer 19
ente : sen
-
39-Zümer 19
men : kimse, kişi
-
39-Zümer 19
en nâri : ateş
-
39-Zümer 20
el enhâru : nehirler
-
39-Zümer 21
enne : olduğunu
-
39-Zümer 21
enzele : indirdi
-
39-Zümer 21
mâen : su
-
39-Zümer 21
yenâbîa : yerden fışkıran su kaynağı, pınarlar
-
39-Zümer 21
muhtelifen : muhtelif, çeşitli
-
39-Zümer 21
musferren : sararmış olan
-
39-Zümer 21
hutâmen : kuru ot, çer çöp
-
39-Zümer 22
men : kim, kimse
-
39-Zümer 23
ahsene : ahsen, en güzel
-
39-Zümer 23
kitâben : kitap
-
39-Zümer 23
muteşâbihen : müteşabih, teşbih edilen, benzer, uyumlu
-
39-Zümer 23
men : kim, kimse, kişi
-
39-Zümer 23
ve men : ve kim, kimse, kişi
-
39-Zümer 24
men : kim, kimse
-
39-Zümer 27
en nâsi : insanlar
-
39-Zümer 28
kur'ânen : Kur'ân
-
39-Zümer 28
arabiyyen : Arapça
-
39-Zümer 29
meselen : misal, örnek
-
39-Zümer 29
raculen : adam, kişi
-
39-Zümer 29
ve raculen : ve bir adam
-
39-Zümer 29
selemen : teslim olan, bağlı olan
-
39-Zümer 29
meselen : misal, örnek
-
39-Zümer 32
men : kim, kimse
-
39-Zümer 32
mimmen (min men) : o kimseden, ondan
-
39-Zümer 32
cehenneme : cehennem
-
39-Zümer 32
mesven : kalınacak yer, yer
-
39-Zümer 35
bi ahseni : en güzeli ile
-
39-Zümer 36
ve men : ve kim, kimse
-
39-Zümer 37
ve men : ve kim, kimse
-
39-Zümer 38
men : kim
-
39-Zümer 40
men : kim, kişi
-
39-Zümer 41
enzelnâ : indirdik
-
39-Zümer 41
en nâsi : insanlar
-
39-Zümer 41
men : kim, kimse
-
39-Zümer 41
ve men : ve kim
-
39-Zümer 41
ve mâ ente : ve sen değilsin
-
39-Zümer 42
el enfuse : nefsler veya fizik vücutlar
-
39-Zümer 42
menâmi-hâ : onun uykusu
-
39-Zümer 42
musemmen : belirlenmiş, tayin edilmiş
-
39-Zümer 43
şey'en : bir şey
-
39-Zümer 46
ente : sen
-
39-Zümer 47
ve lev enne : ve eğer olsaydı
-
39-Zümer 49
ni'meten : ni'met
-
39-Zümer 52
enne : olduğunu
-
39-Zümer 52
men : kimse
-
39-Zümer 53
enfusi-him : kendi nefsleri
-
39-Zümer 54
ve enîbû : ve yönelin (ve ulaşmayı dileyin)
-
39-Zümer 54
en ye'tiye-kum : size gelmesi
-
39-Zümer 55
ahsene : ahsen, en güzel
-
39-Zümer 55
en ye'tiye-kum : size gelmesi
-
39-Zümer 55
bagteten : ansızın
-
39-Zümer 55
ve entum : ve siz
-
39-Zümer 56
en tekûle : demesi
-
39-Zümer 56
cenbillâhi (cenbi allâhi) : Allah'tan uzaklaşma
-
39-Zümer 57
enne : olduğu, muhakkak ki
-
39-Zümer 58
lev enne : keşke olsa
-
39-Zümer 58
kerreten : bir kere daha
-
39-Zümer 60
cehenneme : cehennem
-
39-Zümer 60
mesven : kalınan yer
-
39-Zümer 61
ve lâ hum yahzenûne : ve onlar mahzun olmazlar
-
39-Zümer 65
tekûnenne : sen mutlaka olursun
-
39-Zümer 68
men : kimse, kişi
-
39-Zümer 68
ve men : ve kimse
-
39-Zümer 68
men : kimse, kişi
-
39-Zümer 69
en nebiyyîne : nebîler, peygamberler
-
39-Zümer 71
ilâ cehenneme : cehenneme
-
39-Zümer 71
hazenetu-hâ : onun bekçileri
-
39-Zümer 72
cehenneme : cehennem
-
39-Zümer 73
ilâ el cenneti : cennete
-
39-Zümer 73
hazenetu-hâ : onun bekçileri
-
39-Zümer 74
el cenneti : cennet
-
4-Nisâ 1
en nâsu : insanlar
-
4-Nisâ 1
ricâlen : erkekler
-
4-Nisâ 1
ve nisâen : kadınlar
-
4-Nisâ 1
rakîben : murakabe eden, kontrol eden
-
4-Nisâ 2
hûben : günah
-
4-Nisâ 3
en nisâi : kadınlar
-
4-Nisâ 3
vâhideten : bir adet, bir (kişi)
-
4-Nisâ 4
en nisâe : kadınlara
-
4-Nisâ 4
nıhleten : gönülden koparak, seve seve vermek
-
4-Nisâ 4
nefsen : şahıs, kimse, kendisi
-
4-Nisâ 4
henîen : afiyetle
-
4-Nisâ 5
kıyâmen : idaresinde (nizam ve emniyetini sağlamakta) vekil olarak
-
4-Nisâ 5
kavlen : söz
-
4-Nisâ 5
ma'rûfen : iyilikle, iyi, güzel
-
4-Nisâ 6
en nikâha : nikâh
-
4-Nisâ 6
ruşden : rüşt, yeterlilik, olgunluk
-
4-Nisâ 6
isrâfen : israf ederek
-
4-Nisâ 6
ve bidâren : acele ederek, acele davranarak, acele ile
-
4-Nisâ 6
en yekberû : büyüyor olmaları, büyümeleri, büyürler diye
-
4-Nisâ 6
ve men kâne : ve kim ... oldu, ...ise
-
4-Nisâ 6
ganiyyen : zengin
-
4-Nisâ 6
ve men kâne : ve kim ... oldu, ...ise
-
4-Nisâ 6
hasîben : hesap görücü, hesap gören olarak
-
4-Nisâ 7
ve li en nisâi : ve kadınlar için vardır
-
4-Nisâ 7
nasîben : nasip, pay
-
4-Nisâ 8
kavlen : söz
-
4-Nisâ 8
ma'rûfen : iyi, güzel
-
4-Nisâ 9
zurriyyeten : zürriyet, nesil, çocuklar
-
4-Nisâ 9
dıâfen : zayıf, kuvvetsiz
-
4-Nisâ 9
kavlen : söz
-
4-Nisâ 10
zulmen : zulüm ile, haksızlıkla
-
4-Nisâ 11
nisâen : kadın
-
4-Nisâ 11
vâhideten : bir, tek
-
4-Nisâ 11
en nısfu : yarım, yarısı
-
4-Nisâ 11
nef'en : faydalı
-
4-Nisâ 11
ferîdaten : farz olarak, farz
-
4-Nisâ 11
alîmen : alim, en iyi bilen
-
4-Nisâ 11
hakîmen : hakim, hüküm ve hikmet sahibi
-
4-Nisâ 12
kelâleten : kişinin evlâdı veya anne ve babası olmaması (kardeşi, dayısı veya amcası gibi ikinci derece yakınların olması)
-
4-Nisâ 12
vasıyyeten : vasiyet, emir
-
4-Nisâ 13
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 13
cennâtin : cennetler
-
4-Nisâ 13
el enhâru : nehirler
-
4-Nisâ 14
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 14
hâliden : ebedi kalacak olanlar
-
4-Nisâ 15
erbaaten : dört
-
4-Nisâ 15
sebîlen : yol
-
4-Nisâ 16
tevvâben : tövbeleri kabul eden
-
4-Nisâ 16
rahîmen : Rahîm olan
-
4-Nisâ 17
alîmen : alim, en iyi bilen
-
4-Nisâ 17
hakîmen : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
4-Nisâ 18
azâben : azap
-
4-Nisâ 18
elîmen : elîm, acı
-
4-Nisâ 19
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler, îmân ettiler
-
4-Nisâ 19
en terisû : sizin varis olmanız
-
4-Nisâ 19
en nisâe : kadınlar
-
4-Nisâ 19
kerhen : zorla
-
4-Nisâ 19
en ye'tîne : gelmeleri, yapmaları
-
4-Nisâ 19
en tekrahû : sizin kerih görmeniz, hoşlanmamanız
-
4-Nisâ 19
şey'en : bir şey
-
4-Nisâ 20
şey'en : bir şey
-
4-Nisâ 20
buhtânen : iftira ederek
-
4-Nisâ 20
ve ismen : ve günah işleyerek
-
4-Nisâ 20
mubînen : açıkça, apaçık
-
4-Nisâ 22
ve lâ tenkihû : ve siz nikâhlamayın
-
4-Nisâ 22
min en nisâi : kadınlardan
-
4-Nisâ 22
fâhışeten : fuhuş, kötü, çirkin
-
4-Nisâ 22
sebîlen : yol
-
4-Nisâ 23
ve benâtu-kum : ve kızlarınız
-
4-Nisâ 23
ve benâtu : ve kızları
-
4-Nisâ 23
ve benâtu : ve kızları
-
4-Nisâ 23
ve en tecmeû : ve toplamanız
-
4-Nisâ 23
rahîmen : rahim olan
-
4-Nisâ 24
min en nisâi : kadınlardan
-
4-Nisâ 24
en tebtegû : istemeniz
-
4-Nisâ 24
farîdaten : farz olarak (mehir olarak)
-
4-Nisâ 24
alîmen : en iyi bilen
-
4-Nisâ 24
hakîmen : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
4-Nisâ 25
ve men : ve kim, kimin
-
4-Nisâ 25
tavlen : güç, bolluk, zenginlik
-
4-Nisâ 25
en yenkıha : nikâh yapmak
-
4-Nisâ 25
fenkihûhunne (fe inkihû-hunne) : öyle ise onları nikâhlayın
-
4-Nisâ 25
li men haşiye : korkan kimse için
-
4-Nisâ 25
en tasbirû : sabretmeniz
-
4-Nisâ 26
sunene : sünnetler, Allah'ın kanunları
-
4-Nisâ 27
en yetûbe aleykum : sizin tövbenizi kabul etmek
-
4-Nisâ 27
en temîlû : meyletmeniz, yönelmeniz
-
4-Nisâ 27
meylen : meyil, yönelme
-
4-Nisâ 27
azîmen : büyük
-
4-Nisâ 28
en yuhaffife : hafifletmek
-
4-Nisâ 28
daîfen : zayıf olarak, zayıf
-
4-Nisâ 29
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler, yaşarken Allah'a ulaşmayı dilediler
-
4-Nisâ 29
en tekûne : sizin ... olmanız
-
4-Nisâ 29
ticâraten : ticaret, alış veriş
-
4-Nisâ 29
enfuse-kum : nefslerinizi, kendi kendinizi, birbirinizi
-
4-Nisâ 29
rahîmen : rahim
-
4-Nisâ 30
ve men : ve kim ... ise
-
4-Nisâ 30
udvânen : düşmanlık
-
4-Nisâ 30
ve zulmen : ve zulüm, haksızlık
-
4-Nisâ 31
in tectenibû : eğer çekinirseniz, kaçınırsanız
-
4-Nisâ 31
mudhalen : dahil edilen yer, girilen yer, makam, giriş
-
4-Nisâ 31
kerîmen : güzel, güzel olan, ikram olunan, şerefli
-
4-Nisâ 32
ve lâ tetemennev : ve temenni etmeyin
-
4-Nisâ 32
ve li en nisâi : ve kadınlar için vardır
-
4-Nisâ 32
alîmen : en iyi bilen
-
4-Nisâ 33
şehîden : şahit
-
4-Nisâ 34
alâ en nisâi : kadınlar üzerinde
-
4-Nisâ 34
enfekû : verdiler, harcadılar
-
4-Nisâ 34
sebîlen : bir yol
-
4-Nisâ 34
aliyyen : âli, yüce
-
4-Nisâ 35
hakemen : bir hakem
-
4-Nisâ 35
ve hakemen : ve bir hakem
-
4-Nisâ 35
alîmen : en iyi bilen
-
4-Nisâ 36
şey'en : bir şeyi
-
4-Nisâ 36
ihsânen : ihsanla davranma, iyilik etme
-
4-Nisâ 36
bi el cenbi : yanınızdakine, yakınınızdakine
-
4-Nisâ 36
men : kimse, kişi
-
4-Nisâ 36
muhtâlen : böbürlenen, kibirli
-
4-Nisâ 37
en nâse : insanlar
-
4-Nisâ 37
azâben : azap
-
4-Nisâ 37
muhînen : alçaltıcı, rüsvay edici
-
4-Nisâ 38
en nâsi : insanlar
-
4-Nisâ 38
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 38
karînen : yakın arkadaş, arkadaşlık
-
4-Nisâ 38
karînen : yakın arkadaş, arkadaşlık
-
4-Nisâ 39
âmenû : îmân ettiler
-
4-Nisâ 39
ve enfekû : ve infak ettiler (Allah için) harcadılar
-
4-Nisâ 39
alîmen : en iyi bilen
-
4-Nisâ 40
haseneten : iyilik, hayır
-
4-Nisâ 40
azîmen : büyük
-
4-Nisâ 41
şehîden : şahit olarak
-
4-Nisâ 42
hadîsen : söz
-
4-Nisâ 43
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler
-
4-Nisâ 43
ve entum : ve siz
-
4-Nisâ 43
cunuben : cünup olarak
-
4-Nisâ 43
en nisâe : kadınlar
-
4-Nisâ 43
mâen : su
-
4-Nisâ 43
saîden : toprak
-
4-Nisâ 43
tayyiben : temiz
-
4-Nisâ 43
afuvven : affeden
-
4-Nisâ 44
nasîben : nasip, hisse, pay
-
4-Nisâ 44
en tedıllu : dalâlette kalmanızı, sapmanızı
-
4-Nisâ 45
veliyyen : veli olarak, dost olarak
-
4-Nisâ 46
leyyen : eğip bükerek
-
4-Nisâ 46
enne-hum : onların....olması
-
4-Nisâ 46
kalîlen : pek azı
-
4-Nisâ 47
en natmise : dümdüz etmemiz, silmemiz
-
4-Nisâ 47
vucûhen : yüzler
-
4-Nisâ 47
mef'ûlen : yapılmış, yerine gelmiştir
-
4-Nisâ 48
en yuşrake : ortak koşulması
-
4-Nisâ 48
li men : kimi, kimse için
-
4-Nisâ 48
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 48
ismen : günah işleyerek
-
4-Nisâ 48
azîmen : büyük
-
4-Nisâ 49
enfuse-hum : kendi nefslerini, kendilerini
-
4-Nisâ 49
men : kişi, kimse
-
4-Nisâ 49
fetîlen : hurma çekirdeğinin ince lifi, kıl kadar, zerre kadar
-
4-Nisâ 50
ismen : günah
-
4-Nisâ 50
mubînen : açıkça , apaçık
-
4-Nisâ 51
nasîben : nasip, hisse, pay
-
4-Nisâ 51
âmenû : âmenu oldular,îmân ettiler
-
4-Nisâ 51
sebîlen : yol
-
4-Nisâ 52
ve men : ve kim, kimi
-
4-Nisâ 52
len : asla olmaz
-
4-Nisâ 53
fe izen : öyle olsa
-
4-Nisâ 53
en nâse : insanlar
-
4-Nisâ 54
en nâse : insanlar
-
4-Nisâ 54
mulken : mülk, iktidar, saltanat
-
4-Nisâ 54
azîmen : büyük
-
4-Nisâ 55
men : kim, kimi
-
4-Nisâ 55
âmene : îmân etti
-
4-Nisâ 55
men : kim, kimi
-
4-Nisâ 55
bi cehenneme : cehennem
-
4-Nisâ 56
culûden : deriler
-
4-Nisâ 56
azîzen : aziz, üstün
-
4-Nisâ 56
hakîmen : hüküm ve hikmet sahibi
-
4-Nisâ 57
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler, yaşarken Allaha ulaşmayı dilediler
-
4-Nisâ 57
cennâtin : cennetler
-
4-Nisâ 57
el enhâru : nehirler
-
4-Nisâ 57
ebeden : ebediyyen
-
4-Nisâ 57
zıllen : gölge
-
4-Nisâ 57
zalîlen : devamlı ve güzel gölgeli
-
4-Nisâ 58
en tueddû : iade etmeniz, teslim etmeniz
-
4-Nisâ 58
en nâsi : insanlar
-
4-Nisâ 58
en tahkumû : hükmetmeniz
-
4-Nisâ 59
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler
-
4-Nisâ 59
tenâza'tum : nizaya, anlaşmazlığa, ihtilâfa düştünüz
-
4-Nisâ 59
ve ahsenu : ve daha güzel, en güzel
-
4-Nisâ 59
te'vîlen : te'vil, yorum bakımından
-
4-Nisâ 60
enne-hum : kendilerinin ... olduğunu
-
4-Nisâ 60
âmenû : îmân ettiler
-
4-Nisâ 60
en yetehâkemû : muhakeme olmak
-
4-Nisâ 60
en yekfurû : inkâr etmek
-
4-Nisâ 60
en yudılle-hum : onları dalâlete düşürmek, saptırmak
-
4-Nisâ 60
dalâlen : dalâlet
-
4-Nisâ 60
baîden : uzak
-
4-Nisâ 61
enzele : indirdi
-
4-Nisâ 61
sudûden : yüz çevirerek
-
4-Nisâ 62
ihsânen : ihsan, iyilik
-
4-Nisâ 63
fî enfusi-him : onların nefsleri hakında, kendileri hakkında
-
4-Nisâ 63
kavlen : söz
-
4-Nisâ 64
enne-hum : onların ... olması
-
4-Nisâ 64
enfuse-hum : onların nefsleri, nefsleri, kendileri
-
4-Nisâ 64
tevvâben : tövbeleri kabul eden
-
4-Nisâ 64
rahîmen : rahmet edici, rahmet nuru gönderen, rahim esması ile tecelli eden
-
4-Nisâ 65
fî enfusi-him : kendi nefslerinde, içlerinde
-
4-Nisâ 65
haracen : darlık, sıkıntı
-
4-Nisâ 65
teslîmen : tam bir teslimiyetle
-
4-Nisâ 66
ennâ : biz ... olduk
-
4-Nisâ 66
en : olmak
-
4-Nisâ 66
enfuse-kum : kendi nefslerinizi, kendinizi, birbirinizi
-
4-Nisâ 66
enne-hum : onların ... olması
-
4-Nisâ 66
tesbîten : tesbit, sebat bakımından
-
4-Nisâ 67
ve izen : ve o zaman, ...olunca, ...olsaydı
-
4-Nisâ 67
azîmen : azim, büyük
-
4-Nisâ 68
sırâtan mustekîmen : Sıratı Mustakîm, Allah'a ulaştıran yola
-
4-Nisâ 69
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 69
en'ame : ni'met verdi
-
4-Nisâ 69
min en nebiyyîne : nebilerden, peygamberlerden
-
4-Nisâ 70
alîmen : en iyi bilen
-
4-Nisâ 71
âmenû : amenu oldular, îmân ettiler, yaşarken Allah'a ulaşmayı dilediler
-
4-Nisâ 72
le men : mutlaka o kimse
-
4-Nisâ 72
le yubattienne : mutlaka yavaş davranır
-
4-Nisâ 72
en'ame : ni'met verdi, nimetlendirdi
-
4-Nisâ 72
şehîden : şahit, şehit
-
4-Nisâ 73
le yekûlenne : mutlaka der
-
4-Nisâ 73
en lem tekun : olmadı, olmamış
-
4-Nisâ 73
fevzen : fevz, kurtuluş
-
4-Nisâ 73
azîmen : büyük
-
4-Nisâ 74
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 74
ecren : ecir, karşılık, mükâfat
-
4-Nisâ 74
azîmen : azim, büyük
-
4-Nisâ 75
ve en nisâi : ve kadınlar
-
4-Nisâ 75
lenâ : bizim için, bize
-
4-Nisâ 75
veliyyen : bir velî, dost
-
4-Nisâ 75
lenâ : bizim için, bize
-
4-Nisâ 76
âmenû : amenu oldular, îmân ettiler, yaşarken Allah'a ulaşmayı dilediler
-
4-Nisâ 76
daîfen : zayıf, kuvvetsiz
-
4-Nisâ 77
en nâse : insanlar
-
4-Nisâ 77
haşyeten : korku
-
4-Nisâ 77
li men : o kimse için
-
4-Nisâ 77
fetîlen : hurma çekirdeğinin ince lifi kadar, kıl kadar, zerre kadar
-
4-Nisâ 78
hasenetun : hayır, iyilik
-
4-Nisâ 78
hadîsen : söz, konuşulan kelâm
-
4-Nisâ 79
min hasenetin : bir güzellik, bir iyilik
-
4-Nisâ 79
en nâsi : insanlar
-
4-Nisâ 79
resûlen : resûl, elçi
-
4-Nisâ 79
şehîden : şahit olarak
-
4-Nisâ 80
men : kim
-
4-Nisâ 80
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 80
hafîzen : muhafız, gözetici, kontrol edici
-
4-Nisâ 81
vekîlen : vekil olarak
-
4-Nisâ 82
ihtilâfen : ihtilâflar, ayrılıklar, zıtlıklar, çelişki
-
4-Nisâ 83
yestenbitûne-hu : onun (o işin) batınını, iç yüzünü, gerçeğini araştırırlar
-
4-Nisâ 83
kalîlen : biraz, pek az
-
4-Nisâ 84
en : olmak, yapmak
-
4-Nisâ 84
be'sen : kuvvet, güç olarak
-
4-Nisâ 84
tenkîlen : intikam, korkunç ceza
-
4-Nisâ 85
men : kim, kimse, kişi
-
4-Nisâ 85
şefâaten haseneten : güzel şefaat, iyiliğe yardım etme
-
4-Nisâ 85
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 85
şefâaten seyyieten : kötü şefaat, günah işlemeye yardım etme
-
4-Nisâ 85
mukîten : mukayyet olan, gözeten
-
4-Nisâ 86
bi ahsene : daha güzeli ile
-
4-Nisâ 86
hasîben : en iyi hesap eden
-
4-Nisâ 87
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 87
hadîsen : söz, kelâm
-
4-Nisâ 88
en tehdû : senin hidayet etmen
-
4-Nisâ 88
men : kim, kimse
-
4-Nisâ 88
ve men : ve kim, kimi, kimse
-
4-Nisâ 88
len tecide : asla bulamazsın
-
4-Nisâ 88
sebîlen : yol
-
4-Nisâ 89
sevâen : eşit, müsavi, bir, aynı seviyede
-
4-Nisâ 89
veliyyen : veli, dost
-
4-Nisâ 90
en : olmak, yapmak
-
4-Nisâ 90
sebîlen : yol
-
4-Nisâ 91
en : olmak
-
4-Nisâ 91
ye'menû-kum : sizden emin olmayı
-
4-Nisâ 91
ve ye'menû : emin olmayı
-
4-Nisâ 91
sultânen : sultan, güç, delil, yetki
-
4-Nisâ 91
mubînen : açık, apaçık, açıkça
-
4-Nisâ 92
en yaktule : öldürmesi
-
4-Nisâ 92
mu'minen : bir mü'min
-
4-Nisâ 92
hataen : hata ile, yanlışlıkla, kasıtsız
-
4-Nisâ 92
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 92
mu'minen : bir mü'min
-
4-Nisâ 92
hataen : hata ile, yanlışlıkla, kasıtsız
-
4-Nisâ 92
en yassaddakû : sadaka olarak bağışlama
-
4-Nisâ 92
fe men : fakat kim
-
4-Nisâ 92
tevbeten : tövbe olarak
-
4-Nisâ 92
alîmen : en iyi bilen
-
4-Nisâ 92
hakîmen : en iyi hüküm veren
-
4-Nisâ 93
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 93
mu'minen : mü'min
-
4-Nisâ 93
muteammiden : taammüden , kasten
-
4-Nisâ 93
cehennemu : cehennem
-
4-Nisâ 93
hâliden : ebediyyen kalıcı
-
4-Nisâ 93
azâben : azap
-
4-Nisâ 93
azîmen : azim, büyük
-
4-Nisâ 94
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler, yaşarken Allaha ulaşmayı dilediler
-
4-Nisâ 94
tebeyyenû : iyice araştırıp beyan edin, açığa çıkarın
-
4-Nisâ 94
li men : kimseye
-
4-Nisâ 94
mu'minen : mü'min
-
4-Nisâ 94
menne : nimet verdi
-
4-Nisâ 94
tebeyyenû : iyice araştırıp beyan edin, açığa çıkarın
-
4-Nisâ 95
ve enfusi-him : ve nefsleri, canları
-
4-Nisâ 95
ve enfusi-him : ve nefsleri, canları
-
4-Nisâ 95
dereceten : derece olarak
-
4-Nisâ 95
ve kullen : ve hepsi
-
4-Nisâ 95
azîmen : azim, büyük
-
4-Nisâ 96
ve mağfireten : ve mağfiret
-
4-Nisâ 96
ve rahmeten : ve rahmet
-
4-Nisâ 96
rahîmen : rahim olan, Rahim esması ile tecelli eden
-
4-Nisâ 97
enfusi-him : onların nefsleri, kendileri, kendi nefsleri
-
4-Nisâ 97
vâsiaten : geniş
-
4-Nisâ 97
cehennemu : cehennem
-
4-Nisâ 98
ve en nisâi : ve kadınlar
-
4-Nisâ 98
hîleten : çare
-
4-Nisâ 98
sebîlen : yol
-
4-Nisâ 99
en ya'fuve an : affetmesi
-
4-Nisâ 99
afuvven : affedici, affeden
-
4-Nisâ 100
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 100
murâgamen : hicret yerleri, göç edilecek yerler
-
4-Nisâ 100
seaten : geniş
-
4-Nisâ 100
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 100
rahîmen : rahim olan, Rahim esması ile tecelli den
-
4-Nisâ 101
en taksurû : kısaltmanız
-
4-Nisâ 101
en yeftine-kum : sizi fitnelemek, size kötülük etmek
-
4-Nisâ 101
aduvven : düşman
-
4-Nisâ 101
mubînen : apaçık, açıkça
-
4-Nisâ 102
meyleten : hücum, hamle
-
4-Nisâ 102
vâhıdeten : bir, tek
-
4-Nisâ 102
ezen : eziyet, güçlük
-
4-Nisâ 102
azâben : azap
-
4-Nisâ 102
muhînen : alçaltıcı, rüsvay edici
-
4-Nisâ 102
en : olmak
-
4-Nisâ 103
kıyâmen : ayakta iken
-
4-Nisâ 103
ve kuûden : ve otururken
-
4-Nisâ 103
itma'nentum : tatmin oldunuz, güvenliğe kavuştunuz, emin oldunuz
-
4-Nisâ 103
kitâben : yazılmış olan, farz olan
-
4-Nisâ 103
mevkûten : vakitlendirilmiş, vakitleri belirlenmiş
-
4-Nisâ 104
alîmen : en iyi bilen
-
4-Nisâ 104
hakîmen : hüküm ve hikmet sahibi
-
4-Nisâ 105
enzelnâ : biz indirdik
-
4-Nisâ 105
en nâsi : insanlar
-
4-Nisâ 105
hasîmen : taraftar, savunucu
-
4-Nisâ 106
rahîmen : rahmet sahibi, rahmet edici
-
4-Nisâ 107
enfuse-hum : nefslerine, kendilerine
-
4-Nisâ 107
men : kim, kimse, kimseleri
-
4-Nisâ 107
havvânen : ihanette israr eden
-
4-Nisâ 107
esîmen : günahkâr
-
4-Nisâ 108
min en nâsi : insanlardan
-
4-Nisâ 109
entum : siz
-
4-Nisâ 109
men : kim
-
4-Nisâ 109
men : kim
-
4-Nisâ 109
vekîlen : vekil
-
4-Nisâ 110
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 110
sûen : kötülük
-
4-Nisâ 110
rahîmen : Rahmet eden, Rahim esması ile tecelli eden
-
4-Nisâ 111
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 111
ismen : günah
-
4-Nisâ 111
alîmen : alîm, en iyi bilen
-
4-Nisâ 111
hakîmen : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
4-Nisâ 112
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 112
hatîeten : kasti işlenen suç, günah
-
4-Nisâ 112
ismen : günah
-
4-Nisâ 112
berîen : uzak olan, ilgisi olmayan, suçsuz
-
4-Nisâ 112
buhtânen : iftira
-
4-Nisâ 112
ve ismen : ve günah
-
4-Nisâ 112
mubînen : apaçık, açıkça
-
4-Nisâ 113
en : olmak
-
4-Nisâ 113
enfuse-hum : nefsleri, kendileri
-
4-Nisâ 113
ve enzele : ve indirdi
-
4-Nisâ 113
azîmen : büyük, çok büyük
-
4-Nisâ 114
men : kim, kimse
-
4-Nisâ 114
en nâsi : insanlar
-
4-Nisâ 114
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 114
azîmen : büyük
-
4-Nisâ 115
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 115
tebeyyene : beyan etme, açıklama
-
4-Nisâ 115
cehenneme : cehennem
-
4-Nisâ 116
en yuşrake : ortak, şirk koşmak
-
4-Nisâ 116
li men : kimse için, kimseyi
-
4-Nisâ 116
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 116
dalâlen : dalâlet, sapıklık
-
4-Nisâ 117
inâsen : dişiler (dişi olarak isimlendirdikleri putlar)
-
4-Nisâ 117
şeytânen : şeytan
-
4-Nisâ 117
merîden : inatçı, isyankâr
-
4-Nisâ 118
le ettehizenne : mutlaka edineceğim
-
4-Nisâ 118
nasîben : nasip, pay
-
4-Nisâ 119
ve le udillenne-hum : ve mutlakla onları dalâlette bırakacağım
-
4-Nisâ 119
ve le umenniyenne-hum : ve mutlaka onları emaniyyeye (kuruntuya) düşüreceğim
-
4-Nisâ 119
el en'âmi : hayvanlar
-
4-Nisâ 119
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 119
veliyyen : veli, dost
-
4-Nisâ 119
husrânen : hüsranla
-
4-Nisâ 119
mubînen : apaçık, açıkça
-
4-Nisâ 120
ve yumennî-him : onlara emaniyyeye, kuruntuya düşürür
-
4-Nisâ 121
cehennemu : cehennem
-
4-Nisâ 122
âmenû : amenu oldular, îmân ettiler, yaşarken Allah'a ulaşmayı dilediler
-
4-Nisâ 122
cennâtin : cennetler
-
4-Nisâ 122
el enhâru : nehirler
-
4-Nisâ 122
ebeden : ebediyyen
-
4-Nisâ 122
ve men : ve kim (vardır)
-
4-Nisâ 122
kîlen : söylenen söz, söz
-
4-Nisâ 123
men : kim
-
4-Nisâ 123
sûen : kötülük
-
4-Nisâ 123
veliyyen : veli, dost
-
4-Nisâ 124
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 124
el cennete : cennete
-
4-Nisâ 125
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 125
ahsenu : ahsen, en güzel, daha güzel
-
4-Nisâ 125
dînen : dîn bakımından, dînen
-
4-Nisâ 125
mimmen (min men) : o kimseden
-
4-Nisâ 125
hanîfen : hanif olarak, tek Allah'a inanarak
-
4-Nisâ 125
halîlen : dost
-
4-Nisâ 127
fî en nisâi : kadınlar hakkında
-
4-Nisâ 127
en nisâi : kadınlar
-
4-Nisâ 127
en tenkihû-hunne : onları nikâhlamanız
-
4-Nisâ 127
en tekûmû : ikame etmeniz, hakkıyla, gereği üzere yerine getirmeniz
-
4-Nisâ 127
alîmen : en iyi bilen
-
4-Nisâ 128
nuşûzen : geçimsizlik, ilgisizlik
-
4-Nisâ 128
en : olmak
-
4-Nisâ 128
el enfusu : nefsler
-
4-Nisâ 129
len testatîû : asla güç yetiremezsiniz
-
4-Nisâ 129
en : olmak
-
4-Nisâ 129
en nisâi : kadınlar
-
4-Nisâ 129
rahîmen : Rahim, merhamet eden, Rahim esması ile tacelli eden, rahmet nuru gönderen
-
4-Nisâ 130
kullen : hepsini
-
4-Nisâ 130
hakîmen : hüküm ve hikmet sahibi sahibi
-
4-Nisâ 131
en itteku : takva sahibi olma
-
4-Nisâ 131
ganiyyen : gani, zengin (hiç bir şeye muhtaç olmayan, her şeye sahip olan)
-
4-Nisâ 131
hamîden : hamd edilen, övgü ve hamde layık olan
-
4-Nisâ 132
vekîlen : vekil olarak
-
4-Nisâ 133
en nâsu : insanlar
-
4-Nisâ 134
men : kim, kimse, kişi ...ise
-
4-Nisâ 135
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler, yaşarken Allaha ulaşmayı dilediler
-
4-Nisâ 135
alâ enfusı-kum : kendi nefslerinize, kendinize
-
4-Nisâ 135
ganiyyen : zengin
-
4-Nisâ 135
en : olmak
-
4-Nisâ 136
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler
-
4-Nisâ 136
enzele : indirdi
-
4-Nisâ 136
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 136
dalâlen : dalâlet
-
4-Nisâ 136
baîden : uzak
-
4-Nisâ 137
âmenû : îmân ettiler, âmenû oldular
-
4-Nisâ 137
âmenû : îmân ettiler, âmenû oldular
-
4-Nisâ 137
sebîlen : yol
-
4-Nisâ 138
bi enne : ....olduğunu
-
4-Nisâ 138
azâben : azap
-
4-Nisâ 138
elîmen : elîm, acıklı
-
4-Nisâ 140
en : olmak
-
4-Nisâ 140
izen : öyle olunca, aksi halde
-
4-Nisâ 140
cehenneme : cehennem
-
4-Nisâ 141
len yec'ale : asla yapmaz
-
4-Nisâ 141
sebîlen : bir yol
-
4-Nisâ 142
en nâse : insanlar
-
4-Nisâ 142
kalîlen : az, pek az
-
4-Nisâ 143
ve men : ve kim, kimi
-
4-Nisâ 143
len tecide : asla bulamazsın
-
4-Nisâ 143
sebîlen : bir yol
-
4-Nisâ 144
âmenû : amenu oldular, îmân ettiler, ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dilediler
-
4-Nisâ 144
en tec'alû : kılmanız, edinmeniz, yapmanız
-
4-Nisâ 144
sultânen : hüccet, delil
-
4-Nisâ 144
mubînen : açık, apaçık
-
4-Nisâ 145
min en nâri : ateşten, ateşin
-
4-Nisâ 145
len tecide : bulamazsın
-
4-Nisâ 146
azîmen : azîm, büyük
-
4-Nisâ 147
ve âmentum : ve îmân ettiniz, âmenû oldunuz, yaşarken Allaha ulaşmayı dilediniz
-
4-Nisâ 147
alîmen : en iyi bilen
-
4-Nisâ 148
men : kim, kişi
-
4-Nisâ 148
alîmen : en iyi bilen
-
4-Nisâ 149
afuvven : affeden, affedici
-
4-Nisâ 150
en : olmak
-
4-Nisâ 150
en : olmak
-
4-Nisâ 150
sebîlen : bir yol
-
4-Nisâ 151
azâben : azap
-
4-Nisâ 151
muhînen : muhîn, alçaltıcı, zelil
-
4-Nisâ 152
âmenû : îmân ettiler, amenu oldular
-
4-Nisâ 152
rahîmen : rahim olan, merhamet eden,
-
4-Nisâ 153
en tunezzile : indirmeni
-
4-Nisâ 153
kitâben : bir Kitap
-
4-Nisâ 153
cehraten : açıkça
-
4-Nisâ 153
sultânen : sultan, yetki, güç, delil
-
4-Nisâ 153
mubînen : apaçık
-
4-Nisâ 154
succeden : secde ederek
-
4-Nisâ 155
el enbiyâe : nebiler, peygamberler
-
4-Nisâ 155
kalîlen : az, pek az
-
4-Nisâ 156
buhtânen : yalan söz, iftira
-
4-Nisâ 157
yakînen : kesinlikle
-
4-Nisâ 158
azîzen : aziz, yüce, üstün
-
4-Nisâ 158
hakîmen : hüküm ve hikmet sahibi
-
4-Nisâ 159
le yu'minenne : mutlaka îmân edecekler
-
4-Nisâ 159
şehîden : şahit
-
4-Nisâ 161
en nâsi : insanlar
-
4-Nisâ 161
azâben : azap
-
4-Nisâ 161
elîmen : elim, acıklı
-
4-Nisâ 162
azîmen : azim, büyük, çok büyük
-
4-Nisâ 163
ve en nebiyyîne : ve nebiler, peygamberler
-
4-Nisâ 164
ve rusulen : ve resûller
-
4-Nisâ 164
ve rusulen : ve resûller
-
4-Nisâ 164
teklîmen : kelimelerle, konuşarak, hitap ederek
-
4-Nisâ 165
rusulen : resûller, elçiler
-
4-Nisâ 165
li en nâsi : insanlar için, insanların
-
4-Nisâ 165
azîzen : aziz, yüce
-
4-Nisâ 165
hakîmen : hüküm ve hikmet sahibi
-
4-Nisâ 166
enzele : indirdi
-
4-Nisâ 166
enzele-hu : onu indirdi
-
4-Nisâ 166
şehîden : şahit olarak
-
4-Nisâ 167
dalâlen : dalâlet
-
4-Nisâ 167
baîden : uzak
-
4-Nisâ 169
cehenneme : cehennem
-
4-Nisâ 169
ebeden : ebediyyen
-
4-Nisâ 170
en nâsu : insanlar
-
4-Nisâ 170
alîmen : alîm, en iyi bilen
-
4-Nisâ 170
hakîmen : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
4-Nisâ 171
en yekûne : olmak, olması
-
4-Nisâ 171
vekîlen : vekil olarak
-
4-Nisâ 172
len yestenkife : asla çekinmez
-
4-Nisâ 172
en yekûne : olmak
-
4-Nisâ 172
abden : kul
-
4-Nisâ 172
ve men : ve kim
-
4-Nisâ 172
yestenkif : çekinir
-
4-Nisâ 173
âmenû : îmân ettiler, âmenû oldular, yaşarken Allaha ulaşmayı dilediler
-
4-Nisâ 173
istenkefû : çekinirler, yapmak istemezler
-
4-Nisâ 173
azâben : azap
-
4-Nisâ 173
elîmen : elim, acı
-
4-Nisâ 173
veliyyen : veli, dost
-
4-Nisâ 174
en nâsû : insanlar
-
4-Nisâ 174
ve enzelnâ : ve biz indirdik
-
4-Nisâ 174
mubînen : açık, apaçık
-
4-Nisâ 175
âmenû : îmân ettiler, âmenû oldular, yaşarken Allaha ulaşmayı dilediler
-
4-Nisâ 175
sırâtan mustekîmen : Sıratı Mustakîm, Allah'a ulaştıran yol
-
4-Nisâ 176
ıhveten : kardeş
-
4-Nisâ 176
ricâlen : erkek
-
4-Nisâ 176
ve nisâen : ve kadın
-
4-Nisâ 176
en tadıllû : sapmanız, şaşırmanız (şaşırırsınız diye)
-
40-Mü'min 2
tenzîlu el kitâbi : kitabın indirilmesi
-
40-Mü'min 3
ez zenbi : günah
-
40-Mü'min 6
enne-hum : onların olduğu
-
40-Mü'min 6
ashâbu en nâri : ateşin ehli (ateş ehli), ateş halkı
-
40-Mü'min 7
ve men havle-hu : ve onun etrafındaki kişi
-
40-Mü'min 7
âmenû : âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)
-
40-Mü'min 7
rahmeten : rahmet
-
40-Mü'min 7
ve ilmen : ve ilim
-
40-Mü'min 8
cennâti adnin : adn cennetleri
-
40-Mü'min 8
ve men salaha : ve o kimse salâh makamına ulaştı
-
40-Mü'min 8
ente : sen
-
40-Mü'min 9
ve men : ve kim
-
40-Mü'min 10
enfuse-kum : sizin nefsleriniz, birbiriniz
-
40-Mü'min 12
bi ennehu : onun olması sebebiyle
-
40-Mü'min 13
men : kimse, kişi
-
40-Mü'min 15
alâ men : kimseye
-
40-Mü'min 16
li men : kim için, kimin
-
40-Mü'min 18
ve enzir-hum : ve onları uyar
-
40-Mü'min 21
yenzurû : baksınlar
-
40-Mü'min 21
kuvveten : kuvvet bakımından
-
40-Mü'min 22
bi enne-hum : onların ..... olması sebebiyle
-
40-Mü'min 25
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
40-Mü'min 26
en yubeddile : değiştirmesi
-
40-Mü'min 26
en yuzhire : zahir olması, gözükmesi, ortaya çıkması
-
40-Mü'min 28
raculen : bir adam
-
40-Mü'min 28
en yekûle : demesi
-
40-Mü'min 28
kâziben : yalancı
-
40-Mü'min 28
men : kimse
-
40-Mü'min 29
men : kim
-
40-Mü'min 29
yensuru-nâ : bize yardım eder, yardım edecek
-
40-Mü'min 30
âmene : âmenû oldu, îmân etti
-
40-Mü'min 31
zulmen : zulüm
-
40-Mü'min 32
yevme et tenâdi : feryat günü (cehennem ehlinin birbirlerine seslenecekleri gün)
-
40-Mü'min 33
ve men : ve kim, kimi
-
40-Mü'min 34
len yeb'ase allâhu : Allah asla beas etmez, göndermez
-
40-Mü'min 34
resûlen : bir resûl
-
40-Mü'min 34
men : kimse, kişi
-
40-Mü'min 35
makten : şiddetli kızgınlık, öfke, gadap
-
40-Mü'min 35
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler
-
40-Mü'min 37
kâziben : yalancı
-
40-Mü'min 38
ellezî âmene : âmenû olan, îmân eden kimse
-
40-Mü'min 40
men : kim
-
40-Mü'min 40
seyyieten : seyyie, günah, kötülük
-
40-Mü'min 40
men amile : kim yapar, kim işler
-
40-Mü'min 40
el cennete : cennet
-
40-Mü'min 41
ilâ en necâti : kurtuluşa
-
40-Mü'min 41
ilâ en nâri : ateşe
-
40-Mü'min 42
ve ene : ve ben
-
40-Mü'min 43
ennemâ : fakat, olan şey
-
40-Mü'min 43
ted'ûnenî : siz beni çağırıyorsunuz, davet ediyorsunuz
-
40-Mü'min 43
ve enne : ve muhakkak
-
40-Mü'min 43
ve enne : ve muhakkak
-
40-Mü'min 43
ashâbu en nâri : ateşin sahibi, ateş ehli
-
40-Mü'min 46
en nâru : ateş
-
40-Mü'min 46
guduvven : sabah
-
40-Mü'min 46
ve aşiyyen : ve akşam
-
40-Mü'min 47
fî en nâri : ateşte
-
40-Mü'min 47
entum : siz
-
40-Mü'min 47
nasîben : nasip, pay
-
40-Mü'min 47
en nâri : ateş
-
40-Mü'min 49
en nâri : ateş
-
40-Mü'min 49
li hazeneti : bekçilere
-
40-Mü'min 49
cehenneme : cehennem
-
40-Mü'min 49
yevmen : bir gün
-
40-Mü'min 51
nensuru : yardım edeceğiz
-
40-Mü'min 51
ellezîne âmenû : âmenû olanlar
-
40-Mü'min 52
lâ yenfeu : fayda vermez
-
40-Mü'min 53
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
40-Mü'min 54
huden : hidayet
-
40-Mü'min 55
zenbi-ke : senin günahın
-
40-Mü'min 57
en nâsi : insanlar
-
40-Mü'min 57
eksere en nâsi : insanların çoğu
-
40-Mü'min 58
ve ellezîne âmenû : ve âmenû olanlar
-
40-Mü'min 58
kalîlen mâ : ne kadar az
-
40-Mü'min 59
en nâsi : insanlar
-
40-Mü'min 60
cehenneme : cehennem
-
40-Mü'min 61
en nehâre : gündüz
-
40-Mü'min 61
mubsıren : gösterici, aydınlatıcı
-
40-Mü'min 61
alâ en nâsi : insanlara, insanlar üzerinde
-
40-Mü'min 61
en nâsi : insanlar
-
40-Mü'min 62
ennâ : nasıl
-
40-Mü'min 64
karâren : karar yeri, yerleşme yeri
-
40-Mü'min 64
binâen : bina olarak (oluşturdu)
-
40-Mü'min 64
ahsene : ahsen kıldı, en güzel şekli verdi
-
40-Mü'min 66
en a'budu : kul olmak
-
40-Mü'min 66
câeniye : bana geldi
-
40-Mü'min 66
en uslime : teslim olmak
-
40-Mü'min 67
tıflen : çocuk
-
40-Mü'min 67
men : kim, kimse
-
40-Mü'min 67
ecelen : ecel, süre
-
40-Mü'min 67
musemmen : isimlendirilmiş, belirlenmiş
-
40-Mü'min 68
emren : bir iş
-
40-Mü'min 69
ennâ : nasıl
-
40-Mü'min 72
en nâri : ateş
-
40-Mü'min 74
şey'en : bir şey
-
40-Mü'min 76
cehenneme : cehennem
-
40-Mü'min 77
nuriyenne-ke : sana gösteririz
-
40-Mü'min 77
neteveffeyenne-ke : seni vefat ettiririz
-
40-Mü'min 78
rusulen : resûller
-
40-Mü'min 78
men : kim, kimse
-
40-Mü'min 78
men : kim, kimse
-
40-Mü'min 78
en ye'tiye : getirmesi
-
40-Mü'min 79
el en'âme : (dört ayaklı) hayvan
-
40-Mü'min 80
menâfiu : faydalar, yararlar
-
40-Mü'min 80
hâceten : hacet, ihtiyaç, arzu, istek
-
40-Mü'min 82
yenzurû : baksınlar
-
40-Mü'min 82
kuvveten : kuvvet
-
40-Mü'min 82
ve âsâren : ve eserler
-
40-Mü'min 84
âmennâ : îmân ettik
-
40-Mü'min 85
yenfeu-hum : onlara fayda, yarar sağlar
-
41-Fussilet 2
tenzîlun : indirilendir
-
41-Fussilet 3
kur'ânen : Kur'ân
-
41-Fussilet 3
arabiyyen : Arapça
-
41-Fussilet 4
beşîren : müjdeleyici
-
41-Fussilet 4
ve nezîren : ve uyarıcı
-
41-Fussilet 6
ene : ben
-
41-Fussilet 6
ennemâ : olduğu
-
41-Fussilet 8
âmenû : âmenû oldular (hayattayken Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
41-Fussilet 9
endâden : eşler, denk olanlar
-
41-Fussilet 10
sevâen : musavi olarak, eşit olarak
-
41-Fussilet 11
kerhen : kerih olarak, istemeyerek
-
41-Fussilet 12
ve zeyyennâ : ve süsledik
-
41-Fussilet 12
ve hıfzen : ve muhafaza ederek, koruyarak
-
41-Fussilet 13
enzertu-kum : sizi uyardım
-
41-Fussilet 13
sâıkaten : şimşek, yıldırım
-
41-Fussilet 14
enzele : indirdi
-
41-Fussilet 14
melâiketen : melekler
-
41-Fussilet 15
men : kim
-
41-Fussilet 15
kuvveten : kuvvet bakımından
-
41-Fussilet 15
enne : olduğunu
-
41-Fussilet 15
kuvveten : kuvvet bakımından
-
41-Fussilet 18
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
41-Fussilet 19
ilâ en nâri : ateşe
-
41-Fussilet 21
entaka-nâ : bizi konuşturdu
-
41-Fussilet 21
entaka : konuşturdu
-
41-Fussilet 22
en yeşhede : şahitlik etmesi
-
41-Fussilet 22
zanentum : siz zannettiniz, sandınız
-
41-Fussilet 22
enne : olduğunu
-
41-Fussilet 22
kesîren : çok
-
41-Fussilet 23
zanentum : zannettiniz
-
41-Fussilet 24
en nâru : ateş
-
41-Fussilet 24
mesven : kalınan yer
-
41-Fussilet 25
kurenâe : karinler, yakın arkadaşlar
-
41-Fussilet 25
zeyyenû : süslediler
-
41-Fussilet 27
azâben şedîden : şiddetli azap
-
41-Fussilet 27
necziyenne-hum : onları mutlaka cezalandıracağız
-
41-Fussilet 28
en nârun : ateş
-
41-Fussilet 28
cezâen : ceza olarak
-
41-Fussilet 30
tetenezzelu : iner
-
41-Fussilet 30
ve lâ tahzenû : ve mahzun olmayın
-
41-Fussilet 30
bi el cenneti : cennet ile
-
41-Fussilet 31
enfusu-kum : nefsleriniz, canınız
-
41-Fussilet 32
nuzulen : ziyafet, ikram olarak
-
41-Fussilet 33
ve men : ve kim, kimse, kişi
-
41-Fussilet 33
ahsenu : daha güzel, en güzel
-
41-Fussilet 33
kavlen : söz
-
41-Fussilet 33
mimmen (min men) : kimseden, kişiden
-
41-Fussilet 34
el hasenetu : hasenat, sevap, iyilik
-
41-Fussilet 34
ahsenu : daha güzel, en güzel
-
41-Fussilet 34
ke enne-hu : o sanki, o gibi
-
41-Fussilet 36
yenzeganne-ke : sana mutlaka vesvese verecek
-
41-Fussilet 37
ve en nehâru : ve gündüz
-
41-Fussilet 38
ve en nehâri : ve gündüz
-
41-Fussilet 39
enne-ke : gerçekten sen
-
41-Fussilet 39
hâsiaten : kurumuş halde
-
41-Fussilet 39
enzelnâ : indirdik
-
41-Fussilet 40
men : kim, kimse
-
41-Fussilet 40
en nâri : ateş
-
41-Fussilet 40
men : kim, kimse
-
41-Fussilet 40
âminen : emin olarak, güvenle
-
41-Fussilet 42
tenzîlun : inmiştir
-
41-Fussilet 44
kur'ânen : Kur'ân
-
41-Fussilet 44
a'cemiyyen : yabancı dil, Arapça olmayan
-
41-Fussilet 44
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler (Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
41-Fussilet 44
huden : hidayet
-
41-Fussilet 44
amen : körlüktür
-
41-Fussilet 46
men : kim
-
41-Fussilet 46
ve men : ve kim
-
41-Fussilet 47
âzennâ-ke \n(ezene) \n(âzene) : sana bildirdik, arz ettik \n: izin verdi \n: ilân etti, bildirdi
-
41-Fussilet 50
rahmeten : bir rahmet
-
41-Fussilet 50
yekûlenne : mutlaka söyler
-
41-Fussilet 50
kâimeten : kaim olan, vuku olan
-
41-Fussilet 50
enne : olduğunu (muhakkak)
-
41-Fussilet 51
en'amnâ : ni'met verdik
-
41-Fussilet 52
men : kim, kimse, kişi
-
41-Fussilet 52
mimmen (min men) : o kimseden
-
41-Fussilet 53
enfusi-him : onların nefsleri, kendi nefsleri
-
41-Fussilet 53
yetebeyyene : açıkça belli olur
-
41-Fussilet 53
enne-hu : onun olduğu
-
41-Fussilet 53
enne-hu : onun olduğu
-
42-Şûrâ 5
li men : o kimse için
-
42-Şûrâ 6
ente : sen
-
42-Şûrâ 7
kur'ânen : Kur'ân
-
42-Şûrâ 7
arabiyyen : Arapça
-
42-Şûrâ 7
ve men : ve kimse(ler)
-
42-Şûrâ 7
fî el cenneti : cennette
-
42-Şûrâ 8
ummeten : ümmet
-
42-Şûrâ 8
vâhıdeten : bir
-
42-Şûrâ 8
men : kim, kimse
-
42-Şûrâ 11
min enfusi-kum : kendi nefslerinizden
-
42-Şûrâ 11
ezvâcen : eşler
-
42-Şûrâ 11
ve min el en'âmi : ve hayvanlardan
-
42-Şûrâ 11
ezvâcen : eşler
-
42-Şûrâ 12
li men : o kimse için
-
42-Şûrâ 13
en ekîmû : ikame etmeleri, ayakta, hayatta tutmaları
-
42-Şûrâ 13
men : kimse, kişi
-
42-Şûrâ 13
men : kimse, kişi
-
42-Şûrâ 14
bagyen : azgınlık
-
42-Şûrâ 14
musemmen : belirlenmiş
-
42-Şûrâ 15
âmentu : ben îmân ettim
-
42-Şûrâ 15
bi mâ enzele : indirilen şeye
-
42-Şûrâ 15
lenâ : bize ait
-
42-Şûrâ 17
enzele : indirdi
-
42-Şûrâ 18
âmenû : âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
42-Şûrâ 18
enne-hâ : onun olduğunu
-
42-Şûrâ 19
men : kimse, kişi
-
42-Şûrâ 20
men : kim, kimse
-
42-Şûrâ 20
ve men : ve kim, kimse
-
42-Şûrâ 21
lem ye'zen : izin vermedi
-
42-Şûrâ 22
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
42-Şûrâ 22
el cennâti : cennetler
-
42-Şûrâ 23
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
42-Şûrâ 23
ecren : ecir, ücret
-
42-Şûrâ 23
ve men : ve kim
-
42-Şûrâ 23
haseneten : hasene, iyilik, sevap
-
42-Şûrâ 23
husnen : iyilik, güzellik
-
42-Şûrâ 24
keziben : yalan
-
42-Şûrâ 26
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
42-Şûrâ 28
ve yenşuru : ve yayar
-
42-Şûrâ 31
ve mâ entum : ve siz değilsiniz
-
42-Şûrâ 36
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
42-Şûrâ 37
yectenibûne : kaçınırlar, sakınırlar
-
42-Şûrâ 39
yentesırûne : yardımlaşırlar
-
42-Şûrâ 40
men : kim
-
42-Şûrâ 41
men : kim, kimse
-
42-Şûrâ 42
en nâse : insanlar
-
42-Şûrâ 43
men : kim, kimse
-
42-Şûrâ 44
ve men : ve kim, kimse
-
42-Şûrâ 45
yenzurûne : bakarlar
-
42-Şûrâ 45
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
42-Şûrâ 45
enfuse-hum : kendileri
-
42-Şûrâ 46
yensurûne-hum : onlara yardım eder
-
42-Şûrâ 46
ve men : ve kim, kimse
-
42-Şûrâ 47
en ye'tiye : gelmesi
-
42-Şûrâ 48
rahmeten : bir rahmet
-
42-Şûrâ 49
li men : kimseye
-
42-Şûrâ 49
inâsen : kızlar
-
42-Şûrâ 49
li men : kimseye
-
42-Şûrâ 50
zukrânen : erkekler olarak
-
42-Şûrâ 50
ve inâsen : ve kızlar (dişiler) olarak
-
42-Şûrâ 50
men : kimse
-
42-Şûrâ 50
akîmen : kısır
-
42-Şûrâ 51
en yukellime-hu : onunla konuşması
-
42-Şûrâ 51
vahyen : vahiy
-
42-Şûrâ 51
resûlen : bir resûl
-
42-Şûrâ 52
nûren : nur
-
42-Şûrâ 52
men : kimse, kişi
-
43-Zuhruf 3
kur'ânen : bir Kur'ân
-
43-Zuhruf 3
arabiyyen : Arapça
-
43-Zuhruf 5
en kuntum : sizin olmanız
-
43-Zuhruf 5
kavmen : bir kavim
-
43-Zuhruf 8
batşen : şiddetle yakalayarak, intikam alarak
-
43-Zuhruf 9
men : kim
-
43-Zuhruf 10
mehden : beşik, döşek
-
43-Zuhruf 10
subulen : sebîller, yollar
-
43-Zuhruf 11
mâen : su
-
43-Zuhruf 11
enşer-nâ : yetiştirdik
-
43-Zuhruf 11
beldeten : belde, ülke
-
43-Zuhruf 11
meyten : ölü, cansız
-
43-Zuhruf 12
ve el en'âmi : ve hayvanlar
-
43-Zuhruf 13
lenâ : bizim için, bize
-
43-Zuhruf 15
cuz'en : cüz, bir kısım
-
43-Zuhruf 16
benâtin : kız çocukları
-
43-Zuhruf 16
bi el benîne : erkek çocukları
-
43-Zuhruf 17
darabe (meselen) : örnek verdi, isnad etti
-
43-Zuhruf 17
(darabe) meselen : örnek verdi, isnad etti
-
43-Zuhruf 17
musvedden : siyahlaşmış olan, kararmış olan
-
43-Zuhruf 18
ve men : ve kimse
-
43-Zuhruf 19
inâsen : dişiler
-
43-Zuhruf 21
kitâben : bir kitap
-
43-Zuhruf 28
kelimeten : bir kelime
-
43-Zuhruf 28
bâkiyeten : bâki, kalıcı olarak, kalıcı
-
43-Zuhruf 32
suhriyyen : boyun eğdirerek, emir altına alarak
-
43-Zuhruf 33
en yekûne : olması
-
43-Zuhruf 33
en nâsu : insanlar
-
43-Zuhruf 33
ummeten : bir ümmet
-
43-Zuhruf 33
vâhideten : tek
-
43-Zuhruf 33
li men : o kimse için, o kimseye
-
43-Zuhruf 33
sukufen : tavanlar, çardaklar
-
43-Zuhruf 34
ebvâben : kapılar
-
43-Zuhruf 34
ve sururen : ve koltuklar, sedirler
-
43-Zuhruf 35
ve zuhrufen : ve süsler, mücevherler
-
43-Zuhruf 36
ve men : ve kim
-
43-Zuhruf 36
şeytânen : şeytan
-
43-Zuhruf 37
enne-hum : onların olduğu
-
43-Zuhruf 39
ve len yenfea-kum : ve size yarar sağlamaz
-
43-Zuhruf 39
enne-kum : muhakkak ki siz
-
43-Zuhruf 40
ente : sen
-
43-Zuhruf 40
ve men : ve o kimse
-
43-Zuhruf 41
nezhebenne : seni mutlaka gideririz, gidereceğiz
-
43-Zuhruf 42
nuriyenne-ke : sana mutlaka göstereceğiz
-
43-Zuhruf 45
men : kim, kimse
-
43-Zuhruf 45
âliheten : ilâhlar
-
43-Zuhruf 49
lenâ : bize, bizim için
-
43-Zuhruf 50
yenkusûne : naksediyorlar, bozuyorlar
-
43-Zuhruf 51
el enhâru : nehirler
-
43-Zuhruf 52
ene : ben
-
43-Zuhruf 54
kavmen : bir kavim
-
43-Zuhruf 56
selefen : selef, gelip geçmiş olan
-
43-Zuhruf 56
ve meselen : ve mesel, örnek
-
43-Zuhruf 57
duribe ... (meselen) : örnek verildi
-
43-Zuhruf 57
(duribe) ... meselen : örnek verildi
-
43-Zuhruf 58
cedelen : mücâdele, tartışma
-
43-Zuhruf 59
en'amnâ : ni'metlendirdik
-
43-Zuhruf 59
meselen : mesel, örnek
-
43-Zuhruf 59
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
43-Zuhruf 60
melâiketen : melekler
-
43-Zuhruf 61
lâ temterunne (lâ temteru-enne) : sakın şüphe etmeyin
-
43-Zuhruf 62
ve lâ yasudde- enne-kum : ve sakın sizi engellemesin, men etmesin
-
43-Zuhruf 66
yenzurûne : bekliyorlar
-
43-Zuhruf 66
en te'tiye-hum : onlara gelmesi
-
43-Zuhruf 66
bagteten : ansızın
-
43-Zuhruf 68
entum : siz
-
43-Zuhruf 68
tahzenûn : mahzun olursunuz
-
43-Zuhruf 69
âmenû : âmenû oldular, hayattayken Allah'a ulaşmayı dilediler
-
43-Zuhruf 70
el cennete : cennet
-
43-Zuhruf 70
entum : siz
-
43-Zuhruf 71
el enfusu : nefs
-
43-Zuhruf 71
ve entum : ve siz
-
43-Zuhruf 72
el cennetu : cennet
-
43-Zuhruf 74
cehenneme : cehennem
-
43-Zuhruf 79
emren : iş
-
43-Zuhruf 80
ennâ : olduğumuzu
-
43-Zuhruf 81
fe ene : o zaman ben
-
43-Zuhruf 86
men : kimse
-
43-Zuhruf 87
men : kim
-
43-Zuhruf 87
ennâ : nasıl
-
44-Duhân 3
enzelnâ-hu : onu biz indirdik
-
44-Duhân 5
emren : emir
-
44-Duhân 6
rahmeten : bir rahmet olarak
-
44-Duhân 11
en nâse : insanlar
-
44-Duhân 13
ennâ : nasıl
-
44-Duhân 15
kalîlen : az, biraz
-
44-Duhân 17
fetennâ : imtihan ettik
-
44-Duhân 18
en eddû : eda edin, verin, gönderin
-
44-Duhân 19
ve en lâ ta'lû : ve ululuk, büyüklük taslamayın
-
44-Duhân 20
en tercumû-ni : sizin beni taşlamanız
-
44-Duhân 22
enne : olduğu, diye
-
44-Duhân 23
leylen : gece
-
44-Duhân 24
rehven : durgun, açık
-
44-Duhân 25
min cennâtin : bahçelerden
-
44-Duhân 28
kavmen : kavim
-
44-Duhân 30
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
44-Duhân 31
âliyen : ululuk, büyüklük taslayan
-
44-Duhân 41
mevlen : dost
-
44-Duhân 41
an mevlen : dosttan
-
44-Duhân 41
şey'en : bir şey
-
44-Duhân 42
men : kimse
-
44-Duhân 49
ente : sen
-
44-Duhân 52
cennâtin : cennetler
-
44-Duhân 57
fadlen : fazıl, lütuf
-
45-Câsiye 2
tenzîlu : indirildi
-
45-Câsiye 5
ve en nehâri : ve gündüz
-
45-Câsiye 5
ve mâ enzele : ve indirmedi
-
45-Câsiye 8
mustekbiren : kibirlenerek
-
45-Câsiye 8
en lem yesma'-hâ : onu işitmedi
-
45-Câsiye 9
şey'en : bir şey
-
45-Câsiye 9
huzuven : eğlence, alay konusu
-
45-Câsiye 10
cehennemu : cehennem
-
45-Câsiye 10
şey'en : bir şey
-
45-Câsiye 11
huden : hidayet
-
45-Câsiye 14
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
45-Câsiye 14
kavmen : bir kavim
-
45-Câsiye 15
men : kim
-
45-Câsiye 15
ve men : ve kim
-
45-Câsiye 16
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
45-Câsiye 16
ve en nubuvvete : ve peygamberlik
-
45-Câsiye 17
bagyen : azarak, azgınlık ederek
-
45-Câsiye 19
len yugnû an-ke : asla sana fayda vermez
-
45-Câsiye 19
şey'en : bir şey
-
45-Câsiye 20
li en nâsi : insanlar için
-
45-Câsiye 20
ve huden : ve hidayet
-
45-Câsiye 21
en nec'ale-hum : onları kılarız
-
45-Câsiye 21
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
45-Câsiye 21
sevâen : musavi, eşit
-
45-Câsiye 23
men : kim, kimse, kişi
-
45-Câsiye 23
gışâveten : gışavet, perde
-
45-Câsiye 23
men : kim, kimse, kişi
-
45-Câsiye 25
en kâlû : demeleri
-
45-Câsiye 26
ekseren : çoğu
-
45-Câsiye 26
en nâsi : insanlar
-
45-Câsiye 28
câsiyeten : diz çökmüş olarak
-
45-Câsiye 29
yentiku : nutuk verir, söyler
-
45-Câsiye 29
kunnâ nestensihu : tensih ediyorduk, yazdırıyorduk
-
45-Câsiye 30
âmenû : âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
45-Câsiye 31
kavmen : bir kavim, topluluk
-
45-Câsiye 32
zannen : bir zan
-
45-Câsiye 34
nensâ-kum : sizi unutacağız
-
45-Câsiye 34
en nâru : ateş
-
45-Câsiye 35
bi enne kum(u) : sizin olmanız sebebiyle
-
45-Câsiye 35
huzuven : alay, alay konusu
-
46-Ahkaf 2
tenzîlu : indirildi
-
46-Ahkaf 3
musemmen : belirlenmiş, tespit edilmiş, bilinen
-
46-Ahkaf 5
ve men : ve kim
-
46-Ahkaf 5
mimmen (min men) : kimseden
-
46-Ahkaf 5
men : kim, kimse, kişi
-
46-Ahkaf 6
en nâsu : insanlar
-
46-Ahkaf 6
a'dâen : düşman
-
46-Ahkaf 8
şey'en : bir şey
-
46-Ahkaf 8
şehîden : şahit olarak
-
46-Ahkaf 9
ve mâ ene : ve ben değilim
-
46-Ahkaf 10
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
46-Ahkaf 10
âmene : îmân etti
-
46-Ahkaf 11
âmenû : Allah'a ulaşmayı dileyen
-
46-Ahkaf 12
imâmen : imam (önder, rehber) olarak
-
46-Ahkaf 12
ve rahmeten : ve rahmet olarak
-
46-Ahkaf 12
lisânen : lisanı
-
46-Ahkaf 12
arabiyyen : Arapça
-
46-Ahkaf 13
yahzenûne : mahzun olurlar
-
46-Ahkaf 14
ashâbu el cenneti : cennet halkı
-
46-Ahkaf 14
cezâen : karşılık olarak
-
46-Ahkaf 15
ihsânen : ihsanla davranma
-
46-Ahkaf 15
kurhen : meşakkat, güçlük
-
46-Ahkaf 15
kurhen : meşakkat, güçlük
-
46-Ahkaf 15
şehren : ay
-
46-Ahkaf 15
seneten : yıla
-
46-Ahkaf 15
en eşkure : şükretmek
-
46-Ahkaf 15
en'amte : ni'metlendirdin, verdin
-
46-Ahkaf 15
ve en a'mele : ve amelde bulunmak
-
46-Ahkaf 16
ahsene : en güzel
-
46-Ahkaf 16
fî ashâbi el cenneti : cennet ehli (halkı) arasında
-
46-Ahkaf 17
en uhrece : çıkarılacak
-
46-Ahkaf 20
alâ en nâri : ateşe
-
46-Ahkaf 21
iz enzere : uyardığı zaman
-
46-Ahkaf 21
en nuzuru : uyarıcılar
-
46-Ahkaf 23
kavmen : bir kavim
-
46-Ahkaf 26
mekkennâ-hum : onlara imkân (tasarruf hakkı ve kudret) verdik
-
46-Ahkaf 26
in mekken-nâ-kum : size vermediğimiz imkân (tasarruf hakkı ve kudret)
-
46-Ahkaf 26
ve ebsâren : ve görme hassası
-
46-Ahkaf 26
ve ef'ideten : ve fuad hassası
-
46-Ahkaf 28
kurbânen : rıza kazanmak, yakınlık sağlamak (için)
-
46-Ahkaf 28
âliheten : ilâhlar
-
46-Ahkaf 29
neferen : ekip, grup (3-10 kişilik)
-
46-Ahkaf 29
ensıtû : susun, dinleyin
-
46-Ahkaf 30
kitâben : bir kitap
-
46-Ahkaf 32
ve men : ve kim
-
46-Ahkaf 33
ennallâhellezî : muhakkak ki o
-
46-Ahkaf 33
alâ en yuhyiye : diriltmeye
-
46-Ahkaf 34
alen nâri : ateşe
-
46-Ahkaf 35
ke ennehum : gibidir muhakkak ki onlar
-
46-Ahkaf 35
sâaten : bir saat
-
47-Muhammed 2
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
47-Muhammed 2
ve âmenû : ve îmân ettiler, inandılar
-
47-Muhammed 3
bi ennellezîne (enne ellezîne) : onların olmaları sebebiyle
-
47-Muhammed 3
ve ennellezîne (enne ellezîne) : ve onların olmaları
-
47-Muhammed 3
âmenû : Allah'a ulaşmayı dilediler
-
47-Muhammed 3
li en nâsi : insanlara
-
47-Muhammed 4
mennen : ni'metlendirerek, lütfederek (bedelsiz)
-
47-Muhammed 4
fidâen : fidye alarak (bedel karşılığı)
-
47-Muhammed 4
lentasara (le intasara) : elbette intikam alırdı
-
47-Muhammed 4
fe len yudille : o taktirde, o zaman boşa çıkarılmaz
-
47-Muhammed 6
el cennete : cennet
-
47-Muhammed 7
âmenû : Allah'a ulaşmayı dilediler
-
47-Muhammed 7
tensurûllâhe : Allah'a yardım edersiniz
-
47-Muhammed 7
yensur-kum : size yardım eder
-
47-Muhammed 8
tagsen : helâk olmak, helâka maruz kalmak
-
47-Muhammed 9
bi enne-hum : muhakkak ki onlar
-
47-Muhammed 9
enzelallâhu : Allah'ın indirdiği
-
47-Muhammed 10
fe yenzurû : ardından görerek
-
47-Muhammed 11
bi ennallâhe : muhakkak ki Allah
-
47-Muhammed 11
âmenû : Allah'a ulaşmayı dileyen
-
47-Muhammed 11
ve enne : ve muhakkak ki
-
47-Muhammed 12
âmenû : Allah'a ulaşmayı dilediler, âmenû oldular
-
47-Muhammed 12
cennâtin : cennetler
-
47-Muhammed 12
el enhâru : nehirler
-
47-Muhammed 12
el en'âmu : hayvanlar
-
47-Muhammed 12
ve en nâru : ve ateş
-
47-Muhammed 12
mesven : yerleşme (ikâmet) yeri, mekân
-
47-Muhammed 13
kuvveten : kuvvet bakımından
-
47-Muhammed 14
men : kim, kimse
-
47-Muhammed 14
men : kimse, kişi
-
47-Muhammed 15
el cenneti : cennet
-
47-Muhammed 15
enhârun : nehirler
-
47-Muhammed 15
ve enhârun : ve nehirler
-
47-Muhammed 15
min lebenin : sütten
-
47-Muhammed 15
ve enhârun : ve nehirler
-
47-Muhammed 15
ve enhârun : ve nehirler
-
47-Muhammed 15
musaffen : saflaştırılmış, saf, süzülmüş
-
47-Muhammed 15
men : kimse, kişi
-
47-Muhammed 15
fî en nâri : ateşin içinde, ateşte
-
47-Muhammed 15
mâen : su
-
47-Muhammed 15
hamîmen : kaynar halde
-
47-Muhammed 16
men : kimse, kişi
-
47-Muhammed 16
ânifen : az önce
-
47-Muhammed 17
huden : hidayet
-
47-Muhammed 18
yenzurûne : bakıyorlar, bekliyorlar, gözlüyorlar
-
47-Muhammed 18
en te'tiye-hum : onlara gelmesi
-
47-Muhammed 18
bagteten : ansızın
-
47-Muhammed 18
ennâ : nasıl olur
-
47-Muhammed 19
enne-hu : onun ..... olduğunu
-
47-Muhammed 19
li zenbi-ke : kendi günahların için
-
47-Muhammed 20
âmenû : Allah'a ulaşmayı dilediler, âmenû oldular
-
47-Muhammed 22
en tufsidû : fesat çıkarmanız
-
47-Muhammed 25
mâ tebeyyene : beyan olan, açıklanan, açıkça belli olan
-
47-Muhammed 26
bi enne-hum : onların ... olmaları sebebiyle
-
47-Muhammed 28
bi ennehum : onların ... olmaları sebebiyle
-
47-Muhammed 29
en len yuhrice allâhu : Allah asla çıkarmaz
-
47-Muhammed 30
ve le ta'rifenne-hum : ve onları mutlaka tanırsın
-
47-Muhammed 31
ve le nebluvenne-kum : ve sizi mutlaka imtihan edeceğiz
-
47-Muhammed 32
mâ tebeyyene : açıkça belli olan şey
-
47-Muhammed 32
len yedurrû allâhe : Allah'a zarar veremezler
-
47-Muhammed 32
sey'en : bir şey
-
47-Muhammed 33
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
47-Muhammed 34
len yagfire allâhu : Allah asla mağfiret etmez
-
47-Muhammed 35
ve entum : ve siz
-
47-Muhammed 35
ve len yetire-kum : ve asla eksiltmez
-
47-Muhammed 38
hâ entum : işte siz ..... siniz
-
47-Muhammed 38
min-kum men : sizden bir kısmınız
-
47-Muhammed 38
ve men : ve kim ... ise
-
47-Muhammed 38
ve entum : ve siz ..... siniz
-
47-Muhammed 38
el kavmen : bir kavim
-
48-Fetih 1
mubînen : apaçık
-
48-Fetih 2
zenbi-ke : senin günahın
-
48-Fetih 2
sirâtan mustekîmen : Sıratı Mustakîm, Allah'a götüren yol
-
48-Fetih 3
azîzen : azîz, şerefli, güçlü
-
48-Fetih 4
enzele : indirdi
-
48-Fetih 4
îmânen : îmân
-
48-Fetih 4
alîmen : alîm, en iyi bilen
-
48-Fetih 4
hakîmen : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
48-Fetih 5
cennâtin : cennetler
-
48-Fetih 5
el enhâru : nehirler
-
48-Fetih 5
fevzen : fevz
-
48-Fetih 5
azîmen : en büyük
-
48-Fetih 6
cehenneme : cehennem
-
48-Fetih 6
masîren : varış yeri
-
48-Fetih 7
azîzen : azîz, şerefli, güçlü
-
48-Fetih 7
hakîmen : hakîm, hüküm ve hikmet sahibi
-
48-Fetih 8
şâhiden : şahit olarak
-
48-Fetih 8
mubeşşiren : müjdeleyici olarak, müjdeleyen
-
48-Fetih 8
nezîren : uyarıcı olarak
-
48-Fetih 9
bukreten : sabah
-
48-Fetih 9
asîlen : akşam
-
48-Fetih 10
fe men : bundan sonra kim
-
48-Fetih 10
yenkusu : bozar
-
48-Fetih 10
ve men : ve kim
-
48-Fetih 10
ecren : ecir, ücret, mükâfat
-
48-Fetih 10
azîmen : en büyük
-
48-Fetih 11
fe istagfir lenâ : artık bizim için istiğfar et, mağfiret dile
-
48-Fetih 11
men : kim
-
48-Fetih 11
şey'en : bir şey
-
48-Fetih 11
darren : bir darlık, zarar
-
48-Fetih 11
nef'en : bir menfaat, yarar
-
48-Fetih 11
habîren : haberdar (haberi olma)
-
48-Fetih 12
zanen-tum : siz zannettiniz
-
48-Fetih 12
en len yenkalibe : asla dönmeyecekler
-
48-Fetih 12
ebeden : ebediyen
-
48-Fetih 12
ve zanen-tum : ve siz zannettiniz
-
48-Fetih 12
kavmen : bir kavim
-
48-Fetih 12
bûren : helâk olucu
-
48-Fetih 13
ve men : ve kim
-
48-Fetih 13
saîren : sair, alevli ateş, cehennem
-
48-Fetih 14
li men : kimseyi
-
48-Fetih 14
men : kimse
-
48-Fetih 14
gafûren : gafur, bağışlayan,
-
48-Fetih 14
rahîmen : Rahîm esması ile tecelli eden, rahmet nuru gönderen
-
48-Fetih 15
en yubeddilû : değiştirmek
-
48-Fetih 15
len tettebiû-nâ : asla bize tâbî olamazsınız (bizimle gelemezsiniz)
-
48-Fetih 15
kalîlen : az, pek az
-
48-Fetih 16
ecren : ecir
-
48-Fetih 16
hasenen : güzel
-
48-Fetih 16
azâben : azap
-
48-Fetih 16
elîmen : elîm, acı
-
48-Fetih 17
habîren : haberdar (haberi olma)
-
48-Fetih 17
ve men : ve kim
-
48-Fetih 17
cennâtin : cennetler
-
48-Fetih 17
enhâru : nehirler
-
48-Fetih 17
men : kim
-
48-Fetih 17
azâben : azap
-
48-Fetih 17
elîmen : elîm, acı
-
48-Fetih 18
enzele : indirdi
-
48-Fetih 18
karîben : yakın, yakın olan
-
48-Fetih 19
kesîreten : çok, pekçok
-
48-Fetih 19
azîzen : azîz, üstün
-
48-Fetih 19
hakîmen : hüküm ve hikmet sahibi
-
48-Fetih 20
kesîreten : çok, pekçok
-
48-Fetih 20
en nâsi : insanlar
-
48-Fetih 20
âyeten : âyet, delil
-
48-Fetih 20
sırâtan mustekîmen : Sıratı Müstakîm (Allah'a ulaştıran yol)
-
48-Fetih 21
kadîren : kaadir olan, gücü yeten
-
48-Fetih 22
velîyyen : bir velî
-
48-Fetih 22
nasîren : yardımcı
-
48-Fetih 23
len tecide : asla bulamazsın
-
48-Fetih 23
tebdîlen : değiştirme, değişiklik
-
48-Fetih 24
en azfere-kum : sizi muzaffer kılması
-
48-Fetih 24
basîren : (en iyi, çok iyi) gören
-
48-Fetih 25
ma'kûfen : bekletilen
-
48-Fetih 25
en yebluga : ulaşmak
-
48-Fetih 25
en tetaû-hum : onları helâk etmeniz
-
48-Fetih 25
men : kimse
-
48-Fetih 25
azâben : azap
-
48-Fetih 25
elîmen : elîm, acı
-
48-Fetih 26
fe enzele : böylece indirdi
-
48-Fetih 26
alîmen : en iyi bilen
-
48-Fetih 27
karîben : yakın
-
48-Fetih 28
şehîden : şahit olarak
-
48-Fetih 29
succeden : secde halinde, secde ederlerken
-
48-Fetih 29
fadlen : fazıl
-
48-Fetih 29
rıdvânen : rıza
-
48-Fetih 29
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
48-Fetih 29
magfireten : mağfiret
-
48-Fetih 29
ecren : bir ecir
-
48-Fetih 29
azîmen : büyük
-
49-Hucurât 1
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
49-Hucurât 2
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
49-Hucurât 2
en nebiyyi : peygamber
-
49-Hucurât 2
en tahbeta : heba olması, boşa gitmesi
-
49-Hucurât 2
ve entum : ve siz
-
49-Hucurât 5
enne-hum : onların olması
-
49-Hucurât 6
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
49-Hucurât 6
tebeyyenû : beyan edin, araştırın
-
49-Hucurât 6
en tusîbû : bir musîbet isabet ettirmeniz, kötülük yapmanız
-
49-Hucurât 6
kavmen : bir kavim
-
49-Hucurât 7
enne : olduğunu
-
49-Hucurât 7
ve zeyyene-hu : ve onu müzeyyen kıldı, süsledi
-
49-Hucurât 8
fadlen : fazl
-
49-Hucurât 8
ve ni'meten : ve bir ni'met
-
49-Hucurât 11
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
49-Hucurât 11
en yekûnû : olurlar
-
49-Hucurât 11
hayren : daha hayırlı
-
49-Hucurât 11
en yekunne : olurlar
-
49-Hucurât 11
hayren : daha hayırlı
-
49-Hucurât 11
enfuse-kum : nefsleriniz, birbiriniz
-
49-Hucurât 11
ve lâ tenâbezû : ve çağırmayın
-
49-Hucurât 11
ve men : ve kim
-
49-Hucurât 12
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
49-Hucurât 12
ectenibû : çekinin, sakının
-
49-Hucurât 12
kesîren : çok
-
49-Hucurât 12
ba'dâ(ba'den) : bir kısmı
-
49-Hucurât 12
en ye'kule : (bir şey)'i yemek
-
49-Hucurât 12
meyten : ölü, ölmüş halde
-
49-Hucurât 13
en nâsu : insanlar
-
49-Hucurât 13
şuûben : şube, neseb, aynı soya mensup topluluk
-
49-Hucurât 14
amennâ : biz îmân ettik, âmenû olduk
-
49-Hucurât 14
şey'en : bir şey
-
49-Hucurât 15
âmenû : âmenû oldular, inandılar
-
49-Hucurât 15
ve enfusi-him : ve canları, nefsleri
-
49-Hucurât 17
en eslemû : İslâm'a girmeyi
-
49-Hucurât 17
en hedâ-kum : sizi hidayete erdirmesi, ulaştırması
-
5-Mâide 1
ellezîne âmenû : yaşarken Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler
-
5-Mâide 1
el en'âmi : deve, sığır veya davar gibi hayvanlar
-
5-Mâide 1
ve entum : ve, siz
-
5-Mâide 2
ellezîne âmenû : yaşarken Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler
-
5-Mâide 2
ve rıdvânen : ve rıza
-
5-Mâide 2
ve lâ yecrîmenne-kum : ve sakın size curum yaptırmasın, sakın sizi suça sevk etmesin
-
5-Mâide 2
şeneânu : kin
-
5-Mâide 2
en saddû-kum : sizi alıkoymaları
-
5-Mâide 2
en ta'tedû : zulmetmenize, haddi aşmanıza, hakka tecavüz etmenize
-
5-Mâide 2
ve teâvenû : ve yardımlaşın
-
5-Mâide 2
ve lâ teâvenû : ve yardımlaşmayın
-
5-Mâide 3
ve en natîhatu : ve boynuz darbesiyle ölmüş hayvan
-
5-Mâide 3
alâ en nusubi : put üzerine, putlara
-
5-Mâide 3
ve en testaksimû : ve kısmet, şans aramanız
-
5-Mâide 3
islâme dînen : din olarak islâm
-
5-Mâide 3
fe men(i) idturra : artık kim darda kalırsa
-
5-Mâide 5
ve men yekfur : ve kim inkar eder
-
5-Mâide 6
ellezîne âmenû : yaşarken Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler
-
5-Mâide 6
cunuben : cunup
-
5-Mâide 6
en nisâe : kadınlar
-
5-Mâide 6
mâen : su
-
5-Mâide 6
saîden : toprak
-
5-Mâide 6
tayyiben : temiz olan
-
5-Mâide 8
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, yaşarken Allâh'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler
-
5-Mâide 8
ve lâ yecrimenne-kum : ve sizi sevk etmesin
-
5-Mâide 8
şeneânu : kin
-
5-Mâide 9
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, yaşarken Allâh'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler
-
5-Mâide 11
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, yaşarken Allâh'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler
-
5-Mâide 11
en yebsutû : uzatmaya
-
5-Mâide 12
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
5-Mâide 12
nakîben : vekil, nâzır, bir topluluğu gözeten, koruyan
-
5-Mâide 12
ve âmentum : ve iman ettiniz
-
5-Mâide 12
kardan hasenen : güzel borç
-
5-Mâide 12
le ukeffirenne : ben mutlaka örterim
-
5-Mâide 12
ve le udhılenne-kum : ve mutlaka sizi dahil ederim
-
5-Mâide 12
cennâtin : cennetler
-
5-Mâide 12
el enhâru : nehirler
-
5-Mâide 12
fe men kefere : artık kim inkar eder
-
5-Mâide 13
kâsiyeten : kaskatı, karanlık, afetlerle dolu
-
5-Mâide 13
illâ kalîlen : çok azı hariç
-
5-Mâide 16
men(i) ittebea : tâbî olan kişi, kim tâbî olursa
-
5-Mâide 16
ilâ en nûri bi izni-hî : kendi izni ile nur'a aydınlığa
-
5-Mâide 17
fe men yemliku : o halde, öyleyse kim maliktir, kimin gücü yeter, kim mani olur?
-
5-Mâide 17
şey'en : bir şey
-
5-Mâide 17
en yuhlike : helak etmeyi
-
5-Mâide 17
ve men fî el ardı : ve yeryüzünde bulunan kimseleri
-
5-Mâide 18
ve en nasârâ : ve hristiyanlar
-
5-Mâide 18
bel entum : hayır, siz
-
5-Mâide 18
mimmen (min men) halaka : yarattığı kişilerden, yarattıklarından
-
5-Mâide 18
li men yeşâu : dilediği kimseyi
-
5-Mâide 18
men yeşâu : dilediği kimseyi
-
5-Mâide 19
en tekûlû mâ câe-nâ : 'bize gelmedi ' dersiniz diye (dememeniz için)
-
5-Mâide 20
enbiyâe : peygamberler, nebiler
-
5-Mâide 20
mulûken : melikler, hükümdarlar
-
5-Mâide 20
ehaden : bir kimse, biri, birisi
-
5-Mâide 21
tenkalibû : inkilâb edersiniz, bir halden başka bir hale dönüşürsünüz, dönersiniz
-
5-Mâide 22
inne fî-hâ kavmen : şüphesiz orada (onun içersinde) bir topluluk, bir kavim var
-
5-Mâide 22
len nedhule-hâ : asla oraya girmeyiz
-
5-Mâide 23
en'ame allâhu : Allâh'ın (c.c.) nimet verdiği
-
5-Mâide 24
innâ len nedhule-hâ : muhakkak ki biz, oraya asla girmeyiz
-
5-Mâide 24
ebeden : ebediyyen, hiç bir zaman
-
5-Mâide 24
ente ve rabbu-ke : sen ve senin Rabb'in
-
5-Mâide 26
erbaîne seneten : kırk sene
-
5-Mâide 27
iz karrebâ kurbânen : ikisini Allâh'a yaklaştıracak birer kurban sundukları zaman
-
5-Mâide 27
kâle le aktulenne-ke : seni mutlaka öldüreceğim dedi
-
5-Mâide 28
mâ ene bi bâsitın : ben uzatacak değilim
-
5-Mâide 29
en tebûe bi ismî : günahımı yüklenmeni (kötülüğe uğramanı)
-
5-Mâide 29
min ashâbi en nâri : ateşin halkından, ateş halkından
-
5-Mâide 31
gurâben : bir karga
-
5-Mâide 31
e aceztu en ekûne : ... olmaktan, aciz mi oldum
-
5-Mâide 31
min en nâdimîne : pişman olanlardan
-
5-Mâide 32
alâ benî isrâîle : İsrailoğulları'na
-
5-Mâide 32
ennehu men : kim ... olduğu
-
5-Mâide 32
katele nefsen : bir kişiyi öldürdü
-
5-Mâide 32
fe keennemâ : artık ... gibidir
-
5-Mâide 32
katele en nâse : insanları öldürdü
-
5-Mâide 32
ve men ahyâ-hâ : ve kim onu yaşatırsa
-
5-Mâide 32
fe keennemâ : artık ... gibidir
-
5-Mâide 32
ahyâ en nâse : insanları yaşattı
-
5-Mâide 33
fesâden : fesad - bozgun
-
5-Mâide 33
en yukattelû : öldürülmeleri
-
5-Mâide 34
min kabli en takdirû : ele geçirmenizden önce
-
5-Mâide 34
enne Allâhe : Allâh (c.c.)'ın ... olduğunu
-
5-Mâide 35
ellezîne âmenû : Allâh'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler
-
5-Mâide 36
lev enne lehum : eğer onların olsa
-
5-Mâide 37
en yahrucû : çıkmak
-
5-Mâide 37
min en nâri : ateşten
-
5-Mâide 38
cezâen : ceza, karşılık, bedel olarak
-
5-Mâide 38
nekâlen : ibret verici, korkunç bir ceza olarak
-
5-Mâide 39
fe men tâbe : artık kim tövbe ederse
-
5-Mâide 40
enne Allâhe : Allâh (c.c.)'ın ...olduğunu
-
5-Mâide 40
men yeşâu : dilediği kişi, dilediği
-
5-Mâide 40
li men yeşâu : dilediği kişiyi, dilediğini
-
5-Mâide 41
kâlû âmennâ : iman ettik, âmenû olduk (Allâh'a teslim olmayı diledik) dediler
-
5-Mâide 41
ve men yuridi : ve kimi isterse
-
5-Mâide 41
fe len temlike lehu : artık sen onun için asla birşeye mani olmaya malik (sahip) değilsin, mani olacak (olabilecek) değilsin
-
5-Mâide 41
min allâhi şey'en : Allâh (c.c.)'tan birşey
-
5-Mâide 41
en yutahhire : temizlemeyi
-
5-Mâide 42
fe len yadurrû-ke : artık onlar sana asla zarar veremezler
-
5-Mâide 42
şey'en : birşey
-
5-Mâide 44
innâ enzelnâ : muhakkak ki biz indirdik
-
5-Mâide 44
fî- hâ huden ve nûrun : içinde hidayet ve nur vardır
-
5-Mâide 44
bi-hâ en nebiyyûne : Peygamber'ler (a.s.) onunla
-
5-Mâide 44
en nâse : insanlar
-
5-Mâide 44
semenen kalîlen : az bir pahaya, değere
-
5-Mâide 44
ve men : ve kim
-
5-Mâide 44
bi mâ enzele allâhu : Allâh'ın (c.c.) indirdiği ile
-
5-Mâide 45
enne : ... olduğunu
-
5-Mâide 45
en nefse bi en nefsi : cana can ile
-
5-Mâide 45
ve el enfe bi el enfi : ve buruna burun ile
-
5-Mâide 45
fe men : artık kim
-
5-Mâide 45
ve men lem yahkum : ve kim hükmetmezse
-
5-Mâide 45
bi mâ enzele allâhu : Allâh'ın (cc.) indirdiği şey ile
-
5-Mâide 46
fî hi huden ve nûrun : onun içinde bir hidayet ve bir nur vardır
-
5-Mâide 46
ve huden : ve bir hidayet, hidayete erdiren, hidayete erdirici olan
-
5-Mâide 46
ve mev'ızeten : ve vaaz edici olan, öğüt verici olan
-
5-Mâide 47
bi mâ enzele : indirdiği şey ile
-
5-Mâide 47
ve men lem yahkum : ve kim hükmetmezse
-
5-Mâide 47
bi mâ enzele allâhu : Allâh'ın (c.c.) indirdiği ile
-
5-Mâide 48
ve enzelnâ ileyke : ve sana indirdik
-
5-Mâide 48
ve muheyminen : ve koruyucu olarak
-
5-Mâide 48
bimâ enzele allâhu : Allah'ın (c.c.) indirdiği şey ile
-
5-Mâide 48
şir'aten : şeriat
-
5-Mâide 48
ve minhâcen : ve açık bir yol, belli bir yol
-
5-Mâide 48
ummeten vâhıdeten : tek bir ümmet
-
5-Mâide 49
ve en ihkum : ve hükmetmek (hükmet)
-
5-Mâide 49
bi mâ enzele allâhu : Allâh'ın (c.c.) indirdiği ile
-
5-Mâide 49
en yeftinû-ke : seni fitneye düşürmeleri
-
5-Mâide 49
mâ enzele allâhu ileyke : Allâh'ın (cc.) sana indirdiği şey
-
5-Mâide 49
ennemâ : artık, ama, zaten
-
5-Mâide 49
en yusîbe-hum : onlara isabet ettirmek (musibete uğratmak)
-
5-Mâide 49
min en nâsi : insanlardan
-
5-Mâide 50
ve men ahsenu : ve kim en güzel, daha güzel
-
5-Mâide 50
hukmen : hüküm
-
5-Mâide 51
ellezîne âmenû : âmenû olanlar (Allâh'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler)
-
5-Mâide 51
ve en nasârâ : ve hristiyanlar
-
5-Mâide 51
ve men : ve kim
-
5-Mâide 52
en tusîbe-nâ : bize isabet etmesi
-
5-Mâide 52
en ye'tiye bi el fethi : bir fethi, bir zaferi getirmesi
-
5-Mâide 52
fî enfusi-him : kendi içlerinde
-
5-Mâide 53
ellezîne âmenû : âmenû olanlar (Allâh'a ulaşmayı, teslim olmayı yaşarken dileyenler)
-
5-Mâide 54
ellezîne âmenû : âmenû olanlar (Allâh'a ulaşmayı yaşarken dileyenler)
-
5-Mâide 54
men yertedde : kim geri dönerse
-
5-Mâide 54
yu'tîhi men yeşâu : onu dilediğine verir
-
5-Mâide 55
ve ellezîne âmenû : ve âmenû olan kimseler, Allâh'a ulaşmayı dileyenler
-
5-Mâide 56
ve men yetevelle : ve kim dönerse, ve dönen kimseler
-
5-Mâide 56
ve ellezîne âmenû : ve âmenû olan kimseler, Allâh'a ulaşmayı ve teslim olmayı dileyenler
-
5-Mâide 57
ellezîne âmenû : yaşarken Allâh'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler
-
5-Mâide 57
huzuven ve leiben : eğlence, alay ve oyun
-
5-Mâide 58
ittehazû-hâ huzuven : onu alay konusu edindiler
-
5-Mâide 58
ve leiben : ve oyun
-
5-Mâide 58
bi enne-hum : onların olmaları sebebiyle
-
5-Mâide 59
tenkımûne : çekemiyorsunuz, beğenmiyorsunuz
-
5-Mâide 59
en âmennâ : âmenû olmamız (iman etmemiz)
-
5-Mâide 59
ve enne : ve muhakkak ki
-
5-Mâide 60
mesûbeten : kesinleşmiş bir ceza
-
5-Mâide 60
men leane-hu allâhu : Allâh'ın (cc.) onu lanetlediği kimse
-
5-Mâide 60
şerrun mekânen : en şerli, en kötü olan mekan, yer
-
5-Mâide 61
kâlû âmennâ : iman ettik dediler
-
5-Mâide 63
lev lâ yenhâ-hum(u) : onları nehy etmeli (men etmeli) değiller miydi?
-
5-Mâide 64
ve le yezîdenne : ve mutlaka arttırır
-
5-Mâide 64
tugyanen ve kufren : azgınlık ve küfrü
-
5-Mâide 64
fesâden : fesat çıkarmak
-
5-Mâide 65
ve lev enne : ve şayet, eğer olsa
-
5-Mâide 65
âmenû : âmenû oldular, yaşarken Allâh'a teslim olmayı, ulaşmayı dilediler
-
5-Mâide 65
cennâti en naîmi : Naîm cennetleri
-
5-Mâide 66
ve lev enne-hum : ve eğer onlar ...olsaydı
-
5-Mâide 67
min en nâsi : insanlardan
-
5-Mâide 68
ve le yezîdenne : ve mutlaka arttırır
-
5-Mâide 68
kesîren min-hum : onlardan bir çoğu
-
5-Mâide 68
tugyanen ve kufran : azgınlık ve küfür
-
5-Mâide 69
ellezîne âmenû : Allâh'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler (yaşarken)
-
5-Mâide 69
ve en nasârâ : ve nasrâniler, hristiyanlar
-
5-Mâide 69
men âmene : kim iman etti, (Allâh'a) teslim olmayı diledi
-
5-Mâide 69
ve lâ hum yahzenûne : ve onlar mahzun olmaz
-
5-Mâide 70
mîsâka benî isrâîle : İsrailoğulları'ndan mîsâk
-
5-Mâide 70
rusulen : resuller, elçiler
-
5-Mâide 70
lâ tehvâ enfusu-hum : onların nefislerinin hevalarına uymayan
-
5-Mâide 72
yâ benî isrâîle : ey İsrâil oğulları!
-
5-Mâide 72
men yuşrik : kim ortak koşarsa
-
5-Mâide 72
el cennete : cenneti
-
5-Mâide 72
en nâru : ateş
-
5-Mâide 72
min ensârin : bir yardımcı
-
5-Mâide 73
ve in lem yentehû : ve eğer son vermezlerse, vazgeçmezlerse
-
5-Mâide 73
le yemessenne : mutlaka dokunacak
-
5-Mâide 75
ennâ yu'fekûne : nasıl döndürülüyorlar
-
5-Mâide 78
min benî isrâîle : İsrailoğulları'ndan
-
5-Mâide 79
lâ yetenâhevne : nehyetmezler, mani olmazlar, vazgeçirmezler
-
5-Mâide 80
enfusu-hum : nefislerinin
-
5-Mâide 80
en sehıte allâhu : Allâh'ın (cc.) öfkelenmesi, gazab etmesi, kızması
-
5-Mâide 81
ve en nebiyyi : ve nebî, peygamber
-
5-Mâide 81
kesîren min-hum : onlardan çoğu
-
5-Mâide 82
le tecidenne : mutlaka bulursun, bulacaksın
-
5-Mâide 82
eşedde en nâsi : insanların en şiddetlisi
-
5-Mâide 82
adâveten : düşmanlıkta
-
5-Mâide 82
li ellezîne âmenû : âmenû olanlara, yaşarken (Allâh'a (c.c.)
-
5-Mâide 82
ve le tecidenne : ve mutlaka bulursun, bulacaksın
-
5-Mâide 82
meveddeten : sevgi, dostluk bakımından
-
5-Mâide 82
li ellezîne âmenû : âmenû olanlara, (yaşarken Allâh'a (cc) ulaşmayı, teslim olmayı dileyenlere)
-
5-Mâide 82
bi enne : sebebiyle, bu nedenle, bundan dolayı
-
5-Mâide 82
ve ruhbânen : ve ruhbanlar, rahipler
-
5-Mâide 82
ve enne-hum : ve onların olması
-
5-Mâide 83
âmennâ fe uktub-nâ : biz âmenû olduk artık bizi yaz
-
5-Mâide 84
ve mâ lenâ : bize ne oluyor, niçin biz...
-
5-Mâide 84
en yudhıle-nâ : bizi dahil etmesini
-
5-Mâide 85
cennâtin : cennetler
-
5-Mâide 85
el enhâru : nehirler
-
5-Mâide 87
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, yaşarken Allâh'a teslim olmayı, ulaşmayı dileyenler
-
5-Mâide 88
halâlen tayyiben : temiz, helâl
-
5-Mâide 88
entum : sizler
-
5-Mâide 89
fe men : artık kim
-
5-Mâide 90
ellezîne âmenû : yaşarken Allâh'a (c.c.) ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler
-
5-Mâide 90
ve el ensâbu : ve putlar
-
5-Mâide 90
ictenibû-hu : ondan kaçının!
-
5-Mâide 91
en yûkia : düşürür, sokar
-
5-Mâide 91
entum : siz
-
5-Mâide 92
ennemâ : sadece
-
5-Mâide 93
alâ ellezîne âmenû : Allâh'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenlerin üzerine
-
5-Mâide 93
ve âmenû : ve âmenû olun! yaşarken Allâh'a teslim olmayı, ulaşmayı dileyin
-
5-Mâide 93
ve âmenû : ve âmenû olun!
-
5-Mâide 93
ve ahsenû : ve ahsen olun!
-
5-Mâide 94
ellezîne âmenû : yaşarken Allâh'a teslim olmayı, ulaşmayı dileyenler
-
5-Mâide 94
yebluvenne-kum(u) : sizi sınar, imtihan eder
-
5-Mâide 94
tenâlu-hu : ona erişirsiniz, onu yakalarsınız
-
5-Mâide 94
men : kim
-
5-Mâide 94
fe men i'tedâ : artık kim haddi aşarsa
-
5-Mâide 95
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, yaşarken Allâh'a teslim olmayı, ona ulaşmayı dileyenler
-
5-Mâide 95
ve entum hurumun : ve siz ihramlı iken
-
5-Mâide 95
ve men katele-hu : ve kim onu öldürürse
-
5-Mâide 95
muteammiden : taammüden, kasten, bilerek
-
5-Mâide 95
min en neami : hayvandan, hayvanın
-
5-Mâide 95
hedyen bâliga el ka'beti : Kâ'be'ye ulaşan kurban
-
5-Mâide 95
siyâmen : oruç
-
5-Mâide 95
ve men âde : ve kim dönerse
-
5-Mâide 95
yentakimu : intikam alır
-
5-Mâide 96
hurumen : ihramda olarak
-
5-Mâide 97
kıyâmen li en nâsi : insanları ayakta tutmak için
-
5-Mâide 97
enne allâhe : Allâh (cc.)'ın ... olduğu
-
5-Mâide 97
ve enne allâhe : ve Allâh (cc.)'ın ... olduğu
-
5-Mâide 98
enne allâhe : Allâh (cc.)'ın ... olduğunu
-
5-Mâide 98
ve enne allâhe : ve Allâh (cc.)'ın ... olduğunu
-
5-Mâide 101
ellezîne âmenû : âmenu olanlar, yaşarken Allâh'a (cc.) teslim olmayı, ulaşmayı dileyenler
-
5-Mâide 104
ilâ mâ enzele : indirdiği şeye
-
5-Mâide 104
şey'en : bir şey
-
5-Mâide 105
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, yaşarken Allâh'a teslim olmayı, ulaşmayı dileyenler
-
5-Mâide 105
enfuse-kum : nefsleriniz
-
5-Mâide 105
men dalle : dalâlette olan kimse
-
5-Mâide 106
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, yaşarken Allâh'a teslim olmayı, ona ulaşmayı dileyenler
-
5-Mâide 106
in entum : eğer siz ... iseniz
-
5-Mâide 106
semenen : baha, bedel
-
5-Mâide 106
izen : o zaman, o taktirde, aksi taktirde
-
5-Mâide 107
enne-humâ : iki kişinin ... olduğu
-
5-Mâide 107
istehakkâ ismen : bir günaha müstehak oldu
-
5-Mâide 107
izen : o takdirde, aksi taktirde
-
5-Mâide 108
en ye'tû : gelmek, gelmesi
-
5-Mâide 108
en turadde : reddedilmek
-
5-Mâide 109
lâ ilme lenâ : bizim ilmimiz,bilgimiz yok
-
5-Mâide 109
ente allâmu : en iyi bilen sensin
-
5-Mâide 110
tukellimu en nâse : insanlarla konuşuyorsun
-
5-Mâide 110
ve kehlen : ve yetişkin iken
-
5-Mâide 110
fe tenfuhu fî-ha : sonra onun içine üflüyordun
-
5-Mâide 110
benî isrâîle an-ke : İsrail oğullarını senden
-
5-Mâide 111
en âminû bî : bana iman etmelerini
-
5-Mâide 111
âmennâ : biz iman ettik, âmenû olduk, Allâh'a teslim olmayı, ulaşmayı diledik
-
5-Mâide 111
bi enne-nâ : bizim... olduğumuza
-
5-Mâide 112
en yunezzile : indirmesi
-
5-Mâide 112
mâideten : bir sofra
-
5-Mâide 113
en ne'kule min-hâ : ondan yemek yemek
-
5-Mâide 113
en kad sadakte-nâ : senin bize sadık olduğunu (doğru söylemiş olduğunu)
-
5-Mâide 114
enzil aleynâ : bize indir
-
5-Mâide 114
mâideten : bir sofra
-
5-Mâide 114
tekûnu lenâ îden : bizim için bayram olsun
-
5-Mâide 114
ve âyeten min-ke : ve senden bir ayet, bir delil, bir mucize
-
5-Mâide 114
ve ente : ve sen
-
5-Mâide 115
fe men : fakat, ama, artık kim
-
5-Mâide 115
azâben : bir azap
-
5-Mâide 115
ehaden : biri, birisi, birini
-
5-Mâide 116
e ente kulte : sen mi dedin
-
5-Mâide 116
li en nâsi : insanlara
-
5-Mâide 116
en ekûle : söylemek (benim söylemem)
-
5-Mâide 116
ente : sen
-
5-Mâide 117
en(i) i'budû : kul olmak, kul olmalarını
-
5-Mâide 117
aleyhim şehîden : onların üzerine şâhid
-
5-Mâide 117
ente : sen
-
5-Mâide 117
ve ente : ve sen
-
5-Mâide 118
ente : sen
-
5-Mâide 119
yenfeu es sâdikîne : sâdıklara fayda verecek
-
5-Mâide 119
lehum cennâtun : onlara, onlar için cennetler vardır
-
5-Mâide 119
el enhâru : nehirler, ırmaklar
-
5-Mâide 119
ebeden : ebediyyen, sonsuz
-
50-Kaf 2
en câe-hum : onlara gelmesi
-
50-Kaf 3
turâben : toprak
-
50-Kaf 4
mâ tenkusu : ne eksilttiğini (cesetleri çürütüp eksilttiğini)
-
50-Kaf 6
beneynâ-hâ : onu bina ettik
-
50-Kaf 6
ve zeyyennâ-hâ : ve onu süsledik
-
50-Kaf 7
ve enbetnâ : ve bitirdik, yetiştirdik
-
50-Kaf 8
tebsıraten : basiret, hikmetle bakan kalp gözü
-
50-Kaf 9
mâen : su
-
50-Kaf 9
mubâreken : mübarek, bereketli
-
50-Kaf 9
fe enbetnâ : böylece bitirdik, yetiştirdik
-
50-Kaf 9
cennâtin : bahçeler
-
50-Kaf 10
ve en nahle : ve hurma ağaçları
-
50-Kaf 11
beldeten : belde
-
50-Kaf 11
meyten : ölü
-
50-Kaf 24
fî cehenneme : cehennemin içine, cehenneme
-
50-Kaf 25
mennâın : engel olan
-
50-Kaf 26
ilâhen : ilâh
-
50-Kaf 29
ve mâ ene : ve ben değilim
-
50-Kaf 30
li cehenneme : cehenneme
-
50-Kaf 31
el cennetu : cennet
-
50-Kaf 33
men : kimse, kim, kişi, kişiler
-
50-Kaf 36
batşen : yakalamak, yakıp yıkmak
-
50-Kaf 37
li men : kimse için
-
50-Kaf 45
ve mâ ente : ve sen değilsin
-
50-Kaf 45
men yehâfu : korkanlara
-
51-Zâriyât 1
zerven : uçuran, savuran, dağıtan
-
51-Zâriyât 2
vıkren : ağır yük yüklenerek
-
51-Zâriyât 3
yusren : kolaylıkla, kolayca
-
51-Zâriyât 4
emren : işleri
-
51-Zâriyât 9
men : kim, kimse
-
51-Zâriyât 13
alâ en nâri : ateş üstünde
-
51-Zâriyât 13
yuftenûne : fitnelenirler, fitnelerinin karşılığı olarak, azaba maruz bırakılırlar
-
51-Zâriyât 15
fî cennâtin : cennetlerde
-
51-Zâriyât 17
kalîlen : az, pek az
-
51-Zâriyât 21
enfusi-kum : kendi nefsleriniz, kendiniz
-
51-Zâriyât 23
enne-kum : sizin olduğunuz
-
51-Zâriyât 23
tentıkûne : siz konuşuyorsunuz
-
51-Zâriyât 25
selâmen : selâm, selâm olsun
-
51-Zâriyât 28
hîfeten : korku
-
51-Zâriyât 33
hıcâreten : taşlar
-
51-Zâriyât 34
musevvemeten : işaretlenmiş, damgalanmış olan
-
51-Zâriyât 35
men kâne : kim varsa
-
51-Zâriyât 37
âyeten : âyet, delil
-
51-Zâriyât 46
kavmen : kavim
-
51-Zâriyât 47
beneynâ-hâ : onu biz bina ettik
-
51-Zâriyât 51
ilâhen : bir ilâh
-
51-Zâriyât 54
ente : sen
-
51-Zâriyât 55
tenfe : fayda verir
-
51-Zâriyât 57
en yut'imû-ni : beni doyurup
-
51-Zâriyât 59
zenûben : günah, azap, nasip
-
51-Zâriyât 59
zenûbi : günah, azap, nasip
-
52-Tûr 3
menşûrin : yayılmış
-
52-Tûr 9
mevren : şiddetle sarsılarak, sarsılıp
-
52-Tûr 10
seyren : seyir halinde, hareket ederek
-
52-Tûr 13
cehenneme : cehennem
-
52-Tûr 14
en nâru elletî : o ateş ki
-
52-Tûr 15
entum : siz
-
52-Tûr 17
cennâtin : cennetler
-
52-Tûr 19
henîen : afiyetle
-
52-Tûr 21
âmenû : âmenû olanlar (hayattayken, ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler)
-
52-Tûr 23
yetenâzeûne : karşılıklı alıp verirler, (kadeh) kaldırırlar
-
52-Tûr 23
ke'sen : kadeh
-
52-Tûr 24
ke enne-hum : sanki onlar
-
52-Tûr 27
fe menne : şimdi, oysa, lütufta bulundu
-
52-Tûr 29
mâ ente : sen değilsin
-
52-Tûr 30
el menûni \n(reybe el menûni) : zaman \n: (zamanın musîbetinin ansızın gelmesi)
-
52-Tûr 39
el benâtu : kızlar
-
52-Tûr 39
el benûne : erkek çocuklar, oğlanlar
-
52-Tûr 40
ecren : ücret
-
52-Tûr 42
keyden : hile, tuzak kurmak
-
52-Tûr 44
kisfen : bir parça
-
52-Tûr 46
şey'en : bir şeyle
-
52-Tûr 47
azâben : azap
-
52-Tûr 49
en nucûmi : yıldızlar
-
53-Necm 1
ve en necmi : yıldıza andolsun
-
53-Necm 3
ve mâ yentiku : ve konuşmaz
-
53-Necm 8
denâ : yaklaştı
-
53-Necm 13
nezleten : iniş
-
53-Necm 15
cennetu el me'vâ : Cennet'ul Meva
-
53-Necm 20
ve menâte : ve Menat
-
53-Necm 22
izen : o taktirde, eğer öyleyse
-
53-Necm 23
entum : siz
-
53-Necm 23
mâ enzele : indirmedi
-
53-Necm 23
el enfusu : nefsler
-
53-Necm 24
temennâ : dilekte bulundu
-
53-Necm 26
şey'en : bir şey
-
53-Necm 26
en ye'zene : izin vermesi
-
53-Necm 26
li men : bir kimse için
-
53-Necm 28
şey'en : hiçbir şey
-
53-Necm 29
an men : kimseden
-
53-Necm 30
bi men : kimseyi
-
53-Necm 30
bi men : kimseyi de
-
53-Necm 31
ahsenû : güzel davranışta bulunan
-
53-Necm 32
yectenibûne : kaçınırlar
-
53-Necm 32
iz enşeekum : (inşa ettiği) yarattığı zaman
-
53-Necm 32
entum : siz
-
53-Necm 32
enfusekum : nefslerinizi
-
53-Necm 32
bi men : kimseyi
-
53-Necm 34
kalîlen : azıcık
-
53-Necm 39
ve en : ve şüphesiz
-
53-Necm 40
ve enne : ve muhakkak ki
-
53-Necm 42
ve enne : ve muhakkak
-
53-Necm 43
ve ennehu : ve muhakkak ki
-
53-Necm 44
ve ennehu : ve muhakkak ki
-
53-Necm 45
ve enne-hu : ve muhakkak ki o
-
53-Necm 47
ve enne : ve muhakkak
-
53-Necm 47
en neş'ete : neş'et, çıkış, yeniden yaratılış
-
53-Necm 48
ve enne-hu : ve muhakkak ki o
-
53-Necm 49
ve enne-hu : ve muhakkak ki o
-
53-Necm 50
ve enne-hu : ve muhakkak ki o
-
53-Necm 50
âden(i) : Âd (halkı)
-
53-Necm 56
min en nuzuri : nezirlerden
-
53-Necm 61
ve entum : ve siz
-
54-Kamer 2
âyeten : bir âyet, bir mucize
-
54-Kamer 4
min el enbâi : haberlerden
-
54-Kamer 5
en nuzuru : uyarmalar
-
54-Kamer 7
keenne-hum : sanki onlar gibi
-
54-Kamer 10
ennî : muhakkak ben
-
54-Kamer 12
uyûnen : pınarlar halinde
-
54-Kamer 14
cezâen : karşılık olarak, mükâfat olarak
-
54-Kamer 14
li men : o kimse
-
54-Kamer 15
âyeten : âyet, ibret
-
54-Kamer 19
sarsaren : kulaklarını patlatan
-
54-Kamer 20
tenziu : çekip alır, söküp atar, havaya fırlatıp atar
-
54-Kamer 20
en nâse : insanlar
-
54-Kamer 20
keenne-hum : sanki onlar gibi
-
54-Kamer 23
bi en nuzuri : uyarıları
-
54-Kamer 24
e beşeren : bir beşere mi
-
54-Kamer 24
vâhiden : birisi
-
54-Kamer 24
izen : öyleyse, o taktirde
-
54-Kamer 26
gaden : yarın
-
54-Kamer 26
men(i) : kim
-
54-Kamer 27
en nâkati : dişi deve
-
54-Kamer 27
fitneten : fitne (imtihan) olarak (olsun diye)
-
54-Kamer 28
enne : olduğunu
-
54-Kamer 31
sayhaten : sayha, korkunç ses dalgası
-
54-Kamer 31
vâhideten : bir, tek
-
54-Kamer 33
bi en nuzuri : uyarıları
-
54-Kamer 34
hâsiben : helâk edici kasırga
-
54-Kamer 35
ni'meten : bir ni'met olarak
-
54-Kamer 35
men şekere : şükreden kimseyi
-
54-Kamer 36
enzere-hum : onları uyardı
-
54-Kamer 36
bi en nuzuri : uyarıları
-
54-Kamer 38
bukreten : erkenden
-
54-Kamer 41
en nuzuru : uyarılar
-
54-Kamer 48
fî en nâri : ateşin içine, ateşe
-
54-Kamer 54
fî cennâtin : cennetlerde
-
55-Rahmân 6
ve en necmu : ve yıldız(lar)
-
55-Rahmân 10
li el enâmi : hayvanlar için
-
55-Rahmân 11
ve en nahlu : ve hurma (ağaçları)
-
55-Rahmân 26
kullu men : bütün kişiler, bütün bilinçli varlıklar, bütün insanlar ve bütün cinler, herkes
-
55-Rahmân 29
men : kimseler
-
55-Rahmân 33
en tenfuzû : nüfuz etmek, nüfuz ederek geçmek, çıkmak
-
55-Rahmân 33
lâ tenfuzûne : nüfuz edemezsiniz, geçip çıkamazsınız
-
55-Rahmân 35
lâ tentesirâni : ikiniz (iki toplum) yardımlaşamazsınız (kurtulamazsınız)
-
55-Rahmân 37
verdeten : kırmızı gül
-
55-Rahmân 39
an zenbi-hî : günahından
-
55-Rahmân 41
en nevâsî : alınlar
-
55-Rahmân 43
cehennemu : cehennem
-
55-Rahmân 46
ve li men : ve kimse için vardır
-
55-Rahmân 46
cennetâni : iki cennet
-
55-Rahmân 54
ve cene : ve ağaçlardan devşirilen meyveler
-
55-Rahmân 54
el cenneteyni : iki cennet
-
55-Rahmân 58
keenne : gibi
-
55-Rahmân 62
cennetâni : iki cennet
-
56-Vâkıa 4
reccen : şiddetle sarsılarak (zelzeleden farklı olarak) tekrarlanarak devam eden darbeler ile sarsılarak
-
56-Vâkıa 5
bessen : ufalanarak, parçalanarak, toz haline gelerek
-
56-Vâkıa 6
hebâen : toz toprak, zerreler halinde
-
56-Vâkıa 6
munbessen : ufalandı, toz haline gelmiş, dağılmış
-
56-Vâkıa 7
ezvâcen : gruplar, sınıflar
-
56-Vâkıa 7
selâseten : üç
-
56-Vâkıa 8
el meymeneti : meymene, hayırlı, uğurlu
-
56-Vâkıa 8
el meymeneti : meymene, hayırlı, uğurlu
-
56-Vâkıa 12
cennâti : cennetler
-
56-Vâkıa 12
en naîmi : ni'metler
-
56-Vâkıa 24
cezâen : karşılığı olarak, mükâfatı olarak
-
56-Vâkıa 25
lagven : boş söz
-
56-Vâkıa 25
ve lâ te'sîmen : ve günaha girmek olmaz
-
56-Vâkıa 26
kîlen : denir, söylenir
-
56-Vâkıa 26
selâmen : selâm
-
56-Vâkıa 26
selâmen : selâm
-
56-Vâkıa 29
mendûdin : meyveleri kat kat dizili
-
56-Vâkıa 35
enşe'nâ hunne : biz onları inşa ettik, yarattık
-
56-Vâkıa 35
inşâen : yeni bir inşa (yaratılış) ile
-
56-Vâkıa 36
ebkâren : bakireler
-
56-Vâkıa 37
uruben : eşlerine düşkün, asık
-
56-Vâkıa 37
etrâben : aynı yaşta, yaşıt
-
56-Vâkıa 47
turâben : toprak
-
56-Vâkıa 47
ve izâmen : ve kemik
-
56-Vâkıa 59
entum : sizler
-
56-Vâkıa 61
alâ en nubeddile : değiştirmemiz
-
56-Vâkıa 62
en neş'ete : yaratılış
-
56-Vâkıa 64
e entum : siz misiniz
-
56-Vâkıa 65
hutâmen : ot kırıntısı, kuru ot
-
56-Vâkıa 69
e entum : siz mi
-
56-Vâkıa 69
enzeltumû-hu : onu siz indirdiniz
-
56-Vâkıa 70
ucâcen : acı
-
56-Vâkıa 71
en nâre : ateş
-
56-Vâkıa 72
e entum : siz mi
-
56-Vâkıa 72
enşe'tum : yarattınız
-
56-Vâkıa 73
tezkireten : vaaz, nasihat, ibret
-
56-Vâkıa 75
en nucûmi : yıldızlar
-
56-Vâkıa 80
tenzîlun : inzal edilme, kısım kısım indirme
-
56-Vâkıa 81
entum : siz
-
56-Vâkıa 82
enne-kum : sizin ..... olması
-
56-Vâkıa 84
entum : siz
-
56-Vâkıa 84
tenzurûne : bakarsınız
-
56-Vâkıa 89
ve cennetu naîmin : ve naim cenneti
-
57-Hadid 4
yenzilu : iner
-
57-Hadid 6
fî en nehâri : gündüzün içine
-
57-Hadid 6
en nehâre : gündüz
-
57-Hadid 7
ve enfikû : ve infâk edin
-
57-Hadid 7
âmenû : îmân ettiler, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
57-Hadid 7
ve enfekû : ve infâk ettiler
-
57-Hadid 9
ilâ en nûri : nura
-
57-Hadid 10
men : kim
-
57-Hadid 10
enfeka : infâk etti
-
57-Hadid 10
dereceten : derece vardır
-
57-Hadid 10
enfekû : infâk ettiler
-
57-Hadid 10
ve kullen : ve hepsi
-
57-Hadid 11
men zâ ellezî : kim sahiptir, kim yapar
-
57-Hadid 11
hasenen : güzel
-
57-Hadid 12
cennâtun : cennetler
-
57-Hadid 12
el enhâru : nehirler
-
57-Hadid 13
amenû : îmân ettiler, amenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
57-Hadid 13
nûren : nur
-
57-Hadid 14
fetentum : fitneye düşürdünüz
-
57-Hadid 14
enfuse-kum : kendiniz
-
57-Hadid 15
en nâru : ateş
-
57-Hadid 16
âmenû : îmân ettiler, âmenû oldular
-
57-Hadid 16
en tahşea : huşûya ulaşmak, huşû duymak
-
57-Hadid 17
enne : olduğunu
-
57-Hadid 17
beyyennâ : biz açıkladık
-
57-Hadid 18
hasenen : güzel
-
57-Hadid 19
âmenû : îmân ettiler (Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
57-Hadid 20
ennemâ : sadece
-
57-Hadid 20
musfarren : sararmış
-
57-Hadid 20
hutâmen : çer çöp, kırpıntı
-
57-Hadid 21
ve cennetin : ve cennet
-
57-Hadid 21
âmenû : âmenû oldu, îmân etti
-
57-Hadid 21
men : kimse
-
57-Hadid 22
fî enfusi-kum : sizin nefslerinizde, kendinizde
-
57-Hadid 22
en nebree-hâ : onu yaratmamız
-
57-Hadid 24
en nâse : insanlar
-
57-Hadid 24
ve men : ve kim
-
57-Hadid 25
ve enzelnâ : ve indirdik
-
57-Hadid 25
en nâsu : insanlar
-
57-Hadid 25
ve enzelnâ : ve indirdik
-
57-Hadid 25
ve menâfiu : ve pekçok menfaatler, faydalar
-
57-Hadid 25
li en nâsi : insanlar için
-
57-Hadid 25
men : kim, kimse(ler)
-
57-Hadid 26
men : kim, kimse
-
57-Hadid 26
en nubuvvete : peygamberlik
-
57-Hadid 27
re'feten : refet, şefkat
-
57-Hadid 27
ve rahmeten : ve rahmet
-
57-Hadid 27
ve rahbânîyyeten : ve ruhbanlık
-
57-Hadid 27
âmenû : âmenû oldular (yaşarken Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
57-Hadid 28
ellezîne âmenû : âmenû olanlar
-
57-Hadid 28
nûren : nur
-
57-Hadid 29
ve enne : ve olduğunu
-
57-Hadid 29
men yeşâu : dilediği kimseye, dilediğine
-
58-Mücâdele 2
munkeren : inkâr edici, kötü, çirkin
-
58-Mücâdele 2
ve zûren : ve bâtıl, asılsız, yalan, ağır, günaha sokan
-
58-Mücâdele 3
en yetemâssâ : temas etmek, temas etmesi
-
58-Mücâdele 4
men : kim
-
58-Mücâdele 4
en yetemâssâ : temas etmek, temas etmesi
-
58-Mücâdele 4
men : kim
-
58-Mücâdele 4
miskînen : miskin, yoksul (çalışmaktan aciz, yaşlı kimseyi)
-
58-Mücâdele 5
enzelnâ : indirdik
-
58-Mücâdele 7
enne allâhe : Allah'ın ..... olduğunu
-
58-Mücâdele 8
en necvâ : gizli gizli konuşma, gizli fısıldaşma
-
58-Mücâdele 8
ve yetenâcevne bi : ve gizli gizli konuşuyorlar
-
58-Mücâdele 8
fî enfusi-him : kendi aralarında
-
58-Mücâdele 8
cehennemu : cehennem
-
58-Mücâdele 9
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler, îmân edenler
-
58-Mücâdele 9
izâ tenâceytum : aranızda gizlice konuştuğunuz zaman
-
58-Mücâdele 9
lâ tetenâcev bi : gizli gizli konuşmayın
-
58-Mücâdele 9
ve tenâcev bi : ve gizli konuşun, aranızda müşavere edin, görüşün
-
58-Mücâdele 10
en necvâ : gizli gizli konuşma, gizli fısıldaşma
-
58-Mücâdele 10
âmenû : ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dilediler
-
58-Mücâdele 10
şey'en : bir şey
-
58-Mücâdele 11
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
58-Mücâdele 11
ensuzû : kalkıp kenara çekilin, kalkın
-
58-Mücâdele 11
ensuzû : kalkıp kenara çekilin, kalkın
-
58-Mücâdele 11
ellezîne âmenû : âmenû olanlar
-
58-Mücâdele 12
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
58-Mücâdele 12
sadakaten : sadaka
-
58-Mücâdele 13
en tukaddimû : takdim etmek, vermek
-
58-Mücâdele 14
kavmen : kavm
-
58-Mücâdele 15
azâben şedîden : şiddetli azap
-
58-Mücâdele 16
cunneten : siper olarak, siper
-
58-Mücâdele 17
len tugniye an : asla fayda vermez
-
58-Mücâdele 17
şey'en : bir şey
-
58-Mücâdele 17
ashâbu en nâr : ateş halkı, ateş ehli
-
58-Mücâdele 18
enne-hum : kendilerinin ..... olduğunu
-
58-Mücâdele 19
ensâ-hum : unutturmuştur onlara
-
58-Mücâdele 21
aglibenne : ben gâlip geleceğim
-
58-Mücâdele 21
ene : ben
-
58-Mücâdele 22
kavmen : kavmi
-
58-Mücâdele 22
men : kimse
-
58-Mücâdele 22
cennâtin : cennetler
-
58-Mücâdele 22
el enhâru : nehirler
-
59-Haşr 2
mâ zanentum : siz zannetmediniz
-
59-Haşr 2
en yahrucû : onların çıkmaları
-
59-Haşr 2
enne-hum : onların ..... olduğu
-
59-Haşr 3
en ketebe : yazması
-
59-Haşr 3
azâbu en nâri : ateşin azabı
-
59-Haşr 4
bi enne-hum : onların ..... olması sebebiyle
-
59-Haşr 4
ve men : ve kim
-
59-Haşr 5
kâimeten : kaim kılarak, dikili olarak
-
59-Haşr 6
men : kimse(ler)
-
59-Haşr 7
dûleten : elden ele dolaşan mal, servet
-
59-Haşr 8
fadlen : fazl, hayır, lütuf
-
59-Haşr 8
ve ridvânen : ve rıza, gönül hoşluğu
-
59-Haşr 9
men : kimse(ler)
-
59-Haşr 9
hâceten : hacet, ihtiyaç, rağbet
-
59-Haşr 9
enfusi-him : kendi nefsleri, kendileri
-
59-Haşr 9
ve men : ve kim
-
59-Haşr 10
lenâ : bizi
-
59-Haşr 10
gıllen : kin
-
59-Haşr 10
âmenû : Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
59-Haşr 11
le nahrucenne : mutlaka biz çıkarız
-
59-Haşr 11
ehaden : bir kişi, bir kimse
-
59-Haşr 11
ebeden : ebediyyen, hiçbir zaman
-
59-Haşr 11
nensure-enne-kum : mutlaka biz size yardım ederiz
-
59-Haşr 12
le yuvellu-enne : mutlaka dönerler (savaştan dönüp kaçarlar)
-
59-Haşr 13
entum : siz
-
59-Haşr 13
rehbeten : korku bakımından
-
59-Haşr 13
bi enne-hum : onların ..... olmaları sebebiyle
-
59-Haşr 14
fî kuren : beldelerde, şehirlerde
-
59-Haşr 14
bi enne-hum : onların ..... olmaları sebebiyle
-
59-Haşr 15
karîben : yakın
-
59-Haşr 17
enne-humâ : onların ikisinin olduğu, olması
-
59-Haşr 17
fî en nâri : ateşin içinde
-
59-Haşr 18
âmenû : Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
59-Haşr 18
ve li tenzur : ve baksın, görsün
-
59-Haşr 19
ensâ-hum : onlara unutturdu
-
59-Haşr 19
enfuse-hum : onların nefslerini, kendi nefslerini, kendilerini
-
59-Haşr 20
en nâri : ateş
-
59-Haşr 20
el cenneti : cennet
-
59-Haşr 20
el cenneti : cennet
-
59-Haşr 21
enzelnâ : biz indirdik
-
59-Haşr 21
li en nâsi : insanlar için, insanlara
-
6-En'âm 1
ve en nûra : ve nur
-
6-En'âm 2
ecelen : bir ecel, zaman dilimi, vade
-
6-En'âm 2
musemmen : isimlendirilmiş, belirlenmiş
-
6-En'âm 2
entum : siz
-
6-En'âm 5
enbâû : haberler
-
6-En'âm 6
mekkennâ-hum : onları yerleştirdik
-
6-En'âm 6
midrâren : bol yağmurlu olarak
-
6-En'âm 6
el enhâre : nehirler
-
6-En'âm 6
ve enşe'nâ : ve inşa ettik, yarattık
-
6-En'âm 6
karnen âharîne : başka, diğer nesiller
-
6-En'âm 7
aleyke kitâben : sana yazılı olarak, kitap olarak
-
6-En'âm 8
ve lev enzelnâ : ve şâyet biz indirseydik
-
6-En'âm 8
meleken : bir melek
-
6-En'âm 9
meleken : bir melek olarak, bir melek
-
6-En'âm 9
raculen : bir erkek şeklinde, suretinde
-
6-En'âm 12
li men : kimin
-
6-En'âm 12
le yecmea- enne-kum : sizi mutlaka toplayacak
-
6-En'âm 12
enfuse-hum : nefslerini, kendilerini
-
6-En'âm 13
mâ sekene : bulunan şey(ler)
-
6-En'âm 13
ve en nehâri : ve gündüz
-
6-En'âm 14
veliyyen : velî, dost
-
6-En'âm 14
en ekûne : olmak
-
6-En'âm 14
men esleme : teslim olan kimse
-
6-En'âm 14
ve lâ tekûne enne : ve olmamak
-
6-En'âm 16
men : kim
-
6-En'âm 19
şehâdeten : şahit olarak
-
6-En'âm 19
ve men belaga : ve kim erişti, ulaştı
-
6-En'âm 19
enne mea : beraber olduğuna
-
6-En'âm 19
âliheten uhrâ : başka ilâhlar
-
6-En'âm 20
enfuse-hum : kendi nefsleri, kendileri
-
6-En'âm 21
ve men : ve kim (ler)
-
6-En'âm 21
mimmen (min men) : kimse(ler)den
-
6-En'âm 21
keziben : yalan olarak, yalanla
-
6-En'âm 23
illâ en kâlû : demekten başka
-
6-En'âm 24
alâ enfusi-him : nefslerine, kendilerine karşı
-
6-En'âm 25
men : kim(ler)
-
6-En'âm 25
ekinneten : ekinnet, fıkıh etmeyi engelleyen bir sistem
-
6-En'âm 25
en yefkahû-hu : onu fıkıh etmeleri, anlamalarına (karşı)
-
6-En'âm 26
yenhevne : nehyederler, yasaklar, men ederler
-
6-En'âm 26
ve yen'evne : ve uzak dururlar (yüz çevirirler)
-
6-En'âm 26
enfuse-hum : kendi nefsleri, kendileri
-
6-En'âm 27
alâ en nâri : ateşin üzerinde
-
6-En'âm 31
bagteten : aniden, ansızın
-
6-En'âm 35
en tebtegıye : istemeye, aramaya
-
6-En'âm 35
ev sullemen : veya bir merdiven
-
6-En'âm 35
fe lâ tekûnenne : artık sakın olma
-
6-En'âm 37
alâ en yunezzile : indirmeye
-
6-En'âm 37
âyeten : bir âyet, bir mucize
-
6-En'âm 38
bi cenâhayhi : iki kanadı ile
-
6-En'âm 39
men yeşâi : kim(i) dilerse
-
6-En'âm 39
ve men : ve kim(i)
-
6-En'âm 41
ve tensevne : ve unutursunuz
-
6-En'âm 43
ve zeyyene : ve süsledi, güzel gösterdi
-
6-En'âm 44
bagteten : ansızın, aniden
-
6-En'âm 46
men : kim, hangi
-
6-En'âm 47
bagteten : ansızın, aniden
-
6-En'âm 47
ev cehreten : veya açıkça
-
6-En'âm 48
fe men âmene : artık kim îmân etti, âmenû oldu (resulün Allah'a davetine uydu)
-
6-En'âm 48
yahzenûne : mahzun olurlar
-
6-En'âm 51
ve enzir : ve uyar, ikaz et
-
6-En'âm 51
en yuhşerû : haşrolmak
-
6-En'âm 53
fetennâ : biz imtihan ettik
-
6-En'âm 53
menne allâhu : Allah ni'metlendirdi, ni'met verdi
-
6-En'âm 54
enne-hu : muhakkak ki O, öyle ki
-
6-En'âm 54
men amile : kim yapar
-
6-En'âm 54
sûen : bir kötülük
-
6-En'âm 54
fe enne-hu : o taktirde, muhakkak ki o
-
6-En'âm 56
en a'bude : kul olmak, benim kulluk etmem
-
6-En'âm 56
izen : öyle olursa, o taktirde, o zaman
-
6-En'âm 56
ve mâ ene : ve ben olmam
-
6-En'âm 58
enne : gerçekten, mutlaka
-
6-En'âm 60
bi en nehâri : gündüzleyin
-
6-En'âm 61
hafazaten : muhafaza edici (koruyucu olarak)
-
6-En'âm 63
men : kim
-
6-En'âm 63
ve hufyeten : ve gizli olarak, gizlice
-
6-En'âm 63
encâ-nâ : bizi kurtar
-
6-En'âm 63
le nekûne enne : biz mutlaka oluruz
-
6-En'âm 64
entum : siz
-
6-En'âm 65
en yeb'ase : göndermeye
-
6-En'âm 65
azâben : bir azap
-
6-En'âm 68
yunsiyenne-ke : sana unutturur
-
6-En'âm 70
leiben : oyun
-
6-En'âm 70
ve lehven : ve eğlence
-
6-En'âm 70
en tubsele : helâk olmak (olması)
-
6-En'âm 71
lâ yenfeu-nâ : bize fayda vermez
-
6-En'âm 72
ve en ekîmû : ve ikame etmek
-
6-En'âm 74
esnâmen : putlar
-
6-En'âm 74
âliheten : ilâhlar
-
6-En'âm 76
cenne : örttü, bürüdü
-
6-En'âm 76
kevkeben : bir gezegen
-
6-En'âm 77
le ekûne enne : ben mutlaka olurum
-
6-En'âm 78
bâzigaten : doğarken
-
6-En'âm 79
hanîfen : hanif olarak (tek Allah'a inanan olarak)
-
6-En'âm 79
ve mâ ene : ve ben değilim
-
6-En'âm 80
en yeşâe : onun dilemesi
-
6-En'âm 80
şey'en : bir şey
-
6-En'âm 80
ilmen : ilim olarak, ilim ile
-
6-En'âm 81
enne-kum eşrektum : siz şirk koştunuz
-
6-En'âm 81
sultânen : bir delil, sultan
-
6-En'âm 82
ellezîne âmenû : âmenû olan kimseler
-
6-En'âm 83
men neşâu : dilediğimiz kimse(ler)
-
6-En'âm 84
kullen : hepsi
-
6-En'âm 86
ve kullen : ve hepsini
-
6-En'âm 88
men yeşâu : kimi dilerse, dilediğini
-
6-En'âm 89
ve en nubuvvete : ve nebîlik, peygamberlik
-
6-En'âm 89
kavmen : bir kavim
-
6-En'âm 90
ecren : bir ücret
-
6-En'âm 91
mâ enzele allâhu : Allah indirmedi
-
6-En'âm 91
men : kim
-
6-En'âm 91
enzele : indirdi
-
6-En'âm 91
nûren : bir nur
-
6-En'âm 91
ve huden : ve bir hidayet
-
6-En'âm 91
li en nâsi : insanlara, insanlar için
-
6-En'âm 91
entum : siz
-
6-En'âm 92
enzelnâ-hu : onu indirdik
-
6-En'âm 92
ve men havle-hâ : ve onun etrafındakiler
-
6-En'âm 93
ve men : ve kim
-
6-En'âm 93
mim men ifterâ : iftira eden kimseden
-
6-En'âm 93
keziben : yalanla, yalan olarak
-
6-En'âm 93
ve men : ve kim
-
6-En'âm 93
mâ enzele allâhu : Allah'ın indirdiği şey
-
6-En'âm 93
enfuse-kum : canlarınızı, nefslerinizi
-
6-En'âm 94
enne-hum : onların olduğunu
-
6-En'âm 95
ve en nevâ : ve çekirdek
-
6-En'âm 95
fe ennâ : öyleyse nasıl
-
6-En'âm 96
sekenen : bir sukûn (dinlenme) vakti
-
6-En'âm 96
husbânen : bir ölçü olarak, hesaplama ünitesi, hesap vasıtası
-
6-En'âm 97
lekum en nucûme : sizin için yıldızlar
-
6-En'âm 98
enşee-kum : sizi yarattı
-
6-En'âm 99
enzele : indirdi
-
6-En'âm 99
min es semâi mâen : semâdan su
-
6-En'âm 99
habben : tane(ler)
-
6-En'âm 99
muterâkiben : üst üste olan
-
6-En'âm 99
ve min en nahli : hurma ağacından
-
6-En'âm 99
ve cennâtin : bahçeler, bostanlar
-
6-En'âm 99
muştebihen : benzeyen
-
6-En'âm 99
ve yen'ı-hî : ve onun olgun hali
-
6-En'âm 100
benîne : oğullar
-
6-En'âm 100
benâtin : ve kızlar
-
6-En'âm 101
ennâ : nasıl
-
6-En'âm 104
fe men : artık kim
-
6-En'âm 104
ve men : ve kim
-
6-En'âm 104
ve mâ ene aleykum : ve ben sizin üzerinize ... değilim
-
6-En'âm 107
ve mâ ente : ve sen değilsin
-
6-En'âm 108
adven : düşmanlıkla haddi aşıp
-
6-En'âm 108
zeyyennâ : süsledik
-
6-En'âm 109
enne-hâ : onun ..... olduğunu
-
6-En'âm 111
enne-nâ : gerçekten biz
-
6-En'âm 111
kubulen : karşıları, karşılıklı olarak
-
6-En'âm 111
en yeşâe allâhu : Allah'ın dilemesi
-
6-En'âm 112
aduvven : düşman olarak
-
6-En'âm 114
hakemen : bir hakem, hüküm veren
-
6-En'âm 114
enzele : indirdi
-
6-En'âm 114
enne-hu : onun ..... olduğunu
-
6-En'âm 114
lâ tekûnenne : sen sakın olma
-
6-En'âm 115
ve adlen : ve adaletli olarak, adaletle
-
6-En'âm 116
men fî el ardı : yeryüzünde bulunan kimseler
-
6-En'âm 117
men yadıllu : sapan kimseyi
-
6-En'âm 119
ellâ te'kulû (en lâ te'kulû) : yememeniz, yemiyorsunuz
-
6-En'âm 119
kesîren : çok
-
6-En'âm 122
e ve men : ve o kişi, kimse... mi?
-
6-En'âm 122
kâne meyten : ölmüş olan, ölü iken
-
6-En'âm 122
nûren : bir nur
-
6-En'âm 122
fî en nâsi : insanlar içinde, arasında
-
6-En'âm 122
ke men : o kimse gibi
-
6-En'âm 123
bi enfusi-him : kendilerini
-
6-En'âm 124
len nu'mine : asla îmân etmeyiz
-
6-En'âm 125
fe men : artık kim(i)
-
6-En'âm 125
en yehdiye-hu : onu hidayete erdirmek
-
6-En'âm 125
ve men : ve kimi
-
6-En'âm 125
en yudılle-hu : onu dalâlette bırakmak
-
6-En'âm 125
haracen : sıkıntılı
-
6-En'âm 125
ke ennemâ : sanki, gibi
-
6-En'âm 126
mustekîmen : istikametlenmiş, yönlendirilmiş (Allah'a götüren)
-
6-En'âm 128
lenâ : bizim için, bize
-
6-En'âm 128
en nâru : ateş
-
6-En'âm 130
enfusi-nâ : nefslerimize
-
6-En'âm 130
enfusi-him : kendi nefslerine, kendilerine
-
6-En'âm 130
enne-hum : onların ... olduklarına, kendilerinin ...olduğuna
-
6-En'âm 131
en lem yekun : olmaması
-
6-En'âm 133
enşee-kum : sizi var etti, yarattı
-
6-En'âm 134
ve mâ entum : ve siz değilsiniz
-
6-En'âm 135
men tekûnu : kim(in) olacak
-
6-En'âm 136
ve el en'âmi : ve büyük baş hayvanlar
-
6-En'âm 136
nasîben : bir nasip, bir pay
-
6-En'âm 137
zeyyene : güzel gösterdi, süsledi
-
6-En'âm 138
en'âmun : (büyük baş) hayvanlar
-
6-En'âm 138
men neşâu : bizim dilediğimiz kişi
-
6-En'âm 138
ve en'âmun : ve (büyük baş) hayvanlar
-
6-En'âm 138
ve en'âmun : ve hayvanlar
-
6-En'âm 138
iftirâen aleyhi : ona iftira ederek
-
6-En'âm 139
hazihi el en'âmi : bu hayvanlar
-
6-En'âm 139
meyteten : ölü
-
6-En'âm 140
iftirâen : yalan yere iftira ederek
-
6-En'âm 141
enşee : yarattı (inşa etti)
-
6-En'âm 141
cennâtin : bahçeler
-
6-En'âm 141
ve en nahle : ve hurma
-
6-En'âm 141
muhtelifen : farklı, çeşitli, muhtelif
-
6-En'âm 141
muteşâbihen : benzeyen
-
6-En'âm 142
ve min el en'âmi : ve hayvanlardan (4 ayaklı)
-
6-En'âm 142
hamûleten : yük taşıyan
-
6-En'âm 144
fe men : o halde kimdir
-
6-En'âm 144
mimmenifterâ \n(min men ifterâ) : iftira eden kimseden
-
6-En'âm 144
keziben : yalanla
-
6-En'âm 144
en nâse : insanlar
-
6-En'âm 145
muharremen : haram kılınmış
-
6-En'âm 145
en yekûne : olması
-
6-En'âm 145
meyteten : ölü
-
6-En'âm 145
demen : kan
-
6-En'âm 145
fe men : artık kim
-
6-En'âm 148
fe tuhricû-hu lenâ : öyleyse onu bize çıkarın
-
6-En'âm 148
entum : siz
-
6-En'âm 150
ennallâhe (enne allâhe) : Allah'ın ..... yaptığına
-
6-En'âm 151
ellâ (en lâ) tuşrikû : ortak (koşmamanız) koşmayın
-
6-En'âm 151
şey'en : bir şeyi
-
6-En'âm 151
ihsânen : ihsanla davranma
-
6-En'âm 151
ve lâ taktulû en nefse : ve kimseyi öldürmeyin
-
6-En'âm 152
ahsenu : en güzel
-
6-En'âm 152
nefsen : bir nefs, kişi, kimse
-
6-En'âm 153
ve enne : ve muhakkak ki
-
6-En'âm 153
sırâtî mustekîmen : benim mustakîm olan (Allah'a götüren) yolum
-
6-En'âm 154
tamâmen : tamamlayıcı olarak
-
6-En'âm 154
ahsene : ahsen olan
-
6-En'âm 154
ve tafsîlen : ve ayrı ayrı açıklayan
-
6-En'âm 154
ve huden : hidayete erdiren
-
6-En'âm 154
ve rahmeten : ve rahmet olan
-
6-En'âm 155
enzelnâ-hu : onu biz indirdik
-
6-En'âm 156
en tekûlû : demeniz (dememeniz, söylemeniz)
-
6-En'âm 157
ennâ : bize olsa
-
6-En'âm 157
ve huden : ve hidayet, hidayete erdiren
-
6-En'âm 157
fe men : öyleyse kim
-
6-En'âm 157
mimmen (min men) : o kimseden
-
6-En'âm 158
en te'tiye-hum : onlara gelmesi
-
6-En'âm 158
lâ yenfeu : fayda vermez
-
6-En'âm 158
nefsen : bir kimse
-
6-En'âm 158
âmenet : îmân etti, âmenû oldu
-
6-En'âm 160
men : kim
-
6-En'âm 160
bi el haseneti : bir hasene ile
-
6-En'âm 160
ve men : ve kim
-
6-En'âm 161
dînen : dîn olarak
-
6-En'âm 161
kıyamen : ayakta kalan, kalacak olan
-
6-En'âm 161
hanîfen : hanif olarak, hanif olan (tek Allah'a inanan)
-
6-En'âm 163
ve ene : ve ben
-
6-En'âm 164
rabben : bir Rab
-
60-Mümtehine 1
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
60-Mümtehine 1
en tû'minû : inanmanız
-
60-Mümtehine 1
cihâden : cihad
-
60-Mümtehine 1
ve ene : ve ben
-
60-Mümtehine 1
ve mâ a'lentum : ve (aleni olan) açığa vurduğunuz şeyler
-
60-Mümtehine 1
ve men : ve kim
-
60-Mümtehine 2
a'dâen : düşman
-
60-Mümtehine 3
len tenfea-kum : size fayda sağlamaz
-
60-Mümtehine 4
hasenetun : güzel
-
60-Mümtehine 4
ebeden : ebediyyen
-
60-Mümtehine 4
le estagfirenne : mutlaka istiğfar edeceğim, mağfiret dileyeceğim
-
60-Mümtehine 4
enebnâ : yöneldik
-
60-Mümtehine 5
fitneten : fitne, fitne konusu
-
60-Mümtehine 5
lenâ : bizim için
-
60-Mümtehine 5
ente : sen
-
60-Mümtehine 6
hasenetun : güzel
-
60-Mümtehine 6
men : kim, kimse
-
60-Mümtehine 6
ve men : ve kim ise
-
60-Mümtehine 7
en yec'ale : kılması, yapması
-
60-Mümtehine 7
meveddeten : muhabbet, sevgi, dostluk
-
60-Mümtehine 8
lâ yenhâ-kum(u) : sizi nehyetmez, yasaklamaz
-
60-Mümtehine 8
en teberrû-hum : onlara iyilik yapmanız
-
60-Mümtehine 9
yenhâkum(u) allâhu : Allah sizi nehyeder, size yasaklar
-
60-Mümtehine 9
en tevellev-hum : onlara dönmeniz, dost olmanız
-
60-Mümtehine 9
ve men : ve kim
-
60-Mümtehine 10
ellezîne âmenû : îmân eden, Allah'a ulaşmayı dileyen kimseler
-
60-Mümtehine 10
enfekû : infâk ettiler, verdiler
-
60-Mümtehine 10
en tenkihû hunne : onları (kadınları) nikâhlamanız
-
60-Mümtehine 10
enfaktum : infâk ettiniz, verdiniz
-
60-Mümtehine 10
enfekû : infâk ettiler, verdiler
-
60-Mümtehine 11
mâ enfekû : şey verdiler
-
60-Mümtehine 11
entum : siz
-
60-Mümtehine 12
en nebiyyu : peygamber
-
60-Mümtehine 12
en lâ yuşrikne : (kadınların) ortak koşmaması
-
60-Mümtehine 12
şey'en : bir şey
-
60-Mümtehine 13
ellezîne âmenû : îmân edenler, âmenû olanlar, ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
60-Mümtehine 13
kavmen : kavim
-
61-Saf 2
ellezîne âmenû : âmenû olanlar (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenler)
-
61-Saf 3
makten : büyük suç, kızdırıcı husus
-
61-Saf 3
en tekûlû : söylemeniz
-
61-Saf 4
saffen : saflar halinde, saf bağlayarak
-
61-Saf 4
keenne-hum : onlar sanki ..... gibi
-
61-Saf 5
en-nî : muhakkak ki ben
-
61-Saf 6
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
61-Saf 7
ve men : ve kim
-
61-Saf 7
mimmen (min men) : kişiden, kimseden
-
61-Saf 10
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, Allah'a inananlar
-
61-Saf 11
ve enfusi-kum : ve nefsleriniz, canlarınız
-
61-Saf 12
cennâtin : cennetler
-
61-Saf 12
el enhâru : nehirler
-
61-Saf 12
tayyibeten : hoş, temiz, güzel
-
61-Saf 12
fî cennâti adnin : adn cennetlerinde
-
61-Saf 14
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
61-Saf 14
ensâra allâhi : Allah'ın yardımcıları
-
61-Saf 14
men : kim
-
61-Saf 14
ensârî : benim yardımcılarım
-
61-Saf 14
ensâru allâhi : Allah'ın yardımcıları
-
61-Saf 14
âmenet : îmân etti
-
61-Saf 14
min benî isrâîle : İsrailoğulları'ndan
-
61-Saf 14
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
62-Cum'a 2
resûlen : resûl
-
62-Cum'a 4
men : kişi, kimse
-
62-Cum'a 6
enne-kum : sizin olduğunuzu
-
62-Cum'a 6
en nâsi : insanlar
-
62-Cum'a 6
temennevû : temenni edin
-
62-Cum'a 7
ve lâ yetemennevne-hû : ve onu temenni edemezler
-
62-Cum'a 7
ebeden : ebediyyen, hiçbir zaman
-
62-Cum'a 9
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler, îmân edenler
-
62-Cum'a 11
ticâreten : bir ticaret
-
62-Cum'a 11
lehven : eğlence
-
62-Cum'a 11
kâimen : ayakta
-
63-Münâfikûn 2
cunneten : kalkan, siper
-
63-Münâfikûn 3
bi enne-hum : onların ..... olmaları sebebiyle
-
63-Münâfikûn 3
âmenû : âmenû olmaları, îmân etmeleri
-
63-Münâfikûn 4
keenne-hum : sanki onlar gibi
-
63-Münâfikûn 4
musennedetun : bir tarafa dayalı, yaslanmış
-
63-Münâfikûn 4
ennâ : nasıl
-
63-Münâfikûn 6
len : asla olmaz
-
63-Münâfikûn 7
alâ men : kimselere
-
63-Münâfikûn 7
yenfaddû : dağılıp gitsinler
-
63-Münâfikûn 8
yuhricenne : mutlaka çıkarır
-
63-Münâfikûn 9
âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
63-Münâfikûn 9
ve men : ve kim ise
-
63-Münâfikûn 10
ve enfikû : ve infâk edin
-
63-Münâfikûn 10
en ye'tiye : gelmesi
-
63-Münâfikûn 11
ve len : ve asla olmaz
-
63-Münâfikûn 11
nefsen : nefs, kimse
-
64-Teğabün 3
ahsene : ahsen, en güzel
-
64-Teğabün 6
enne-hu : onların ..... olmaları
-
64-Teğabün 7
en : olmak (mastar eki)
-
64-Teğabün 7
len : asla
-
64-Teğabün 8
ve en nûri ellezî : ve nur ki
-
64-Teğabün 8
enzelnâ : biz indirdik
-
64-Teğabün 9
ve men : ve kim
-
64-Teğabün 9
cennâtin : cennetler
-
64-Teğabün 9
el enhâru : nehirler
-
64-Teğabün 9
ebeden : ebedî, ebediyyen
-
64-Teğabün 10
ashâbu en nâri : ateş halkı, ateş ehli
-
64-Teğabün 11
ve men : ve kim
-
64-Teğabün 14
âmenû : îmân edenler, âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
64-Teğabün 14
aduvven : düşman
-
64-Teğabün 16
ve enfikû : ve infâk edin, verin
-
64-Teğabün 16
li enfusi-kum : nefsiniz için, kendiniz için
-
64-Teğabün 16
ve men yûka : ve kim korursa, sakındırırsa
-
64-Teğabün 17
hasenen : güzel
-
65-Talâk 1
en nebiyyu : nebî
-
65-Talâk 1
en nisâe : kadınlar
-
65-Talâk 1
en ye'tîne : gelmeleri
-
65-Talâk 1
ve men : ve kim
-
65-Talâk 1
emren : emir, iş, durum
-
65-Talâk 2
men : kimse(ler)
-
65-Talâk 2
ve men : ve kim
-
65-Talâk 2
mahrecen : çıkış yeri, yükselme yeri
-
65-Talâk 3
ve men : ve kim
-
65-Talâk 3
kadren : kader, ölçü, miktar
-
65-Talâk 4
en yada'ne : bırakmak, doğurmak
-
65-Talâk 4
ve men : ve kim
-
65-Talâk 4
yusren : kolaylık
-
65-Talâk 5
enzele-hû : onu indirdi
-
65-Talâk 5
ve men : ve kim
-
65-Talâk 5
ecren : ecir, mükâfat
-
65-Talâk 6
sekentum : siz iskân oldunuz, siz ikâmet ettiniz, mesken edindiniz
-
65-Talâk 6
enfikû : infâk edin, nafaka verin
-
65-Talâk 7
ve men : ve kim
-
65-Talâk 7
nefsen : nefs, kimse
-
65-Talâk 7
yusren : kolaylık
-
65-Talâk 8
hisâben : hesap
-
65-Talâk 8
şedîden : şiddetli, çetin
-
65-Talâk 8
azâben : azap
-
65-Talâk 8
nukren : dehşetli, çok korkunç
-
65-Talâk 9
husren : hüsran
-
65-Talâk 10
azâben : azap
-
65-Talâk 10
şedîden : şiddetli
-
65-Talâk 10
âmenû : âmenû olanlar, ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
65-Talâk 10
enzele : indirdi
-
65-Talâk 10
zikren : zikir, Kurân-ı Kerim
-
65-Talâk 11
resûlen : resûl
-
65-Talâk 11
âmenû : âmenû oldular (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dilediler)
-
65-Talâk 11
ilâ en nûri : nura
-
65-Talâk 11
ve men : ve kim
-
65-Talâk 11
cennâtin : cennetler
-
65-Talâk 11
el enhâru : nehirler
-
65-Talâk 11
ebeden : ebedî
-
65-Talâk 11
kad ahsene : en güzeli olmuştur
-
65-Talâk 12
yetenezzelu : durmadan iner
-
65-Talâk 12
enne : olduğu
-
65-Talâk 12
ve enne : ve olduğu
-
65-Talâk 12
ilmen : ilim olarak, ilim ile
-
66-Tahrim 1
en nebiyyu : nebî
-
66-Tahrim 3
en nebiyyu : peygamber
-
66-Tahrim 3
hadîsen : söz
-
66-Tahrim 3
men : kim
-
66-Tahrim 3
enbee-ke : sana haber verdi
-
66-Tahrim 3
nebbeeniye (nebbee-nî) : bana haber verdi
-
66-Tahrim 5
en yubdile-hû : ona (onun için ..... yerine) değiştirmesi
-
66-Tahrim 5
ezvâcen : zevceler, eşler
-
66-Tahrim 5
hayren : daha hayırlı
-
66-Tahrim 5
ve ebkâren : ve bekâr, bakire kadınlar
-
66-Tahrim 6
âmenû : îmân ettiler, âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
66-Tahrim 6
enfuse-kum : kendinizi, nefslerinizi
-
66-Tahrim 6
nâren : ateşten
-
66-Tahrim 6
en nâsu : insanlar
-
66-Tahrim 8
ellezîne âmenû : âmenû olanlar
-
66-Tahrim 8
tevbeten nasûhan : nasuh tövbesi
-
66-Tahrim 8
en yukeffire : örtmesi (mastar)
-
66-Tahrim 8
cennâtin : cennetler
-
66-Tahrim 8
el enhâru : nehirler
-
66-Tahrim 8
ve ellezîne âmenû : ve âmenû olanlar
-
66-Tahrim 8
lenâ : bize
-
66-Tahrim 8
ve igfir-lenâ : ve bizi mağfiret et (günahlarımızı sevaba çevir)
-
66-Tahrim 9
en nebiyyu : nebî
-
66-Tahrim 9
cehennemu : cehennem
-
66-Tahrim 10
darabe \n(darabe meselen) : vurdu, vurguladı \n: (misal getirmek, örnek vermek)
-
66-Tahrim 10
meselen : misal, örnek
-
66-Tahrim 10
şey'en : bir şey
-
66-Tahrim 10
en nâre : ateş
-
66-Tahrim 11
(darabe meselen) : (misal getirmek, örnek vermek)
-
66-Tahrim 11
meselen : misal, örnek
-
66-Tahrim 11
li ellezîne âmenû : âmenû olanlara, ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenlere
-
66-Tahrim 11
beyten : bir ev
-
66-Tahrim 11
fî el cenneti : cennette
-
67-Mülk 2
ahsenu : daha güzel, en güzel
-
67-Mülk 2
amelen : amel
-
67-Mülk 4
yenkalib : döner
-
67-Mülk 4
hâsien : şaşkın, hayretle, aciz olarak
-
67-Mülk 5
zeyyennâ : süsledik
-
67-Mülk 5
rucûmen : taşlar
-
67-Mülk 6
cehenneme : cehennem
-
67-Mülk 8
hazenetu-hâ : onun bekçileri
-
67-Mülk 9
entum : siz
-
67-Mülk 11
bi zenbi-him : kendi günahlarını
-
67-Mülk 14
men halaka : yaratan kimse
-
67-Mülk 15
zelûlen : zelil, boynu eğik, emre amade
-
67-Mülk 15
fî menâkibi- hâ : onun omuzlarında, üzerinde (dağlarda, kıyılarda)
-
67-Mülk 15
en nuşûru : neşir, öldükten sonra tekrar dirilip ayağa kalkma, yeniden var olup huzurunda toplanma
-
67-Mülk 16
men : kim, kimse, kişi
-
67-Mülk 16
en yahsife : (yere) geçirmek
-
67-Mülk 17
men : kimse
-
67-Mülk 17
en yursile : göndermek
-
67-Mülk 20
men : kim, kimler
-
67-Mülk 21
men : kişi, kimse, kim(ler)
-
67-Mülk 22
men : kimse
-
67-Mülk 22
mukibben : tökezleyen, sürünen
-
67-Mülk 22
em men : yoksa kim
-
67-Mülk 22
seviyyen : düzgün (dimdik, seviyeli)
-
67-Mülk 23
ensee-kum : sizi inşa etti, yoktan yarattı
-
67-Mülk 23
kalîlen : az
-
67-Mülk 26
ene : ben
-
67-Mülk 27
zulfeten : yakın olarak
-
67-Mülk 28
ve men : ve kimse
-
67-Mülk 28
men : kim
-
67-Mülk 29
âmennâ : biz îmân ettik
-
67-Mülk 29
men : kim
-
67-Mülk 30
gavren : yerin altına geçme
-
67-Mülk 30
men : kim
-
68-Kalem 2
ente : sen
-
68-Kalem 3
ecren : ecir, mükâfat
-
68-Kalem 7
bi men : kim, kimi, kimin
-
68-Kalem 12
mennâın : devamlı men eden
-
68-Kalem 13
zenîmin : soysuz, faiz yiyen, günahkâr
-
68-Kalem 14
en kâne : olması
-
68-Kalem 14
ve benîne : ve oğullar
-
68-Kalem 17
el cenneti : bahçe, bostan
-
68-Kalem 17
yasrimu-enne-hâ : onu mutlaka devşirecekler, mahsulü toplayacaklar
-
68-Kalem 21
tenâdev : birbirlerine nida ettiler, seslendiler
-
68-Kalem 22
en ıgdû : erkenden gitmek, gitmek
-
68-Kalem 24
en : olmak
-
68-Kalem 24
lâ yedhule-enne-hâ : sakın oraya girmesin
-
68-Kalem 32
en yubdile-nâ : bize onun yerine bedel olarak vermesi
-
68-Kalem 32
hayren : daha hayırlı
-
68-Kalem 34
cennâti : cennetler
-
68-Kalem 34
en naîmi : naîm
-
68-Kalem 43
hâşiaten : korkudan ürpermiş halde
-
68-Kalem 44
ve men : ve kimse
-
68-Kalem 46
ecren : bir ücret
-
68-Kalem 49
en tedâreke-hu : ona erişmesi, yetişmesi
-
69-Hâkka 7
husûmen : peşpeşe, ara vermeden, ardarda
-
69-Hâkka 7
enne-hum : onların olduğunu
-
69-Hâkka 9
ve men kable-hu : ve ondan önceki kimseler
-
69-Hâkka 10
ahzeten : alış, yakalayış, yakalama
-
69-Hâkka 10
râbiyeten : çok şiddetli
-
69-Hâkka 12
tezkireten : ibret
-
69-Hâkka 14
dekketen : çarpış
-
69-Hâkka 14
vâhideten : bir, tek
-
69-Hâkka 19
men : kişi, kimse
-
69-Hâkka 20
zanentu : zannettim, inandığım için biliyordum
-
69-Hâkka 20
ennî : ben ..... olduğumu
-
69-Hâkka 22
fî cennetin : cennette
-
69-Hâkka 24
henîen : afiyetle
-
69-Hâkka 25
men : kişi, kimse
-
69-Hâkka 41
kalîlen : az
-
69-Hâkka 42
kalîlen : az
-
69-Hâkka 43
tenzîlun : indirilmedir, indirilmiştir
-
69-Hâkka 49
enne : olduğunu
-
7-A'râf 3
kalîlen : az
-
7-A'râf 4
beyâten : geceleyin
-
7-A'râf 5
en kâlû : söylemeleri, demeleri
-
7-A'râf 6
le nes'ele enne : mutlaka soracağız
-
7-A'râf 6
le nes'ele enne : mutlaka soracağız
-
7-A'râf 7
nekussa-enne : mutlaka anlatacağız
-
7-A'râf 8
men : kim
-
7-A'râf 9
ve men : ve kim
-
7-A'râf 9
enfuse-hum : onların nefsleri, kendileri
-
7-A'râf 10
mekken-nâ-kum : sizi yerleştirdik
-
7-A'râf 10
kalîlen mâ : ne kadar az
-
7-A'râf 12
menea-ke : seni men eden
-
7-A'râf 12
ene : ben
-
7-A'râf 13
en tetekebbere : büyüklük taslaman, kibirlenmen
-
7-A'râf 14
enzır-nî : beni beklet, bana mühlet ver, bana izin ver
-
7-A'râf 16
le ak'udenne : mutlaka oturacağım
-
7-A'râf 17
le âtiyenne-hum : mutlaka onlara geleceğim
-
7-A'râf 18
mez'ûmen : hor görülmüş, kınanmış
-
7-A'râf 18
medhûren : kovulmuş, uzaklaştırılmış olarak
-
7-A'râf 18
men : kim
-
7-A'râf 18
le emle enne : mutlaka, elbette dolduracağım
-
7-A'râf 19
ente : sen
-
7-A'râf 19
el cennete : cennet
-
7-A'râf 20
en tekûnâ : olmanız (ikinizin olması), ikiniz olursunuz
-
7-A'râf 21
le min en nâsıhîne : mutlaka nasihat (öğüt) edenlerdenim
-
7-A'râf 22
el cenneti : cennet
-
7-A'râf 22
e lem enhe-kumâ : ikinizi nehyetmedim mi, yasaklamadım mı?
-
7-A'râf 23
enfuse-nâ : nefslerimiz
-
7-A'râf 23
lem tagfir-lenâ : bize mağfiret etmezsin
-
7-A'râf 23
le nekûne enne : mutlaka biz oluruz
-
7-A'râf 26
yâ benî âdeme : ey Âdemoğulları
-
7-A'râf 26
kad enzel-nâ : indirdik
-
7-A'râf 26
libâsen : elbise
-
7-A'râf 26
rîşâen : süs, ziynet eşyası
-
7-A'râf 27
yâ benî âdeme : ey Âdemoğulları
-
7-A'râf 27
lâ yeftine-enne-kum : sizi sakın fitneye düşürmesin, şaşırtmasın
-
7-A'râf 27
min el cenneti : cennetten
-
7-A'râf 27
yenziu : çıkarır, soyar
-
7-A'râf 28
fâhişeten : kötü, çirkin bir şey
-
7-A'râf 30
enne-hum : onların olduğunu, kendilerinin olduğunu
-
7-A'râf 31
yâ benî âdeme : ey Âdemoğulları
-
7-A'râf 32
men : kim
-
7-A'râf 32
ellezîne âmenû : îmân edenler, âmenû olan kimseler
-
7-A'râf 32
hâlisaten : has, özellikle
-
7-A'râf 33
en tuşrikû : ortak koşmanız, şirk koşmanız
-
7-A'râf 33
sultânen : bir sultan, huccet, bir delil
-
7-A'râf 33
ve en tekûlû : ve söylemeniz
-
7-A'râf 34
sâaten : bir saat
-
7-A'râf 35
yâ benî âdeme : ey Âdemoğulları
-
7-A'râf 35
ye'tiyenne-kum : size gelir
-
7-A'râf 35
men ittekâ : kim takva sahibi olursa
-
7-A'râf 35
ve lâ hum yahzenûne : ve onlar mahzun olmazlar
-
7-A'râf 36
ashabu en nâri : ateş ehli, ateş halkı
-
7-A'râf 37
men azlemu : kim daha zalim
-
7-A'râf 37
mimmen ifterâ : iftira eden kimseden
-
7-A'râf 37
keziben : yalan olarak, yalanla
-
7-A'râf 37
yenâlu-hum : onlara nail olur, erişir, ulaşır
-
7-A'râf 37
alâ enfusi-him : kendi nefslerine, kendilerine
-
7-A'râf 37
enne-hum : kendilerinin ... olduğuna
-
7-A'râf 38
fî en nâri : ateşin içinde, ateşte
-
7-A'râf 38
azâben : azap
-
7-A'râf 38
di'fen : iki misli, iki kat
-
7-A'râf 38
min en nâri : ateşten
-
7-A'râf 40
ve lâ yedhulûne el cennete : ve cennete giremezler
-
7-A'râf 41
min cehenneme : cehennemden
-
7-A'râf 42
ellezîne âmenû : âmenû olan, îmân eden kimseler (hayatta iken Allah'a ulaşmayı dileyenler)
-
7-A'râf 42
nefsen : nefs, kişi, kimse
-
7-A'râf 42
ashâbu el cenneti : cennet ehli, halkı
-
7-A'râf 43
el enhâru : nehirler
-
7-A'râf 43
en hedâ-na allâhu : Allah'ın bizi hidayete erdirmesi
-
7-A'râf 43
en : olmak (mastar eki)
-
7-A'râf 43
el cennetu : cennet
-
7-A'râf 44
ashâbu el cenneti : cennet ehli, halkı
-
7-A'râf 44
ashâbe en nâri : ateş ehli, halkı
-
7-A'râf 44
en kad veced-nâ : biz bulduk
-
7-A'râf 44
fe ezzene : o zaman açıkça bildirdi, ilân etti, seslendi
-
7-A'râf 44
en lâ'netu allâhi : Allah'ın lâneti olsun
-
7-A'râf 45
ivecen : eğrilik, eğri, kusurlu
-
7-A'râf 46
kullen : hepsini
-
7-A'râf 46
ashâbe el cenneti : cennet halkına, ehline
-
7-A'râf 46
en selâmun aleykum : selâmlanmak sizin üzerinize olsun, selâm sizin üzerinize olsun
-
7-A'râf 47
ashâbi en nâri : ateş ehli, halkı
-
7-A'râf 48
ricâlen : adamlar
-
7-A'râf 49
lâ yenâlu-hum allâhu : Allah onlara ulaşmaz
-
7-A'râf 49
udhulû el cennete : cennete girin
-
7-A'râf 49
ve lâ entum tahzenûne : ve siz mahzun olmayacaksınız
-
7-A'râf 50
ashâbu en nâri : ateş halkı, ateş ehli
-
7-A'râf 50
ashâbe el cenneti : cennet halkı, cennet ehli
-
7-A'râf 50
en efîdû : aktarın
-
7-A'râf 51
lehven : eğlence, oyalanma
-
7-A'râf 51
ve leiben : ve oyun
-
7-A'râf 51
nensâ-hum : onları unuturuz
-
7-A'râf 52
huden : bir hidayet olarak
-
7-A'râf 52
ve rahmeten : ve bir rahmet olarak
-
7-A'râf 53
lenâ : bize, bizim için
-
7-A'râf 53
lenâ : bize
-
7-A'râf 53
enfuse-hum : nefslerini, kendilerini
-
7-A'râf 54
en nehâre : gündüz
-
7-A'râf 54
hasîsen : süratli, devamlı
-
7-A'râf 54
ve en nucûme : ve yıldızlar
-
7-A'râf 55
ve hufyeten : ve gizli olarak
-
7-A'râf 56
havfen : korkarak
-
7-A'râf 57
sehâben : bulutlar
-
7-A'râf 57
sikâlen : ağır (ağırlık)
-
7-A'râf 57
fe enzel-nâ : bu şekilde, böylece indirdik
-
7-A'râf 58
nekiden : kıt mahsul, kuru ot, faydasız bitki
-
7-A'râf 62
ve ensahu : ve nasihat ediyorum, öğüt veriyorum
-
7-A'râf 63
en câe-kum : size gelmesine
-
7-A'râf 64
fe enceynâ-hu : o zaman, bu sebeble, bu yüzden onu kurtardık
-
7-A'râf 64
kavmen : bir kavim
-
7-A'râf 65
hûden : Hud (as)
-
7-A'râf 68
ve ene : ve ben
-
7-A'râf 69
en câe-kum : size gelmesine
-
7-A'râf 69
bastaten : gelişim, güç, kuvvet, beden
-
7-A'râf 71
entum : siz
-
7-A'râf 72
fe encey-nâ-hu : böylece, bundan sonra, biz onu kurtardık
-
7-A'râf 73
âyeten : bir âyet, mucize
-
7-A'râf 74
kusûren : kasırlar, saraylar, köşkler
-
7-A'râf 74
tenhitûne : oyuyorsunuz
-
7-A'râf 74
buyûten : evler
-
7-A'râf 75
li men : kimseye, kişiye, kimselere
-
7-A'râf 75
âmene : îmân etti, inandı
-
7-A'râf 75
enne : muhakkak ki, ... olduğunu
-
7-A'râf 76
âmen-tum : siz îmân ettiniz, inandınız
-
7-A'râf 77
en nâkate : dişi deve
-
7-A'râf 79
en nâsıhîne : nasihat edenler
-
7-A'râf 81
şehveten : şehvetle
-
7-A'râf 81
min dûni en nisâi : kadınlardan başka (kadınları bırakıp)
-
7-A'râf 81
entum : siz
-
7-A'râf 82
en kâlû : demek, söylemek
-
7-A'râf 83
encey-nâ-hu : biz onu kurtardık
-
7-A'râf 84
fenzur (fe unzur) : artık bak
-
7-A'râf 85
ve ilâ medyene : ve Medyen'e
-
7-A'râf 85
en nâse : insanlar
-
7-A'râf 86
men : kim, kimse
-
7-A'râf 86
âmene : inandı, amenu oldu
-
7-A'râf 86
ivecen : eğrilik
-
7-A'râf 86
iz kuntum kalîlen : siz az idiniz
-
7-A'râf 87
âmenû : âmenû oldular
-
7-A'râf 88
le nuhrice-enne-ke : seni mutlaka çıkaracağız
-
7-A'râf 88
âmenû : âmenû oldular
-
7-A'râf 88
le te'ûdu-enne : mutlaka dönersiniz
-
7-A'râf 89
keziben : yalanla
-
7-A'râf 89
lenâ : bizim, bizim için
-
7-A'râf 89
en neûde : geri dönmemiz
-
7-A'râf 89
en yeşâe allâhu : Allah'ın dilemesi
-
7-A'râf 89
ilmen : ilimle
-
7-A'râf 89
ve ente : ve sen
-
7-A'râf 90
şuayben : Şuayb'a
-
7-A'râf 90
izen : o taktirde, o zaman
-
7-A'râf 92
şuayben : Şuayb'ı
-
7-A'râf 92
en lem yagnev : var olmamış, yaşamamış
-
7-A'râf 92
şuayben : Şuayb'ı
-
7-A'râf 95
el hasenete : iyilik
-
7-A'râf 95
bagteten : ansızın, aniden
-
7-A'râf 96
(lev) enne : olsalar
-
7-A'râf 96
âmenû : inandılar, âmenû oldular
-
7-A'râf 97
en ye'tiye-hum : onlara gelmesi
-
7-A'râf 97
beyâten : geceleyin, gece vakti
-
7-A'râf 98
en ye'tiye-hum : onlara gelmesi
-
7-A'râf 99
fe lâ ye'menu : artık emin olamaz
-
7-A'râf 100
en lev neşâu : eğer dilemiş olsaydık, dileseydik
-
7-A'râf 101
min enbâi-hâ : onların haberlerinden
-
7-A'râf 105
en lâ ekûle : (benim) söylemememdir
-
7-A'râf 105
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
7-A'râf 108
li en nâzırîne : görenlere, bakanlara
-
7-A'râf 110
en yuhrice-kum : sizi çıkarmak
-
7-A'râf 113
lenâ : bizim için, bize
-
7-A'râf 113
le ecren : elbette bir ecir (ücret, mükâfat) (vardır)
-
7-A'râf 115
en tulkiye : senin atman
-
7-A'râf 115
en nekûne : biz oluruz, olacağız
-
7-A'râf 116
a'yune en nâsi : insanların gözleri
-
7-A'râf 117
en elkı : atmasını
-
7-A'râf 121
âmen-nâ : biz îmân ettik
-
7-A'râf 123
âmentum : siz îmân ettiniz
-
7-A'râf 123
en : yapmak (mastar eki)
-
7-A'râf 123
âzene (eezene) : ben izin veririm
-
7-A'râf 124
le usallibu-enne-kum : mutlaka sizi asacağım
-
7-A'râf 126
tenkımu : intikam alıyorsunuz
-
7-A'râf 126
en âmen-nâ : bizim inanmamız
-
7-A'râf 128
men yeşâu : dilediği kimse, kimi dilerse
-
7-A'râf 129
en te'tiye-nâ : senin bize gelmen
-
7-A'râf 129
en yuhlike : helâk etmesi
-
7-A'râf 131
câet-hum el hasenetu : onlara hasene, iyilik geldi
-
7-A'râf 131
lenâ : bizim
-
7-A'râf 131
ve men mea-hu : ve onunla beraber olan kimseler, beraberindekiler
-
7-A'râf 133
kavmen : bir kavim
-
7-A'râf 134
lenâ : bizim için
-
7-A'râf 134
le nu'minu-enne : mutlaka inanacağız
-
7-A'râf 134
ve le nursilu-enne : ve mutlaka göndereceğiz
-
7-A'râf 134
benî isrâîle : İsrailoğullarını
-
7-A'râf 135
yenkusûne : nakzediyorlar, sözlerinden dönüyorlar
-
7-A'râf 136
fentekamnâ (fe intikam-nâ) : artık biz intikam aldık, cezalandırdık
-
7-A'râf 136
bi-enne-hum : onların ... olmaları sebebiyle
-
7-A'râf 137
benî isrâîle : İsrailoğulları
-
7-A'râf 138
bi benî israîle el bahra : İsrailoğullarını deniz(den)
-
7-A'râf 138
lenâ : bizim için, bize
-
7-A'râf 138
ilâhen : bir ilâh
-
7-A'râf 140
ilâhen : bir ilâh
-
7-A'râf 141
encey-nâ-kum : sizi kurtardık
-
7-A'râf 142
leyleten : gece
-
7-A'râf 142
erbaîne leyleten : kırk gece
-
7-A'râf 143
enzur : bakayım
-
7-A'râf 143
len terâ-nî : beni asla göremezsin
-
7-A'râf 143
ve ene : ve ben
-
7-A'râf 144
alâ en nasi : insanların üstüne
-
7-A'râf 145
mev'ızaten : nasihat ederek, vaaz ederek, öğüt vererek
-
7-A'râf 145
ve tafsîlen : ve tafsil ederek (ayrı ayrı açıklayarak)
-
7-A'râf 145
bi ahseni-hâ : onu en güzel şekilde
-
7-A'râf 146
sebîlen : yol
-
7-A'râf 146
yettehızû-hu sebîlen : onu yol edinirler
-
7-A'râf 146
bi enne-hum : onların, ..... olması sebebiyle
-
7-A'râf 148
iclen : bir buzağı
-
7-A'râf 148
ceseden : ceset, cansız cisim, heykel
-
7-A'râf 148
enne-hu : onun, ... olduğunu
-
7-A'râf 148
sebîlen : yol
-
7-A'râf 149
enne-hum : (kendilerinin), ... olduğunu
-
7-A'râf 149
ve yağfir-lenâ : ve bize mağfiret eder
-
7-A'râf 149
le nekûnenne (le nekûne enne) : muhakkak biz oluruz
-
7-A'râf 150
esifen : üzüntülü, mahzun
-
7-A'râf 151
ve ente : ve sen
-
7-A'râf 152
se yenâlu-hum : onlar nail olacaklar, uğrayacaklar
-
7-A'râf 153
ve âmenû : ve âmenû oldular
-
7-A'râf 154
huden : hidayet
-
7-A'râf 155
raculen : adam
-
7-A'râf 155
men teşâu : dilediğin kimse, dilediğini
-
7-A'râf 155
men teşâu : dilediğin kimse, dilediğini
-
7-A'râf 155
ente : sen
-
7-A'râf 155
fagfir lenâ (fe ıgfir lenâ) : artık bize mağfiret et
-
7-A'râf 155
ve ente : ve sen
-
7-A'râf 156
lenâ : bize
-
7-A'râf 156
haseneten : hasene, iyilik (derecat kazandıran ameller)
-
7-A'râf 156
men eşâu : dilediğim kimseye
-
7-A'râf 157
en nebiyye el ummiyye ellezî : okuma yazma bilmeyen peygamber ki o
-
7-A'râf 157
mektûben : yazılı olarak
-
7-A'râf 157
ve yenhâ-hum : ve onlara yasaklar, onları nehyeder
-
7-A'râf 157
âmenû bi-hi : ona inandılar, iman ettiler
-
7-A'râf 157
ve ittebeû en nûre ellezî : ve o nura tâbî oldular ki o
-
7-A'râf 158
yâ eyyuhâ en nâsu : ey insanlar
-
7-A'râf 158
en nebiyyi el ummiyyi ellezî : ümmî peygamber ki o
-
7-A'râf 160
umemen : topluluk, ümmet
-
7-A'râf 160
en ıdrıb : (vurmak) vurması
-
7-A'râf 160
aynen : pınar
-
7-A'râf 160
ve enzelnâ : ve indirdik
-
7-A'râf 160
aleyhim el menne : onlara kudret helvası
-
7-A'râf 160
enfuse-hum : kendi nefslerine (kendilerine)
-
7-A'râf 161
succeden : secde ederek
-
7-A'râf 162
kavlen gayra ellezî : ondan başka bir söz
-
7-A'râf 162
riczen : bir azap
-
7-A'râf 164
kavmen : bir kavme
-
7-A'râf 164
azâben şedîdâ : şiddetli bir azap
-
7-A'râf 164
ma'ziraten : bir mazeret olsun, bir özür olsun
-
7-A'râf 165
enceynâ ellezîne : kurtardık ki onlar
-
7-A'râf 165
yenhevne : nehyediyorlar (yasaklıyorlar)
-
7-A'râf 166
kıradeten : maymunlar
-
7-A'râf 167
ve iz teezzene : ve bildirmişti
-
7-A'râf 167
le yeb'asenne : mutlaka gönderecek
-
7-A'râf 167
men : kim, kimse, kişi, kişiler
-
7-A'râf 168
bi el hasenâti : iyilikle, pozitif derece kazandıran ameller ile
-
7-A'râf 169
se yugferu lenâ : yakında bize mağfiret edilecek (günahlarımız sevaba çevrilecek)
-
7-A'râf 169
en lâ yekûlû : söylememeleri
-
7-A'râf 171
keenne-hu : sanki o, o ... gibi
-
7-A'râf 171
enne-hu : onun, ..... olduğunu
-
7-A'râf 172
min benî âdeme : Âdemoğullarından
-
7-A'râf 172
alâ enfusi-him : nefslerinin (kendilerinin) üzerine
-
7-A'râf 172
en tekûlû : demeniz, demenize karşı (dememeniz için)
-
7-A'râf 173
zurriyyeten : bir nesil
-
7-A'râf 175
fenseleha (fe inseleha) : sonra o ayrıldı
-
7-A'râf 177
meselen : misali, durumu, hali
-
7-A'râf 177
ve enfuse-hum : ve nefslerine, kendilerine
-
7-A'râf 178
men : kim, kimi
-
7-A'râf 178
ve men : ve kim, kimi
-
7-A'râf 179
li cehenneme : cehennemi
-
7-A'râf 179
ke el en'âmi : hayvanlar gibi
-
7-A'râf 181
ve mim-men (min men) : ve o kimselerden
-
7-A'râf 185
en asâ : ihtimal olması, olasılık olması
-
7-A'râf 185
en yekûne : olması
-
7-A'râf 186
men : kimse, kim, kimi
-
7-A'râf 187
illâ bagteten : ansızın olmaktan başka bir şekilde (ancak, öyle ki ansızın gelir)
-
7-A'râf 187
keenne-ke : sanki sen
-
7-A'râf 187
eksere en nâsi : insanların çoğu
-
7-A'râf 188
mâ messeniye es sûu : bana bir kötülük dokunmaz
-
7-A'râf 188
in ene illâ : ben ancak, sadece
-
7-A'râf 189
hamlen : bir yük (rahimdeki bebek)
-
7-A'râf 189
hafîfen : hafif olarak (ilk devresindeki aşılanmış hücre)
-
7-A'râf 189
le nekûnenne : mutlaka oluruz
-
7-A'râf 191
şey'en : bir şey
-
7-A'râf 192
enfuse-hum : onlar nefslerine (kendilerine)
-
7-A'râf 193
entum sâmitûne : siz sessiz kaldınız, çağırmadınız
-
7-A'râf 197
enfuse-hum : nefslerine, kendilerine
-
7-A'râf 197
yensurûne : yardım ederler
-
7-A'râf 198
yenzurûne : bakarlar, bakıyorlar
-
7-A'râf 200
yenzeganne-ke : sana bir vesvese gelir
-
7-A'râf 203
ve huden : ve bir hidayet, hidayete erdiren (Allah'a ulaştıran)
-
7-A'râf 204
ve ensıtû : ve susun
-
7-A'râf 205
ve hîfeten : ve korkarak, ürpererek
-
70-Meâric 4
senetin : sene
-
70-Meâric 5
sabren : bir sabırla
-
70-Meâric 5
cemîlen : güzel
-
70-Meâric 6
baîden : uzak olarak
-
70-Meâric 7
karîben : yakın
-
70-Meâric 10
hamîmen : yakın, şefkatli dostu
-
70-Meâric 11
bi benî-hi : oğullarını
-
70-Meâric 14
ve men : ve kim
-
70-Meâric 16
nezzâaten : soyup atan, yakıp kavuran
-
70-Meâric 17
men edbera : arkasını dönen kimse
-
70-Meâric 21
menûan : hayırdan men eden, cimrilik eden
-
70-Meâric 31
men : kimse, kim
-
70-Meâric 35
cennâtin : cennetler
-
70-Meâric 38
en yudhale : dahil edileceğini, sokulacağını
-
70-Meâric 38
cennete : cennet
-
70-Meâric 41
en nubeddile : biz tebdil etmeye, değiştirmeye
-
70-Meâric 41
hayren : daha hayırlısı
-
70-Meâric 43
ke enne-hum : sanki onlar ..... gibi
-
70-Meâric 44
hâşiaten : korkulu bir halde
-
71-Nuh 1
en enzir : uyarması
-
71-Nuh 1
en ye'tiye-hum : onlara gelmesi
-
71-Nuh 3
en i'budû : kul olmanız
-
71-Nuh 4
musemmen : muayyen, belirli
-
71-Nuh 5
leylen : gece
-
71-Nuh 9
a'lentu : aleni olarak, açıkça ilân ettim
-
71-Nuh 12
ve benîne : oğullar, erkek çocuklar
-
71-Nuh 12
cennâtin : bahçeler, verimli bahçeler
-
71-Nuh 12
enhâran : nehirler
-
71-Nuh 16
sirâcen : kandil, çırağ
-
71-Nuh 17
enbete-kum : yetiştirdi, yarattı
-
71-Nuh 17
nebâten : nebat, bitki
-
71-Nuh 18
ihrâcen : bir çıkarış
-
71-Nuh 20
subulen : sebîller, yollar
-
71-Nuh 20
ficâcen : geniş yol
-
71-Nuh 21
men : kimse, kimseler
-
71-Nuh 21
hasâren : hasar, zarar, hüsran
-
71-Nuh 22
mekren : hile(ler)
-
71-Nuh 23
lâ tezerunne(tezeru-enne) : sakın bırakmayın, terketmeyin
-
71-Nuh 23
ve lâ tezerunne(tezeru-enne) : ve sakın bırakmayın, terketmeyin
-
71-Nuh 23
vedden : Vedd
-
71-Nuh 24
dalâlen : dalâlet, sapma, sapıklık
-
71-Nuh 25
ensâran : yardımcı
-
71-Nuh 27
fâciren : facir, ahlâksız
-
71-Nuh 28
men : kimse
-
71-Nuh 28
mu'minen : mü'min olarak
-
72-Cin 1
enne-hu : onun olduğu
-
72-Cin 1
kur'ânen : Kur'ân
-
72-Cin 1
aceben : harika güzel
-
72-Cin 2
fe âmennâ : artık biz îmân ettik
-
72-Cin 2
ve len nuşrike : ve asla ortak koşmayız
-
72-Cin 2
ehaden : birisi, bir kimse
-
72-Cin 3
ve enne-hu : ve onun ..... olduğu
-
72-Cin 3
sâhibeten : bir sahibe, eş
-
72-Cin 3
veleden : veled, oğul
-
72-Cin 4
ve enne-hu : ve onun ..... olduğu
-
72-Cin 5
ve ennâ : ve gerçekten biz
-
72-Cin 5
zanennâ : zannettik
-
72-Cin 5
en len : asla olmaz
-
72-Cin 5
keziben : yalan
-
72-Cin 6
ve enne-hu kâne : ve onun ..... olduğu oluyordu, oluyordu
-
72-Cin 7
ve enne-hum : ve onlar ..... olduğunu
-
72-Cin 7
zanentum : siz zannettiniz
-
72-Cin 7
en len yeb'ase : asla, kesinlikle beas etmez, yeniden diriltmez
-
72-Cin 7
ehaden : birisi, bir kimse
-
72-Cin 8
ve ennâ : ve gerçekten biz
-
72-Cin 8
haresen : koruyucular, bekçiler
-
72-Cin 8
şedîden : şiddetli, kuvvetli, çok güçlü
-
72-Cin 8
ve şuhuben : ve şihaplar, yakıcı ışınlar, kayan yıldızlar, ateş şuleleri
-
72-Cin 9
ve ennâ : ve gerçekten biz
-
72-Cin 9
fe men : fakat kim
-
72-Cin 9
şihâben : bir şihap, ateş şulesi
-
72-Cin 9
rasaden : gözleyen, izleyen
-
72-Cin 10
ve ennâ : ve gerçekten biz
-
72-Cin 10
bi men : kimselere
-
72-Cin 10
raşeden : irşad olma
-
72-Cin 11
ve ennâ : ve gerçekten biz
-
72-Cin 11
kıdeden : çeşitli
-
72-Cin 12
ve ennâ : ve gerçekten biz
-
72-Cin 12
zanennâ : anladık
-
72-Cin 12
en len nu'cize : asla aciz bırakamayacağımızı
-
72-Cin 12
ve len nu'cize-hu : ve asla onu aciz bırakamayız
-
72-Cin 12
heraben : kaçarak
-
72-Cin 13
ve ennâ : ve gerçekten biz
-
72-Cin 13
âmennâ : biz îmân ettik
-
72-Cin 13
fe men : artık kim
-
72-Cin 13
bahsen : hakkının verilmemesi, eksiltilmesi
-
72-Cin 14
ve ennâ : ve gerçekten biz
-
72-Cin 14
men : kim
-
72-Cin 14
raşeden : irşad olma
-
72-Cin 15
li cehenneme : cehenneme
-
72-Cin 15
hataben : odun
-
72-Cin 16
ve en lev : ve eğer olsalardı
-
72-Cin 16
mâen : mai, su, rahmet
-
72-Cin 17
ve men : ve kim
-
72-Cin 17
azâben : azap
-
72-Cin 17
saaden : çok şiddetli, meşakkatli
-
72-Cin 18
ve enne : ve muhakkak ki
-
72-Cin 18
ehaden : birisi, bir kimse
-
72-Cin 19
ve enne-hu : ve muhakkak ki o
-
72-Cin 19
libeden : aşırı kalabalık, yoğun bir şekilde, üstüste birikip toplanma
-
72-Cin 20
ehaden : birisi, bir kimse
-
72-Cin 21
darren : zarar verme
-
72-Cin 21
raşeden : irşad olma, irşad etme
-
72-Cin 22
len yucîre-nî : beni asla korumaz
-
72-Cin 22
ve len ecide : ve ben asla bulamam
-
72-Cin 22
multehaden : sığınacak yer
-
72-Cin 23
ve men : ve kim
-
72-Cin 23
cehenneme : cehennem
-
72-Cin 23
ebeden : ebediyyen
-
72-Cin 24
men : kim, kimin
-
72-Cin 24
adeden : adet olarak, sayı bakımından
-
72-Cin 26
ehaden : birisi, bir kimse
-
72-Cin 27
men irtedâ : rızaya ulaşan kimse
-
72-Cin 28
en kad eblegû : tebliğ edilmiş oldu
-
72-Cin 28
adeden : adet, sayı olarak
-
73-Müzzemmil 2
kâlilen : az
-
73-Müzzemmil 3
kâlilen : az, biraz
-
73-Müzzemmil 4
tertilen : tane tane, yavaş yavaş, güzel bir şekilde
-
73-Müzzemmil 5
kavlen : söz
-
73-Müzzemmil 5
sekîlen : ağır
-
73-Müzzemmil 6
vat'en : çok meşakkatli, çok zor, (tesir bakımından) çok dinç,
-
73-Müzzemmil 6
kîlen : söyleyiş, okuyuş bakımından
-
73-Müzzemmil 7
fî en nehâri : gündüzün içinde, gündüzleyin ..... vardır
-
73-Müzzemmil 7
tavîlen : uzun
-
73-Müzzemmil 8
tebtîlen : tam bir yönelişle, herşeyden kesilerek
-
73-Müzzemmil 9
vekîlen : vekil
-
73-Müzzemmil 10
cemîlen : güzel
-
73-Müzzemmil 11
en na'meti : ni'met
-
73-Müzzemmil 11
kalîlen : az, biraz
-
73-Müzzemmil 12
enkâlen : ağır kelepçeler, ağır zincirler
-
73-Müzzemmil 12
ve cahîmen : ve alevli ateş
-
73-Müzzemmil 13
ve taâmen : ve yemek
-
73-Müzzemmil 13
ve azâben : ve azap
-
73-Müzzemmil 13
elîmen : elîm, acı
-
73-Müzzemmil 14
kesîben : kum yığını
-
73-Müzzemmil 14
mehîlen : dağılmış
-
73-Müzzemmil 15
resûlen : bir resûl
-
73-Müzzemmil 15
şâhiden : şahit olarak
-
73-Müzzemmil 15
resûlen : resûl
-
73-Müzzemmil 16
ahzen : yakalayışla
-
73-Müzzemmil 16
vebîlen : çok ağır
-
73-Müzzemmil 17
yevmen : o gün
-
73-Müzzemmil 17
şîben : ak saçlı, ihtiyar, saçları ağarmış
-
73-Müzzemmil 18
mef'ûlen : tahakkuk etmiştir, yerine gelmiştir, yapılmıştır
-
73-Müzzemmil 19
men : kim, kimse
-
73-Müzzemmil 19
sebîlen : bir yol
-
73-Müzzemmil 20
enne-ke : senin olduğunu
-
73-Müzzemmil 20
ve en nehâre : ve gündüz
-
73-Müzzemmil 20
en len tuhsû-hu : onu asla hesaplayamayacağınızı
-
73-Müzzemmil 20
en se-yekûnu : yakında olacak
-
73-Müzzemmil 20
hasenen : güzel
-
73-Müzzemmil 20
li enfusi-kum : nefsleriniz için, kendiniz için
-
73-Müzzemmil 20
hayren : daha hayırlı
-
73-Müzzemmil 20
ecren : ecir, ücret, mükâfat
-
74-Müddessir 2
enzir : uyar
-
74-Müddessir 8
en nâkûri : Nâkûr, Sur Borusu
-
74-Müddessir 11
ve men : ve kimse, kişi
-
74-Müddessir 11
vahîden : tek olarak
-
74-Müddessir 12
mâlen : mal, servet
-
74-Müddessir 12
memdûden : uzatılmış, çoğaltılmış
-
74-Müddessir 13
ve benîne : ve oğullar, erkek çocuklar
-
74-Müddessir 13
şuhûden : göz önünde, her zaman yanında
-
74-Müddessir 14
temhîden : bol bol vererek
-
74-Müddessir 15
en ezîde : artırmamı
-
74-Müddessir 16
anîden : inatçı
-
74-Müddessir 17
saûden : ateşten dağ, sarp yokuş
-
74-Müddessir 31
ashâben en nâri : ateş ehli
-
74-Müddessir 31
melâiketen : melekler
-
74-Müddessir 31
fitneten : fitne
-
74-Müddessir 31
âmenû : îmân eden, Allah'a ulaşmayı dileyen
-
74-Müddessir 31
îmânen : îmân
-
74-Müddessir 31
meselen : mesele, konu
-
74-Müddessir 31
men : kimse, kişi
-
74-Müddessir 31
men : kimse, kişi
-
74-Müddessir 36
nezîren : uyarı olarak
-
74-Müddessir 37
men : kimse
-
74-Müddessir 37
en yetekaddeme : öne geçmek
-
74-Müddessir 40
cennâtin : cennetler
-
74-Müddessir 48
mâ tenfeu-hum : onlara fayda sağlamaz
-
74-Müddessir 50
keenne-hum : sanki onlar ..... gibi
-
74-Müddessir 50
mustenfiretun : ürkmüş olan
-
74-Müddessir 52
en yu'tâ : gelmesi
-
74-Müddessir 52
suhufen : sahifeler
-
74-Müddessir 52
muneşşereten : neşredilmiş, yayınlanmış, yazılmış
-
74-Müddessir 53
el âhireten : ahiret
-
74-Müddessir 55
men : kim
-
74-Müddessir 56
en yeşâe allâhu : Allah'ın dilemesi
-
75-Kıyamet 2
en nefsi : nefs
-
75-Kıyamet 3
ellen : asla olmaz
-
75-Kıyamet 3
(en) necmea : bizim toplamamız, biraraya getirmemiz
-
75-Kıyamet 4
en nusevviye : yeniden düzenlememiz
-
75-Kıyamet 4
benâne-hu : onun parmakları, parmak uçları
-
75-Kıyamet 25
en yuf'ale : yapılacak
-
75-Kıyamet 27
men : kim
-
75-Kıyamet 28
enne-hu : onun (kendisinin) ..... olacağını
-
75-Kıyamet 36
en yutreke : terkedileceğini, bırakılacağını
-
75-Kıyamet 36
suden : başıboş, sorumsuz
-
75-Kıyamet 37
nutfeten : nutfe, bir damla
-
75-Kıyamet 37
min meniyyin : meniden
-
75-Kıyamet 38
alakaten : bir alak, rahim duvarına bir noktadan asılı olan embriyo, cenin
-
75-Kıyamet 40
en yuhyiye : diriltmek, hayat vermek
-
76-İnsan 1
şey'en : bir şey
-
76-İnsan 1
mezkûren : zikredilen, anılan
-
76-İnsan 3
şâkiren : şükreden
-
76-İnsan 3
kefûren : küfreden, inkâr eden
-
76-İnsan 4
ve aglâlen : ve demir halkalar
-
76-İnsan 6
aynen : pınar
-
76-İnsan 6
tefcîren : fışkırarak, fışkıra fışkıra, gürül gürül
-
76-İnsan 7
en nezri : nezir, adak
-
76-İnsan 7
yevmen : gün
-
76-İnsan 8
miskînen : fakir ve yoksullar
-
76-İnsan 8
ve yetîmen : ve yetimler
-
76-İnsan 9
cezâen : bir karşılık
-
76-İnsan 9
lâ şukûren : bir teşekkür değil
-
76-İnsan 10
yevmen : gün
-
76-İnsan 10
abûsen : asık yüz
-
76-İnsan 11
nadreten : pırıl pırıl
-
76-İnsan 12
cenneten : cennet
-
76-İnsan 13
şemsen : güneş
-
76-İnsan 13
zemherîren : şiddetli dondurucu soğuk
-
76-İnsan 14
ve dâniyeten : ve yakın
-
76-İnsan 14
tezlîlen : zelil olarak, emre hazır olarak
-
76-İnsan 16
takdîren : miktarını takdir ederek, belirleyerek
-
76-İnsan 17
ke'sen : kadeh
-
76-İnsan 17
zencebîlen : zencefil
-
76-İnsan 18
aynen : pınar
-
76-İnsan 18
selsebîlen : selsebîl, cennette bir pınarın adı
-
76-İnsan 19
lu'luen : inci
-
76-İnsan 19
mensûren : saçılmış
-
76-İnsan 20
naîmen : ni'metler
-
76-İnsan 20
ve mulken : mülk ve saltanat
-
76-İnsan 20
kebîren : büyük
-
76-İnsan 21
şarâben : içecekler, şaraplar
-
76-İnsan 22
cezâen : karşılık, mükâfat
-
76-İnsan 23
tenzîlen : bölüm bölüm (âyet âyet) indirerek
-
76-İnsan 24
âsimen : günahkâr olanlar
-
76-İnsan 25
bukreten : sabah
-
76-İnsan 25
ve asîlen : ve akşam
-
76-İnsan 26
leylen : gece
-
76-İnsan 26
tavîlen : uzun
-
76-İnsan 27
yevmen : gün
-
76-İnsan 27
sekîlen : ağır, zor, çetin
-
76-İnsan 28
tebdîlen : bedel olarak, onların yerine
-
76-İnsan 29
men : kim
-
76-İnsan 29
sebîlen : bir yol
-
76-İnsan 30
en yeşâe allâhu : Allah'ın dilemesi
-
76-İnsan 30
alîmen : en iyi bilen
-
76-İnsan 30
hakîmen : hüküm ve hikmet sahibi
-
76-İnsan 31
men : kimse, kişi
-
76-İnsan 31
azâben : azap
-
76-İnsan 31
elîmen : elîm, acı
-
77-Mürselât 1
urfen : ardarda, marufla (irfanla)
-
77-Mürselât 2
asfen : şiddetli eserek
-
77-Mürselât 3
en nâşirâti : yayanlar, neşredenler
-
77-Mürselât 3
neşren : yayarak, dağıtarak
-
77-Mürselât 5
zikren : zikir
-
77-Mürselât 6
uzren : mazerete özür olarak
-
77-Mürselât 6
nuzren : nezir olarak, uyarı olarak
-
77-Mürselât 8
en nucûmu : yıldızlar
-
77-Mürselât 25
kifâten : toplanma yeri
-
77-Mürselât 26
ahyâen : hayy olanlara, dirilere, canlılara
-
77-Mürselât 26
ve emvâten : ve ölülere
-
77-Mürselât 27
mâen : su
-
77-Mürselât 27
furâten : tatlı
-
77-Mürselât 33
keenne-hu : sanki o ... gibi
-
77-Mürselât 35
lâ yentıkûne : konuşamayacaklar, konuşamazlar
-
77-Mürselât 36
ve lâ yu'zenu : ve izin verilmez
-
77-Mürselât 43
henîen : afiyetle
-
77-Mürselât 46
kalîlen : az, biraz
-
78-Nebe 2
an(i) en nebei : haberden
-
78-Nebe 7
evtâden : sağlam kazıklar
-
78-Nebe 8
ezvacen : çift olarak, eş olarak
-
78-Nebe 9
subâten : dinlenme
-
78-Nebe 10
libâsen : örtü
-
78-Nebe 11
en nehâre : gündüz
-
78-Nebe 11
meâşen : maişet, geçimi sağlama zamanı
-
78-Nebe 12
ve beneynâ : ve bina ettik, inşa ettik, yaptık, kurduk
-
78-Nebe 12
şidâden : kuvvetli, sağlam
-
78-Nebe 13
sirâcen : kandil
-
78-Nebe 13
vehhâcen : kıvılcım ve alev saçan, çok parlayan, pırıl pırıl ışık saçan
-
78-Nebe 14
ve enzelnâ : ve indirdik
-
78-Nebe 14
mâen : su
-
78-Nebe 14
seccâcen : dökülen, şarıl şarıl akan
-
78-Nebe 15
habben : taneler
-
78-Nebe 15
ve nebâten : ve bitkiler
-
78-Nebe 16
ve cennâtin : ve ağaçlı bahçeler
-
78-Nebe 16
elfâfen : birbirine sarmaş dolaş olmuş, içiçe
-
78-Nebe 17
mîkâten : belirlenmiş, tayin edilmiş bir vakit
-
78-Nebe 18
efvâcen : fevc fevc, bölük bölük
-
78-Nebe 19
ebvâben : kapılar
-
78-Nebe 20
serâben : serap, hayal
-
78-Nebe 21
cehenneme : cehennem
-
78-Nebe 21
kânet mirsâden : mirsad oldu, görünür oldu, rasad edilen yer, gözleme yeri oldu
-
78-Nebe 22
meâben : meab, sığınılacak yer olarak
-
78-Nebe 23
ahkâben : uzun müddet, asırlar boyunca, asırlarca, bütün zamanlar boyunca
-
78-Nebe 24
berden : serinlik
-
78-Nebe 24
şerâben : içecek
-
78-Nebe 25
hamîmen : hamim, kaynar su
-
78-Nebe 26
cezâen : karşılık, ceza olarak
-
78-Nebe 27
hısâben : hesaba çekilme, hesap verme, hesap
-
78-Nebe 28
kizzâben : tekzip ederek
-
78-Nebe 29
kitâben : yazdık (tespit ettik)
-
78-Nebe 30
len nezîde-kum : size artırmayacağız
-
78-Nebe 30
azâben : azap
-
78-Nebe 31
mefâzen : bir kurtuluş, kazanç, mutluluk
-
78-Nebe 32
ve a'nâben : ve üzüm, bağ
-
78-Nebe 33
etrâben : aynı yaşta, yaşıt
-
78-Nebe 34
ve ke'sen : ve kadehler
-
78-Nebe 35
lagven : boş söz
-
78-Nebe 35
ve lâ kizzâben : ve yalan olmaz, yoktur
-
78-Nebe 36
cezâen : karşılık olarak
-
78-Nebe 36
atâen : bir lütuf, bağış, ihsan
-
78-Nebe 36
hısâben : hesap
-
78-Nebe 37
hitâben : hitap
-
78-Nebe 38
men : kimse
-
78-Nebe 38
sevâben : sevap-doğru
-
78-Nebe 39
fe men : artık kim
-
78-Nebe 39
meâben : meab, sığınak, melce
-
78-Nebe 40
enzernâ-kum : biz sizi uyardık
-
78-Nebe 40
azâben : bir azap
-
78-Nebe 40
karîben : yakın
-
78-Nebe 40
yenzuru : bakacak
-
78-Nebe 40
turâben : toprak
-
78-Nebe 6
mihâden : döşek
-
79-Nâziât 1
en nâziâti : kuvvetle, söke söke çekip alanlar
-
79-Nâziât 2
en nâşitâti : incitmeden çekip çıkaranlara
-
79-Nâziât 5
emren : emir, iş
-
79-Nâziât 11
izâmen : kemik
-
79-Nâziât 11
nahıreten : çürüyüp dağılmış
-
79-Nâziât 12
izen : o zaman
-
79-Nâziât 16
tuven : Tuva
-
79-Nâziât 18
en tezekkâ : tezkiye olmak, nefsini temizlemek
-
79-Nâziât 24
ene : ben
-
79-Nâziât 26
ıbreten : bir ibret, ders
-
79-Nâziât 26
men : kimse
-
79-Nâziât 27
entum : siz
-
79-Nâziât 27
benâ-hâ : onu bina etti, onu muhkem ve ölçülü bir şekilde yarattı
-
79-Nâziât 33
en'âmi-kum : sizin hayvanlarınız
-
79-Nâziât 36
men : kimse
-
79-Nâziât 37
men : kim
-
79-Nâziât 40
men : kim
-
79-Nâziât 40
en nefse : nefsi
-
79-Nâziât 41
el cennete : cennet
-
79-Nâziât 43
ente : sen, sende
-
79-Nâziât 45
ente : sen
-
79-Nâziât 45
men : kimse
-
79-Nâziât 46
keenne-hum : sanki onlar ..... gibi
-
79-Nâziât 46
aşiyyeten : akşam
-
8-Enfâl 1
an el enfâli : ganimetlerden
-
8-Enfâl 1
kul el enfâlu : de ki, ganimetler
-
8-Enfâl 2
îmânen : îmân
-
8-Enfâl 6
tebeyyene : açığa çıktı, zahir oldu, belli oldu
-
8-Enfâl 6
ke ennemâ : sanki, tıpkı, gibi
-
8-Enfâl 7
enne-hâ : onun olduğu, olması
-
8-Enfâl 7
enne : olduğunu, olmasını
-
8-Enfâl 7
en yuhıkka el hakka : hakkın gerçekleşmesi
-
8-Enfâl 7
ve yaktaa (en yaktaa) : ve kesiyor (kesilmesi)
-
8-Enfâl 9
ennî : muhakkak ki ben
-
8-Enfâl 10
ve mâ en nasru : ve yardım, nusret yoktur
-
8-Enfâl 11
en nuâse : uyuklama hali
-
8-Enfâl 11
emeneten : emin olarak
-
8-Enfâl 11
mâen : su
-
8-Enfâl 12
ennî : muhakkak ki ben
-
8-Enfâl 12
âmenû : inananlar, âmenû olanlar
-
8-Enfâl 12
benânin : parmaklar, parmak uçları
-
8-Enfâl 13
bi enne-hum : onların olmaları sebebiyle
-
8-Enfâl 13
ve men : ve kim
-
8-Enfâl 14
ve enne : ve muhakkak ki
-
8-Enfâl 14
azâbe en nâri : ateşin azabı
-
8-Enfâl 15
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyen kimseler
-
8-Enfâl 15
zahfen : toplu olarak
-
8-Enfâl 16
ve men : ve kim
-
8-Enfâl 16
muteharrifen : tekrar (harbe hazırlık için) dönen
-
8-Enfâl 16
mutehayyizen : dahil olan, katılan, katılmak üzere olan
-
8-Enfâl 16
cehennemu : cehennem
-
8-Enfâl 17
belâen : bir belâ, bir imtihan
-
8-Enfâl 17
hasenen : ahsen, güzel
-
8-Enfâl 18
ve enne allâhe : ve muhakkak ki Allah
-
8-Enfâl 19
ve in tentehû : ve eğer vazgeçerseniz
-
8-Enfâl 19
ve len tugniye : ve asla fayda vermez
-
8-Enfâl 19
şey'en : bir şey (hiç bir şekilde)
-
8-Enfâl 19
ve enne allâhe : ve muhakkak ki Allah
-
8-Enfâl 20
ellezîne âmenû : âmenû olan kimseler
-
8-Enfâl 20
ve entum : ve siz
-
8-Enfâl 24
ellezîne âmenû istecîbû : âmenû olanlar icabet edin
-
8-Enfâl 24
enne allâhe : Allah'ın ... olduğunu
-
8-Enfâl 24
ve enne-hu : ve muhakkak ki o
-
8-Enfâl 25
fitneten : fitne, imtihan
-
8-Enfâl 25
lâ tusîbenne : isabet etmez
-
8-Enfâl 25
hâssaten : sadece, has, özel
-
8-Enfâl 25
enne allâhe : Allah'ın, ... olduğunu
-
8-Enfâl 26
entum : siz
-
8-Enfâl 26
en : ... olması
-
8-Enfâl 26
yetehattafe-kum en nâsu : insanların sizi kıskıvrak tutması, yakalaması
-
8-Enfâl 27
ellezîne âmenû : inanan, âmenû olan, Allah'a ulaşmayı dileyen kimseler
-
8-Enfâl 27
ve entum : ve siz
-
8-Enfâl 28
ennemâ : ancak, sadece
-
8-Enfâl 28
ve enne allâhe : ve muhakkak ki Allah
-
8-Enfâl 29
ellezîne âmenû : inanan, âmenû olan, Allah'a ulaşmayı dileyen kimseler
-
8-Enfâl 29
furkânen : bir furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği)
-
8-Enfâl 32
hıcâraten : taş
-
8-Enfâl 33
ve ente : ve sen
-
8-Enfâl 35
mukâen : ıslık çalarak
-
8-Enfâl 35
ve tasdiyeten : ve alkışlayarak, el çırparak
-
8-Enfâl 36
hasraten : hasret, pişmanlık, üzüntü
-
8-Enfâl 36
ilâ cehenneme : cehenneme
-
8-Enfâl 37
fî cehenneme : cehennemde
-
8-Enfâl 38
yentehû : vazgeçerler, nihayet verirler
-
8-Enfâl 40
enne allâhe : muhakkak Allah
-
8-Enfâl 40
ve ni'me en nasîru : ve ne güzel yardımcı
-
8-Enfâl 41
ennemâ : ... olduğunu
-
8-Enfâl 41
enne : ... olduğunu
-
8-Enfâl 41
âmentum : îmân ettiniz, inandınız
-
8-Enfâl 41
enzel-nâ : indirdik
-
8-Enfâl 42
entum : siz
-
8-Enfâl 42
emren : emir, iş
-
8-Enfâl 42
kâne mef'ûlen : yapılması gerekli oldu, yapılacak olan
-
8-Enfâl 42
men heleke : helâk olan kişi
-
8-Enfâl 42
men hayye : yaşayan kişi
-
8-Enfâl 43
fî menâmi-ke : senin uykunda
-
8-Enfâl 43
kalîlen : az
-
8-Enfâl 43
ve le tenâza'tum : ve elbette anlaşmazlığa (nizaya) düşerdiniz
-
8-Enfâl 44
kalîlen : az
-
8-Enfâl 44
emren : emir, iş
-
8-Enfâl 44
kâne mef'ûlen : yapılması gerekli oldu, yapılacak olan
-
8-Enfâl 45
ellezîne âmenû : îmân eden, âmenû olan kimseler
-
8-Enfâl 45
fieten : bir topluluk
-
8-Enfâl 46
ve lâ tenâzeû : ve anlaşmazlığa, nizaya düşmeyin
-
8-Enfâl 47
en nâsi : insanlar
-
8-Enfâl 48
zeyyene : süsledi, güzel gösterdi
-
8-Enfâl 48
min en nâsi : insanlardan
-
8-Enfâl 49
ve men : ve kim
-
8-Enfâl 51
ve enne allâhe : ve muhakkak ki Allah
-
8-Enfâl 53
bi enne : sebebiyle, ...dan dolayı
-
8-Enfâl 53
mugayyiren : değiştiren, değiştirici
-
8-Enfâl 53
ni'meten : nimet
-
8-Enfâl 53
en'ame-hâ : onu nimetlendirdi, onu nimet olarak verdi
-
8-Enfâl 53
bi enfusi-him : kendilerinde
-
8-Enfâl 53
ve enne allâhe : ve muhakkak ki Allah
-
8-Enfâl 56
yenkudûne : bozarlar
-
8-Enfâl 57
teskafenne-hum : onları yakalarsın
-
8-Enfâl 57
men : kimse(ler)
-
8-Enfâl 58
tehâfenne : mutlaka, kesinlikle korkarsın
-
8-Enfâl 58
hiyâneten : ihanet etmek
-
8-Enfâl 58
fenbiz (fe inbiz) : o zaman at, anlaşmayı boz, artık iptal et
-
8-Enfâl 59
ve lâ yahsebenne : ve sakın sanmasınlar, zannetmesinler
-
8-Enfâl 60
ve entum : ve siz
-
8-Enfâl 61
cenehû : meylettiler
-
8-Enfâl 62
en yahdeû-ke : seni aldatmak, sana hile yapmak
-
8-Enfâl 63
enfak-te : sen verdin, infâk ettin
-
8-Enfâl 64
en nebiyyu : peygamber
-
8-Enfâl 64
ve men ittebea-ke : ve sana tâbî olanlar
-
8-Enfâl 65
en nebiyyu : peygamber
-
8-Enfâl 65
elfen : bin (kişi)
-
8-Enfâl 65
bi enne-hum : onların, ... olmalarından dolayı
-
8-Enfâl 66
enne : ... olduğunu
-
8-Enfâl 66
da'fen : zaaf, zayıflık
-
8-Enfâl 67
en yekûne : olması
-
8-Enfâl 69
halâlen : helâl olarak
-
8-Enfâl 69
tayyiben : temiz olarak
-
8-Enfâl 70
yâ eyyuhâ en nebiyyu : ey peygamber
-
8-Enfâl 70
li men : o kimselere, onlara
-
8-Enfâl 71
fe emkene : o zaman imkân verdi
-
8-Enfâl 72
ellezîne âmenû : âmenû olan kimseler
-
8-Enfâl 72
ve enfusi-him : ve nefsleriyle (canlarıyla)
-
8-Enfâl 72
ve ellezîne âmenû : ve âmenû olan kimseler
-
8-Enfâl 72
ve in-istensarû-kum : ve eğer sizden yardım isterlerse
-
8-Enfâl 72
fe aleykum en nasru : artık, o zaman yardım etmek üzerinizedir (sorumlusunuz)
-
8-Enfâl 74
ellezîne âmenû : âmenû olan kimseler
-
8-Enfâl 75
ellezîne âmenû : âmenû olan kimseler
-
80-Abese 2
en câe-hu : onun gelmesi
-
80-Abese 4
tenfea-hu : ona fayda verir
-
80-Abese 5
men(i) : kimse
-
80-Abese 6
ente : sen
-
80-Abese 8
men : kimse
-
80-Abese 10
ente : sen
-
80-Abese 12
men : kimse
-
80-Abese 22
enşera-hu : onu diriltti
-
80-Abese 25
ennâ : nasıl
-
80-Abese 25
sabben : akıtarak
-
80-Abese 27
enbetnâ : taneler bitirdik, yetiştirdik
-
80-Abese 27
habben : taneler
-
80-Abese 28
ve ineben : ve üzümler, bağlar
-
80-Abese 28
ve kadben : ve yoncalar
-
80-Abese 29
ve zeytûnen : ve zeytin ağaçları, zeytinler
-
80-Abese 29
ve nahlen : ve hurma ağaçları, hurmalar
-
80-Abese 30
gulben : sık ağaçlı, iç içe olmuş, dalları birbirine girmiş
-
80-Abese 31
ve fâkiheten : ve meyveler
-
80-Abese 31
ve ebben : ve mer'alar (otlaklar), hayvanların yediği otlar
-
80-Abese 32
en'âmi-kum : sizin hayvanlarınız
-
80-Abese 36
ve benî- hi : ve oğlu
-
81-Tekvir 2
en nucûmu : yıldızlar
-
81-Tekvir 7
en nufûsu : nefsler
-
81-Tekvir 9
zenbin : günah
-
81-Tekvir 13
el cennetu : cennet
-
81-Tekvir 18
teneffese : nefes almaya başladı, güneşin ilk ışınları gelmeye başladı, gün ağarmaya başladı
-
81-Tekvir 28
men : kimse
-
81-Tekvir 28
en yestekîme : istikamet üzere olmak
-
81-Tekvir 29
en yeşâe allâhu : Allah'ın dilemesi
-
82-İnfitâr 11
kirâmen : şerefli, üstün
-
82-İnfitâr 19
şey'en : bir şey
-
83-Mutaffifin 2
alâ en nâsi : insanlara
-
83-Mutaffifin 3
vezenû-hum : onlara tarttılar
-
83-Mutaffifin 4
enne-hum : onlar ..... olacaklarını
-
83-Mutaffifin 6
en nâsu : insanlar
-
83-Mutaffifin 24
en naîmi : ni'metler
-
83-Mutaffifin 26
li yetenâfesi : yarışsınlar
-
83-Mutaffifin 26
el mutenâfisûne : yarışanlar
-
83-Mutaffifin 28
aynen : pınar
-
83-Mutaffifin 29
âmenû : âmenû oldular, îmân ettiler
-
83-Mutaffifin 34
ellezîne âmenû : âmenû olanlar
-
84-İnşikak 7
men : kim, kimse
-
84-İnşikak 8
hısâben : hesap
-
84-İnşikak 9
ve yenkalibu : ve dönecek
-
84-İnşikak 10
men : kim, kimse
-
84-İnşikak 14
en len yahûra : asla geri dönmemek
-
84-İnşikak 25
âmenû : âmenû olan, Allah'a ulaşmayı dileyen
-
85-Bürûc 5
en nâri : ateş
-
85-Bürûc 8
en yu'minû : îmân etmeleri
-
85-Bürûc 10
fetenû : fitne, kötülük, işkence yaptılar
-
85-Bürûc 10
cehenneme : cehennem
-
85-Bürûc 11
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
-
85-Bürûc 11
cennâtun : cennetler
-
85-Bürûc 11
el enhâru : nehirler
-
86-Târık 3
en necmu : yıldız
-
86-Târık 5
li yenzur(i) : baksın
-
86-Târık 15
keyden : hile yaparak
-
86-Târık 16
keyden : hile yaparak
-
86-Târık 17
ruveyden : biraz
-
87-A'lâ 5
gusâen : gusa, atık
-
87-A'lâ 6
lâ tensâ : sen unutmayacaksın
-
87-A'lâ 10
men : kimse
-
87-A'lâ 11
ve yetecennebu-hâ : ve ondan içtinap eder, kaçınır
-
87-A'lâ 12
en nâre : ateş
-
87-A'lâ 14
men : kimse
-
88-Ğâşiye 4
nâren : ateş
-
88-Ğâşiye 4
hâmiyeten : çok sıcak, kızgın
-
88-Ğâşiye 10
cennetin : cennet
-
88-Ğâşiye 10
cennetin âliyetin : âli cennet, yüce cennet
-
88-Ğâşiye 11
lâgıyeten : boş söz
-
88-Ğâşiye 21
ente : sen
-
88-Ğâşiye 23
men : kim
-
89-Fecr 19
eklen : yeyişle
-
89-Fecr 19
lemmen : şiddetle, hırsla
-
89-Fecr 20
hubben : severek, sevgiyle
-
89-Fecr 20
cemmen : pekçok, aşırı
-
89-Fecr 21
dekken dekken : parça parça, paramparça
-
89-Fecr 22
saffen saffen : saflar halinde, saf saf
-
89-Fecr 23
bi cehenneme : cehenneme
-
89-Fecr 23
ve ennâ : ve nasıl olur, ne olur ki
-
89-Fecr 27
en nefsu : nefs
-
89-Fecr 28
râdıyeten : razı olarak
-
89-Fecr 28
mardıyyeten : Allah'ın rızasını kazanmış olarak
-
89-Fecr 30
cennetî : cennetime
-
9-Tevbe 2
enne-kum : siz, ... olduğunuzu
-
9-Tevbe 2
ve enne allâhe : ve Allah'ın ... olduğunu
-
9-Tevbe 3
ilâ en nâsi : insanlara
-
9-Tevbe 3
enne allâhe : muhakkak ki Allah
-
9-Tevbe 3
enne-kum : sizin, ..... olduğunuzu
-
9-Tevbe 4
şey'en : bir şey
-
9-Tevbe 4
ehaden : birisi
-
9-Tevbe 6
me'mene-hu (mâ emene-hu) : onu, emin olduğu yere (şeye)
-
9-Tevbe 6
bi enne-hum : onların, ..... olması sebebiyle, dolayısıyla
-
9-Tevbe 8
illen : yakınlık, akrabalık
-
9-Tevbe 8
zimmeten : bir zimmet, ahdden doğan bir hak
-
9-Tevbe 9
semenen : bedel
-
9-Tevbe 9
kalîlen : az
-
9-Tevbe 10
illen : bir yakınlık, bir akrabalık veya bir ahd
-
9-Tevbe 10
zimmeten : bir zimmet, ahdden doğan bir hak
-
9-Tevbe 12
yentehûne : vazgeçerler
-
9-Tevbe 13
kavmen : bir kavim
-
9-Tevbe 13
en tahşev-hu : ondan korkulması
-
9-Tevbe 15
men yeşâu : dilediği kimse
-
9-Tevbe 16
en tutrekû : terkedileceğinizi, bırakılacağınızı
-
9-Tevbe 16
velîceten : dost, sırdaş
-
9-Tevbe 17
en ya'murû : imar etmeleri
-
9-Tevbe 17
alâ enfusi-him : kendi nefsleri üzerine, kendilerine
-
9-Tevbe 17
ve fî en nâri : ve ateşin içinde, ateşte
-
9-Tevbe 18
men âmene : îmân eden kimse, âmenû olan kimse
-
9-Tevbe 18
en yekûnû : onların olması
-
9-Tevbe 19
ke men âmene : inanan, âmenû olan kimse gibi
-
9-Tevbe 20
ellezîne âmenû : âmenû olan kimseler
-
9-Tevbe 20
ve enfusi-him : ve (onların) nefsleri, canları
-
9-Tevbe 20
dereceten : dereceler (vardır)
-
9-Tevbe 21
ve cennâtin : ve cennetler
-
9-Tevbe 22
ebeden : ebediyen, ebedî
-
9-Tevbe 23
ellezîne âmenû : inanan, âmenû olan kimseler
-
9-Tevbe 23
ve men : ve kim
-
9-Tevbe 25
şey'en : bir şey (bir fayda)
-
9-Tevbe 26
enzele allâhu : Allah indirdi
-
9-Tevbe 26
ve enzele : ve indirdi
-
9-Tevbe 26
cunûden : bir ordu
-
9-Tevbe 27
alâ men yeşâu : dilediği kimseye
-
9-Tevbe 28
ellezîne âmenû : âmenû olan kimseler, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
9-Tevbe 28
ayleten : yoksulluk, fakirlik
-
9-Tevbe 30
ve kâlet en nasârâ : ve nasraniler dediler
-
9-Tevbe 30
ennâ : nasıl
-
9-Tevbe 31
erbâben : Rab'ler
-
9-Tevbe 31
ilâhen : ilâh
-
9-Tevbe 31
vâhiden : tek olan, bir olan
-
9-Tevbe 32
en yutfîû : söndürmek
-
9-Tevbe 32
en yutimme : tamamlamak
-
9-Tevbe 34
ellezîne âmenû : âmenû olanlar
-
9-Tevbe 34
emvâle en nâsi : insanların malları
-
9-Tevbe 35
fî nâri cehenneme : cehennem ateşi içinde
-
9-Tevbe 35
keneztum : biriktirdiniz, topladınız
-
9-Tevbe 35
li enfusi-kum : kendi nefsleriniz için, kendiniz için
-
9-Tevbe 36
şehren : ay
-
9-Tevbe 36
enfuse-kum : nefslerinize
-
9-Tevbe 36
kâffeten : hepsi, topyekûn, topluca
-
9-Tevbe 36
kâffeten : hepsi, topyekûn, topluca
-
9-Tevbe 36
enne allâhe : muhakkak ki Allah
-
9-Tevbe 37
en nesîu : unutma, terketme, erteleme
-
9-Tevbe 37
âmen : bir yıl
-
9-Tevbe 37
âmen : bir yıl
-
9-Tevbe 38
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
9-Tevbe 39
tenfirû : sefere (Allah yolunda cihada) çıkarsınız (nefer, asker olursunuz)
-
9-Tevbe 39
azâben elîmen : elîm (acı) azap
-
9-Tevbe 39
ve yestebdi el kavmen : ve bir kavimle değiştirecek
-
9-Tevbe 39
şey'en : bir şeyle
-
9-Tevbe 40
tensurû-hu : ona yardım edersiniz
-
9-Tevbe 40
lâ tahzen : mahzun olma, üzülme
-
9-Tevbe 40
fe enzele allâhu : o zaman Allah indirdi
-
9-Tevbe 41
hıfâfen : hafif olarak (süvari)
-
9-Tevbe 41
ve sikâlen : ve ağır olarak (piyade)
-
9-Tevbe 41
ve enfusi-kum : ve nefsleriniz, canlarınız
-
9-Tevbe 42
karîben : yakın bir zamanda
-
9-Tevbe 42
ve seferen : ve bir sefer
-
9-Tevbe 42
kâsıden : kolay, rahat
-
9-Tevbe 42
enfuse-hum : nefslerini, kendilerini
-
9-Tevbe 43
hattâ yetebeyyene leke : sana belli oluncaya kadar
-
9-Tevbe 44
en yucâhidû : cihad etmeleri
-
9-Tevbe 44
ve enfusi-him : ve nefsleri, canları
-
9-Tevbe 46
uddeten : bir hazırlık
-
9-Tevbe 47
habâlen : fenalık, kötülük, bozukluk
-
9-Tevbe 49
men : kim, bir kimse
-
9-Tevbe 49
yekûlu'zen lî (yekûlu ezen lî) : bana izin ver der
-
9-Tevbe 49
cehenneme : cehennem
-
9-Tevbe 50
hasenetun : bir iyilik, bir hasene, bir hayır
-
9-Tevbe 51
len : asla olmaz
-
9-Tevbe 51
lenâ : bizim için, bize
-
9-Tevbe 52
en yusîbe-kum allâhu : Allah'ın size isabet ettirmesi
-
9-Tevbe 53
enfikû : infâk edin, verin
-
9-Tevbe 53
kerhen : kerih görerek, istemeyerek
-
9-Tevbe 53
len yutekabbele : asla kabul edilmez
-
9-Tevbe 53
kavmen fâsikîne : fasık bir kavim, topluluk
-
9-Tevbe 54
menea-hum : onları men eden
-
9-Tevbe 54
en tukbele : kabul edilmesi
-
9-Tevbe 54
enne-hum : onların olmaları sebebiyle, çünkü onlar
-
9-Tevbe 55
enfusu-hum : onların nefsleri, canları
-
9-Tevbe 57
melceen : bir sığınak, sığınacak bir yer
-
9-Tevbe 57
muddehalen : dahil olunan, girilen yer
-
9-Tevbe 58
men : kim, kimseler
-
9-Tevbe 59
enne-hum : gerçekten onlar
-
9-Tevbe 60
farîdaten : bir farz olarak
-
9-Tevbe 61
en nebiyye : nebî, peygamber
-
9-Tevbe 61
li ellezîne âmenû : âmenû olan kimseler için
-
9-Tevbe 62
en yurdû-hu : o razı edilmeye
-
9-Tevbe 63
enne-hu : onun ... olduğunu
-
9-Tevbe 63
men : kim, kişi
-
9-Tevbe 63
enne : mutlaka ... olduğunu
-
9-Tevbe 63
nâre cehenneme : cehennem ateşi
-
9-Tevbe 63
hâliden : ebediyyen kalacak olan
-
9-Tevbe 64
en tunezzele : indirilmesinden
-
9-Tevbe 66
tâifeten : bir taife, bir topluluk, bir kavim
-
9-Tevbe 66
bi enne-hum : onların ... olmaları sebebiyle, olmalarından dolayı
-
9-Tevbe 67
ve yenhevne : ve nehyederler, yasaklarlar
-
9-Tevbe 68
nâre cehenneme : cehennem ateşi
-
9-Tevbe 69
kuvveten : kuvvet olarak
-
9-Tevbe 69
emvâlen : mal olarak
-
9-Tevbe 69
ve evlâden : ve evlât olarak
-
9-Tevbe 70
ve ashâbi medyene : ve Medyen halkı
-
9-Tevbe 70
enfuse-hum : onlar nefslerine, kendilerine
-
9-Tevbe 71
ve yenhevne : ve nehyederler, yasaklarlar
-
9-Tevbe 72
cennâtin : cennetler
-
9-Tevbe 72
el enhâru : nehirler
-
9-Tevbe 72
tayyibeten : helâl, güzel, temiz
-
9-Tevbe 72
fî cennâti adnin : adn cennetleri içinde
-
9-Tevbe 73
yâ eyyuhâ en nebiyyu : ey peygamber
-
9-Tevbe 73
cehennemu : cehennem
-
9-Tevbe 74
lem yenâlû : muvaffak olamadılar, nail olamadılar
-
9-Tevbe 74
en agnâ-hum allâhu \n(gâni) : Allah'ın onları zenginleştirmesi \n: (zengin)
-
9-Tevbe 74
azâben elîmen : elîm (acı) azap
-
9-Tevbe 75
men âhede allâhe : Allah'a ahd veren kimse
-
9-Tevbe 75
le nessaddeka enne : elbette, mutlaka sadaka veririz
-
9-Tevbe 75
ve le nekûne enne : ve elbette mutlaka oluruz
-
9-Tevbe 78
enne allâhe : Allah'ın ... olduğunu
-
9-Tevbe 78
ve enne allâhe : ve muhakkak ki Allah
-
9-Tevbe 80
merraten : kere
-
9-Tevbe 80
fe len yagfirallâhu : artık Allah asla mağfiret etmez
-
9-Tevbe 80
bi enne-hum : onların ... olması sebebiyle
-
9-Tevbe 81
en yucâhidû : cihad etmek
-
9-Tevbe 81
ve enfusi-him : ve nefsleri, canları
-
9-Tevbe 81
lâ tenfirû : sefere (cihada) çıkmayınız
-
9-Tevbe 81
nâru cehenneme : cehennem ateşi
-
9-Tevbe 82
kalîlen : az
-
9-Tevbe 82
cezâen : ceza, bedel (negatif veya pozitif karşılık) olarak
-
9-Tevbe 83
fe iste'zenû-ke : artık, o taktirde, bundan sonra, o zaman senden izin isterler
-
9-Tevbe 83
len tahrucû : asla çıkamazsınız
-
9-Tevbe 83
ebeden : ebediyyen
-
9-Tevbe 83
ve len tukâtilû : ve asla savaşamazsınız
-
9-Tevbe 83
aduvven : düşman
-
9-Tevbe 84
ebeden : ebediyyen
-
9-Tevbe 85
en yuazzibe-hum : onlara azap etmek
-
9-Tevbe 85
enfusu-hum : onların nefsleri
-
9-Tevbe 86
en âminû : âmenû olmak
-
9-Tevbe 86
iste'zene-ke : senden izin istedi
-
9-Tevbe 87
bi en yekûnû : ile olmaya
-
9-Tevbe 88
ve ellezîne âmenû : ve âmenû olanlar (Allah'a ölmeden önce ulaşacağına) inanan kimseler
-
9-Tevbe 88
ve enfusi-him : ve nefsleri, canları
-
9-Tevbe 89
cennâtin : cennetler
-
9-Tevbe 89
min tahtihâ el enhâru : altından nehirler
-
9-Tevbe 90
lî yu'zene : izin verilmesi için
-
9-Tevbe 92
hazenen : hüzünlenerek
-
9-Tevbe 92
ellâ yecidû (en lâ yecidû) : bulamaması
-
9-Tevbe 93
bi en yekûnû : olmaya
-
9-Tevbe 94
len nu'mine : asla inanmıyoruz
-
9-Tevbe 94
nebbe ene allâhu : Allah bana haber verdi, bildirdi
-
9-Tevbe 95
cehennemu : cehennem
-
9-Tevbe 95
cezâen : ceza olarak, bedel olarak, negatif veya pozitif karşılık olarak
-
9-Tevbe 97
ellâ (en lâ)ya'lemû : bilmemeleri, bilmemeye
-
9-Tevbe 97
enzele allâhu : Allah'ın indirdiği
-
9-Tevbe 98
men : kimseler
-
9-Tevbe 98
magramen : zarar, ziyan
-
9-Tevbe 99
men : kimse(ler)
-
9-Tevbe 100
ve el ensâri : ve ensar, yardım edenler
-
9-Tevbe 100
cennâtin : cennetler
-
9-Tevbe 100
el enhâru : nehirler, ırmaklar
-
9-Tevbe 100
ebeden : ebedî olarak, ebediyyen
-
9-Tevbe 101
ve mimmen (min men) : ve o kimselerden
-
9-Tevbe 101
alâ en nifâkı : nifak üzerinde olma
-
9-Tevbe 102
amelen sâlihan : salih amel (nefsi ıslâh edici amel)
-
9-Tevbe 102
seyyien : kötü
-
9-Tevbe 102
en yetûbe aleyhim : onların tövbelerini kabul eder
-
9-Tevbe 103
sadakaten : sadaka olarak
-
9-Tevbe 103
sekenun : sekine, huzur, sukûn
-
9-Tevbe 104
enne allâhe : Allahın ... olduğunu, (muhakkak ki Allah)
-
9-Tevbe 104
ve enne allâhe : ve muhakkak ki Allah, (Allahın ... olduğunu)
-
9-Tevbe 107
mesciden : bir mescid
-
9-Tevbe 107
ve irsâden : ve gözlemek, beklemek
-
9-Tevbe 107
li men hârabe allâhe : Allah'a karşı savaşan (harbeden) kişiyi
-
9-Tevbe 108
ebeden : ebediyyen
-
9-Tevbe 108
en tekûme : senin ikâme etmen (namaza durman), bulunman
-
9-Tevbe 108
en yetetahherû : temizlenmek
-
9-Tevbe 109
e fe men : o kimse mi?
-
9-Tevbe 109
em men : veya, yoksa o kimse (mi)
-
9-Tevbe 109
fenhâra (fe inhâra) : böylece yıkılır, göçer
-
9-Tevbe 109
fî nâri cehenneme : cehennem ateşinin içine
-
9-Tevbe 110
benev : inşa ettiler
-
9-Tevbe 110
rîbeten : bir şüphe, bir nifak olarak
-
9-Tevbe 110
en tekattaa : parçalanmak
-
9-Tevbe 111
enfuse-hum : onların nefslerini
-
9-Tevbe 111
bi enne : ...den dolayı, ... verilecek karşılık
-
9-Tevbe 111
el cennete : cennet
-
9-Tevbe 111
va'den : vaad
-
9-Tevbe 111
ve men : ve kimdir, kim vardır
-
9-Tevbe 112
ve en nâhûne : ve nehyedenler, yasaklayanlar
-
9-Tevbe 113
li en nebiyyi : bir nebi, bir peygamberler için
-
9-Tevbe 113
ve ellezîne âmenû : ve âmenû olanlar (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyen kimseler)
-
9-Tevbe 113
en yestagfirû : mağfiret dilemesi
-
9-Tevbe 113
mâ tebeyyene : belli olan, açığa çıkan şey, durum
-
9-Tevbe 113
enne-hum : muhakkak onlar, çünkü onlar, onların, ... olduğu
-
9-Tevbe 114
tebeyyene : açığa çıktı, belli oldu
-
9-Tevbe 114
enne-hu : onun, ... olduğu
-
9-Tevbe 115
kavmen : bir kavmi
-
9-Tevbe 117
en nebiyyi : nebi, peygamber
-
9-Tevbe 117
ve el ensâri ellezîne ettebeû-hu : ve ona tâbî olan ensar
-
9-Tevbe 118
enfusu-hum : nefsleri
-
9-Tevbe 118
en lâ melcee : sığınak olmadığını
-
9-Tevbe 119
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyen kimseler
-
9-Tevbe 120
ve men : ve kimse (ler)
-
9-Tevbe 120
en yetehallefû : geri kalmaları
-
9-Tevbe 120
bi enfusi-him : kendi nefslerini
-
9-Tevbe 120
bi enne-hum : onların olması sebebiyle, çünkü onlara
-
9-Tevbe 120
ve lâ yenâlûne : ve zafere nail olmaları, zafer kazanmaları, yoktur (ki)
-
9-Tevbe 120
neylen : bir zafer (nail olunan)
-
9-Tevbe 121
nefakaten : bir nafaka
-
9-Tevbe 121
sagîraten : küçük
-
9-Tevbe 121
kebîraten : büyük
-
9-Tevbe 121
vâdien : bir vadi
-
9-Tevbe 121
ahsene : en güzel
-
9-Tevbe 122
li yenfirû : sefere çıkması, cihada çıkmaları
-
9-Tevbe 122
kâffeten : bütün, hepsi
-
9-Tevbe 123
ellezîne âmenû : âmenû olan (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyen) kimseler
-
9-Tevbe 123
gilzaten : sertlik, kuvvet, azîm
-
9-Tevbe 123
enne allâhe : muhakkak ki Allah (Allahın ... olduğunu)
-
9-Tevbe 124
min-hum men : onlardan birisi
-
9-Tevbe 124
îmânen : îmân, îmânını
-
9-Tevbe 124
ellezîne âmenû : âmenû olan (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyen) kimseler
-
9-Tevbe 124
îmânen : îmân, îmânını
-
9-Tevbe 125
ricsen : murdarlık, nifak, şüphe, küfür
-
9-Tevbe 126
enne-hum : onların, ... olduğunu, olduklarını
-
9-Tevbe 126
yuftenûne : imtihan ediliyorlar
-
9-Tevbe 126
merraten : bir defa, bir kere
-
9-Tevbe 127
bi enne-hum : onların ... olmaları sebebiyle
-
9-Tevbe 128
min enfusi-kum : sizin içinizden
-
90-Beled 2
ve ente : ve sen
-
90-Beled 5
en len yakdira : asla güç yetiremeyeceğini
-
90-Beled 6
mâlen : mal
-
90-Beled 6
lubeden : yığınla, pekçok
-
90-Beled 7
en lem yera-hû : onu görmeyeceğini, görmediğini
-
90-Beled 9
lisânen : dil
-
90-Beled 15
yetîmen : yetim
-
90-Beled 16
miskînen : miskin, çalışamayan yaşlı, yoksul
-
90-Beled 17
âmenû : âmenû oldular
-
90-Beled 18
el meymeneti : meymene, bereket, saadet, amel defteri (hayat filmi) sağından verilenler
-
91-Şems 3
en nehâri : gündüz
-
91-Şems 5
benâ-hâ : onu bina etti
-
91-Şems 9
men : kim, kimse
-
91-Şems 10
men : kim, kimse
-
91-Şems 14
zenbi-him : onların günahları
-
92-Leyl 2
ve en nehâri : ve gündüze
-
92-Leyl 5
men : kim
-
92-Leyl 8
men : kim
-
92-Leyl 13
lenâ : bize aittir, bizimdir
-
92-Leyl 14
enzertu-kum : ben sizi uyardım
-
92-Leyl 14
nâren : ateş
-
92-Leyl 17
ve se-yucennebu-hâ : ve ondan uzaklaştırılacak
-
93-Duhâ 6
yetîmen : yetim
-
93-Duhâ 7
dâllen : dalâlette olanların arasında olma, dalâlette olma, hidayette olmama
-
93-Duhâ 8
âilen : yokluk
-
93-Duhâ 10
lâ tenher : azarlama
-
94-İnşirâh 3
enkada : büktü, bükmüştü
-
95-Tin 4
ahseni : en güzele (ahsene) ulaşabilecek
-
95-Tin 6
âmenû : âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dilediler
-
96-Alak 7
en reâ-hu : kendini görmesi
-
96-Alak 9
yenhâ : nehyediyor, engelliyor, men ediyor
-
96-Alak 10
abden : bir kul
-
96-Alak 14
bi enne : olduğunu
-
96-Alak 15
lem yentehi : vazgeçmezse
-
96-Alak 15
bi en nâsıyeti : perçeminden
-
97-Kadir 1
enzelnâ-hu : onu biz indirdik
-
97-Kadir 4
tenezzelu : inerler
-
98-Beyyine 2
suhufen : sahifeler
-
98-Beyyine 2
mutahhareten : tertemiz
-
98-Beyyine 6
cehenneme : cehennem
-
98-Beyyine 7
ellezîne âmenû : âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
-
98-Beyyine 8
cennâtu : cennetler
-
98-Beyyine 8
el enhâru : nehirler
-
98-Beyyine 8
ebeden : ebediyyen, devamlı
-
98-Beyyine 8
men : kim, kimse
-
99-Zilzâl 5
bi enne : olması ile
-
99-Zilzâl 6
en nâsu : insanlar
-
99-Zilzâl 6
eştâten : ayrı ayrı, dağınık olarak
-
99-Zilzâl 7
fe men : artık kim
-
99-Zilzâl 7
hayren : bir hayır
-
99-Zilzâl 8
ve men : ve kim
-
99-Zilzâl 8
şerren : bir şerr